Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-3: Esed Saddam’ı durdurmak için Fransa’ya iş birliği teklif etti

Şarku’l Avsat’ın Saddam Hüseyin ve Hafız Esed’in mektuplarını yayınlamaya devam ediyor. Mektuplar Ortadoğu’nun yakın tarihine ışık tutuyor. Chirac, Esed’e, Lübnan’da kalması karşılığında Hizbullah’ı silahsızlandırmasını teklif etti

Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 16 Temmuz 1998'de Paris'te (Getty)
Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 16 Temmuz 1998'de Paris'te (Getty)
TT

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-3: Esed Saddam’ı durdurmak için Fransa’ya iş birliği teklif etti

Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 16 Temmuz 1998'de Paris'te (Getty)
Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 16 Temmuz 1998'de Paris'te (Getty)

Uzun süre kopuk olan ancak 1996 yılında başlayan dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed arasındaki gizli iletişimdeki ilerlemenin yanı sıra Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ı, 1982’den beri kapalı olan Suriye-Irak sınırının açılmasına adına görüşmeler yapması için Paris’e, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a göndermeye karar verdi.
Esed’in Chirac ile iş birliği yapma amacı, Saddam’ın “tecridi kırma” girişimine yönelik herhangi bir ABD tepkisini azaltmaktı. Buna ek olarak, 1966 yılının ortalarında Şimon Peres tarafından başlatılan ve Peres’in başkanlık koltuğunu Binyamin Netanyahu’ya kaptırdığı, Lübnan’daki “Gazap Üzümleri” savaşından sonra Suriye cumhurbaşkanının ABD’ye baskı yaparak Fransa’yı da Nisan 1996’da imzalanan “Nisan Anlaşması”nın izleme düzenlemelerine dahil etmeyi başarabilmesiyle Fransa ile Suriye arasındaki güven bağı güçlenmişti.
Nitekim Chirac, Suriye hareketinin gerekçelerini açıklaması için 31 Temmuz 1996’da Haddam ile bir araya geldi. Şarku’l Avsat’ın, bugün Saddam ile Esed’in gizli mesajlarının üçüncü bölümünde yayınladığı toplantı tutanaklarına göre, Suriye Cumhurbaşkanı, yardımcısı Haddam aracılığıyla Fransız mevkidaşına şu mesajları ulaştırmıştı: “Irak’taki durum artık endişe verici hale geldi. Durum, patlamak üzere olan bir bomba gibi. Sınırların açılması, Irak rejiminin yeni maceralar yaşamasını engelleyecektir.”
Chirac, Iraklıların çektiği acılardan Saddam’ın sorumlu olduğunu, ancak durumları göz önüne alındığında kimsenin Irak halkını, tüm bölgede patlama yapacak bir harekete sevk etmek istemediğini ifade etti ve şunları söyledi: “Sorun şu ki günümüzde Saddam’ı etkilemek zor. Çünkü insanlar onunla konuşmaya cesaret edemiyor. Bu, Başkan Yardımcısı Tarık Aziz ile konuşup bir anlaşmaya vardığımız konularda neden aniden başka bir şey olduğunu açıklıyor. Çünkü Saddam böyle bir kimse. Kimse onunla konuşmaya cesaret edemiyor.”
Görüşmenin içeriğini gizli tutmak isteyen Chirac, Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığına ve yeni İsrail Başbakanı Netanyahu ile müzakerelere başlama olasılığına ilişkin Esed’in önceliklerine yakın konular açarak Haddam’ı şaşırttı. Ancak en büyük sürpriz, İsrail ordusunun Güney Lübnan’dan çekilmesi halinde tüm sınırı Lübnan’ın yönetmeyi üstlenmesi teklifinde bulunmasıydı. Fransa’nın bölgeye gözlemci yerleştirmeye hazır olduğunu, ancak bunun Hizbullah’ı silahsızlandırmak anlamına geldiğini söyledi. Bu konunun da Suriye ile alakalı bir konu olduğunu, doğal olarak Suriye’nin, karşılığında bir şey almadan bunu kabul etmeyeceğini aktardı. “Sorulması gereken soru şu: Suriye’nin karşılık olarak alacağı şey nedir? Örneğin İsrail’in Golan’dan çekilmesi ve operasyondan sonra bir süre Lübnan’da askeri varlığını sağlamak mı?” dedi.
Suriye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haddam, Chirac ile arasındaki görüşmenin tutanaklarını da 2005 yılında, yanındaki evraklar ve belgelerle birlikte Paris’e götürmüştü.
7 Temmuz 1996’da Haddam, Esed’e, Şam’ın tutumunu açıklamak için Başkan Chirac’a mektup taşımak üzere Fransa’ya bir elçi göndermesini önerdi. Esed bu öneriyi kabul etti ve Haddam’ı elçi olarak gönderdi. 31 Temmuz’da Chirac, Haddam’ı kabul etti. Tutanakların metni şöyle: “İlişkilerimizde hakim olan iyi atmosfere duyduğu yüksek takdir ile Cumhurbaşkanı Esed’in selamlarını sayın Chirac’a iletmek istiyorum. Suriye, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirme, stratejik ortaklık ve işbirliği sağlamak için çalışmaya devam etmektedir. Dışişleri Bakanı Herve Ducharette’in verdiği mesajlardan son derece memnunuz. Hiç şüphe yok ki Chirac döneminde Fransa’nın uluslararası ve Ortadoğu politikası yeni bir seviyeye ulaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı Esed’in beni iletmekle görevlendirdiği konu Irak’la ilgilidir. Başkan Chirac, altmışlı yıllardan beri Irak ile aramızda bir rekabet olduğunu biliyor. Irak’tan çok zarar gördük. Biz aslında onların hem İran’a karşı savaşlarında (1980-88) hem de sonrasındaki Kuveyt’in işgali (1990) sırasındaki akılsız politikalarına itiraz ediyorduk. Ancak şu anda Irak’taki durum endişe verici seviyeye ulaştı. Bölgede uygulanan ambargo ve tecrit sebebiyle bölge patlamaya hazır bir bomba haline geldi. Bu nedenle Suriye, Irak sınırını açmak için bir yaklaşım benimsedi. Elbette ki aramızdaki sınırlar 1982’den beri kapalı. Sınırların açılması meselesi elbette ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde olacak. Biliyorsunuz Irak ile Ürdün, Türkiye ve İran arasındaki uluslararası sınırlar açık durumda. Suriye’nin bu yaklaşımı benimsemesinin birkaç nedeni var:
Birincisi, Irak halkının yaşadığı büyük acılar.
İkincisi ise Irak’ta iç savaş çıkarmak ve Irak halkının bazı kesimlerini birbirine düşürmek için dış mihraklarca yürütülen çalışmalar. Böyle bir savaş patlak verirse tüm bölgeyi havaya uçurur.
