Afrika Boynuzu, krizlerin odak noktası mı?

Afrika Boynuzu bölgesi, ekonomik faaliyetlerde bulunma hareketi nedeniyle ülkeler arasındaki etnik çeşitlilik ve ırklararası etkileşimden derinden etkilendi.

Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
TT

Afrika Boynuzu, krizlerin odak noktası mı?

Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)
Somali Ulusal Ordusu askerleri, cumhurbaşkanının görev süresi konusunda çıkan çatışmaların ardından Başbakan ile uzlaşı sağlanması sonrasında kışlalarına dönmeye hazırlanıyor (Reuters)

Mana Abdulfettah
Son yıllarda Afrika Boynuzu olarak adlandırılan Somali, Eritre, Cibuti, Etiyopya, Güney Sudan, Sudan ve Kenya’yı kapsayan bölge, siyasi reform ve seçimlerin düzenlenmesine ilişkin fikir birliği yoluyla yönetim düzeyinde bir dönüşüm geçirerek, birçok ülkede demokratik dönüşüm sürecine doğru yeni bir sayfanın açıldığını gösterdi. Öyle ki bu ülkelerde terör sıklığı ve terör örgütlerinin gerçekleştirdiği operasyonlar azaldı. Nihayetinde ise ABD stratejisinin ve Doğu Asya’ya odaklanma arzusunun değişmesiyle uluslararası varlık da azaldı.
Ancak Afrika’daki varlığını tamamen azaltmak politik olarak maliyetli görünürken, yavaş ve biraz dağınık bir geri dönüş başladı. Savaşlardan ve kıtlıklardan doğan Somali gibi Afrika Boynuzu ülkeleri de kalkınma ve kaynaklar için rekabetin yanı sıra Etiyopya’da kalkınma açısından büyük adımlar atıldığının işaretlerine tanık oldu. Ancak son dönemde bu durum tersine dönerek, her şeyin eski haline döneceğinin habercisi oldu. Böylece Somali’deki koşullar Etiyopya’daki savaşla birleşerek bölgenin geri kalanını da etkiledi. Bu durum, uluslararası toplumun dikkatini de çekerken, kıtlık ve uzayan savaşlara dair uyarılar gelmeye başladı. Bu çerçevede Somali’deki durumun, Afrika Boynuzu’nu kriz odağı haline getirmesi ve krizi varoluşsal bir kriz olarak sınıflandırması mümkün. Afrika Boynuzu’nun neredeyse tüm ülkelerinde bu döngüsel kriz dizisini kırmak, bölge ülkelerinin hükümetlerinin ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözme mekanizmalarının eksikliği ve bölgesel oluşumların zayıflığı göz önüne alındığında krizi çözmeye yönelik çabaları baltalıyor.

