Koronavirüsün ardından 80 ülkede demokrasi ve özgürlükler geriledi

Koronavirüs demokrasileri değiştirdi: Önce sağlık, sonra özgürlük

Fransa’da göstericiler sağlık sertifikası sistemini reddetti (AFP)
Fransa’da göstericiler sağlık sertifikası sistemini reddetti (AFP)
TT

Koronavirüsün ardından 80 ülkede demokrasi ve özgürlükler geriledi

Fransa’da göstericiler sağlık sertifikası sistemini reddetti (AFP)
Fransa’da göstericiler sağlık sertifikası sistemini reddetti (AFP)

2020 yılında patlak veren yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, demokratik ülkelerde şimdiye kadar hayal edilmesi zor olan olağanüstü kısıtlamalara ve kamu özgürlüklerinde gerilemeye neden oldu.
Batılı ülkeler arasında özellikle Avrupa ülkeleri virüsle mücadele adına temel özgürlükleri kısıtlamakta kararlı davrandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, aşı olmayı reddedenleri mümkün olduğu kadar sosyal hayattaki aktivitelere erişimlerini sınırlayarak, hayatlarını zorlaştırmak istediğini söyleyerek tepki çekti.
Dünyanın en önde gelen demokratik ülkelerinden birinin lideri tarafından yapılan bu açıklama, salgının ulusal öncelikleri ne ölçüde değiştirdiğinin altını çizdi.
Salgın kaynaklı ilk ölümün 11 Ocak 2020’de gerçekleşmesinden bu yana, hükümetler virüsü kontrol altına almaya çalışmak için kapsamlı karantinalar ve sokağa çıkma yasakları uyguladı.
Ancak 2021’de, çoğu ülke stratejilerini sertleştirerek, AMV, restoran ya da kafelere girişlerde insanların aşı olup olmadıklarını veya negatif test sonuçlarını gösteren sağlık sertifikasını zorunlu kıldı.
Avustralya ve Çin gibi bazı ülkeler, virüsün herhangi bir şekilde yayılmasını önlemek için düzenli olarak kapanma ve sıkı bir karantina gerektiren ‘sıfır koronavirüs’ stratejisini benimsedi.
Bu stratejiyi benimseyen ülkelerde, bu karar Delta ve Omikron gibi varyantların yayılmasını engelleyemese de, sınırlı sayıda ölüm yaşandı.
Resmi verilere göre iki yıl içinde en az 5.5 milyon insan salgın nedeniyle hayatını kaybederken, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu sayının iki veya üç kat daha fazla olabileceğini tahmin ediyor.
Krizin başlangıcında kısıtlamaların kamuoyu tarafından kabulü yüksek olsa da, salgın yorgunluğu yeni kısıtlamalara karşı desteği azalttı.
Hollanda’dan Avusturya, Almanya, Belçika ve Fransa’ya kadar binlerce insan kısıtlamaları protesto etmek için sokaklara döküldü, bazen de polisle çatıştı.
Kısıtlamalara verilen desteğin azalması bazı seçim sonuçlarına da yansıdı.
ABD merkezli siyasi özgürlük ve insan hakları konusunda araştırma ve savunuculuk yapan sivil toplum kuruluşu Freedom House, Ekim 2020 tarihli raporunda konuya dikkat çekti.
Kuruluş, özgürlüklerdeki düşüşün sağlık krizi azaldığında devam etmesinin muhtemel olduğu konusunda uyararak, yürürlükteki yasalar ve kuralları geri almak zor olacağını vurguladı.
80 ülkede demokrasi ve özgürlüklerdeki düşüşü eleştiren kuruluş, sağlık krizinin bazı ülkelerde başlayan otoriter eğilimi hızlandırdığını kaydetti.
Freedom House, Sri Lanka’nın sağlık bahanesiyle Müslüman azınlığa baskı yapmasına ve salgın hakkındaki resmi söylemlere yönelik her türlü eleştiriyi cezalandırmasına dikkat çekti.
Grenoble Siyasi Araştırmalar Enstitüsü’nde siyaset bilimci olan Raul Magni-Berton ise, yaklaşık 40 Avrupa ülkesinde uygulanan kısıtlamaları inceledi.
Magni-Berton, Fransa başta olmak üzere, doğu Avrupa ülkelerinin en katı kısıtlamalara sahip olduğunu belirtti.
Fransız siyaset bilimcinin çalışması, bireysel özgürlüklere en fazla saygı gösteren ülkelerin İngiltere veya İsviçre gibi en eski sürekli demokrasiler olduğunu gösterdi.
Araştırması ayrıca, siyasi kararları tek taraflı olarak uygulamanın zor olduğu ülkelerde kısıtlamaların daha hafif olma eğiliminde olduğu sonucuna vardı.
Buna örnek olarak da, Hollanda gibi koalisyon hükümetlerinin bulunduğu veya merkezi hükümet ile federal Almanya gibi bölgeler arasında gücün paylaşıldığı ülkeleri gösterdi.
Magni-Berton, “Kaç kişiyle pazarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz? Asıl soru bu” dedi.