Üçüncü olarak, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni ver gerçekçi bir ortamın, Irak hükümetinin bölgede güvenlik ve istikrarı zedeleyecek herhangi bir eylemi gerçekleştirmesine engel teşkil edeceğine inanıyoruz. 1991’de böyle olmuştu. Eğer o zamanlar Suriye ile Irak arasında normal ilişkiler olsaydı, Körfez’deki ikinci savaş yaşanmazdı. Saddam’ı durdurmak için adımlar atardık.
Tabi ki, Fransa’nın bölgedeki çıkarlarına ve bölgedeki rolüne dayanarak, Irak ile yaklaşımımızı ilan etmeden önce Başkan Chirac’ı bu yaklaşım hakkında bilgilendirmek istiyoruz.”
Başkan Chirac şu şekilde karşılık verdi: “Bunun benim için iyi bir haber olduğunu söylememe gerek bile yok. Ben de bu yasağın riskleri konusunda aynı analize sahibim. Fransa, 986 sayılı karar ile bir adım daha atmak için Birleşmiş Milletler’de çok çaba gösterdi. Ardından Tarık Aziz ile koordineli olarak çalışmalar yaptık. Onu iki veya üç kez kabul ettik. Elbette onu kabul eden kişi Dışişleri Bakanımızdı. Durum analizimiz tamamen aynı. Elbette dileyen kimse yaşananlardan Saddam’ın sorumlu olduğunu söyleyebilir. Ancak kimse durumları göz önüne alındığında Irak halkını tüm bölgede patlama yapacak bir harekete sevk etmek istemez. Suriye ile Irak arasında normale dönüş çok iyi bir haber. Bu vesileyle birkaç kelime söylemek istiyorum. Birincisi, bu kararı son derece memnuniyetle karşılıyorum. Elbette ki Amerika ve İsrail böyle bir adımı takdir etmeyebilir ancak Fransa olarak biz bunu tamamen destekliyoruz. İkinci olarak, Başkan Esed’e şu mesajı iletmenizi rica ediyorum, Suriye bu konuyu ilan edene kadar aramızdaki görüşmelerin bu kısmı gizli kalacaktır. Sanırım Bakan Ducharette’in de bu konuda söyleyecek şeyleri var.”
Dışişleri Bakanı Ducharette de şunları söyledi: “İki önemli nokta var. İlk nokta, Haddam’ın BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygı çerçevesinde ilişkilerin yeniden kurulması ve sınırların açılması konusunda konuşma başlatması. İkinci nokta ise, Suriye’nin Irak’ı uluslararası kararlara uymaya ikna etmede özel ve önemli bir rol oynamasıdır. Bu kararlar üzerinde bir anlaşmaya varılacağını umarak Irak’ı dikkatlice dinledik. Ancak Irak’ın beceriksiz davranışları bizi hayal kırıklığına uğrattı.”
Chirac sonradan şunları söyledi: “Sorun şu ki günümüzde Saddam’ı etkilemek zor. Çünkü insanlar onunla konuşmaya cesaret edemiyor. Bu, Başkan Yardımcısı Tarık Aziz ile konuşup bir anlaşmaya vardığımız konularda neden aniden başka bir şey olduğunu açıklıyor. Çünkü Saddam böyle bir kimse. Kimse onunla konuşmaya cesaret edemiyor.”
Ben de (Haddam) şöyle cevap verdim: “Elbette Iraklılarla açık konuşacağız. Bu, öncelikle Irak’ın maslahatı için. Saddam Hüseyin, Suriye’nin bu mesajını anlayacaktır. Çünkü bu mesajı da anlamıyorsa kimse Irak’a yardım edemez.”
Chirac şöyle devam etti: “Barış sürecine katılmak istiyoruz. Suriye olmadan bir barış süreci mümkün değil. Fransa’nın özellikle barış süreci konusunda Suriye’yi üzecek bir tavır almayacağından emin olabilirsiniz. Siz bunu yapmadan önce, herhangi bir şeye karar vermeden önce sizinle gerekli bağlantıları yapacağız. Başkan Esed, politikalarımızın uyumlu olduğuna ve olacağına kani olmalı. Eğer politikalarımızda herhangi bir ayrılık olursa herhangi bir şeye karar vermeden önce sizinle irtibata geçeceğiz. Bunu söylüyorum çünkü ricası üzerine Netanyahu ile aramızda uzun bir görüşme oldu. Kendisi de bu hafta tekrar arayacağını söyledi. Onu, 10-15 gün önce Amerika’da olduğu zamana göre nispeten daha esnek buldum. Kendisiyle görüşen Mübarek de (merhum Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek) beni aradı ve kendisinin de Netanyahu’yu daha esnek bulduğunu ancak barış anlaşması için toprak ilkesi konusundaki tutumunu değiştirmediğini ve Golan hakkında hiçbir şey söylemediğini aktardı. Netanyahu, “Biz bu konuda Golan müzakerelerinin gerekli olduğuna inanıyoruz” dedi ve Suriye ve Lübnan ile barış sürecine geri dönme arzusunu dile getirdi. Ancak yapacakları herhangi bir hazırlıktan bahsetmedi. Lakin Peres’in aksine yeni bir şey ortaya attı ve şöyle dedi: “Fransa’nın bu sürece müdahale etmesini istiyoruz. Suriye ile iyi ilişkileriniz olduğunu biliyoruz ve bu süreçte bundan faydalanmak istiyoruz.” Peres, bu süreçte Amerika’nın tek başına yeterli olacağını söylüyordu. Bizim, bu bölgenin dışında olmamıza rağmen bölge içinde barışın tesis edilmesi için çalışmamız gerekir.”
Chirac sözlerine şöyle devam etti: “Burada beni şaşırtan bir şey var. O da, İsrail’in çıkarlarından bahsetmesi. İsrail’in güney Lübnan’daki askeri varlığından ne çıkarı var? Tabi ki böyle bir eğilimin taraftarı olabilirim ancak bu Suriye için büyük bir sorun teşkil edebilir. Suriye’nin başına bela açmak istemiyorum. Tuzağa da düşmek istemiyorum. Fransa’nın, Suriye’nin kabul etmediği bir pozisyon almasını istemiyorum. Bu, bizi çekmeye çalıştıkları bir tuzak. Bu süreçte Netanyahu’ya açıkça söyledim. Golan, güney Lübnan’dan ayrılamaz çünkü Golan ve güney Lübnan birbirine bağlı unsurlardır, bunun için Lübnan ve Suriye ile müzakerelerin açılması gerekir dedim. Bana, “Bu konuyu düşüneceğim, sonra tekrar konuşuruz” dedi. Bu söylediğimi içgüdüsel olarak söylüyorum ki ben Netanyahu’nun yerinde olsaydım herkesi rahatsız eden ve herkes için sorun teşkil eden güçlerimi güney Lübnan’dan koşulsuz olarak çekerdim.  Ona, böyle bir eylemde bulunmasını tavsiye edeceğimi söylememe gerek yok sanırım. Ancak İsrail ordusu güney Lübnan’dan çekilirse tüm sınırın idaresini Lübnan’ın devralacağını varsayıyorum. Suriye, böyle bir varsayımı dışlamamalı ve kendini buna hazırlamalı diye düşünüyorum. Fransa gözlemci yerleştirmeye hazır. Ama öte yandan bu, Hizbullah’ın silahsızlanması anlamına geliyor ve elbette bu Suriye’yle alakalı ve onu ilgilendiren bir konu. Doğal olarak Suriye, karşılığında bir şey almadan bunu kabul etmeyecektir. Sorulması gereken soru şu: Suriye’nin karşılık olarak alacağı şey nedir? Örneğin İsrail’in Golan’dan çekilmesi ve operasyondan sonra bir süre Lübnan’da askeri varlığını sağlamak mı?. İki sebepten dolayı bunları söylüyorum.
