Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
TT

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)
Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri. (Getty -AFP)

Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının üçüncü bölümünde Lübnan’ın eski Başbakanı Refik Hariri ile tanıştığı 1982 yılından suikasta uğrayarak yaşamını yitirdiği 2005’e kadar devam eden ilişkisinin yanı sıra Suriye Devlet Başkanı merhum Hafız Esed’in 1992 yılında hükümet kurmaya onay vermesine ilişkin anılarını paylaşıyor.
Haddam günlüklerinin bu bölümüne 1982 yılının nisan ayında Velid Canbolat’ın talebi üzerine Hariri ile bir araya gelmesiyle başlıyor. Haddam, Esed’in 1992’de hükümeti kurmayı kabul etmeden önce Hariri’yi nasıl imtihandan geçirdiğini aktarıyor:
Haddam, Esed’in Hariri’ye bir anda “Lübnan hükümetinin başında olsanız ve Suudi Arabistan Krallığı ile anlaşmazlık yaşasak nasıl davranırsınız?” diye sorduğunu belirtiyor. Refik Hariri’nin ise şu cevabı verdiğini ifade ediyor:
“Saygıdeğer Başkanım, ben Lübnanlıyım ve ülkemi seviyorum. Ama aynı zamanda Suudiyim. Bir parçam Suudi Arabistan’a ait. Bu nedenle Suudi Arabistan’dan vazgeçemem. Çünkü nankör değilim. Ben bir Arap vatandaşıyım ve Suriye’yi Araplara karşı kucaklayıcı olarak görüyorum. Suriye’den başkasının yanında yer alamam. Bu nedenle eğer bir anlaşmazlık yaşanacak olursa bunu ortadan kaldırmak için çalışır ve her şeyi yoluna koymak için çabalarım. Başaramazsam istifa eder ve evime çekilirim.”
Hafız Esed de kendisine “Bundan başka bir şey söyleyecek olsaydın inanmazdım ve sana olan güvenimi kaybederdin. Ebu Cemal’den (Haddam) Lübnan Cumhurbaşkanı’na Refik Hariri’nin aday gösterilmesini onayladığımızı bildirmesini isteyeceğim” dedi.
Bunun ardından Haddam, Hariri’nin, Esed’in vefat etmesinin ardından karşı karşıya kaldığı ‘güvenlik saldırılarına’ ve Beşşar Esed ile Hariri arasındaki ‘gergin ilişkiye’ dikkat çekiyor.
Dışişleri Bakanı Faruk Şara’nın, 2004 yılında gerçekleştirilen bir parti toplantısında Hariri’nin Suriye’ye karşı bir komplo içinde olduğunu, ayrıca ABD ve Fransa ile Suriye’ye karşı temasta bulunduğuna söylediğine işaret ediyor. Haddam’a göre Esed ayrıca 2005 yılı başlarında düzenlenen bir parti toplantısında şunları söyledi:
“Bir ABD-Fransa komplosu var. Hariri de bize karşı yürütülen bu komplo içinde yer alıyor. Bununun için de destekçilerini etrafında topluyor. Bu da Suriye için tehlike arz ediyor.”
Haddam, 2005 yılının şubat ayının başlarında Hariri’yi uyarmak üzere Beyrut’a gitti. Hariri, 14 Şubat’ta suikasta uğradı. Hariri’nin ölüm haberini aldığında ‘üzüldüğünü’ söyleyen Haddam, “Çünkü Suriye ve Lübnan'a hizmet eden bir dostumu kaybettim” diyor. Haddam söz konusu dönemi anlattı anılarının üçüncü bölümünde şunları aktarıyor:
1982 yılının nisan ayında Velid Canbolat’ın talebi üzerine Refik Hariri ile görüştüm. Bu, onunla ilk görüşmemdi. Hakkında tek bildiğim Lübnan asıllı bir Suudi iş adamı olduğuydu.
Görüşmede kendisnin düşüncelerine, beklentilerine ve Lübnan meselesiyle ilişkisine odaklandım. Hariri muhafazakardı. Bir şey ifade etmeyen ifadelerde bulunuyordu. Lübnan meselesine yaklaşımımızı öğrenmek istediğini fark ettim. Görüşme sona erdikten sonra beni tekrar ziyaret etmek istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim.
