Tahrir Meydanı: Mısır’da 10 yıllık ideolojik mücadele

25 Ocak  devriminden tam on yıl sonra, Tahrir Meydanı tartışmalara konu olmaya devam ediyor (AFP)
25 Ocak  devriminden tam on yıl sonra, Tahrir Meydanı tartışmalara konu olmaya devam ediyor (AFP)
TT

Tahrir Meydanı: Mısır’da 10 yıllık ideolojik mücadele

25 Ocak  devriminden tam on yıl sonra, Tahrir Meydanı tartışmalara konu olmaya devam ediyor (AFP)
25 Ocak  devriminden tam on yıl sonra, Tahrir Meydanı tartışmalara konu olmaya devam ediyor (AFP)

Amine Hayri
Mısır, bazılarının yüzlerinde görülen kırışıklıklar, bazılarında görülen olgunluk ve o dönemde doğan tüm neslin ilkokul aşamasına ulaşması dışında pek fazla değişikliğe tanık olmamış insanlarına ev sahipliği yapıyor.
Turizm açısından ise iç turizm zirveyi görmesine rağmen neredeyse yok gibi olan bir hareketlilik...
Ülkede güvenlik önlemleri halen sıkı. Ancak güvenlik güçlerinin 2021’deki konuşlanmaları, şekil ve tema olarak 2011 yılına nazaran farklı. Aynı şekilde ruh, sembol ve duygular saklanmış durumda. Görünüşe göre 25 Ocak 2011 tarihinden bu yana sanki 10 yıl değil, bir asır geçti.
Misyonlarca Mısırlının devrim heyecanının üzerinden on yıl geçti. Bu heyecan, biraz umut ve bolca endişe doluydu.

Tahrir Meydanı’nın endişesi
‘Endişe’ kelimesi, çağdaş Mısır’ın en ünlü meydanı Tahrir ile ilişkilendirilmeye mahkum. Meydan, 2011 yılının bu günlerinde öfkeli gençlerden oluşmuş grupların endişelerine, gürleyen gençlik topluluklarına, ardından polisle çatışma endişelerine, daha sonra İslamcılar, devrimciler ve sıradan vatandaşlar olarak ikiye ayrılan bölünmelere tanık oldu. Söz konusu gelişmeleri, bu meydanın kontrolü için verilen mücadele takip etti. Daha sonra meydan, siyasi İslam grupları için bir arenaya dönüştü. Ardından seçilmiş ilk cumhurbaşkanına meydanda destekler verildi. Sonra güçler ve siviller arasında sürtüşmeler ve çarpışmalar başladı. Müslüman Kardeşler’e bağlı Cumhurbaşkanı’nı devirmek için gösteriler yenilendi. Yandaşların, ‘meşruiyeti ve yasayı’ canla ve kanla savunmak için yaptıkları hazırlıklar ortaya koyuldu. Ardından Cumhurbaşkanını devirme, meydandaki olayları ve tepkileri takip endişeleri başladı.
Kader, 2014’teki göreceli istikrar ve yeni Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin seçilmesi sonrasında bile ‘endişenin’ en ünlü meydan ile bağlantılı olmasını istedi. Bir grup, isyan etmeye, gösteri düzenlemeye, karşı çıkmaya, güç göstermeye, şuradan bir çağrıya ya da buradan bir isyana cevap vermeye karar verdiği her anda, meydan bunu kabul etti.

Ölüm gayesi
Bu meydanın yıllar içerisinde benzeri görülmemiş Mısır olaylarına tanık olduğunu herkese hatırlatan bu kış günlerine ölüm ve umut gayesi, birçok girişi ve iç içe geçmiş çıkışları olan bu uçsuz bucaksız meydanda, geçiş ve tutuklanma tehlikesi olmaksızın bir taraftan diğer tarafına erişimdi. 2021 yılında meydan, hareketlilik dolu oldu. Savaşan araç hareketliliği, hiç durmuyor. Belki de on yıllık bir dönem boyunca insancını ve yaklaşımını değiştirmeyen tek ve ülke tarihindeki en uzun şey oydu.
Taksi şoförü, ehliyetinin süresi dolmadıkça artık bu meydandan geçmekten kaçınmadığını söylüyor. Trafik hareketliliği su gibi ve güvenlik ‘düzeltilmiş’ durumda.
Güvenlik nöbeti, 2011 olayları öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşananlardan farklı; Ocak ve Şubat 2011’deki şiddetli sürtüşmeden, ilerleyen günlerde geri çekilmeye geçiş, ardından 2013 yılındaki halk protestoları sırasında ve sonrasında bazen ihtiyatlı ve bazen de kamufle edilmiş bir geri dönüş, ardından yoğun bir şekilde geri dönüş ve bazılarının, o dönemde iktidarı arzulayanların yolu olarak kontrol ettiği meydana atılma girişimleri, son olarak da baskın olmaksızın polis varlığı ve meydanın güvenliğini ‘özel güvenlik şirketlerine’ teslim etme arasında güvenlik varlığı ‘kokteyli’…
Nihayetinde Tahrir Meydanı’nın gelişimi, aylar önce öncelikler arasında dahil edildi. Meydan, gelişmeye konu olduğunda politik devrilmeler, stratejik analizler ve ideolojik kutuplaşmalar olmaksızın bir yenilik gerektirmekte.