Fransa bu konuda Suriye’ye karşı hareket etmeyecek, Suriye ile istişare ederek hareket edecektir. Lübnan’a ve bağımsızlığına, Lübnan ve Suriye arasındaki özel bağlara dikkat ediyoruz. Suriye’nin çıkarlarının aleyhine hiçbir şey yapmayacağız.
Birinci nedeni söyledim. İkinci neden ise söylediğim varsayımın reddedilemeyeceği gerçeğidir. İsrailliler her zaman kendilerine yardım edebilecek kişilerle iletişim kurmaya çalışırlar ancak sonunda yine kendi kararlarını verirler. Amerika da dahil olmak üzere diğerlerinin ne düşündüğünü ve ne gördüğünü umursamazlar. Fransızlar da öyle. Fransızların Arap ülkeleriyle iyi ilişkileri olduğunu, bu yüzden bir iyilik yapabileceklerini söylüyorlar. Tabi ki Araplara ne yapmaları gerektiklerini dikte etmeyeceğiz. Ama geri çekilmeyi dışlamamaları gerektiğini söylemek zorundayız.
Bahsettiği bu bilgiler ve Fransa’nın Suriye konusundaki tutumu için Başkan Chirac’a teşekkür ettim ve şunları söyledim: “Netanyahu, seçim kampanyası sırasında açıkladığı hedefi korurken oyunun kurallarını değiştirmek istiyor. Mübarek, Dışişleri Bakanı’nı Suriye’ye gönderdi ve Başkan Esed bu bakanla görüştü. Görüşmede Başkan Esed, Bakan’a “Netanyahu’dan ne aldınız?” diye sordu. Bakan, “Tonda bir değişiklik” diye cevap verdi. Başkan Esed, “Üzerine yeni bir ilişki inşa edebileceğimiz bir tutum gördünüz mü?” diye sorunca Bakan, “Hayır” diye cevap verdi.”
(Eski ABD elçisi Dennis) Ross geldi ve müzakerelerin yeniden başlatılmasını önerdi. Başkan Esed ona şöyle dedi: “Bu müzakereleri hangi temelde yeniden başlatmalıyız?” Ross, “Ön koşul olmaksızın” dedi. Başkan Esed, “Ancak barış sürecinin ilkeleri ve referansları var. Ama biz bulunduğumuz bu noktadan dönmeye hazırız. 4 Haziran 1967 hattına çekilme ile ilgili (eski ABD Dışişleri Bakanı Warren) Christopher aracılığıyla bize iletilen, İsrail tarafının aldığı bir taahhüdümüz var. Etrafında anlaşmaya varılan güvenlik düzenlemeleri var. İşte bu noktadan hareket ediyoruz” dedi.
Ross, “Hayır, bu imkansız” diye yanıtladı. Başkan Esed, “Peki neye dayanarak çalışıyoruz? Hangi ikinci temel, Netanyahu’nun programı kabulü anlamına gelir?  Peki uluslararası kararları tanımazsa müzakerelere nasıl geri döneceğiz?”
Ross: “Programı kabul ediyorlar. Ancak bu kararlara ilişkin kendi yorumlarına sahipler. Geri çekilmeyi reddetmiyorlar ama aynı zamanda kabul de etmiyorlar. Sonuç olarak, Netanyahu Clinton’a bir şey vermezse Mübarek’e nasıl verebilir?”
Sonra sırası gelen (merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser) Arafat, çok üzgün bir halde ve ona bir şey vermedikleri için dert yanarak bize geldi. Bize göre Netanyahu manevra yapıyor. 425 sayılı karara göre Lübnan’dan çekilmek istemiyor. 425 sayılı kanuna göre çekilmek bizim için sorun değil. Lübnan devleti görevlerini yerine getirecek ve sorumluluklarını üstlenecektir. Ancak Netanyahu, bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Lübnan içindeki gruplar arasındaki ilişkiyi sabote etmek ve Suriye ile Lübnan arasında bir çatlak oluşturmak istiyor. Ama Lübnan’daki herkes onun bu oyununun farkında. O halde Netanyahu, geri çekilme ilkesine inanıyorsa neden Suriye ve Filistin topraklarından geri çekilmiyor? Amerikalılar ona, tonunu değiştirmesini tavsiye etti. İçinde bulunduğu durumların meydana getirdiği kaygıyı gidermek için kelimelerini ve üslubunu değiştirdi ama aynı durumlarda kaldı, durumları değiştirmedi. Şimdi Batı Şeria’da yerleşim faaliyetlerine devam edebilmek için yeni yollar inşa etmeye başladılar. Böyle bir politika izlerken nasıl barış isteyebilir?”
Chirac da şunları söyledi: “Burada hesaba katmamız gereken bir unsur var. Netanyahu iktidara gelmeden önce onunla görüştüm. Belediye Başkanı’nın Paris’teki evine iki kez gelmişti. O sıralar onun hakkındaki ilk izlenimim, onun, zeki, genç ve hırslı bir adam olduğu ama kanaat etmeyi bilmediğiydi. Asıl sorun şu ki Netanyahu’nun çevresi kötü kimseler tarafından kuşatılmış durumda. Bir yanda intikam almak isteyen ve bunun peşinde koşan askerler, diğer tarafta da dindarlar var. Ama bu genç ve hırslı adam, mümkün olduğu kadar uzun bir süre iktidarda kalmak istiyor. Zeki olduğu için de gelecekte hükümette kalmasının ancak barışın sağlanmasıyla mümkün olacağını biliyor. Çünkü savaş adamı, geçmişin adamıdır, barış adamı ise geleceğin adamı. Bazı taahhütler verdiği bir seçim kampanyası vardı. Bu hususta elini kolunu bağlayan güçler var ama durumlar gelişebilir. Kesin olan şey Netanyahu’nun harekete geçmek zorunda olduğudur. Tutumlarına gelince, Golan’da harekete geçebilir. Ancak bu hemen değil bir müddet sonra olur. Bu benim kendi izlenimim. Hareket edebileceği tek yer Lübnan. Lübnan, ona hiçbir şey vermeden çok pahalıya mal oluyor. Bir gün, Suriye’yi, Lübnan’ı ve herkesi üzecek bir girişime bulunmasından korkuyorum. Bu nedenle, ilerde şaşkınlığa uğramamak için bu ihtimalin dışlanmaması gerektiğini söylüyorum.”
Başkan Chirac’ın konuşmaları hakkında şu yorumları yaptım: “Dikkat çekici olan, bu konuyu Amerikalılarla konuşmuyor olması ve Dennis Ross’a bundan hiç bahsetmemesi. Başkan Chirac’ın Netanyahu tanımlaması doğru ancak günün sonunda Netanyahu kendi başına karar alamıyor. Kararlar askeri teşkilat tarafından alınıyor. Bir karar almak istese bile önünde iki engel bulunuyor; Likud ve dindarlar. Yaser Arafat, Şimon Peres’in bir general tarafından neredeyse dövüldüğü iki olay anlatmıştı. İsrail, askeri ve dini bir kurumdur. Manevra yapmak istiyor, barış aradığını söylüyor, arıyor da. Ama barış istiyorsa Suriyesiz barış olmayacağını ve bu barışın kapısının Golan olduğunu biliyor. Biliyor ama oyunun kurallarını değiştirmek istiyor. Dünyaya şunu söylemek istiyor: “Bakın ne kadar da mazlumum ama buna rağmen barış arıyorum.”
