Yemenli Bakan Şarku’l Avsat’a konuştu: Husilerin terörist olarak sınıflandırılmaktan kurtulma şansı var… İran’a ‘dur’ diyoruz

Yemen Dışişleri Bakanı’nın, Şarku’l Avsat’a röportaj verdiği sırada çekilmiş bir kare
Yemen Dışişleri Bakanı’nın, Şarku’l Avsat’a röportaj verdiği sırada çekilmiş bir kare
TT

Yemenli Bakan Şarku’l Avsat’a konuştu: Husilerin terörist olarak sınıflandırılmaktan kurtulma şansı var… İran’a ‘dur’ diyoruz

Yemen Dışişleri Bakanı’nın, Şarku’l Avsat’a röportaj verdiği sırada çekilmiş bir kare
Yemen Dışişleri Bakanı’nın, Şarku’l Avsat’a röportaj verdiği sırada çekilmiş bir kare

Ocak 2015 biraz soğuk bir Sana sabahıydı. Husiler o gün, başkent Sana’nın güneyindeki Fec Attan semtinde o dönem Ulusal Diyalog Konferansı (UDK) Genel Sekreteri olan Yemen Dışişleri ve Göçmen İşleri Bakanı Dr. Ahmed Avad bin Mubarek’i kaçırdılar. İbn Mubarek’e göre bu eylem, tüm devlet erkanının kaçırılmasının sembolik bir işaretiydi.
İbn Mubarek’i kaçıran Husilerden birinin, 18 Aralık’ta kurulduğu duyurulan yeni hükümette bakan olarak atanmasından yedi gün önce, yani 11 Aralık'ta ABD tarafından açıklanan yaptırımlar listesinde yer alması kaderin bir cilvesiydi.
Dr. Avad bin Mubarek, hayatını akademik alanda devam ettirme niyetindeydi. Ancak tıpkı diğer Yemenliler gibi Husi darbesinin kabusunu yaşadı ve Yemen'deki mevcut koşullar, İbn Mubarek’i siyaset arenasına itti.
Yönetim alanında uzman olan akademisyenin, 2011'deki olaylara bir çözüm olarak ortaya atılan ‘Körfez Girişimi’nin ardından birkaç siyasi görev üstlendi. 2013 yılında UKD Sekreterliğine atanan Dr. Avad bin Mubarek, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı Ofisi Direktörlüğü görevini de üstlendi. Ardından Temmuz 2015'ten 18 Aralık 2020'ye kadar Yemen’in Washington Büyükelçiliği’ni yapan Dr. Avad bin Mubarek aynı zamanda Yemen'i New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) merkezinde temsil etti.
İbn Mubarek 26 Aralık Cumartesi günü, Riyad Anlaşması’nın siyasi bölümünün tamamlandığı uzun müzakerelerin ardından Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi önünde Başbakan ve 23 bakan ile birlikte yemin etti. Yeni hükümet ‘Arap koalisyonundaki kardeş ülkelerin desteğiyle, bölgesel ve uluslararası olarak memnuniyetle karşılanan geniş bir ulusal fikir birliğinin oluşması’ sonrasında kuruldu.
Yemenli bakanlar ve Başbakan, hükümeti ilk toplantısını yapmak üzere Yemen’in geçici başkentinde çağıran Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi'nin talebi üzerine hükümetin iç ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmek üzere Aden'e gidiyordu.
Bakan İbn Mubarek, kendisini ve diğer hükümet yetkililerini taşıyan uçak Aden'e ulaşmadan önce Şarku’l Avsat’a en önemli önceliklerini açıkladı Bakan olarak atanmasının ardından ilk röportajını Şarku’l Avsat’a veren İbn Mubarek, ülkede barışı sağlama fırsatları ve yollarından, yeni ABD yönetimi ve Husilerle diyalogu da içeren ‘Kerry yöntemlerine’ geri dönüş söylentilerinden ve Husilerle uluslararası olarak başa çıkmanın yankılarından önce onları tanıma ihtiyacından bahsetti.
Bakanın açıklamaları, göçmen işlerine ve dünyanın dört bir yanındaki Yemen büyükelçiliklerinde çalışanların içinde bulundukları koşullara kadar uzandı. Ayrıca yeni hükümete değinen İbn Mubarek,  ‘Riyad Anlaşması konusunda karamsar olanlar’ hakkındaki görüşlerini de ifade etti.
İşte Yemen Dışişleri ve Göçmen İşleri Bakanı Dr. Ahmed Avad bin Mubarek’in Şarku’l Avsat’a video konferans aracılığıyla verdiği röportajın tamamı:

12 günlük kaçırılma sürecinde neler yaşandı?
Kişisel düzeyde, acı verici ve zor bir deneyimdi. Ancak halkımızın ve tüm ülkedeki insanların çektikleri acılara bakıldığında onların çektiklerinin yanında bireysel bir olay olarak kalmaya devam ediyor.
Kaçırılmam, İran projesi lehine tüm devlet erkanının kaçırılmasının ve ulusal diyalog ve istişare süreciyle başlattığımız demokratik sürecin durdurulmasının bir göstergesiydi. Husiler de bunun ayrılmaz bir parçasıydı. Gerçek temsil sayılarından daha yüksek bir oranda bunun içindeydiler. Ancak bununla birlikte, siyasi güçler savaş dönemini terk etmeye ve yeni bir Yemen'e yönelmeye istekliydi.
Olay, başka bir eylemin yalnızca sembolik bir göstergesiydi. Her gün onlarca Yemenli kaçırılıyor ve bunların çoğu halen hapisteler.
Kaçırılma sürecim 12 gün sürdü.  O süre zarfından dış dünyadan tamamen tecrit edildim. Karanlık bir odada dışarıda olup bitenden habersiz bir haldeydim. Çoğu zaman gözlerim bağlı, ellerim kelepçeliydi. Çeşitli konularda uzun saatler süren sorgulamalardan bahsetmiyorum bile.
Tüm konuşmalar, demokratik bir federal Yemen'de Yemenlilerin hayatlarında İran projesi gibi yabancı projelerle herhangi bir ilişkiden uzak bir değişimi temsil eden Anayasa taslağına, başlangıç ​​noktasına dönüyordu.

Husiler ve barış!

Sizce barış, Husilerin yakalaması gereken bir fırsat mı yoksa artık bunun için çok mu geç?
Bizim tercihimiz barıştan yana. Meşru bir hükümet olarak bu tercihin sorumluluğunu ve sonuçlarını üstleniyoruz. Husiler, yalnızca Yemen'de değil, tüm Arap Yarımadası'nda istikrarsızlığa neden olmayı amaçlayan İran destekli kişilerin, grupların veya yabancı tarafların çıkarına değil, kendi vatandaşlarının çıkarına olan milli tercihler yapmalılar. Barış seçeneği halen masada ve mümkün. Ülkeyi kurtarmaya katkıda bulunma ve savaş sonrası dönemde yer alma fırsatını değerlendirmeliler.

