1973’teki savaşın belgeleri İsrail’in yenilme korkusunu gözler önüne serdi

Kissinger, İsrail’e “Kazanmaktan başka çareniz yok” diye seslendi.

1973 Ekim Savaşı sırasında Sina’da imha edilen bir tank. (Getty Images)
1973 Ekim Savaşı sırasında Sina’da imha edilen bir tank. (Getty Images)
TT

1973’teki savaşın belgeleri İsrail’in yenilme korkusunu gözler önüne serdi

1973 Ekim Savaşı sırasında Sina’da imha edilen bir tank. (Getty Images)
1973 Ekim Savaşı sırasında Sina’da imha edilen bir tank. (Getty Images)

İsrail Savunma Bakanlığı’nın dün açıklanmasına izin verdiği belgeler, 1973 Ekim Savaşı sırasında hükümetin yaptığı istişareleri ortaya çıkardı. Syasi ve askeri liderlerin kaybetme duygusuna kapıldığını gösterdi. Belgelere göre Şam’a ulaşmak için Suriye güçlerine sızmak ya da Şam’daki sivil yerleşim yerlerini bombalamak gibi çaresizce adımlar atmayı düşünmeye başlamışlardı. Söz konusu belgelerde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in gidişattan korkarak İsrail’in Washington’daki Büyükelçisi’yle Tel Aviv hükümetine bir mektup gönderdiği ve mektupta “Kazanmak zorundasınız” ifadelerini kullandığı ortaya çıktı.
Dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir söz konusu mesajın önemini anladı ve bunu bir uyarı olarak değerlendirdi. Suriye güçlerinin Golan Tepeleri’nin büyük bir bölümünü kurtardığı ve ABD’lilerin de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) ateşkes yapılmasına yönelik bir karar çıkarılmasının gerekli olduğunu konuşmaya başladığı bir sırada, savaşın dördüncü günü 10 Ekim 1973 akşamı yapılan istişarelerde Meir şunları söyledi:
“Şimdi bir ateşkes kararı alınırsa Mısır ile kanalın arkasındaki durum mu gerçek olacak? ( Mısır ordusu topraklarının çoğunu kurtararak Bar-Lev hattını kırıp Sina’nın içerisine doğru ilerlemişti) Öylece kalacak mı?”
Meir, Kissinger’in “Kazanmak zorundasınız. Bunda korkunç bir işaret var. Kazanmazsak biteriz” ifadelerini kullanması karşısında aynı gün geç bir saatte yapılan toplantıdaki konuşmasında “Dünyanın ‘İsrail ve ordusu hakkında düşündüklerimiz doğru değilmiş’ diyecekleri bir duruma düşmemizin yasak olduğunu hissediyorum” dedi.
Dönemin Genelkurmay Başkan Yardımcısı Israel Tal, Meir’in görüşüne destek verdiği açıklamasında şunları söyledi:
“Evet kazanmamak bize yasak. Dünyadaki güvenilirliğimiz tamamen yıkılacak. Savaşın gidişatını değiştirmezsek sadece düşmanlarımız değil dostlarımız da İsrail’in zayıf bir devlet olduğunu düşünecekler. İşte o zaman Araplar her şeyi isteyecek.”
1973 Ekim Savaşı hakkında araştırmalar yapan Profesör Uri Bar-Joseph dün ortaya çıkarılan belgelerin savaşın en dramatik dönemini gösterdiğini belirterek “Şimdiye kadar hükümet koridorlarında ne söylendiğini biliyorduk. Ancak bugün bunların nasıl söylendiğini öğrendik. Bu farklı bir şey” dedi.
Belgelerden anlaşıldığı üzere İsrail’in askeri komutanlarından Moşe Dayan karamsar ve umutsuzluğa kapılmış bir durumdaydı. Bu yüzden ateşkes yapılması ya da Şam’ın bombalanması ve hatta işgal edilmesi gibi umutsuzca saldırı eylemleri gerçekleştirmeyi talep etmeye başlamıştı. Ancak kendisini sakinleştirmeye çalışan dönemin Genelkurmay Başkanı David Elazar gerçekçi olmayan büyük hedeflere gidilmesine karşı çıkarak şunları söyledi:
“Savaşta dördüncü güne girdiğimiz bugün belirleyicidir. Geçtiğimiz dört gün boyunca belli bir anlayışa göre çalıştık. Suriye’ye saldıracağız. Ateşkes hattına (işgal altındaki Golan Tepeleri’nde) ulaşacağız ve karşı atağa geçeceğiz. Bu esnada Mısırlılar duracak. Soru şu: Sahada bir çözüme ulaşabilecek miyiz? Ya da yarın saldırırsak Şam’ın eteklerine yaklaşıp ardından ateşkese mi ulaşacağız? Suriye’ye saldırma fikrini destekliyorum ancak şehir merkezini bombalamayı reddediyorum. Onlar bizim şehirlerimizi bombalamadı. Bizim de aynı durumu korumamız gerekir.”
Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Benny Peled de görüşlerini şöyle ifade etti:
“Suriye’ye değil Mısır’a saldırmalıyız. Tam aksine Suriye'nin yenilemeyeceği ve mağlup bir Mısır'ın Ürdün'ün Suriyelilere yardım etmesini engelleyeceği varsayımına katılmıyorum. Daha iyi hissetmek için kaç uçağa ihtiyacın var?”
Bu soruya cevap olarak “Onlar için yedek pilotlarım olmasa da 20 tane alabilirim” cevabı verildi. Tuğgeneral Rehavam Zeevi ise“Sadece Suriye cephesini yok etme gücümüz, Mısır cephesini değil. Askerler bitik vaziyette ve tanklarımız da yok” dedi.
Askeri İstihbarat Birimi Başkanı Eli Zeira konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kremlin’in Ortadoğu’da kendisine sadık olan devletlerden birinin rejiminin ortadan kaldırılmasını kolayca kabul edeceğinden şüpheliyim. Hesaplar sadece Suriye, İsrail ve Mısır ile sınırlı değil, aksine Sovyetler Birliği ve ABD arasında da pek çok hesap var. Ateşkesin Suriye’nin hissinin bir göstergesi olduğunu ve rejim için bir tehdit olduğunu düşünüyorum. Ateşkes ancak Şam'a doğru ilerlediğimizde söz konusu olacak.”