Kuzey Kore, ülkeye "yasa dışı" giren ABD'li askeri sınır dışı etme kararı aldı

(AA)
(AA)
TT

Kuzey Kore, ülkeye "yasa dışı" giren ABD'li askeri sınır dışı etme kararı aldı

(AA)
(AA)

Kuzey Kore'nin resmi Kore Merkezi Haber Ajansı (KCNA), sorgulanması tamamlanan King'e ilişkin alınan güncel kararı paylaştı.

Ajansın açıklamasında, "Kuzey Kore'nin ilgili makamları, ülkeye yasa dışı yollardan giren ABD ordusu askeri Travis King'i ülkenin yasaları uyarınca sınır dışı etme kararı aldı." bilgisi verildi.

King'in nasıl ve ne zaman sınır dışı edileceğine ilişkin detay verilmedi.

Travis King olayı

Güney Kore'deki Birleşmiş Milletler (BM) Komutanlığı, X sosyal medya platformundan yaptığı paylaşımda, ABD'li bir sivilin 18 Temmuz'da "izinsiz ve isteyerek" Kuzey Kore sınırını geçtiğini açıklamıştı.

Daha sonra ortaya çıkan ayrıntılarda, 23 yaşındaki King'in asker olduğu, Güney Kore'de gece kulübünde bir sivili darbetmek ve polis aracını tekmelemek suçundan 2 aya yakın hapis cezası aldığı kaydedilmişti. King'in, 10 Temmuz'da serbest bırakılarak disiplin cezası için ABD'nin Teksas eyaletinde bulunan Fort Bliss Askeri Üssü'ne geri gönderilmek istendiği belirtilmişti.

Asker eşliğinde getirildiği havalimanında uçağın kapısından pasaportunu kaybettiği gerekçesiyle geri dönen King'in, daha sonra havalimanından ayrılarak turistlerin yer aldığı Kuzey ile Güney Kore arasındaki Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) olan fiili sınır köyü Panmunjom'a düzenlenen tura katıldığı aktarılmıştı.

Güney Kore'deki BM Komutanlığı, ABD'li askerin nerede olduğuna dair Kuzey Kore'den bilgi talebinde bulunulduğunu ve gelen ilk yanıtta King'in gözaltına alındığının bildirildiğini duyurmuştu.


Gürcistan: Rusya'nın işgal ettiği bölgeleri kurtarmak temel sorunumuz

İrakli Garibaşvili (AA)
İrakli Garibaşvili (AA)
TT

Gürcistan: Rusya'nın işgal ettiği bölgeleri kurtarmak temel sorunumuz

İrakli Garibaşvili (AA)
İrakli Garibaşvili (AA)

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili, Abhazya Savaşı'nın bitmesinin 30. yıl dönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, Gürcistan'ın toprak bütünlüğü sorunlarının devam ettiğini hatırlattı.

Bundan 30 yıl önce, 27 Eylül 1993'te Abhazya Savaşı'nın sona erdiğini anımsatan Garibaşvili, söz konusu savaşın ülkenin yeni tarihinde dramatik bir olay olarak kaydedildiğini belirtti.

Garibaşvili, Abhazya Savaşı'nın ülkede ağır bir iz bıraktığını vurgulayarak "Etnik temizlik, yüz binlerce insanı kendi topraklarında yerinden etti, birçok vatandaşımızın hayatına mal oldu. Bu çok üzücüdür. Rusya'nın işgal ettiği bölgelerin kurtarılması ve ülkemizin birleşmesi, devletimiz ve toplumumuzun temel sorunu olmaya devam ediyor" ifadesini kullandı.

Gürcistan'ın toprak bütünlüğü sorununu barışçıl yollardan çözmeye sadık olduğunu kaydeden Garibaşvili, "Hükümetimiz bu yolda kararlılıkla ilerlemektedir çünkü biz, Abhaz ve Oset kardeşlerimizle birleşik, güçlü, gelişmiş bir ülke inşa etmemizin temelinin barış vesilesi ile oluşturulmasına yürekten inanıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Garibaşvili, "Geleceğin, Abhaz ve Gürcülere birlik, barış ve refah getireceğine inanıyorum" ifadesine yer verdi.

Abhazya ve Güney Osetya sorunu

Gürcistan ordusu ile Rusya'nın desteklediği Abhazyalı ayrılıkçılar arasında 1992-1993'te 13 ay boyunca savaş yaşanmıştı.

Rusya ile Gürcistan arasında 2008'de Güney Osetya Savaşı olarak bilinen çatışmalar çıkmış, savaşın ardından Rusya'nın desteklediği Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri, Gürcistan'dan tek taraflı bağımsızlığını ilan etmişti.

Rusya, 2008'de bu iki bölgenin sözde bağımsızlığını tanımış, Gürcistan ise buna karşılık Rusya ile diplomatik ilişkileri kesmişti.

İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesi sonrası İsviçre taraflar arasında arabuluculuk rolü üstlenmişti.