Meydanın ideolojisi
İdeolojik açıdan konuşursak, meydandaki tur şirketlerin birinde çalışanlar, Mısırlıların ‘doğuştan gelen dindarlık’ olarak adlandırmaktan hoşlandıkları dindarlık ve zamana kapılıp mevcut dalgaya ayak uyduran dindarlık arasında gidip geliyorlar.
Meydan değişti mi? Bazıları, Ocak 2011 faaliyetleri sırasında üniversite dönemindeyken bazıları da başka yerlerde çalışıyordu. Bazıları Ocak eylemlerine katıldı ya da en azından etkileşimde bulundu. Bazıları ise meydanın siyasal İslam akımlarının kontrolü altındayken orada olduklarını çok dikkatli bir şekilde ima ediyor. “İçten içe Rabbimize riayet eden ve Allah’ın hükümlerine göre hareket eden bir lider istedik. Ancak Allah, istediği şeyi takdir etti”. Bazıları sert bir şekilde “Rabbimiz bizi gizledi ve bizi siyasal İslam çukurundan çıkardı” diyor. Fark daha da kötüleşmeden önce herkes, yoğun güvenlik ve trafik varlığı nedeniyle meydana toplu ulaşımın çok daha kolay olduğu ortak bir zemin buldu.

Meydan hayaleti
Her Mısırlının anılarında ölümsüz olan Tahrir Meydanı, çok şey ifade ediyor. O, pasaport, göç, eğitim, barınma ve polis departmanları hususunda hükümetin çıkar elde ettiği ölümcül bir bürokrasinin başkenti. Vatandaşlar, bir görevi tamamlayabilmek veya imza alabilmek için hala ‘mekik dokuma’ sürecini yaşamak zorunda. Burası, merhum senarist Vahid Halid’in, ahlak polisinin kararsızlığından başlayarak, üst düzey subaylara hizmet eden basit askerleri ve nihayetinde hükümet belgeleri işlerini sona erdirmek için mücadele eden ezilmiş vatandaşları içeren, günlük olarak yaşananları somutlaştırdığı ‘Terörizm ve Kebap’ filminin muhteşem olayların geçtiği yer… Rejim devrilene ve cumhurbaşkanı seçimleri yapılana kadar devrimcilerin kapattığı, Ocak 2011 olaylarındaki ‘devrim karargahı… Devrimciler alanı demir bir çitle çevrelemiş ve çalışanların girmesini engellemişti. Bu sahne Haziran 2013’te devrimci bileşenlerin değişmesiyle ayrıntılı şekilde tekrar etti. Burası, Mısır’daki yaşamı en iyi ifade eden bir alan; Kahvaltıda fasulyeli sandviç ve öğle yemeği için ciğer satan, kalem kağıtlar satan, yazın serinletici içecekler kışın ise ‘beş çayı’ satan sokak satıcılarını, kimliklerini, sınav formlarını veya beraberinde bir şeyleri getirmeyi unutanların kötü kişisel fotoğraflarını çeken fotoğrafçıları, şanssızlıklarını yasını tutan vatandaşları ve duygusal aşıkları içeriyor.

Tahrir topluluğunun duygusu
Duygusal açıdan konuşursak alan, çoğunluk için pek de güzel anılar taşımıyor. Ancak içerisinde taşıdığı, çıkışlarına yansıyan ve çevresine hakim olan dinginlik hali, ‘nostalji’ dediğimiz bir şeyler yayıyor. Meydanın yakınlarında gazete ve kullanılmış kitap satan bir satıcı, topluluğa bakarak “Topluluk gitti ve günler geçti. Mekan görünüş olarak çok daha temiz ama gazete ve kitap satış hareketi tamamen durdu. Subhanallah, arı kovanı gibi görünen topluluk, yerini dinginliğe ve sakinliğe bıraktı” diyor.
Ancak 2011 yılındaki olayların on yıl sonrasındaki mevcut sessizlik, toplumu bekleyen büyük değişiklikleri öngörüyor. Günler önce Planlama ve Ekonomik Kalkınma Bakanı Hale es-Said, otel kapasitesine ek olarak, mümkün olan en yüksek getiriyi elde etmek için meydana yatırım yaparak, en iyi fırsatları araştırmak üzere konut, turizm, eski eserler ve planlama bakanlıklarından oluşan bir komitenin kurulduğunu belirtti.
Bakan, meydanın dış avlusunun yanı sıra toplam alanının 12 bin 500 metrekare olacağına dikkati çekti. Ayrıca 14 kattan, bin 365 odadan, birçok avlu ve koridor içeren oluşan bir yapının inşasına değindi.
Meydandan gelip geçenlerin, duvarlara bıraktığı izlerden hiçbir eser yok. Meydanın tanık olduğu siyasi, ideolojik ve güvenlik gelişmelerine grafiti çizimleriyle tanıklık eden duvarlar, griye döndü. Meydanın etrafını çevreleyen bina duvarlarının çoğu beyaza boyandı. Bunlar da kirlilik nedeniyle zamanla griye dönüşüyor.

