Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
TT

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)

Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının üçüncü bölümünde Lübnan’ın eski Başbakanı Refik Hariri ile tanıştığı 1982 yılından suikasta uğrayarak yaşamını yitirdiği 2005’e kadar devam eden ilişkisinin yanı sıra Suriye Devlet Başkanı merhum Hafız Esed’in 1992 yılında hükümet kurmaya onay vermesine ilişkin anılarını paylaşıyor.
Haddam günlüklerinin bu bölümüne 1982 yılının nisan ayında Velid Canbolat’ın talebi üzerine Hariri ile bir araya gelmesiyle başlıyor. Haddam, Esed’in 1992’de hükümeti kurmayı kabul etmeden önce Hariri’yi nasıl imtihandan geçirdiğini aktarıyor:
Haddam, Esed’in Hariri’ye bir anda “Lübnan hükümetinin başında olsanız ve Suudi Arabistan Krallığı ile anlaşmazlık yaşasak nasıl davranırsınız?” diye sorduğunu belirtiyor. Refik Hariri’nin ise şu cevabı verdiğini ifade ediyor:
“Saygıdeğer Başkanım, ben Lübnanlıyım ve ülkemi seviyorum. Ama aynı zamanda Suudiyim. Bir parçam Suudi Arabistan’a ait. Bu nedenle Suudi Arabistan’dan vazgeçemem. Çünkü nankör değilim. Ben bir Arap vatandaşıyım ve Suriye’yi Araplara karşı kucaklayıcı olarak görüyorum. Suriye’den başkasının yanında yer alamam. Bu nedenle eğer bir anlaşmazlık yaşanacak olursa bunu ortadan kaldırmak için çalışır ve her şeyi yoluna koymak için çabalarım. Başaramazsam istifa eder ve evime çekilirim.”
Hafız Esed de kendisine “Bundan başka bir şey söyleyecek olsaydın inanmazdım ve sana olan güvenimi kaybederdin. Ebu Cemal’den (Haddam) Lübnan Cumhurbaşkanı’na Refik Hariri’nin aday gösterilmesini onayladığımızı bildirmesini isteyeceğim” dedi.
Bunun ardından Haddam, Hariri’nin, Esed’in vefat etmesinin ardından karşı karşıya kaldığı ‘güvenlik saldırılarına’ ve Beşşar Esed ile Hariri arasındaki ‘gergin ilişkiye’ dikkat çekiyor.
Dışişleri Bakanı Faruk Şara’nın, 2004 yılında gerçekleştirilen bir parti toplantısında Hariri’nin Suriye’ye karşı bir komplo içinde olduğunu, ayrıca ABD ve Fransa ile Suriye’ye karşı temasta bulunduğuna söylediğine işaret ediyor. Haddam’a göre Esed ayrıca 2005 yılı başlarında düzenlenen bir parti toplantısında şunları söyledi:
“Bir ABD-Fransa komplosu var. Hariri de bize karşı yürütülen bu komplo içinde yer alıyor. Bununun için de destekçilerini etrafında topluyor. Bu da Suriye için tehlike arz ediyor.”
Haddam, 2005 yılının şubat ayının başlarında Hariri’yi uyarmak üzere Beyrut’a gitti. Hariri, 14 Şubat’ta suikasta uğradı. Hariri’nin ölüm haberini aldığında ‘üzüldüğünü’ söyleyen Haddam, “Çünkü Suriye ve Lübnan'a hizmet eden bir dostumu kaybettim” diyor. Haddam söz konusu dönemi anlattı anılarının üçüncü bölümünde şunları aktarıyor:
1982 yılının nisan ayında Velid Canbolat’ın talebi üzerine Refik Hariri ile görüştüm. Bu, onunla ilk görüşmemdi. Hakkında tek bildiğim Lübnan asıllı bir Suudi iş adamı olduğuydu.
Görüşmede kendisnin düşüncelerine, beklentilerine ve Lübnan meselesiyle ilişkisine odaklandım. Hariri muhafazakardı. Bir şey ifade etmeyen ifadelerde bulunuyordu. Lübnan meselesine yaklaşımımızı öğrenmek istediğini fark ettim. Görüşme sona erdikten sonra beni tekrar ziyaret etmek istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim.
İkinci görüşmeyi iki hafta sonra gerçekleştirdik. Bu, Lübnan meselesiyle ilgili beş saat süren bir görüşme oldu. Öğle yemeğini evimde birlikte yedik. Hariri, yetiştirilme tarzı ve yaşadığı koşullardan, ayrıca ‘Arap Milliyetçi Hareketi’ne katılımından açıkça bahsetti.  Ayrıca Filistin Kurtuluş Halk Cephesi Genel Sekreteri George Habaş’ın Suriye hapishanelerinden kaçırılmasına yardım edişini de anlattı.
Bunun yanı sıra Suudi Arabistan Krallığı’na yaptığı seyahatten, ilk projesinden başlayarak üstlendiği büyük görevlerde geçtiği aşamalardan bahsetti. “Lübnan benim büyüyüp yetiştiğim memleketim. Ailem halen orada yaşıyor. Orası hayatımın bir parçası.  Bu nedenle Lübnan krizine bir çözüm bulmak için Suriye’ye daha çok gelmeme izin verin” dedi.
Lübnan krizini, nedenlerini ve koşullarını ayrıntılarıyla ele aldık. Bence krizin iki nedeni vardı: İlki, Lübnanlıların tek bir halk haline gelmesini engelleyen ülkedeki mezhepsel sistem. İkincisi ise kendini Hristiyan siyasi oluşumlarla çatışmada bulan Filistin direnişinin koşullarıyla ilgili.
Söz konusu analiz üzerinde anlaştık. Bunlarla nasıl başa çıkılacağını ve çözüme nasıl ulaşılacağını ele aldık. Görüşme uzadı ve Hariri bize üzerinde konuşmamız için yazılı bir taslak sunacağı konusunda söz verdi. Gerçekten de sonraki görüşmeye üzerinde tartıştığımız bir taslakla geldi. Bazı itirazlarım vardı. Çünkü proje, ülkenin anayasal kurumlarındaki mezhepçi karakteri ve mezhepler arasında görev dağılımını koruyordu. Kendisi, bu sorunların aşamalı olarak çözülmesinden yanaydı. Ben dekendisine şunları söyledim:
“1920’li yıllarda hazırlanan Lübnan anayasası, bir süre sonra siyasi mezhepçiliği ortadan kaldıracak bir metin içeriyordu. Bu, 1920’den bugüne kadar sürdü. Dolayısıyla geçiş için belirli bir tarih yoksa mezhepçilik olduğu gibi kalacak ve Lübnanlıların yıllardır tanık olduğu çatışma devam edecek.”
Geçiş aşamasının süresini belirleme konusunda anlaştık. Projeyi Lübnan’a götürdü ve Lübnanlı yetkililere sundu. Bazıları bunu onaylarken bazıları ise itiraz edip mezhepçi formüle bağlı kalmak istedi.
Hariri her hafta Şam’a geliyordu. Kimi zaman Lübnan ulusal meselelerini ele almak için kimi zaman da merhum Kral Fahd bin Abdulaziz’den Cumhurbaşkanı Hafız Esed’e mesajlar iletmek için ziyaret gerçekleştiriyoru.
1992 yılına gelindiğinde Lübnan’da seçimler yapıldı. Anayasaya göre mevcut hükümetin istifa etmesi ve ardından yeni bir hükümet kurulması gerekiyordu.
Baniyas’daydım. Cumhurbaşkanlığı’ndan arandım. Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in yanına gelmemi istediği bildirildi. Kendisi o sırada Lazkiye’de sahildeydi. Yanına gittim. Görüşmede Lübnan’daki yeni Başbakan’ın kim olacağını ele aldık. Ülkedeki tanınmış tüm siyasi isimleri tartıştık. Herhangi biri üzerinde anlaşmaya varamadık. Çünkü aralarında Lübnanlı partileri bir araya getirebilecek hiç kimse yoktu.
Esed bana Hariri’nin Şam’a gelip gelmediğini sordu. Ona haftalık olarak geldiğini söyledim. Bu defa da Refik Hariri’nin bu göreve uygun olup olmadığına ilişkin fikrimi öğrenmek istedi. Birçok ayırıcı özelliği bulunduğunu, ister Müslüman isterse Hristiyan olsun Lübnan’daki tüm taraflarla bağlantıları olduğunu söyledim. Bizle, Suudi Arabistan Krallığı’yla, birçok Arap devletiyle ve bazı Batı ülkeleriyle iyi bağlantıları olduğuna dikkat çektim. Esed, “Sorun şu ki, Suudi Arabistan ile anlaşmazlığa düşersek kimin yanında yer alacak?” diye sordu. Ben de “Bu, Refik’e sizin sormanız gereken bir soru. Bunu siz öğrenebilirsiniz, soruyu soran sizsiniz” cevabını verdim.
