Hamaney'in eleştirisi Ruhani'nin ‘Viyana süreci’ savunmasını zayıflattı

Ruhani, "Korona" salgınının patlak vermesinden bu yana her Perşembe çevrimiçi olarak düzenlediği proje açılışı konuşmasında (İran cumhurbaşkanlığı)
Ruhani, "Korona" salgınının patlak vermesinden bu yana her Perşembe çevrimiçi olarak düzenlediği proje açılışı konuşmasında (İran cumhurbaşkanlığı)
TT

Hamaney'in eleştirisi Ruhani'nin ‘Viyana süreci’ savunmasını zayıflattı

Ruhani, "Korona" salgınının patlak vermesinden bu yana her Perşembe çevrimiçi olarak düzenlediği proje açılışı konuşmasında (İran cumhurbaşkanlığı)
Ruhani, "Korona" salgınının patlak vermesinden bu yana her Perşembe çevrimiçi olarak düzenlediği proje açılışı konuşmasında (İran cumhurbaşkanlığı)

Görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani, hükümetinin nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılmasını engellendiğine yönelik son eleştirisini geri çekti. Ruhani, "Rehber" Ali Hamaney'in nükleer müzakerelerin gidişatına yönelik eleştirisinin ve İran'ın uluslararası kuruluşlardaki daimî büyükelçisi Kazım Garib Abadi'nin, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in nükleer diplomasi hakkındaki raporu ile çelişen açıklamalarının ardından anlaşmanın İran için bazı faydalarını hatırlatmakla yetindi.
Ruhani, "Korona" salgınının patlak vermesinden bu yana her Perşembe çevrimiçi olarak düzenlediği proje açılışı töreninin oturum aralarında yaptığı konuşmada, “nükleer anlaşma devam etseydi İran’ın 200 sivil yolcu uçağı ithal edebileceğini” belirtti ve kendi hükümetinin 17 yeni uçak satın almış olduğuna dikkat çekti.
Önceki gün “Rehber” Ali Hamaney’in, ABD’nin nükleer anlaşmayı İran’ın bölgedeki tutumu ve balistik füze geliştirmelerine bağlı olmak kaydıyla pekiştirme ve uzatma konusundaki tutumu hakkındaki açıklamasından sonra Ruhani son on gün boyunca yaptığı konuşmaların aksine bir tavır takınarak, Viyana müzakerelerine hiç değinmedi ve Biden yönetimi göreve geldikten sonra yaptırımların kaldırılmasını engellediği için parlamentoyu suçladı. 2015 nükleer anlaşmasının şartlarına karşılıklı olarak geri dönmek için bir anlaşmaya varmak amacıyla Nisan ayında başlayan ABD ile İran arasındaki dolaylı müzakereler, altı tur yapıldıktan sonra 20 Haziran'da durdu.
Ruhani, Viyana'da müzakerelere devam etmek için geçen ay birkaç kez ek yetki talep etti ve "Bu hafta yaptırımların kaldırılmasına ilişkin bir karar alabiliriz, yoksa mesele birkaç ay daha devam edecek" dedi.
Hamaney, veda toplantısında hükümeti “Batı'ya güvenmekle” suçladı. Konuşmasından birkaç saat sonra, Hamaney’in resmî web sitesi, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın daimî büyükelçisi Kazım Garib Abadi ile yapılan ayrıntılı bir röportaj yayınlayarak, hükümete ve nükleer müzakere ekibine ikinci bir darbe indirdi. Röportajda, her ne kadar Ruhani hükümeti reddetse de Hamaney’in daha önceden değinmiş olduğu Viyana müzakerelerindeki anlaşmazlık noktalarıyla ilgili ayrıntılı bilgiler yer alıyordu.