Bağlantıları olmayan duvarlar
Bugün, duvarların bağlantıları, çıkıntıları veya çağrıları yok. “Yorulduk. ülke yeni bir kaosa tahammül edemeyecek”. Meydandaki on yıllık olaylara, daha önce de Cumhurbaşkanı Hüsni Mübarek’in onlarca yıllık iktidar dönemine tanık olan bir gazete satıcısı böyle söylüyor. Satıcı, “İnsanlar artık siyasete eskisi gibi ilgi duymuyor. İstikrarsızlık, günlük ekonomik baskılar ve koronavirüs, herkesin yeni bir endişe kaynağı edinmesine neden oldu” diyor.
Meydanın güvenliğini sağlamakla görevlendirilen özel şirket unsurlarının yüzlerindeki endişe de belirgin. Cep telefonu kamerasıyla bile fotoğraf çekme girişimlerine itiraz ediyorlar. Neden diye sorulduğunda ise, ‘Resmi açılışa kadar yasak’ deniliyor. Dikilitaş, meydanın ortasında dört büyük tahta kutu ile çevrili şekilde yükseliyor.
Dikilitaş, Ocak 2011 olaylarından sonraki yıllarda pek çok olayın merkezi olan meşhur parkın merkezinde. Park, devrimcilerin, ardından sokak çocuklarının ikametgahı olarak kaldı. Daha sonra siyasi akımların yandaşlarını kapsadı ve ardından yenide devrimcileri barındırdı. Daha sonra güvenlik unsurları ve ardından dikilitaş geldi.

Göz alıcı
Kesin olan bir şey var; Tahrir Meydanı, bugün en görkemli haliyle ve hala 2011 gerginliklerine, ‘geçim, özgürlük ve sosyal adalet’ talebine bağlı olanlar ve 2013 yılında ‘meşruiyet ve yasa’ için ağlayanlar arasında duruyor. Mısırlıların geniş tabanına gelince, onlar hala meydanda geziniyor. Bazıları gelişim sürecini takip ediyor, bazıları buna pek ilgi göstermiyor. Bir başka kesim ise güvenlik itirazına rağmen dikilitaşın önünde selfie çekmeye hevesli.
Meydandaki güvenlik varlığı, 25 Ocak’la birlikte arttı. 10 yıl sonra bile hala adıyla ilgili birçok hikaye mevcut. Bir hikayede, devrimcilerin bağlı kaldığı ‘Ocak devrimi’ bayramı olarak isimlendiriliyor. Bir başkasında ise devletin vatandaşlara gönderdiği net ve açık bir mesaj olarak ‘polis günü…



Mısır Türkiye’den neden SİHA alıyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısırlı mevkidaşı Sisi, Kasım ayında Riyad’da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin oturum aralarında görüştü (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısırlı mevkidaşı Sisi, Kasım ayında Riyad’da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin oturum aralarında görüştü (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır Türkiye’den neden SİHA alıyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısırlı mevkidaşı Sisi, Kasım ayında Riyad’da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin oturum aralarında görüştü (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısırlı mevkidaşı Sisi, Kasım ayında Riyad’da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin oturum aralarında görüştü (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Şubat’ta Kahire’ye yapması beklenen ziyaretten hemen önce, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, iki ülke arasındaki normalleşme süreci kapsamında, Mısır’ın Türkiye’den silahlı insansız hava aracı (SİHA) alacağını açıkladı.

Bu adım, Mısır’ı Türkiye’den SİHA almaya iten nedenlere ilişkin soru işaretlerini gündeme getirdi.

Uzmanlar anlaşmayı, ilişkilerin yeniden canlanmasının ardından ‘iki ülke arasında artan yakınlaşmanın göstergesi’ olarak değerlendirdi.

Fidan Pazar günü yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Normalleşme süreci büyük ölçüde tamamlandı. İki ülke arasındaki ilişkiler bölgenin güvenliği ve ticareti açısından önemlidir. Akdeniz’in güvenliği için Mısır’la ciddi ilişkiler kurmamız gerekir. Mısır’a SİHA verme konusunda onlarla anlaştık.

Erdoğan’ın Kahire ziyareti, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin on yıl süren bir kopuşun ardından geçen yıl büyükelçilik seviyesine yükseltilmesinden bu yana ilk ziyaret olacak.

