Türkiye, Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi (EPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi (EPA)
TT

Türkiye, Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi (EPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti Libya'ya yeni bir grup Suriyeli ‘paralı asker’ gönderdi (EPA)

Türkiye, 24 Aralık'ta yapılması planlanan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yabancı güçleri ve paralı askerleri geri çekme taleplerinin arttığı bir zamanda Libya'ya yeni bir grup Suriyeli paralı asker gönderdi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Türkiye'nin el-Mecd Kolordusu, Sultan Murad Tugayı, el-Hamza Tümeni ve Ankara’ya bağlı Suriye Milli Ordusu gruplarından 150 paralı asker gönderdiğini doğruladı.
Söz konusu paralı asker grubunun 16 Kasım’da Libya’dan ayrılan ve 140 paralı askerden oluşan gruba bir alternatif olduğu ifade edildi.
SOHR, geçtiğimiz Salı günü 140 paralı askerin 15 gün süreyle Libya'ya gidiş ve dönüş operasyonlarını durdurduktan sonra bir Türk uçağıyla Libya topraklarından Suriye'ye döndüklerini belirtmişti.
SOHR, dün 150 yeni paralı askerin Libya’ya gelişinin ardından, önceki grubun değiştirilmeden geri çekildiğine inanılan Suriye paralı askerlerinin Libya topraklarındaki dosyasıyla ilgili olarak Türk hükümetini kamuoyunu yanıltmakla suçladı. SOHR, grubun geçtiğimiz Salı günü Suriye’nin kuzeyine ulaşan grubun yerine Libya topraklarına gönderilmediğini doğrulamıştı. Libya'daki 7 bin savaşçıdan 2 bin paralı askerin Suriye'ye dönmesi emredildiğine dikkati çekti.
Türkiye, Libya'daki askeri varlığını yabancı bir varlık olarak görmeyi reddediyor. Oraya gönderdiği Suriyeli paralı askerleri geri çekmek istemiyor. Ankara, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eski Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez es-Serrac arasında 27 Kasım 2019'da İstanbul'da imzalanan askeri ve güvenlik iş birliği mutabakat muhtırasına atıfta bulunarak güçlerinin, istikrarı sağlamak ve meşru hükümetle yapılan bir anlaşma kapsamında hükümet güçlerini eğitmek için Libya'da olduğunu vurguluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın 12 Kasım 2021 tarihinde Paris'te düzenlenen uluslararası Libya konferansının bitiminde Türkiye ve Rusya'nın Libya'daki paralı askerlerini ve güçlerini gecikmeksizin geri çekmesi talebine yanıt olarak Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ülkesinin Libya’daki askeri varlığının bir ‘istikrar’ gücünü temsil ettiğini söyledi. Kalın, “Bazen müttefiklerimiz bu konuyu sanki Libya'daki asıl sorun Türk varlığıymış gibi gündeme getiriyor. Fakat mesele öyle değil. Biz istikrar gücü olarak Libyalı insanlara yardım etmek için oradayız. İki ülke arasındaki anlaşma ile oradaki askerimizi diğer paralı askerler ile aynı kefeye konulmasına asla kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
Kalın, Batılı ülkelerin Rus Wagner grubunu Libya'dan çekme çabalarını sorgulayarak, “Orada Rus paralı asker grubu Wagner de bulunuyor. Avrupa'daki dostlarımızın ve müttefiklerimizin bu konuda ne yaptığını bilmiyorum. Bunu gerçekten Rusya ile konuşuyorlar mı? Wagner'i Libya'dan çıkarmak için gerçekten ciddi ve uyumlu çabalar gösteriyorlar mı?” sorularını yöneltti.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çeilk ise Fransa'nın Türkiye'den Libya'daki güçlerini ve paralı askerlerini geri çekme talebini ‘çirkin’ olarak nitelendirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin meşru hükümetin talebi üzerine eğitim için orada olduğunu söyledi.
 Savunma Bakanı Hulusi Akar, ülkesinin Libya'da ‘yabancı güç’ rolü oynamadığının altını çizerek, güçlerinin iki ülke arasında imzalanan anlaşmalar uyarınca askeri eğitim, yardım ve danışmanlık faaliyetlerini yürüttüğünü ifade etti. Akar, geçtiğimiz Pazartesi günü Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, ülkesinin ‘sadece kendi güvenliği için değil, aynı zamanda dost ve kardeş ülkelerde barış, huzur ve güvenlik için de savaştığını’ söyledi.
Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Maşri ise geçtiğimiz Pazar günü yaptığı açıklamada, Türk hükümetinin ve sahadaki ‘devrimci güçlerin’ Yüksek Mahkeme'nin Erdoğan ile eski Başbakan Serrac arasında Kasım 2019'da askeri ve güvenlik işbirliği ve Akdeniz'de yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin imzalanan mutabakat zaptı ile ilgili herhangi bir itirazı kabul etmesine izin vermeyeceklerini söyledi.



BM: Çatışma bağlantılı cinsel şiddet olayları 2023'te yüzde 50 arttı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

BM: Çatışma bağlantılı cinsel şiddet olayları 2023'te yüzde 50 arttı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM), 2023 yılında çatışma bağlantılı cinsel şiddet olaylarında bir önceki yıla göre yüzde 50 artış olduğunu, geçen yıl 3 bin 688 teyitli olayın kayda geçtiğini bildirdi.

BM Güvenlik Konseyi'nde, çatışmalarda cinsel şiddet hakkında oturum düzenlendi.

Burada konuşma yapan BM Genel Sekreteri'nin Çatışma Bölgelerinde Cinsel Şiddet Özel Temsilcisi Pramila Patten, Genel Sekreter Antonio Guterres'in çatışmaya bağlı cinsel şiddetle ilgili 15'inci yıllık raporunu açıkladı.

Askerileşmede daha önce görülmemiş düzeyde artış olduğuna dikkati çeken Patten, "Kadınlar ve çocuklar açlıktan ölürken, dünya genelinde askeri harcamalar 2,2 trilyon doları geçti. İnsani yardım bütçeleri kesilirken, silahlar suçlulara akmaya devam ediyor. Kurbanlar ise eli boş kalıyor." dedi.

Patten, raporda 2023 yılında BM'nin 3 bin 688 çatışma bağlantılı cinsel şiddet olayını kayıt altına aldığını bildirdi.

Çatışmalarda cinsel şiddet olaylarının bir önceki yıla göre yüzde 50 artış gösterdiğini belirten Patten, cinsel şiddetin özellikle kadın ve çocukları etkilediğini, teyit edilmiş olayların yüzde 95'inin kadın ve çocuklarla ilgili olduğunu ve kurbanların yüzde 32'sinin çocuklardan oluştuğunu söyledi.

