Afrika Boynuzu, krizlerin odak noktası mı?

Afrika Boynuzu bölgesi, ekonomik faaliyetlerde bulunma hareketi nedeniyle ülkeler arasındaki etnik çeşitlilik ve ırklararası etkileşimden derinden etkilendi.

Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
TT

Afrika Boynuzu, krizlerin odak noktası mı?

Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)

Mana Abdulfettah
Son yıllarda Afrika Boynuzu olarak adlandırılan Somali, Eritre, Cibuti, Etiyopya, Güney Sudan, Sudan ve Kenya’yı kapsayan bölge, siyasi reform ve seçimlerin düzenlenmesine ilişkin fikir birliği yoluyla yönetim düzeyinde bir dönüşüm geçirerek, birçok ülkede demokratik dönüşüm sürecine doğru yeni bir sayfanın açıldığını gösterdi. Öyle ki bu ülkelerde terör sıklığı ve terör örgütlerinin gerçekleştirdiği operasyonlar azaldı. Nihayetinde ise ABD stratejisinin ve Doğu Asya’ya odaklanma arzusunun değişmesiyle uluslararası varlık da azaldı.
Ancak Afrika’daki varlığını tamamen azaltmak politik olarak maliyetli görünürken, yavaş ve biraz dağınık bir geri dönüş başladı. Savaşlardan ve kıtlıklardan doğan Somali gibi Afrika Boynuzu ülkeleri de kalkınma ve kaynaklar için rekabetin yanı sıra Etiyopya’da kalkınma açısından büyük adımlar atıldığının işaretlerine tanık oldu. Ancak son dönemde bu durum tersine dönerek, her şeyin eski haline döneceğinin habercisi oldu. Böylece Somali’deki koşullar Etiyopya’daki savaşla birleşerek bölgenin geri kalanını da etkiledi. Bu durum, uluslararası toplumun dikkatini de çekerken, kıtlık ve uzayan savaşlara dair uyarılar gelmeye başladı. Bu çerçevede Somali’deki durumun, Afrika Boynuzu’nu kriz odağı haline getirmesi ve krizi varoluşsal bir kriz olarak sınıflandırması mümkün. Afrika Boynuzu’nun neredeyse tüm ülkelerinde bu döngüsel kriz dizisini kırmak, bölge ülkelerinin hükümetlerinin ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözme mekanizmalarının eksikliği ve bölgesel oluşumların zayıflığı göz önüne alındığında krizi çözmeye yönelik çabaları baltalıyor.

Savaş mirası
Afrika Boynuzu bölgesi, başarısız devletlerin doğduğu yenilenmiş bir iç çekişme mirasından doğdu. Öyle ki uzun askeri rejimler ve kısa demokrasiler arasındaki ardışık hükümetler, güvenliğin sağlanmasında, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesinde ve devletin sağlık, eğitim ve diğer haklar gibi doğal görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde, temel görevlerini yerine getiremedi.
Durum, Afrika Boynuzu’nun üç ana ülkesi olan Eritre, Cibuti ve Somali ile sınırlı değildi. Jeostratejik özelliğine göre Afrika kıtasının doğu kıyılarının bu bölgesinde Etiyopya ve Sudan’ı da kapsayacak şekilde genişledi, jeopolitik değişimler ve uluslararası güçlerin strateji ve çıkarları uyarınca tanım açısından esneklik kazandı.
Sömürge sonrası dönemde bölgesel sistemin ortaya çıkması ve bölgedeki ülkelerin çoğunun bağımsız hale gelmesi, bu duruma katkı sağladı. Ayrıntılar, bu ülkelerin uluslararası alanda etkili ve başa çıkmanın kolay olduğu bazı avantajlar taşıyordu. Ayrıca bölgenin bir bütün olarak iç ve bölgesel çatışmaların ve uluslararası müdahalelerin odak noktası olduğu yönünde de olumsuzluklar taşıyordu.
Antropolojik faktör de kahverengi, Arap ve Afrika kökenli unsurun bir karışımını içeren bölgeyi karakterize etmede rol oynuyor. Bu durum, dinlerin çoğulluğuna dayalı diğer tanımlamalara üstün gelmiş olabilir. Ancak Arapların bölgeye göçü, Hıristiyan ve İslam fetihlerinden daha önce olmuştur. Bu nedende dini çeşitlilik, manevi ibadet ve doğa dışındaki inançlara inanma gibi bölgeye özgü inançları içeriyor. Bu bölge aynı zamanda tarım, hayvancılık ve ticaret gibi ekonomik faaliyetlerde bulunma hareketi nedeniyle ülkeler arasındaki etnik çeşitlilik ve etnik gruplar arası etkileşimden de derinden etkilenmiştir. Bu durum ise sınır anlaşmazlıklarına neden olmuştur. Batının stratejik vizyonuna göre birincil çıkar alanı olarak ele alınmakta ve bu, bu alanın uluslararası politikada önemli bir mertebeye ulaşmasını açıklamaktadır.
Bölgedeki çatışmalar, Afrika Boynuzu’nun siyasi tarihine dayanan yönleriyle zihinsel imajının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu imajı derinleştiren, uluslararası vesayeti kendine çeken ve çıkarlarını korumak için bölgesel ve uluslararası ittifakların etkileşimi üzerinden takip edilen bir deneyim yaratan terimlerle ifade edildi.