Cumhurbaşkanı Esed benden Hariri’yi davet etmemi istedi. Şam’a döndüm ve kendisiyle bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Hemen Şam’a gelmesini istedim. Nitekim dört saatten az bir süre içinde Şam’a geldi. Onu ben karşıladım. Bana, “Neden böyle bir şey talep edildi?” diye sordu. Cumhurbaşkanı’nın kendisine sormak istediği sorular olduğunu bildirdim. Konunun ne olduğunu öğrenmek için ısrar etti. Konunun muhatabının ben olmadığımı söyledim. Cevabının doğal ve hazırlıksız olması için davetin nedenini öğrenmemesine özen gösterdim.
Hariri ertesi gün Lazkiye’ye gitti. Cumhurbaşkanı Esed kendisiyle üç saatten uzun süren bir görüşme gerçekleştirdi. İki saatten uzunca bir süre Lübnan’la ilgisi olmayan konular hakkında konuştuktan sonra Lübnan, Cumhurbaşkanı Elias Hravi ve Lübnanlı siyasetçiler hakkında sorular sormaya başladı. Önyargısız bir biçimde, kimseye gereksiz övgüde bulunmadan cevap verdi. Esed aniden “Lübnan hükümetinin başında olsanız ve Suudi Arabistan Krallığı ile anlaşmazlık yaşasak nasıl davranırsınız?’ diye sordu. Refik Hariri’nin cevabı ise şöyle oldu:
“Saygıdeğer Başkanım, ben Lübnanlıyım ve ülkemi seviyorum. Ama aynı zamanda Suudiyim. Bir parçam Suudi Arabistan’a ait. Bu nedenle Suudi Arabistan’dan vazgeçemem. Çünkü nankör değilim. Ben bir Arap vatandaşıyım ve Suriye’yi Araplara karşı kucaklayıcı olarak görüyorum. Suriye’den başkasının yanında yer alamam. Bu nedenle eğer bir anlaşmazlık yaşanacak olursa bunu ortadan kaldırmak için çalışır ve her şeyi yoluna koymak için çabalarım. Başaramazsam istifa eder ve evime çekilirim.”
Esed, “Bundan başka bir şey söyleyecek olsaydın sana inanmazdım ve san olan güvenimi kaybederdin. Ebu Cemal’den (Haddam) Lübnan Cumhurbaşkanı’na Refik Hariri’nin aday gösterilmesini onayladığımızı bildirmesini isteyeceğim” dedi.
Refik Hariri, bu şekilde Lübnan Başbakanı oldu. Esed ve bana söylediği her şeye bağlı kaldı. Dış ilişkileriyle Suriye’ye büyük hizmetlerde bulundu. Hariri ayrıca Lübnan’da hükümet meselesi gündeme gelmeden önce Suriye’ye bir hediye olarak ‘bir konferans sarayı’ ve ona bağlı bir otel inşa etmeyi teklif edip cumhurbaşkanlığı sarayının inşaatını da tamamladı.
Ancak Başbakan Hariri, Suriye güvenlik birimlerinin bazı hamlelerine maruz kaldı. Bunlar Hariri’nin Lübnan ve Suriye’ye hizmet açısından neler sağlayabileceğini bilen Cumhurbaşkanı Esed’in vefatından sonra daha da arttı.
Beşşar, iktidara geldikten sonra Hariri’ye karşı harekete geçti. Daha önce ağabeyi Basil’e bağlı bulunan ve Lübnan ile ilgili çıkarları olan Lübnanlı bir grup tarafından kışkırtıldı. Beşşar’da Hariri’ye karşı gergin bir tavır gelişti. Bu durum, Beşşar’ın Lübnan’daki arkadaşlarının Hariri’ye karşı daha fazla hamlelerde bulunmasına neden oldu. Bu hamleler hem Arap ülkeleri hem de uluslararası arenada Beşşar’ın izolasyonunun artmasına neden oldu. Kendini tek bir seçenekle karşı karşıya buldu: İran’ın kollarına atlamak.
Beşşar Esed ile yapılan çok sayıda görüşmenin ardından durum sakinleşti. Lübnan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılması planlanıyordu. Ancak Beşşar, Emil Lahud’un görev süresini uzatma konusunda ısrarcı davrandı. Bazı Müslümanlar, ulusal güçler ve siyasi partiler sürenin uzatılması operasyonuna karşı kampanyalarını yoğunlaştırdılar.
O aşamada, Beşşar’ın Hariri’ye karşı yeni bir kampanya başlattığına dair işaretler ortaya çıktı. Bu, ‘Ulusal İlerici Cephe’ (Baas liderliğindeki yetkili partileri içeren bir koalisyon) toplantısında daha belirgin bir şekilde görüldü. Söz konusu toplantıda Dışişleri Bakanı Faruk Şara, bölge ve Lübnan’daki durum hakkında yaptığı siyasi sunumda Hariri’yle ilişkileri sorulduğuna “ABD ve Fransa ile Suriye’ye karşı bir komplo içinde” dedi.
Bu haber bana ulaştığında “Esed’i arayıp Hariri'nin hükümeti kurmayacağını ve Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a para ödeyeceğini söylemesi için Şara'ya bir talimat verdiniz mi?” diye sordum. Ulusal İlerici Cephe Koalisyonu toplantısında olanları anlattım. “Bu sözler, ABD, Fransa veya Hariri’nin kulağına giderse söz konusu suçlamalara verilecek tepkilerin ciddiyetini tahmin edemiyor musunuz? Yaşadığımız abluka yetmiyor mu?” dedim. Esed de şunları söyledi:
“Onu azarlayacağım. Başbakan Hariri’yi arayıp Suriye’nin kendisine saygı duyduğunu ve ilerleyen günlerde kendisini kabul edeceğimi bildirir misiniz?”
18 Ağustos 2004 tarihinde yıllık sağlık kontrollerim için Fransa’ya seyahatim vesilesiyle vedalaşmak için Cumhurbaşkanı Esed ile görüştüm. Görüşmede Albay Lahud’un görev süresinin uzatılması meselesini ele aldık. Esed’e “Durum nedir?” diye sordum. Bana uzatmama kararını aldığını söyledi. Ardından sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uluslararası düzeyde kimse onaylamıyor. Arap ülkeleri de razı değil. Lübnanlıların büyük çoğunluğu itiraz ediyor. Cumhurbaşkanı Lahud’a süreyi uzatma niyetimiz olmadığını bildirdim. Lahud, bu konudaki tavrımızın ne olduğunu net bir şekilde öğrendi.”
Bunun üzerine “Umarım kimse sizi tavrınızı değiştirmeye zorlamaz. Görev süresini uzatmanın sonuçlarına katlanamazsınız. Suriye uzatma nedeniyle olabilecekleri kaldıramaz” dedim. Bana “Uzatmama kararı aldım. Cumhurbaşkanı Lahud ile bu konuda net konuştum” yanıtını verdi.
Birkaç gün sonra Başbakan Hariri’den ben Fransa’dayken bir telefon aldım. Dr. Beşşar Esed’in uzatma konusundaki fikrini değiştirdiğini söyledi. Ona bunun imkansız olduğunu, birkaç gün önce bana kesinlikle uzatmayacağını söylediğini ifade ettim.  Hariri benden kendisine ne yaptığı konusunda fikir vermemi istedi. Ona “Parlamento oturumlarına katılmanızı tavsiye ederim” diyerek uzatmayı kabul edip ardından da doğrudan yurt dışına gitmesini tavsiye ettim. Hariri ise bunun üzerine şunları söyledi:
“Beşşar erken saatlerde beni çağırdı. Gergindi. Bana ‘Lübnan’da cumhurbaşkanını seçmeye karar veren siz değilsiniz, benim. Kararıma karşı çıkanın ne yapacağımı da bilmesi gerek. Şu an sizden onay istemiyorum. Lübnan’a gidin ve söylediklerimi düşünün’ dedi.”
Paris’ten döndüm ve 6 Eylül’de Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile görüştüm. Lübnan’daki durum hakkında konuştuk. Kendisine uzatmama kararından neden vazgeçtiğini sordum. “Suriye, tehlike çukurunun kenarında duruyordu. Şimdi tam da ortasına düştü” dedim. Bana, “ABD’li biri yanıma geldi ve bana ülkesinin herhangi bir işlem yapmayacağına dair güvence verdi” dedi. “Vasfı ve görevini bilmediğiniz birinden mi güvence alıyorsunuz? Bugün Suriye yabancılar ve Arap dünyası arasında bir çıkmazda” dedim. “Ne yapabilirim?” diye sordu. Cevabım şöyle oldu:
“Lübnan'ı istikrara kavuşturmak için ülkedeki güçleri birleştirmek için çalışmak. Nebhi Berri, Refik Hariri, Velid Canbolat ve bazı Hristiyan figürleri ile Suriye tarafından desteklenen bir Lübnan uzlaşması üzerinde anlaşmaya davet etmek.”
Kendisi dediklerimi destekledi ancak maalesef hiçbir şey yapmadı.
Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan, Başbakan Hariri’ye Cumhurbaşkanı Esed ile görüşmek üzere bir davet yapıldı. Nitekim istifa edeceğini açıklayan Hariri görüşmeye gitti. Cumhurbaşkanı Esed ile görüşmeden önce yönetimde kalmak istemediğini, ne yapması gerektiğini sordu. Kendisine “İstifa konusunda ısrarcı olun. Baskı yapacak olursa ona tüm taraflar arasındaki Lübnan ulusal uzlaşması konusunu götürün” dedim.
Nitekim görüşmede Refik Hariri istifa konusundaki tutumunda oldukça kararlı durdu. Cumhurbaşkanı Esed, “İstifadan vazgeçme şartlarınız nedir?” diye sordu. Hariri “Herkesin istisnasız katılacağı bir ulusal uzlaşma toplantısı yapılıp, ulusal birlik hükümeti kurulması, karar verme özgürlüğü sunulması ve Cumhurbaşkanı Lahud’un yönetişim işlerine karışmaması” cevabını verdi. Esed bu şartları kabul ettiğini söyledi. “Hükümeti istediğiniz gibi kurun. Benim herhangi bir adayım yok” dedi. Hariri “Sizin aklınızda bazı adaylar varsa, benim için sorun değil” yanıtını verdi. Beşşar de kendisine “İstediğinizi seçin. Ancak Süleyman Franjiye’ye bakanlık verilmesini istiyorum” dedi. Refik, “Bu mümkün. Süleyman Franjiye’den yararlanmak faydalı olacaktır” cevabını verdi.
Günler, haftalar geçti ve hükümet kurulmadı. Ekim ayı başlarında Mervan Hammade’ye bir suikast girişiminde bulunuldu. Böylece Lübnan’daki gerilimlere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Lübnan’daki tarafların ve güçlerin fikirlerini yaklaştırma konusunda katkıda bulunan Mervan Hammade ile aramızdaki dostluk göz önüne alındığında kendisini hastanede ziyaret etmek üzere Beyrut’a gitmeye karar verdim. Esed’e Hammade’nin durumundan emin olmak için Beyrut’a gideceğimi bildirdim. Bana “Bundan bizi sorumlu tutacaklar” yanıtını verdi.
Beşşar, hiçbir gerekçe göstermeden Hariri'ye karşı bir kampanya başlattı. Lübnan’daki destekçilerinden Hariri’ye karşı bir yargılama kampanyası başlatmalarını istedi. Bu durum Hariri’yi görevlendirilmesinin üzerinden bir ay geçtiği halde hükümeti kuramadığı için özür dilemesine neden oldu. Hariri ile yaptığım bir telefon görüşmesinde, “Neden hükümeti kurmadınız?” diye sordum. “Sizinkiler engeller çıkardı” diye cevap verdi. Hariri ile görüştükten sonra Esed’i aradım “Lübnan'da hükümetin kurulmasındaki gecikme hakkında bir fikriniz var mı?” diye sordum. Bana, “Bizim bir ilgimiz yok. Hariri istediği gibi hareket etsin. Ona yardım için müdahalede bulunmayacağız” yanıtını verdi.
15 Ocak 2005’te Baas partisinin bölge liderliği, partiyle ilgili baz meseleleri ele almak üzere bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda Esed, şunları söyledi:
“Lübnan hakkında konuşacağım. Bir ABD-Fransa komplosu söz konusu. Bize komplo kuran Hariri de bunun içinde. Destekçilerini çevresinde topluyor. Bu da Suriye için tehlike arz ediyor.”
Parti üyeleri bu duydukları karşısında şok oldular. Toplantıdan çıkarken Esed’in bu söylemlerindeki değişimin sebebini sorguluyorlardı. Toplantıdan çıktıktan sonra Esed’i aradım ve şunları söyledim:
“Fransa, ABD ve Hariri’ye karşı yürütülen kampanyadaki çıkarınız nedir? Bu konuşmanın sızdırılması halinde meydana gelecek tehlikenin farkında mısınız? Sünni grubun birleşmesinin Suriye için bir tehdit oluşturduğunu söylemekle ne kast ediyorsunuz? Şii grubun Hasan Nasrallah ve Marunilerin Süleyman Franjiye etrafında birleşmesi bir tehdit değil mi? Peki Sünniler? Suriye’nin büyük çoğunluğunun Sünni olduğunu unuttun mu? Söylediklerinizin tehlikesinin farkında mısınız?”
Sorularıma cevap vermedi. Tek söylediği” Ortada bir komplo var” oldu.
Ertesi gün Hariri ile güçlü bağları olan Muhsin Dellul ile görüştüm. Kendisine Beşşar’ın söylediklerinden bahsettim. Ondan, Refik’e karşı çok büyük bir nefret olduğunu ve hemen Lübnan’dan ayrılması gerektiğini bildirmesini istedim. Delluli Şam’dan ayrılıp Beyrut’a gitti ve mesajımı Hariri’ye iletti.
2005 yılının şubat ayının başlarında Amerikan Üniversite Hastanesi'nde sağlık kontrollerine girmek için Beyrut'a gittim. Kontrollerim sona erdikten sonra evinde Hariri’yi ziyaret ettim. Yanında misafirleri vardı. Evindeki ofisine geçtik. Hariri bana, “Muhsin’in bana bahsettiği konu nedir?” diye sordu. Ona, “Beşşar’ın söyledikleri gayet netti. Komplo suçlamasının cezası ölümdür. Bu nedenle bir an evvel Beyrut’tan ayrılmanız gerek” dedim. Bana, “Beşşar ve kardeşi Mahir’in arasındaki ilişki nasıl? Aralarında bir anlaşmazlık var mı?” diye sordu. Herhangi bir anlaşmazlık olmadığını söyledim. “Mahir bana beni sevdiklerini ve yardım edeceklerini ifade ettiği bir mektup yolladı. Şam’a gittiğimde beni ziyaretine beklediğini ve beni desteklemek istediklerini söyledi. Beni öldürme niyetleri varsa neden böyle bir mektup gönderdi?” sorusunu yöneltti. “Mahir’in gönderdiği bu mektup, suçlarını işleyene kadar sizi Lübnan’da tutmayı amaçlıyor” dedim. Öğle yemeğinin ardından kendisiyle vedalaşıp en kısa sürede ülkeden ayrılmasını diledim. Bana, “Seçim yasasıyla ilgili oy kullanmam gerek” dedi. Kendisine “Ey Ebu Baha, hangisi daha önemli hayatınız mı yoksa seçimler mi? Ülkeyi terk ederseniz Lübnan’ın yararına çalışmaya devam edebilirsiniz ancak kalırsanız bu suçu işleyecekler” diyerek Şam’a döndüm.  
Eve üzgün döndüm. Çünkü Suriye ve Lübnan’a hizmet eden bir dostumu kaybettim. Ebu Baha ile ilişkimizin nasıl başladığını düşündüm. İlk kez Velid Canbolat’ın talebi üzerine beni ziyaret etmişti. Beyrut’a ne zaman gelse Şam’a uğradı. Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in Hariri’ye ilişkin tutumunu hatırladım. Onu Suriye güvenlik birimlerinin hamlelerinden nasıl koruduğunu anımsadım. Bir keresinde Suriye rejimine ve Beşşar Esed’e yakın Lübnanlılar, Hariri’yi bakanlıktan çıkarma girişiminde bulundular. Hafız Esed, oldukça sert bir tavırla Hariri’nin Suriye’ye hizmet ettiğini, Arap ülkeleri ve uluslararası arenadaki ilişkilerini Suriye yararına kullandığını söyledi.
Hariri’nin suikasta uğradığı gün Lübnan’a gittim. Evinin önünde büyük bir kalabalık vardı. Araçtan indiğimde bir adamın, “Bu burada ne yapıyor?” diye sorduğunu işittim. Bir başkası ona “Bu, Ebu Baha’nın dostu. Ondan hoşlanmayanlardan değil” diye cevap verdi.
Yaklaşık iki saat orada kalıp Şam’a geri döndüm.
Defnedildiği gün Esed’in sekreteri Ebu selim Dabul’u arayıp, merhum Hariri’nin cenaze törenine katılacağımı bildirdim. Ebu Selim daha sonra beni arayıp “Cumhurbaşkanı Esed, ‘Eğer törene katılmak istiyorsa bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak değil, şahsi olarak katılsın’ dedi” mesajını iletti. Dostu olarak gittiğimi söyledim.
Um Cemal ve çocuklarımla birlikte Beyrut’a gidip cenaze törenine katıldım. Arap ve yabancı birçok önemli isim kabre yakın bir yerde oturuyordu. Emin Cemayel ve Parlamento Başkanı Nebih Berri’nin yakınındaydım. Berri ısrarla evinde öğle yemeğine davet etti. Berri, üzgündü. Başbakan Hariri’nin başına gelenin kendisinin de başına gelmesinden endişe duyuyordu.
Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları oldu