Patten, Orta Doğu'daki çatışmaların kadın ve kızlar üzerindeki etkisine işaret ederek, bu insanların yerinden edilme, travma ve terörle mücadele ettiklerini, Hamas'ın saldırıları ve Gazze'deki aralıksız bombardımanın kurbanları olduklarını anlattı.

- "İsrail güçleri cinsel şiddet dahil kötü muamele uyguluyor"

Özel Temsilci Patten, "İşgal altındaki Batı Şeria'da BM'nin teyit ettiği bilgiye göre 7 Ekim'in ardından İsrail güçleri tarafından tutuklanan ve alıkoyulan kadın ve erkeklere cinsel şiddet dahil kötü muamele uygulanıyor. Gazze'ye ilişkin de benzer iddialar var." açıklamasında bulundu.

Bunun daha fazla çatışmaya yol açmaması gerektiğinin altını çizen Patten, Gazze'de acilen ateşkes, sivillerin korunması ve esirlerin serbest bırakılması çağrılarını yineledi.

Patten, "Konuşmalarımızda cinsel şiddet gerçekleştiren suçluları kınarken onların tedarik zincirlerini beslemeye devam edemeyiz." mesajını verdi.

- "Suçlular cezasız kalmamalı"

BM Kadın Birimi İyi Niyet Elçisi, ünlü oyuncu ve oyun yazarı Danai Gurira ise göz yaşlarına hakim olamadığı konuşmasında BM'nin tüm emeklerine rağmen cinsel şiddetin artmaya devam ettiğine vurgu yaptı.

Guterres'in raporunun 25 bölgeyi kapsadığını, Kolombiya, Ukrayna, İsrail, işgal altındaki Filistin toprakları ve Afrika ülkelerinin bunların arasında olduğunu kaydeden Gurira, "Tüm kurbanları tespit etmek gerekiyor. Suçun tespit edilmemesi kadar tehlikeli bir şey yok." uyarısında bulundu.

Gurira, dünya genelinde askeri harcamaların 9 yıldır artış gösterdiğine değinerek, cinsel şiddet gerçekleştiren suçluların ambargolar ihlal edilerek silahlandırılmasına devam edildiğini söyledi.

Askeri harcamaları düşürmenin kurban sayısını azaltacağını ve kurbanların ihtiyaçlarını gidermeye destek sağlayacağını ifade eden Gurira, silahlanmanın kontrolünün önemini dile getirdi.

Gurira, bunun tek başına yeterli olamayacağını belirterek, suçluların da cezasız kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Cezalandırılmayacağını bilen kişilerin eylemlerini sürdüreceğini, aynı zamanda çatışmada cinsel şiddetin normalleştirilmesinin olumsuz etkisinin olduğunu kaydeden Gurira, "Çatışmada tecavüz çoğunlukla cezasız kalıyor. Savaşta böyle şeyler olabilir düşüncesi, cezasızlık kültürünü besliyor." uyarısında bulundu.


Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden AB'ye, "İsrail'in suç ortağısınız" eleştirisi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden AB'ye, "İsrail'in suç ortağısınız" eleştirisi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Avrupa Parlamentosunun (AP) bazı milletvekilleri, İsrail'in uluslararası hukuku ihlal eden eylemlerinde ve bunları sürdürmesinde Avrupa Birliği'nin (AB) "suç ortaklığı yaptığı" eleştirisinde bulundu.

Milletvekilleri, AP'de düzenlenen "Gazze Şeridi'nde İsrail ordusu tarafından insani yardım çalışanlarının, gazetecilerin ve sivillerin öldürülmesine AB'nin tepkisi" başlıklı oturumda, AB'nin İsrail'in uluslararası hukuku ihlal eden eylemlerine yönelik tutumunu eleştirdi.

AP Sol Grup üyesi Manu Pineda, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından ilan edilen tedbir kararlarının İsrail tarafından uygulanmamasının "utanç verici" olduğunu söyleyerek, İsrail'in saldırılarında gazetecilerin ve insani yardım çalışanlarının öldürüldüğüne vurgu yaptı.

Pineda, "İsrail, Orta Doğu'da bir tümördür. Bu soykırım bölgesel bir çatışmaya dönüştürüldü. Araplar ile İsrailliler arasında bir savaşa doğru sürükleniyoruz ve İsrail'in bölgeye istikrar getirdiği söyleniyor." eleştirisini dile getirdi.

Pineda'nın İsrail'e "tümör" demesinin ardından kürsüde sesinin kesilmesini talep eden bir milletvekili ise bunun antisemitik bir yorum olduğunu savundu.

- Daly'den "AB ilk günden itibaren zalimin bayrağını dalgalandırdı" suçlaması

Sol Grup üyesi Clare Daly de 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in bombardımanlarını sürdürdüğü Gazze'deki eylemlerine karşı AB'nin "yalnızca sessiz kalmadığı, aynı zamanda suç ortağı olduğu" eleştirisini yaptı.

"Dünya artık Avrupa değerlerinin gerçekte ne olduğunu tam olarak görebiliyor." diyen Daly, AB'yi "ilk günden itibaren zalimin bayrağını dalgalandırmakla" suçladı.

Daly, İsrail'in Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansına (UNRWA) ilişkin iddialarına kanıt sunmamasına rağmen bazı AB ülkelerinin "açlıktan ölmekte olan Filistin halkına yardım sağlayan" UNRWA'ya desteği kesmesini sert dille eleştirdi.

İrlandalı milletvekili, "Ellerinizi ovuşturmaya ve timsah gözyaşlarınıza devam edin. Sizin suç ortaklığınız olmasaydı bu gerçekleşemezdi. Şimdi de Avrupa değerlerimiz sayesinde devam ediyor." dedi.

- "AB soykırımcı bir apartheid rejimine silah yardımı yapıyor"

Bir diğer Sol Grup üyesi Mick Wallace ise Gazze'ye saldırıların başlamasının ardından geçen 6 ay sonrasında AB'nin bu saldırılara yanıtı hakkında oturum yapılmasına tepki göstererek, "Sizin yanıtınız soykırımcı bir apartheid rejimine silah yardımı yapmak ve bu suçlara diplomatik kılıf sağlamak." şeklinde konuştu.