Riyad Anlaşması

Riyad Anlaşması’ndan sonra mevcut hükümetin ayakta kalamayacağını düşünenler var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Başından beri abartılı bir karamsarlık sergileyenler, ya dar görüşlü olanlar ya da barışı istemeyip çatışmanın uzamasını ve bundan yararlanmayı isteyenlerdir. En tehlikelisi de budur. Maalesef elde etmek istediğimiz başarıları engellemeye çalışacaklar. Ancak samimi olan Yemenlilerin iradesi, kardeş ve dost ülkelerin yardımıyla bunların üstesinden gelecek ve Yemen’in iyiliğini istemeyen bu çevrelerin hayallerini suya düşürecektir.Yemenliler karakter olarak başta uzlaştırıcıdır ve uzlaşı için taviz vermekten çekinmez. Yemenlilerin ticaret geçmişlerine bakıldığında bu görülebilir.  Onlar ticaret yapabilen insanlardır. Hatta Yemenliler, ölçülü olan ve her iki taraftan tavizlere dayanan aşiret çözümleriyle ünlüdür. Riyad Anlaşması’nın ana sponsoru kardeş ülke Suudi Arabistan anlaşmanın temelini Yemenlilerin bu karakterine dayandırmıştır.
Suudi Arabistan’ın Yemen hakkında en fazla bilgiye ve anlayışa sahip ülkelerden biri ve kültürel derinliği ile tüm Yemen siyasi bileşenlerine en yakın ülkedir. Suudi Arabistan’ın tüm taraflara olan yakınlığı ve meşru hükümete, Yemen'in birliğine ve halkının güvenliğine verdiği destek onu bir rol model kıldı. Körfez Girişimi ve Riyad Anlaşması, Suudi Arabistan'ın son yıllarda öncülük ettiği ve önemli rol oynadığı iki siyasi süreçtir.
Körfez girişimi, bir dönüm noktasıydı. Ne yazık ki, daha sonra darbe nedeniyle Yemen’in içine çekildiği iç savaş girişimin başarısını engelledi. Riyad Anlaşması’na gelince (Yemen krizine)  kapsamlı bir çözüm çerçevesinde olası bir uzlaşıda dikkate alınması gerekiyor. Samimi niyetlerin olduğu ve tarafların gerçek bir temelde toplandığı her yerde barışın sponsorunun dikkatli bir şekilde hareket etmesiyle büyük bir ilerleme kaydedilebilir.

Bakanın öncelikleri

Yemen Dışişleri Bakanı olarak öncelikler listenizde iki önemli nokta var. Birincisi diplomasinin düzenlenmesi, ikincisi müzakere ve siyasi çaba dosyası. Bu konuları biraz daha açar mısınız?
Yemen Dışişleri Bakanlığı,ülke diplomasisini yeniden düzenlemeye ve geçici başkent Aden'deki diğer bakanlıklarla koordinasyonunu yeniden aktif hale getirmeye çalışıyor. Bu, aynı zamanda büyük ve acil bir lojistik ve idari hazırlık gerektiren önemli bir çalışmadır. Önümüzde, başta en önemli önceliğimiz olan insani yardım dosyası gibi acil siyasi dosyalar var.
İkinci dosya, BM’nin normal dosyaların yanı sıra darbeyi sona erdirme, savaşı durdurma, adil ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmada kararlı meşru hükümetin tutumlarına yönelik uluslararası desteği seferber etmek amacıyla yürüttüğü müzakerelerdir. Bunlar, Yemen’in çeşitli ülkelerle ilişkileri ve ülkemizin ve özellikle geçim derdi ve güvenli bir yer arayışıyla evlerini terk etmek zorunda bırakan savaştan kaçan Yemenliler başta olmak üzere nerede olursa olsun Yemen halkının çıkarlarını gözetmektedir. Dışişleri Bakanı olarak yerine getirmem gereken görevlere göçmen işlerinin de eklenmesi omuzlarımda ayrı bir yük oluşturmaktadır. Bu sorumluluk, dünyanın dört bir yanına dağılmış olan halkımızın karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmek için ek bir çaba gerektiriyor.

Kerry deneyimi

Washington, yakın zamana kadar Husilerle iletişim kanallarının yeniden açılması ve İran'ı terk etmeye ikna edilmeleri gerektiğine inanıyordu. Barack Obama ve Donald Trump yönetimlerinin bu konudaki ‘teknikleri’ farklıydı. Bununla birlikte gözlemciler, Biden yönetimi ile Obama'nın ‘tekniklerinin’ geri döneceğini düşünüyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hepimiz eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Husiler ile Maskat'ta buluşma deneyimini hatırlıyoruz. Hiç şüphesiz, tüm bu girişimler, bir çözüm bulma ve Yemenlilere büyük acılar çektiren bu krizden çıkma isteğiyleydi.  Ancak, biz her zaman bu yöntemin arzu edilen hedefe ulaşmaya yardımcı olmadığını ifade ettik.
Husilerin düşünce tarzını ve bu tür uluslararası girişimleri nasıl ele aldığını anlamak için onları tanımak ve ideolojilerini bilmek gerekiyor. Uluslararası toplum, söz konusu uluslararası girişimlerin Husilerle iletişim kurmak için kullanılmasından başka bir fırsat tanımamalıdır. Bu durum, enternasyonalist yolu zayıflatan yanlış mesajlar gönderebilir veya dünya onlara fiili bir otorite muamelesi yaptığı için ilerlemelerine yardımcı olabilir.
Kendilerine barış sürecini destekleyen mesajlar iletilmek istenirse zaman zaman birçok büyükelçi ve diplomat onlarla görüşüyor. Bu şekilde iletilebilir.

Ya Biden

Yemen hükümeti, yeni ABD Başkanı Joe Biden'ın Yemen hakkındaki açıklamalarından endişe duyuyor mu? Sizce yeni ABD yönetimiyle birlikte ABD-Yemen ilişkilerinin şekli nasıl olacak?
Yemen hükümeti olarak yeni ABD yönetimiyle iki ülke arasındaki ortak çıkarlara hizmet edecek şekilde çalışmaya hazırız.
ABD, köklü kurumları ve sabit çıkarları ile büyük bir ülkedir. ABD’nin bu çıkarları koruma ve stratejik hedeflerine ulaşma yolları, yönetimlerin değişmesiyle değişebilir, fakat aynı temel çizgiler ve sabiteler varlığını sürdürür. Burada ABD ve diğer dost ülkelerle, halkımızın çıkarlarına hizmet edecek ve acılarını hafifletecek şekilde Yemen'e yardım etmek adına en uygun ve en yakın yolu seçme konusunda bir anlayışa ulaşmak için siyasi ve diplomatik çalışma devreye giriyor.