Kazım Garib Abadi, Hamaney'in internet sitesine, Amerikalıların Viyana görüşmelerinde İran'ın taleplerinin çoğunu reddettiğini söyledi. Viyana'da nihai bir anlaşmaya varılmasına engel olan yedi ana hususa değindi. Özellikle, bölgesel faaliyetlere dair müzakerelerin yapılmasını öngören bir fıkranın kabul edilerek, Devrim Muhafızları’nın terör listesinden kaldırılması isteğinin tüm anlaşmanın elini kolunu bağladığını aktardı. Bu konunun, müzakereler konusuyla tamamen alakasız olduğuna ve müzakerelere zarar verdiğine dikkat çekti.  Ayrıca, "2231 sayılı Güvenlik Konseyi kararı ile açıkça çelişen" silah ambargosuna ilişkin yürütme emrinin iptal edilmesinin reddedilmesine, Donald Trump yönetiminin 500'den fazla gerçek ve tüzel kişiye uyguladığı yaptırımların kaldırılması ve CAATSA Yaptırım Yasası'nın yürürlükten kaldırılması konusundaki isteksizliğe de atıfta bulundu.
Garib Abadi, ABD'nin Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilme davranışını tekrarlamaması için garanti vermeyi reddettiğini belirtti. Ayrıca, İran'la iş yapan şirketlere makul bir süre vermeyi ve nükleer anlaşmadan “yasadışı” bir şekilde çekilmenin İran’a verdiği zararları tartışmayı reddettiklerini ifade etti. ABD müzakere heyetinin "anlaşmanın ötesine geçtiklerine" işaret ederek onları temel faaliyet ve yükümlülüklere ilişkin talepleri abartmakla suçladı. Ayrıca, "Amerikan tarafı, İran bunu doğruladıktan sonra harekete geçmeden önce tüm yükümlülüklerini yerine getirmeyi kabul etmedi" dedi.
Hamaney dün, “Amerikalılar ambargonun kaldırılmasından bahsediyorlar ama kaldırmadılar ve kaldırmayacaklar. Birtakım şartlar koydular, ilerleyen zamanlarda bazı konularda anlaşmaya birtakım maddelerin eklenmesine dair görüşülmesi gerektiğini, aksi takdirde bir anlaşma olmayacağını söylediler” dedi. Bunu yaparak, nükleer anlaşmaya, füzeler ve bölge meselelerine gelecekteki müdahaleleri için kendilerine bir mazeret sağlamak istediklerini ifade etti. “Eğer İran (onlarla) bu konuda konuşmazsa, “Siz anlaşmayı ihlal ettiniz” diyecekler” dedi.
Garib Abadi'nin açıklaması, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, görevden ayrılmadan üç hafta önce, nükleer anlaşmanın durumu ve Viyana görüşmeleri hakkında İranlı milletvekillerine sunduğu son raporlarla çelişiyor. Zarif raporunda, Viyana'da yaptırımları kaldırmak için olası bir anlaşma için bir çerçeveye ulaşan müzakerelere değinerek, özellikle Amerika'nın İran liderinin ofisiyle bağlantılı binden fazla kişi ve kuruluşa yönelik yaptırımları kaldırmak istediğini aktarmıştı. Atılacak yeni adımlar ile Devrim Muhafızları’nın terör listesinden çıkarılacağını, bankacılık, sigortacılık, petrol, denizcilik, madencilik, İran Atom Enerjisi Kurumu, otomotiv ve teknoloji sektörlerine konulan tedbirlerin kaldırılacağı ve İran mallarının Amerika Birleşik Devletleri'ne girişine izin verileceğini ifade edilmişti.
Zarif'in raporunda ayrıca ABD yönetiminin, 2012 Savunma Yetkilendirme Yasası, İran Tehditlerini Azaltma Yasası, 2012 Suriye'deki İnsan Hakları Yasası ve İran'a Özgürlük Yasası, 2012 Yayılmayı Önleme Yasası ve İran Yaptırımlar Yasası (ISA), Vize Muafiyeti Yasası ve Yaptırımlar Yoluyla Amerika'nın Düşmanlarına Karşı Mücadele Yasası (CAATSA)  kapsamındaki yaptırımlar gibi İran'ı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen kongre yasalarını uygulamayı durduracağı iddia edilmişti.
Zarif'in Parlamentoya sunduğu ve nükleer anlaşmayı "iftihar vesilesi" olarak nitelendiren rapor, İran medyasının Viyana müzakerelerinin ayrıntılarına ilişkin yayınladığı ilk resmi rapor oldu. İran parlamentosundaki temsilciler, 200 sayfayı aşan bu raporun "çeşitli kısımlarda çelişkiler içerdiğini" ve "tarihin çarpıtıldığını" belirttiler.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.