Savaş mirası
Afrika Boynuzu bölgesi, başarısız devletlerin doğduğu yenilenmiş bir iç çekişme mirasından doğdu. Öyle ki uzun askeri rejimler ve kısa demokrasiler arasındaki ardışık hükümetler, güvenliğin sağlanmasında, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesinde ve devletin sağlık, eğitim ve diğer haklar gibi doğal görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde, temel görevlerini yerine getiremedi.
Durum, Afrika Boynuzu’nun üç ana ülkesi olan Eritre, Cibuti ve Somali ile sınırlı değildi. Jeostratejik özelliğine göre Afrika kıtasının doğu kıyılarının bu bölgesinde Etiyopya ve Sudan’ı da kapsayacak şekilde genişledi, jeopolitik değişimler ve uluslararası güçlerin strateji ve çıkarları uyarınca tanım açısından esneklik kazandı.
Sömürge sonrası dönemde bölgesel sistemin ortaya çıkması ve bölgedeki ülkelerin çoğunun bağımsız hale gelmesi, bu duruma katkı sağladı. Ayrıntılar, bu ülkelerin uluslararası alanda etkili ve başa çıkmanın kolay olduğu bazı avantajlar taşıyordu. Ayrıca bölgenin bir bütün olarak iç ve bölgesel çatışmaların ve uluslararası müdahalelerin odak noktası olduğu yönünde de olumsuzluklar taşıyordu.
Antropolojik faktör de kahverengi, Arap ve Afrika kökenli unsurun bir karışımını içeren bölgeyi karakterize etmede rol oynuyor. Bu durum, dinlerin çoğulluğuna dayalı diğer tanımlamalara üstün gelmiş olabilir. Ancak Arapların bölgeye göçü, Hıristiyan ve İslam fetihlerinden daha önce olmuştur. Bu nedende dini çeşitlilik, manevi ibadet ve doğa dışındaki inançlara inanma gibi bölgeye özgü inançları içeriyor. Bu bölge aynı zamanda tarım, hayvancılık ve ticaret gibi ekonomik faaliyetlerde bulunma hareketi nedeniyle ülkeler arasındaki etnik çeşitlilik ve etnik gruplar arası etkileşimden de derinden etkilenmiştir. Bu durum ise sınır anlaşmazlıklarına neden olmuştur. Batının stratejik vizyonuna göre birincil çıkar alanı olarak ele alınmakta ve bu, bu alanın uluslararası politikada önemli bir mertebeye ulaşmasını açıklamaktadır.
Bölgedeki çatışmalar, Afrika Boynuzu’nun siyasi tarihine dayanan yönleriyle zihinsel imajının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu imajı derinleştiren, uluslararası vesayeti kendine çeken ve çıkarlarını korumak için bölgesel ve uluslararası ittifakların etkileşimi üzerinden takip edilen bir deneyim yaratan terimlerle ifade edildi.

Devletlerin kırılganlığı
Afrika Boynuzu devletlerinin kırılgan ve istikrarsız doğası, kronik çatışmaların tırmanmasında önemli bir faktördür. Cibuti’nin stratejik konumu, ‘bir dizi askeri üssün merkezi olması ve istikrarına katkıda bulunan büyük ekonomik getiriler elde etmesi’ için uluslararası güçlerle kapsamlı siyasi, ekonomik, askeri ve güvenlik ilişkilerine sahip olmasına izin verdiyse de Eritre, bu avantajdan yararlanmadı. Ancak hayati alanındaki değişiklikler, dünyaya açılmasını mümkün kılabilir. Somali’ye gelince, bölgedeki istikrarsızlığın bariz bir örneği. Hala siyasi çatışma ve iç savaş yörüngesinde dönüyor. Koşulları tek bir hızla devam etmiyor. Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Fermacu’nun geçen Şubat ayında resmi olarak sona eren görev süresini iki yıl daha uzatan bir karar yayınlamasının ardından hükümette tekrar istikrarsızlık baş gösterdi. Fermacu ayrıca, kendisine yönelik yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili soruşturmalar nedeniyle Başbakan Muhammed Hüseyin Roble’nin yetkilerini de askıya alma kararı almıştı. Uluslararası baskının ardından Fermacu, görev süresini uzatma kararını geri aldı ve Başbakan Hüseyin Roble’yi de parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık görevlerini üstlenmekle görevlendirdi. Roble’nin geçen Mayıs ayından bu yana sorumlu olduğu ordu ve güvenlik güçlerine ‘görevden ayrılan cumhurbaşkanı yerine kendisinden talimat almaları’ emri vermesi sonrasında çatışma genişledi.
Birçok taraf, Fermacu üzerindeki uluslararası baskıların ve Roble’yi yetkilendirmenin, ‘bir istikrarsızlık halinin oluşmasına, hükümetin istikrarsızlaşmasına, hükümet kurumları ile muhalefet güçlerinden ayrılanlar arasında çatışmaların ortaya çıkmasına’ yol açtığına inanıyor. Somalili Eş-Şebab ve diğer silahlı gruplardan gelen tehditlerin ortaya çıkmasıyla silahlı bir çatışmaya sürüklenme beklentileri de mevcut.