Krizin sona ermesinin temeli

Yemenli siyaset ve halk çevrelerinde uluslararası arabulucularla ilgili huzursuzluk hakkında neler söyleyeceksiniz?
Uluslararası yöntem, Yemen krizinin sona ermesinin temelidir. Yapılan çok sayıdaki müzakere turunda tartışılan konu ve çözümlerin sayısı, uluslararası meşruiyet kararlarına, Körfez Girişimi’ne ve ulusal diyalogun sonuçlarına dayanan uluslararası yöntemi, Yemen krizini sona erdirmek için temel yöntem yapan bir referanstır.
Yemen kriziyle ilgili geçmişten miras kalan bir literatür ve çeşitli BM kararları bulunuyor. Bu kararlar, büyük ölçüde, geçiş döneminin parametrelerini tanımlayan yerel referanslara ve bölgesel girişimlere ve ardından darbeyi sona erdirmeye ve devleti yeniden kurmaya yönelik çözümün temellerine dayanıyor.

BM'nin Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ile sağlanan iletişim ve arabuluculuk görevini sürdürme kabiliyetinin boyutu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bay Griffiths ile temas halindeyim. Yemen’in BM daimi temsilcisi görevini yaptığım dönemden beri sürekli istişarede bulunuyor ve toplantı yapıyoruz. Meşru hükümet olarak biz görevini üstlendiği ilk günden beri çabalarını destekliyoruz. Amacımız barışa ulaşmak ve Yemenlilerin acısını durdurmaktır.
Artık gerçek, adil ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmanın ve Husilerin barışı engelleme çabalarını durdurmanın zamanı geldi. Ne BM Yemen Özel Temsilcisi ne de uluslararası toplum, mevcut durumun sürmesi, daha fazla anlaşmazlık ve ertelemenin olması, güven artırıcı önlemlere hizmet etmeyen ve önceki tüm anlaşmaları çürüten yeni bir gerçekliğin yaratılması konusunda sessiz kalmaya devam etmemelidir.
BM temsilcisi kim olursa olsun, BM üyesi ülkelerin ve özellikle BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) temsilcisi olmaya devam edecektir.
Burada Yemen diplomasisinin Arap koalisyonundaki kardeş ülkelerle iş birliği içinde çabalarını ortaya koymasında ve işlerin gidişatını netleştirmesinde rolünün önemi ortaya çıkıyor. Yemen diplomasisi, devleti yeniden kurmak, darbeyi sona erdirmek, savaşı bitirmek ve barış sağlamak için savaşın başından bu yana Yemen hükümetine ev sahipliği yapan Suudi Arabistan ve Arap koalisyonundaki diğer ülkelerin diplomasileriyle omuz omuza çalışıyor.

“Husiler terörist olarak sınıflandırılmaktan kurtulabilir”

Basında yer alan haberlerde aktarıldığı üzere Washington'daydınız. ABD Husileri terörist bir grup olarak tanımlamayı ve belki de bunun ilk adımı olarak ABD Hazine Bakanlığı yaptırımları listelerine bazı Husi liderlerini eklemeyi düşünüyor. Bunu destekliyor musunuz? Böyle bir adım herhangi bir barış sürecini veya müzakereleri etkiler mi?
Yemen hükümeti olarak, teröristlerin ve suçluların sadece bu kategorilerde sınıflandırılmalarını değil, adil bir cezaya çarptırılmalarını da destekliyoruz. Savaş sayesinde zenginleşenleri, yardımları yağmalayanları, halkı sindirenleri ve keyfi olarak adam öldürenleri terörist olarak görüyoruz. Uluslararası çıkarları tehdit eden, seyrüsefer güvenliğini baltalayan, kendilerini korumak için Yemen halkını canlı kalkan olarak kullanan ve komşu ülkelere saldıran kim olursa olsun, buna müsamaha gösterilemez. Husilerin, terörist olarak sınıflandırılmaktan ve uluslararası alanda takibe alınmaktan kurtulma şansları halen var. Bu konuda zaman faktörüne ve çatışmayı uzatma girişimlerine güvenmemeliler. Çünkü böyle yaparak Yemen halkını tüketiyor ve acılarını artırıyorlar. Aynı şekilde halkımızın ve barış isteyen uluslararası toplumun kendilerine duyduğu kızgınlığı körüklüyorlar. Barışı sağlama fırsatlarını tehdit etmenin sonuçlarının netleşmesinin caydırıcılığa katkıda bulunacağına ve barış şansını artıracağına inanıyorum. Bazı Husi liderlerin terörist olarak sınıflandırılması belki de bu yöndeki ilk adım olacaktır.

Darbeciler ve saavaşın sona ermesi

Yemenliler 2016 yılında Kuveyt’te barışçıl ve kapsamlı bir çözümle savaşı sona erdirecek ‘imzayı’ atmaya çok yaklaşmışlardı. Bunun hakkında ne söyleyeceksiniz?
Husi heyetindeki bazı isimlerin, savaşı durdurmaya ve barışa doğru ilerlemeye ikna olduğunu açıkça söyleyebilirim. Fakat çözümün reddedilmesi kararı Tahran’dan geldi. Husiler, kendilerini milis olarak anavatanları için hiçbir çıkarı olmayan yıkıcı bir savaşta kullanan ve bundan çıkar sağlayan Tahran'ın esiri oldular.

Yemen hükümetinde geleneksel olarak Dışişleri Bakanı’nın başkanlık ettiği bir müzakere heyeti nasıl oluşturulur?
Ülkenin dış politikasını yönetmek ve tasarlamakla ilgilenen birinci isim Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Dışişleri Bakanı tarafından yönetilen Yemen diplomasisi, Cumhurbaşkanı’nın bu politikayı uygulama aracıdır. Müzakere heyeti, Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi tarafından, heyetin gücünü ve genel olarak müzakere sürecinde her zaman işbirlikçi ve temsilci olmaya özen gösteren siyasi güçlerle, hükümet yetkilileriyle ve danışmanlarıyla yapılan istişareler sonucunda oluşturulur. Bu konuda insani tarafta güven artırıcı önlemler ve halkımızın acısını hafifletmeye yönelik dosyalar ile ilgili istişareler yapılır. Tüm siyasi güçlerin katılacağı kapsamlı bir çözümle ilgili dosyalar da ele alınır.

Peki, ya İran?
İran'a her zaman söylediğimizi bir kez daha söyleyeceğiz; İran'ın Yemen’in iç işlerine hiçbir şekilde müdahale etme hakkı yoktur. Yemen’de herhangi bir mezhebi temsil ettiğini hiçbir şekilde iddia etme hakkına da sahip değildir. Yemen, mezhepçiliği hiçbir zaman İran’ın desteklediği gibi tanımadı. İran’ın sadece Yemen'de değil, dışarıda milisleri destekleyen yaklaşımından muzdarip ülkelerin egemenliğine de saygı duymalarını ve davranışlarını değiştirmelerini istiyoruz.  İran bölgeye müdahale etmeyi bırakmalıdır.