İkinci görüşmeyi iki hafta sonra gerçekleştirdik. Bu, Lübnan meselesiyle ilgili beş saat süren bir görüşme oldu. Öğle yemeğini evimde birlikte yedik. Hariri, yetiştirilme tarzı ve yaşadığı koşullardan, ayrıca ‘Arap Milliyetçi Hareketi’ne katılımından açıkça bahsetti.  Ayrıca Filistin Kurtuluş Halk Cephesi Genel Sekreteri George Habaş’ın Suriye hapishanelerinden kaçırılmasına yardım edişini de anlattı.
Bunun yanı sıra Suudi Arabistan Krallığı’na yaptığı seyahatten, ilk projesinden başlayarak üstlendiği büyük görevlerde geçtiği aşamalardan bahsetti. “Lübnan benim büyüyüp yetiştiğim memleketim. Ailem halen orada yaşıyor. Orası hayatımın bir parçası.  Bu nedenle Lübnan krizine bir çözüm bulmak için Suriye’ye daha çok gelmeme izin verin” dedi.
Lübnan krizini, nedenlerini ve koşullarını ayrıntılarıyla ele aldık. Bence krizin iki nedeni vardı: İlki, Lübnanlıların tek bir halk haline gelmesini engelleyen ülkedeki mezhepsel sistem. İkincisi ise kendini Hristiyan siyasi oluşumlarla çatışmada bulan Filistin direnişinin koşullarıyla ilgili.
Söz konusu analiz üzerinde anlaştık. Bunlarla nasıl başa çıkılacağını ve çözüme nasıl ulaşılacağını ele aldık. Görüşme uzadı ve Hariri bize üzerinde konuşmamız için yazılı bir taslak sunacağı konusunda söz verdi. Gerçekten de sonraki görüşmeye üzerinde tartıştığımız bir taslakla geldi. Bazı itirazlarım vardı. Çünkü proje, ülkenin anayasal kurumlarındaki mezhepçi karakteri ve mezhepler arasında görev dağılımını koruyordu. Kendisi, bu sorunların aşamalı olarak çözülmesinden yanaydı. Ben dekendisine şunları söyledim:
“1920’li yıllarda hazırlanan Lübnan anayasası, bir süre sonra siyasi mezhepçiliği ortadan kaldıracak bir metin içeriyordu. Bu, 1920’den bugüne kadar sürdü. Dolayısıyla geçiş için belirli bir tarih yoksa mezhepçilik olduğu gibi kalacak ve Lübnanlıların yıllardır tanık olduğu çatışma devam edecek.”
Geçiş aşamasının süresini belirleme konusunda anlaştık. Projeyi Lübnan’a götürdü ve Lübnanlı yetkililere sundu. Bazıları bunu onaylarken bazıları ise itiraz edip mezhepçi formüle bağlı kalmak istedi.
Hariri her hafta Şam’a geliyordu. Kimi zaman Lübnan ulusal meselelerini ele almak için kimi zaman da merhum Kral Fahd bin Abdulaziz’den Cumhurbaşkanı Hafız Esed’e mesajlar iletmek için ziyaret gerçekleştiriyoru.
1992 yılına gelindiğinde Lübnan’da seçimler yapıldı. Anayasaya göre mevcut hükümetin istifa etmesi ve ardından yeni bir hükümet kurulması gerekiyordu.
Baniyas’daydım. Cumhurbaşkanlığı’ndan arandım. Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in yanına gelmemi istediği bildirildi. Kendisi o sırada Lazkiye’de sahildeydi. Yanına gittim. Görüşmede Lübnan’daki yeni Başbakan’ın kim olacağını ele aldık. Ülkedeki tanınmış tüm siyasi isimleri tartıştık. Herhangi biri üzerinde anlaşmaya varamadık. Çünkü aralarında Lübnanlı partileri bir araya getirebilecek hiç kimse yoktu.
Esed bana Hariri’nin Şam’a gelip gelmediğini sordu. Ona haftalık olarak geldiğini söyledim. Bu defa da Refik Hariri’nin bu göreve uygun olup olmadığına ilişkin fikrimi öğrenmek istedi. Birçok ayırıcı özelliği bulunduğunu, ister Müslüman isterse Hristiyan olsun Lübnan’daki tüm taraflarla bağlantıları olduğunu söyledim. Bizle, Suudi Arabistan Krallığı’yla, birçok Arap devletiyle ve bazı Batı ülkeleriyle iyi bağlantıları olduğuna dikkat çektim. Esed, “Sorun şu ki, Suudi Arabistan ile anlaşmazlığa düşersek kimin yanında yer alacak?” diye sordu. Ben de “Bu, Refik’e sizin sormanız gereken bir soru. Bunu siz öğrenebilirsiniz, soruyu soran sizsiniz” cevabını verdim.