Erdoğan, Kahire’ye son ziyaretini Kasım 2012’de gerçekleştirmiş ve ziyaret sırasında merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile görüşmüştü.

Fidan açıklamasında, Erdoğan’ın Mısırlı mevkidaşı Abdulfettah Es-Sisi ile ticaret, enerji ve güvenlik dahil ikili ve bölgesel konuları görüşeceğini de bildirdi.

Mısır-Türkiye ilişkileri, Ankara’nın 30 Haziran 2013 devriminin ardından Mısır’da yasaklanan Müslüman Kardeşler (İhvan) grubuna verdiği destek nedeniyle, tam on yıl süren kesinti ve gerginlikten sonra, geçtiğimiz aylarda artan bir normalleşme eğilimine tanık oldu.

İki ülke, geçtiğimiz Temmuz ayında diplomatik ilişkileri büyükelçilik düzeyine çıkardıklarını açıkladı ve iki ülke cumhurbaşkanları geçtiğimiz yıl uluslararası etkinliklerin oturum aralarında iki kez bir araya geldi.

İki ülkenin bakanları ve önde gelen yetkilileri de birçok kez bir araya geldi.

Türkiye’nin SİHA anlaşması, iki ülke arasındaki ilişkilerin özellikle askeri alanda normalleşmesinin yeni bir işareti olarak görülüyor.

Mısırlı askeri uzman emekli Tümgeneral Samir Farag, özellikle son zamanlarda SİHA’ların önemine dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’a görüş bildiren Farag, “Modern savaşlarda, önemi Rusya-Ukrayna savaşı sırasında ortaya çıkan insansız hava araçları da dahil olmak üzere yeni yöntemler ve silahlar var” dedi.

Farag, Türkiye’nin Bayraktar’ının yanı sıra İran, Çin, Rus ve ABD menşeili olmak üzere çeşitli askeri SİHA’lar olduğuna vurgu yaparak, “Her tipin kendine has potansiyeli, kabiliyeti ve diğerinden farklı yükü var” dedi.

Uluslararası Siyasi Çalışmalar Enstitüsü’nün (ISPI) 2021 tarihli raporunda, “Bundan önceki beş yıl içinde İsrail hariç Ortadoğu bölgesinde SİHA’lara yapılan harcamanın miktarı 1,5 milyar dolardı. Önümüzdeki on yılda SİHA pazarına yapılan yatırımların 100 milyar dolara ulaşması bekleniyor” denildi.

Türkiye’nin SİHA’ları büyük ün kazandı ve Suriye, Libya, Azerbaycan ve Ukrayna’daki savaşta görülen rollerinin ardından uluslararası talep arttı.

Addis Ababa’nın Nil Nehri’nin ana kolu üzerine inşa ettiği, Kahire’nin sudan payını etkileyeceğinden korktuğu Nahda Barajı (Rönesans Barajı) nedeniyle Mısır’la ilişkileri gerginleşen Etiyopya da dahil olmak üzere birçok Afrika ülkesi bu SİHA’lardan satın aldı.

Farag açıklamasında, “Mısır’ın silah kaynaklarını çeşitlendirme konusundaki istekliliğinin bir parçası olarak, Türkiye’nin kendisine SİHA sağlama teklifini kabul etti” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, Mısır’ın SİHA ürettiğini ancak, Türk menşeili SİHA’nın bunlardan farklı olduğunu ve ülkenin çeşitli yeteneklere sahip modern silahlara sahip olmasının önemli olduğunu belirtti.

Henüz ayrıntıları Ankara tarafından açıklanmayan anlaşmaya ilişkin, Mısır’dan resmi bir yanıt gelmedi.

Mısır ordusu, Aralık ayında Kahire’de düzenlenen EDEX Savunma Sanayii Fuarı’nda, keşif drone’ları da dahil İHA filosunu sergiledi.

Fuarda ayrıca, İHA ve SİHA’ları tespit etmek ve taktik seviyeye kadar karşı koymak için sistemlerin tasarımını ve üretimini içeren bir sistem de tanıtıldı.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Tümgeneral Ahmed el-Avadi konuya ilişkin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Sisi’nin cumhurbaşkanı olmasından bu yana silah kaynaklarını çeşitlendirme konusunda istekli olan Mısır, İsrail’le yapılan barış anlaşması çerçevesinde ABD yardımlarından elde ettikleriyle sınırlı kalmadı, Fransa, Rusya ve birçok ülkeden silah almaya başladı. Bu politika, Mısır ordusunu güçlendirmeyi ve devletin kararlarına siyasi kısıtlamalar getirmeden ulusal güvenliği korumayı amaçlıyor.

Avadi, Mısır ordusunun modern silahlarla desteklenmesi için Türk SİHA’ları almanın önemine de dikkat çekti.