Yeni görev

Yeni göreviniz ve Yemen yönetiminin size olan eski ve yeni dosyalarla ilgili güveni ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Tüm dikkatimi buna vermeliyim. Kendimi elimden geleni yapmaya adamalıyım.  Yemenlilerin isteklerini yerine getirmeyi başarmak, acılarını hafifletmek, güvenlik, istikrar ve barış arzusunu gerçekleştirmek büyük bir onur ve büyük bir sorumluluktur. Aynı zamanda Yemenlilerin umutlarını ve özlemlerini kucaklayan Ulusal Diyalog Konferansı'nda başlattığımız süreci tamamlamanın önemi konusunda şahsi olarak ahlaki bir sorumluluğum olduğunu düşünüyorum.

Washington'da yaklaşık beş yıl geçirdiniz. ABD’nin başkenti size ve siz ona ne bıraktınız?
Kesinlikle zengin bir deneyimdi. İlk bakışta sakin görünen bu güzel şehir, aynı zamanda sürekli yapılan uluslararası diyalogların ve çılgın tartışmaların merkezidir. Buradaki her büyükelçilik, hükümetini ve halkının çıkarlarını temsil etmeye, haklı gerekçelerini sunmaya ve ABD yönetimini kendi tutumuna doğru çekmeye çalışır.
Aynı şekilde kamuoyunu, seçkinleri ve çeşitli siyasi ve sosyal güçleri etkilemenin yanı sıra onlarla yakınlaşmak ve desteklerini almaya çalışırlar. Şahsen bu deneyim, orada oluşturduğum ilişkiler ağı ve New York'taki BM Genel Merkezi’nde Yemen daimi temsilcisi olarak görev yaptığım sırada kurduğum ikili veya çoklu ilişkilerdeki diplomatik deneyim bana, uluslararası arenaya ve uluslararası ilişkilerin ve çıkarların bir biriyle örtüşmelerinde daha iyi ve daha kapsamlı bir bakış açısı sağladı. Bunun şu anki görevimi başarıyla yerine getirmemde etkili olmasını umuyorum.
Yemen Dışişleri Bakanlığı'nın çalışmalarının geliştiğini düşünüyorum. Son yıllarda, savaş ve yankılarının yarattığı her türlü sonuç nedeniyle büyük bir ilerleme kaydetti. Çünkü mesaj iletme ve uluslararası etkinliklere katılma gibi hareketli gündemle olağan protokol rolünün ötesine geçti.
Bakanlıktaki bu değişiklik ülkemizin içinde bulunduğu durumdan ve devleti yeniden tesis etme, barışı sağlama, Yemen'deki İran projesine karşı koyma ve uluslararası desteği seferber etme mücadelesinden kaynaklanıyor. Sadece insanların çektiği acıları hafifletmek için değil, aynı zamanda sınırlı imkanlar çerçevesinde kalkınma ve yeniden inşa projelerine başlamak için yapılan çalışmalar, Dışişleri Bakanlığının çalışmalarını çeşitlendirdi. Silahlı bir çatışmaya şahit olan, askeri darbeye ve aşırılıkçı örgütlere karşı birden fazla cephede savaşan, çatışmanın ürettiği güvensizlik ve genel hizmetlerdeki bozulma ile karşı karşıya kalan bir ülkede tüm görevlilerinin durumu zor ve görevleri daha ağırdır. BMGK’ya sunulan Yemen dosyasına milli irademiz ve arzumuz dışında müdahale eden ülkeler olduğundan bahsetmiyorum bile. Buna karşın halkımız, Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilen meşru yönetimin yanında. Arap koalisyonundaki kardeş ülkeler ve dost ülkeler bizim yanımızda.

Maaş alamayan diplomatlar

Yemenli diplomatların çoğu maaşlarıyla ilgili mali sıkıntılardan şikayet ediyorlar. Siz de ABD’de Washington ile New York arasındaki çalışmalarınız sırasında bu sıkıntılara tanıklarından biriydiniz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Diplomatik misyonlar çok sıkıntı çekti ve halen de çekiyorlar. Mütevazı bütçelerin yanı sıra maaşların bazen dokuz ay kadar ödenmediği durumlar oldu. Bu konunun en önemli önceliklerimden biri olduğunu söylemek istiyorum.
Konunun olumlu tarafı,  yeni hükümetin, Arap koalisyonundaki kardeş ülkelerin kapsamlı bir ulusal fikir birliği ve desteğinin yanı sıra bölgesel ve uluslararası arenada memnuniyetle karşılanmasıdır.  Hükümetin programını uygulayabilmesi için, geçici başkentten çalışmaya başlamak ve tüm bakanlıkları hükümet programlarında başarılı olmak için ihtiyaç duydukları şeylerle güçlendirmek için gerekli imkanların mevcut olması gerektiği yönünde bir fikir birliği söz konusu. Yurtdışından, Yemenli göçmenlerin yaşadığı ülkelerden ve kardeş ülkelerden verilen desteğine güveniyoruz. Bununla birlikte devlet bütçesinin ana gelir kaynağı olacak ve hükümetin bazı büyükelçiliklerdeki mali sorunların çözülmesi de dahil olmak üzere görevlerini yerine getirmesini sağlayacak tüm gelir kurumlarını harekete geçirmek ve petrol üretimini ikiye katlamak için de bir çalışma yapılıyor. Yukarıda belirttiğim gibi, büyük sorumluluklarımız ve daha büyük yükümlülüklerimiz var, ancak uyumlu ve samimi çabalarla, Allah'ın izniyle başaracağız.

“Göçmenlerin neler hissettiklerini biliyorum.. Çünkü ben de bir göçmen çocuğuyum”

Yemenli göçmenlerle ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben de Yemenli göçmen bir ailenin çocuğuyum ve en ufak detaylarıyla bu deneyimi yaşamış biriyim. Bu nedenle, kendileriyle gurur duyduğumuz göçmenlerin, ailelerine para yollayarak veya insanların acılarını dindirme ve hatta tüm forumlarda ülkelerinin davasını taşıma girişimlerinde bulunarak ülkelerine sağladıkları hizmetler için hiçbir çabadan kaçınmayacağım. Başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere dünyanın her yerinde ve her alanda bilimsel ve profesyonel olarak öne çıkan Yemenlilerin sayısının artmasıyla her geçen gün daha fazla gurur duyuyoruz. Gerek konsolosluk meseleleriyle ilgili olsun gerek omuzlarındaki yüklerin bir kısmını hafifletmek için kardeş ve dost ülkelerle iletişim kurmak konusunda olsun yaşadıkları sorunların çözümünü kolaylaştırmak bizim sorumluluğumuzdur. En önemlisi, sosyal yapılarının bir parçası haline geldikleri ülkelerde ekonomik ve politik güce ulaşmalarına yardımcı olmak için çalışacağız. ABD ve Avrupa'da siyaset ve ekonomi alanında çok sayıda Yemen kökenli ismin üst düzey konumlarda olduklarını görüyoruz. Kuşkusuz, onlara hizmet etmek ve Yemenli göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları engelleri aşmalarını kolaylaştırmak için göç ettikleri ülkelerin yasalarına saygı duyarak elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışacağız.

