Erdoğan-Biden görüşmesi: Yeni bir "milat" mı olacak, sorunlar daha da çıkmaza mı girecek?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Erdoğan-Biden görüşmesi: Yeni bir "milat" mı olacak, sorunlar daha da çıkmaza mı girecek?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden'ın uzun süreden bu yana beklenen görüşmesi 14 Haziran'da Brüksel'de yapılacak olan NATO Zirvesi'nde gerçekleşecek.
Biden, Kasım ayında seçilerek göreve başlamasının ardından ilk kez Erdoğan ile yüz yüze görüşecek.
Bu görüşme, bir süredir sorunlu bir seyir izleyen Türkiye-ABD ilişkilerinin gölgesinde gerçekleşiyor. 

Biden'ın Erdoğan ile ilgili sözleri
Biden'ın geçen yıl New York Times tarafından hazırlanan bir programda Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler, Türkiye'de büyük yankı uyandırdı. Biden o programda, "Bence Erdoğan'a karşı farklı bir yaklaşım izlemeliyiz. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz" dedi.
2009-2017 arasında ABD Başkanı Barack Obama'nın yardımcılığını da yapan Biden'ın bu sözleri Türkiye-ABD ilişkilerini daha da gerdi. 
Ama iki ülke arasındaki tek sorun bir sosyal medya programında söylenen sözlerden ibaret değil. 

Biden, Kasım ayında yapılan seçimde ABD'nin 46. Başkanı oldu / Fotoğraf: AFP
Sorunlar çeşitli
Suriye, S-400, Libya ve Doğu Akdeniz gibi meselelerde de ABD ile Türkiye karşı karşıya geliyor.
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol da sözkonusu görüşmenin iki ülke arasında son yıllarda tırmanan gerilimin gölgesinde gerçekleşeceği görüşünde. 
İlişkilerin izleyeceği seyirde, ABD'nin takınacağı tavrın belirleyici olacağını ifade eden Erol, "Çünkü Türkiye'nin kazanılması için ABD'nin emek sarf etmesi gerekiyor" dedi.
Barack Obama döneminden beri Washington'un, Türkiye politikasını müttefiklik hukukuna uygun olmayan bir yaklaşım sergilediğini dile getiren Erol, "Bu durum, iki ülkeyi önce 'sözde müttefik' haline getirdi daha sonra da ABD'nin Türkiye'yi ötekileştirerek ‘hasım' olarak konumlandırabileceği izlenimini oluşturdu. Oysa Batı güvenliğinin önemli bir parçası olan Türkiye, Batı'nın doğudaki son sınırı olması, Batı'ya yönelik göç akınları karşısında uyguladığı insani diplomasi anlayışı, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Afrika ve Avrupa açısından arz ettiği jeopolitik ve jeo-stratejik önem, sahadaki varlığı ve NATO'daki görevlerini eksiksiz yerine getirmesi sebebiyle ABD'nin vazgeçmeyi kolay kolay göze alamayacağı bir aktör" diye konuştu. 

"Görüşme yeni bir milat da olabilir sorunlar yapısal niteliğe de bürünebilir"
Türkiye'nin, yükselen Asya jeopolitiğinde doğu için de kazanılmaya çalışılan bir devlet konumunda olduğunu belirten Erol, "Washington'un bu farkındalık çerçevesinde izleyeceği politikalar sayesinde Brüksel'deki zirve, ikili ilişkilerde onarım döneminin başlangıcı, yani yeni bir milat olabilir. Aksi takdirde Ankara-Washington hattındaki çoğu konjonktürel sorunun yapısal bir niteliğe bürüneceği ve ilişkilerin çıkmaza gireceği öngörülebilir. Rasyonel düşünüldüğünde bu seçenek, özellikle de ABD'nin arzulamayacağı bir durum" ifadelerini kullandı.