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’
 



Lübnan Sağlık Bakanı, diyaliz hastaları ile ilgili yaşanan gerilimin ardından harekete geçti

Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad hastane ziyaretinde bulundu. (NNA)
Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad hastane ziyaretinde bulundu. (NNA)
TT

Lübnan Sağlık Bakanı, diyaliz hastaları ile ilgili yaşanan gerilimin ardından harekete geçti

Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad hastane ziyaretinde bulundu. (NNA)
Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad hastane ziyaretinde bulundu. (NNA)

Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad, Hastane Sendikası’nın vadesi geçmiş aidatlarını ödemeyen hastaların kabulünün askıya alındığını açıklamasının ardından diyaliz hastalarının masraflarına ilişkin hastane aidatlarının sigortalandığını duyurdu.

Abyad yaptığı açıklamada, Maliye Bakanlığı’nın ödeme sürecinin başlamasına hazırlık olarak bu yılın ilk üç ayının aidatlarını Lübnan Merkez Bankası’na havale ettiğini belirtti. Sağlık ve Maliye bakanlıkları arasında önümüzdeki dört ay ilişkin kanun tasarılarının hazırlanmasına yönelik çalışmalar devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre etmekte çalışmalar önümüzdeki iki hafta içinde tamamlanacak ve talimatlar Merkez Bankası’na gönderilecek.

Abyad konuya ilişkin şunları söyledi:

“Lübnan Bankası başkan vekili Vesim Mansuri ile yapılan görüşmenin ardından, Sağlık Bakanlığı’na hastane aidatlarını ödemesi için avans verilecek. Bu sayede diyaliz hastalarının masrafları karşılanacak. Bakanlık, mali tavanların aşılmasını karşılamak için önümüzdeki hafta sonunda bu avanstan fon ödemeye başlayacak.”

