Biden, Kennedy suikast belgelerinin yayınlanmasını erteleyerek neyi gizli tutmak istiyor?

Eski ABD Başkanı John F. Kennedy (AP)
Eski ABD Başkanı John F. Kennedy (AP)
TT

Biden, Kennedy suikast belgelerinin yayınlanmasını erteleyerek neyi gizli tutmak istiyor?

Eski ABD Başkanı John F. Kennedy (AP)
Eski ABD Başkanı John F. Kennedy (AP)

İnci Mecdi
ABD Başkanı Joe Biden, 1963 yılındaki Eski ABD Başkanı John F. Kennedy suikastıyla ilgili binlerce gizli hükümet belgesinin yayınlanmasını bir kez daha erteledi. Bu durum, gözlemcilerin ve Amerikan basınının, Beyaz Saray’ın ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş sırasında meydana gelen olayla ilgili sır olarak saklamakta ısrar ettiği bilgilere dair sorularını gündeme getirdi.
Kennedy suikastıyla ilgili daha fazla belgenin yayınlanması planlanırken 26 Ekim’de Beyaz Saray, koronavirüs pandemisinin ajansların ‘belgelerin gözden geçirilmesi ve revize edilmesiyle’ ilgili çalışmaları üzerindeki etkisi nedeniyle yayının ertelendiğini duyurdu.
Başkan Biden, ‘askeri savunmaya, istihbarat operasyonlarına, kolluk kuvvetlerine veya dış ilişkilere gelebilecek zararlardan korunmak için geçici bir ertelemenin gerekli olduğunu’ belirten bir muhtıra yayınladı. Muhtırada, “Durum, belgelerin içeriğinin derhal ifşa edilmesi hususunda kamu lehine ağır basmaktadır” denildi.
Şarku’l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, Biden'ın kararı, 2017 yılında belgelerin yayınlanmasının ertelenmesi emri veren eski ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarının devamı olarak geldi. Karar, ‘John F. Kennedy Suikast Kayıtları Toplama Yasası (veya kısaca JFK Kayıtlar Yasası) oybirliğiyle kabul edildiğinde ABD Senatosu’nda görev yapan mevcut başkanın siyasi tarihi göz önüne alındığında’ ABD’deki tarihçiler ve siyasi gözlemciler için sürpriz oldu. Yasa, Oliver Stone’un ‘JFK’ filminden sonra davayla ilgili dosyaların açıklanması için artan halk talepleriyle birlikte 1992 yılında çıkarıldı. Film, Kennedy suikastının arkasında bir komplo olduğunu düşündürmüştü. Kayıtların çoğu, 1994- 1998 yılları arasında yayınlandı ve en hassas ve önemli belgeler gizli tutuldu.
ABD merkezli ‘Politico’ gazetesinin Deniz Harp Okulu’nda eski tarih profesörü ‘The Road to Dallas (Dallas’a Giden Yol)’ kitabının yazarı David E. Kaiser’den alıntı yaptığı haberinde, “CIA'in elinde suikastı eski direktörü Allen Dulles’in yönettiğini gösteren bir dosya olduğuna inanabilir miyim? Hayır. Ama korkarım dosyalarda ne olursa olsun böyle şeylere inanacak insanlar var” ifadelerine yer verdi.
Kaiser, kitabında Kennedy cinayetinin dönemin ABD istihbaratı ve kolluk kuvvetlerinin iki büyük hamlesini incelemeden tam olarak anlaşılamayacağını savunuyor. Ayrıca bu hamlelerin Başsavcı Robert F. Kennedy’nin organize suça karşı savaşı ve CIA’nın Küba komünist lideri Fidel Castro’yu ‘mafya yardımıyla’ öldürmeye yönelik ‘başarısız’ çabaları olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte ABD’li tarihçiler ve diğer uzmanlar, ulusal güvenlik kurumlarının, yetkililerin Kongre ve mahkemeler tarafından tam bir soruşturma ve hesap verme sorumluluğunu nasıl reddettiklerini gösteren bilgileri hâlâ sakladığına inanıyor. Onlara göre yetkililer, casusluk dünyasında başkanı öldürmek için bir komploya karışmış olabilecek isimler hakkındaki bilgileri de gizliyor.