Son yıllarda, Almanya, Rusya ve ABD ile yapılan diğer anlaşmaların yanı sıra, 2021’de 30 Fransız Rafale savaş uçağının satın alınması da dahil olmak üzere, Mısır ordusunun gerçekleştirdiği birçok silah anlaşmasına tanık olundu.

Türkiye konusunda uzman olan Mısırlı araştırmacı Kerem Said, “Mısır-Türkiye ilişkileri askeri ve ekonomik alanda, iki ülke arasındaki uzaklaşma döneminde bile durmadı” dedi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Said şu ifadeleri kullandı;

On yıldan uzun süredir devam eden siyasi anlaşmazlığa rağmen, her iki ülke de ilişkilerin tamamen kopma noktasına gelmemesinden yanaydı. Türkiye’nin SİHA anlaşması, Sisi ile Erdoğan’ın Katar’da düzenlenen Dünya Kupası’nın oturum aralarında yaptığı görüşme ve daha sonraki toplantılarda buzdağının kırılmasıyla iki ülke arasındaki ilişkilerde dikkate değer bir yakınlaşmanın göstergesidir.

Kahire ile Ankara arasında eşi benzeri görülmemiş düzeyde ekonomik ilişkilere dikkat çeken Said, “Askeri ve güvenlik işbirliğini geliştirmek ve zorlukların üstesinden gelmek için verimli, destekleyici bir ortam var” dedi.

Said, Mısır’ın herhangi bir yabancı varlığı reddettiği Libya konusunda işlerin daha büyük bir anlaşmaya doğru gittiğini söyleyerek, değerlendirmesine şöyle devam etti;

İki ülke arasında deniz sınırları konusunda da herhangi bir hukuki ihtilaf bulunmuyor ve Akdeniz’deki gizli zenginliklerden yararlanma konusunda anlaşma var. Bu konudaki anlaşmazlık Yunanistan ve Kıbrıs’ladır (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ve Kahire bu sorunu yatıştırmada arabulucu rolü oynayabilir.

Said ayrıca, “Erdoğan’ın yaklaşan ziyaretini duyurmak ve SİHA anlaşmasından bahsetmek, daha fazla yakınlaşmaya ve zorlukların üstesinden gelmeye yönelik eğilimi doğruluyor” diye ekledi.


Mısırlı göçmenler Meksika’dan ABD’ye sızmaya çalışıyor

Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi’nin uluslararası uzman kuruluşlarla koordinasyon içinde düzenlediği bir önceki konferanstan (Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi Facebook sayfası) 
Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi’nin uluslararası uzman kuruluşlarla koordinasyon içinde düzenlediği bir önceki konferanstan (Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi Facebook sayfası) 
TT

Mısırlı göçmenler Meksika’dan ABD’ye sızmaya çalışıyor

Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi’nin uluslararası uzman kuruluşlarla koordinasyon içinde düzenlediği bir önceki konferanstan (Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi Facebook sayfası) 
Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi’nin uluslararası uzman kuruluşlarla koordinasyon içinde düzenlediği bir önceki konferanstan (Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi Facebook sayfası) 

Bazı Mısır vatandaşlarının Meksika'da tutuklanması, ‘yasadışı göç’ için yeni rotaların varlığı hakkında birçok soruyu gündeme getirdi.

Şarku’l Avsat’ın Meksika medyasından aktardığı habere göre, 129'u Mısırlı olmak üzere 137 göçmen ABD'ye yasadışı yollardan girmeye çalışırken tutuklandı. Meksika basını, tutuklama sürecinin koşullarının netlik kazanmamasına rağmen Akdeniz ülkelerinin topraklarına yönelik göç operasyonlarını kontrol altına almak için önlemlerini sıkılaştırdığından bahsetti. Mısırlı yetkililerin son yedi yıldır topraklarından yasadışı göç olgusunu engelleyici sıkı güvenlik önlemleri uyguladığı bir dönemde, yasadışı göç olgusu hakkında tekrar konuşulması herkesi şaşırttı.

Meksikalı yetkililerden nakledildiği üzere, Meksika Ulusal Göç Enstitüsü, insan kaçakçılığı ve uyuşturucu merkezi olarak bilinen Meksika Körfezi kıyısındaki Veracruz eyaletinde terk edilmiş bir otobüste 129 Mısırlı ve 8 Moritanyalı göçmen buldu. 

Meksika Ulusal Göç Enstitüsü yaptığı açıklamada, Federal Göçmenlik Bürosu ajanlarının, çoğunluğu Mısır'dan gelen yabancı göçmenleri taşıyan bir yolcu otobüsünün yeri hakkında ihbar aldığını ve yasal işlem başlatıldığını bildirdi. Açıklamaya göre her yolcu, isimlerinin yazılı olduğu bir bileklik takıyordu. 