Başkan Chirac şu yanıtı verdi: “Fakat İsrailli generallerin çoğu Lübnan’da çok şey kaybettiklerini ve orada kalmalarına gerek olmadığını söylüyorlar. İsrailli generallerden biriyle aynı okulda okumuş bir arkadaşımız var. General şöyle demiş: “Neden hala Lübnan’da duruyoruz? Bir hiç uğruna toprak kaybediyoruz, çok şey kaybediyoruz.” Netanyahu’ya söylediğim ilk şey, Golan’ın tüm bu süreçte en önemli nokta olduğu ve Golan sorunu halledilmedikçe hiçbir şey elde edilemeyeceğiydi. Ancak ben yine de İsrail ile ilgili varsayımımın imkan dahilinde olduğunu ve teyakkuzda olmak gerektiğini söylüyorum.”
Chirac’a şu cevabı verdim: “Bir sabah uyandığımızı ve İsrail’in güneyden çekildiğini varsayalım. İnanın bana kimse bunun için ağlamaz. Ancak bu, müzakereler bağlamında ve ayrı bir barış içinde yapılmamalıdır.”
Cumhurbaşkanı Chirac: “Bunu çok iyi biliyorlar. Ama sorun, bir sabah uyanıp İsraillilerin gittiğini görmeleri” dedi.
“Öyleyse onların şerefine içelim” dedim.
Chirac, “Peki onların şerefine içtikten sonra ne olacak?” diye sordu.
Şöyle cevap verdim: “Hiçbir şey. Lübnan’da mevcut bir devlet var ama sorulması gereken soru şu, Lübnan’daki savaş duracak mı? Kimse bunu garanti edemez.”
Cumhurbaşkanı Chirac tekrar sordu: “Ama, Hizbullah silahsızlandırılacak mı? Ordu bunu taktiksel olarak yapabilir ama politik olarak yapamaz. Bunu kim yapabilir? Suriye. Peki Suriye bu silahsızlanma karşılığında ne talep ediyor?”
Şöyle cevap verdim: “İsrail geri çekilince geride bir boşluk bırakacak. Güneyde Hizbullah ve Filistinli gruplardan başka gruplar da var. Medya “Hizbullah” konusunu çok abartıyor. Zaten bu konu kendi içinde, İsrail’in çıkarları için değil Lübnan’ın çıkarları için tartışılıyor. İsrail, Lübnan’da sorun çıkarmaya çalışıyor ama Lübnan bunun farkında. Silah veya silahsızlanma konusunu önceden tartışmak İsrail’in ön şartıdır ve Netanyahu bu konuda bir ön koşul istemiyor.”
Chirac: “Tekrar ediyorum, belki de bu İsrail’in koşulsuz olarak geri çekileceğine dair temelsiz bir varsayımdı. Dediğiniz gibi Lübnan ordusu sınır boyunca mevzi alıyor ve bu da Suriye güçlerinin Lübnan’daki varlığı gibi bir sorun teşkil ediyor. Prens Abdullah ve Kral Fahd, İsrail’in güneyden çekilmesinin ardından Suriye ordusuna ne olacak diye soruyorlar. Ne yapılacaksa tüm paydaşlar arasında istişareler yapılarak yapılacak. Ancak Hizbullah silahsızlandırılmazsa çatışmalar devam edecek ve o zaman İsrail tüm Lübnan’ı hedef alacak. İsrailli generallerin aradığı da bu. Lübnan’da kalmak isteyen çok fazla general olduğunu sanmıyorum ama yine de Lübnan’a girip Suriye ordusuyla çarpışmak isteyenler de var. Bu herkes için kötü bir durum. Yani geri çekilme tamamlanırsa ve Hizbullah silahsızlandırılmazsa bu provokasyonlara ve başka şeylere yol açacak. Ancak silahsızlandırılsa Suriye bir şey kaybetmiş olacak ve bunun karşılığında Suriye’nin Lübnan’daki varlığını garanti edecek bir şey olmalıdır. Belki de tüm bunlar sadece bir hayaldir. İstediğim şey, aramızda güçlü ve samimi bir bağ olması.”
Haddam: Rabin’i ve Peres’i Netanyahu’ya tercih ederdik
Dedim ki: “Sizin söylediğiniz, Başkan Esed’in de beni söylemek için görevlendirdiği gibi aramızdaki temas düzeyini yükseltmek istiyoruz. Bölgede Fransız varlığını destekliyoruz. Çünkü bu, mevcut uluslararası durumda bize biraz umut veren bir pencere. Bu yönlendirme, iletişim, koordinasyon ve tartışma gerektirir. Tabi dediğiniz olursa kendi aramızda mutlaka tartışırız. Adil ve kapsamlı bir barış istiyoruz. Fransa’nın bu barışın merkezinde yer almasını istiyoruz. Böyle bir şey olursa, birbirimizle temasa geçmemiz ve konuyu objektif bir şekilde tartışmamız doğaldır. Netanyahu’nun manevralarına karşı dikkatli olmamız çok önemli. Netanyahu, zeki, hırslı ancak dogmatik bir adam. Kendini geliştirmeye çalışabilir ama inandığı şeyleri terk etmez. Yeni bir yola adım atarsa bizim tarafımızdan olumlu karşılanır. Peres’i sevdiğimiz de söylenemezdi ama önceden onunla ve Rabin’le görüşmek mümkündü. Bazı anlaşma noktalarına da varmıştık. Rabin öldürülmeseydi çok daha fazla yol kat etmiş olacaktık. Çünkü o karar verme konusunda Peres’ten daha yetenekliydi. Netanyahu’nun üzerindeki baskı onu değişime itiyor.”
Chirac: “Son bir nokta daha var. İsrailli pilot Ron Arad’ın serbest bırakılması için Başkan Esed’e bir veya iki kez müracaat ettim. Peres çok çaba gösterdi ama başarılı olamadı. Şahsen ben bu konuyu destekliyorum. Ancak bu hemen gerçekleşmez. Bu nedenle bu jest barış sürecini kutsallaştırmalıdır. Eylül ayının bitmeden önce bunun yerine gelmesi barışa çok büyük hizmet edecektir.”
Şu şekilde cevap verdim: “Yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum. Bill Clinton da bu konuyu Başkan Esed’in gündemine getirdi. Ben şahsen konuyu Hizbullah ve güvenlik servislerimiz üzerinden takip ettim. İlk başta Emel Hareketi tarafından hapsedildi. Sonra harekette bir bölünme oldu. Böylece iltica lideri onu başka bir bölgeye götürdü. Ardından İsrail o bölgeye bir baskın yaptı ve Arad ortadan kayboldu. Takip edebiliriz.  Bir şey bulabilirsek serbest bırakma işleminin Fransa aracılığıyla gerçeklemesi için çalışacağız.”
Chirac: “Suriye’nin ve barışın çıkarları için bu konuya değiniyorum, Suriye’nin iç işlerine karışmak için değil. Peres’e konuyla ilgileneceğimi söylemiştim ama Netanyahu’ya söylemedim. Eğer bulabilirseniz bu sayfa Netanyahu için önemlidir ve eksiksiz bir sürecin parçası olabilir. Eylül ayı bitmeden önce bulunursa barış sürecinin gidişatını tersine çevirebilir. Burada özgürce konuşuyorum ama “Siz mi söylediniz?” diye sorulursa inkar edeceğim.”