Soğuk Savaş
Uzmanlar, ABD yönetimlerinin yayınlamaktan kaçındığı gizli belgelerin, Soğuk Savaş’ın gizli operasyonları hakkında açıklayıcı bilgiler sağlayabileceğine işaret ediyor. Uzmanlara göre belgelerin, Kennedy suikastıyla ilgili kesin kanıt sağlaması veya gerçeği ortaya çıkarması beklenmiyor.
Ancak ulusal arşivlere göre açıklanan 15 binden fazla kaydın bir kısmı hala engelleniyor ve bazı durumlarda tek bir kelime, bazı durumlarda da neredeyse tüm belge saklı tutuluyor.
Politico, “Henüz kamuoyuna açıklanmayanların çoğu, Soğuk Savaş zirveye ulaştığı sırada Kennedy cinayeti planı üzerinde muhtemelen doğrudan bir etkisi olmayan, ancak gizli operasyonlara ışık tutabilecek istihbarat faaliyetlerini içeriyor. Sansürlenen dosyalardan biri, Küba lideri Fidel Castro’yu öldürme amaçlı bir CIA planının detaylarını içeriyor. Bir diğeri, onu devirmek üzere bir gerekçe sunmak için 1963 Pentagon planını kapsıyor” ifadelerine yer verdi.
Diğer dosyaların, eski ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifasına yol açan 1972 Watergate casusluk skandalı hakkında yeni bilgiler içerdiğine inanılıyor. Ancak Amerikan medyasına göre bazılarının, Kennedy suikastına yol açan olaylar hakkında daha fazla bilgi vermesi mümkün.

Harvey Oswald
En yetenekli nişancılardan biri olan eski bir ABD Denizcisi Lee Harvey Oswald, 22 Kasım 1963 tarihinde Teksas eyaletinin Dallas şehrinde Başkan Kennedy’ye suikast düzenlediğinde, Küba-Rus komplosu hakkında şüpheler dile getirildi. Ancak ABD liderleri, fikri destekleyecek kanıt eksikliği nedeniyle bu şüpheleri reddetti. Oswald, kendini ‘komünist’ olarak tanımlıyordu ve bir Rus ile evlenip Rusya’ya sığınmaya çalışıyordu. Kendisi, bir gece kulübünün sahibi tarafından Dallas polis müdürlüğünün önünde öldürüldü.
Araştırmacılar, eski bir CIA ajanı olan George Goanides’in dosyasıyla da yakından ilgileniyor. Öyle ki yurtdışında Oswald ile bağlantıları olan CIA destekli bir grup hakkında bildiklerine dair Kongre’ye yalan söylediğine inanılıyor. 2018 yılında Federal Temyiz Mahkemesi, CIA’in araştırmacı Jefferson Morley tarafından dosyayı elde etmeyi reddetmesini onayladı.
Kennedy ve eşi Jacqueline, 22 Kasım 1963'te suikaste uğramadan hemen önce Dallas'ta (AP).jpg
Kennedy ve eşi Jacqueline, 22 Kasım 1963'te suikaste uğramadan önce Dallas'ta (AP)
Bölümleri daha önce yayınlanmış olan başka bir dosyada, Oswald’ın suikasttan önce Meksiko’ya yaptığı iddia edilen bir gezi sırasında CIA tarafından gözetlendiğine dair bilgiler yer alıyor. Politico’nun belirttiğine göre avukat ve araştırmacı Larry Schnapf, dosyaların ‘CIA’in New Orleans’ta yaptıkları eylemler, Meksiko hakkında bazı ek bilgiler, hatta belki de CIA’in Watergate’deki rolü hakkında bazı deşifreler’ hususunda daha fazla bilgi ortaya çıkarabileceğini söyledi.