Her yıl binlerce göçmen, Meksika’nın 3 bin 100 kilometrelik sınırı boyunca ABD'ye gizlice giriyor. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, 2014'ten geçen yılın sonuna kadar 7 bin 661 göçmen ABD topraklarına geçmeye çalışırken öldü veya kayboldu. Son aylarda, Meksika'da göçmenlikle ilgili yetkili makamlar, Afrika ve Asya'daki 80 ülkeden ve hatta Avrupa ülkelerinden gelen düzensiz göçmen sayısında dikkate değer bir artış olduğunu kaydetti.

Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi Başkanı Naile Gabr, “İnsan kaçakçılığı çetelerinin, yasadışı yollardan göç etmek isteyenleri kandırmak için yeni yollar aramaktan vazgeçmediğini” söyledi. Gabr, “Mısır'da ve Akdeniz bölgesindeki bazı ülkelerde güvenlik önlemlerinin sıkılaştırılmasının bu çetelerin akla gelmeyecek yollar aramaya başvurmasının nedenleri arasında olabileceğine” işaret etti.

Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Gabr, Mısır'ın, yasadışı göçle mücadele stratejisiyle 2016 yılından bu yana göçmenlerin kıyılarından ayrılmasını engellemenin yanı sıra insan kaçakçılığı yapan organize suç çetelerine karşı ‘caydırıcı’ nitelikte cezalar uyguladığını açıkladı. Bu cezalar Mısır'ın göçmenler için bir geçiş ülkesi olarak görülmesine son vermeye katkıda bulundu ve ardından göçmen çeteleri faaliyetlerini yürütmek için alternatif yollar aramaya başladı. 

Gabr, “Türkiye ve Balkanlar üzerinden Avrupa ülkelerine tedavi, eğitim veya spor takımları seyahatleri gibi aldatma yöntemleri yoluyla son zamanlarda popüler olan başka yöntemler olduğunu” da sözlerine ekledi. Gabr, “Bazı Latin Amerika ülkelerinin şu anda turistleri çekmek için kolaylıklar sağladığını ve insan kaçakçılığı çetelerinin suç operasyonlarını yürütmek için bunu kullandığını” belirtti.

Gabr, çeşitli kıtalarda faaliyet gösteren uluslararası ‘insan kaçakçılığı’ çetelerinin faaliyetlerine karşı koymak için uluslararası koordinasyonun önemini vurguladı. Başkanlığını yaptığı Mısır Yasadışı Göçle Mücadele Komitesi’nin çeşitli ülkelerdeki ilgili kurum ve kuruluşlarla yürüttüğü koordinasyona işaret eden Gabr, bu ay sonunda Mısır'ın ev sahipliğinde uluslararası kurumların yanı sıra Afrika ve ABD'den yasadışı göçle mücadele kurumlarının katılımıyla düzenlenen bölgesel konferansa da değindi.

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli ise geçtiğimiz ay İtalya'nın başkenti Roma'da düzenlenen Uluslararası Göç ve Kalkınma Konferansı faaliyetlerine katıldığı esnada “operasyonel kabiliyetlerin desteklenmesi, ekipman sağlanması, uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesi ve göçmen kaçakçılığı şebekeleri tarafından istismar edilen boşlukların doldurulmasıyla sınır kontrolü ve göçmen kaçakçılığıyla mücadele alanlarında uluslararası koordinasyonun yoğunlaştırılması gerektiğini” vurguladı.

ABD’nin göç kuralları nedeniyle Meksika sınırındaki binlerce göçmen geçen Mayıs ayında yasadışı şekilde sınırı geçmek yerine sınırın Meksika tarafında kalarak resmi sığınma başvurusu yapmaya başladı.

Kovid-19 pandemisinin başlamasının ardından, Madde 42 ismiyle bilinen yeni bir göç düzenlemesi uygulanmaya başlamıştı. Madde 42, ABD'ye gelen sığınmacıların, bir mahkemeye çıkarılmadan hızlı bir şekilde sınır dışı edilmelerine olanak tanıyordu.

Pandemiye özel olarak çıkarılan bu düzenlemenin süresi cuma günü doldu. Sınır hattındaki göçmenlerin bir kısmı düzenleme değişmeden sınırı geçmeye çalışırken, on binlerce kişiyse sınırın Meksika tarafında kaldı.

Sınırı yasadışı şekilde geçen kişilerin sığınma başvuruları bazı istisnalar dışında geçersiz sayılırken, ABD'ye girişleri 5 yıl süreyle yasaklanıyor. Madde 42'nin yürürlükte olduğu üç yıllık dönemde yasadışı geçişler için böyle bir uygulama yapılmıyordu ve geri gönderilen kişilerin tekrar yasadışı giriş yaptığı vakalar sıklaşmıştı.

Sınır hattında bekleyen on binlerce göçmenin, ABD hükümeti ait bir uygulama üzerinden resmi sığınma başvurusu yapması gerekiyor.