"İşgalci ve işgal ettiği topraklarda apartheid rejimini savunan bir güç savunulurken, aynı zamanda çocuklar için dökülen gözyaşının timsah gözyaşları olduğunu" söyleyen Wallace "Rusya ile birlikte, hepiniz uluslararası hukukun nasıl uygulanacağını hatırladınız. (Rusya'ya tepkiniz) Rus romancılara, köpek şovlarına kadar uzandı ve hayal edebileceğiniz her şeyle savaştı. Ancak İsrail tüm küresel çatışmalarda öldürülenden daha fazla çocuğu öldürürken ve bunların hepsi son beş yıl içinde gerçekleşirken, tek bir yaptırım bile uygulayamadınız." dedi.

Wallace, konuşmasını "Onlarca, binlerce çocuğun katledilmesi AB'nin çıkarlarını korumak için ödenmeye değer bir bedel midir? Görünüşe göre cevap, evet. Ne yazık ki yerleşimci sömürgecilik, apartheid ve soykırım AB'yi kuran ve yaşatan düzenin ayrılmaz bir parçasıdır." sözleriyle tamamladı.


Batı Trakyalı Türkler, hak ihlallerini uluslararası platformlarda dile getirmeyi sürdürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Batı Trakyalı Türkler, hak ihlallerini uluslararası platformlarda dile getirmeyi sürdürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Batı Trakyalı Türkler, Yunanistan tarafından uygulanan hak ihlallerini uluslararası platformlarda dile getirmeye devam ediyor.

Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği (BTAYTD) üyesi Kerem Abdurrahimoğlu, Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Ek İnsani Boyut Toplantısı’na katılarak, Batı Trakyalı Türklerin sorunlarını anlattı.

Abdurrahimoğlu, Yunanistan devletinin, isimlerinde "Türk" kelimesi yer aldığı için Batı Trakya Türk toplumu tarafından kurulan, Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB), İskeçe Türk Birliği (İTB) ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği’ni (BTTÖB) 40 yıl önce kapattığını hatırlattı.

Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği ve Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği'nin kayıt başvurularının da aynı gerekçelerle reddedildiğini aktaran Abdurrahimoğlu, Yunanistan'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) söz konusu derneklerle ilgili kararlarını 16 yıldır yerine getirmediğini ve örgütlenme özgürlüğü ihlalini sürdürdüğünü vurguladı.

Abdurrahimoğlu, Batı Trakya Türk toplumunun kimliğini reddetmenin ve derneklerini kapatmanın demokrasi ve insan haklarına hizmet etmediğinin altını çizdi.

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonunu (ABTTF) temsilen toplantıya katılan Engin Soyyılmaz da, Yunanistan’da Batı Trakya Türk toplumunun sivil toplum kuruluşlarının ve haklarını savunan temsilcilerinin sürekli baskı ve yıldırmaya maruz kaldığını söyledi.

Soyyılmaz, Yunanistan'da hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlal edildiğine dikkati çekerek, Yunanistan'ı kapatılan derneklerle ilgili AİHM kararlarını derhal uygulamaya çağırdı.

- Kapatılan dernekler ve AİHM kararları

1927'de kurulan İskeçe Türk Birliği (İTB,) 1928'de kurulan Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB) ve 1936'da kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği (BTTÖB), adlarında Türk ifadesi geçtiği, Batı Trakya'daki azınlığın Lozan Antlaşması'nda "Türk" değil "Müslüman" olarak tanımlandığı iddiasıyla 1980'li yıllarda kapatılmıştı.

Bir dönem azınlık okulları tabelalarında ve karnelerinde bulunan "Türk" ifadesi, Yunanistan tarafından görmezden gelinirken bu tarihten sonra "Türk" ismi taşıyan derneklere resmi statüde faaliyet izni verilmemişti.

Kuruluşları reddedilen Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği, kapatılan İTB ile birlikte konuyu 2005'te AİHM'ye taşımıştı. Mahkeme, 2007 ve 2008 tarihli kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 11. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

Öte yandan Yunan mahkemelerinin, AİHM kararlarının adaptasyonuna yönelik yasal düzenlemesi, muhalefet partilerinin itirazı üzerine, "Milli güvenlik söz konusu olduğunda karar uygulanmayabilir." ifadesi eklenerek 2017'de Yunan Parlamentosunda onaylanmıştı.

Yunanistan, Batı Trakya'daki Türk azınlık tarafından kurulan bazı derneklerin faaliyetlerine, Türklerin etnik azınlık olduğu görüşünü savunmak amacıyla kuruldukları iddiasıyla izin vermemiş ve kapatmıştı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Irak'ın kalkınma vizyonunun, uluslararası yatırımların güvenliği için bu terör çukurlarının dümdüz edilmesi şarttır. Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız." dedi.
Erdoğan, Irak ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamada bulundu ve soruları yanıtladı.

Buradaki açıklamalarına, hayatını kaybeden Hasan Kılıç'a Allah'tan rahmet dileyerek başlayan Erdoğan, "Merhum Hasan Efendi ile kısa bir süre önce yüz yüze görüşmüş, kendisinin hayır duasını almıştık. Rabb'im, ruhunu şad, mekanını cennet eylesin diyorum. Kıymetli hocamızın ailesine, yakınlarına, talebelerine ve tüm İsmailağa camiasına başsağlığı diliyorum." ifadesini kullandı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin daveti üzerine Irak'a resmi bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anımsatan Erdoğan, Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşit'le ve Irak Başbakanı Sudani ile yaptıkları görüşmelerde son dönemde ivme kazanan ilişkileri ele aldıklarını söyledi.

Ziyarette, Irak ile münasebetleri daha da ilerletme yönündeki ortak iradeyi teyit ettiklerini aktaran Erdoğan, Başbakan Sudani'nin riyasetindeki hükümetin, Irak'ta istikrarın ve refahın idamesi için attığı adımlara Türkiye olarak verdikleri desteği tekrar vurguladıklarını kaydetti.