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 1: Hafız Esed, Saddam Hüseyin’den ilk mesajını dikkate aldı ve yanıt vermeden önce Saddam’ı test etti
Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 2: Saddam Esed’e 1996’da Lübnan’a yönelik İsrail saldırılarına karşı “gizli  zirve” teklif etti
Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-4:  Hafız Esed Saddam’ı kurtarmaya çalıştı

 



Raporlar: Amerika'nın askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatı İsrail'e ulaştı

Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
TT

Raporlar: Amerika'nın askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatı İsrail'e ulaştı

Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)
Lübnan sınırına top atışı yapan Bir İsrail askeri (DPA)

Arap Dünyası Haber Ajansı'na göre İsrail medyası dün (Perşembe), Amerika'nın birkaç gün önce İsrail'e sevkiyatını askıya aldığını açıkladığı silah sevkiyatının çoktan ulaştığını duyurdu.

Axios haber sitesi 5 Mayıs'ta İsrailli yetkililere dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İsrail'e mühimmat sevkiyatını durdurduğunu duyurdu.

Sitenin haberine göre Washington, 7 Ekim saldırısından bu yana İsrail ordusuna yönelik bir silah sevkiyatını ilk kez durdurmuştu.

Beyaz Saray, çarşamba günü ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'e savunma silahları göndermesini zorunlu hale getirecek olan Cumhuriyetçi Parti liderliğindeki yasa tasarısını karşı veto edeceğini duyurdu. CNN'e göre tasarı, Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrine büyük çaplı bir saldırı düzenlemesine ilişkin endişeler nedeniyle İsrail'e silah sevkiyatını askıya alma kararının ardından, Kongre'nin olumsuz tepki verdiği bir dönemde sunuldu.


İsrail Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal edeceğini açıkladı

  İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich (Reuters)
  İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich (Reuters)
TT

İsrail Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal edeceğini açıkladı

  İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich (Reuters)
  İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich (Reuters)

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e ihracatı durdurma kararına karşılık olarak İsrail'in, Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal edeceğini ve Türkiye'den yapılan diğer ithalatlara yüzde 100 gümrük vergisi uygulayacağını söyledi.

Reuters’ın haberine göre Smotrich, tasarının onay için kabineye sunulacağını belirtti.

Türkiye iki hafta önce Filistin topraklarında "kötüleşen insani trajediyi" gerekçe göstererek, İsrail'den tüm ithalat ve ihracatı durdurduğunu açıklamıştı.

Türkiye Ticaret Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "İsrail'e ilişkin ihracat ve ithalat işlemleri, tüm ürünler dahil olmak üzere durdurulmuştur" ifadesi kullanıldı.

Açıklamada ayrıca "Türkiye, İsrail hükümeti Gazze'ye kesintisiz ve yeterli insani yardım akışına izin verene kadar bu yeni tedbirleri katı ve kararlı bir şekilde uygulayacaktır" denildi.


Eleştirmenlerin hayran kaldığı 95 puanlı film, Netflix'i kasıp kavuruyor

Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
TT

Eleştirmenlerin hayran kaldığı 95 puanlı film, Netflix'i kasıp kavuruyor

Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)

Hayallerin Peşinde (The Peanut Butter Falcon) sinemalarda gösterime girmesinden 5 yıl sonra Netflix'in ABD'deki en çok izlenenler listesine girdi. 

Tyler Nilson ve Michael Schwartz'ın yazıp yönettiği ilk film olan Hayallerin Peşinde, Down sendromlu genç Zak'in gerçek hikayesini anlatıyor ve Amerikan güreşçisi olma hayalini gerçekleştirmek için kaldığı bakımevinden kaçışını merkeze alıyor. 

Eleştirmenler çok beğenmişti

Zak ve bu yolculuğunda ona eşlik eden balıkçı Tyler'la Eleanor'un dokunaklı hikayesini anlatan filmin oyuncu kadrosunda Shia LaBeouf ve Dakota Johnson'ın yanı sıra Zack Gottsagen, John Hawkes, Bruce Dern, Jon Bernthal ve Thomas Haden Church yer alıyor.

Eleştirmenlerin büyük beğenisini kazanan drama, izleyiciyle sinemalarda buluşmasından 5 yıl sonra Netflix'in ABD'deki en çok izlenen filmleri arasına girdi. 

Hayallerin Peşinde, 6-12 Mayıs haftasında ABD'de Netflix'te en çok izlenen 10. film oldu. 

Prömiyerini South by Southwest'te yapan drama, iç açıcı yolculuğu, olağanüstü oyunculukları ve Huckleberry Finn'in modern yeniden anlatımıyla eleştirmenlerce övülmüştü.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 95 gibi kusursuza yakın bir puan elde etmeyi başaran film, sinemaseverlerin de beğenisini kazanmıştı. 

Kaliforniya merkezli yapım ve dağıtım şirketi Roadside Attractions, South by Southwest festivalindeki övgü dolu eleştirilerin ardından filmin haklarını satın almıştı. 

Gişede sürpriz başarı

Hayallerin Peşinde, 6 milyon dolarlık küçük bütçesine ve sınırlı sayıda salonda gösterime girmesine rağmen beklentileri aşarak gişede 23 milyon doların üzerinde hasılat elde etmiş ve 2019'un en yüksek hasılat yapan bağımsız filmi olmuştu. 

LaBeouf, Zack Gottsagen'le birlikte çalışmakla ilgili Channel 4'a şöyle demişti:

İçimdeki çocuk öldü ve tüm bunları aştım. Bu hız treni bir süre sonra eğlenceli gelmemeye başadı. Aynı hız trenine bindiğinizde çekiciliğini yitiriyor. Sonra, daha önce binmemiş biriyle biniyorsunuz ve bir şekilde yeniden kıvılcımlanıyor.

Hayallerin Peşinde, Netflix Türkiye'de gösterime girmedi. 