Nijer'de Fransa'ya karşı öfke büyüyor: "Bizi aptal yerine koyuyorlar"

Fransız ordusu karargahının önüne giden protestocular "Artık Fransa'yı istemiyoruz" diyor (Reuters/Arşiv)
Fransız ordusu karargahının önüne giden protestocular "Artık Fransa'yı istemiyoruz" diyor (Reuters/Arşiv)
TT

Nijer'de Fransa'ya karşı öfke büyüyor: "Bizi aptal yerine koyuyorlar"

Fransız ordusu karargahının önüne giden protestocular "Artık Fransa'yı istemiyoruz" diyor (Reuters/Arşiv)
Fransız ordusu karargahının önüne giden protestocular "Artık Fransa'yı istemiyoruz" diyor (Reuters/Arşiv)

Batı Afrika ülkesi Nijer, 26 Temmuz'daki askeri darbeden beri dünya basınının gündeminden düşmüyor. Paris'le yaşanan sürtüşmenin ardından Fransız lider Emmanuel Macron, 1500 Fransız askerinin yıl sonuna kadar ülkeyi terk edeceğini 24 Eylül'de duyurdu.

Diğer yandan askeri yönetimin 25 Ağustos'ta Büyükelçi Sylvain Itte'ye ülkeden ayrılması için 48 saat süre vermesinden sonra Fransa'nın diplomatik temsilcisi bugün ülkeden gitti.

Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısı BBC, eski Fransız kolonisinde yaşayanlarla konuşup bölgedeki durumu aktardı. Dün yayımlanan haberde cuntacıları destekleyenler ve karşıtları da yer aldı. 

İki çocuk annesi Adama Zourkaleini Maiga, ülkedeki Fransız askerleri şiddet olaylarını engelleyemediği için Paris yönetimini sorumlu tuttuğunu söylüyor:

Annemin kuzeni Tera köyünün lideriydi. Yalnızca 7 ay önce suikasta uğradı. Teröristler onu arıyordu. Bir otomobil kiralayıp kaçtığını öğrendiklerinde onu yakalayıp öldürdüler. Boğazını kestiler. Tüm ailemiz gerçek bir şok yaşadı. Bize Fransız ordusunun başarılı olduğunu söyleyemezler. Durum her yıl daha da kötüye giderken terörle mücadelede buranın halkına yardım ettiklerini nasıl söyleyebiliyorlar, anlayamıyorum!

Sahel bölgesindeki son Batı müttefiki olarak görülen Nijer'de İslamcı örgütlerin yükselişi halka sorun yaratıyor. Diğer yandan hem ABD hem de Fransa'nın bölgede birlikleri var. Hatta Washington en büyük drone üssünü bu ülkeye kurdu. 

Pek çok Nijerli, Fransa'nın ülkedeki yöneticilere ve doğal kaynaklara fazlasıyla nüfuz ettiğini düşünüyor. Darbe destekçileri, ordunun Fransız etkisini ülkeden silip egemenliği tamamen ele geçirmesini ümit ediyor. 

Ülkenin Fransa'dan bağımsızlığını kazandığı 1960'tan beri 5 darbenin gerçekleştiğini işaret eden Adama, "Ordu Nijer'de hiçbir zaman uzun süre yönetimde kalmadı. Nihayetinde üslerine dönüp yönetimi daha iyi bir sivil hükümete teslim edecekler" diyor. 

Başkent Niamey'deki Fransız birliklerinin üslerinden ayrılması için haftalardır kamp kuran yüzlerce gösterici, cumaları burada topluca namaz kılıyor. İmam Abdülaziz Abdulaye Amadou cemaate şöyle sesleniyor:

Tıpkı bir kadınla erkeğin boşanması gibi, bu işler zaman alıyor. Nijer'in Fransa'dan ayrılması da böyle…

Namazdan sonra BBC muhabirine konuşan İmam Amadou, ülkedeki tepkiyi şu ifadelerle özetliyor:

Tüm Sahel bölgesinde Fransa'nın en iyi ortağı Nijer. Ancak şimdi isteklerimizi reddeden de Fransa, bu yüzden tansiyon yükseliyor. Fransa darbeden sonra sessizce ayrılıp sonra darbecilerle müzakere edebilirdi. Gabon ve Çad gibi diğer ülkelerdeki darbeleri kabullendikleri halde neden şimdi bizim yetkililerimizi tanımadıklarını söylüyorlar? Bizi bu sinirlendirdi ve Fransa'nın bizi aptal yerine koyduğunu düşünüyoruz.

30 Temmuz'da düzenlenen darbe yanlısı gösteride "Yıkılsın Fransa, Putin sen çok yaşa" gibi döviz ve pankartlar da görülmüştü (AP)
30 Temmuz'da düzenlenen darbe yanlısı gösteride "Yıkılsın Fransa, Putin sen çok yaşa" gibi döviz ve pankartlar da görülmüştü (AP)

Diğer yandan Fransız birliklerinin ülkeden ayrılmasının felakete yol açacağını savunanlar da var. BBC, ülkede yaşayanların cuntadan korkarak konuşmadığını aktardı. Devrik devlet başkanı Muhammed Bazum'un eski sözcüsü İdrissa Veziri, Zoom üzerinden görüştüğü BBC muhabirine Paris'ten sesleniyor:

Teröristlerle mücadelede Fransa bize çoğu istihbaratı sağlayan kilit ülke konumunda. Fransızların aceleyle ayrılması Mali ve Burkino Faso'daki güvenlik durumunun bozulmasına yol açtı. Bugünlerde Fransa, halkı sokağa çıkarmak için kullanılan bir günah keçisi oldu. Sorun Fransa değil; günümüzün problemi, Nijer için büyük bir gerileme anlamına gelen darbe girişimi.