Erdoğan, özellikle terörle mücadele, ticaret, ulaştırma, enerji ve iklim değişikliğinin etkileri gibi başlıklarda atabilecek adımları değerlendirdiklerini belirterek, şunları paylaştı:

"Irak kısa süre önce terör örgütü PKK'yı yasaklı örgüt ilan etti. Ülkemizin bundan duyduğu memnuniyeti dile getirdik. PKK'nın resmen terör örgütü ilan edilerek Irak'taki mevcudiyetinin sonlandırılması yönündeki beklentimizi bir kez daha vurguladık. Önümüzdeki dönemde inşallah bunun somut çıktılarını daha net göreceğiz. Kalkınma Yolu Projesi de gündemimizin en üst sırasındaydı. İmzaladığımız dörtlü mutabakat muhtırasıyla bu konuda kritik bir eşiği daha aşmış bulunuyoruz. İnşallah bundan sonra daha da mesafe alacağız. Ayrıca akdedilen 27 anlaşma ve mutabakat zaptlarıyla ilişkilerimizin ahdi zeminini güçlendirdik. Stratejik çerçeveye ilişkin mutabakat muhtırası özellikle münasebetlerimizin gidişatına yön verecektir. Böylece ilişkilerimize kurumsal, yapıcı ve sonuç üreten bir hüviyet kazandırmaya yönelik de tarihi bir adım attık. Bu anlaşmaların etkin şekilde uygulanması noktasında hemfikiriz. Iraklı kardeşlerimiz de gerekli iradeye sahiptir. Bağdat'ta ayrıca Türkmen liderleri de kabul ettim. Türkmen kardeşlerimize ülke ve millet olarak her zaman yanlarında olduğumuzu ve olacağımızı ifade ettik."

"Filistin'de yaşanan insanlık dramını konuştuk"
Bağdat'tan sonra Erbil'e geçtiklerini, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi liderleri ile verimli görüşmeler gerçekleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, "Ziyaretimiz vesilesiyle Erbil'in dört bir tarafının ay yıldızlı al bayrağımızla donatılması, bizi gerçekten duygulandırdı." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Irak Kürt Bölgesi arasındaki samimi dostluğu böylece bir kez daha yakından görme fırsatı bulduklarını vurgulayarak, Irak Kürt bölgesel yönetimiyle tesis edilen işbirliğini ilerletme yönündeki iradelerinin baki olduğunu belirtti.

Ziyarette, PKK tehdidine karşı atabilecek adımları da ele aldıklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Terörle mücadelede elde edeceğimiz kalıcı başarıların, bölgemizin güvenliği için kritik önemde olduğunu teyit ettik. Enerji, ulaştırma, ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere, ekonomik ilişkilerimizi kapsamlı bir şekilde değerlendirdik. Görüşmelerimizde Gazze başta olmak üzere Filistin'de yaşanan insanlık dramını da konuştuk. İsrail mezaliminin bölgemiz ve Irak üzerindeki menfi yansımalarına karşı Irak'ın güvenliğine ve istikrarına verdiğimiz önemi dile getirdik. Irak'la hem ikili hem bölgesel düzeyde artan işbirliğimizin tüm bölgenin huzuruna ve istikrarına katkı sağlayacağına inanıyorum. Görüşmelerimizin ve aldığımız kararların ülkelerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Samimi misafirperverlikleri için tüm Iraklı kardeşlerimize teşekkür ediyorum."

"Uluslararası hukukun içinde mücadele devam edecek"
Erdoğan, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

"Irak'la terörle mücadele konusunda 'Bu yaz itibarıyla Irak sınırında terörün çözüleceğini' söylemiştiniz. Irak ile bir ortak operasyon mu söz konusu? Yoksa bu operasyonu Türkiye kendi başına mı yapacak? Bu konu Irak'taki temaslarınızda gündeme geldi mi? Süreç nasıl işleyecek?" sorusuna Erdoğan, "Irak'ta da Suriye'de de özellikle terör bataklığı sadece bizim çalışmamızla değil, buradaki her iki ülke yönetiminin müşterek gayretleriyle kurutulacaktır." yanıtını verdi.

Bütün terör örgütleriyle ayrımsız bir şekilde aralıksız mücadeleyi sürdürdüklerinin altını çizen Erdoğan, şunları ifade etti:

"Özellikle Irak ve Suriye'de yuvalanmış PKK/PYD/YPG ile ilgili mücadelemiz uzun yıllardır bildiğiniz gibi kapsamlı bir şekilde sürüyor. Bundan sonra da yine aynı kararlılıkla bu devam edecek. Gerek yurt içinde gerek sınırlarımızın hemen ötesinde, uluslararası hukukun içinde ve komşularımızın toprak bütünlüğü noktasındaki hukukuna da saygılı olarak bu mücadele devam edecektir. Gönül ister ki komşularımız topraklarından bize yönelen tehditler karşısında gereken tavrı kendileri koysun ve müşterek olarak bu mücadeleyi sürdürelim. PKK/PYD/YPG terör örgütü Irak'ın da istikrarına, kalkınmasına, huzuruna bir tehdittir. Bu tehdidin ortadan kaldırılması Irak'ın da çıkarınadır. Ben inanıyorum ki bu gerçeği görüyorlar ve artık bu pürüzün yok edilmesi için irade ortaya koyacaklardır. Irak'ın kalkınma vizyonunun, uluslararası yatırımların güvenliği için bu terör çukurlarının dümdüz edilmesi ve Irak için öngörülebilir yarınların inşa edilmesi şarttır. Biz, terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz. Biz bu konuda kararlıyız. Terörle ve terör örgütleriyle birlikte yol yürüyenlere, terör örgütlerini maşa olarak kullananlara meydanı asla bırakmayacağız."

"Temkinli adım atmamız gerekiyor"
"Su meselesi iki ülke arasındaki önemli konulardan biri. Irak'ın Fırat ve Dicle Nehirlerinden akıtılan su miktarı konusunda önemli bir beklentisi vardı. Su konusunda iki tarafı bir araya getirecek işbirliği ya da anlaşma olabilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, su konusunda kaynakların akılcı kullanılmasının önemine dikkati çekti.

Irak'ın su konusunda Türkiye'den taleplerinin bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, "Bu noktada yapılması gereken dünyanın değişen iklim şartlarına uygun yeni planlar, programlar ortaya koymak ve suyun sürdürülebilir kullanımını temin etmektir. Akıldan çıkartmamak gerekir ki bizim de en az onlar kadar su konusunda sıkıntımız bulunuyor." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin de su zengini olmadığına, su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde bulunduğuna işaret ederek, şunları dile getirdi:

"Yani, kısa süre içerisinde planlamalarımızı hayata geçiremezsek biz de su temini konusunda sorun yaşayabiliriz. Dolayısıyla temkinli adım atmamız gerekiyor. Bu doğrultuda yapılacak değerlendirmelerle bir ortak noktada buluşmak mümkün olabilir. Teknik meseleler ayrıntılı incelenmeden, geleceğe yönelik senaryolar oluşturmadan 'yaptık oldu' mantığıyla bunlar halledebilecek konular değildir. Türkiye bu konularda duygusal değil, akılcı, uzlaşmacı ve çözüm odaklı bir yaklaşım tarzını benimsemektedir ve buna devam edeceğiz. Yapacağımız, iyi niyetle ve yapıcı bir yaklaşımla diyaloğu sürdürmek, ortak projeleri hayata geçirmek ve ortak sorunumuza müşterek çözümler üretmektir. Çünkü su, çatışma aracı değil, müşterek çıkarlarımıza hizmet edecek bir işbirliği alanı."