Independent Türkçe, ScreenRant, Looper, Channel 4


Yayın platformunda hit olan aksiyonun devamı geliyor

SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
TT

Yayın platformunda hit olan aksiyonun devamı geliyor

SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)

Yapımcı, yönetmen ve senarist Laurence Malkin'in 2021 yapımı aksiyon gerilimi SAS: Red Notice'in devamı geliyor.

Devam filminin geliştirme finansmanı Sky Original Films tarafından sağlanırken aksiyonun konusuyla ilgili ayrıntılar gizli tutuluyor. 

Filmin yürütücü yapımcılığını Sky'ın film direktörü Julia Stuart üstlenecek. 

"İlk filmin başarısı bana ilham verdi"

Yapımcı ve yönetmen Laurence Malkin, "İlk filmin dünya çapındaki başarısı bana SAS evrenini genişletme ve gizli operasyonlar konusundaki anlayışımızı derinleştirme konusunda ilham verdi" diyerek ekledi:

Hem iyi hem de kötü psikopatların kullanımı ilk filmde değindiğimiz bir konuydu. Bu kez onların zihinlerine gireceğiz ve her şeyi bambaşka bir seviyeye yükselterek daha da içgüdüsel aksiyon sahneleri sunacağız. Son derece psikopatça bir dokunuşa sahip büyük, düzgün bir aksiyon filmi olacak.

Britanya'nın meşhur yayın platformu Sky Cinema'da hit olarak büyük bir izleyici kitlesine ulaşan aksiyonun yönetmenliğini Magnus Martens üstlenmişti.

Devam filminin oyuncu kadrosuna ilişkin detaylar henüz açıklanmadı.

Andy McNab'in aynı adlı romanından uyarlanan SAS: Red Notice'te Sam Heughan, Ruby Rose, Andy Serkis, Hannah John-Kamen, Tom Hopper, Anne Reid ve Tom Wilkinson rol alıyordu.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 50 puan alan ve sinema yazarlarınca "vasat bir aksiyon" diye tanımlanan film, kötü yorumlara rağmen izleyicileri ekran başına çekmeyi başarmıştı. 

SAS: Red Notice, Grace Lewis liderliğindeki iyi eğitimli suçlulardan oluşan küçük bir ordunun, Manş Denizi'nin derinliklerinde bir treni kaçırmasını konu alıyordu.

Independent Türkçe, Variety, Cinema Express


Kara delik çevresinde ilk kez tespit edilen bölge, Einstein'ın teorisini nihayet doğruladı

Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
TT

Kara delik çevresinde ilk kez tespit edilen bölge, Einstein'ın teorisini nihayet doğruladı

Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)

Bir kara deliğin etrafında "dalma bölgesi" gözlemleyen araştırmacılar, Albert Einstein'ın kütleçekimle ilgili temel tahminlerinden birini nihayet doğruladı.

Kara delikleri daha iyi anlamak için X-ışını verilerini kullanan Oxford Üniversitesi'nden bir ekip, kütleçekimi "mümkün olan en güçlü halinde" gözlemledi.

Einstein'ın teorisinde, parçacıkların bir kara deliğe yaklaşınca dairesel yörüngelerini güvenli bir şekilde takip etmesinin imkansız hale geldiği belirtiliyor. Bunun yerine parçacıklar, ışığa yakın bir hızla cisme doğru süratle dalıyor; dalma bölgesinin adı da buradan geliyor.

Oxford Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Dr. Andrew Mummery, "Einstein'ın teorisi bu son dalmanın var olduğunu öngörüyordu ama bunun gerçekleştiğini ilk kez gösterebildik" diyor.

Bunun kara deliklerin incelenmesinde heyecan verici yeni bir gelişmeyi temsil ederek etraflarındaki bu son bölgeyi araştırmamıza imkan tanıdığını düşünüyoruz. Ancak o zaman kütleçekim kuvvetini tam olarak anlayabiliriz.

Araştırmacılar, dalma bölgesi denen yerin tespit edilip edilemeyeceğine dair astrofizikçiler arasında onlarca yıldır çok fazla tartışma yaşandığını söylüyor.

Son birkaç yılını bu bölge için modeller geliştirmekle geçiren Oxford ekibi yeni yayımlanan çalışmada, X-ışını teleskopları ve Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan alınan verileri kullanarak bulunan ilk doğrulanmış tespiti ortaya koydu.

Dr. Mummery, ikinci bir Oxford ekibinin bu yılın ilerleyen zamanlarında daha büyük ve daha uzak kara deliklerin ilk görüntülerini çekmeye yaklaşmayı umduğunu söylüyor:

Asıl heyecan verici şey şu; galakside çok sayıda kara delik var ve artık bunları kullanarak bilinen en kuvvetli kütleçekim alanlarını inceleyecek güçlü ve yeni bir tekniğe sahibiz.

Bulgular, The Monthly Notices of the Royal Astronomical Society'de perşembe günü yayımlanan "Continuum emission from within the plunging region of black hole discs" (Kara delik disklerinin dalma bölgesinin içinden sürekli spektrum salımı) başlıklı bir çalışmada detaylandırıldı.

Ajanslardan da yararlanılmıştır

Independent Türkçe


Squid Game'in yıldızı müjdeyi verdi

Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
TT

Squid Game'in yıldızı müjdeyi verdi

Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)

Netflix'in rekortmen dizisi Squid Game'den haber var. Dizinin baş karakteri Gi-hun'u canlandıran Emmy ödüllü aktör Lee Jung-jae, ikinci sezonun ne zaman izleyiciyle buluşacağını açıkladı. 

Hwang Dong-hyuk tarafından yaratılan hayatta kalma geriliminin, ölümcül rekabet hikayesinin ötesinde anlatacak çok daha fazla şeyi var. 

Squid Game'in ilk sezon finalinde Lee'nin canlandırdığı Gi-hun, çarpık rekabeti durdurma umuduyla harekete geçmişti. Bu heyecanlı final iki yılı aşkın süredir izleyicilerin nefeslerini tutarak beklemesine neden olmuştu. Ancak son açıklamalar yeni bölümler için bekleyişin neredeyse sona erdiğini doğruluyor.

"Aralıkta" dedi

Lee, bir tercüman aracılığıyla Business Insider'a yaptığı açıklamada Squid Game'in ikinci sezonunun bu yıl sonunda gösterime gireceğini doğruladı. 

51 yaşındaki oyuncu, dizinin hayranlarına müjdeyi şu sözlerle verdi:

Aralıkta gösterime girecek.

Aktörün yaklaşan Yıldız Savaşları (Star Wars) dizisi The Acolyte'teki rolünü tanıtırken yaptığı yorumlar, Squid Game'in 2024'ün ikinci yarısında geri döneceğini belirten Netflix CEO'su Ted Sarandos'un önceki açıklamalarıyla aynı doğrultuda.

Netflix, rekortmen dizinin ilk sezonunu Eylül 2021'de gösterime sokmuştu. 

