Ukrayna krizi, Rusya-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkiler mi?

Ankara ve Kiev arasındaki askeri iş birliği, iki ülke arasındaki ilişkiler tarihinde eşi benzeri görülmemiş ‘stratejik’ bir seviyeye ulaştı

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul'a yaptığı ziyaret sırasında kabul etti (AFP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul'a yaptığı ziyaret sırasında kabul etti (AFP)
TT

Ukrayna krizi, Rusya-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkiler mi?

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul'a yaptığı ziyaret sırasında kabul etti (AFP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul'a yaptığı ziyaret sırasında kabul etti (AFP)

Basil el-Hac Casim
Kiev, Ukrayna krizinin üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen ABD’nin duran barış sürecinde aktif bir rol oynamaya ve belki de Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya’nın yer aldığı ve müzakerelere öncülük eden Normandiya Dörtlüsü'ne katılmaya hazır olmasını umuyor. Kiev konumunu korurken, ülkenin doğusundaki savaşı sona erdirmek için Rusya’nın dayattığı şartlara yenik düşmedi.
Ukrayna’da 2014 yılından bu yana göreve gelen hükümetler, Kırım krizini ve ülkenin doğusundaki yedi yıllık çatışmayı sona erdirecek ve bölgenin yeniden tamamen Ukrayna kontrolüne girmesini sağlayacak bir çözüm bulmakta başarısız oldu.
Ukrayna'nın Avrupa’daki yapılara ve NATO’ya girme arayışına devam ettiği bir dönemde, Ukrayna ile Türkiye arasındaki askeri, güvenlik ve ekonomik iş birliği ilişkileri, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihinde eşi benzeri görülmemiş ‘stratejik’ bir düzeye ulaştı. İki ülke arasındaki geniş kapsamlı iş birliği alanlarına ve ortak üretim faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye, Ukrayna ordusunun başlıca insansız hava aracı (İHA) kaynağı haline geldi.

Dağlık Karabağ deneyimi
Türkiye'nin Azerbaycan'a Dağlık Karabağ bölgesini geri kazanma savaşında yaptığı katkı dikkate alınmalıdır. Bu gelişme, Ukrayna’daki birçok çevrede, Donbass bölgesinin kontrolünü kısmen de olsa ‘prensipte’ yeniden geri kazanma konusunda benzer bir senaryonun uygulanması şansı hakkında konuşmaların yapılmasının önünü açtı.
Ancak Ukrayna’daki durum ile Güney Kafkasya'da Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki durum, birçok farklılık barındırıyor. İki durum arasında doğrudan bir karşılaştırma yapmak gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Fakat Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ zaferi, eski Sovyetler Birliği ülkeleri arasında bir başka çatışmada durgun suların bulanmasına neden olurken birkaç noktaya dikkati çekti.

Çeyrek asırlık bir çıkmazdan sonra Azerbaycan ve Ermenistan arasında yeniden başlayan savaşlar, uluslararası müzakere platformlarının herhangi bir çözüme ulaşamadıklarını, iki komşu ülke Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki anlaşmazlığı çözmek için doksanlı yılların başlarında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (​AGİT) bünyesinde kurulan, Rusya, Fransa ve ABD tarafından yönetilen Minsk Grubu'nun ‘Dağlık Karabağ krizine’ son veremediğini gösterdi. Dağlık Karabağ’daki askeri harekat, sadece altı hafta içinde netleşti ve sonuçlandı.
Dağlık Karabağ deneyiminin Güney Kafkasya'da Ukrayna ile ‘bugüne kadar’ etkisiz olan Minsk Grubu barış sürecine giren Ukrayna ile tekrar ettiğini görüyoruz. Belarus'un başkenti Minsk’te Eylül 2014 ve Şubat 2015 tarihlerinde Ukrayna, Rusya, Almanya ve Fransa arasında Donbass'taki anlaşmazlığın çözümüne yönelik bir yol haritası görevi gören anlaşmalar imzalanırken, bu anlaşmalar çerçevesinde üzerinde uzlaşıya varılan şartlar henüz tam olarak uygulanamadı.
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ikinci Dağlık Karabağ savaşında bölgesel güvenlik, siyasi ve askeri ittifakların önemi göz ardı edilemez. Son çatışma sırasında Azerbaycan'ın İsrail ile yaptığı iş birliği büyük önem taşıdı. Rusya'nın Ermenistan'ı destekleyen herhangi bir hamlesi karşısında Türkiye'nin Azerbaycan’a olan güçlü desteği de önemli bir rol oynadı. Her iki ülke, gerek siyasi olarak büyük başkentlerdeki lobilerin rolü aracılığıyla, gerek askeri olarak İHA’larla Azerbaycan'ın son zaferinde kısmen rol oynadı.
Ukrayna, Türkiye’nin en son geliştirdiği İHA’lardan satın aldı, şimdi daha fazlasını satın almak istiyor. Bunun yanı sıra Ukraynalı mühendislerin Türkiye’nin ikinci nesil füzelerinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynayacağı Ukrayna'da yeni model füzelerin ortak üretimine ilişkin görüşmeler sürüyor. Ayrıca İsrail ile 'intihar droneları' olarak bilinen Orbiter 1K İHA’larının alımı için görüşmelerin devam ettiğine dair haberler var.