Devletlerin kırılganlığı
Afrika Boynuzu devletlerinin kırılgan ve istikrarsız doğası, kronik çatışmaların tırmanmasında önemli bir faktördür. Cibuti’nin stratejik konumu, ‘bir dizi askeri üssün merkezi olması ve istikrarına katkıda bulunan büyük ekonomik getiriler elde etmesi’ için uluslararası güçlerle kapsamlı siyasi, ekonomik, askeri ve güvenlik ilişkilerine sahip olmasına izin verdiyse de Eritre, bu avantajdan yararlanmadı. Ancak hayati alanındaki değişiklikler, dünyaya açılmasını mümkün kılabilir. Somali’ye gelince, bölgedeki istikrarsızlığın bariz bir örneği. Hala siyasi çatışma ve iç savaş yörüngesinde dönüyor. Koşulları tek bir hızla devam etmiyor. Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Fermacu’nun geçen Şubat ayında resmi olarak sona eren görev süresini iki yıl daha uzatan bir karar yayınlamasının ardından hükümette tekrar istikrarsızlık baş gösterdi. Fermacu ayrıca, kendisine yönelik yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili soruşturmalar nedeniyle Başbakan Muhammed Hüseyin Roble’nin yetkilerini de askıya alma kararı almıştı. Uluslararası baskının ardından Fermacu, görev süresini uzatma kararını geri aldı ve Başbakan Hüseyin Roble’yi de parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık görevlerini üstlenmekle görevlendirdi. Roble’nin geçen Mayıs ayından bu yana sorumlu olduğu ordu ve güvenlik güçlerine ‘görevden ayrılan cumhurbaşkanı yerine kendisinden talimat almaları’ emri vermesi sonrasında çatışma genişledi.
Birçok taraf, Fermacu üzerindeki uluslararası baskıların ve Roble’yi yetkilendirmenin, ‘bir istikrarsızlık halinin oluşmasına, hükümetin istikrarsızlaşmasına, hükümet kurumları ile muhalefet güçlerinden ayrılanlar arasında çatışmaların ortaya çıkmasına’ yol açtığına inanıyor. Somalili Eş-Şebab ve diğer silahlı gruplardan gelen tehditlerin ortaya çıkmasıyla silahlı bir çatışmaya sürüklenme beklentileri de mevcut.