Ancak bazı uzmanlar, darbenin ardından Senegal, Fildişi Sahili, Benin ve Nijerya'nın da üyesi oldukları Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Nijer'e askeri operasyon tehdidinde bulunmasının ardından Mali, Burkina Faso ve Nijer'in 16 Eylül'de kurduğu askeri ittifakı işaret ediyor. 

Güney Afrika merkezli Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nde Sahel bölgesinden sorumlu proje yöneticisi olan Fahiraman Rodrigue Koné, "Bu üç ülke arasındaki yardımlaşma eksiği, terör örgütlerinin bir bölgeden ötekisine rahatça geçmesini sağlayan sebeplerden biriydi. Şimdiden bu üç ülke ortak askeri operasyon düzenledi. Artan yardımlaşma, isyancılar üzerinde gerçek bir baskı oluşturuyor" diyor. 

Geçen sene Nijer'de terör olaylarıyla bağlantılı ölümler yüzde 79 azalmıştı. Koné, Bazum yönetiminin yürüttüğü askeri stratejiyle birlikte, halkı yanına alıp sosyoekonomik gelişimi önceleyerek bu başarıyı sağladığını söylüyor. Cuntanın bu yolu sürdürüp sürdürmeyeceğiyse henüz bilinmiyor.

Nijer'de halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum, 26 Temmuz'da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı unsurlarınca alıkonmuş ve o akşam asker, yönetime el koyduğunu duyurmuştu. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı General Abdurrahmane Tchiani, 28 Temmuz'da Vatanı Koruma Ulusal Konseyi (CNSP) isimli geçiş hükümetinin başına geçmişti.

CNSP, 7 Ağustos'ta Lamine Zeine'yi başbakan olarak atamış, 10 Ağustos'ta asker ve sivillerden oluşan 21 üyeli kabineyi açıklamıştı.

63 yaşındaki Bazum, tutuklandığı Nijer'de yargılanmayı bekliyor.

Independent Türkçe


Fransa'nın Niamey Büyükelçisi Itte, Nijer'den ayrıldı

(AA)
(AA)
TT

Fransa'nın Niamey Büyükelçisi Itte, Nijer'den ayrıldı

(AA)
(AA)

Nijer'de 26 Temmuz'da başa geçen askeri yönetimin 25 Ağustos'ta Büyükelçi Itte'ye ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre vermesinden yaklaşık 1 ay sonra Büyükelçi ülkeden ayrıldı.

Fransız RFI radyosunun haberine göre, Büyükelçi Itte, sabah saatlerinde Çad'ın başkenti Encemine'ye gitmek üzere Nijer'in başkenti Niamey'de uçağa bindi.

Paris'e dönmek için Encemine'den uçağa binecek olan Itte'nin ilerleyen saatlerde Fransa'ya ulaşması bekleniyor.

Fransa ile Nijer arasında "büyükelçi" krizi

Nijer'de 26 Temmuz'da başa geçen askeri yönetim, 25 Ağustos'ta Fransa'nın Niamey Büyükelçisi Itte'ye ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre tanımış ancak Büyükelçi Itte, ülkeden ayrılmamıştı.

Fransa, "askeri cuntanın Fransız elçinin gitmesini talep edebilecek bir otorite olmadığını" belirtmiş ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 15 Eylül'de yaptığı açıklamada, Büyükelçi Itte'nin "rehin alındığını", Büyükelçiliğe gıda girişine izin verilmediğini dile getirmişti.

Macron 25 Eylül'de yaptığı açıklamada ise Büyükelçi Itte'nin Fransa'ya geleceğini bilgisini paylaşmıştı.


Bangladeş'te dang hummasında vaka sayıları, resmi verilerin 5 katı olabilir iddiası

Bangladeş'te dang hummasından hayatını kaybedenlerin sayısı 778'e çıktı (AA)
Bangladeş'te dang hummasından hayatını kaybedenlerin sayısı 778'e çıktı (AA)
TT

Bangladeş'te dang hummasında vaka sayıları, resmi verilerin 5 katı olabilir iddiası

Bangladeş'te dang hummasından hayatını kaybedenlerin sayısı 778'e çıktı (AA)
Bangladeş'te dang hummasından hayatını kaybedenlerin sayısı 778'e çıktı (AA)

Ülkede hızla yayılan dang hummasının sağlık sistemi üzerindeki etkisini artırdığına işaret eden doktorlar, AA muhabirine yaptıkları açıklamada, bu etkiyle mücadele için birinci ve ikinci seviye sağlık tesislerinin geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Bangladeş'in bazı il ve ilçelerindeki yetersizlikler nedeniyle hastalar başkent Dakka'ya yönelirken hükümetin, ülkenin diğer bölgelerinden başkente hasta sevk edilmemesi emri yayımladığı belirtiliyor.

Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünden (DGHS) Dr. Shahadat Hossain, yakın zamanda yapılan bir ankete göre, ülkedeki dang hummasında vaka sayılarının hükümetin paylaştığı verilerin 4 ya da 5 katı olabileceğini ileri sürdü.

Hossain, vaka sayısının fazla olmasına karşın ölü sayısının aynı oranda yüksek olmadığını vurgulayarak can kayıplarının yaklaşık yüzde 20'sinin bildirilmemiş olabileceğine işaret etti.

Kendilerinin sadece hastaneye başvuran vakalar ile burada gerçekleşen ölümleri kayda aldıklarına dikkati çeken Hossain, son dönemlerdeki vakaların yarısından fazlasının başkent Dakka'nın dışından olduğunu vurguladı.

Kırsalda hastanelerin kapasite ve uzman personel eksikliği var

Bangladeş sağlık sisteminin dang hummasıyla mücadelede yerel seviyede kapasite ve uzman personel eksikliği olduğu ifade ediliyor.

Ülkenin ünlü hekimlerinden Dr. Abu Jamil Faisel, salgının etkisinin düşürülmesi için ülke genelinde hastanelerdeki kapasitenin ve müdahale gücünün artırılması çağrısından bulundu.

Faisel, salgına uygun bir kampanya geliştirilmemesi halinde milyonlarca dolarlık harcamaların dang hummasıyla mücadelede etkisinin olmayacağı uyarısı yaptı.

Viroloji ve halk sağlığı uzmanı Dr. Muhammed Mushtuq ise Bangladeş'in sağlık sisteminde reforma gitmesi gerektiğini söyledi.

Mushtuq, "Birinci ve ikinci derece sağlık hizmetlerini geliştirmemiz gerekiyor. Tüm ilçe, belde ve kırsal bölgelerdeki hastanelerin gerekli hizmetlere, testlere sahip olması gerekiyor. Bir hastaya dang humması testi erken yapılırsa, dang humması veya diğer hastalıklar nedeniyle olası ölümleri önleyebiliriz dedi.

Muson yağmurları sona erene kadar dang humması vakalarına ilişkin durumun düzelmeyeceğinden korktuğunu kaydeden Mushtuq, aralıklı yağmurların salgını daha da kötüleştireceği için durumun ekim ayına kadar devam edebileceğini dile getirdi.

Dünya Bankası, ağustosta, Bangladeş'e sağlık tesislerinin geliştirilmesi ve söz konusu salgın nedeniyle 200 milyon dolarlık krediye onay vermişti.

Yılbaşından bu yana ülkede dang humması nedeniyle 928 kişi hayatını kaybederken 180 bin kişi ise hastanelik oldu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ise dang hummasının bir tedavisinin bulunmadığını ancak vakaların tespitinin can kaybı sayısını düşürebileceğini ifade ediyor.

Dang humması

Tropikal ve subtropikal bölgelerde görülen dang humması, insanlara sivrisinekler aracılığıyla bulaşıyor. Kuluçka döneminden sonra genel olarak hafif ateşe yol açan hastalık, bazı vakalarda ölüme neden oluyor.

Vaka sayıları, genellikle yağış dönemleri olarak bilinen mart, haziran, eylül ve aralık aylarında artış gösteriyor.

Bilim insanları, yüksek sıcaklık ve uzun süren yağışların sıtma ve dang humması taşıyan sivrisineklerin artmasına sebep olduğunu belirtiyor.

Bu hastalığa yol açan sivrisinek türünün su birikintilerinde larva oluşturması nedeniyle muhtemel üreme alanlarının sürekli ilaçlanması gerekiyor.

Bangladeş'te daha önce dang humması nedeniyle bir yıl içinde gerçekleşen en fazla ölüm 2022'de 281 olarak kayıtlara geçmişti.


Sudan'daki savaş, hurma hasadını tehdit ediyor

(AFP)
(AFP)
TT

Sudan'daki savaş, hurma hasadını tehdit ediyor

(AFP)
(AFP)

Huzeyfe Yusuf'un çalışmalarına Hindistan'da devam etmesi gerekiyordu, ancak Sudan'daki savaş onun için başka bir yol çizdi.

Genç adam artık memleketinde hurma hasadıyla uğraşıyor. Çiftçiler ise çıkan ürünü pazarlayamayacaklarından korkuyor.

Hartum'un 350 kilometre kuzeyinde bulunan Kerime kasabasında, su rezervleriyle dolu arazilerde eşit aralıklarla dikilmiş binlerce hurma ağacı bulunuyor.

Tüm kuzey Sudan'da olduğu gibi Kerime'de de hasat mevsimi Eylül ayı başlarında başladı. Ancak daha güneydeki el-Gadarif gibi diğer bölgelerde arazi bu yıl çorak kaldı.

Fatih el-Bedevi, Kerime'deki bahçesinde hasadı tamamladı. Ancak ürünleri pazarlayabileceğinden emin değil.

Hurmaları toplamak için yalın ayaklı birisi bacağına bağladığı bir iple ağaca çıkar ve demetleri keser.

Aşağıda bekleyen erkekler ise büyük beyaz bir çarşaf sererek düşen hurmaları toplar.