“Yemen’in çıktığı bu seyahat sona ermeli”

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Savaş ve zorluklar hakkında konuşmak bize geleceği unutturmamalı. Şuan tek yaptığımız çocuklarımız ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek sağlamaktır. Bu ülkenin binlerce yıllık kadim bir medeniyet derinliğe ve halkının bu zorlukların üstesinden gelebilecek inanç, bilgelik, şefkat ve akla sahip olduğuna inanıyorum. Yemen gezgininin yolculuğunun sona ermesinin vaktinin geldiğine ve Yemen her şeye ev sahipliği yapacağına ve çocuklarının hayallerinin, özlemlerinin ve fedakarlıklarının büyüklüğüyle büyüyeceğine inanıyorum. Artık Yemen’in çıktığı bu seyahat sona ermeli. Yemen herkesi kucaklayacak ve halkının hayallerinin, özlemlerinin ve fedakarlıklarının büyüklüğüyle büyüyecektir. Ulusal Diyalog öncesinde, sırasında ve sonrasında samimi insanların, herkes için eşitliğin sağlandığı bir sivil devlet inşa etme çabaları boşa gitmeyecek. Darbenin ardından yıllarca süren marjinalleşme nedeniyle ortaya çıkan tüm zorluk ciddiyetle ele alınacaktır. Riyad Anlaşması ile elde edilen kazanımlar, ülkenin yüksek çıkarlarını koruma ve önemsizlik noktalarda takılıp kalmama yeteneğimizin bir örneğidir. Allah’ın izniyle sevgili Yemenimiz güvenli, istikrarlı, müreffeh bir yer olacak. Yemen, çevresinin ve bölgenin güvenliğinin ve bir bütün olarak uluslararası barışın ve güvenliğin merkezi haline gelecek.



Rusya, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’deki karmaşık nüfuz ağı

Beşşar Esed, Moskova’nın koruması, hava ve lojistik desteği karşılığında Rusya’ya uzun vadeli tavizler ve yatırım garantileri sundu (AFP)
Beşşar Esed, Moskova’nın koruması, hava ve lojistik desteği karşılığında Rusya’ya uzun vadeli tavizler ve yatırım garantileri sundu (AFP)
TT

Rusya, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’deki karmaşık nüfuz ağı

Beşşar Esed, Moskova’nın koruması, hava ve lojistik desteği karşılığında Rusya’ya uzun vadeli tavizler ve yatırım garantileri sundu (AFP)
Beşşar Esed, Moskova’nın koruması, hava ve lojistik desteği karşılığında Rusya’ya uzun vadeli tavizler ve yatırım garantileri sundu (AFP)

Tarık Ali

Suriye’de 2024 yılı sonlarında Beşşar Esed rejiminin düşüşü, bölgedeki genel dengeyi etkilerken Suriye üzerinde uluslararası yankılar uyandırdı. Bu olay, güvenlik, askeri ve siyasi açıdan hızlı gelişmelerin yaşandığı bir bölgede sadece siyasi bir olay olmanın ötesine geçerken analistler bu olayı, oyunun kurallarını, sınırlarını ve hatta coğrafyasını yeniden şekillendirecek bir deprem olarak tanımladılar. Suriye, eski rejimin düşüşünün ardından ilk aşamada eklemlerini kontrol edecek merkezi bir sinir sistemi olmayan bir yapı gibi görünüyordu. Ülke çöktü ve krizleri iç içe geçti.

Sivil, güvenlik ve askeri kurumlarda boşluk oluşması ve üst düzey liderlerin ve yetkililerin kaçmasıyla başlayan derin kaos dönemine giren ülkede yerel ve yabancı muhalefet gruplarının ve radikal hareketlerin etkisi giderek ve hızla arttı.

Başlıca özellikler

Uluslararası alanda, İran’ın yanı sıra Rusya, Esad rejiminin en büyük yararlanıcısıydı. Moskova koruma, hava ve lojistik destek sağlarken, Esad uzun vadeli yatırım ayrıcalıkları ve garantiler sunarak Rusya'ya eski bir Sovyet hayali olan sıcak sularda sürdürülebilir bir dayanak noktası sağladı. Ancak Esed rejiminin düşüşüyle Kremlin'in hesapları altüst oldu, çünkü varlık nedeni ortadan kalkmıştı. Bu durum ilk aşamada açıkça görüldü.

İsrail ise yeni Suriye'yi sadece bir ön savunma hattı olarak değil, geniş bir alana yayılan stratejik bir nüfuz alanı olarak görmek istiyordu. Onlarca yıldır iktidarda olan bir rejimin düşüşü, bunun için mükemmel bir fırsat sunuyordu.

Rejimin düşüşünden sonraki 48 saat içinde İsrail, yaklaşık 500 hava saldırısı düzenleyerek eski ordunun cephaneliğini bombaladı ve askeri gözlemcilere ve medyaya göre Suriye'nin toplam askeri gücünün yüzde 80 ila 90'ını yok etti. İsrail, 2025 yılı boyunca saldırılarına devam etti, yaklaşık bin saldırı düzenledi. Böylece ağır silahlar, zırhlı araçlar, füzeler ve diğer teçhizat dahil olmak üzere eski mühimmatın geri kalanını neredeyse tamamen yok etti.

İsrail’in gerekçesi, Suriye'de İran'ın etkisinin geri dönmesi veya bu silahlardan yararlanacak başka iç direniş cephelerinin oluşması korkusuydu. Bundan dolayı yıllar içinde siyasi çatışma haritasını ve güç dengesini yeniden çizebilecek bir fraksiyon, hareket veya hatta merkezi bir orduyu yeniden oluşturabilecek her türlü çekirdeği yok etmek tercih edilirdi.

Lazkiye'den Tartus'a

Rusya'nın 2015 yılının sonlarında Beşşar Esed’i desteklemek için Suriye’deki savaşa müdahale etmesiyle, Ruslar Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü'nde ve Tartus Deniz Üssü’nde konuşlandılar. Bunlara başka küçük sabit veya hareketli askeri noktalar da eklendi. Ancak rejimin düşmesiyle birlikte askeri üsler konusu, iç siyasi destek olmadan ayakta kalma yeteneklerinin bir sınaması haline geldi.