Gazze'de kalıcı ateşkes için yürütülen diplomasi trafiğiyle ilgili soru üzerine Erdoğan, bu konuda çok hassas olunması gerektiğini belirterek, İsrail'in eşi benzeri görülmemiş katliamlara imza atması ve Gazze'yi yok etmek üzere harekete geçmesinin, bu konudaki yaklaşım biçimlerini değiştirmesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Gazze'nin İsrail tarafından ele geçirilmesi, başka işgallerin de kapısını aralar. Gazze'nin, İsrailli hırsız teröristlerin yerleşimine açılması İsrail'i daha saldırgan, daha pervasız yapar. Buna da bizim müsaade etmemiz söz konusu olamaz. Dolayısıyla atmamız gereken adımlar var. İsrail'in bu şımarık, cani tavırları karşısında bizler de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ni devreye sokma, onlarla müşterek bazı adımları atma gayreti içinde olacağız. İslam dünyası bu soykırımlara varan katliamlar zincirinin oluşturduğu titremeyle kendine gelmezse, reflekslerini tamamen kaybetme tehlikesiyle yüzleşir. Onun için de bizim burada sessiz kalmamız mümkün değildir. Bütün sinir uçları nerede ise onları harekete geçirmemiz şarttır. Gazze konusu şu anda İslam dünyasının en önemli meselesidir. İslam dünyasının odaklanması, çözüm için akıl yürütmesi, gerçekçi ve etkili politikalar üretmesi gereken yer Gazze'dir. Hem Hamaslı yetkililerle hem birçok ülkenin liderleri ile bu konuları görüşmeye devam edeceğiz. Birinci gündem başlığımız bu konudur ve çözüm için elimizden gelenin fazlasını yapmayı sürdüreceğiz. Herkes bu konuyu görmezden gelebilir, unutabilir ama bizim öyle bir yaklaşımımız olamaz."

"Bizim öykümüz Filistin Davası'ndan ayrı yazılamaz"
Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin ziyaretine ilişkin sorular üzerine de Heniyye ile çok samimi bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirterek, şöyle devam etti:

"Sayın Heniyye'yi İsrail'e karşı mücadelede kararlılık içerisinde gördüm. Bu samimi görüşmede gönülden gönüle uzanan bu bağın, Filistin'deki karşılığını hissettik. Filistinli kardeşlerimizle biz et-tırnak gibiyiz. Onların canı yanıyor ve kimse zannetmesin ki biz rahat uyuyoruz. Bizi Gazze'deki, Nablus'taki, Kudüs'teki, Beytüllahim'deki, Ramallah'taki ve diğer tüm Filistin şehirlerindeki kardeşlerimizle ayrı bir yere koymaya kalkanlar büyük bir hezeyan içindedir. Onlar bizi bilir, biz onları biliriz. Bunu bundan önce de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ve bunun dışında yaptığımız bütün açıklamalarımızda çok açık, net zaten ortaya koyduk. Bundan sonra da yine aynı şekilde biz bu tavrımızı sergilemeye devam edeceğiz. Biz hiçbir zaman Hamaslılar dahil Filistinli kardeşlerimizi kendi başlarına bırakmayız. Bunun için şu ana kadar Gazze'ye 45 bin ton civarında yardım gönderdik. Bu yardımlar hala devam ediyor ve edecek. Bunun yanında Ankara ve İstanbul'daki hastanelerimizde şu anda yaralıları tedavi ediyoruz. Sahra hastanesi noktasında attığımız adımlarla biz bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.

Bizim öykümüz Filistin Davası'ndan ayrı yazılamaz. Ne mutlu ki Filistin Davası'nın büyük öyküsünde de bizim bir yerimiz vardır. Bunu Filistinli kardeşlerimiz tarafından bize yönelik söylenen naif sözlerden, oradaki çileli anaların ve yavruların dualarından anlıyoruz. Onların sevgisine, onların yüce gönüllülüğüne layık olabilirsek ne mutlu bize. Şairin deyimiyle insanlık için vakit daralıyor. Daralan vakitlerde Filistin için daha çok koşturmalı, yaslı yürekleri ferahlatacak, bebeklerin acı dolu çığlıklarını dindirecek bir gelecek için çalışmalıyız."

"Adalet sormazsa, tarih soracak"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Katar'daki Hamas üyelerine yönelik ciddi baskılar olduğuna, Hamas yönetiminin oradan ayrılmasına yönelik iddialar var. Türkiye'ye gelmeleri mümkün olabilir mi? Sizden bir talepte bulunuldu mu?" sorusuna, "Önemli olan Hamas liderlerinin nerede olduğu değil, Gazze'deki durumdur. Bu söylediğiniz konuyla ilgili Katar'daki konumlarının ne olacağı hususunda doğrusu bana böyle bir bilgi gelmedi." cevabını verdi.

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'nin, Hamas üyelerinin Katar'daki pozisyonunu yok farz edecek bir adımı atacağına dair bir şey duymadığını aktaran Erdoğan, "Böyle bir adım atacağını da düşünmüyorum. Onlara karşı olan samimiyeti, tavrı, her zaman ailenin bir ferdi gibidir. Bundan sonraki süreçte de yine onlara karşı bu tavrın değişeceğine asla ihtimal vermiyorum." ifadesini kullandı.

Erdoğan, İsrail'in Gazze'de saldırılarında hayatını kaybeden gazetecilerin de bulunduğunun hatırlatılması üzerine "İsrail'in gerçeklerden rahatsızlığının somut kanıtı, özellikle yazılı, görsel medya mensuplarına yönelik bu saldırılarıdır. İsrail, katliamlarının izlerini silmek, soykırım delillerini karartmak için bu saldırıları gerçekleştiriyor." diye konuştu.