Krizler tırmanıyor
Afrika Boynuzu’ndaki çatışmaların tırmanmasına birkaç faktör neden oldu. İlk faktör, iç çatışma tetikleyicilerinin devam etmesiyle ilgili. Somali’de bir sürelik sakinliğin ardından güvenlik sorunlarını ateşleyen Eş-Şebab Hareketi, aktif bir durumda. Hareket, son olarak geçen salı günü cumhurbaşkanı, başbakan ve muhalefet arasındaki siyasi çekişmenin ardından ayrı ayrı olaylarla geri döndü. Öyle ki 2017 yılından itibaren kademeli olarak geri çekilecek olan Afrika Birliği Somali Misyonu (AMISOM) güçlerine ait bir askeri üs yakınında intihar eylemi düzenlendi. Ancak Güvenlik Konseyi (BMGK), misyonunu genişletmeye karar verdi. Daha önce ise silahlı çatışmaların yeniden alevlenme ihtimali ortasında Somali güçlerine karşı çeşitli operasyonlar gerçekleştirildi. Somali Cumhurbaşkanı ve Başbakanı arasındaki anlaşmazlığa ek olarak ABD ve Afrika’nın Somali’ye verdiği askeri desteğin azalması, Somali güçlerini bu hareketle tek başına karşı karşıya bıraktı.
Yalnızca Somali ile sınırlı olmayan, ancak bölgenin tüm ülkelerinde bir saatli bomba olmaya devam eden etnik etkiye ve ulusal veya siyasi aidiyet pahasına büyüyen kabile fanatizmine ek olarak, Somali’deki Somaliland bölgesi ve Etiyopya’daki Tigray bölgesi gibi ayrılıkçı hareketler, Sudan gibi komşu ülkelerden faaliyet gösteren Eritre muhalefet hareketleri ve Sudan’da bölünme çağrısı yapan silahlı isyancı hareketler genişlemeye başladı.
İkinci faktör, bölgesel güçler dengesinde ve bu ülkeler arasındaki savaşlar, barışlar, ittifaklar ve bloklar arasındaki ilişkilerde ortaya çıkıyor. Bölgedeki siyasi değişimlerin ardından bölgedeki siyasi hareketin etkisiyle temsil edilen diğer karmaşıklıklar da eklendi. Afrika Boynuzu, ayaklanmalar, devrimler veya askeri darbeler yoluyla bu karmaşanın bir uzantısı haline geldi. Ayrıca çatışmaların şiddetlenmesi, silahlanma eğilimine yol açtı ve buna bağlı olarak bölge ülkeleri arasında silah ticareti ve kaçakçılığı aktif hale geldi.
Üçüncü faktör ise uluslararası çıkarlarla ilgili. Siyasi gerginlik durumunun ardından olası yansımalarla birlikte BM, ‘ülkenin önceki yıllarda meydana gelenlere benzer bir kuraklık ve kıtlıkla karşı karşıya kalabileceğine dair raporların yayınlanmasından sonra’ Somali’ye insani yardım çağrısında bulundu. Bu sorunlar, bölgedeki çalkantılı siyasi tarihin önemli bir yansımasıdır. Bu bozulmaya neden olan faktörlerin köklü ve ortadan kaldırılmasının zor olduğu göz önüne alındığında sorunlar, zaman zaman hala yenileniyor.

Yeni ayrımlar
Öyle görünüyor ki ilerleyen dönemde iç çatışmalar, bölgesel ve uluslararası etkileşimler açısından yeni ayrımlar ortaya çıkacak ve bu kırılgan siyasi ve güvenlik durumuna karşı büyük bir tehdit oluşturacaktır. Afrika Boynuzu bölgesine, sözde işbirliği ile kuşatılmış çatışma ilişkileri hakimdir. Bu varsayıma dayanarak Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) gibi bölgesel örgütler ve diğerleri kurulmuştur. Ancak bu örgütler, siyasi ya da ekonomik krizleri çözmeyi başaramadılar. Siyasi, ekonomik ve askeri yollarla, gerek iç gerekse bölge ülkeleri arasında çatışma tarafları üzerinde etki ve baskı uygulamak için her zaman en büyük ve en köklü uluslararası kuruluşların şemsiyesine ihtiyaç duyulmuştur.
Afrika Boynuzu, henüz uluslararası müdahaleler olmaksızın bir iç çözüme ulaşmak için çatışmalarını yönetecek başka mekanizmalar geliştirmekten uzak görünüyor. Aksine bu çatışmalar, uluslararası rekabet ağının etrafında döndüğü bir ortam haline geldi. Durum, bu ülkelerin ‘bölünmeleri ve bölge ülkelerinin hükümetleri ve halkları arasındaki ilişkilerde mevcut dengesizliği önleyememeleri’ nedeniyle uzun süre devam edebilir.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Afrika Boynuzu’ndaki kriz, bölgesel güvenlik dengesinin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynayan karmaşık iç çelişkiler içeriyor. Bu da bölgenin kriz yuvasına dönüşünün birdenbire ortaya çıkmadığını, daha çok iç çatışmaları sona erdirmek için az sayıdaki olası çözümlere dayandığını gösteriyor.