"Türkiye, Soğuk Savaş'ta kuzey ve doğudan algıladığı tehdidin şimdi batı ve güneyden geldiğini düşünüyor"
"Ankara, Washington yönetiminin terör örgütü PYD başta olmak üzere Türkiye karşıtı grupları desteklemesi sebebiyle Soğuk Savaş paradigmasında kuzeyden ve doğudan algıladığı tehdidin yeni dönemde batıdan ve güneyden geldiğini düşünüyor" diyen Erol, şöyle devam etti:
"Türkiye'yi kazanmak için ABD'nin yapması gereken ilk şey, Ankara'nın jeopolitik kaygılarını anlayarak güvene dayalı bir ilişki tesis edilebilmesi için somut adımlar atmak olmalı. Lakin Biden yönetiminin 2022 bütçesinde PYD'ye 522 milyon dolar yardımda bulunmayı öngörmesi, Ankara-Washington hattındaki normalleşme arayışlarını baltalayacak bir hadise. Türkiye'nin S-400 tercihi, jeopolitik bir seçime zorlanmasının ürünü. Türkiye'nin daha önce hava savunma sistemine dair yaptığı ve Çin'in kazandığı ihaleyi iptal etmesine rağmen ABD'nin Türkiye'ye Patriot satmak istememesi bunun bir kanıtı. Bu nedenle de Washington yönetiminin Türkiye'nin kaygılarını gidermek yerine, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) çerçevesinde yaptırım kartına başvurması ve Türkiye'yi F-35 programından çıkartması uzlaşmayı imkânsız kılmakta ve ikili münasebetlerdeki kırılganlığı arttırmakta. Buna ek olarak bahse konu olan kırılganlık, yalnızca devlet düzeyinde değil. Türk kamuoyunda da ABD'nin ilişkilerde kullandığı dile bağlı olarak Amerikan karşıtlığı her geçen gün daha da belirginleşiyor. Bu yüzden de ABD'nin hem Türk devletini hem de kamuoyunu ikna edecek bir politika ve söylem değişikliğine gitmesi Amerikan çıkarlarına uygun. Aksi takdirde ABD, Türkiye'yi kaybedecek."

"ABD'nin Türkiye politikasındaki temel yanlışı"
"Diğer taraftan ABD'nin Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) destek vermesi, FETÖ elebaşını Türkiye'ye iade etmeyerek ülkesinde barındırması ve FETÖ iddialarından oluşan Halkbank Davası'nı bir baskı unsuru olarak kullanması da ikili ilişkilerdeki hasarı arttırmaktadır" diyen Erol, "Yani Washington'un Türkiye politikasındaki temel yanlışı, Ankara'yı ikna ederek işbirliğine çekmek yerine, kendi belirlediği politikaları izlemesi konusunda hizaya getirmek istemesidir" şeklinde konuştu.
Taraflar arasında aşılması gereken mühim sorunlar olduğunu hatırlatan Erol, bu sorunların aşılamaması halinde ise krizin bir AB-NATO krizine dönüşmesinin de ihtimal dahilinde bulunduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
"Zaten başta Almanya olmak üzere bunun farkına varan ABD'nin Avrupalı müttefikleri, Türkiye'nin kazanılması gerektiğine inanıyor. Müttefiklerinin de baskısıyla Washington yönetiminde Türkiye'yle ilişkilerin normalleştirilmesi ve sorunların çözülmesi yönünde bir kanaat oluşmakta. Bu anlamda 14 Haziran 2021 tarihli zirve öncesinde hem ABD'den hem de Türkiye'den verilen mesajlar, aşılması zor olan problemlerin çözülmesi noktasında önemli bir beklentinin oluşmasını sağladı. Mevcut atmosfer, ABD'nin yapıcı adımlar atması durumunda ilişkilerde temiz bir sayfa açılabileceğine işaret ediyor."

"Zirve fırsatlar barındırıyor"
Sorunlara rağmen Türkiye'nin ABD'ye kapıları kapatmadığını da aktaran Erol, "Münasebetlerin seyrini Washington'un tavrı belirleyecek ama bu durum, Ankara'nın seçeneksiz olduğu anlamına da gelmiyor. 16 Kasım 2001 tarihli Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı'nın imzalanmasından bu yana çok kutuplu dünya arayışını açık bir şekilde dillendiren ve son olarak Yeniden Asya Açılımı'nı hayata geçiren Türkiye gerek Rusya gerekse de Çin'le yakın münasebetler geliştirdiği çok yönlü dış politika anlayışının meyvelerini topluyor. Bu yüzden de Türkiye'yi kaybetmek, küresel üstünlük mücadelesinde ABD'ye zarar verecekti. Bu durum, Batı'nın güvenliğinde büyük bir çatlak yaratacak ve NATO'nun da işlevini önemli ölçüde yitirmesine neden olacak. Neticede Türk-Amerikan ilişkilerindeki tüm krizlere rağmen sancılı sürecin aşılabilmesi için 14 Haziran 2021 tarihinde gerçekleşecek zirve mühim fırsatları barındırıyor. ABD'nin Türkiye'ye yönelik tavrını aynı şekilde sürdürmesi halinde, Ankara'nın sıkılı yumruklarla tokalaşmayacağını söylemek mümkün" değerlendirmesinde bulundu. 