Demokrasinden, insan haklarından, hürriyetlerden dem vuranların, bu tabloyu iyi analiz etmeleri gerektiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yüzlerce basın mensubunun bu şekilde öldürülmesi, dünyanın bu saldırılara karşı, bu zulme karşı sessiz kalması anlaşılır değildir. TRT mensubu kardeşimizin ağır yaralanmış olması da gerçekten bizler için ayrı bir üzüntüyü beraberinde getiriyor. Rabb'im sağlık, sıhhat, afiyet lütfetsin inşallah. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, Uluslararası Adalet Divanı önüne biz İsrail'in işlediği suçlara dair bütün belgeleri koyduk, koymaya devam edeceğiz. Biz, gerçeği ortaya koymaya, İsrail'in cinayetlerini dillendirmeye devam edeceğiz. Şunu bilelim ki zamanın Hitler'i Netanyahu ve suç ortakları hesap vermekten kaçamayacak. O ne kadar kaçarsa kaçsın, biz de o denli onu takip edeceğiz. Bir gün mutlaka adalet, masumların ve mazlumların hesabını onlardan soracak. Adalet sormazsa tarih soracak."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan geçtiğimiz günlerde, 1915 olaylarından bahsederken 'soykırım' ifadesini kullanmaktan çekindi. 'Büyük felaket' demekle yetindi. Paşinyan, 'Ağrı Dağı'nın Türkiye sınırları içerisinde olduğunu' söyleyerek devlet armasında yer almasını da eleştirmişti. Siz, barıştan yanaymış gibi görünen bu tavır hakkında ne düşünüyorsunuz? Azerbaycan'la, Türkistan'la Kafkasya'daki o büyük kalkınma projelerinde, barıştan yana tavır devam ettiği takdirde, bu projelere Ermenistan'ın da dahil olması ihtimali mümkün olabilir mi?" sorusuna, "Artık bölgede yeni bir düzen kuruluyor. Dayanaksız ezberlerin bir kenara bırakılma vakti geldi ve geçiyor. Zamanın gerçekleriyle hareket etmek, gerçeklikle bağı olmayan uydurma tarihi öykülerle hareket etmekten her zaman daha iyidir. Şu anda bunu Paşinyan da anlamış durumda." yanıtını verdi.

Tarihsel süreçte ne olduğunu öncelikle tarihçilerin ele alması gerektiğini belirten Erdoğan, bu konuda Türkiye'nin en başından beri çok açık davrandığını, arşivlerini açtığını anımsattı.

Şimdi gerçekçi bir zeminde yeni yol haritaları oluşturmanın zamanı olduğuna işaret eden Erdoğan, "Umarım Ermenistan, diasporanın kendilerini esir ettiği karanlıktan kurtulup, aydınlık yarınlar için yeni başlangıçlar yapma yolunu seçer. Fırsat kapıları sonsuza kadar açık kalmaz. Onu açık kaldığı süre içerisinde iyi değerlendirmek lazım." dedi.

Sadece diasporanın değil, birçok kışkırtıcının bu süreçte Ermenistan'ı etkileme gayreti içerisinde olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bunların farkındayız. Zaman zaman bizler de uyarılarımızı yaptık. Umarım Ermenistan doğru yolu tercih eder ve yeni bir dönem başlar." ifadelerini kullandı.

"Demokratik anayasa için gayretimiz sürecek"
"Yeni anayasa için çalışmalar başladı. 1921 Anayasası da yeniden gündeme geldi. Bu arada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel de gelecek dönemi konuşmak için sizden bir randevu talep edeceğini söylemişti. Randevu talebi geldi mi? Özgür Özel'den bu konuşma ve sonrasında yeni anayasa konusunda CHP'yle uzlaşma olur mu?" sorusuna Erdoğan, "Şu an itibarıyla henüz böyle bir randevu talebi gelmiş değil. Fakat olabileceğini düşünüyoruz." karşılığını verdi.

Dünyada birçok alanda değişim yaşandığını, sosyolojiler, teknolojiler, iklimler ve daha birçok zeminin çok hızlı değiştiğini belirten Erdoğan, şunları ifade etti:

"Buna ayak uydurmak için Türkiye'nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup, yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir. Yani bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin de böyle bir değişime destek verebileceği düşüncesinde ve inancındayım. Bu görüşme sağlandığında tabii ki anayasa konusu da bizim görüşme başlıklarımızın arasında yer alacaktır. Kaldı ki Meclis Başkanımızın da liderlerle yapacağı görüşmelerde bu konuları onlarla ele alma düşüncesinin olduğunu biliyorum.

Doğrusu ben de bize çok ama çok dar gelen bu mevcut anayasayla ilgili liderler olarak neler yapabiliriz, bunları konuşmakta fayda var diye düşünüyorum. Sayın Özel'in bu ziyaretinin gerçekleşmesi halinde kendisiyle de bunları konuşarak böyle bir adımı atabileceğimizi kendisine teklif etmekten daha doğal bir şey olmaz. Biz Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun en önemli köşe taşlarından biri olan yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili çalışmaktan, gayret etmekten geri durmayacağız. Milletimize yeni ve demokratik bir anayasa kazandırana kadar gayretimiz sürecektir."

"Bedelini ödemeye hazır olmalı"
Erdoğan, "Son birkaç gündür DEM Parti'yle ilgili bir tartışma var. Mardin ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyelerinin meclis açılışında İstiklal Marşı'nın okunmadığı ve bayrağımızın kaldırıldığı iddiaları sebebiyle İçişleri Bakanlığı zaten mülki müfettiş görevlendirdi, bu kamuoyuyla paylaşıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çok sert eleştirileri vardı. Sizin değerlendirmeleriniz nedir?" sorusu üzerine bu konuyu İçişleri Bakanlığının kapsamlı bir şekilde incelediğini hatırlattı.

Türkiye'de herkesi temsil eden değerler olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bunları dışlamak, bunlara saygısızlık etmek, birlik ve bütünlüğümüze kastetmek anlamına gelir ve tabii ki hukuk devletinde bunun da bir karşılığı vardır. Bunları daha önce de söyledim. Teröre destek vermek, terörle müşterek hareket etmek şüphesiz ki bizim değerler silsilemize saldırıdır ve bununla ilgili olarak da anayasanın çok açık hükümleri vardır. Türk'ü de Kürt'ü de Laz'ı da Çerkez'i de diğer gruplar da bu ülkenin hür ve eşit vatandaşlarıdır. Bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez ve yetmeyecek. Birliğimize ve bütünlüğümüze böylesine kışkırtıcı eylemlerle el uzatmaya kalkanlara bundan önce hukuk zemininde hangi yanıt verildiyse aynısının ortaya konması sürpriz olmaz. Buna bir defa herkesin hazır olması gerekir. Sayın Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu açıklamalar anayasa hükmünün icrasından başka bir şey değildir. Aynı durum şu anda benim için de geçerlidir. Anayasanın hükümlerini kimler çiğnemeye kalkıyorsa bedelini de ödemeye hazır olmalıdır."