Bakan Abyad, diyaliz aidatı sorununu çözmek için Maliye Bakanlığı ve Lübnan Merkez Bankası tarafından sağlanan iş birliğini takdir etti. Hastane aidatlarının kabul edilen mekanizmalara göre ödenmesini hızlandırmaya olan kararlılığını vurgulayan Abyad, “Bakanlığın birinci önceliği, hastaneler ve doktorlar arasında ortak bir sorumluluk olan hastanın menfaatini ve tedavisinin koşullarını güvence altına almak. Bakanlığımız, hastalardan yasa dışı ödeme yapmalarını isteyen herhangi bir kuruluşa hiçbir şekilde göz yumamaz” dedi.

Fotoğraf Altı: Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad. (NNA)
Lübnan Sağlık Bakanı Firas Abyad. (NNA)

Lübnan’daki hastaneler artık eskisi gibi (2019’dan önce) garantörlerin Lübnan poundu cinsinden ödediği aidatlara bağlı değil. Dolayısıyla bugün Lübnan’daki hastaların sağlık faturaları dolar cinsinden nakit olarak veya sigorta şirketleri aracılığıyla ödeniyor.  Söz konusu geç ödemeler sadece hastaneye ödeme yapmayan diyaliz hastalarıyla ilgili. Garantörler tedavi masraflarını karşılıyor.


İsrail askerinin Batı Şeria’da açtığı ateşte bir Hamas üyesi öldü

Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
TT

İsrail askerinin Batı Şeria’da açtığı ateşte bir Hamas üyesi öldü

Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)

İsrail askerleri dün, işgal altındaki Batı Şeria’da bir askeri karakola bomba atan saldırganlardan birini öldürürken bir diğerini de yaraladı. Öldürülen kişinin Hamas üyesini olduğu belirtildi.

İsrail ordusu yaptığı açıklamada saldırının İsrail’in Psagot yerleşim yerinin yakınındaki noktayı hedef aldığı belirtildi.  Şarku’l Avsat’In edindiği bilgilere göre açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Olay yerinde periyodik çalışmalarını yürüten askerler önce iki şüpheli tespit etti, ardından saldırıya ateşle karşılık verdi. Saldırganlardan ikisi etkisiz hale getirildi. Yaralı şahıs tedavi altına alındı.”

Filistin Sağlık Bakanlığı da yaralananlardan birinin öldüğünü doğruladı.

Gazze Şeridi’ni yöneten ancak Batı Şeria’da da güçlü bir desteğe sahip olan Hamas, ölen vatandaşın Hamas üyesi olduğunu belirtti.

Filistin Sağlık Bakanlığı Filistin Sivil İşler Genel Müdürlüğü, İsrail kurşunlarıyla ağır yaralanan genç bir adamın öldüğünü bildirdi. El-Bireh kentindeki başka bir gencin ise hafif yaralandığını aktardı.

 Filistin resmi haber ajansı WAFA, ordu güçlerinin Psagot yerleşim yerinin yakınında bir aracı pusuya düşürdüğünü, içinde bulunan iki gence ateş açtığını ve daha sonra tutukladığını bildirdi.

Filistin Kızılay Derneği de İsrail güçlerinin, yaralı iki gence yardım sağlamasını engellediğini duyurdu.

Batı Şeria’nın bazı köylerinde haftalık düzenlenen gösterilerin ardından, cuma günü erken saatlerde, İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalar sırasında onlarca Filistinli plastik mermilerle yaralandı.

İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen baskınlar ve yerleşimcilerin Filistin köylerine yönelik saldırıları sürüyor. Buna karşılık İsraillileri hedef alan Filistin saldırıları dalgasının artmasıyla Batı Şeria’da şiddet bir yıldan fazla bir süredir hız kazanmış durumda.


Sudan’da İhvan’ın terörist grup olarak ilan edilmesi talebi

Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
TT

Sudan’da İhvan’ın terörist grup olarak ilan edilmesi talebi

Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)

ABD'nin Sudan eski Dışişleri Bakanı ve Sudan İslam Hareketi (İhvan) Genel Sekreteri Ali Karti'yi hedef alan yaptırımlarının ardından Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nden (ÖDBG) Şihab İbrahim, İslam Hareketi’nin radikal kanadının terörist grup olarak tanımlanması çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, Karti’ye uygulanan yaptırımlarla yetinilmemesi çağrısında bulunarak, hareketin tamamını dahil etmeden demokratik sivil geçişi sabote etmeye çalışan radikal isimlere de yaptırım uygulanması gerektiğini aktardı.

ÖDBG lideri Halid Ömer Yusuf ise bu yaptırımları ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri ( HDK) arasında 6 aydır devam eden savaşa ‘üçüncü tarafın’ müdahalesinin teyidi olarak değerlendirdi. Abdullah Hamduk hükümetinde bakan olarak görev yapan Ömer, X platformundan açıklama yaparak, yaptırımların ilk kez savaşan iki tarafın dışında üçüncü tarafı içerdiğini ve bu tarafın mevcut lideri Ali Ahmed Karti tarafından temsil edilen İslami Hareket olduğunu söyledi. Ömer, son yaptırımların eski rejim unsurlarının hali hazırda ülkenin başına gelen felakete dahil olduklarının teyidi olduğunu vurguladı.


Libya Ulusal Birlik Hükümeti selden ölen 64 kişinin cesetlerine ulaştıklarını duyurdu

AA
AA
TT

Libya Ulusal Birlik Hükümeti selden ölen 64 kişinin cesetlerine ulaştıklarını duyurdu

AA
AA

Hükümete bağlı Acil Tıp ve Destek Merkezi Sözcüsü Muhammed Kablan, merkezin sosyal medya hesabı Facebook üzerinden açıklama yaptı.

Bugün 28, dün 36 olmak üzere son 48 saat içinde 64 kişinin daha cesedine ulaşıldığını aktaran Kablan, selden etkilenen bölgelerde bugün 371, dün 343 kişiye sağlık hizmeti sunulduğunu belirtti.

Libya'daki sel felaketi

Orta Akdeniz'de etkili olan ve 10 Eylül'de Libya'nın doğusunu vuran "Daniel Fırtınası" Bingazi, Beyda, Merc, Suse ve Derne kentlerinde sel felaketine neden olmuştu.

Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, sel felaketi nedeniyle 11 Eylül'de ülke genelinde 3 günlük yas ilan etmiş, Libya Başkanlık Konseyi de kardeş ülkelere ve uluslararası kurumlara selden zarar gören bölgeler için yardım çağrısında bulunmuştu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Libya'da sel nedeniyle 4 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini ve 8 bin 500'den fazla kişinin halen kayıp olduğunu açıklamıştı.


Lübnan İlerici Sosyalist Parti, Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyardı

Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
TT

Lübnan İlerici Sosyalist Parti, Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyardı

Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)

Lübnan İlerici Sosyalist Partisi, mezhepsel kışkırtmalara karşı çıkarak Suriye’deki Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyarıda bulunurken, Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri’nin tutumuna övgüde bulundu.

Suveyda halkının Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e karşı siyasi değişim talep eden hareketleri altıncı haftasına girerken, Sosyalist Partisi yaptığı açıklamada, ‘Suriye halkının devrimini ve onların özgürlük, adalet ve onurlu yaşama yönelik meşru ve ortak taleplerini desteklemeye yönelik ilkeli siyasi tutumunun’ altını çizdi. Bu bağlamda ‘Suriye’nin geri kalan bölgelerinde olduğu gibi Suveyda’da da devam eden hareketin görüntüsünü bozmayı amaçlayan mezhepsel kışkırtmalara ve provokasyonlara yönelik fitneci her türlü söylemi kınadığını’ kaydetti.