Cumhurbaşkanı Esed benden Hariri’yi davet etmemi istedi. Şam’a döndüm ve kendisiyle bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Hemen Şam’a gelmesini istedim. Nitekim dört saatten az bir süre içinde Şam’a geldi. Onu ben karşıladım. Bana, “Neden böyle bir şey talep edildi?” diye sordu. Cumhurbaşkanı’nın kendisine sormak istediği sorular olduğunu bildirdim. Konunun ne olduğunu öğrenmek için ısrar etti. Konunun muhatabının ben olmadığımı söyledim. Cevabının doğal ve hazırlıksız olması için davetin nedenini öğrenmemesine özen gösterdim.
Hariri ertesi gün Lazkiye’ye gitti. Cumhurbaşkanı Esed kendisiyle üç saatten uzun süren bir görüşme gerçekleştirdi. İki saatten uzunca bir süre Lübnan’la ilgisi olmayan konular hakkında konuştuktan sonra Lübnan, Cumhurbaşkanı Elias Hravi ve Lübnanlı siyasetçiler hakkında sorular sormaya başladı. Önyargısız bir biçimde, kimseye gereksiz övgüde bulunmadan cevap verdi. Esed aniden “Lübnan hükümetinin başında olsanız ve Suudi Arabistan Krallığı ile anlaşmazlık yaşasak nasıl davranırsınız?’ diye sordu. Refik Hariri’nin cevabı ise şöyle oldu:
“Saygıdeğer Başkanım, ben Lübnanlıyım ve ülkemi seviyorum. Ama aynı zamanda Suudiyim. Bir parçam Suudi Arabistan’a ait. Bu nedenle Suudi Arabistan’dan vazgeçemem. Çünkü nankör değilim. Ben bir Arap vatandaşıyım ve Suriye’yi Araplara karşı kucaklayıcı olarak görüyorum. Suriye’den başkasının yanında yer alamam. Bu nedenle eğer bir anlaşmazlık yaşanacak olursa bunu ortadan kaldırmak için çalışır ve her şeyi yoluna koymak için çabalarım. Başaramazsam istifa eder ve evime çekilirim.”
Esed, “Bundan başka bir şey söyleyecek olsaydın sana inanmazdım ve san olan güvenimi kaybederdin. Ebu Cemal’den (Haddam) Lübnan Cumhurbaşkanı’na Refik Hariri’nin aday gösterilmesini onayladığımızı bildirmesini isteyeceğim” dedi.
Refik Hariri, bu şekilde Lübnan Başbakanı oldu. Esed ve bana söylediği her şeye bağlı kaldı. Dış ilişkileriyle Suriye’ye büyük hizmetlerde bulundu. Hariri ayrıca Lübnan’da hükümet meselesi gündeme gelmeden önce Suriye’ye bir hediye olarak ‘bir konferans sarayı’ ve ona bağlı bir otel inşa etmeyi teklif edip cumhurbaşkanlığı sarayının inşaatını da tamamladı.
Ancak Başbakan Hariri, Suriye güvenlik birimlerinin bazı hamlelerine maruz kaldı. Bunlar Hariri’nin Lübnan ve Suriye’ye hizmet açısından neler sağlayabileceğini bilen Cumhurbaşkanı Esed’in vefatından sonra daha da arttı.
Beşşar, iktidara geldikten sonra Hariri’ye karşı harekete geçti. Daha önce ağabeyi Basil’e bağlı bulunan ve Lübnan ile ilgili çıkarları olan Lübnanlı bir grup tarafından kışkırtıldı. Beşşar’da Hariri’ye karşı gergin bir tavır gelişti. Bu durum, Beşşar’ın Lübnan’daki arkadaşlarının Hariri’ye karşı daha fazla hamlelerde bulunmasına neden oldu. Bu hamleler hem Arap ülkeleri hem de uluslararası arenada Beşşar’ın izolasyonunun artmasına neden oldu. Kendini tek bir seçenekle karşı karşıya buldu: İran’ın kollarına atlamak.
Beşşar Esed ile yapılan çok sayıda görüşmenin ardından durum sakinleşti. Lübnan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılması planlanıyordu. Ancak Beşşar, Emil Lahud’un görev süresini uzatma konusunda ısrarcı davrandı. Bazı Müslümanlar, ulusal güçler ve siyasi partiler sürenin uzatılması operasyonuna karşı kampanyalarını yoğunlaştırdılar.