Sudan'da hurma hasadı.

Savaş her şeyi değiştirdi

Bunların arasında 15 Nisan'da patlak veren savaştan kaçmadan önce Hartum'da çalışmaya gelen 26 yaşındaki radyolog Huzeyfe Yusuf'ta var ve biraz para kazanmak için kuzeydeki ailesiyle beraber çalışıyor.

Yusuf AFP'ye verdiği demeçte, "Yüksek lisans için Hindistan'a gitmem gerekiyordu, ancak savaş, planlarımı değiştirmek zorunda bıraktı" dedi.

Sudan, ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan ile Hızlı Destek Güçleri Komutanı Muhammed Hamdan Daklu arasındaki savaşın patlak vermesinden bu yana kaosa sürüklendi.

Sivil toplum kuruluşu ACLED'e göre savaşlar 7 bin 500'den fazla kişinin ölümüne neden oldu. 5 milyondan fazla insan ise yerinden edildi.

Birleşmiş Milletler'e (BM) göre savaş, ülkedeki sanayinin parçalanmasına neden oldu. GSYİH'nın yüzde 40'ına katkıda bulunan ve Sudan'da işlerin yüzde 80'ini sağlayan tarım sektörünü olumsuz etkiledi.

Devletin yokluğu

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre hurma, birçok Arap ülkesinde olduğu gibi Sudan'da da günlük bir besindir.

Ekonomi için hayati önem taşır. Dünyadaki hurma üreticileri listesinde yedinci sırada yer alan Sudan, her yıl 460 bin ton hurma pazarlar.

Ülke genelinde çiftçiler finansman sağlayamıyor, tüccarlar mallarını piyasalarda elden çıkaramıyor ve büyük tarım-sanayi şirketleri ülkede çalışmayı bıraktı.

Geçen mayıs ayında Sudan'daki en büyük istihdam kaynağı olan Hacer Tarım Endüstrileri Grubu ülkedeki faaliyetlerinin ve yatırımlarının askıya alındığını açıklarken, çalışmaya devam edenler çok büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı.

Savaştan önce Hartum ticaretin merkeziydi, ancak savaşlar zaten zayıf olan ekonominin yapısını değiştirdi ve Sudan'ın ekonomik akciğeri olan başkenti tahrip etti.

Bedevi, "Coğrafi yakınlığı ve büyük talebi nedeniyle üretimimizin büyük kısmını Hartum'da satardık, ancak savaşla bu artık mümkün değil. Bizde alternatif pazarlar bulmaya çalışıyoruz" dedi.

Çiftçi ve cerrah Ahmed Ali, devlet yardımının kaliteli bir üretim elde etmek için gerekli olduğuna inanıyor. 45 yaşındaki Ali, Kerime'deki fabrikasına devletin yatırım yapacağını umuyor.

Ancak 5 aydır memurların maaşını ödemeyen Sudan, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle ana buğday tedarikçilerini kaybettiğinden beri ülkedeki nüfusuna temel gıda sağlamakta zorlanıyor. BM, yaklaşık 6 milyon Sudanlının kıtlığın eşiğinde olduğu konusunda uyardı.

Independent Arabia - Independent Türkçe


Hillary Clinton'dan Putin'e alaycı NATO yorumu: "Bunu kendi ellerine yaptın Vladimir"

(Reuters)
(Reuters)
TT

Hillary Clinton'dan Putin'e alaycı NATO yorumu: "Bunu kendi ellerine yaptın Vladimir"

(Reuters)
(Reuters)

NATO'nun genişlemesiyle ilgili endişeleri nedeniyle Vladimir Putin'le alay eden Hillary Clinton salı günü, Rusya Devlet Başkanı'nın Ukrayna'yı istila ederek "bunu kendi elleriyle yaptığını" söyledi.

Eski ABD Dışişleri Bakanı "Ukrayna'da demokrasiyi savunmak, NATO'yu genişletmek; laf aramızda, üzgünüm Vladimir, bunu kendi ellerinle yaptın" diyerek kahkaha ve alkışlara yol açtı.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı konuşmada resmi portresini açan Clinton, gösterişli Benjamin Franklin Devlet Yemek Salonu'nda görevdeki ve eski yetkililere hitap etti.

Clinton şöyle ekledi: 

'Kimse NATO'ya katılmaya zorlanmıyor. Onlar NATO'ya katılmayı seçiyor ve istiyor' diye hep söylüyoruz.

Üst düzey lider, 2016 ABD başkanlık seçimlerinde kendisini mağlup eden Cumhuriyetçi eski ABD Başkanı Donald Trump'ın politikalarını da topa tuttu.

Clinton, Trump'ın müttefikleri yabancılaştırma mirası nedeniyle Washington'ın, Rusya'nın istilasını savuşturması için Ukrayna'ya sağladığı yardıma destek toplama becerisiyle ilgili soru işaretleri doğmuş olabileceğini de sözlerine ekledi.

Eski ABD Dışişleri Bakanı, "Müttefiklerimiz ve dostlarımızla pek çok köprüyü yaktığımız için böyle bir şüphe duyuluyor olabilir" dedi.