Bununla birlikte parti, ‘Dürzilerin ruhani lideri Hikmet el-Hicri’nin hoşgörüsünü, Suriye halkının ve Suriye’nin birliğini korumaya yönelik tutumunu ve bölücü projeleri ve mezhepsel fitne girişimleri olanların bu hareketi kullanma olasılığının tehlikelerine karşı teyakkuzda olmasını’ bir kez daha tebrik etti.

Hicri, Suveyda halkının Esed’e karşı hareketine destek veren duruşuyla onlar için ulusal bir lidere dönüştü. Kendisi, ‘İran’a ve onun milislerine karşı cihat’ çağrısında bulunan ve onları ‘işgalci’ olarak tanımlayan tutumuyla öne çıkıyor.


BM Güvenlik Konseyi, Husilerin Suudi Arabistan'ın güneyine yönelik saldırısını 'şiddetle' kınadı

Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
TT

BM Güvenlik Konseyi, Husilerin Suudi Arabistan'ın güneyine yönelik saldırısını 'şiddetle' kınadı

Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Suudi Arabistan'ın güney sınırına düzenlenen ve "Meşru Hükümeti Destekleme Koalisyonu" bünyesinde görev yapan Bahreyn güçlerinden 4 askerin öldürülmesine yol açan son Husi saldırısını güçlü bir şekilde kınadı ve bu saldırıyı ‘tehlikeli bir tehdit’ olarak nitelendirdi.

BM Güvenlik Konseyi dün (Cuma) yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı. Bu kınama, Husilere ve İran'a intihar uçağı motorları sağlayan Çinli bir kuruluşa yönelik ABD yaptırımlarının uygulanmasının ardından geldi. Güvenlik Konseyi, Husi saldırısını "özellikle Yemen'de barış sürecine ve bölgesel istikrara yönelik ciddi bir tehdit" olarak nitelendirdi ve Husilere "terörist saldırılara" son verme çağrısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre konsey ayrıca Suudi Arabistan sınırına yakın şehirlerdeki altyapıların hedef alınması konusundaki endişesini de yineledi.

Husiler, barışı sağlamaya yönelik uluslararası ve BM çabalarına uzlaşmaz bir şekilde karşılık veriyor ve güce güveniyorlar (AFP)
Husiler, barışı sağlamaya yönelik uluslararası ve BM çabalarına uzlaşmaz bir şekilde karşılık veriyor ve güce güveniyorlar (AFP)

Arap Dünyası Haber Ajansı’nın (WAP) aktardığına göre Güvenlik Konseyi'ne üye devletler, ilgili tüm taraflara uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk hükümleri uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmeye çağrıda bulundu. Konsey üyeleri, kalıcı ateşkes yönünde kararlı adımlar atılması gereğini ve Yemen'de acılara son verecek siyasi çözüme ulaşma çabalarına desteklerini vurguladı. Ayrıca BM'nin Yemen elçisinin buradaki çatışmaya çözüm bulma çabalarına da destek verdiklerini de ifade ettiler.

Yemen'deki “Meşru Hükümeti Destekleme Koalisyonu” Müşterek Kuvvetler Komutanlığı, geçtiğimiz pazartesi günü, Suudi Arabistan'ın güney sınırında konuşlu Bahreyn kuvvettlerine bağlı 4 askerin Husilerin insansız hava aracıyla düzenlediği saldırıda öldürüldüğünü açıklamış ve buna uygun bir cevap verme hakkını saklı tuttuğunu vurgulamıştı.

Güvenlik Konseyi'nin açıklaması, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı'nın Husileri Yemen ateşkesini yenilemeye ikna etme çabalarına öncülük ettiği bir dönemde geldi. Söz konusu iki ülke çabalarını, ateşkesi insani dosyaları da kapsayacak şekilde genişleterek, dokuz yıldır devam eden çatışmayı sona erdirecek bir yol haritasının belirlenmesi yönünde ortaya koyuyor.

ABD Hazine Bakanlığı önceki gün (Perşembe), yaptığı açıklamada, Husilere intihar drone'ları yapımında kullanılan motorları sağlayan Çinli bir şirket de dahil olmak üzere, İran'a intihar drone motorları yapımında kullanılan motorları tedarik eden kuruluşlara yönelik yeni yaptırımlar getirildiğini duyurdu. Bakanlık, Çinli şirketin yüz bin dolardan fazla değere sahip Husi motorlarını sattığını açıkladı.

Yemen Genelkurmay Başkanı, ABD Büyükelçisi ile görüştü (Şaba)
Yemen Genelkurmay Başkanı, ABD Büyükelçisi ile görüştü (Şaba)

Yemen siyasi ve askeri çevreleri, Husilerin savaşı sonlandıracak bir barışa ulaşma konusunda ciddi olmadıklarını ve İran menşeli çok sayıda silah elde ettikleri ateşkes döneminden sonra yeni bir saldırıya hazırlandıklarını düşünüyor.

Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz, perşembe günü Riyad'da ABD Büyükelçisi Stephen Fagin ile yaptığı görüşmede şunları söyledi: “İran, Husi milislerine Devrim Muhafızlarına bağlı Askeri Sanayi tarafından üretilen gelişmiş silahlar, balistik füzeler, insansız hava araçları ve deniz mayınları sağlamaya devam ediyor.”

Yemen Genelkurmay Başkanı, hükümet ajansı Saba’nın haberine göre Husi milisleri ve terör gruplarının Yemen ve bölgenin güvenliğine, uluslararası seyrüsefer güvenliğine ve terörle mücadele çabalarına yönelik oluşturduğu tehditlere değindi. Bin Aziz, "Yemenlilerin Husi milisleriyle barış deneyimleri çeşitli aşamalarda acıdır, zira doktrini şiddet ve ırk ayrımcılığıdır, barış ve bir arada yaşamaya inanmaz, yaklaşımı tüzük ve antlaşmalara karşı isyandır." dedi.

Yemen Genelkurmay Başkanı, Husileri, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum tarafından desteklenen ateşkes ortamında şehirlere, kamu çıkarlarına, ordu ve direniş mevzilerine karşı düşmanca operasyonları sürdürmekle suçladı.


Mogadişu’da bir kafede meydana gelen patlamada 7 kişi öldü

Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
TT

Mogadişu’da bir kafede meydana gelen patlamada 7 kişi öldü

Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığına göre bir intihar bombacısı dün (Cuma), Somali’nin başkenti Mogadişu’daki bir kafede bomba patlattı. Patlama sonucu en az 7 kişi hayatını kaybetti.

Bir görgü tanığı, patlamanın öğleden sonra parlamentoya ve cumhurbaşkanlığına giden yoldaki bir kontrol noktasının yakınında meydana geldiğini belirterek, kafenin askerlerin uğrak yeri olduğunu da sözlerine ekledi.

Başka bir görgü tanığı olan Ahmed Ali ise Reuters’e verdiği demeçte, “Çoğu asker olmak üzere 7 ölü ve 6 yaralıyı sayabildim. Onların hastaneye nakledilmesinde yardımcı oldum” dedi.