"İhtiyaç dışı harcamaların önü kesilecek"
"Kamuda tasarrufa yönelik bir çalışma yürütüldüğünü, hazırlandığını biliyoruz. Bu çalışmanın neyi kapsadığını, içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz ve ne zaman yürürlüğe girer?" sorusuna Erdoğan, "Tasarruftan kamuda gereksiz harcamaların ortadan kaldırılması, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması anlaşılmalıdır. Yani bundan farklı bir şey anlaşılmamalı. Bütçelerin buna göre revize edilmesi için bizler de şu anda bir çalışma yapıyoruz." yanıtını verdi.

Hazine ve Maliye Bakanlığının tasarruf adımlarını takip edeceğini, resmi taşıt kullanımlarından haberleşme giderlerine, temsil, tören, ağırlama hizmetlerinden, demirbaş alımlarına kadar tüm harcamaları gözden geçireceğini belirten Erdoğan, gerçek ihtiyaçlar tespit edilip, ihtiyaç dışı harcamaların önünün kesileceğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milletimizin refahını artırmak için tasarruf tedbirleri almak durumundayız. Bunun için de gereği neyse kesinlikle bunu hükümet olarak yapmakta kararlıyız. Önceliğimiz ve birinci hedefimiz, tasarrufu kamu harcamalarında uygulamak, enflasyonu düşürmek ve ekonomiyi rahatlatmaktır. Bunu daha önce biz başardık. Yine başaracağız." diye konuştu.

"Milletin ezilmesine müsaade etmeyeceğiz"
"Gıdada özellikle son dönemde hiçbir ekonomik gerekçeye tabi olmayan fahiş fiyat uygulamaları görüldü. Fahiş fiyata yönelik yeni bir yol haritası ya da yeni bir adım var mı? Örneğin hapis cezası da düşünülebilir mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Burada temel önceliğimiz her şeyden önce vatandaşımızın refahıdır. Fahiş fiyatlarla mücadelede yeni ve daha caydırıcı tedbirler ortaya koyabiliriz. Aşırı kar hırsı dizginlenmediği müddetçe ne kadar maaş artışı yaparsanız yapın sorun devam edecektir. Hele gıda gibi mecburi kalemlerde buna müsaade edemeyiz. Gerekli tedbirler için ilgili bakanlıklarımız şu anda çalışmalarını yapıyorlar. Kısa süre içinde somut birtakım adımlarla enflasyonu da artıran bu fahiş fiyatlara karşı mücadelemiz kesinlikle gerçekleşecektir. Ambalajların üzerine fiyatlarının yazılması konusu da düşünülebilir. Burada taviz veremeyiz, üzerine üzerine gideceğiz. Milletimizin fahiş fiyat yükünün altında ezilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek."


Milli Savunma Bakanı Güler'den Irak ile ortak harekat merkezi kurulmasına ilişkin açıklama

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Milli Savunma Bakanı Güler'den Irak ile ortak harekat merkezi kurulmasına ilişkin açıklama

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Irak ile ortak bir harekat merkezi kurulmasına ilişkin, "Ortak çalışacağız, neler yapabiliriz diye. Ortak harekat merkezinin sorumlulukları belli olacak. Şimdi kurulma konusunda iki taraf da ortak karar aldı." dedi.
Güler, TBMM'de düzenlenen 23 Nisan Resepsiyonu'nda basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Bakan Güler, Yunanistan'ın başkenti Atina'da gerçekleşen Türkiye-Yunanistan Güven Artırıcı Önlemler Toplantısı'na ilişkin soru üzerine, "Heyet dönünce öğreneceğiz ama olumlu. Karşılıklı iyi niyetle yürütülüyor." ifadesini kullandı.

ABD'den F-16 savaş uçaklarının alımına ilişkin sürecin ne durumda olduğunun sorulması üzerine Güler, "Konuşuyoruz. Yakında her şeyle ilgili neredeyiz, bütün hepsini öğreneceksiniz. Çalışıyoruz." şeklinde konuştu.

Güler, Irak ile ortak harekat merkezi kurulmasına ilişkin soruya da "Daha çalışacağız. Onlarla beraber ortak çalışacağız, neler yapabiliriz diye. Ondan sonra ortak harekat merkezinin sorumlulukları belli olacak. Şimdi sadece kurulma konusunda iki taraf da ortak karar aldı." yanıtını verdi.


Azerbaycan ile Türkiye arasında gelirde çifte vergilendirme kaldırılacak

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Azerbaycan ile Türkiye arasında gelirde çifte vergilendirme kaldırılacak

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Azerbaycan Milli Meclisi, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması"nı onayladı.

Milli Meclis'in Genel Kurul Toplantısında, Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan "Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması" görüşüldü. Oylamaya çıkarılan anlaşma kabul edildi.

"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması", 19 Şubat'ta Cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev'in de hazır bulunduğu törende Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Azerbaycan Ekonomi Bakanı Mikail Cabbarov tarafından Ankara'da imzalanmıştı.


Filistinli ekonomist, İsrail saldırılarının Gazze'yi ekonomik ve endüstriyel olarak yok ettiğini söyledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistinli ekonomist, İsrail saldırılarının Gazze'yi ekonomik ve endüstriyel olarak yok ettiğini söyledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail'in 16 yıldır abluka altında tuttuğu ve 7 Ekim'den bu yana da aralıksız şekilde saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de tarım sektörünün yüzde 80'inin, sanayi sektörünün de yüzde 90'ının yok edildiği belirtildi.

Filistinli ekonomist Muhammed Ebu Ceyyab, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail saldırılarının Gazze ekonomisine etkilerini değerlendirdi.

İsrail saldırılarının, Gazze'de ekonomik düzeyde her şeyi yok ettiğini, bölgede tek bir üretim alanı bırakmadığını, toplumdaki ekonomik sınıfların eşitlendiğini ifade eden Ebu Ceyyab, şunları kaydetti:

"Saldırılar, üst ve orta sınıfı yok ederek onları da yoksullaştırdı. İsrail savaş uçakları ve tankları tarafından yok edilen sanayi sektörü, tüm iş sahiplerini ve çalışanlarını yoksul insanlara dönüştürdü. Geçmişte geçimini sanayi, üretim ve tarım alanından sağlayan orta sınıf, bugün yoksul sınıfına dahil oldu. Gazze Şeridi ekonomik altyapı, sanayi merkezleri ve üretken sektörler düzeyinde tamamen yok edildi."

- "Toplumun tüm fertleri yoksullaştı"

Ebu Ceyyab, tarım ve sanayi sektöründe oluşan hasara ilişkin şunları söyledi:

"İsrail'in yıkım üslubu, Gazze Şeridi'ndeki tarımsal üretimin yüzde 80 ila 90'ının işlevsiz hale gelmesine yol açtı. Sanayi sektörü tamamen durdu, endüstriyel altyapı, fabrikalar, enerji ve diğer bileşenlerin yüzde 90'ından fazlası yok edildi."