Kennedy ailesinin öfkesi
Biden’in muhtırasına göre ulusal arşivlere, maksimum şeffaflığı sağlamak ve bazı istisnalar dışında ‘suikastla ilgili kayıtlardaki tüm bilgileri ifşa etmek’ için kalan revize edilmiş tüm belgelerin gelecek yıl boyunca ‘kapsamlı bir incelemesinin’ yürütülmesi talimatı verildi. Gözlemciler, bu talimatı ‘CIA ve diğer kurumların Biden’i bazı belgelerin yayınlanmasını ertelemeye ikna edebileceğinin bir işareti’ olarak nitelendirdi.
Beyaz Saray’ın kararı, bunu demokrasinin ihlali olarak nitelendiren eski ABD başkanının ailesini öfkelendirdi. Kennedy’nin yeğeni Robert F. Kennedy Jr, “Bu, ABD demokrasisinin ihlalidir. Hükümet içinde gizli hükümetlerimiz olmamalıdır” dedi. Robert F. Kennedy Jr, kınayıcı bir ifadeyle “Kennedy’nin öldürülmesinden 58 yıl sonra belgeleri yayınlamamanın gerekçesi nedir?” diye sordu..
Eski bir Rhode Island eyaleti temsilcisi ve aynı zamanda eski başkanın yeğeni olan Patrick Kennedy ise “Kayıtlar, ailesinin hatırı için değil, ABD vatandaşlarının ‘sadece bir başkanı değil, daha parlak bir gelecek vaat eden bir lideri kaybetmiş bu ulusun ruhunda iz bırakan şeyi’ bilmeye hakları olduğu için açıklanmalıdır” dedi. Patrick Kennedy, “Vatanın bekası için her şeyin ortaya çıkması gerektiğine inanıyorum ki tarihimizi daha iyi anlayalım” ifadelerini kullandı.



Irak seçimlerinde Sünni koltuklar için kıyasıya rekabet... Birleşecekler mi?

Sünni liderler arasındaki söylemler hakaret boyutuna ulaştı. (AFP)
Sünni liderler arasındaki söylemler hakaret boyutuna ulaştı. (AFP)
TT

Irak seçimlerinde Sünni koltuklar için kıyasıya rekabet... Birleşecekler mi?

Sünni liderler arasındaki söylemler hakaret boyutuna ulaştı. (AFP)
Sünni liderler arasındaki söylemler hakaret boyutuna ulaştı. (AFP)

Mueyyed et-Tarfi

Irak’ta birkaç gün sonra yapılacak seçimler yaklaşırken, seçim yarışına katılan Sünni liderler arasındaki açıklamaların şiddeti artmış ve Sünni liderler arasında siyasi karalama kampanyası başlamış görünüyor.

Toplam 329 sandalyeden 15’ine sahip olan ve Sünni nüfusun güçlü olduğu Anbar vilayetinde, Takaddum Partisi lideri Muhammed el-Halbusi ile Azm İttifakı lideri Müsenna Samarrai arasında karşılıklı suçlamalar arttı. İki rakip lider, önceki hükümet kabinesinde görev yapan bakanların performansına ilişkin olarak birbirlerini yolsuzluk ve yetersizlikle suçladı.

12 sandalyeye sahip Sünni çoğunluklu Salahaddin vilayetinde, Sünni liderler arasındaki söylemler, eyaletin sandalyeleri için verilen mücadelenin doruk noktasında hakaret boyutuna ulaştı.

