İran, Viyana müzakerelerinin yakında biteceğini beklerken Fransa ve Almanya ise uyarıda bulunuyor

Hükümet, Hamaney'in ofisine yönelik kısıtlamaları kaldırma sözü verirken Moskova ise Tahran'ı nükleer konuda ‘daha az hırslı’ olmaya çağırdı.

Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
TT

İran, Viyana müzakerelerinin yakında biteceğini beklerken Fransa ve Almanya ise uyarıda bulunuyor

Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)

Tahran hükümeti, ABD’nin İran Dini Rehberi ve çevresindekilere uygulananlar da dahil olmak üzere bin 40 yaptırımı kaldırmaya hazırlandığının ortaya çıkmasının ardından dün Washington yönetiminin atacağı adımlara yönelik beklentilerini yükseltti. Diğer yandan, görevi sona erecek olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani üstü kapalı bir şekilde, nükleer müzakere ekibine nükleer programın canlandırılması yönünde nisan ayından bu yana devam eden Viyana müzakerelerini sona erdirme yetkisi verilmesi çağrısında bulundu.
Diğer yandan Almanya, İran ile dünya güçleri arasında halen önemli konuların tartışıldığı uyarısında bulunurken Paris de ilerleme kaydedilmediği takdirde zor kararlar alınacağını bildirdi. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ise İran’a ve ABD’ye tavırlarında yumuşama çağrısında bulundu.
İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Mahmud Vaizi dün hükümet toplantısı oturum aralarında gazetecilere verdiği demeçte, eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından konan veya yeniden getirilen bin 40 yaptırıma dahil olarak Rehberi Ali Hamaney ve ofisine ilişkin yaptırımların kaldırılması için Viyana'da anlaşmaya varıldığını bildirdi.
Söz konusu iyimserliğe rağmen ABD'ye İran medyası veya bağlantılı internet sitelerinin kapatılmaması uyarısında bulunan Vaizi, “Bu adımı kınamak ve ABD'nin nükleer programa yönelik anlaşmaya ilişkin tartışmalar sürerken yapıcı olmayan bu yanlış politikasını ortaya çıkarmak için her türlü hukuki yola başvuracağız” ifadelerini kullandı.
Müzakerelere, İran'da ABD’nin kara listesindeki Yargı Erki Başkanı Reisi'nin kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki gün sonra ara verilmişti. Reisi, görevi ağustos ayında Ruhani’den devralacak.
İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Tahran'ın nükleer anlaşmanın ek kısmında öngörülen izleme faaliyetlerini sona erdirerek ajansla iş birliğini azaltma kararının etkisini hafifletmek amacıyla şubat ayında 24 Mayıs’a dek üç aylık vardığı geçici anlaşmanın uzatılması bekleniyor.
Reuters’ın haberine göre bu yöndeki kararın anlaşmanın sona ereceği 24 Haziran tarihi ardından verileceğini söyleyen Vaizi, “Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi’nin anlaşmanın sona ermesi ardından düzenlenecek ilk toplantısında anlaşmanın uzatılmasına ilişkin karar alınması kararlaştırıldı” dedi.
Zamanın azalması sebebiyle Viyana görüşmelerinin bir an önce bitmesi çağrısında bulunan Fransız Bakan Franck Riester, müzakerelerde ilerleme kaydedilmediği takdirde önümüzdeki günlerde veya haftalarda zor kararların alınabileceğini söyledi.
İran ve dünya güçlerinin halen önemli engelleri aşması gerektiğini belirten Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da ABD'li mevkidaşı Antony Blinken ile düzenlediği ortak basın toplantısında “İlerleme kaydediyoruz ancak halen anlaşmazlık yaşanan noktalar var” dedi. Muhafazakar İbrahim Reisi'nin seçimleri kazanması ardından dahi bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu da sözlerine ekledi. AFP’nin haberine göre Maas açıklamasında “Yakın gelecekte bunu başarma yönünde iyi fırsatlar bulunuyor” ifadesini kullandı.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan pazar günü yaptığı açıklamada, ABD’nin önünde yaptırımlar ve İran’ın uymak zorunda olduğu nükleer taahhütler de dahil olmak üzere bazı kilit konularda daha yolu olduğunu söylemişti.
Doğrudan nükleer dosyayla ilgili olanlara ek olarak nükleer mesele haricindeki yaptırımların da kaldırılması olasılığını işaret eden Vaizi ise konuya dair şunları söyledi:
 “2015'teki müzakerelerin temeli nükleer meselelere yönelikti. Tüm nükleer yaptırımlar o yıl kaldırıldı. Zira müzakere ekibimiz bölge, insan hakları, silahlar ve füzeler konularında müzakere etmeye yetkili değildi.”
Nükleer anlaşma kapsamındaki yaptırımları 2015 öncesine dayanan uygulamalarla ayrılması konusunda tartışmalar olduğunu belirten Vaizi, Trump döneminde getirilen tüm sigorta, petrol ve gemicilik sektörü yaptırımlarının kaldırılmasına dair bir anlaşmaya varıldığını bildirdi.
Ruhani ise dün kabine toplantısında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Halkın fedakarlıkları ve Rehber’in tavsiyeleri ışığında hükümet ABD’yi müzakere masasına çekti. Sorunları konuştu ve çözdü. Eğer isterlerse yaptırımları şu an sona erdirebiliriz. Yaptırımları bugün kaldırmak istiyorsak hemen şimdi Arakçi'ye Viyana’ya gitme yetkisini verelim. Böylece tüm yaptırımlar kalksın ve anlaşma da birkaç gün içinde kesinleşsin.”
Dün müzakerelerin son aşamaya ulaşacağına dair iyimserliğini dile getiren Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ise bazı başlıklarda  ciddi kolaylıklar sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Sputnik’in haberine göre Rus yatırım konferansında yaptığı açıklamada sürecin aylar değil haftalar süreceği beklentisini dile getiren Ryabkov şunları söyledi:
“Viyana'da gerekli tüm kararlar alınır ve son bir atılım gerçekleştirilirse, teknik olarak her şeyi birkaç gün içinde bitirmek mümkün olacak. İçinde bulunduğumuz aşamada her şey, devletler tarafından alınması gereken siyasi kararlara yol açıyor. Bu yönde çağrıda bulunuyoruz. Bu mesele ABD ve İran ile ilgili. ABD bazı yönlerden ciddi kolaylıklar sağlamalı. İran tarafı da bazı siyasi yönlerde daha az hırslı olmalı.”
Viyana müzakerelerinin ayrıntılarına değinmeyen Ryabkov, açıklamalarının ‘durumu soyut bir şekilde tanımladığını’ vurguladı. “Şunu söyleyebilirim ki anlaşmayı eski haline getirmenin, yani çok sayıda ABD yaptırımını kaldırmanın sonu gelmeyebilir” dedi.
Önceki ABD yönetimi, Temmuz 2019'da İran Rehberi ve ofisine yaptırım uygulamıştı. Yaptırımların hedefinde Devrim Muhafızları'nın önde gelen sekiz lideri ve Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de vardı. Ayrıca İran'ın finansal kaynaklara erişimi de engellenmişti. Kasım 2019’da ise Rehber Hamaney'e yönelik yaptırımlar artırılmış; Ofisi Başkanı Muhammed Golpeyani, oğlu Mücteba Hamaney, Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, Kültür Danışmanı Gulam Ali Haddad Adil ve Özel İşler Birimi Yardımcısı Vahit Heganiyan, Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, Hatem-ul Enbiya Karargahı Komutanı Gulam Ali Reşit de dahil olmak üzere kendisine yakın dokuz kişi listeye dahil edilmişti.
İran, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer silah üretmesini sağlayabilecek yönde uranyum zenginleştirme programını sınırlamayı 2015 yılında kabul etmişti. Üç yıl sonra ise anlaşmanın kusurlu olduğu iddiasıyla anlaşmadan çekilen Trump, İran ekonomisine zarar veren sert yaptırımları yeniden uygulamıştı. Buna birçok ihlalle karşılık veren Tahran, Biden’ın göreve gelmesi ardından uranyum zenginleştirme oranını yüzde 60’a kadar çıkarmıştı.
İran Dışişleri Bakanlığı salı günü tüm önemli politikalarda son sözü söyleyen Rehber Hamaney'in kontrolündeki Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi’ne atıfta bulunarak nükleer dosya politikasının ve müzakere pozisyonunun hükümeti değiştirmekle değişmeyeceğini açıklamıştı.
Reisi, nükleer dosya ve Viyana'da devam eden müzakereler hakkında Ruhani ve Dışişleri Bakanı Başmüzakereci Abbas Arakçi ile istişarelerde bulundu.
ABD Başkanı Joe Biden yönetimi nükleer anlaşmaya geri dönmeyi hedefliyor. Ancak hangi adımların atılacağı, karşılıklı şüphenin ne zaman sonlanacağı, anlaşma şartlarına ne zaman tam uyumun sağlanacağı konusunda iki taraf arasında anlaşmazlıklar mevcut. Reuters’ın haberine göre bazı yetkililer, Tahran'ın Reisi göreve başlamadan önce bir anlaşmaya varmayı tercih edebileceğini, böylece ilerleyen zamanda sorun çıkması halinde yeni cumhurbaşkanının itham edilmekten kaçınabileceği düşüncesinde.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.