O aşamada, Beşşar’ın Hariri’ye karşı yeni bir kampanya başlattığına dair işaretler ortaya çıktı. Bu, ‘Ulusal İlerici Cephe’ (Baas liderliğindeki yetkili partileri içeren bir koalisyon) toplantısında daha belirgin bir şekilde görüldü. Söz konusu toplantıda Dışişleri Bakanı Faruk Şara, bölge ve Lübnan’daki durum hakkında yaptığı siyasi sunumda Hariri’yle ilişkileri sorulduğuna “ABD ve Fransa ile Suriye’ye karşı bir komplo içinde” dedi.
Bu haber bana ulaştığında “Esed’i arayıp Hariri'nin hükümeti kurmayacağını ve Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a para ödeyeceğini söylemesi için Şara'ya bir talimat verdiniz mi?” diye sordum. Ulusal İlerici Cephe Koalisyonu toplantısında olanları anlattım. “Bu sözler, ABD, Fransa veya Hariri’nin kulağına giderse söz konusu suçlamalara verilecek tepkilerin ciddiyetini tahmin edemiyor musunuz? Yaşadığımız abluka yetmiyor mu?” dedim. Esed de şunları söyledi:
“Onu azarlayacağım. Başbakan Hariri’yi arayıp Suriye’nin kendisine saygı duyduğunu ve ilerleyen günlerde kendisini kabul edeceğimi bildirir misiniz?”
18 Ağustos 2004 tarihinde yıllık sağlık kontrollerim için Fransa’ya seyahatim vesilesiyle vedalaşmak için Cumhurbaşkanı Esed ile görüştüm. Görüşmede Albay Lahud’un görev süresinin uzatılması meselesini ele aldık. Esed’e “Durum nedir?” diye sordum. Bana uzatmama kararını aldığını söyledi. Ardından sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uluslararası düzeyde kimse onaylamıyor. Arap ülkeleri de razı değil. Lübnanlıların büyük çoğunluğu itiraz ediyor. Cumhurbaşkanı Lahud’a süreyi uzatma niyetimiz olmadığını bildirdim. Lahud, bu konudaki tavrımızın ne olduğunu net bir şekilde öğrendi.”
Bunun üzerine “Umarım kimse sizi tavrınızı değiştirmeye zorlamaz. Görev süresini uzatmanın sonuçlarına katlanamazsınız. Suriye uzatma nedeniyle olabilecekleri kaldıramaz” dedim. Bana “Uzatmama kararı aldım. Cumhurbaşkanı Lahud ile bu konuda net konuştum” yanıtını verdi.
Birkaç gün sonra Başbakan Hariri’den ben Fransa’dayken bir telefon aldım. Dr. Beşşar Esed’in uzatma konusundaki fikrini değiştirdiğini söyledi. Ona bunun imkansız olduğunu, birkaç gün önce bana kesinlikle uzatmayacağını söylediğini ifade ettim.  Hariri benden kendisine ne yaptığı konusunda fikir vermemi istedi. Ona “Parlamento oturumlarına katılmanızı tavsiye ederim” diyerek uzatmayı kabul edip ardından da doğrudan yurt dışına gitmesini tavsiye ettim. Hariri ise bunun üzerine şunları söyledi:
“Beşşar erken saatlerde beni çağırdı. Gergindi. Bana ‘Lübnan’da cumhurbaşkanını seçmeye karar veren siz değilsiniz, benim. Kararıma karşı çıkanın ne yapacağımı da bilmesi gerek. Şu an sizden onay istemiyorum. Lübnan’a gidin ve söylediklerimi düşünün’ dedi.”
Paris’ten döndüm ve 6 Eylül’de Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile görüştüm. Lübnan’daki durum hakkında konuştuk. Kendisine uzatmama kararından neden vazgeçtiğini sordum. “Suriye, tehlike çukurunun kenarında duruyordu. Şimdi tam da ortasına düştü” dedim. Bana, “ABD’li biri yanıma geldi ve bana ülkesinin herhangi bir işlem yapmayacağına dair güvence verdi” dedi. “Vasfı ve görevini bilmediğiniz birinden mi güvence alıyorsunuz? Bugün Suriye yabancılar ve Arap dünyası arasında bir çıkmazda” dedim. “Ne yapabilirim?” diye sordu. Cevabım şöyle oldu:
“Lübnan'ı istikrara kavuşturmak için ülkedeki güçleri birleştirmek için çalışmak. Nebhi Berri, Refik Hariri, Velid Canbolat ve bazı Hristiyan figürleri ile Suriye tarafından desteklenen bir Lübnan uzlaşması üzerinde anlaşmaya davet etmek.”
Kendisi dediklerimi destekledi ancak maalesef hiçbir şey yapmadı.
Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan, Başbakan Hariri’ye Cumhurbaşkanı Esed ile görüşmek üzere bir davet yapıldı. Nitekim istifa edeceğini açıklayan Hariri görüşmeye gitti. Cumhurbaşkanı Esed ile görüşmeden önce yönetimde kalmak istemediğini, ne yapması gerektiğini sordu. Kendisine “İstifa konusunda ısrarcı olun. Baskı yapacak olursa ona tüm taraflar arasındaki Lübnan ulusal uzlaşması konusunu götürün” dedim.
Nitekim görüşmede Refik Hariri istifa konusundaki tutumunda oldukça kararlı durdu. Cumhurbaşkanı Esed, “İstifadan vazgeçme şartlarınız nedir?” diye sordu. Hariri “Herkesin istisnasız katılacağı bir ulusal uzlaşma toplantısı yapılıp, ulusal birlik hükümeti kurulması, karar verme özgürlüğü sunulması ve Cumhurbaşkanı Lahud’un yönetişim işlerine karışmaması” cevabını verdi. Esed bu şartları kabul ettiğini söyledi. “Hükümeti istediğiniz gibi kurun. Benim herhangi bir adayım yok” dedi. Hariri “Sizin aklınızda bazı adaylar varsa, benim için sorun değil” yanıtını verdi. Beşşar de kendisine “İstediğinizi seçin. Ancak Süleyman Franjiye’ye bakanlık verilmesini istiyorum” dedi. Refik, “Bu mümkün. Süleyman Franjiye’den yararlanmak faydalı olacaktır” cevabını verdi.
Günler, haftalar geçti ve hükümet kurulmadı. Ekim ayı başlarında Mervan Hammade’ye bir suikast girişiminde bulunuldu. Böylece Lübnan’daki gerilimlere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Lübnan’daki tarafların ve güçlerin fikirlerini yaklaştırma konusunda katkıda bulunan Mervan Hammade ile aramızdaki dostluk göz önüne alındığında kendisini hastanede ziyaret etmek üzere Beyrut’a gitmeye karar verdim. Esed’e Hammade’nin durumundan emin olmak için Beyrut’a gideceğimi bildirdim. Bana “Bundan bizi sorumlu tutacaklar” yanıtını verdi.
Beşşar, hiçbir gerekçe göstermeden Hariri'ye karşı bir kampanya başlattı. Lübnan’daki destekçilerinden Hariri’ye karşı bir yargılama kampanyası başlatmalarını istedi. Bu durum Hariri’yi görevlendirilmesinin üzerinden bir ay geçtiği halde hükümeti kuramadığı için özür dilemesine neden oldu. Hariri ile yaptığım bir telefon görüşmesinde, “Neden hükümeti kurmadınız?” diye sordum. “Sizinkiler engeller çıkardı” diye cevap verdi. Hariri ile görüştükten sonra Esed’i aradım “Lübnan'da hükümetin kurulmasındaki gecikme hakkında bir fikriniz var mı?” diye sordum. Bana, “Bizim bir ilgimiz yok. Hariri istediği gibi hareket etsin. Ona yardım için müdahalede bulunmayacağız” yanıtını verdi.
15 Ocak 2005’te Baas partisinin bölge liderliği, partiyle ilgili baz meseleleri ele almak üzere bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda Esed, şunları söyledi:
“Lübnan hakkında konuşacağım. Bir ABD-Fransa komplosu söz konusu. Bize komplo kuran Hariri de bunun içinde. Destekçilerini çevresinde topluyor. Bu da Suriye için tehlike arz ediyor.”
Parti üyeleri bu duydukları karşısında şok oldular. Toplantıdan çıkarken Esed’in bu söylemlerindeki değişimin sebebini sorguluyorlardı. Toplantıdan çıktıktan sonra Esed’i aradım ve şunları söyledim:
“Fransa, ABD ve Hariri’ye karşı yürütülen kampanyadaki çıkarınız nedir? Bu konuşmanın sızdırılması halinde meydana gelecek tehlikenin farkında mısınız? Sünni grubun birleşmesinin Suriye için bir tehdit oluşturduğunu söylemekle ne kast ediyorsunuz? Şii grubun Hasan Nasrallah ve Marunilerin Süleyman Franjiye etrafında birleşmesi bir tehdit değil mi? Peki Sünniler? Suriye’nin büyük çoğunluğunun Sünni olduğunu unuttun mu? Söylediklerinizin tehlikesinin farkında mısınız?”