Her ne kadar bu anlaşmazlık yeni olmasa da, Sünni bölgelerde aday sayısının artması, herhangi bir Sünni liderin mezhep grubuna ait sandalyelerin çoğunluğunu elde etmesini zorlaştırıyor. Ayrıca, Sünni liderlerin yeniden birleşmesi ve 2005’ten bu yana süregelen siyasi dengeye göre (Başbakan’ın Şii, Cumhurbaşkanı’nın Kürt, Meclis Başkanı’nın ise Sünni olması geleneği) parlamentonun Sünni başkanını belirleme konusunda uzlaşmaları da oldukça güç görünüyor.

Siyasi gözlemcilere göre, Meclis Başkanlığı makamı büyük bir çekişmeye sahne olacak; bu yarışı, Şii ve Kürtlerle anlaşmaya varabilen kişi kazanacak.

Yeni bir Sünni siyasi sınıf

Bu bağlamda, el-Mustansıriyye Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü İsam el-Fili, zorlukları anlayamayan yeni bir Sünni siyasi sınıfın ortaya çıktığını ve bunun Sünni topluluk içindeki çatışmaları şiddetlendirdiğini, bölünmelere yol açtığını, ittifakları karmaşıklaştırdığını ve meclis başkanlığı konusunda anlaşmaya varılmasını zorlaştırdığını belirtti. El-Fili, “Topluluğun karşı karşıya olduğu siyasi zorlukların doğasını ele alma veya anlama becerisinden yoksun bir siyasi sınıfın ortaya çıkması, topluluğun sözlü tacize varan medya çatışmalarına karışmasına yol açarak, bu Sünni siyasi sınıfın birden fazla parti tarafından ele geçirilmesinin önünü açtı” dedi. Önde gelen Sünni liderlerin seçimlerde veya siyaset sahnesinde yer almamasının toplum için bir sorun yarattığını belirten el-Fili sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı zamanda, Sünni cemaat içinde rekabet denen şeyin dışında hareket eden sessiz sesler de var. Sonuç olarak, çeşitli bileşenler aracılığıyla ve hiçbir tarafı rencide etmeden Sünni cemaati aşan listeler oluşturmayı başardılar.”

El-Fili, “Şii birliği artık eskisi kadar güçlü değil. Önceki aşamada, Sadr Hareketi veya diğerlerinin varlığıyla Şii evi tek bir bütün oluşturuyordu” dedi.

Sünniler arasındaki anlaşmazlık ve Meclis Başkanlığı makamı

El-Fili, Sünniler arasında Meclis Başkanlığı makamı konusunda anlaşmaya varmanın zor olacağı sonucuna vardı. “Çünkü güçlü bir geri dönüş yapan Muhammed el-Halbusi gibi bazı liderler güçlerini göstermek istiyor. Ancak hem Şii hem de Sünni kamplarda birçok muhalifleri var.”

Tartışma hiçbir etki yaratmayacak

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Gazeteci yazar Basim eş-Şara ise ‘seçim öncesindeki sözlü tartışmanın Sünniler arasındaki ittifaklara hiçbir etkisi olmayacağını ve Meclis Başkanlığı makamının Sünni bloklar arasında bir anlaşmazlık konusu olacağını’ düşünüyor. Eş-Şara, “Sünni liderler arasındaki bu söylem yeni değil. Son seçimlerde, Halbusi ile İslam Partisi'ndeki rakipleri ve diğer Sünni liderler arasındaki medya söylemi sözlü savaşa dönüştü, ancak seçimlerden sonra hükümet pozisyonları bölündü. Bu güçler arasındaki tartışma, özellikle Halbusi ve Samarrai arasında, her zaman söylem ve seçim çatışmalarıyla domine ediliyor. Ancak bu medya söylemi, yeni hükümetin oluşumunu ve seçimlerden sonra hükümet pozisyonlarının atanması konusunda aralarındaki anlaşmayı etkilemeyecek” şeklinde konuştu.