Krizler tırmanıyor
Afrika Boynuzu’ndaki çatışmaların tırmanmasına birkaç faktör neden oldu. İlk faktör, iç çatışma tetikleyicilerinin devam etmesiyle ilgili. Somali’de bir sürelik sakinliğin ardından güvenlik sorunlarını ateşleyen Eş-Şebab Hareketi, aktif bir durumda. Hareket, son olarak geçen salı günü cumhurbaşkanı, başbakan ve muhalefet arasındaki siyasi çekişmenin ardından ayrı ayrı olaylarla geri döndü. Öyle ki 2017 yılından itibaren kademeli olarak geri çekilecek olan Afrika Birliği Somali Misyonu (AMISOM) güçlerine ait bir askeri üs yakınında intihar eylemi düzenlendi. Ancak Güvenlik Konseyi (BMGK), misyonunu genişletmeye karar verdi. Daha önce ise silahlı çatışmaların yeniden alevlenme ihtimali ortasında Somali güçlerine karşı çeşitli operasyonlar gerçekleştirildi. Somali Cumhurbaşkanı ve Başbakanı arasındaki anlaşmazlığa ek olarak ABD ve Afrika’nın Somali’ye verdiği askeri desteğin azalması, Somali güçlerini bu hareketle tek başına karşı karşıya bıraktı.
Yalnızca Somali ile sınırlı olmayan, ancak bölgenin tüm ülkelerinde bir saatli bomba olmaya devam eden etnik etkiye ve ulusal veya siyasi aidiyet pahasına büyüyen kabile fanatizmine ek olarak, Somali’deki Somaliland bölgesi ve Etiyopya’daki Tigray bölgesi gibi ayrılıkçı hareketler, Sudan gibi komşu ülkelerden faaliyet gösteren Eritre muhalefet hareketleri ve Sudan’da bölünme çağrısı yapan silahlı isyancı hareketler genişlemeye başladı.
İkinci faktör, bölgesel güçler dengesinde ve bu ülkeler arasındaki savaşlar, barışlar, ittifaklar ve bloklar arasındaki ilişkilerde ortaya çıkıyor. Bölgedeki siyasi değişimlerin ardından bölgedeki siyasi hareketin etkisiyle temsil edilen diğer karmaşıklıklar da eklendi. Afrika Boynuzu, ayaklanmalar, devrimler veya askeri darbeler yoluyla bu karmaşanın bir uzantısı haline geldi. Ayrıca çatışmaların şiddetlenmesi, silahlanma eğilimine yol açtı ve buna bağlı olarak bölge ülkeleri arasında silah ticareti ve kaçakçılığı aktif hale geldi.
Üçüncü faktör ise uluslararası çıkarlarla ilgili. Siyasi gerginlik durumunun ardından olası yansımalarla birlikte BM, ‘ülkenin önceki yıllarda meydana gelenlere benzer bir kuraklık ve kıtlıkla karşı karşıya kalabileceğine dair raporların yayınlanmasından sonra’ Somali’ye insani yardım çağrısında bulundu. Bu sorunlar, bölgedeki çalkantılı siyasi tarihin önemli bir yansımasıdır. Bu bozulmaya neden olan faktörlerin köklü ve ortadan kaldırılmasının zor olduğu göz önüne alındığında sorunlar, zaman zaman hala yenileniyor.