Sorularıma cevap vermedi. Tek söylediği” Ortada bir komplo var” oldu.
Ertesi gün Hariri ile güçlü bağları olan Muhsin Dellul ile görüştüm. Kendisine Beşşar’ın söylediklerinden bahsettim. Ondan, Refik’e karşı çok büyük bir nefret olduğunu ve hemen Lübnan’dan ayrılması gerektiğini bildirmesini istedim. Delluli Şam’dan ayrılıp Beyrut’a gitti ve mesajımı Hariri’ye iletti.
2005 yılının şubat ayının başlarında Amerikan Üniversite Hastanesi'nde sağlık kontrollerine girmek için Beyrut'a gittim. Kontrollerim sona erdikten sonra evinde Hariri’yi ziyaret ettim. Yanında misafirleri vardı. Evindeki ofisine geçtik. Hariri bana, “Muhsin’in bana bahsettiği konu nedir?” diye sordu. Ona, “Beşşar’ın söyledikleri gayet netti. Komplo suçlamasının cezası ölümdür. Bu nedenle bir an evvel Beyrut’tan ayrılmanız gerek” dedim. Bana, “Beşşar ve kardeşi Mahir’in arasındaki ilişki nasıl? Aralarında bir anlaşmazlık var mı?” diye sordu. Herhangi bir anlaşmazlık olmadığını söyledim. “Mahir bana beni sevdiklerini ve yardım edeceklerini ifade ettiği bir mektup yolladı. Şam’a gittiğimde beni ziyaretine beklediğini ve beni desteklemek istediklerini söyledi. Beni öldürme niyetleri varsa neden böyle bir mektup gönderdi?” sorusunu yöneltti. “Mahir’in gönderdiği bu mektup, suçlarını işleyene kadar sizi Lübnan’da tutmayı amaçlıyor” dedim. Öğle yemeğinin ardından kendisiyle vedalaşıp en kısa sürede ülkeden ayrılmasını diledim. Bana, “Seçim yasasıyla ilgili oy kullanmam gerek” dedi. Kendisine “Ey Ebu Baha, hangisi daha önemli hayatınız mı yoksa seçimler mi? Ülkeyi terk ederseniz Lübnan’ın yararına çalışmaya devam edebilirsiniz ancak kalırsanız bu suçu işleyecekler” diyerek Şam’a döndüm.  
Eve üzgün döndüm. Çünkü Suriye ve Lübnan’a hizmet eden bir dostumu kaybettim. Ebu Baha ile ilişkimizin nasıl başladığını düşündüm. İlk kez Velid Canbolat’ın talebi üzerine beni ziyaret etmişti. Beyrut’a ne zaman gelse Şam’a uğradı. Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in Hariri’ye ilişkin tutumunu hatırladım. Onu Suriye güvenlik birimlerinin hamlelerinden nasıl koruduğunu anımsadım. Bir keresinde Suriye rejimine ve Beşşar Esed’e yakın Lübnanlılar, Hariri’yi bakanlıktan çıkarma girişiminde bulundular. Hafız Esed, oldukça sert bir tavırla Hariri’nin Suriye’ye hizmet ettiğini, Arap ülkeleri ve uluslararası arenadaki ilişkilerini Suriye yararına kullandığını söyledi.
Hariri’nin suikasta uğradığı gün Lübnan’a gittim. Evinin önünde büyük bir kalabalık vardı. Araçtan indiğimde bir adamın, “Bu burada ne yapıyor?” diye sorduğunu işittim. Bir başkası ona “Bu, Ebu Baha’nın dostu. Ondan hoşlanmayanlardan değil” diye cevap verdi.
Yaklaşık iki saat orada kalıp Şam’a geri döndüm.
Defnedildiği gün Esed’in sekreteri Ebu selim Dabul’u arayıp, merhum Hariri’nin cenaze törenine katılacağımı bildirdim. Ebu Selim daha sonra beni arayıp “Cumhurbaşkanı Esed, ‘Eğer törene katılmak istiyorsa bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak değil, şahsi olarak katılsın’ dedi” mesajını iletti. Dostu olarak gittiğimi söyledim.
Um Cemal ve çocuklarımla birlikte Beyrut’a gidip cenaze törenine katıldım. Arap ve yabancı birçok önemli isim kabre yakın bir yerde oturuyordu. Emin Cemayel ve Parlamento Başkanı Nebih Berri’nin yakınındaydım. Berri ısrarla evinde öğle yemeğine davet etti. Berri, üzgündü. Başbakan Hariri’nin başına gelenin kendisinin de başına gelmesinden endişe duyuyordu.
Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları oldu