Ancak yavaş internet bağlantısı ve teknik problemler nedeniyle bu işlemlerin çok vakit aldığı, bazı göçmenlerin ise cep telefonu ya da bilgisayarının bulunmadığı belirtiliyor.

Meksika göç ajansının paylaştığı bilgiye göre, birçoğu Haiti, Venezuela ve diğer Latin Amerika ülkelerinden olan sınır hattındaki göçmenlerin sayısı 27 bine yaklaşıyor. ABD'ye göreyse bu rakam 60 bin civarında.


Ankara’nın sınır dışı edilmeyeceklerine dair verdiği güvenceye rağmen Mısır İhvanı’nın korkuları sürüyor

Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları, Dünya Kupası’nın açılışı sırasında Katar Emiri’nin yanında el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları, Dünya Kupası’nın açılışı sırasında Katar Emiri’nin yanında el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Ankara’nın sınır dışı edilmeyeceklerine dair verdiği güvenceye rağmen Mısır İhvanı’nın korkuları sürüyor

Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları, Dünya Kupası’nın açılışı sırasında Katar Emiri’nin yanında el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları, Dünya Kupası’nın açılışı sırasında Katar Emiri’nin yanında el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Türkiye’de ikamet eden İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Örgütü’nden bazı unsurların “Türk vatandaşlığı ve ikamet izni alamama ve üzerlerindeki güvenlik baskılarının artmasına ilişkin krizin devam ettiğini” söylemeleri, ‘Ankara’nın sınır dışı edilmeyeceklerine dair verdiği son güvencelere rağmen İhvan unsurlarının mevcut endişeleri’ hakkında soruları gündeme getirdi.

dwfwe
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Uluslararası Müslüman Alimler Birliği’nden bir heyet ile

bu ayın başlarında görüşmesinin ardından İhvan mensupları derin bir nefes aldıklarını ifade etmişlerdi. Nitekim bu görüşme, İhvan mensuplarına, son zamanlarda özellikle İstanbul’daki güvenlik kampanyaları ve ‘sınır dışı etme faaliyetleri’ konusunda net bir güvence mesajı verilmesine tanık olmuştu. Erdoğan “İkamet koşullarını ihlal edenler ve yasa dışı göçmenler dışında kimseye dokunulmayacağını” vurgulamıştı.

‘Mısır’daki şiddet olaylarında hüküm giyen’ İhvan’a bağlı Mısırlı Vaiz Vecdi Ganim, saatler önce iletişim sitelerinde yayınlanan bir videoda, Erdoğan ile yaptıkları görüşme dolayısıyla İhvan ve Müslüman Alimler Birliği’ni hedef alarak “toplantıya katılma yönünde kendisini davet etmemeleri ve 2014’ten beri ülkede bulunmasına rağmen Türk makamlarının kendisine ikamet veya vatandaşlık vermeyi reddetmesi sorununu bugüne kadar gündeme getirmemelerini” eleştirdi.

Ganim’in videosu ile eş zamanlı olarak, bir kısmı İhvan’a bağlı olan ve Türkiye’de ikamet eden Mısırlıların sosyal paylaşım sitelerindeki sayfaları, “Erdoğan’ın güvencelerine rağmen durumlarının kesinleşmediğine ilişkin” şikayetlerle doldu. Abdullah eş-Şerif “Türkiye’nin İhvan’a karşı son zamanlardaki uygulamalarını” eleştirirken, Amr Abdulhadi “Türkiye’deki bazı İhvan” unsurlarını eleştirerek, “onları, bazılarının Türk vatandaşlığı alamaması ile ilgili krizin sebebi olmakla” itham etti. Muhammed Muntasır “Türkiye’nin İhvan unsurları, özellikle de gençlerinin aleyhindeki uygulamalarının sonlandırılması” çağrısında bulundu. Hüseyin Rıza ise Türkiye’de ikamet sıkıntısı yaşayanlara “İstanbul’u bırakıp geçici süreliğine civar illere gitmelerini” tavsiye etti.

Geçen mayıs ayında Türkiye’de yapılan milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sona ermesinin ardından başta çoğu İhvan mensubunun yaşadığı İstanbul olmak üzere çeşitli illerde başlatılan ‘güvenlik kontrolü’ kampanyaları nedeniyle İhvan unsurları son dönemde büyük tedirginlik yaşadılar. Gerek ikameti bitip yenilemeyerek gerekse geçici vize ile giriş yapıp ikamet başvurusunda bulunmayarak ikamet şartlarını ihlal eden çok sayıda kişi gözaltına alındı.