Yeni ayrımlar
Öyle görünüyor ki ilerleyen dönemde iç çatışmalar, bölgesel ve uluslararası etkileşimler açısından yeni ayrımlar ortaya çıkacak ve bu kırılgan siyasi ve güvenlik durumuna karşı büyük bir tehdit oluşturacaktır. Afrika Boynuzu bölgesine, sözde işbirliği ile kuşatılmış çatışma ilişkileri hakimdir. Bu varsayıma dayanarak Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) gibi bölgesel örgütler ve diğerleri kurulmuştur. Ancak bu örgütler, siyasi ya da ekonomik krizleri çözmeyi başaramadılar. Siyasi, ekonomik ve askeri yollarla, gerek iç gerekse bölge ülkeleri arasında çatışma tarafları üzerinde etki ve baskı uygulamak için her zaman en büyük ve en köklü uluslararası kuruluşların şemsiyesine ihtiyaç duyulmuştur.
Afrika Boynuzu, henüz uluslararası müdahaleler olmaksızın bir iç çözüme ulaşmak için çatışmalarını yönetecek başka mekanizmalar geliştirmekten uzak görünüyor. Aksine bu çatışmalar, uluslararası rekabet ağının etrafında döndüğü bir ortam haline geldi. Durum, bu ülkelerin ‘bölünmeleri ve bölge ülkelerinin hükümetleri ve halkları arasındaki ilişkilerde mevcut dengesizliği önleyememeleri’ nedeniyle uzun süre devam edebilir.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Afrika Boynuzu’ndaki kriz, bölgesel güvenlik dengesinin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynayan karmaşık iç çelişkiler içeriyor. Bu da bölgenin kriz yuvasına dönüşünün birdenbire ortaya çıkmadığını, daha çok iç çatışmaları sona erdirmek için az sayıdaki olası çözümlere dayandığını gösteriyor.



Dünyada ilk kez bir böcek türüne yasal hak tanındı

Yerli halklar, Meliponini arılarının kendilerine gıda ve ilaç sağladığını söylüyor (Wikimedia Commons)
Yerli halklar, Meliponini arılarının kendilerine gıda ve ilaç sağladığını söylüyor (Wikimedia Commons)
TT

Dünyada ilk kez bir böcek türüne yasal hak tanındı

Yerli halklar, Meliponini arılarının kendilerine gıda ve ilaç sağladığını söylüyor (Wikimedia Commons)
Yerli halklar, Meliponini arılarının kendilerine gıda ve ilaç sağladığını söylüyor (Wikimedia Commons)

Dünyada ilk kez bir böcek türüne yasal haklar tanındı. Peru'da yaşayan bir arı grubunu kapsayan gelişme, koruma çalışmalarında önemli bir adıma işaret ediyor.

Amazon Ormanları'nda yaşayan Meliponini arı sınıfı, bal arısı (Apis mellifera) kuzenlerinden farklı olarak iğne taşımaz. 

Peru'nun yerli halkları tarafından Kolomb öncesi dönemden beri yetiştirilen bu arılar, yağmur ormanlarında polen taşıyıcı rolü üstlenerek biyoçeşitliliği ve ekosistemi korumada kilit rol oynuyor. 

Grubun bilinen 500 türünün yaklaşık yarısı Amazon'da yaşıyor ve kakao, kahve ve avokado gibi bitkileri de içeren floranın yüzde 80'inden fazlasının tozlaşmasında rol oynuyor.

Ancak Meliponini arıları iklim krizi, ormansızlaşma, pestisit kullanımı ve  diğer arı türleriyle rekabet yüzünden ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 

Peru'nun iki belediyesinde kabul edilen yasalar artık bu böceklerin sağlıklı ekosistemlerde yaşama, üreme ve gelişme haklarını garanti altına alıyor.

Bu iğnesiz arıların yasal haklar elde etmesi, kimyasal biyolog Rosa Vásquez Espinoza'nın yerli halklarla birlikte yıllar süren çalışmaları sayesinde mümkün oldu.

Kovid-19 pandemisinde yerli halklar ilaç bulamadıklarında bu arıların balını kullanıyordu. Bir meslektaşının ricası üzerine 2020'de balı inceleyen Espinoza çarpıcı sonuçlarla karşılaştı.