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’
 



Gazze ateşkesi: Arabulucuların çıkmazı aşmak için seçenekleri neler?

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bulunan Endonezya Hastanesi’nde kefene sarılmış kızı için ağlayan Filistinli bir baba (AFP)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bulunan Endonezya Hastanesi’nde kefene sarılmış kızı için ağlayan Filistinli bir baba (AFP)
TT

Gazze ateşkesi: Arabulucuların çıkmazı aşmak için seçenekleri neler?

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bulunan Endonezya Hastanesi’nde kefene sarılmış kızı için ağlayan Filistinli bir baba (AFP)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bulunan Endonezya Hastanesi’nde kefene sarılmış kızı için ağlayan Filistinli bir baba (AFP)

Hamas'ın 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden savaşı sona erdirecek kapsamlı bir anlaşmanın imzalanması önceliğinde ısrar etmesi ve geçici ateşkes önerisini göz ardı etmesinden sonra Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının tekrar başlaması yeni bir krizle karşı karşıya.

Özellikle İsrail'in gerilimi artırması ve ABD Başkanı Donald Trump'ın önümüzdeki ay bölgeye yapacağı ziyaretin yaklaşması nedeniyle ateşkes anlaşmasını kabul etmeye kapıyı kapatmayan Hamas, daha önce Doha'da liderleriyle görüşen ABD Başkanı Donald Trump'ın rehine işlerinden sorumlu özel temsilcisi Adam Boehler'e kapsamlı bir anlaşmanın imzalanması konusunda pozisyonlarının aynı olduğunu bildirdi. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar bu durumu, Filistin hareketinin manevraları ile Binyamin Netanyahu hükümetinin gerilimi artırması arasında çok zor ‘parmak ısırma’ aşamasının tanımı olarak görüyor.

Uzmanlar arabulucuların rolü konusunda, kapsamlı bir anlaşmaya varmaya ya da iki tarafı yeniden yakınlaştırmaya çalışmak ile Hamas'ın hafta ortasında İsrailli muadile sunulmadan önce prensipte kabul ettiği son Mısır önerisine göre, ABD'nin ve muhtemelen Türkiye'nin desteği ve garantisiyle kapsamlı bir anlaşmaya yol açacak kısmi ateşkesi kabul etmeleri için iki tarafa baskı yapmak arasında bölünmüş durumda.

Alternatif bir öneri sunan Hamas'ın Gazze'deki lideri Halil el-Hayye, perşembe akşamı televizyonda yaptığı konuşmada, ‘hareketin, İsrail'in bölgeden çekilmesini garanti altına alan ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdiren bir anlaşma çerçevesinde, tüm esirlerin İsrail tarafından alıkonulan mutabık kalınan sayıda Filistinliyle takas edilmesini öngören bir anlaşmayı derhal müzakere etmeye hazır olduğunu’ söyledi. El-Hayye, “Tüm esirlerin ve işgal tarafından tutulan mutabık kalınan sayıda mahkûmun serbest bırakılmasını içeren kapsamlı bir paket üzerinde müzakerelere derhal başlamaya hazır olduğumuzu yineliyoruz. Bunun karşılığında işgal, halkımıza karşı yürüttüğü savaşı tamamen durdurmalı ve Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmelidir” ifadelerini kullandı.

El-Hayye sözlerini şöyle sürdürdü: “Kısmi anlaşmalar Netanyahu ve hükümeti tarafından, bedeli tüm esirlerin feda edilmesi olsa bile, imha ve açlık savaşının sürdürülmesine dayalı siyasi gündemine bir kılıf olarak kullanılıyor. Biz bu politikanın bir parçası olmayacağız.”

El-Hayye, ABD Özel Temsilcisi Adam Boehler'in esir dosyası ve savaşın birlikte sona erdirilmesi yönündeki tutumunu memnuniyetle karşılayarak, bunun, ‘hareketin kapsamlı bir anlaşmaya varılması yönündeki tutumuyla kesiştiğini’ söyledi. Diğer yandan, ‘Hamas'ın bizim şartlarımıza uygun bir şey sunması halinde bu teklife sıcak baktıklarını’ belirten Boehler, esirler konusunda kapsamlı bir anlaşmaya varılması ihtimalinin her zaman mevcut olduğunu ifade etti.

erlerinden edilmiş Gazzeli kadın ve çocuklar, eşyalarıyla birlikte bir kamyonetin arkasında seyahat ediyorlar. (AFP)Yerlerinden edilmiş Gazzeli kadın ve çocuklar, eşyalarıyla birlikte bir kamyonetin arkasında seyahat ediyorlar. (AFP)

CNN, ismi açıklanmayan bir Hamas liderinin pazartesi günü “Kahire'den gelen İsrail teklifini reddediyoruz ve kapsamlı bir anlaşma istiyoruz” dediğini aktardı.

