Tahran’dan Biden yönetimi sırasındaki ikinci uranyum zenginleştirme faaliyeti

İran Cumhurbaşkanı, yeni adımın Natanz saldırısına cevap olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. (Ruters)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. (Ruters)
TT

Tahran’dan Biden yönetimi sırasındaki ikinci uranyum zenginleştirme faaliyeti

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. (Ruters)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. (Ruters)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran ve Washington arasında nükleer anlaşmayı canlandırmak için yapılan dolaylı müzakerelerin ikinci turu öncesinde, yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirme adımı atmanın ve gelişmiş altıncı nesil santrifüjlerin çalıştırılmasının geçen pazar günü İran’ın Natanz nükleer tesisini hedef alan saldırıya karşı ‘ilk adım’ olduğunu söyledi. Tahran, söz konusu saldırıdan İsrail’i sorumlu tutuyor.
Ruhani ayrıca ‘IR6’ santrifüjlerini çalıştırmanın ve uranyum zenginleştirme seviyesini yüzde 60’a çıkarmanın, ‘kötü eylemlere’ bir yanıt olduğunu kaydetti. AFP’nin haberine göre Ruhani, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“İran’a karşı komplo kuramaz ve suç işleyemezsiniz. Sizin yaptığınız nükleer terörizmdir, bizim yaptığımız ise meşrudur. Natanz’da cinayet işleyemezsiniz. Cinayet işlediğinizde ellerinizi keseriz.”
Ruhani’nin ifadeleriyle eş zamanlı olarak İran ve İsrail arasında artan gerilim, uluslararası toplumun endişelerini artırdı.
Diğer yandan Ruhani’nin ikinci döneminin sonlanmasından önce, anlaşma tarafları arasında diplomasi faaliyetinin başlamasının ardından, nükleer anlaşmanın geleceğine dair beklentiler var.
Yetkililer, Natanz’a yönelik saldırı düzenlendiğinde yetkililer, bir ‘elektrik arızasının neden olduğu’ bir kaza yaşandığını belirttiler. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise tüm IR1 santrifüjlerinin bozulduğuna dikkat çekti. Parlamento Araştırma Merkezi Başkanı Alirıza Zakani, “Patlama, binlerce santrifüjü yok etti ve hasar verdi” dedi. Parlamento Enerji Komitesi Başkanı Feridun Abbasi Divani de santrifüjlere giden elektrik dağıtım sisteminin bozulduğunu açıkladı. 
The New York Times, ABD’li ve İsrailli istihbarat yetkililerinden alıntı yaptığı haberinde ‘İsrail’in Natanz’daki rolüne’ dikkat çekerken tesise gizlice sokulan bir patlayıcı cihazın neden olduğu ‘güçlü bir patlamanın’ meydana geldiğini ve patlayıcının uzaktan patlatıldığını duyurdu. Haberde, patlamanın ana elektrik devresinin yanı sıra alternatif devrenin infilak etmesine neden olduğu kaydedildi.
Tahran, ABD Başkanı Joe Biden döneminde uranyum zenginleştirme faaliyetini ikinci kez rekor seviyelere çıkardı. İran, geçen ocak ayından bu yana yüzde 20 zenginleştirilmiş 55 kg uranyum üretti. Geçen salı günü uranyumu zenginleştirme kabiliyetine sahip olmasından bu yana ilk kez yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumu geliştireceğini duyurdu.