Meir toplantıda konuşulanları şöyle özetledi:
“İsrail ordusunun yarın Suriye odaklı bir saldırı gerçekleştirmesi, ordu birliklerini imha etmesi ve Suriye’nin eylemlerini durduracak sonu gerçekleştirmesi konusunda hemfikiriz. Ancak Şam’ın işgal edilmesine yönelik bir karar yok.”
Belgeler, savaşın ikinci gününde bir hükümet toplantısı gerçekleştirildiğini ve Genelkurmay Başkanı David Elazar’ın  şu konuşmayı yaptığını ortaya çıkardı:
“Kötü bir gece geçirdik. Tek seferde çok sayıda tankla Golan Tepeleri’ne saldırdılar. Şu ana kadar (İsrail tarafından) 81 ölü var. Hermon Dağı mevzisi buna dahil değil.”
Dönemin Başbakan Yardımcısı Yigal Allon ise “Etkisiz cephelerden kuvvetleri sevk etme konusunda endişeliyim. Şam’ı bombalasak?” diye sordu.  Elazar “Teknik olarak bombalamak zor değil. Ancak pratikte şehirleri bombalamıyorlar. Bu yüzden bunu başlatmak istemiyorum” cevabını verdi. Meir “Golan Tepeleri’ndeki gençlerin durumunun nasıl olduğunu” sordu.  Elazar da soruyu “Onlar için zor. Çok sayıda tankı yok ettiklerini söylüyorlar ama bunun bir sonu yok” diye yanıtladı.
Savaşın üçüncü gününün akşamı, 9 Ocak’ta, Başbakanlık ofisinde yapılan görüşmelerde Savunma Bakanı Moşe Dayan İsrail merkezli gazetelerin editörlerinin Süveyş Kanalı’ndaki durumu “bir deprem” olarak nitelendirdiğini söyledi. Dayan “Şu an kanaldan dört kilometre uzaklıktayız. Bu bölgeyi de boşlatmamız gerekebilir” dedi. Dayan Mısırlıların tanksavar atışları yaptığını ve Eric (Ariel Şaron) ve Bren (Avraham Adan) güçleri ile aralarında çatışmalar çıktığını ancak dirençli olduklarını kaydetti.  Meir “Kissinger’ın (ABD Dışişleri Bakanı Henry) tepkisini gördün mü?” diye sordu. Dayan da “Evet. (Mısırlılar) çekilmeden ateşkes çağrısında bulunmayı kabul ederse kendimi öldürmeyeceğim. Onlar savaşmaya devam etmek istiyorlar” dedi.
Ancak kayıtlar Dayan’ın Şam Uluslararası Havalimanı’nın bombalanmasına karşı çıkmasının kendisiyle çeliştiğini gösteriyor. Dayan “Askeri bir havaalanından bahsettiğinizi mi düşünüyorsunuz? Burada duran sivil uçak vurulabilir” dedikten sonra tam tersi bir şekilde bunu destekleyerek “Şam’a doğru ilerlediğimizi bağırmaları gerekiyor” dedi. Meir “Pazarlık yapmamız için bu gerekli. Dirençlerini kırmak için bunun olması gerekiyor” ifadesini kullandı.
Ancak Dayan geri dönüp “Yere çakılıp kalan 40 uçağımızın yanı sıra 56 uçağımızı yitirdik. Sadece dün 13 uçak kaybettik. Durum bu hızla giderse hiç iyi olmaz. Benny hava kuvvetlerinin üç ya da dört gün sonra tükeneceğini belirterek “Bu endişe verici” dedi. Meir ise şunları söyledi:
“BM Güvenlik Konseyi’nde oybirliği ile 1967 sınırlarına kadar çekilme çağrısında bulunan bir karar çıkacağını tahmin ediyorum. ABD bunu veto edecektir. Şu an veto ederlerse bunu ateşkese karşı kullanmak zor olacak.”