"Başkalarını uzaklaştıran değil, gerçekten bize yakınlaştıran bir dış politikayı yeniden tesis etmenin son derece zor olduğu düşünülürdü. Gerçekten de öyleydi ama başarıldı" diyen Clinton, "Amerika'nın itibarını yeniden kazanmasını sağladığı" için halefi olan Dışişleri Bakanı Antony Blinken'a teşekkür etti.

Clinton, kendisinin ABD'nin üst düzey diplomatı olduğu Obama yönetiminin önceliklerinin çoğunu, mevcut Biden yönetiminin de sürdürdüğünü söyledi.

Biden ve Obama'nın ortak önceliklerinden bahsederken "NATO'yu genişletmek, Rus saldırganlığına karşı koymak ve Çin'in meydan okumalarını yönetmek" gibi müşterek kaygılara değinen Clinton, NATO'nun Avrupa'daki genişlemesinden uzun süredir şikayet eden ve Ukrayna'yı istilasının sorumlusu olarak bunu gösteren Rusya Devlet Başkanı'nı alaya aldı.

Eski üst düzey yetkili, büyütülmüş bir Amerikan bayrağı fonunda uzaklara bakarken resmedildiği portreyi görmeyeli uzun zaman olduğunu söyleyerek espri yaptı.

"Kovid ve önceki yönetim sırasında bitmesini istemeyişim derken" diye konuştuğu sırada izleyicilere anlamlı bir bakış atarak kahkahalara yol açan Clinton sözlerini, "Uzun zaman oldu. Ve muhtemelen ben de hepiniz kadar şaşıracağım" diye bitirdi.

Independent Türkçe


İran, üçüncü askeri görüntüleme uydusunu uzaya fırlattı

"Nur-3" adı verilen uydu, yer küreden 450 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleşti (AA)
"Nur-3" adı verilen uydu, yer küreden 450 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleşti (AA)
TT

İran, üçüncü askeri görüntüleme uydusunu uzaya fırlattı

"Nur-3" adı verilen uydu, yer küreden 450 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleşti (AA)
"Nur-3" adı verilen uydu, yer küreden 450 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleşti (AA)

İran İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı İsa Zarepur, sosyal medya hesabından paylaştığı mesajında, Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri tarafından geliştirilen askeri görüntüleme uydusunun, "Kasıd" (Haberci) adlı uydu taşıyıcı roket kullanılarak fırlatıldığını belirtti.

İranlı Bakan, "Nur-3" adı verilen uydunun yer küreden 450 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleşme aşamasının başarıyla sonuçlandığını aktardı.

İlk yerli üretim uydusunu Şubat 2009'da uzaya gönderen İran, "Nur-1" adı verilen ilk askeri uydusunu Nisan 2020'de fırlatmıştı. İran, Mart 2022'de de "Nur-2"nin 500 kilometre mesafedeki yörüngeye yerleştirdiğini açıklamıştı.

İran'ın, daha önce uydu yerleştirme girişimlerinin bazıları başarısız olmuştu.

ABD ve Batılı müttefikleri, İran'ın balistik füze faaliyetlerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 2231 sayılı kararına aykırı olduğunu, İran'ın "Orta Doğu ve Avrupa'yı tehdit eden kıtalar arası balistik füze programını uydu faaliyetlerinin arkasına gizlediğini" iddia ediyor.

Tahran yönetimi ise geliştirilen füzelerin konvansiyonel olduğunu ve nükleer anlaşmayı destekleyen 2231 sayılı BMGK kararına uygun olduğunu savunuyor.


Azerbaycan ordusu, Karabağ'daki antiterör operasyonunda 192 şehit verdi

Karabağ bölgesi ile Ermenistan arasındaki tek kara bağlantısı olan Laçin Koridorunun girişinde Azerbaycan kontrol noktası (AFP)
Karabağ bölgesi ile Ermenistan arasındaki tek kara bağlantısı olan Laçin Koridorunun girişinde Azerbaycan kontrol noktası (AFP)
TT

Azerbaycan ordusu, Karabağ'daki antiterör operasyonunda 192 şehit verdi

Karabağ bölgesi ile Ermenistan arasındaki tek kara bağlantısı olan Laçin Koridorunun girişinde Azerbaycan kontrol noktası (AFP)
Karabağ bölgesi ile Ermenistan arasındaki tek kara bağlantısı olan Laçin Koridorunun girişinde Azerbaycan kontrol noktası (AFP)

Azerbaycan Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, operasyonda Savunma Bakanlığından 180, İçişleri Bakanlığından 12 personelin şehit olduğu bildirildi.

Karabağ'daki patlama ve yangında ölenlerin sayısı 68'e yükseldi

Şehit düşen 11 askerin kimliklerinin adli tıp uzmanlarının yapacağı genetik inceleme sonrasında belirleneceği aktarılan açıklamada, operasyonda 511 askerin ise yaralandığı kaydedildi.

Açıklamada, operasyon süresince Ermenistan ordusunun ateşi sonucu 1 sivilin yaşamını yitirdiği, 1 sivilin ise yaralandığı belirtildi.

Azerbaycan ordusu, 19 Eylül'de Karabağ'da anayasal düzeni tesis etmek amacıyla antiterör operasyonu başlatmıştı.