İran’ın BM Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Elçisi Kazım Garibabadi geçen salı gününü çarşambaya bağlayan gece Twitter üzerinden yaptığı açıklamada söz konusu kararın uygulanması için hazırlık çalışmalarının başladığını duyurdu. “Gelecek hafta ürüne (yüzde 60 oranında iki özel seri uranyum santrifüjü) ulaşmayı bekliyoruz” dedi.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da müfettişlerinin, 14 Nisan’da Natanz’daki uranyum zenginleştirme sahasını ziyaret ettiler. Müfettişler, İran’ın ‘sabotaj eylemi’ olarak nitelendirdiği saldırı hakkında ise herhangi bir açıklama yapmadı. Reuters’ın aktardığına göre UAEA müfettişleri, İran’da soruşturma ve izleme faaliyetlerine devam ediyorlar. Bugün Natanz’daki zenginleştirme sahasındaydılar. Haberde, “UAEA, İran’ın nükleer programıyla ilgili gelişmeleri ajansın Yönetim Kurulu’na rapor etmeye devam edecek” denildi.
Nükleer anlaşmadan önceki zenginleştirme seviyesine geri dönüş (yüzde 20), Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesi sonrasında İran Parlamentosu’nun onayladığı bir yasaya dayanıyor. Fahrizade’nin, geçen Kasım ayı sonlarında İran nükleer askeri programından bir bilim adamı olduğu açıklandı. Ancak bu adım, eski ABD Başkanı Donald Trmup tarafından İran’ın davranışlarını değiştirmek için onaylanan azami baskı politikası yerine diplomasiyi yeniden canlandırma sözü veren Biden’a baskı yapma girişimi olarak yorumlandı.
İran, Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlar sorumlusu Kasım Süleymani’nin ölmesine yol açan askeri saldırı emrini veren Trump döneminde nükleer anlaşmada öngörülen yüzde 3,67 düzeyindeki zenginleştirme oranını yüzde 4,5’e çıkardı. İran’ın zenginleştirmenin artırıldığını ilan etme girişimi, Biden’a ‘İran’ı hızla nükleer anlaşmaya geri dönmeye zorlamak’ ve ‘eski yönetimin uyguladığı yaptırımları kaldırması’ için baskı yapan bir adım gibi görünüyordu.
Diğer yandan İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Müdürü Mahmud Vaazi, İsrail’in ‘sabotajın arkasında’ olduğuna dair ciddi göstergeler olduğunu bildirdi. Nükleer anlaşma taraflarına yönelik üstü kapalı yapılan suçlamalarda, ‘karşı tarafın attığı adımlar sonucunda’ zenginleştirme oranının yüzde 60 artırılacağı taahhüdünde bulunan Vaazi, kabine toplantısı sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada da “Müzakereler ne kadar uzun sürerse üzerimizde o kadar çok yaptırım baskısı olacaktır” ifadesini kullandı.
Ruhani, Viyana müzakerelerinde İran’ın elinin zayıflaması üzerine Tahran’ın Natanz patlamasının etkisine ilişkin endişelerinin bir göstergesi şunları söyledi:
“2015 İran nükleer anlaşmasını kurtarmaya çalışmak için Viyana’da gerçekleşen müzakerelerde ellerimizin boş kalmasını istiyorsunuz. Ancak biz, ellerimiz daha dolu geliyoruz. Elbette zenginleştirmemiz yüzde 60 ya da yüzde 20 olsun, (nükleer) faaliyetlerimiz sadece barışçıldır ve UAEA’nın denetimindedir.”
İran Dini Lideri Ali Hamaney de nükleer anlaşmayı canlandırmak için devam eden görüşmelerin yıpratmaya maruz kalmaması gerektiğini söyleyerek İran’ın yaptırımların kaldırması şartını üstü kapalı bir şekilde onayladı.
Hamaney, ABD’yi müzakerelerde gerçeği kabul etmeye çalışmamakla suçlarken, “Görüşmelerdeki amacı, yanlış arzularını dayatmaktır. Anlaşmayı imzalayan Avrupalı ​​taraflar, İran’ın haklarını tanımalarına rağmen görüşmelerde ABD politikalarını takip etmektedirler” dedi. Reuters’a göre Hamaney, “Viyana’daki nükleer görüşmeler yıpratmaya boyun eğmemelidir” ifadesini kullandı.