Bu konu şüphesiz Putin için büyük bir endişe kaynağıydı, ancak takip eden aylarda Moskova'da Suriye dışişleri ve savunma bakanları ile diğer üst düzey yetkililerin katıldığı beklenmedik Rusya-Suriye görüşmeleri gerçekleşti. Bu görüşmeler, eski anlaşmaların yürürlükte ve bağlayıcı olmaya devam edeceğini açıkça belirten Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın ziyareti ile sonuçlandı.

frgt
Rusya donanmasının daha önce Tartus açıklarında gerçekleştirdiği geçit töreninden bir kare (sosyal medya)

Hmeymim Hava Üssü’nün en yoğun döneminde 107 adet savaş uçağı bulunuyordu. Ancak Ukrayna'daki savaşın başlamasından sonra, geride sadece birkaç uçak kaldı. Tartus Deniz Üssü ise bakım depoları, lojistik destek gemileri ve kuvvetlerinin bulunduğu bir liman olarak kaldı. Bütün bu yıllar boyunca, kıyı halkı Rusya'yı koruyucusu olarak gördü. Ancak rejimin düşüşü, Rusların artık onların koruyucuları olmadığını, aksine ayrıcalıklar ve soğuk bir bakış açısıyla ölçtükleri yeni çıkarlarının koruyucuları olduğunu açıkça ortaya koydu. Bunu, Rusya'nın geçtiğimiz mart ayında başlıca iki kalesi arasındaki kıyı şeridinde meydana gelen katliamları durdurmak için müdahale etmemesi de bunu kanıtladı. Rusya’nın endişesi, geçici bir yapı olsa bile, hayati önem taşıyan etkisini kaybetmemek oldu.

İsrail ve altın fırsat

Esed rejimiyle hiçbir zaman iyi ilişkiler içinde olmayan İsrail, son savaş sırasında Suriye topraklarındaki İran ve Hizbullah hedeflerini sık sık hedef aldı. Ancak, rejimin düşüşünün yarattığı kaos ve uluslararası acil bir vizyonun olmaması, İsrail'i herhangi bir gerekçe göstermeye veya uluslararası desteğe ihtiyaç duymadan, uygun gördüğü şekilde ulusal güvenliğini korumak amacıyla önceki savaştan kurtulan ne varsa yok etti.

Tel Aviv, İran veya Hizbullah hedefleri ya da bunlara bağlı gruplar değil, Suriye'de kalan tüm silahları yok etme fırsatını yakalamıştı ve bu kez ne istediğini biliyordu. İsrail Hava Kuvvetleri, Suriye'yi kuzeyden güneye tarayarak, havaalanları, hayati tesisler ve geçmişte rakipleri tarafından kullanılmış ve gelecekte de kullanılabilecek tedarik yolları dahil olmak üzere tüm potansiyel hedefleri vurdu.

Siyaset bilimi profesörü İsa Salih, “İsrail sözünü söyledi. Suriye'nin silah deposu yok oldu. Onunla karşı karşıya gelecek yeni bir ordu olmayacak. Savunma sistemlerini ve radar ağlarını yeniden kurmak imkansız. İran ve diğerleri tamamen sahneden çekildi. Suriye'nin hava sahası ve toprakları açığa çıkararak caydırıcılık sistemi bir kez ve sonsuza kadar yok edildi ve hangi otorite yönetirse yönetsin her şeyi sıfırdan yeniden inşa etmek zorunda kalacak” değerlendirmesinde bulundu.

Moskova ve Tel Aviv arasında

Güvenlik uzmanı emekli Tuğgeneral Zafer Trabulsi'ye göre rejimin çöküşü uluslararası tarafları hızla çıkarlarını aramaya itti ve Suriye meseleleri konusunda İsrail ile Rusya arasında daha güçlü iletişim kanalları oluşturdu. Bu da kalıcı bir güvenlik anlaşması haline geldi. Trabulsi, Türkiye ve diğer uluslararası tarafların da dahil olduğu, nüfuzun dağılımı ve paylaşımı konusunda çıkarların yakınlaştığı bir ortamda, sürtüşmelerin önlenmesi konusunun kaçınılmaz bir sonuç olduğunu da sözlerine ekledi. Bugün Moskova, hava sahasını koruma avantajı karşılığında, garantör olarak varlığıyla bölgeyi savaşa sürüklememeyi kapalı kanallardan taahhüt ediyor. İsrail de Rusya'yı kuzeybatı Suriye'de iki açıdan garantör olarak görüyor. Bunlardan birincisi, kıyıdaki Aleviler arasında İran'ın geri dönüşünü önlemek, ikincisi ise Türkiye'nin genişleme girişimlerini frenlemesi. Zira İsrail'in Rusya'dan kıyıda kalmasını doğrudan talep ettiği herkesçe biliniyor.

Bu gerçeklere göre denklem açık ortaya çıkıyor. Rusya'nın hava ve kara güvenliği hayati noktalarda korunurken, İsrail'in eli güney Suriye'ye uzanıyor ve Suriye'nin İsrail'in saldırılarını önlemek için Rusya'dan güneyde askeri polis konuşlandırmasını talep etmesine rağmen, iki taraf çatışmaya girmiyor. Suriye, Rusya'dan talep etmeye devam ettiği ve henüz çözüm bulunamayan bir konu bu.

Tuğgeneral Zafer, kıyı şeridinde yaşanan katliamlar sırasında İsrail'in, kıyı şeridinin askeri koruyucusu olarak Rusya’nın isyancı grupları kontrol altına almak için askeri müdahaleye gideceğini umduğunu ve Rusya'dan daha fazlasını beklediğini düşünüyor. Ancak Moskova, durumu yatıştırmaya ve çatışma veya müdahaleyi önlemeye karar verdi ve kaçan binlerce aileye Hmeymim Hava Üssü’nün kapılarını açmakla yetindi. O dönemde ve öncesindeki aylarda, sanki Rusya ‘çevremizde olanlarla hiçbir ilgimiz yok, önemli olan üslerimize ve çıkarlarımıza zarar gelmesini önlemek’ diyor gibi, Hmeymim Hava Üssü’nden eski rejimin üst rütbeli subaylarını ve üst düzey yetkililerini Moskova'ya kaçırmak için de çalıştı. Bu da bizi ‘ne olursa olsun, önemli olan Rusya’nın kendi çıkarlarına uygun gördüğü şekilde her iki ülkenin Suriye'deki hayati, ulusal ve stratejik güvenliğidir’ şeklindeki Rusya-İsrail anlaşmasına getiriyor.

Büyük çatışma

Moskova, ittifaklarına rağmen Tahran'ın Suriye'deki etkisinden sık sık endişe duydu. Rusya'nın 2020'den önce Astana ve Soçi'de gerilimi azaltma bölgelerini tanıması ve İran'ın tüm cepheleri yeniden açmak için defalarca girişimde bulunması da bunun kanıtıydı. Bu, iki ülkenin saha vizyonu ve stratejik hedeflerindeki farkın önemli bir parçasıydı. Bugün Moskova, kıyıdaki Aleviler için kurtarıcı olarak görünen İran'ın öngörülemez etkisinin genişlemesinden üslerini bir kez daha korumakla ilgileniyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail bu denklemde Rusya ile derin bir mutabakat içindedir; ikisi de İran'ı istemiyor. Bu, doğrudan bir çatışma olasılığının ortadan kaldırılması için iki tarafın sahada ve istihbarat alanında koordinasyonunun en önemli unsurlarından biriydi. Suriye’nin güneyi, İsrail'in alanı haline gelirken, kıyı şeridi Rusya'nın alanı haline geldi. Tüm bunların ortasında, siyasi çevrelerdeki Suriyeliler, Türkiye'nin kuzeyde, Rusya kıyı üçgeninde, İsrail ise yavaş yavaş güneye yayılıyor, ABD üsleri doğu ve güneydoğuda ve birçok ülkenin istihbarat servisleri artık dışarıdan değil içeriden önemli bir rol oynuyor.