Dayan’ın açıklaması ise şöyle oldu:
“Sadece ekipmanla ilgili değil. Pilotlar ya da benzeri konularda sorunlarımız var. Sayı bakımından sıkıntımız bulunuyor. Kanalı yarın ele geçirebiliriz ancak çok sayıda askerimizi kaybedebiliriz.”
Bunun ardından Meir “Elimizde Rusların onlara (Mısırlılara) daha fazla teçhizat sağlayacağına dair bir işaret var mı?” diye sordu. Dayan’ın cevabı ise “Kesinlikle. Bunun olacağını düşünüyorum. Füzeleri bitti” oldu.



ABD Federal Havacılık İdaresi, Venezuela üzerinde uçmanın tehlikeleri konusunda uyardı

ABD Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
TT

ABD Federal Havacılık İdaresi, Venezuela üzerinde uçmanın tehlikeleri konusunda uyardı

ABD Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), kötüleşen güvenlik durumu ve artan askeri faaliyetler nedeniyle pilotları Venezuela hava sahasında dikkatli olmaları konusunda uyardı.

Mesajda, belirtilmeyen tehditlerin, Venezuela'dan kalkış ve iniş yapanlar ile yerdeki uçaklar da dahil olmak üzere tüm irtifalardaki uçaklar için potansiyel bir risk oluşturabileceği belirtildi.

Bu uyarı, Washington'un Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro üzerindeki baskısını artırmasıyla birlikte geldi. Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela kıyılarına kadar güneyde bombardıman uçuşları gerçekleştirdi ve bölgeye bir uçak gemisi konuşlandırdı.