Türkiye ile iş birliği
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre, Türkiye’yi bu alandaki en önemli ortağı olarak gören Ukrayna, savunma sanayinde Türkiye ile iş birliğine büyük önem veriyor. Kiev, eski Sovyetler Birliği ordu sisteminden NATO'ya katılmasının önün açacak kriterlere geçiş sürecinde, NATO’ya katılması kesin olmasa bile, bu iş birliğine güveniyor. Türkiye'nin sağladığı askeri eğitim ve teçhizatın, Azerbaycan'a Rusya’nın eğitim ve techizat desteğini alan Ermeni güçlerini tamamen yenmesinde avantaj sağladığına şüphe yok.
Uluslararası olarak tanınmayan Donetsk Halk Cumhuriyeti (DNR) ve Lugansk Halk Cumhuriyeti’nde (LNR) yaşayan Donbass sakinlerinin çoğunun Rus vatandaşlığına sahip olması ve Rusya ile Donbass cumhuriyetleri arasında 400 kilometrelik ortak sınırın bulunması, Ermenistan ve Azerbaycan krizinde olmayan faktörlerdir. Birçok gözlemciye göre Türkiye'nin veya İsrail'in çatışmaya Ukrayna tarafında müdahale etmesi beklenmese den para kazanma fırsatı olarak silah satmaya devam etmeleri muhtemel.

Yasağın gerekçeleri ‘siyasi’
Rusya, 12 Nisan'da Türkiye'de artan yeni koronavirüs (Kovid-19) vakalarını bahane ederek Türkiye'ye haftalık iki uçuş dışında tüm uçuşların askıya alındığını duyurdu. Rusya’nın bunu özellikle Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’nin Türkiye ziyaretinden sadece iki gün sonra açıklanması nedeniyle, o dönem yasağın gerekçelerinin sağlık değil, siyasi olduğuna dair tartışmalar ve spekülasyonlar başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Nisan'da mevkidaşı Zelensky ile düzenlediği ortak basın toplantısında Türkiye'nin Rusya'nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım dahil olmak üzere Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne verdiği desteği dile getirdi.
Türkiye ile Ukrayna arasındaki bu üst düzey görüşme, Ukrayna'nın doğusunda tansiyonun yükseldiği bir dönemde gerçekleşirken Rus ordusunun Ukrayna ve Kırım’daki ortak sınıra yığılmasıyla aynı zamana denk geldi.
Öte yandan Kremlin, uçuş yasağı ile Zelensky'nin Türkiye ziyareti arasında herhangi bir bağlantı olmadığını açıkladı. Ancak diğer Rus politikacılar, Ruslara Ukrayna'ya verdiği destek nedeniyle Türkiye'ye seyahat etmekten kaçınmaları ve Rusya'nın uçuş yasağına karşı çıkmamaları çağrısında bulundu.
 Buna karşın Zelensky, Ukraynalıları desteklerini göstermeleri için Türkiye'ye seyahat etmeye teşvik etti.
Türkiye, Rusya ile çeşitli konularda devam eden stratejik iş birliğiyle eş zamanlı olarak Ukrayna'ya açıklamalarda geçen destekten fazlasını sağlayarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'u Türkiye'yi ve diğer ülkeleri, ‘Ukrayna'nın askeri emellerini cesaretlendirmemeleri’ konusunda uyarmaya itti.
Birkaç gün önce Türk basını, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Kırım ile ilgili tutumumuz çok iyi biliniyor. Ukrayna'ya İHA satmamıza kimse gücenmesin, bu ticarettir” şeklindeki açıklamalarını aktardı. Çavuşoğlu ayrıca ‘Moskova’nın da Suriye'ye veya diğer ülkelere füze sağladığını ve Ankara'nın eylemlerini sorgulamadığını’ vurguladı.