Suriye'nin egemenliği

Avukat Yasin Maruf, uluslararası hukuka dayanan uzmanlık alanında Suriye’nin egemenliği kavramının nasıl yeniden tanımlanması gerektiğini sorgulayarak, şunları söyledi:

“Suriye, egemen bir devlet olarak, hala topraklarını savunma hakkına sahip mi? İç halk çatışmaları dışında, uluslararası hukuk, çoğu hükmünde meşru bir devletin kendini her türlü yolla savunma hakkına sahip olduğunu açıkça belirtiyor, ancak bugün durum çok karmaşık ve kafa karıştırıcı. Çok sayıda yerel, bölgesel ve uluslararası aktörün varlığı ve siyasi geçiş sürecinin kaosu, güvenlik ve askeri koruma anlaşmaları veya ortak antlaşmaların imzalanmasının bağlayıcı olmama olasılığını artırıyor, zira yeni yönetim geçici olarak kuruldu. Dolayısıyla geçici yasal çerçeve dışında uluslararası iş birliği arayışında gerekli yasama yetkisine sahip değil. Suriye, yeni otoritesiyle şu anda önemli ölçüde meşru ve medya desteğine sahip olsa da aynı zamanda ciddi ekonomik ve mali yaptırımlarla boğuşuyor. Tam egemenlik elde etme kriterlerindeki dengesizliğin unsurlarından biri de bu.

İçeriden bir bakış

Tartus Deniz Üssü yakınlarında yaşayan bir genç olan Ahmed el-Edib, birçok gece İHA’lar ve uçaksavar silahlarının seslerini duyduğunu söyledi. Halk arasında dolaşan söylentilere göre bu seslerin Tartus yakınlarında konuşlu yabancı bir grubun askeri tatbikatlarından kaynaklandığını vurgulayan Edib, “Rusya umursamıyor ve hiçbir şey yapmıyor. Artık askerlerini, nakliye araçlarını veya askeri araçlarını görmüyoruz. Oradalar, ama birdenbire ortadan kayboldular. Yine de, başka bir katliam olursa en yakın Rus üssüne kaçacağımızı her zaman düşünüyoruz” dedi.

dfrgtt56yhj
Tartus Deniz Üssü’ndeki Rusya Donanması unsurları (sosyal medya)

Rusya'nın varlığından uzak, İsrail'in varlığına daha yakın olan Şam'dan mühendis Miya Tuma, İsrail'in rastgele bombardımanlarından korktuklarını belirterek “Tel Aviv sadece yetkililerin konvoylarını bombalamıyor veya güneyi işgal etmiyor. Sık sık Şam'ın kırsalındaki kasabalara yaklaşıyor ve başkentin dış mahallelerini bombalıyor. Temmuz ayında Suveyda'da yaşanan olaylar sırasında, başkent merkezini bombalayarak Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay'ı hedef aldı. Üzerimizdeki psikolojik baskı korkunç ve dayanılmaz. Biz siviller bir araya gelip, aramızda tüm bu ülkeler olmadan yönetebileceğimiz bir tampon bölge talep etmeli miyiz?” ifadelerini kullandı.

İçerideki duruma dışarıdan etkiler

Rusya-İsrail ilişkileri, son aylarda Suriye bağlamında daha da netleşerek, sahada gözlemlenmesi ve takip edilmesi kolay bir mutabakat protokolü içinde daha etkili hale geldi. Rusya, Akdeniz'deki çıkarlarını, üslerini ve etkisini korumak amacıyla, hiçbir şekilde kara müdahalesi riski almadan kıyıları kontrol ediyor ve her hareketi yakından izliyor.

İsrail ise çok daha fazla hareket özgürlüğüne sahip ve Golan Tepeleri ile Suriye'nin güneyinde yeni mevziler kuruyor. Serbestçe hareket eden İsrail, Suriye’nin orta ve güneyindeki havaalanlarını ve tesisleri bombalıyor. Bazen de kuzeyde Rusya’nın mevzilerinin yakınlarını ‘kendini tehdit altında hissettiğinde’ bombalıyor, ancak bunu sadece Rusya ile doğrudan ve önceden kurduğu koordinasyonla yapıyor. Independent Arabia'nın Hmeymim Hava Üssü içinden elde ettiği bilgilere göre bu saldırılar genellikle Suriyeli muhalif savaşçılar tarafından yönetilen noktalara yönelik oluyor.

Siyasi kaos dönemi

Günümüzde birçok siyasi ve askeri uzman, Suriye'nin kontrolü dışındaki bir siyasi kargaşa yaşadığı ve geçmişte hiçbir noktada bu durumu değiştiremediği konusunda hemfikir. Bu durum, ülkeyi, anlaşma veya anlaşmazlık olsun, etkileri ve çıkarları çakışan büyük güçlerin önemli bir sahnesi haline getirdi. Durum, diplomatik ve siyasi aşamaların ötesine geçerek hem ülke içinde hem de devletin inşası ve ülkenin kurumlarının gelecekteki yapısı çerçevesinde sivilleri de etkilemeye başladı. Bu durum, ülkenin bölünmesi, bazı kısımlarının ayrılması veya fiili bir federal sisteme geçilmesi olasılığını gündeme getirdi. Başta Ürdün ve Lübnan olmak üzere komşu ülkelere yönelik tehdit ve dolaylı olarak Mısır, Körfez ülkeleri ve genel olarak Batı'nın korkuları da cabası.

Suriye topraklarında çakışan denklemler arasında, DAEŞ, yabancı uyruklu savaşçılar ve diğerleri gibi radikal grupların faaliyet göstermesi için ideal bir fırsat sunan önemli bir alan yaratıldı. İç güçlerin ve yabancı güçlerin varlığının etkilerini yerel olarak birleştirerek, Suriye, kontrol ve gerçek egemenlik kavramları içinde genel inisiyatifi geri kazanma konusunda belirsizlik denizinde yüzen bir devlet haline geldi. Dolayısıyla genel karar, başka bir iç veya dış tarafın elinde değil, meşru bir sistem olarak kendisine geri dönüyor.


Uluslararası Ceza Mahkemesi: Savaş suçlarından şüphelenilen Libyalı, Almanya'dan Lahey'e transfer edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Genel Merkezi, (AFP)
Uluslararası Ceza Mahkemesi Genel Merkezi, (AFP)
TT

Uluslararası Ceza Mahkemesi: Savaş suçlarından şüphelenilen Libyalı, Almanya'dan Lahey'e transfer edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Genel Merkezi, (AFP)
Uluslararası Ceza Mahkemesi Genel Merkezi, (AFP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), dün yaptığı açıklamada, Libya'da savaş suçlusu olduğundan şüphelenilen bir kişinin Almanya'dan Lahey'e nakledildiğini ve mahkemenin gözetimine alındığını bildirdi.