İstanbul’da ikamet eden Mısırlı yazar ve romancı Ali es-Savi, “Türkiye’de durumlarının yasallaşmasının göz ardı edilmesinden muzdarip birçok kişi var ve bunlar örgütle bağlantılı” dedi. Savi, “Türkiye hala örgüte siyasi baskı aracı olarak yaklaşıyor, daha fazlası değil” ifadelerini kullandı. Ayrıca “Türkiye’nin siyasi her sahneden uzaklaşmış bir örgütü tercih etmek için Mısır ile ilişkileri yeniden tesis etme yönünde attığı ileriye dönük adımları feda etmeyeceğini düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Savi Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda sözlerini şöyle sürdürdü:

“İhvan örgütünün, Türkiye’deki mevcut durumunu iyileştiren bir pazarlık konusu olmasını sağlayacak artık herhangi bir siyasi avantajı yok. Şu anda alternatif bir dayanak ve varoluşsal bir gerekçe olarak, Türkiye’de kendisine mümkün olduğunca uzun bir süre istikrar garanti edecek olan yatırım kartına güveniyor. Bu, her şeyin dizginlerini elinde tutan İhvan liderlerine bağlı, örgütün en geniş kesimini temsil eden gençlere ve örgütün yöntemini reddeden bazı kişilere değil. Bu insanların çoğu sınır dışı edilme korkusuyla oldukça kötü koşullarda yaşıyor.”

Mısır-Türkiye yakınlaşması, Türkiye’deki İhvan üyeleri arasında, Türk yetkililerin kendilerini Mısır’a sınır dışı edeceğine ilişkin derin endişelere yol açmıştı. Zira birçoğu Mısır’da cezai hükümlerle karşı karşıya ya da Mısır yargısı tarafından aranıyor.

Fotoğraf altı: Erdoğan ve Müslüman Alimler Birliği’nin heyeti arasında geçen görüşmeden (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Radikal hareketler ve uluslararası terörizm konusunda uzman Mısırlı araştırmacı Munir Edib’e göre “İhvan’a sadık unsurlar var ve Türkiye onlara ikamet veya vatandaşlık vermeyi reddediyor. Çünkü bunların bir kısmı, Erdoğan’ın İhvan’a verdiği son güvencelerden sonra bile Türk hükümetine rahatsızlık verebilir.”

Edib Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Türkiye, Mısır’da terör listesinde yer alan Yahya Musa ve Alaa es-Semahi’ye ikamet ve vatandaşlık vermeyecek. Aynı şey radikal fikirleri ve Mısır’da hakkındaki mahkeme kararı nedeniyle Vecdi Ganim için de geçerli” ifadelerini kullandı. Edib, bunun delili olarak “özellikle bu kişilerin aleyhinde Mısır’da şiddetle bağlantılı hükümler olduğu göz önüne alınırsa, Türkiye’nin bu kişilere vatandaşlık vermesinin Ankara’yı dışarıda ve ABD karşısında zor bir duruma sokacağını” söyledi.

2017’de bir Mısır mahkemesi, Vecdi Ganim ve İhvan’ın bazı üyelerini “Mısır’da terör eylemleri gerçekleştirmek için Vecdi Ganim Hücresi adlı bir oluşum kurmaktan” suçlu bularak ölüm cezasına çarptırmıştı. Mısır Savcılığı, Ganim ve diğerlerini “2013 ile Ekim 2015 arasında illegal bir grup kurmakla” suçlamış, bu grubun “amacının, anayasa ve kanun hükümlerinin çiğnenmesi, devlet kurumlarının ve kamu kurumlarının görevlerini yapmasına engel olunması, vatandaşların kişisel hürriyetlerine saldırılması ve millî birlik ve toplumsal barışın zedelenmesi yönünde çağrı yapmak” olduğunu belirtmişti. Ganim, geçtiğimiz haziran ayında bir videoda “Türk makamlarının dokuz yıldır yaptığı vatandaşlık talebini reddetmesine üzüldüğünü” söylemişti.

Öte yandan Savi “Vecdi Ganim’in (saatler önce yeni bir videoda) sınır dışı edilme korkusuyla vaziyetini yasallaştırma konusunda kendisine yardım eli uzatmaması sebebiyle örgüte sitem etmesi, Türkiye’nin Mısır ile başlattığı siyasi yola bağlılığının ve cezai olarak aranan bazı kişiler üzerindeki baskıları artırmasının yanı sıra, İhvan’ın mevcut güçsüzlüğünün, Türk karar mercilerinin üzerindeki zayıf etkisinin ve önceden sahip olduğu imtiyazların sona erdiğinin bir göstergesidir. Şu anda Türkiye’deki bazı İhvan mensupları arasında ciddi bir endişe var. Türkiye’de bulunan İhvan mensubu bazı gençler, örgütün liderlerine öfkeli. Çünkü vatandaşlık adaylarının isim listesini Türk makamlarına sunan örgüt ve baş kaldıran -veya örgütün kararlarını reddeden ya da Türkiye’deki örgüt liderlerine biat etmeyen- herhangi bir ismin reddedilmesi Türkiye’deki bazı İhvan liderlerinin elinde” ifadelerini kullandı.