Karabağ'daki yasa dışı Ermeni silahlı güçler, yaklaşık 24 saat süren operasyon sonrasında silah bırakmıştı.


Avustralya: DEAŞ’lı kadın ve çocukların Suriye kamplarından geri gönderilmesine yönelik bir düzenleme yok

Roj kampındaki çocuklar (Şarku’l Avsat)
Roj kampındaki çocuklar (Şarku’l Avsat)
TT

Avustralya: DEAŞ’lı kadın ve çocukların Suriye kamplarından geri gönderilmesine yönelik bir düzenleme yok

Roj kampındaki çocuklar (Şarku’l Avsat)
Roj kampındaki çocuklar (Şarku’l Avsat)

Avustralya hükümeti, Federal Mahkeme'ye, DEAŞ’lı kadın ve çocukların Suriye’deki gözaltı kamplarından ülkelerine geri gönderilmesine ilişkin ‘hiçbir düzenleme’ olmadığını bildirdi. Hükümet tarafından yayımlanan bir raporda, Avustralya'daki Çocukları Kurtarın Vakfı’nın (Save the Children), hali hazırda Suriye'nin kuzeydoğusundaki kamplarda alıkonulan 11 Avustralyalı kadın ve 20 çocuğunun koruyucusu olarak görev yaptığı belirtildi.

Vakıf mahkemede, Avustralya'nın Avustralyalıların gözaltına alınması üzerinde fiili kontrolü olduğunu, Suriye kamplarındaki kadın ve çocuklara yönelik daha önce başarılı sınır dışı operasyonları yürüttüğü ve Suriye'deki yetkililerin Avustralyalıların geri gönderilmesine onay verdiğine dikkati çekti. Söz konusu Avustralyalılar, çoğu 4 yıldır Suriye'nin kuzeydoğusundaki Roj mülteci kampında tutuklu bulunan, ölen veya hapsedilen DEAŞ savaşçılarının eşleri ve çocukları. Hali hazırda hiçbir kadın suçlanmadı ancak bazı kadınlar Avustralya'ya döndüklerinde suçlamalarla karşı karşıya kalabilir.

zxsacd
Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün düzenlediği basın toplantısında (AP)

Pek çok çocuk kampta doğdu ve kamp dışındaki yaşamı bilmiyor. Kızıl Haç, yaşam koşullarının ‘korkunç’ olduğunu, hastalıkların ve yetersiz beslenmenin yaygın olduğunu ve güvenlik durumunun ‘son derece değişken’ olduğunu söylüyor. The Guardian’ın haberine göre, Save the Children avukatı Peter Morrissey dün sabah mahkeme önünde, “Avustralyalıların sağlıkları, güvenlikleri ve onurları her türlü standarda göre ciddi şekilde tehlikede” ifadelerini kullandı.

Melbourne Federal Mahkemesinde Yargıç Mark Moshinsky tarafından yapılan duruşmanın ilk gününde, Savunma Bakanlığı ve askeri yetkililer, Avustralya'nın DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Suriye'deki rolünün devam ettiğini ve Avustralya'nın vatandaşlarının tutukluluğu üzerindeki sorumluluğunu dinledi. Avustralya Büyükelçisi Marc Innes-Brown tarafından yazılan bir bildiride, Suriye'nin kuzeydoğusundan gelen mültecilerin geri gönderilmeden sorumlu makamın Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi olduğu belirtildi.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayında, Avustralyalıların Roj kampından ülkelerine geri gönderilmesine yönelik son operasyondan iki hafta sonra Brown üst düzey hükümet yetkililerine hitaben, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin dış ilişkiler yetkilileriyle diğer kadın ve çocukların geri gönderilmesi planını görüştüğünü ifade etti. Ancak Brown davada ifadeye çağrılmadı.

sacdf
Suriye'nin kuzeydoğusunda yer alan Haseke kırsalındaki el Hol kampındaki günlük yaşam (Şarku’l Avsat)

İngiliz Milletler Topluluğu'ndan gelen raporlarda, Suriye'nin kuzeyindeki Roj kampında gözaltına alınan Avustralyalı kadın ve çocukların ‘kendi özgür iradeleriyle ülkeye gittikleri’ ve Avustralya'nın kadın ve çocukları ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ne teslim etmediği’ belirtildi. The Guardian'ın haberine göre hükümet, Avustralyalıların serbest bırakılması ve Avustralya'ya geri dönmeleri konusunda mevcut herhangi bir düzenlemenin bulunmadığını bildirdi. Ancak hükümet, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından temsil edilen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nden gözaltındaki Avustralyalıların serbest bırakılmasını isterse ‘Özerk Yönetim'in muhtemelen evet diyeceğini’ tahmin ediyor. Avustralya, Suriye'nin kuzeydoğusundaki kamplardan mültecileri geri göndermek için iki misyon düzenledi. 2019 yılında aralarında hamile bir gencin de aralarında bulunduğu sekiz yetim çocuk kamplardan Yeni Güney Galler'e gönderildi. Geçtiğimiz Ekim ayında ise dört kadın ve 13 çocuk Güney Galler makamlarına iade edildi.