İsminin açıklanmasını istemeyen bölgedeki bir sağlık personeli, ölü sayısını doğruladı. Yaralı sayısının da 8 olduğunu kaydetti.

Saldırıdan kimin sorumlu olduğu henüz netlik kazanmadı. Polis ve hükümet yetkilileri yorum taleplerine ise yanıt vermedi.

El Kaide bağlantılı eş-Şebab örgütü daha önce Mogadişu ve Somali’deki benzer saldırıların sorumluluğunu üstlenmişti.

Merkezi hükümeti devirmeyi amaçlayan eş-Şebab, geçtiğimiz Haziran ayında Mogadişu’nun güneybatısındaki bir askeri üsse düzenlediği saldırıda 54 Uganda askerini öldürmüştü.


BM'nin Libya Büyükelçisi kapsamlı seçim çağrısını yineledi

Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
TT

BM'nin Libya Büyükelçisi kapsamlı seçim çağrısını yineledi

Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)

Libya Ulusal Ordusu Başkomutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun huzurunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilk kez Rusya'da başkent Moskova’da bir araya geldi. Hafter, önceki akşam (perşembe) görüşmelerin içeriğine ilişkin gizlilik kapsamında gerçekleşen toplantının içeriğini açıklamadı. Kremlin basın sözcüsü Dmitry Peskov ise Putin’in, Hafter ile Libya ve bölgedeki durumu görüştüğünü belirtti.

Mareşal Hafter, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-bek Yevkurov ile Moskova'da görüştü (AFP)
Mareşal Hafter, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-bek Yevkurov ile Moskova'da görüştü (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Abdullah Batili, önceki akşam (Perşembe) Belçika'nın başkenti Brüksel'de Avrupa Birliği Siyasi ve Güvenlik Komitesi ile Libya'daki siyasi süreci ve Daniel Fırtınası'nın etkilerini görüştüğünü söyledi.

Avrupa Birliği'nin Libya'daki BM misyonuna sağladığı uzun vadeli desteği bir kez daha memnuniyetle karşılayan Batıli, Avrupa Birliği ülkelerinin arama, kurtarma ve yardım çalışmalarına bireysel ve kolektif katkılarından dolayı teşekkürlerini dile getirerek, şunları vurguladı: “Kurtarma ve yeniden inşa kaynaklarının yönetilmesinde hesap verebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilir barışa ulaşmak için seçimlerin yapılması ve Libya kurumlarının birleştirilmesi konusunda uluslararası topluma hitaben tek ses olunması gerektiğini yineledi.”

Batıli, Brüksel'de Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell ile yaptığı görüşmede, "Fırtına ve selden etkilenen alanlardaki yeniden inşa ihtiyaçlarının ortak bir değerlendirmesinin yapılması gerekliliğini" vurguladı.

Batıli, Libya halkının barış ve istikrar arzusu doğrultusunda siyasi, askeri ve güvenlik kurumlarını meşrulaştırmak ve yeniden birleştirmek amacıyla kapsamlı seçim çağrısını yineledi.

Enkazların arasında ve araçların içinde cesetleri çıkarma operasyonları devam ediyor (AFP)

Libya Temsilciler Meclisi Başkanlığı medya danışmanı Fethi el-Merimi, “Temsilciler Meclisi ve Devleti içeren (6+6) komite, önümüzdeki birkaç gün içinde tamamlanması beklenen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçim yasalarının nihai taslağını Temsilciler Meclisi'ne sunmaya hazırlanıyor. Meclis seçim yasalarını onaylayacak ve yürürlüğe girmesi için Yüksek Seçim Kurulu'na gönderecek.” dedi.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin yirminci yıldönümünü kutlamak için İtalya'nın Palermo kentinde 168'den fazla ülkenin katılımıyla dün (Cuma) düzenlenen uluslararası konferansa, Abdülhamid Dibeybe başkanlığındaki "geçici" birlik hükümetinden bir heyet katıldı. Libya İçişleri Bakanı İmad Trabelsi, aralarında Adalet Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkilinin de bulunduğu heyetle Palermo'ya geldi. Trabelsi, İtalya İçişleri Bakanı ile özellikle yasadışı göçle mücadele alanında olmak üzere iki ülke arasındaki güvenlik ve iş birliğini desteklemenin yollarını görüştü.

Ziyaret, Avrupa Birliği'nin Libya'ya hava ambargosu uygulaması sonucu yaklaşık 10 yıl süren bir aradan sonra Dibeybe hükümetinin Trablus ve Roma şehirleri arasında ilk sivil havacılık uçuşlarının bugün (Cumartesi) haftada iki uçuşla başlayacağını duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. 

Uçuşlara devam etme kararı, Dibeybe’nin uluslararası havalimanlarındaki uçuş yasağını kaldırmak için oluşturduğu komitenin yoğun toplantılarının ardından geldi. 

Öte yandan Libya Cumhurbaşkanlığı Muhafızları'nın orta kademe liderleri, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın himayesinde Libya büyükelçiliği aracılığıyla Tunus'ta bir eğitim programını tamamladı. ABD'nin Libya Misyonu Başkan Yardımcısı Jeremy Bernd mezunlara program tamamlama sertifikalarını takdim ederken, "kursiyerlerin deneyimlerine zengin bir katkı sağladığını" ifade ettiği bu eğitim programından elde edilen fayda düzeyine dikkat çekti. Bernd, “Bu program, Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarının çalışma alanlarına kesinlikle olumlu yansıyacaktır.” dedi. Başkanlık Muhafızları Güvenlik İlişkileri ve İşbirliği Departmanı Direktörü, ABD büyükelçiliği yetkililerinin departmanı destekleme çabalarından dolayı takdirini dile getirdi.


HDK Komutanı’nın siyasi danışmanı Yusuf İzzet: Hamideti ile Burhan'ın görüşmesi müzakerelerin gidişatına bağlı

 Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
TT

HDK Komutanı’nın siyasi danışmanı Yusuf İzzet: Hamideti ile Burhan'ın görüşmesi müzakerelerin gidişatına bağlı

 Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet, Hamideti ile Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki görüşmenin müzakerelerin gidişatına bağlı olduğunu söyledi. İzzet, müzakere edilen konuların kişilerle ilgili kişisel anlaşmazlıklar değil, Sudan'ın geleceği ve savaşın durdurulması ile ilgili konular olduğuna dikkat çekti.

HDK’nin başkentin her yerini kontrol ettiğini ve bu bölgeleri yalnızca Sudanlıların anlaşmasıyla gelen bir otoriteye teslim edileceğini belirten İzzet, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, Burhan’ın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada kapsamlı bir çözüm vizyonu sunduğunu ve eskisinden daha net bir vizyon ortaya koyduğunu söyledi. İzzet sözlerine şöyle devam etti:

Artık geriye Burhan'ın, eğer müzakere etmeye ikna olursa ve Sudan krizini çözecek bir vizyona sahipse, nihai çözüm vizyonunu sunması kalıyor.

İzzet ayrıca Burhan’ın, savaşın durdurulmasını görüşmek üzere HDK Komutanı’yla görüşme isteğini dile getirdi.

Müzakereler kaldığı yerden başlayacak

İzzet, müzakere heyetinin aylardır Cidde'de bulunduğunu belirterek, görüşmelere yönelik HDK’nın taahhüdünü yineledi.