Maariv gazetesi tarafından dün yayınlanan yeni bir ankete göre İsraillilerin yüzde 62'si çatışmaların durdurulması ve Gazze Şeridi'nden çekilme karşılığında tüm esirlerin bir kerede serbest bırakılacağı bir anlaşmaya destek verirken, yüzde 21'i buna karşı çıktı, yüzde 17'si ise fikrini belirtmedi.

Hamas'ın tutumunun ardından dün İsrailli bir güvenlik kaynağı, ‘İsrail'in Gazze Şeridi üzerindeki askeri baskıyı yoğunlaştıracağını, bu reddin Hamas'a ve üst düzey yetkililerine zarar vereceğini, havadan, denizden ve karadan askeri baskının artacağını’ söyledi. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich dün X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Hamas'a cehennemin kapılarını açmanın ve Gazze Şeridi'ni tamamen işgal edene kadar çatışmaları yoğunlaştırmanın zamanı geldi” dedi.

Mısırlı askeri uzman Tümgeneral Semir Ferec, “Hamas'ın nihai çözüme adım adım değil, bir kezde ulaşılmasını istediğini ve bu isteğin ABD'nin arzusuyla uyumlu olduğunu” belirterek, bunun Trump'ın Ortadoğu ziyareti öncesinde Amerikan baskısıyla karşılaşabilecek olan Binyamin Netanyahu'nun arzusuyla çeliştiğine işaret etti.

Beyt Lahiya'da İsrail saldırısında öldürülen akrabaları için ağlayan Filistinli bir kadın (AFP)Beyt Lahiya'da İsrail saldırısında öldürülen akrabaları için ağlayan Filistinli bir kadın (AFP)

Filistinli siyasi analist Dr. Eymen er-Rakab, askıdaki ateşkesin ‘parmak ısırma’ aşamasında olduğuna inanıyor. Özellikle de Beyaz Saray'daki toplantıda Trump'ın talimatıyla bu ayın sonuna kadar mühleti olduğunun farkına varan Netanyahu'nun büyük tırmanışıyla birlikte bu çok zor bir aşama. İsrail medyasına sızan bilgilere göre Hamas da bunun farkında ve bu nedenle İsrail Başbakanı üzerindeki baskıyı arttırmayı reddediyor.

Er-Rakab, İsrail'in önerisinin Netanyahu tarafından reddedilmek üzere sunulduğunu, özellikle de çekilmeden ya da esirlerin serbest bırakılmasının anahtarlarından bahsetmemesi gibi birçok kusuru olduğunu ve Hamas'ın ‘kapsamlı bir anlaşma’ çağrısında bulunan yanıtının Washington'dan gelen önceki açıklamalarla örtüştüğü için İsrail içinde geniş kabul gördüğünü belirtti.

Başta Kahire ve Doha olmak üzere arabulucular Hamas'ın pozisyonu hakkında yorum yapmadı. Ancak Halil el-Hayye'nin kapsamlı bir anlaşmaya bağlı kalınması yönündeki konuşmasından önce Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani perşembe günü Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede, “Filistin halkının acılarını sona erdirecek bir anlaşmaya varmak için görüşleri yakınlaştırmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

İsrail'in Gazze'nin Şucaiyye mahallesinde bir konuta düzenlediği saldırının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinli arama kurtarma görevlileri (AFP)İsrail'in Gazze'nin Şucaiyye mahallesinde bir konuta düzenlediği saldırının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinli arama kurtarma görevlileri (AFP)

Er-Rakab, Mısır ve Katar'ın Hamas'ın ‘kapsamlı bir anlaşma’ talebini dikkate almaksızın kısmi bir ateşkese varmak ve uzlaşmaya yönelik yaklaşımlar oluşturmak için agresif bir şekilde hareket edeceğine inanıyor. Hamas, Mısır'ın kalıcı bir ateşkesin önünü açan son kısmi önerisini kabul etmeye istekli. İsrail hafta ortasında, hareketin silahsızlandırılmasını da içeren bir teklifle karşılık verdi, ancak bu teklif reddedildi.

Mısır ve Katar krizi çözüp görüşleri yakınlaştırana kadar Washington'un önemli bir adım atmayacağına inanan Ferec, ABD'nin Hamas'a garanti vermesi koşuluyla Trump'ın bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde özel bir baskıyla ABD müdahalesinin belirleyici olacağına inanıyor.

Ferec'e göre arabulucuların ‘kapsamlı anlaşmanın’ tamamlanması, ABD taahhüdü ve pratikte savaş öncesiyle aynı olmayan silahsızlanmanın reddinin nasıl aşılacağına dair anlayışlar dışında bir seçeneği yok.