Esad rejiminin ardından: Suriye toplu mezarlar ülkesine dönüştü

HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
TT

Esad rejiminin ardından: Suriye toplu mezarlar ülkesine dönüştü

HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)

Beşar Esad rejiminin yıkılmasının ardından Suriye'de toplu mezarlar çıkmaya devam ediyor. 

Wall Street Journal'ın haberinde, Esad rejiminin 8 Aralık'ta devrildiği Suriye'nin toplu mezarlarla dolu bir ülkeye dönüştüğü yazılıyor. 

Dera iline bağlı İzra şehrinde yeni sahiplerine satılan bir çiftlikte toprağın altından 31 ceset çıktığı aktarılıyor. Çiftliğin rejim askerlerinin yıllarca kullandığı bir kontrol noktasına yakın olduğuna dikkat çekiliyor. 

Olay yerinde inceleme yapan adli tıp uzmanı Dr. Memdu Zubi, "Tam beklediğimiz şeyi bulduk, bir toplu mezarla karşılaştık" diyor. 

Hama kırsalındaki Ma'an köyü yakınlarında yer alan bir kuyudan da çok sayıda ceset çıkarıldı. Aynı bölgede en az üç kuyunun daha cesetleri atmak için kullanıldığı tespit edildi. 

Bir çiftçi, yıllardır kayıp olan kardeşini aradığını belirterek "Onun Sednaya'da olduğunu sanıyordum ama belki de bu kuyulardan birindedir" diyor. Sednaya Hapsihanesi, Esad rejiminin gerçekleştirdiği hak ihlalleri ve işkencelerle gündeme gelmişti.

Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi (ICTJ) ve Suriyeli avukat ve doktor örgütlerinin verilerine göre ülke genelinde şimdiye dek 134 toplu mezar tespit edildi. Ancak gerçek sayının çok daha yüksek olduğu düşünülüyor.

Suriye'nin son 50 yılda yaşadığı siyasi baskı, iç savaş, Rus bombardımanları, IŞİD saldırıları ve 2023 depreminin ülkede "sayısız gömülmemiş ceset" bıraktığı ifade ediliyor. 

2012-2013'te cesetlerin genellikle Rif Şam ilindeki El-Tel ve Najha bölgelerindeki açıklık alanlara gömüldüğü, daha sonraki naaşların geceleri gizlice farklı bölgelere taşındığı bildiriliyor. 

Suriye'de Ahmed Şara yönetiminin kurduğu Ulusal Kayıplar Komisyonu'nun uluslararası kuruluşlarla ortak çalışarak ülke genelinde DNA toplama, diş kayıtlarını eşleştirme ve rejim arşivlerini inceleme çalışması başlatması bekleniyor.

Komisyon başkanı Muhammed Rıza Celhi, sürecin maliyetinin 200 milyon dolara kadar çıkabileceğini söylüyor.

Suriyeli hak örgütlerine göre en az 160 bin kişi iç savaş sırasında kayboldu. Bu kişilerin çoğunun toplu mezarlarda olduğu düşünülüyor.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Reuters


İran, ABD’yle nükleer müzakere şartlarını açıkladı

Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
TT

İran, ABD’yle nükleer müzakere şartlarını açıkladı

Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)

İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in Dış Politika Danışmanı Kemal Harrazi, belirli koşulların sağlanması halinde ABD'yle nükleer müzakereleri yeniden başlatmaya açık olduklarını söyledi. 