Ulusal uzlaşma kararı

Basim eş-Şara, mevcut gerilim ortamında hiçbir Sünni ismin Sünni sandalyelerin çoğunluğunu elde etmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Parlamenter teamüle göre Sünnilere ayrılan meclis başkanlığı konusunda uzlaşmak zor görünüyor. Bu durum, Kürtler ve Şiilerle ulusal bir mutabakat arayışına yöneltebilir” dedi. Eş-Şara, “Takaddum Partisi lideri Muhammed el-Halbusi’ye karşı Kürt tarafının bir ‘veto’su olabilir. Bu nedenle bazı Şii güçler, meclis başkanlığı konusunda Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında ulusal uzlaşı temelinde anlaşma yapılmasından yana. Diğer blokları ikna edebilen isim meclis başkanlığı koltuğunu kazanacaktır” ifadelerini kullandı.


Trump: Mamdani'nin New York'taki zaferiyle Amerika bir miktar egemenliğini kaybetti

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)
TT

Trump: Mamdani'nin New York'taki zaferiyle Amerika bir miktar egemenliğini kaybetti

ABD Başkanı Donald Trump (AP)
ABD Başkanı Donald Trump (AP)

ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, sosyalist Zahran Mamdani'nin New York belediye başkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından ABD'nin "bir miktar egemenliğini" kaybettiğini söyledi ve "bununla ilgileneceğine" söz verdi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Trump, Florida eyaletinin Miami kentinde düzenlenen bir ekonomi konferansında, Hint kökenli Demokrat Mamdani'yi iktidara getiren ve onu Amerika'nın en büyük şehrinin ilk Müslüman belediye başkanı yapan seçime atıfta bulunarak, "Dün gece New York'ta biraz egemenlik kaybettik ama bunu düzelteceğiz" dedi.

Trump, seçim öncesinde Demokrat Parti'nin sol kanadında yer aldığı düşünülen Mamdani'nin kazanması halinde New York'a sağlanan federal fonları keseceği tehdidinde bulunmuştu.

Mamdani, Trump'ın birkaç aksilik yaşadığı eyalet çapındaki seçimlerin ardından New York Belediye Başkanlığı yarışını kazandı ve ara seçimlerden bir yıl önce meydan okuyan mesaj verdi.

New York Seçim Kurulu'nun ön sonuçlarına göre 34 yaşındaki Mamdani, eski ılımlı Vali Andrew Cuomo ve Cumhuriyetçi Curtis Slewa'ya karşı açık ara öndeydi.

Mamdani, 1 Ocak'ta resmen göreve başladığında Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük şehrinin ilk Müslüman belediye başkanı olacak. Aynı zamanda bu görevi üstlenen en genç kişi olacak.

Seçilen belediye başkanı, "Bu siyasi karanlık dönemde New York ışık olacak" diyerek, şehrin "Donald Trump tarafından ihanete uğrayan bir millete nasıl yenilebileceğini gösterebileceğini" ifade etti.

Mamdani'yi yeni hedeflerinden biri haline getiren Trump, Truth Social adlı sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, ismini vermeyen "anket merkezlerine" atıfta bulunarak, Cumhuriyetçilerin yenilgisinin hükümetin kapanması ve Mamdani'nin isminin oy pusulalarında yer almamasından kaynaklandığını söyledi.

Mamdani, Uganda'da Hint kökenli eğitimli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yedi yaşında Amerika Birleşik Devletleri'ne geldi ve 2018'de vatandaşlık aldı. Bu da yüksek yaşam maliyetiyle mücadeleyi kampanyasının ana teması haline getirdi.

Trump onu "komünist" olarak nitelendirse de Mamdani'nin önerileri (özellikle kira kontrolü, ücretsiz toplu taşıma ve çocuk bakımıyla ilgili olanlar) demokratik sosyalist ilkelerle daha uyumlu.

New York'a komşu olan New Jersey'de seçmenler, valilik için Cumhuriyetçi iş adamı Jack Ciatarelli yerine Demokrat Mikie Sherrill'i tercih etti.