Toplumun genel durumuna işaret eden Ebu Ceyyab, "Filistin toplumundaki tüm farklılıklar aşındı, artık ekonomik sınıflar kalmadı. Toplumun tüm fertleri yoksullaştı, ihtiyaç sahibi haline geldi." diye konuştu.

Ebu Ceyyab, sanayi, tarım ve üretim sektörlerini yeniden ihya etmek, ekonominin alt, orta ve üst sınıflarını yeniden inşa etmek için uzun yıllar alacak sıkı bir çalışma, yeniden yapılanma ve on milyarlarca dolar gerektiğini vurguladı.

- Gazze'deki kritik altyapılara verilen zararın maliyeti 18,5 milyar dolar civarında

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), şubat ayının başlarındaki açıklamasında, Gazze Şeridi'nin sosyal ve ekonomik koşullarını saldırılar öncesindeki duruma getirilmesinin on yıllar alacağını ifade etmişti.

Nüfusun yüzde 80'inin uluslararası yardıma bağlı olduğu Gazze'de oluşan ekonomik yıkım döngüsünün acilen kırılması gerektiği vurgulamıştı.

Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası'nın nisan ayı başındaki ortak raporunda da Gazze'nin altyapısındaki hasarın yaklaşık 18,5 milyar dolara olduğu belirtilmişti.

Raporda, Gazze Şeridi'ndeki yaklaşık 2,3 milyonluk nüfusun yarısından fazlasının açlığın eşiğinde olduğu, nüfusun tamamının ciddi gıda güvensizliği ve yetersiz beslenmeyle karşı karşıya olduğu aktarılmıştı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hasan Kılıç'ın cenaze törenine katıldı

Fotoğraf: Cemal Yurttaş/AA
Fotoğraf: Cemal Yurttaş/AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hasan Kılıç'ın cenaze törenine katıldı

Fotoğraf: Cemal Yurttaş/AA
Fotoğraf: Cemal Yurttaş/AA

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün hayatını kaybeden İsmailağa Cemaati lideri Hasan Kılıç'ın cenaze törenine katıldı.

Böbrek rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede 93 yaşında yaşamını yitiren Kılıç için Fatih Camisi'nde ikindi namazına müteakip cenaze töreni düzenlendi.

Cenaze törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, cemaat mensuplarına başsağlığı diledi.

Kılıç'ın cenaze namazını İsmailağa Camisi'nin emekli imamlarından Ahmet Fikri Doğan kıldırdı.

Daha sonra Kılıç için dua edip tezkiye konuşması yapan İsmailağa Camisi İmamı Salih Topçu, şunları kaydetti:

Hasan Efendi Hazretimiz dün itibarıyla Hakk'ın rahmetine kavuşuyor. Ancak önceden Hasan Efendi Hazretimizin tensibiyle teklifiyle camiamızın başında cenaze namazını kıldıran, Efendi Hazretimizin arkasından onun yaş haddinden emekli oluşunun peşinde, Efendi Hazretimiz tarafından İsmailağa Cami-i Şerifi'nde imam olarak görev yapan kıymetli Fikri Doğan Hocamız, Hasan Efendi Hazretimizin yerine halifesi olarak taayyün edilmiştir. Bunu bütün camiamıza, sizlere arz ederim.

Cenaze namazı ve tezkiye konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıç'ın tabutuna omuz verdi.

Hasan Kılıç'ın naaşı, ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı'daki Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi.

Cenaze törenine, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Demir, AK Parti Trabzon Milletvekili Adil Karaismailoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, İstanbul Valisi Davut Gül, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı ve Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar, AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, Fatih Belediye Başkanı Mehmet Ergün Turan da katıldı.


Palestino futbol kulübü sahaya "Gazze'de soykırımı durdurun" pankartıyla çıktı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Palestino futbol kulübü sahaya "Gazze'de soykırımı durdurun" pankartıyla çıktı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Şili'de yaşayan Filistinliler tarafından kurulan Club Deportivo Palestino futbol takımı oyuncuları sahaya "Gazze'de soykırımı durdurun" pankartıyla çıktı.

Taraftarlarının yoğun desteği altında sahaya çıkan futbolcular, "Gazze'de soykırımı durdurun" yazılı pankart açtı.

Club Deportivo Palestino'nun sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, "Bayrağımıza gösterilen saygı ve hürmet için taraftarlarımıza ve aynı şekilde konuk ekibin taraftarlarına da teşekkür ederiz." ifadesi kullanıldı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de yaptığı saldırılara çeşitli şekillerde tepki gösteren Palestino futbol takımı, ülkenin önemli kulüpleri arasında gösteriliyor.

1900'lü yıllarda Şili'ye göç eden 500 bine yakın Filistinlinin başkent Santiago'da 1920'de kurduğu Club Deportivo Palestino, Şili futbolunda köklü bir yere sahip. Takımın 1955 ve 1958'de olmak üzere 2 şampiyonluğu bulunuyor.

Pek çoğu Osmanlı Devleti vatandaşı olan göçmenler, bu sebepten yeni ülkelerinde "Los Turcos" olarak anılıyor.


İsrail ordusu, Batı Şeria'da Filistinlilerin yaşadığı bölgeye baskın yaptı: 1 ölü, 2 yaralı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail ordusu, Batı Şeria'da Filistinlilerin yaşadığı bölgeye baskın yaptı: 1 ölü, 2 yaralı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail ordusunun işgal altına bulunan Batı Şeria'da Filistinlilerin yaşadığı bölgeye yönelik baskını sırasında 1 kişinin hayatını kaybettiği ve 2 kişinin yaralandığı bildirildi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA'da yer alan habere göre, İsrail askerleri Batı Şeria'daki Eriha şehri ve yakınlarındaki Akabet Cebir, Ayn es-Sultan ve Duyuk el-Favka dahil çok sayıda bölgeye baskın yaptı.

Baskınlar sırasında, Eriha'da üç çocuk babası 44 yaşındaki Şadi İsa Celayta, İsrail güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirirken, iki kişinin yaralandığı, göğsünden yaralanan bir kişinin durumunun ağır olduğu kaydedildi.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail askerleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 486 Filistinli hayatını kaybetti.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne saldırı başlattığı 7 Ekim 2023'ten bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de Filistinlilere yönelik gözaltı, baskın ve saldırılarda artış yaşanıyor.