Harrazi, CNN'de bugün yayımlanan söyleşisinde, ilk adımı ABD'den beklediklerini belirterek "Bizim belirlediğimiz koşullar temelinde görüşmeye hazır olduklarını göstermeliler" dedi.

Hamaney'e bağlı Dış İlişkiler Stratejik Konseyi'nin Başkanı Harrazi, haziranda İsrail'le yaşanan 12 günlük çatışmalardan önce belirledikleri koşulların değişmediğini ifade etti.

İran'ın tıbbi amaçlarla ve reaktörlere yakıt sağlamak için uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini belirten Harrazi, balistik füze programının müzakereye açık olmadığını söyleyerek "ABD ve diğer taraflarla yalnızca nükleer mesele hakkında görüşeceğiz" dedi. 

Diğer yandan İranlı yetkili, uranyum zenginleştirme seviyelerinde değişikliğe gitmeye açık olduklarına işaret ederek, "eşitlik ve karşılıklı saygı" temelinde ABD'yle yapılacak görüşmelerde çeşitli seçeneklerin değerlendirilebileceğini söyledi.

Harrazi, ABD'nin olumlu adımlar atarak Tahran'la ilişki kurması gerektiğini de sözlerine ekledi: 

İran'a karşı olumlu bir yaklaşımla sürece başlayın. Eğer olumlu davranırsanız kesinlikle karşılık görürsünüz. Ancak bunun için onlar (ABD) İran'a karşı herhangi bir güç kullanmaktan kaçınmalıdır. Bunu denediler ve şimdi bunun kabul edilemez ve uygulanabilir olmadığını anladılar.

ABD ve İran'ın son dönemde yürüttüğü nükleer müzakereler, İsrail'in saldırısıyla askıya alınmıştı. 

İsrail'in 13 Haziran'daki saldırısıyla başlayan çatışmalarda İran vakit kaybetmeden misilleme yapmıştı. ABD de devreye girerek İran'daki İsfahan, Fordo ve Natanz tesislerine 22 Haziran'da hava saldırısı düzenlemiş, operasyonda 14 "sığınak delici" GBU-57 bombası kullanılmıştı.

İran, ABD'nin saldırısına cevap olarak 23 Haziran'da Amerikan ordusunun Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'ne saldırmıştı. Operasyonda Tahran'ın önceden Washington'a haber verdiği ve hiçbir can kaybı yaşanmadığı aktarılmıştı.

Washington operasyonun ardından 24 Haziran'da taraflar arasında ateşkes sağlandığını duyurmuştu.

İsrail ve ABD, İran'ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmeye çalıştığını savunurken Tahran iddiaları reddediyor. 

Harrazi, ABD veya İsrail'den gelebilecek olası bir saldırıya ilişkin "Her şey mümkün ancak bu senaryo için hazırız" dedi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı salı günü Beyaz Saray'da ağırlayan Trump, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada "İran'ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırarak" iyi bir iş çıkardıklarını savunmuştu. Harrazi, ABD saldırısının ardından oluşan hasarla ilgili tespit çalışmalarının sürdüğünü belirtiyor. 

Buna ek olarak Trump, İran'ın da ABD'yle "anlaşma yapmak için can attığını" öne sürmüş, Tahran'ın iletişime geçmesi halinde buna açık olduklarını belirtmişti.
Independent Türkçe, CNN, Newsweek


ABD’nin Suudi Arabistan’a F-35 satışı İsrail’de nasıl yankılandı?

ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
TT

ABD’nin Suudi Arabistan’a F-35 satışı İsrail’de nasıl yankılandı?

ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)

ABD'nin Suudi Arabistan'a F-35 satışına yeşil ışık yakması İsrail'de büyük yankı uyandırdı.

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, dün Beyaz Saray'da bir araya geldi. 

Görüşmede öne çıkan başlıklardan biri de Suudi Arabistan'a F-35 satışı oldu. Trump, satışı onayladığını duyururken, bunların İsrail'in elindeki F-35'lerle aynı seviyede olacağını söyledi. 