Sürükleyici dizi, 456 oyuncunun bir dizi çocuk oyunu oynayarak 45,6 milyar won (yaklaşık 3,3 milyon dolar) ödül için yarıştığı bir yarışmayı konu alıyordu. 

2022'de 14 dalda Emmy'ye aday gösterilen Squid Game, bunların 6 tanesini kazanmayı başarmıştı. 

Dizi, Haziran 2022'de ikinci sezon onayını almış ve geçen yılın sonunda realite şov formatıyla yarışmaya uyarlanarak ekranlara gelmişti.

Squid Game ve Squid Game: The Challenge halen Netflix'te izlenebilir.
 

Independent Türkçe, ScreenRant, Hollywood Reporter, Business Insider


Tarih yazan tartışmalı film bir ilke daha imza atacak

Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
TT

Tarih yazan tartışmalı film bir ilke daha imza atacak

Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)

Alex Garland'ın büyük beğeni toplayan filmi İç Savaş'ın (Civil War) Çin'de vizyona gireceği kesinleşti. 

Çin'de gösterime girecek ilk A24 yapımı olma özelliği taşıyan film, 7 Haziran'dan itibaren sinemalarda olacak.

Filmin Çin haklarını Huahua Media aldı. Teknoloji ve eğlence devi Alibaba da gösterim boyunca Huahua'yla ortaklık yapacak.

Zamanla yarış

Yok Oluş (Annihilation) ve Ex Machina'yı çeken 53 yaşındaki Garland'ın yazıp yönettiği film, (Ay Işığı) Moonlight, Uncut Gems ve Ayin (Hereditary) gibi filmlerin yapım ve dağıtımını üstlenen bağımsız prodüksiyon şirketinin bugüne kadar gösterime soktuğu en pahalı film oldu. 

Distopik bir gelecekteki Amerika'yı gözler önüne seren film, gazetecilerin hayatlarının en büyük hikayesini anlatmaya çalışmasını merkeze alıyor.

Filmde bir grup gazeteci, isyancı gruplar Beyaz Saray'a saldırmadan önce Washington DC'ye ulaşmak için zamana karşı yarışıyor.

İç Savaş'ta Akademi Ödülü adayı Kirsten Dunst'ın başını çektiği ve Cailee Spaeny, Nick Offerman, Stephen Henderson ve Wagner Moura'nın da aralarında bulunduğu bir oyuncu kadrosu yer alıyor.

A24 yapımı film, dünya prömiyerini ABD'deki South by Southwest festivalinde yaptı. 

Hasılatı 110 milyon dolara yaklaştı

Geçen ay ABD'de rekor bir açılışla vizyona giren yapım, küresel gişede 100 milyon doları aşarak A24'ün en çok hasılat elde eden filmlerinden biri oldu.

Film, aralarında Brezilya, Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika ve Finlandiya'nın da bulunduğu pek çok ülkede dişe dokunur bir kazanç elde etmeyi başardı.

Kuzey Amerika'da 25,7 milyon dolarla A24'ün en iyi açılış hasılatını elde eden İç Savaş, geçen pazara kadar dünya çapında 108,9 milyon dolar kazandı.

"Esasen bir korku filmi"

Sinema yazarları İç Savaş'tan çoğunlukla övgüyle bahsediyor ancak filmin "rahatsız edici" olduğunu öne sürenler de var.

Hollywood Reporter, "Alex Garland'ın son filmini izlemek zor çünkü insanlara destekleyecekleri (ya da karşı çıkacakları) açıkça tanımlanmış taraflar vermiyor" diye yazdı.

Seattle Times ise filmin "rahatsız edici" olduğuna katılarak şu ifadeleri kullandı:

Alex Garland'ın İç Savaş'ı esasen bir korku filmi ve bu filmdeki dehşet insanı rahatsız edici derecede etkiliyor.

Koronavirüs pandemisi sonrasında pek çok Hollywood filmi Çin'de önceki gösterim performanslarına ulaşmakta zorlanıyor. 2023'te Çin yapımı olmayan filmler ülkenin toplam gişesinin yalnızca yüzde 15'ini oluşturabildi.

İç Savaş, Türkiye'de 19 Nisan'da gösterime girdi.

Independent Türkçe, Variety, Deadline


ABD: Rusya, nükleer silah testi için uzaya uydu gönderdi

Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
TT

ABD: Rusya, nükleer silah testi için uzaya uydu gönderdi

Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)

ABD, Rusya'nın nükleer başlık taşıyabilen bir uydusavar silahı test etmek için Ukrayna savaşından önce uzaya uydu fırlattığını öne sürdü.

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen ABD'li yetkililer, ülkenin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'a (WSJ), Cosmos-2553 adlı uydunun 5 Şubat 2022'de yörüngeye gönderildiğini savundu. 

Ukrayna savaşıysa 24 Şubat 2022'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in talimatıyla başlamıştı. 

Amerikalı yetkililer, Cosmos-2553'ün nükleer silah taşımadığını söyledi. Ancak uydunun, Rusya'nın nükleer uydusavar silahı programının bir parçası olduğu ileri sürüldü. Rus yetkililerse iddiaları reddederek, Cosmos-2553'ün araştırma uydusu olduğunu savundu.

Yetkililere göre bu silahın geliştirilip kullanılması halinde, Alçak Dünya Yörüngesi'ndeki yüzlerce uydu nükleer bir patlamayla yok edilebilir. Bu yörünge, Dünya'nın etrafında 160 ila 2 bin kilometre yüksekliğe denk geliyor. 

Yok edilebilecek uydular arasında, teknoloji milyarderi Elon Musk'ın şirketi SpaceX'in yörüngeye gönderdiği cihazlar da yer alıyor. WSJ, SpaceX'in iddialarla ilgili yorum talebine yanıt vermediğini aktardı. 

Gazete, bu yörüngede faaliyet gösteren en fazla uydunun ABD'ye ait olduğuna dikkat çekti. Uzay verisi firması LeoLabs'e göre nisan itibarıyla bölgede ABD'ye ait yaklaşık 6 bin 700 uydu yer alıyor. Bunların bir kısmı Pentagon tarafından da kullanılıyor. Rusya'ya ait uydu sayısıysa 149.

Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi'nin direktörü Mike Turner, şubattaki açıklamasında Rusya'nın programını "ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi" diye nitelemişti. Beyaz Saray da Kremlin'in yürüttüğü çalışmaların endişe verici olduğunu bildirmişti.

Diğer yandan Putin, aynı ay yaptığı açıklamada iddiaların asılsız olduğunu savunarak "Uzaya nükleer silah yerleştirilmesine daima karşı çıktık" demişti.

Gazete, ABD İstihbarat Topluluğu ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nin uyduyla ilgili yorum talebini reddettiğini yazdı.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Arms Control Association


Türkiye'nin İsrail boykotu: Her iki ülkedeki Yahudiler de etkileniyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Türkiye'nin İsrail boykotu: Her iki ülkedeki Yahudiler de etkileniyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD merkezli haber ajansı Yahudi Telgraf Ajansı (JTA), Türkiye'nin İsrail'e uyguladığı ticaret boykotunun etkilerini inceledi.