Trump’ın desteklediği Filistin asıllı Honduras’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında Nasri Asfura kim?

Honduras cumhurbaşkanı adayı Nasri Asfoura, Honduras'ın Tegucigalpa kentinde Ulusal Parti kampanyasının kapanış etkinliğinde konuşuyor (EPA)
Honduras cumhurbaşkanı adayı Nasri Asfoura, Honduras'ın Tegucigalpa kentinde Ulusal Parti kampanyasının kapanış etkinliğinde konuşuyor (EPA)
TT

Trump’ın desteklediği Filistin asıllı Honduras’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında Nasri Asfura kim?

Honduras cumhurbaşkanı adayı Nasri Asfoura, Honduras'ın Tegucigalpa kentinde Ulusal Parti kampanyasının kapanış etkinliğinde konuşuyor (EPA)
Honduras cumhurbaşkanı adayı Nasri Asfoura, Honduras'ın Tegucigalpa kentinde Ulusal Parti kampanyasının kapanış etkinliğinde konuşuyor (EPA)

Filistin kökenli Nasri Asfura, destekçileri arasında “Tito” olarak bilinen, bu yıl Honduras’ta cumhurbaşkanlığı yarışına büyük bir ilgiyle girdi. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın kendisine verdiği açık destek, kampanyasının yatırım politikaları ve ekonomik istikrar üzerinde yoğunlaşacağına dair güçlü bir işaret olarak değerlendiriliyor. Bu destek aynı zamanda Tegucigalpa–Washington ilişkilerinin geleceğine ilişkin soru işaretlerini de artırmış durumda.

Asfura, kampanyasını halkın dikkatini çeken “Papi a la Orden” (“Papi hizmetinizde”) sloganıyla yürütüyor. “Latin American Report”un aktardığına göre bu slogan, seçmene yakın duran, hizmete hazır bir lider imajı yaratarak geleneksel adaylara karşı duygusal bir avantaj sağlıyor.

Filistinli göçmenlerin çocuğu

1958’de Filistinli göçmen bir ailede doğan Asfura, üniversitede yarıda bıraktığı inşaat mühendisliği eğitiminden sonra iş hayatına inşaat sektöründe başladı. Ardından siyasete girerek parlamentoda görev yaptı ve 2014–2022 yılları arasında başkent Tegucigalpa’nın belediye başkanlığını üstlendi. Bu dönemde trafik akışını iyileştirmeye yönelik altyapı projeleriyle dikkat çekti; ancak aynı dönemde kentte yaklaşık 400 ağacın kaybedildiği de kaydedildi.

df
Fotoğraf: AFP

Asfura, 2021’de Ulusal Parti adına ilk kez başkanlığa aday oldu ancak seçimi kaybetti. Buna rağmen parti içinde yükselişini sürdürerek 2025 seçimlerinde ana aday olarak yarışıyor.

Yasal tartışmalar ve parti geçmişi

Belediye başkanlığı döneminde kamu fonlarından 1 milyon dolardan fazla kaynağı kötüye kullanmakla suçlanan Asfura; zimmet, kara para aklama ve sahte belge kullanma iddialarıyla karşı karşıya kaldı. Ancak tüm suçlamalar daha sonra düşürüldü.

s
Tegucigalpa'daki son seçim mitinginde bir kare (AFP)

Bu süreç, Ulusal Parti’nin yıpranmış siciliyle de ilişkilendiriliyor. Nitekim partinin eski başkanı ve Honduras’ın eski devlet başkanı Juan Orlando Hernández, ABD’de uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı suçlardan hüküm giymişti.