Guardian'a konuşan bilim insanı "Yüzlerce tıbbi molekül gördüm, tedavi potansiyeli taşıdığı bilinen moleküller" diyerek ekliyor: 

 Üstelik çeşitlilik de gerçekten çok fazlaydı. Bu moleküllerin antiinflamatuvar, antiviral, antibakteriyel, antioksidan, hatta kanser önleyici etkileri olduğu biliniyor.

Bu nedenle saha çalışmalarını genişleten araştırmacı, yerli halktan uzmanlarla birlikte ormanın derinlerine keşif gezileri düzenledi. Nesillerdir devam eden geleneksel arıcılık yöntemlerini kaydettiler.

Ancak kısa süre sonra ciddi bir sorun olduğu fark edildi: Arıcılar, eskiden arı kolonilerini yarım saatte bulurken, artık saatler sürüyordu.

Espinoza, "Farklı topluluk üyeleriyle konuşuyorduk ve ilk söyledikleri 'Artık arılarımı göremiyorum' oldu" diye anlatıyor.

Biyoloğun yaptığı çalışmada, endüstriyel çiftliklerden uzak bölgelerdeki arıların bile balında pestisit izlerine rastlandı.

Meliponini arılarının korumaya ihtiyaç duyduğuna karar veren Espinoza ve meslektaşları, ilk olarak bu hayvanların tanınması için çaba gösterdi.

Araştırmaları sayesinde 2024'te, Meliponini arılarını Peru'ya özgü yerli türler olarak resmen tanıyan bir yasa kabul edildi. Peru yasaları yerli türlerin korunmasını gerektirdiği için bu kritik bir adımdı.

Daha sonra bu yıl ekimde Satipo, 22 Aralık Pazartesi de Nauta belediyeleri dünyada bir ilke imza atarak bu böcekleri yasal hak sahibi olarak tanımladı. 

Earth Law Center'ın Latin Amerika direktörü ve kampanyanın parçası olan Constanza Prieto gelişmeyi şöyle değerlendiriyor: 

Bu yönetmelik, doğayla ilişkimizde bir dönüm noktası: Meliponini arılarını görünür kılıyor, onları hak sahibi özneler olarak tanıyor ve ekosistemlerin korunmasında temel rol oynadıklarını onaylıyor.

Hukuk uzmanları yeni yasaların habitat restorasyonunu, daha sıkı pestisit kontrollerini ve genişletilmiş araştırmaları zorunlu kılabileceğini söylüyor.

Düzenlemeyi Peru genelinde uygulamaya koymak için bir imza kampanyası düzenlenirken, Bolivya, Hollanda ve ABD gibi ülkelerdeki koruma grupları da kendi bölgelerindeki arılar için benzer yasal yaklaşımları inceliyor.

Independent Türkçe, Guardian, Interesting Engineering


Trump'la Musk nasıl barıştırıldı?

Elon Musk, Trump'ın seçim kampanyasına verdiği destekle gündem olmuştu (Reuters)
Elon Musk, Trump'ın seçim kampanyasına verdiği destekle gündem olmuştu (Reuters)
TT

Trump'la Musk nasıl barıştırıldı?

Elon Musk, Trump'ın seçim kampanyasına verdiği destekle gündem olmuştu (Reuters)
Elon Musk, Trump'ın seçim kampanyasına verdiği destekle gündem olmuştu (Reuters)

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in Donald Trump ve Elon Musk arasında arabuluculuk yaptığı ortaya çıktı.

Dünyanın en zengin kişisi, yeni Donald Trump yönetiminin ilk aylarında Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nın (DOGE) başına getirilince manşetlerden düşmemişti. 

Ancak Musk'ın, Trump'ın Büyük Güzel Yasa Tasarısı'nı sert bir dille eleştirmesinin ardından ikili arasındaki ipler haziranda kopmuştu. 