ZA
Cidde Anlaşması, Sudan ihtilafının taraflarının da katılımıyla mayıs ayında imzalandı. (Reuters)

İzzet açıklamalarını şöyle sürdürdü:

İki taraf arasındaki müzakereler kaldığı yerden başlayacak. Böylece uluslararası kurallara uygun olarak uzun vadeli bir ateşkese ulaşılabilir. Bu, devletin istikrara kavuşturulması ve adalet, barış ve sürdürülebilir demokrasi temelleri üzerinde yeniden şekillendirilmesi konularının yanı sıra Sudan'da devam eden savaşlara neden olan konuların gündeme getirildiği, sivil güçlerin ve paydaş temsilcilerinin katıldığı kapsamlı müzakerelerin başlatılmasına olanak sağlar.

İzzet, Cidde platformunda Suudi Arabistan – ABD arabuluculuğu tarafından sunulan yeni fikirlerin varlığına ilişkin dolaşan bilgilere ilişkin olarak da şunları söyledi:

Henüz arabulucuların ortaya koyduğu yeni bir vizyon veya müzakere gündemi görmedik. Ancak sahadaki mevcut gerçekliği dikkate alan ve objektif çözümleri tartışan her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyoruz. Suudi Arabistan ve ABD'nin barış arayışındaki rolü takdir ve saygımızı taşıyor.

Ateşkes önerisi

Ateşkes ihtimaline ilişkin İzzet, daha önceki görüşmelerde HDK’yı ordudan ayıracak bir merkez kurulması yönünde öneri sunulduğunu belirtti. İzzet, “Savaş gücü olmayan bir ülkede sahada bir izleme mekanizması olduğunda yabancı güçlerin ülkeye girişine onay verildiği anlaşılmıyor. Teklif, ateşkese bağlılığı garanti edecek bir formüle ulaşmak için halen inceleniyor ve geliştiriliyor” ifadelerini kullandı.

Gözetlemeye katılan askeri personelin görevlerini yerine getirebilmesi için her bir tarafın onayının gerekli olduğuna işaret eden İzzet şöyle ayrıca “Bu adımın öncesinde her bir gücün kontrol alanlarının belirlenmesi ve haritaların çizilmesi var. Bunlar tüm savaşlardaki ateşkes süreçlerinde izlenen adımlardır” dedi.

GTH
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan. (AFP)

İzzet, Sudan Ordusu’nun, aksayan görüşmelerin arkasında HDK’nın olduğu yönündeki suçlamasına ilişkin bir soruya yanıt olarak şunları aktardı:

Ordu, HDK'nin çatışmalarda kaybettiği karargâhını teslim etmesini istiyor ve vatandaşların evlerini kullanıyor. Eğer bu doğruysa neden o evleri boşaltmıyor? Vatandaşları ve onların mallarını korumak her ordunun görevi değil mi?

İzzet ayrıca HDK’nin başkent Hartum'un her yerinde bulunduğunu, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın, bakanlıkların ve tüm ordu karargâhlarının ellerinde olduğunu ifade etti.


Tunus: Nahda lideri Gannuşi açlık grevine başladı

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
TT

Tunus: Nahda lideri Gannuşi açlık grevine başladı

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)

Nahda Hareketi, cezaevinde bulunan Tunus eski Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi'nin, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve haklarının iadesi için açlık grevinde olan siyasi tutuklu Anayasa Profesörü Prof. Dr. Cevher Bin Mübarek ile dayanışma için 3 günlük açlık grevine başladığını duyurdu.

Gannuşi açlık grevi kararını, “devlet güvenliğine karşı komplo” davası kapsamında tutuklanan çok sayıda siyasi aktivistin gözaltı süresinin 6 ay geçtikten sonra 4 ay daha uzatılmasının ardından aldı. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı gözlemcilere göre açlık grevinin amacı, sanıkların dinlenmesi için yetkililere baskı yapmak, dosyanın karara bağlanması için adli duruşmalar düzenlemek ve sanıklar hakkında "ciddi" suçlamalarda bulunmak.

Nahda Hareketi'nin başta Gannuşi ve Bin Mübarek olmak üzere tüm siyasi tutuklulara destek vermeye ve onlarla dayanışma içerisinde olmaya devam edeceği kaydedildi.

Şarku’l Avsat’ın aktardığı açıklamasında Nahda, yetkililere tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunarak, grevcilerin sağlık ve güvenliğine gelebilecek her türlü zarardan onları sorumlu tuttu.

AZX
Nahda Hareketi destekçilerinin daha önce bazı liderlerinin tutuklanmasını protesto etmek amacıyla düzenlediği gösterilerden (EPA)

Siyasi Tutsaklar Savunma Komitesi üyesi Samir Dilo, Bin Mübarek'in 4 gün önce açlık grevine başladığını, Gannuşi’nin ise Bin Mübarek'e destek ve dayanışma kapsamında açlık grevine başladığını doğruladı. Gannuşi'nin yaşının ilerlemesi nedeniyle açlık grevinden sağlığının etkilenebileceği uyarısında bulunan Dilo, bu kararın sonuçlarından yetkilileri sorumlu tuttu.

Kendisi de cezaevinde olan İsam eş-Şebi liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti, devlet güvenliğine karşı komplo iddiasıyla tutuklananların derhal serbest bırakılmasını talep ederek, açlık grevcileri yapanşarla dayanışmasını dile getirdi. Açlık grevi seçeneğinin ardından bu davada 7 ayı aşkın süredir tutuklu bulunanların sağlığını tehdit eden durumdan Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ve Adalet Bakanı Leyle Ceffal’i sorumlu tutarak, bu kişilerin derhal serbest bırakılmasını talep etti. Ayrıca, dosyanın "mahkumiyet yönünde herhangi bir destek veya argüman içermediği" gerekçesiyle kalıcı olarak kapatılmasını talep etti.

Bu bağlamda, Siyasi Mahkumlar Savunma Komitesi üyesi Delile Musaddık, Bin Mübarek'in "kendisine yönelik şikayetler ortadan kalkana ve kendisini bu uydurulmuş siyasi davadaki tüm tutuklular serbest bırakılana kadar bu grevi durdurmayacağını" açıkladı.

Tunuslu yetkililer, geçtiğimiz Şubat ayında bir dizi siyasi aktivist ve iş adamını “devlet güvenliğine karşı komplo kurmak” suçlamasıyla tutuklamış olması ve bunlardan ikisinin 13 Temmuz'da serbest bırakıldı.

Buna karşılık Tunus yargısı, siyasetçi ve iş insani Hayyam et Turki, Nahda Hareketi eski lideri Abdulhamid el-Celasi, Rıza Bilhac, Demokratik Akım Partisi Genel Sekreteri Gazi eş-Şevaşi, Kurtuluş Cephesi lideri Bin Mübarek ve Şabi’nin serbest bırakılmasını reddediyor.

Diğer yandan Ulusal Kurtuluş Cephesi Başkanı Ahmed Necib eş-Şabi, siyasi tutuklu siyasetçilerin açlık grevi, kendisinin "yargı ertelemesi" olarak tanımladığı durumu protesto etmek amacıyla önümüzdeki hafta artacağını söyledi.