Halid Muhammed Ali el-Hicri'nin, Libya iç savaşı sırasında Özel Caydırıcılık Gücü üyesi olduğundan şüpheleniliyor ve mahkumların rutin olarak işkence gördüğü, bazen cinsel saldırıya uğradığı kötü şöhretli bir hapishanede üst düzey yetkili olmakla suçlanıyor.

UCM, temmuz ayında Almanya'da tutuklanan Halid Muhammed Ali Hicri'nin, daha sonraki bir tarihte hakim karşısına çıkmasını beklemek üzere Lahey'deki UCM gözaltında tutulduğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Alman dergisi Der Spiegel’den aktardığına göre, Hicri temmuz ayında Tunus'a seyahat etmeye çalışırken Berlin Havalimanı'nda yakalandı ve yasal işlem tamamlanana kadar gözaltında tutuldu.

Libya, Muammer Kaddafi rejimini deviren 2011 NATO destekli ayaklanmanın ardından yaşanan silahlı çatışma ve siyasi kaosun sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.

Duruşmanın 2026 sonlarından önce başlaması beklenmiyor.


Papa, Lübnan ziyaretini liman patlamasının yaşandığı yerde sessiz bir dua ile sonlandırıyor

Papa 14. Leo, Deyr es-Salib Hastanesi'nde sağlık personeli ve hastalarla bir araya geldi. (AFP)
Papa 14. Leo, Deyr es-Salib Hastanesi'nde sağlık personeli ve hastalarla bir araya geldi. (AFP)
TT

Papa, Lübnan ziyaretini liman patlamasının yaşandığı yerde sessiz bir dua ile sonlandırıyor

Papa 14. Leo, Deyr es-Salib Hastanesi'nde sağlık personeli ve hastalarla bir araya geldi. (AFP)
Papa 14. Leo, Deyr es-Salib Hastanesi'nde sağlık personeli ve hastalarla bir araya geldi. (AFP)

Papa 14. Leo, Lübnan ziyaretinin son gününde, vatandaşların yoğun ilgisi arasında Deyr es-Salib Hastanesi’ni ziyaret etti. Ziyaretin ardından Beyrut Limanı patlamasının yaşandığı yerde sessiz bir dua gerçekleştirecek.

Papa yaptığı konuşmada, “Deyr es-Salib’de tanık olduklarımız herkes için bir ders niteliğinde. Zayıfları unutmamız mümkün değil; toplum refahın peşinde koşarken yoksulları ve kırılganları görmezden gelemez” ifadelerini kullandı.

fgbhy
Papa 14. Leo, Deyr es-Salib Hastanesi'nde (AFP)

Papa daha sonra Deyr es-Salib Hastanesi'nden ayrıldı ve kamuoyunun gözünden uzak bir şekilde, Aziz Dominik binasında çocuklarla bir araya geldi.

fgt
Papa 14. Leo'nun resmine bakan bir rahibe (Reuters)

Beyrut Limanı

Daha sonra Papa Leo, 2020 yılında meydana gelen ölümcül Beyrut liman patlamasının olduğu yere giderek sessiz bir dua edecek.

Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, kurbanların aileleri ve Papa ile birlikte sessiz duaya katılmak için limana geldi.

Organizatörlere göre, 120 binden fazla kişi Beyrut sahilinde düzenlenen ayine katılmak için kayıt yaptırdı ve bu kişiler Lübnan'ın farklı bölgelerinden özel otobüslerle buraya getirildi.

dfrtghy
Papa 14. Leo'nun deniz kıyısında yapılacak ayini yöneteceği alan (Reuters)

Ayrıca Papa Leo’nun, 218 kişinin hayatını kaybetmesine, Beyrut’un harabeye dönmesine ve milyarlarca dolarlık hasara yol açan patlamada yakınlarını yitiren bazı ailelerle de bir araya gelmesi bekleniyor. Patlama, bir depoda tutulan yüzlerce ton amonyum nitratın infilak etmesiyle meydana gelmişti.

scdfv
Kurbanların yakınları, Papa 14. Leo'nun liman patlamasının yaşandığı yerde yapılacak ayini yöneteceği alanda onun gelmesini bekliyor. (Reuters)

Patlamanın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen, hayatını kaybedenlerin aileleri hâlâ adalet talep ediyor. Yargı sürecinin defalarca engellenmesi ve hiçbir yetkilinin mahkûm edilmemiş olması, patlamayı onlarca yıllık yolsuzluk ve mali suçların ardından yeni bir kriz olarak gören Lübnanlıların tepkisini artırdı.

Yetkililer, patlamayı limanda büyük miktarlarda amonyum nitratın herhangi bir güvenlik önlemi olmaksızın depolanmasına ve çıkış nedeni bilinmeyen bir yangının ardından infilaka yol açmasına bağladı. Daha sonra farklı kademelerdeki çok sayıda yetkilinin tehlikenin farkında olduğu ancak harekete geçmediği ortaya çıktı.

Soruşturma, 2023’ten bu yana siyasi çekişmeler arasında sıkışıp kaldı. O dönemde Hizbullah’ın, soruşturmadan el çektirilmesini talep ettiği adli müfettiş Tarık el-Bitar, çok sayıda dava ile karşı karşıya bırakılarak çalışamaz hale getirildi. Ancak ülke içindeki güç dengelerinin değişmesiyle birlikte yargıç, bu yılın başından itibaren görevine yeniden başladı.

Papa 14. Leo, pazar günü Lübnan’a varışında, ülkenin siyasi liderlerine ‘barış ve uzlaşmaya giden yolun gerçeği aramaktan geçtiğini’ hatırlattı.

Lübnan, Papa Leo’nun ilk yurt dışı turundaki ikinci durağı. Papa, turunun ilk aşaması olan Türkiye ziyaretinde Hristiyanlar arasındaki diyalog ve birlik mesajını vurgulamıştı.

Papa 14. Leo, Lübnan’da olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Pazar günü ülkeye varışının hemen ardından geniş siyasi katılımla resmi karşılama töreni düzenlendi. Ziyaretinin ikinci gününde ise binlerce kişi, Papa’nın geçtiği güzergâhlarda toplanarak kendisini selamladı.

Bugün sona erecek Lübnan ziyareti, Hizbullah ile İsrail arasında yaşanan kanlı çatışmaların ardından yeniden şiddet ihtimaliyle yaşayan ülke için bir umut ışığı olarak değerlendirildi.

Yetkililer, dün akşam saatlerinden itibaren sıkı güvenlik tedbirleri uyguladı ve Papa’nın ayini yöneteceği Beyrut şehir merkezine girişleri yasakladı.