Yatırım ve güvenlik odaklı bir program

“AS-COA” raporuna göre Asfura’nın seçim programı; yabancı yatırımı çekmek amacıyla serbest ticaret bölgeleri, sanayi parkları, ulaşım ve enerji altyapısının güçlendirilmesi ile 10 yıl içinde 550 bin sosyal konut inşa edilmesini içeriyor.

Güvenlik alanında ise polis teşkilatının yolsuzlukla mücadele ve insan hakları konularında eğitilmesi, hassas bölgelerde ortak güvenlik güçlerinin artırılması ve gasp şebekelerini çökertmek için uzman birimler oluşturulması öngörülüyor.

Tito'yu kimler destekliyor?

“Americas Quarterly”e göre Asfura; devlet memurları, ordu ve polis üst kademesi, Tegucigalpa sakinleri, Evanjelik seçmenler ve daha önceki projelerinden yararlanan ekonomik elitler tarafından destekleniyor. Trump’ın desteği ise kampanyasına stratejik bir boyut katıyor ve onu ekonomik istikrara odaklanan bir aday olarak güçlendiriyor.

Seçim şansı ve karşılaştığı engeller

Başkentte belirgin bir popülariteye sahip, deneyimli bir siyasetçi olsa da Asfura’nın karşısında önemli zorluklar var: muhalefet içindeki dağınıklık, geçmiş yolsuzluk iddiaları ve olası bir birleşik muhalefet oyu.

Ayrıca Honduras’ta 1982’de sivil yönetime geçilmesinden bu yana hiçbir parti arka arkaya üçten fazla başkanlık seçimi kazanamadı.

Rakibi: Salvador Nasralla

Asfura’nın en güçlü rakiplerinden biri, Liberal Parti adayı Salvador Nasralla. 2024’te istifa etmeden önce Xiomara Castro hükümetinde başkan yardımcılığı yapan Nasralla; siyasi deneyimi ve güçlü medya varlığıyla tanınıyor. “AS-COA” ve “Latin American Reports”a göre programı; sosyal adalet, yolsuzlukla mücadele, eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesi ve şehirlerde istihdamın genişletilmesine odaklanıyor. Ayrıca seçimlerin şeffaflığı için uluslararası gözetim talep ediyor.

2025 seçimleri: Son yılların en çekişmeli yarışı

Muhalefetin birleşmesi hâlinde yarışın daha da kızışacağı değerlendiriliyor. Bu durum, 2025 Honduras seçimlerini uluslararası ilginin yoğunlaştığı, son yılların en tartışmalı seçimlerinden biri hâline getiriyor.

sdfr
Liberal Parti'nin cumhurbaşkanı adayı Salvador Nasralla, kampanyasının kapanış etkinliğini Honduras'ın San Pedro Sula kentinde gerçekleştirdi (AP)

Nasralla, 1953’te Tegucigalpa’da Lübnan kökenli bir ailede doğdu. Şili’de Katolik Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudu ve işletme alanında yüksek lisans yaptı. Eğitimine ek olarak aldığı drama ve televizyon dersleri, ona güçlü bir medya kişiliği kazandırdı.

sd
Honduras'ın San Pedro Sula kentinde düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kapanış etkinliğinde Liberal Parti destekçileri Salvador Nasralla için slogan attı (AP).

Önceki seçimlerde oyların yüzde 57’si sayıldığında, Nasralla’nın oyların yüzde 45’inden fazlasını aldığı ve mevcut Başkan Juan Orlando Hernández’in yaklaşık yüzde 40’ta kaldığı açıklanmıştı. Önceki beklentiler Hernández’in zaferine işaret etse de Nasralla kendine güvenini korumuş ve “Ben Honduras’ın seçilmiş başkanıyım” mesajını paylaşmıştı.

2025 yarışı da benzer şekilde büyük çekişmeye sahne olacak gibi görünüyor.