Toplantının ardından iki liderin düzenlediği basın toplantısında Trump, hem İsrail'i hem de Suudi Arabistan'ı "ABD'nin büyük müttefikleri" diye niteledi ve şöyle devam etti: 

Onların (İsrail'in) sizin daha düşük kalibreli uçaklar almanızı istediğini biliyorum. Ancak bunun sizi çok mutlu edeceğini sanmıyorum. Bana kalırsa, ikisi de en üst düzeyde donanıma sahip ürünleri (F-35 uçaklarını) alacak seviyede.

İsrailli haber sitesi Ynet'in aktardığına göre İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Trump-Selman görüşmesi öncesinde pazar günü Tel Aviv yönetimine olası uçak satışına dair bir rapor gönderdi. 

Raporda, İsrail'in bölgedeki hava üstünlüğünün beşinci nesil F-35'lerle düzenlediği uzun menzilli operasyonlara dayandığı belirtiliyor. Bu uçaklar Ortadoğu'da sadece İsrail'de var. Ancak Suudi Arabistan'a da aynı kalibrede uçaklar satılmasının İsrail ordusunun bölgedeki hakimiyetini zayıflatacağı uyarısında bulunuluyor. 

Ayrıca Riyad yönetiminin siparişlerinin savaş jetlerini üreten Lockheed Martin'de yoğunluk yaratacağı, İsrail'in uçaklarının teslimatının aksayabileceği belirtiliyor. 

Jerusalem Post'un analizinde, bunun ABD'nin Ortadoğu politikasında "ciddi değişime işaret edeceği ve Ortadoğu'daki dengeleri değiştirebileceği" yazılıyor.

Öte yandan Haaretz'in haberinde, İsrail'in hava üstünlüğünü kaybetmesine ilişkin endişelerin yersiz olduğu savunuluyor. 

Haziranda 12 gün süren İsrail-İran çatışmalarında Tel Aviv yönetiminin "hava üstünlüğünü açıkça gösterdiği", bunun hem F-35'ler hem de İsrail Hava Kuvvetleri'nin planlama becerisi sayesinde yapıldığı yazılıyor.

Haberde, Türkiye'nin ABD'den F-35 alma süreci de hatırlatılarak, "Suudilerin ya da Türklerin İsrail'le aradaki farkı kapatması zaman alır" ifadeleri kullanılıyor.

Diğer yandan Tel Aviv yönetimi, uçakların satışını Suudi Arabistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi şartına bağlamıştı. Trump, görüşmede İbrahim Anlaşmaları'yla ilgili süreci ele aldıklarını belirtirken, Riyad'ın mutabakata katılımına dair net ifadeler kullanmadı. 

"F-35'ler için normalleşme şartı koşulmadı"

CNN'in analizinde, satışın gerçekleşmesi halinde Suudi Arabistan'ın beşinci nesil F-35'leri alan ilk Arap ülkesi olacağı belirtiliyor. Kimliklerinin paylaşılmaması şartıyla konuşan kaynaklar, F-35 satışının İsrail'le normalleşme şartına bağlı olmadığını savunuyor. 

Riyad ve Tel Aviv arasında Washington arabuluculuğunda gerçekleştirilen normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın Aksa Tufanı saldırısıyla 7 Ekim 2023'te patlak veren Gazze savaşı nedeniyle askıya alınmıştı. Suudi Arabistan, iki devletli çözümde ısrar ederken radikal sağcı İsrail yönetimi buna yanaşmıyor. 

King's College'dan Nawaf Obaid, Trump'ın Suudi Arabistan ve İsrail arasında tıkanan görüşmeleri kenara bırakmak istediğini belirterek şu yorumları yapıyor: 

Trump, bu iki süreci birbirinden ayırdığını açıkça belirtti. Sırf Netanyahu yüzünden tüm bu silah ve malzeme satışını durdurmakla zamanını boşa harcamayacak.

Obaid, Riyad ve Tel Aviv arasında normalleşme görüşmelerinin ilerlemesi için İsrail'de hükümetin değişmesi ve Filistin Devleti'nin kurulmasına yönelik yol haritası belirlenmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. 

Independent Türkçe, CNN, Times of Israel, Ynet, Haaretz