"S-400 meselesi zirvede 'liste başı' olacak"
Prof. Dr. İlter Turan ise 14 Haziran'da Erdoğan ile Biden arasında konuşulacak konular arasında S-400 meselesinin "liste başı" olacağını belirtti. 
Turan, "Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı, NATO'daki rolü, Doğu Akdeniz'deki meseleler ve Libya'daki TSK varlığının da masaya geleceğini söylemek zor değil. Türkiye'nin ABD ile ticari ilişkileri de gündeme getireceğini söyleyebiliriz" dedi. 

"Her iki lider de dış politika yapımına farklı perspektifle yaklaşıyor"
Erdoğan-Biden görüşmesinin uzun süredir beklenen ilk temas olduğunu ifade eden Turan, her iki liderin de dış politika yapımına farklı perspektiflerle yaklaştığına değinerek, "Cumhurbaşkanı Erdoğan dış politikayı kişisel ilişkileriyle yürütmeyi tercih eden bir isim. Biden ise daha farklı olarak devlet kurumlarını işletmeyi seçiyor ve kurumsal çerçevede hareket ediyor. Görüşmenin nasıl geçeceğini kestirmek kolay değil" diye konuştu. 

"Rusya ile Türkiye ilişkilerinin sorunlu olduğu görüldü"
"Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkileri iyileştirme yönünde hissettiği bazı baskılar var" diyen Turan, şunları söyledi:
"Rusya ile olduğu düşünülen ilişkilerin sorunlu olduğu görüldü. Türkiye'nin daha enek davranarak ABD ile ilişkileri yumuşatmaya çalışacağını söyleyebiliriz. Bu meselede en önemli sorun S-400 meselesi. Bunun nasıl halledilebileceğine ilişkin bir öngörüde bulunmak ise mümkün değil."
Independent Türkçe



4 soruda Los Angeles yangınlarının arkasındaki Santa Ana rüzgarları

7 Ocak Salı günü başlayan Palisades Yangını, Los Angeles'ın batısındaki evleri küle çeviriyor (Ringo Chiu/Reuters)
7 Ocak Salı günü başlayan Palisades Yangını, Los Angeles'ın batısındaki evleri küle çeviriyor (Ringo Chiu/Reuters)
TT

4 soruda Los Angeles yangınlarının arkasındaki Santa Ana rüzgarları

7 Ocak Salı günü başlayan Palisades Yangını, Los Angeles'ın batısındaki evleri küle çeviriyor (Ringo Chiu/Reuters)
7 Ocak Salı günü başlayan Palisades Yangını, Los Angeles'ın batısındaki evleri küle çeviriyor (Ringo Chiu/Reuters)

ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Los Angeles'ı kasıp kavurmaya devam eden orman yangınlarını kontrol altına alma çabaları sürüyor.

5 ayrı yangında hayatını kaybedenlerin sayısı dün akşam (9 Ocak) itibarıyla 10'a yükseldi. En az 180 bin kişi tahliye edilirken, neredeyse 10 bin yapının küle döndüğü aktarılıyor.

Salı günü patlak veren en büyük iki yangın Palisades ve Eaton yangınları halihazırda 13 bin 750 hektardan fazla alanı yok ederek Los Angeles tarihindeki en yıkıcı yangınlar olarak kayıtlara geçti.

CBS'in haberine göre halihazırda Palisades yangını yüzde 6 ve Eaton yangını yüzde 0 oranında kontrol altına alındı.

En büyük yangınların nasıl ortaya çıktığı araştırılmaya devam ederken, uzmanlar Santa Ana rüzgarlarının yangını körüklediğini söylüyor. 

1) Santa Ana rüzgarları nasıl oluşuyor?

Genellikle sonbahar aylarından ocağa kadar görülen Santa Ana rüzgarları, dağlardan Güney Kaliforniya kıyılarına doğru kuru ve güçlü bir şekilde esiyor.

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'ndan yangın ekolojisti Jon Keeley; Nevada, Utah, Kaliforniya ve diğer eyaletlerin bazı bölümlerine yayılan Büyük Havza'da yüksek basınç, kıyıların açıklarındaysa alçak basınç olduğunda bu rüzgarların meydana geldiğini söylüyor.

Hava kütleleri yüksek basınçtan alçak basınca doğru hareket ediyor ve basınç farkıyla birlikte rüzgarların şiddeti de artıyor.

Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles kampüsündeki Çevre ve Sürdürülebilirlik Enstitüsü Direktörü Alex Hall, Büyük Havza'daki çöl ortamında ortaya çıktığı için Santa Ana rüzgarlarının son derecede kuru olduğunu ifade ediyor. 

Yine aynı nedenle rüzgarlar soğuk başlasa da dağ yamacından aşağı inerken sıkıştığı için genellikle ısınıyor. Hall bu durumun, bisiklet lastiklerine hava verince ısınmasıyla aynı sebepten kaynaklandığını belirtiyor.