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Tasnim haber ajansına göre Ali Hamaney sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran’ın politikasını çoktan ilan ettik. Öncelikle yaptırımlar kaldırılmalıdır. Bu onaylandıktan sonra taahhütlerimizi yerine getireceğiz. Çünkü onlar vaatlerini onlarca kez ihlal ettiler. Şimdi de aynılar.”
Washington’da ise Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, İran heyetinin bugün Avusturya’nın başkenti Viyana’nın ev sahipliğindeki dolaylı müzakerelerin ikinci turuna katılmayı reddettiğini gösteren işaretler olduğunu yalanladı.
Psaki, 14 Nisan’da düzenlediği basın toplantısında ABD yönetiminin müzakereleri desteklediğini ve bunu olumlu bir işaret olarak gördüğünü belirtti. Sözcü, bunun uzun vadeli bir süreç olacağını belirttiği açıklamasında “Ancak bu, İran’ın provokasyonlarına rağmen ABD’nin diplomatik çabalarında olumlu bir adımdır” ifadesini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve İsrailli mevkidaşı Meir Ben-Shabbat arasında geçen salı günü internet üzerinden gerçekleşen görüşmelerde uzlaşı sağlanan temel başlıklardan biri de İsrail’in İran’ın nükleer hedeflerine karşı koyma politikalarına sürprizler yapmamasıydı.
Diğer yandan İran’ın söz konusu adımı, güvenlik hizmetlerinin performansına yönelik sert eleştirilerle eş zamanlı geldi. Öyle ki Natanz tesisi, geçen temmuz ayındakinin ardından bir yıldan kısa bir süre içerisinde ikinci bir saldırıya maruz kaldı.
Yeni saldırıdan 5 ay önce, Fahrizade suikastına ilişkin İran söylemlerinin ortasında, İran güvenlik servisleri arasında bir sözlü savaş yaşandı. Patlama sonrasında ikinci kez, Devrim Muhafızları komutanlarından olan İran Düzeninin Yararı Teşhis Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai, ülkenin güvenlik sistemini eleştirdi. Rızai şu ifadeleri kullandı:
“Ülke güvenlik yüzünden kirlendi. Bir yıldan kısa bir süre içinde 3 güvenlik olayı yaşandı: Natanz’da iki patlama ve Fahrizade suikastı. Ondan önce belgelerimizi çaldılar. Daha önce de dronelar ile bazı eylemler gerçekleştirildi.”
Rızai ifadeleri ile Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilme kararını imzalamasından bir hafta önce, 2018 yılının nisan ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ortaya çıkardığı nükleer arşive de dikkat çekti.
Rızai, söz konusu dört olayı ‘ülkesindeki güvenlik kirliliğinin açık kanıtı’ olarak nitelendirdi. Her düzeyde güvenlik önlemlerini gözden geçirme ve bunu, bir sonraki hükümet için bir öncelik haline getirme çağrısı yapan yetkili, “Bakanlıklar ve hassas birimler, bu şüpheli türleri ele almalıdır” diyerek, güvenlik sorunlarının 10 yıldır tekrarladığına dikkat çekti.
Mossad ekibi tarafından Tahran’ın güney banliyösündeki ‘Turguzabad’ bölgesinde karmaşık bir operasyonla elde edilen arşivde, İran’ın nükleer silah projesine ilişkin belgeler ve Tahran’ın bildirmediği nükleer faaliyetlerin yürütüldüğü siteler yer alıyordu. Netanyahu’nun dikkat çektiği isimler arasında Fahrizade de vardı. Muhsin Fahrizade’nin gizli ‘Amad’ projesinden sorumlu olduğu açıklanmıştı.
UAEA söz konusu belgelere dayanarak Tahran’ın ertelemeleri sonrasında İran’daki iki bölgeden örnekler aldı. Ajans, bu yılın başlarında bölgelerde uranyum izleri bulduğunu doğruladı ve şu an bunun hakkında İran’dan cevap bekliyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.