Witkoff, Trump'ın planını görüşmek üzere Moskova'ya gidiyor

Putin, Witkoff’u Kremlin'de kabul ederken, 6 Ağustos 2025 (Reuters)
Putin, Witkoff’u Kremlin'de kabul ederken, 6 Ağustos 2025 (Reuters)
TT

Witkoff, Trump'ın planını görüşmek üzere Moskova'ya gidiyor

Putin, Witkoff’u Kremlin'de kabul ederken, 6 Ağustos 2025 (Reuters)
Putin, Witkoff’u Kremlin'de kabul ederken, 6 Ağustos 2025 (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, önümüzdeki hafta Moskova’ya yapacağı ziyaret öncesinde Kremlin tarafından dün yapılan açıklamada ABD’nin Rusya-Ukrayna barış planına ilişkin devam eden diplomatik süreç ‘ciddi’ olarak nitelendirildi.

Rusya Devlet Başkanlığı Sözcüsü Dmitriy Peskov, diplomatik sürecin devam ettiğini belirterek “Bu ciddi bir süreç... Şu anda belki de bundan daha önemli bir şey yok” dedi.

Moskova ve Washington arasında önerilen planın ‘kısaltılmış versiyonunu’ görüşmek üzere yapılan ilk doğrudan görüşmelerin ertesi günü, Rusya Devlet Başkanlığı beklentileri düşürdü ve tartışılan ‘birçok plan’ arasında geniş çaplı bir ikilem olduğunu belirtti. Rusya Devlet Başkanlığı, ABD içindeki ve dışındaki bazı tarafları ‘barış çabalarını baltalamaya çalışmakla’ suçladı.

Rusya Devlet Başkanı Siyasi İşler Danışmanı Yuri Ushakov, medyada barış planı ile ilgili tartışmaların etrafını ‘histeri’ sardığı eleştirisinde bulundu. Moskova'nın görüşlerini medya platformları aracılığıyla değil, resmi kanallar aracılığıyla ABD tarafıyla doğrudan iletişim kurma yönündeki tutumuna bir kez daha dikkati çeken Ushakov, medyanın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesini engellemek amacıyla Rus ve ABD’li temsilciler arasında olası temaslar hakkında yanlış bilgiler yaydığını da sözlerine ekledi.


AB Büyükelçisi: Avrupa'dan Husilere karşı müsamaha yok

Avrupa Birliği Yemen Delegasyonu Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Salih el-Ganem)
Avrupa Birliği Yemen Delegasyonu Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Salih el-Ganem)
TT

AB Büyükelçisi: Avrupa'dan Husilere karşı müsamaha yok

Avrupa Birliği Yemen Delegasyonu Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Salih el-Ganem)
Avrupa Birliği Yemen Delegasyonu Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Salih el-Ganem)

Avrupa Birliği Yemen Delegasyonu Başkanı Patrick Simonnet, Avrupa'nın Husi grubuna karşı herhangi bir hoşgörü göstermediğini vurgulayarak, AB üye ülkelerinin grubun Kızıldeniz'deki uluslararası nakliye araçlarına yönelik saldırılarını "en güçlü şekilde" kınadığını vurguladı.

Simonnet, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, Brüksel'in Husileri "terörist grup" olarak ilan etmeyi planlayıp planlamadığı sorusuna yanıt olarak, AB içinde "tüm seçenekleri" değerlendirmek üzere görüşmelerin sürdüğünü açıkladı.

Büyükelçi, Avrupa Birliği'nin amacının "Yemenli tarafları müzakere masasına geri getirmek" olduğunu vurgulayarak, BM çabalarını destekleme ve BM destekli "yol haritası" üzerinde ilerleme sağlama konusunda Avrupa'nın kararlılığını dile getirdi ve özellikle Yemen hükümeti ve liderlik konseyinin ekonomik reformları hayata geçirmesini sağlamaya odaklandı.

Yemenli gözlemcilere göre, Avrupa'nın yıllardır siyasi krizin kökenlerine inmeden insani boyutlara odaklanmasının ardından, Avrupa'nın tutumunda "olumlu bir değişim" yaşandı.

Avrupalı ​​diplomat, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki rolünü, özellikle kalkınma ve insani boyutlarıyla, "çok olumlu" olarak nitelendirerek, Riyad ile Brüksel arasında Yemen ve Kızıldeniz konularında önemli görüş birliği olduğunu ve mevcut aşamaya "kolektif bir yaklaşım" gerektiğini kaydetti.