Trump, elektrikli otomobil teşviklerini kestiği için Musk'ın "çıldırdığını" söylemişti. 

Amerika Partisi'ni kuracağını öne süren Musk "Büyük bombayı patlatmanın zamanı geldi" diyerek Trump'ın Jeffrey Epstein dosyasında adının geçtiğini iddia etmişti.

İkili suikastla öldürülen sağcı aktivist Charlie Kirk'ün eylüldeki cenaze töreninde bir araya gelerek buzları eritmişti. 

Washington Post, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in perde arkasında ikiliyi nasıl yumuşattığını dünkü haberinde işledi. 

41 yaşındaki Cumhuriyetçi'nin ekibiyle birlikte büyük çaba göstererek Amerika Partisi'nin kurulmasını engellediği bildirildi. 

Vance'in bunun için hem Musk'a hem de çevresine baskı yaptığı ifade edildi.

Washington Post, Musk-Trump ilişkisinin yumuşamasıyla birlikte teknoloji milyarderinin 2026'daki ara seçimlerde yarışacak Cumhuriyetçi adaylara bağış yapmaya başladığını belirtti. 

Aylar boyunca uğraşan Vance'in de 2028'de başkan adayı olup Musk'tan destek görmeyi planladığı öne sürüldü. 

Musk'ın kasımda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman şerefine Beyaz Saray'da verilen akşam yemeğine katıldığı hatırlatıldı. 

Musk-Trump ilişkisinin hâlâ hassas bir dengede durduğu aktarılan haberde Jared Isaacman'ın NASA Direktörlüğü'ne atanmasının önüne engeller çıkarılmasının teknoloji milyarderini kızdırdığı da ifade edildi. 

ABD Başkanı Donald Trump, "geçmişteki bağlantılarını yeniden değerlendirdikten sonra" adaylığını haziranda geri çektiği milyarder iş insanı Isaacman'ı, NASA Direktörlüğü görevine yeniden aday gösterdiğini kasımda açıklamıştı.

Musk'ın iyi ilişkilere sahip olduğu bilinen Isaacman, önceki haftalarda resmen bu göreve getirilmişti. 

Isaacman, 2021 ve 2024'te Musk'ın SpaceX roketleriyle uzaya çıkmıştı.

Independent Türkçe, Washington Post, Daily Beast, Gizmodo


ABD, Venezuela topraklarını vursa da Maduro dans ediyor

Maduro, başkent Karakas'taki bir etkinlikte Bobby McFerrin'in meşhur Don't Worry Be Happy şarkısının sözlerine eşlik ederek "Endişelenme, mutlu ol" dedi (AP)
Maduro, başkent Karakas'taki bir etkinlikte Bobby McFerrin'in meşhur Don't Worry Be Happy şarkısının sözlerine eşlik ederek "Endişelenme, mutlu ol" dedi (AP)
TT

ABD, Venezuela topraklarını vursa da Maduro dans ediyor

Maduro, başkent Karakas'taki bir etkinlikte Bobby McFerrin'in meşhur Don't Worry Be Happy şarkısının sözlerine eşlik ederek "Endişelenme, mutlu ol" dedi (AP)
Maduro, başkent Karakas'taki bir etkinlikte Bobby McFerrin'in meşhur Don't Worry Be Happy şarkısının sözlerine eşlik ederek "Endişelenme, mutlu ol" dedi (AP)

ABD tehdidi altındaki Nicolás Maduro denizdeki ablukanın ardından ülkesinin topraklarına saldırı düzenlenmesine rağmen görevden ayrılacağına dair herhangi bir sinyal vermiyor.

Donald Trump, Venezuela liderinin zamanının dolduğunu öne sürerken 63 yaşındaki siyasetçi son haftalarda katıldığı etkinliklerde dans ederken görülüyor. 

