Yemen’de sıtma hastalığı, 3 ay içinde Husilerin kontrolündeki bölgelerde 110 bin kişiye bulaştı

Şiddetli yağmurlar, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde sıtma salgınını şiddetlendiriyor. (EPA)
Şiddetli yağmurlar, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde sıtma salgınını şiddetlendiriyor. (EPA)
TT

Yemen’de sıtma hastalığı, 3 ay içinde Husilerin kontrolündeki bölgelerde 110 bin kişiye bulaştı

Şiddetli yağmurlar, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde sıtma salgınını şiddetlendiriyor. (EPA)
Şiddetli yağmurlar, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde sıtma salgınını şiddetlendiriyor. (EPA)

Husi milislerin kontrolündeki sağlık sektöründeki kaynaklar, sıtma hastalığının yine milislerin kontrolündeki şehirlerde her yaştan Yemenli arasında hızlı bir şekilde yayıldığını aktardılar. Salgının ülke nüfusunun üçte ikisinin hayatını tehdit etmeye devam etmeye dair art arda gelen yerel ve uluslararası uyarılar ile beraber bir grup lider de kontrol programlarına tahsis edilen ödenekleri zimmetlerine geçirmekle suçlanıyor.
Bu yılın Nisan ayından Haziran ayının başlarına kadar geçen süre içinde milislerin kontrolündeki yedi şehirde, hamile kadınlardan ve 5-6 yaşlarındaki çocuklardan oluşan 3 bin 200 kişinin ölümü dahil 110 bin sıtma vakası tespit edildi.
Milislerin kontrol ettiği bölgelerdeki sağlık çalışanlarının tespit ettiği verilere göre sıtma hastalığının yanı sıra, aynı dönemde milislerin bölgelerinde yayılan dang humması, kolera ve benzeri birçok salgın hastalık bulunuyor.
Sana’daki tıbbi kaynaklar, Husi bölgelerindeki yüksek sıtma vakasının nedenlerini, yetkililerin yokluğu ve salgın hastalıklarla mücadelede Husi liderlerinin rollerini oynamamaları sebebiyle birkaç şehirde atıkların yayılmasına ve yağışların gelmesiyle hastalık taşıyan sivrisineklerin çoğalmasına bağlıyorlar.
Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, sıtma verilerinin hastalığın erken dönemde teşhisi için kullanılan elektronik gözetim raporlarıyla tespit etmesi halinde vaka sayısının bugün ilkel şartlarda tespit edilen vaka sayısından çok daha fazla olabileceğini aktarıyorlar.
İbb, Hacca, Amran, el-Muhit kentleri, Sana kırsalı, Dhamar ve Hudeyde’de grubun kontrolü altındaki köylerde salgının yeniden canlanmasının milislerin, kontrollerindeki bölgeleri açık bir arenaya ve salgınların patlak vermesi için büyük bir bataklığa dönüştürme ısrarından kaynaklandığı aktarılıyor.
Yerel sakinler, milislerin bölgelerinde salgın hastalıkların patlak vermesini, Husi liderlerinin, su kurumları ve salgın kontrol programları için ayrılan ödenekleri ve hastaneler ve sağlık tesisleri için ayrılan maaş ve ödenekleri askıya alarak zimmetlerine geçirmelerine bağlıyorlar. Bunun yanı sıra Husi liderler, kendi projelerine ve Yemenliler ile olan savaşlarına hizmet etmek ve kendilerini de zenginleştirmek için gümrük, vergi ve diğer harçları da kullanıyorlar.
Tıbbi raporlara göre her yıl olduğu gibi bu yıl da Hudeyde şehri bu dönemde vaka sayısında ilk sırada yer alıyor. İkinci olarak İbb şehri onu takip ederken Amran ve Hacca şehirleri ise üçüncü ve dördüncü sırada bulunuyor. Diğer şehirler ise bu dört şehrin arkasında sıralanıyor.
Sana’daki doktorlar ve sağlık çalışanları, milislerin kontrol ettiği bölgelerde, özellikle de yerlerinden edilmiş ve daha fazla yardıma ihtiyaç duyan kimselerin yaşadığı kesimlerde sıtma enfeksiyonu riskinin artması konusundaki endişelerini dile getiriyorlar.
Sağlık çalışanlarından bazıları, milislerin yarattığı darbe ve savaşın, örgütlü yolsuzluk, yağma ve bozgunculuk politikalarının son yıllarda salgınlarla mücadele ve epidemiyolojik hizmet sağlama programlarına zorluklar çıkarttığını ve engel olduğunu ifade ediyorlar.
Sana’daki sağlık sektöründe çalışan kaynaklar, daha önce sıtmanın yol açtığı tropikal salgın hastalıkların, özellikle yağışlı mevsimin devam etmesi ve hastalık taşıyan sivrisineklerin yayılmasıyla birlikte Yemenlilerin yaşamları için gerçek bir tehdit oluşturmaya devam ettiği konusunda uyarılarda bulunmuşlardı. Sağlık sisteminin hızlıca çöküşünün ve nüfusun artan ıstırabının Husi yolsuzluklarının sonuçlarından bir olduğunu aktarmışlardı.
Kaynaklar, Şarku’l Avsat’a geçen yılın ilk altı ayında, İbb, Amran, Dhamar, Sana ve Hudeyde’nin ayrı bölgelerinde ve Hacca’nın komşu sahillerinde yaklaşık 260 bin sıtma vakasının kaydedildiğini bildirdi.
Yetersiz beslenme oranlarının yüksek olmasının, özellikle bağışıklık sistemlerinin zayıf olması sebebiyle 5-6 yaşlarındaki çocuklar ve hamile kadınlar arasında sıtma riskini artırdığı düşünülüyor. Ayrıca, kaydedilen bu vakalar 5-6 yaşındaki çocuklar ve hamile kadınlardan oluşan 20 bin kişinin öldüğünü gösteriyor.
Dünya Sağlık Örgütü, daha önceki bir açıklamasında, sivrisinek kaynaklı hastalıklar mücadele çabalarının işe yaramaması nedeniyle sıtmanın her yıl milyonlarca kişiye bulaştığını ve çoğu çocuk olmak üzere 400 binden fazla kişini ölümüne neden olduğunu doğrulamıştı.
Dünya Sağlık Örgütü, her iki dakika bir çocuğun ölümüne neden olan bu hastalıkla mücadele için ayrılan kaynakların yetersiz olduğu ve sivrisinekler tarafından bulaştığı için dünyanın yarısının hastalık riski altında olduğu konusunda uyarılarda bulundu. Bağışçı ülkelerin ve hastalığın yayıldığı ülkelerin hükümetlerini de bu hastalıkla mücadele çabalarını yoğunlaştırmaya davet etti.
Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, daha önce, ülkede devam eden savaşın bir neticesi olarak zayıf bir sağlık sistemi sonucunda sıtmanın binlerce Yemen vatandaşını etkilemeye devam ettiğini aktarmıştı. Örgüt, sadece 2017 yılında 10 binden fazla sıtma hastasını tedavi ettiğini açıklamıştı.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.