"Türkiye'nin İsrail'le ticareti aniden durdurması her iki ülkedeki Yahudileri de etkiliyor" başlıklı analizde, İsrail'in koşer gıdalarından inşaat malzemelerinin tedarikine kadar birçok kalemde Türkiye'ye ihtiyacı olduğu belirtildi. 

JTA'nın İstanbul muhabiri David Klein'ın kaleme aldığı analizde, Ankara'nın ticareti durdurmasının "İsrail'deki fiyatlar üzerinde baskı yaratarak koşer gıda için önemli bir ticaret yolunu kestiği" ifade edildi. 

Türkiye'de yaşayan ve İsrail'e inşaat malzemesi sattığını söyleyen Rami Simon, "Son iki haftadır her şey durdu. Normal şekilde iş yapamıyoruz" dedi.

Simon, artık İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanması gerektiğini vurgulayarak "Savaş bu şekilde 5 ya da 6 ay daha sürerse gerçekten çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız" dedi. 

Ticaret Bakanlığı'ndan 2 Mayıs'ta yapılan açıklamada, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulduğu bildirilmişti. Bakanlık geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışını kısıtlamıştı.

Haberde, boykotun Gazze savaşında "İsrail'e karşı herhangi bir ülke tarafından atılan en kapsamlı adımlardan biri olduğu" belirtildi. 

Yazıda, dünyanın en büyük 7. gıda üreticisi olan Türkiye'nin özellikle makarna ve çikolata gibi ürünlerde İsrail pazarına birçok ürün sattığına işaret edildi. 

Ayrıca Türkiye genelinde İsrail'e ürün satan 300'den fazla koşer sertifikalı fabrika olduğu bildirildi. Ticaret boykotundan önce İsrailli koşer sertifikasyon uzmanlarının bu fabrikaları denetlemek için Türkiye'yi düzenli ziyaret ettiği belirtildi.

Yahudilik inancı gereğince tüketilmesinde dinen sakınca bulunmayan ürünlere koşer adı veriliyor. JTA'nın aktardığına göre bu gıdaların üretildiği fabrikaların belirli aralıklarla düzenli şekilde uzmanlar tarafından denetlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde ürünlerin tedariki mümkün olmuyor.

Türkiye doğumlu Yahudi akademisyen Hay Eitan Cohen Yanarocak, iki ülke arasındaki coğrafi yakınlığın önemine dikkat çekerek şunları söyledi: 

Bir sipariş verdiğinizde genelde birkaç gün içinde elinize ulaşıyordu. Dolayısıyla bu, daha uzaktaki ülkeler yerine Türkiye'yle iş yapmayı tercih eden İsrailli iş insanları için büyük bir artı.

Tel Aviv Üniversitesi'nde görev yapan Yanarocak, İsrail'de özellikle domates fiyatlarında artış yaşanmasından endişelenildiğini belirtti. Akademisyen, İsrail'in son dönemde Türkiye'den yılda yaklaşık 40 milyon dolarlık domates ithal ettiğini aktardı. 

İç piyasada fiyatların artmasıyla İsrail'in üretim politikalarının da değişebileceğine dikkat çeken Yanarocak şöyle devam etti: 

İsrail hükümetinin bundan bazı sonuçlar çıkaracağını, sadece Türkiye'ye değil, diğer ülkelere olan bağımlılığımızı en aza indirmek için her şeyi yapmamız gerektiğini göreceğini varsayıyorum. Bu nedenle ulusal üretimde bir artış görmeyi bekliyorum.

Akademisyen ayrıca Türkiye'nin boykotu sonlandırıp İsrail piyasasına tekrar ürün satmasının epey zor olacağını savundu. 

Independent Türkçe, JTA, Times of Israel


20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Son 20 yılda yayımlanan yaklaşık 50 çalışma üzerine yapılan yeni bir incelemeye göre vejetaryen ve vegan beslenme biçimleri, daha iyi sağlıkla ilişkili ve buna kalp hastalıkları, kanser ve ölüm riskinin daha düşük olması da dahil.

Önceki çalışmalar bitkisel ürünler açısından fakir ve et, rafine tahıllar, şeker ve tuz bakımından zengin bir beslenme biçiminin daha yüksek ölüm riskiyle bağlantılı olduğunu göstermişti.

Araştırmalar hayvansal ürünlerin tüketiminin azaltılması ve bitki temelli beslenme biçiminin artırılmasının kalp hastalığı ve kanser riskini düşürebileceğini de ortaya koyuyor.

Öte yandan bu tür beslenme biçimlerinin bütünüyle sağladığı faydalar belirsizliğini koruyordu.

Ocak 2000'le Haziran 2023 arasında yayımlanan 48 çalışmanın değerlendirildiği yeni bir araştırma incelemesinde bitki temelli diyetler, kalp sağlığı ve kanser riski arasındaki bağlantılar hakkında daha önce yapılan çeşitli çalışmalardan elde edilen kanıtlar derlendi.

Son inceleme genel olarak vejetaryen ve vegan beslenme biçimlerinin; metabolik hastalıklar, kanser ve ölümle bağlantılı kan basıncı ve şeker gibi bir dizi risk faktöründe daha iyi sağlık durumuyla "sağlam istatistiksel ilişkiye" sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Bilim insanları bu beslenme biçimlerinin kalp hastalığı, gastrointestinal ve prostat kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu tespit etti.

Bulgular, bitki temelli diyetlerin sağlık açısından önemli faydalarla ilişkili olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan araştırmacılar, değerlendirilen çalışmalar arasında takip edilen beslenme rejimleri, hasta demografisi ve çalışmanın süresi bakımından birçok farklılık olduğundan, incelemede tespit edilen bağlantıların gücünün sınırlı olabileceğine dair uyarıyor.

Bilim insanları, bazı bitki temelli beslenme biçimlerinin bazı kişilerde vitamin ve mineral eksikliklerine yol açabileceği uyarısındada da bulunuyor.

Daha fazla araştırma tamamlanana kadar bitki temelli beslenme biçimlerinin geniş çapta tavsiye edilmemesi uyarısı yapıyorlar.

Araştırmacılar şöyle yazıyor: 

Kısıtlayıcı olma ihtimali taşıyan rejimlerle ilişkili potansiyel risklerin yanı sıra büyük bir çalışmanın yol açtığı heterojenlik nedeniyle, çalışma sonuçlarının kanıt gücü kayda değer derecede sınırlandığından, A/AFPD'lerin (hayvan ve hayvansal ürün içermeyen diyet -çn.) benimsenmesini geniş çapta önermeden önce dikkatli olunmalı.

Öte yandan hayvan içermeyen beslenme biçimlerinin kalp sağlığı ve kanser riski üzerindeki farklı etkilerini değerlendiren inceleme, vejetaryen bir diyetin insan sağlığına fayda sağlayabileceğini gösteriyor.

Araştırmacılar böyle bir beslenme biçiminin "21. yüzyılda insan sağlığı üzerinde en çok etki yaratan iki kronik hastalığı önlemede etkili stratejilerden biri olabileceğini" söylüyor.

Independent Türkçe