Keeley, Conversation için kaleme aldığı yazıda kanyonların da rüzgarları yönlendirdiğini söyleyerek ekliyor: 

Eskiden Altadena bölgesinde yaşardım ve Santa Ana rüzgarları sırasında yaşadığımız yerde hiç rüzgar yokken birkaç blok ötede rüzgarın epey güçlü estiği günler olurdu.

Bu güçlü, kuru rüzgarlar genellikle saatte 40 ila 60 kilometre hıza ulaşırken, önceki günlerde saatte 120 kilometreyi aştıkları bildirilmişti.

2) Neden bu sefer şiddetli yangınlar patlak verdi?

Los Angeles'ta salı gününden beri devam eden yangınların bu seviyeye ulaşmasında, Santa Ana rüzgarlarının yanı sıra düşük nem oranı ve kuruyan bitki örtüsü de kritik bir rol oynuyor.

Keeley normalde Güney Kaliforniya'daki yağmurların, bitkilerin nemli kalıp yanmamasını sağladığını belirtiyor.

Ancak bölgenin bu yıl çok kuru kalması, güçlü rüzgarların bitkileri kolayca yangına katarak durumun şiddetini artırmasına yol açıyor.

Ekolojist bu şartlarda bölge halkını tahliye etmenin de epey zorlaştığını ekliyor.

Ayrıca Washington Post'un aktardığı üzere 2023 sonbaharıyla 2024 ilkbaharı arasındaki aşırı yağışlar bitki örtüsünün genişlemesine neden olarak yangınlara yakıt sağladı.

3) İklim krizi Santa Ana rüzgarlarını nasıl etkiliyor?

Uzmanlar hava sıcaklıklarının artmasının, daha büyük yangınlara zemin hazırladığını ifade ediyor.  

İklim krizinin etkisiyle Kaliforniya'nın daha az yağış alması da rüzgarların daha kuru olmasına yol açıyor ve ortamı orman yangınlarına daha uygun hale getiriyor.

Ancak Hall, çölün okyanustan daha fazla ısınması durumunda ikisi arasındaki basınç farkının zalacağını ifade ediyor. Bu durumunda Santa Ana rüzgarlarının şiddetinin azalması bekleniyor.

Hall "Bu rüzgarları basınç farkı harekete geçiriyor" diye açıklıyor. 

Bu nedenle iklim krizinin bu rüzgarlar üzerindeki etkisine dair henüz fikir birliği sağlandığı söylenemez.

Keeley de Kaliforniya'da artık daha şiddetli orman yangınları görülmesinin, iklim ve rüzgarlardaki değişimlerin yanı sıra nüfus artışından da kaynaklandığını belirtiyor.

Yerleşim alanının ormanlara yaklaşmasıyla birlikte elektrik şebekeleri de bu bölgelere kadar uzanıyor. 

Keeley bunun yangınlara zemin hazırlayabileceğini söyleyerek ekliyor: 

Aşırı hava koşullarında, elektrik iletim hatlarının düşme veya ağaç dallarına çarparak yangın çıkarma riski daha yüksek.

2021 tarihli bir araştırmada, son 10 yılda Santa Ana rüzgarları sonucu çıkan yangınlarda elektrik hattı arızalarının başlıca kaynak olduğu tespit edilmişti.

4) Yangın neden okyanus suyuyla söndürülmüyor?

Los Angeles yangınları kontrol altına alınmaya çalışılırken bazı itfaiye depolarında su kalmaması en büyük zorluklardan birini yaratıyor.

KTLA 5 News'un akardığı üzere çarşamba günü bazı itfaiyecilerin Büyük Okyanus'tan su aldığı görüldü.

Sosyal medya kullanıcıları da okyanus suyunun kullanılmasını söylerken, uzmanlar durumun daha karmaşık olduğunu belirtiyor.

Technology.org'a göre, tuzlu su yangın söndürmek için kullanılabilir ancak itfaiye ekipmanına zarar verme ihtimali var.

Ayrıca okyanus suyu, yüksek miktarda tuz içermesi nedeniyle ekosistemlere uzun süreli zarar verme ve bu bölgelerin yıllarca çorak kalmasına yol açma potansiyeline sahip.

Bu nedenle tuzlu suyun yangın söndürmede kullanılması için arıtılması gerekiyor. Ancak bu da verimsiz ve pahalı olduğu gerekçesiyle çevrecilerin önermediği bir yöntem.

Independent Türkçe, Conversation, New York Times, Washington Post, Reuters, CBS, KTLA 5 News, USA Today, Technology.org, Science Advances