Eski bir Ulaştırma Bakanlığı müfettişi, Federal Havacılık İdaresi'nin askeri bir çatışma olduğunda bu tür bir bildirim yayınladığını söyledi.

Mary Schiavo, "Bunu yakın bir saldırının işareti olarak algılamam, çünkü bu raporları daha önce birçok kez gördüm. Ancak bir pilot olarak kesinlikle dikkate alırdım" dedi.

Schiavo, ABD'nin Venezuela'dan askeri bir harekat beklediğini veya uyuşturucu gemilerine karşı ek önlemler planladığını, bu duyuruyu okuyup arkasında ne olduğunu anlamanın zor olduğunu ifade etti.


Amerikan bankalarından Arjantin'e soğuk duş

Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
TT

Amerikan bankalarından Arjantin'e soğuk duş

Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)
Milei - Trump yakınlığının ekonomik boyuta taşınması, Arjantin'de "ABD içişlerimize karışacak" korkusunu büyüttü (AFP)

Wall Street Journal'ın (WSJ) özel haberine göre JPMorgan Chase, Bank of America ve Citigroup, Arjantin'e 20 milyar dolarlık kredi vermekten vazgeçti.

Amerikan gazetesinin kaynakları, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'yi desteklemek isteyen Donald Trump yönetiminin çağrısıyla harekete geçen bankaların bunun yerine daha küçük bir paket hazırladıklarını söyledi. 

WSJ, geçen ay ad ve görevlerini açıklamadığı kaynaklara dayandırdığı haberde bankaların kendilerini riske atmadan kredi vermeye çalıştığını bildirmişti. 

Normalde bu tarz işlemleri kendileri yürüten bankaların ABD Hazine Bakanlığı'na Buenos Aires yönetiminin kendilerine nasıl bir teminat verebileceğini sorduğu ve yeterli güvenceyi alamazlarsa ekonomik istikrarsızlığın sürdüğü Arjantin'e kredinin çıkmayabileceği aktarılmıştı. 

WSJ'nin yeni haberinde 20 milyar dolarlık krediden vazgeçen üç bankanın yaklaşık 5 milyar dolarlık bir repo anlaşması hazırladığı ve bu parayı birkaç ay içinde geri almayı planladığı belirtildi. 

Ancak müzakerelerin daha başlangıç aşamasında olduğu ve koşulların değişebileceği ya da anlaşmanın hiç yapılmayabileceği de vurgulandı. 

Buenos Aires yönetiminin ocakta ödemesi gereken 4 milyar dolarlık borcunu bu anlaşmayla kapaması bekleniyor. 

Arjantin, ABD Hazine Bakanlığı'yla yaptığı döviz takası anlaşmasıyla 20 milyar dolara erişmişti. Bu miktarın ne kadarının kullanıldığı net değil. 

ABD Hazine Bakanlığı'ndan WSJ'ye yapılan açıklamada "Birleşik Devletler, Başkan Milei ve Bakan Caputo'nun Arjantin'i Yeniden Harika Yapma konusundaki temel prensiplere bağlılığına güvenmeyi sürdürüyor" dendi. 

Diğer yandan Hazine Bakanlığı'nın bazı eski yetkilileri, ABD'nin Arjantin'e maddi desteğinin boyutlarının net bir şekilde kamuoyuna açıklanmadığını söylüyor. 

Barack Obama dönemi yetkililerinden Brad Setser da bunlardan biri:

Esasen bu paranın nasıl kullanıldığına dair hiçbir bilgi yok. Vergi mükelleflerinden alınan paranın verildiği düşünüldüğünde, bu sıradışı bir durum.

Independent Türkçe, WSJ, AP


Çin'in Japonya'ya öfkelenmesinin asıl sebebi ne?

Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
TT

Çin'in Japonya'ya öfkelenmesinin asıl sebebi ne?

Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)
Çin lideri Şi Cinping, göreve geldiğinden beri orduyu modernize etmeye çalışıyor (Reuters)

Çin'le Japonya arasında Tayvan meselesi nedeniyle çıkan gerginlik sürüyor. 

Pekin ve Tokyo'yu karşı karşıya getiren gerginlik, Japonya Başbakanı Sanae Takaiçi'nin Parlamento'da 7 Kasım'da düzenlenen oturumda yaptığı açıklamayla patlak vermişti. 

Takaiçi, Tayvan Boğazı'na yönelik muhtemel müdahaleyi "ülkesini tehdit eden bir hareket" olarak göreceğini, böyle bir durumda askeri güç kullanılabileceğini belirtmişti. Böylelikle ilk kez bir Japon başbakanı, Tayvan'ın işgali halinde ülkenin askeri müdahalede bulunacağını açıkça söylemişti. 

Pekin yönetimiyse Takaiçi'den sözlerini geri almasını istemiş, başbakan bunu reddedince Japonya'nın Pekin Büyükelçisi Kenji Kanasugi'yi çağırarak Tokyo'ya protesto notası vermişti.

Çin Dışişleri Bakanlığı, güvenlik koşullarının uygun olmadığı gerekçesiyle Japonya'ya seyahat uyarısı da yayımlamıştı. Çin Eğitim Bakanlığı da öğrencilere, güvenlik riskleri nedeniyle Japonya'da "eğitim koşullarının uygun olmadığı" uyarısında bulunmuştu.

Pekin'in Osaka Başkonsolosu Şüe Cien'in "kendilerine saldıran kirli bir boynu tereddüt etmeden kesmeleri gerekeceğini" yazdığı sosyal medya gönderisi de krizi körüklemişti. Japonya, diplomatın "gönüllü olarak ülkesine dönmesini" talep etmişti. 

Ancak CNN'in analizinde, Pekin'in asıl "Asya'daki askeri dengelerin değişme olasılığından endişelendiği" yorumu yapılıyor. 

Tokyo yönetimi, II. Dünya Savaşı'nda 1937-1945'te Çin'i işgal etmişti. İmparatorluk Ordusu, 1895-1945'te de Tayvan'ı da kolonileştirmişti. 

Geçen ay göreve gelen Takaiçi, Japonya'nın savunma harcamalarını marta kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 2'sine çıkaracaklarını duyurmuştu. Merkez sağ Liberal Demokrat Parti (LDP) lideri, Parlamento'da yaptığı ilk konuşmada Asya-Pasifik bölgesinde Çin, Kuzey Kore ve Rusya'yla artan gerilimlere dikkati çekmişti. 

Analizde, Pekin yönetiminin "Japonya'nın Çin'in yükselişini tehdit edebilecek askeri emelleri olduğunu" düşündüğüne dikkat çekiliyor. 

Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) resmi gazetesi Halkın Günlüğü'nde 17 Kasım'da yayımlanan bir köşe yazısında şu ifadeler kullanılmıştı: 

İlk kez bir Japon lider Tayvan'a silahlı müdahale niyetini dile getirdi ve Çin'e karşı askeri tehditte bulundu. Bunun arkasında, Japonya'nın sağcı güçlerinin pasifist Anayasa'nın kısıtlamalarından kurtulup ‘askeri güç' statüsü elde etme yönündeki tehlikeli girişimi yatıyor.

CNN'in analizinde, Takaiçi'nin savunma bütçesini artırdığı gibi ABD Başkanı Donald Trump'la daha yakın ilişkiler kurmayı hedeflediğine de dikkat çekiliyor. 

Singapur Ulusal Üniversitesi'nden Chong Ja Ian, Çin'in "ilk baştan Takaiçi'yi köşeye sıkıştırmayı" hedeflediğini ve Japonya'ya savunma harcamalarını artırmaması için gözdağı vermeyi istediğini söylüyor. 

Independent Türkçe, CNN, Reuters