Virginia ayrıca Cumhuriyetçi Winsome Earle-Sears'ı mağlup eden Demokrat Abigail Spanberger'ı ilk kadın valisi olarak seçti.

Ülkenin diğer tarafında ise Kaliforniyalılar, Trump'ın Teksas'taki benzer girişimine yanıt olarak eyalet seçim bölgelerinin Demokrat Parti lehine yeniden çizilmesi yönünde oy kullandı.


BM Fas'ın Sahra'ya yönelik özerklik planının yeni versiyonunu duyurmasını “sabırsızlıkla” bekliyor

Çöldeki Faslı askerler (AFP)
Çöldeki Faslı askerler (AFP)
TT

BM Fas'ın Sahra'ya yönelik özerklik planının yeni versiyonunu duyurmasını “sabırsızlıkla” bekliyor

Çöldeki Faslı askerler (AFP)
Çöldeki Faslı askerler (AFP)

Fransız Haber Ajansı AFP, Batı Sahra'ya gönderilen Birleşmiş Milletler (BM) Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın dün, tartışmalı bölgenin geleceği konusunda müzakerelerin temelini oluşturacak olan Fas'ın özerklik planının güncellenmiş halini ‘sabırsızlıkla’ beklediği açıklamasını aktardı.

BM, 1975 yılına kadar İspanyol kolonisi olan Sahra'yı, nihai bir çözüm bulunmadığı için ‘özerk olmayan bölgeler’ arasında sıralıyor. Afrika kıtasında, dekolonizasyonun ardından statüsü halen belirsiz kalan tek bölge olan Sahra, Rabat ile Cezayir destekli ayrılıkçı Polisario Cephesi arasında bir anlaşmazlık konusu olmaya devam ediyor.

BM Güvenlik Konseyi (BMGK) şimdiye kadar, Fas, Polisario Cephesi, Cezayir ve Moritanya'ya, ‘gerçekçi, kalıcı ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir siyasi çözüme’ ulaşmak için 2019 yılından bu yana durmuş halde olan müzakereleri yeniden başlatma çağrısında bulundu.

Ancak, geçtiğimiz cuma günü ABD tarafından sunulan ve ardından kabul edilen karar taslağı, fosfat açısından zengin ve balık kaynakları bol olan bölgeye Fas egemenliği altında özerklik verilmesini öngören 2007 tarihli Rabat planını destekliyor.

“Fas’ın egemenliği altında gerçek özerklik en iyi çözüm olabilir” görüşünü savunan taslak metin, BM’yi bu temelde müzakereler yürütmeye çağırıyor.

Dün düzenlenen basın toplantısında, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda çekingenliği ile tanınan Staffan de Mistura, bu kararı ‘50 yıldır süren bu çatışmayı çözme konusunda uluslararası toplumun yeni bir kararlılık ve azim gösterdiğini ortaya koyduğu için önemli’ olarak nitelendirdi.

Şu anda Fas'ın ayrıntılı ve güncellenmiş özerklik planını sunmasını ‘sabırsızlıkla’ beklediklerini söyleyen Staffan de Mistura, tüm taraflardan ‘ihtiyaç duyulması halinde BM’nin doğrudan veya dolaylı görüşmeler programı oluşturmasını sağlayacak öneriler sunmalarını’ isteyeceğini açıkladı.

Ayrıca, Rabat'ın tarihi olarak nitelendirdiği BMGK’nın kabul ettiği kararın, Fas'ın planına dayanan bir ‘çerçeve’ oluşturduğunu, ancak müzakereler için ‘herhangi bir sonuç öngörmediğini’ vurgulayan Staffan de Mistura, “Müzakerelere katılmanın, bunun mutlaka sonuçlarını kabul etmek anlamına gelmez. Önemli olan katılımdır. Bunun herkese hatırlatalım” ifadelerini kullandı.