Wall Street Journal (WSJ), ABD'nin askeri yığınağı ve petrol gemilerine uygulanan ablukayla karşı karşıya olan Maduro'nun kendine güvenini hem ülkesine hem de dünyaya göstermeye çalıştığını bildiriyor. 

Amerikan gazetesi, ekonominin büyük ölçüde devlet kontrolüne alındığı Venezuela'da Maduro'nun ihaleleri yandaşlarına vererek kendi konumunu güçlendirdiğini iddia ediyor. 

13 yılı aşkın süredir iktidarda olan lider, ülkeden kaçacağı iddialarına rağmen mitinglerde "Bizi devrim yolunda asla çıkaramayacaklar. Sonsuza kadar zafer!" diyor. 

Geçmişte ABD adına Venezuela'yla pek çok müzakere yapan eski diplomat Thomas A. Shannon Jr., 14 yıllık iktidarın ardından 2013'te ölen Hugo Chávez'in ülkeyi devrime ve anti emperyalizme inandırdığını söylüyor:

Chavezciler ne kadar yoz, zalim ve suçlu olursa olsun Latin Amerika'da onlardan başka anti emperyalist solcu kaldığına inanmıyor. Bu pozisyonlarından vazgeçmek istediklerini sanmıyorum.

Önceki haftalarda Nobel Barış Ödülü'nü almak için gizli bir operasyonla Venezuela'dan Norveç'e giden María Corina Machado ise Oslo'da yaptığı konuşmada "Müzakereyle ya da değil Maduro iktidardan düşecek" dedi. 

Geçmişte Chávez'e danışmanlık yapan Amerikalı avukat Eva Golinger, Maduro için şu yorumu yaptı:

Trump'ın Kim Jong-un'u övdüğünü, eski El Kaide liderini Beyaz Saray'a çağırdığını görünce 'Neden onunla müzakere edemeyim ki?' diye düşünüyor. Kanımca ülkeyi terk edeceğine orada ölmeyi tercih eder.

Diğer yandan Donald Trump, Venezuela'nın topraklarına ilk kez saldırı düzenlediklerini duyurdu. 

Cuma günü yaptığı açıklamada saldırının geçen hafta düzenlendiği dışında pek bir bilgi vermeyen ABD Başkanı teknelere uyuşturucu yüklenen bir limanı vurduklarını dün söyledi. 

CNN de kaynaklarına dayandırdığı haberde saldırıda drone kullanıldığını bildirdi. 

Karakas yönetimi hâlâ konuya dair sessizliğini koruyor. 

İnsan hakları ihlalleri ve siyasi mahkumlara işkenceyle suçlanan Maduro yönetimi, kendi doğal kaynaklarına göz diken ABD'nin bu iddiaları kullandığını savunuyor. 

ABD, Karakas yönetiminin kartellerle işbirliği yaptığını da iddia ediyor. Venezuela ise Washington'ın ülkede darbe planladığını öne sürüyor. 

ABD eylülden beri Karayipler ve Pasifik Okyanusu'ndaki teknelere uyuşturucu ticaretiyle mücadele iddiasıyla saldırılar düzenliyor.

En az 105 kişinin öldürüldüğü operasyonlar, yargısız infaz eleştirilerinin hedefi oluyor. 

"Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele" gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu geçen ay başlattığını duyuran ABD'nin Venezuela'ya askeri hareket düzenlemesi ihtimali haftalardır dünya gündeminde.

Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etti.

Trump, iki hafta önce Venezuela limanlarında yaptırıma tabi tankerlere "tam abluka" uygulanması talimatını verdi.

Washington, geçen ay yabancı terör örgütü olarak ilan ettiği Güneşler Karteli'nin (Cartel de los Soles) liderinin Maduro olduğunu savunuyor. 

Beyaz Saray, Maduro'nun tutuklanması veya mahkum edilmesine ilişkin bilgi sağlanması karşılığında verilecek ödülü iki katına çıkararak 50 milyon dolara yükselttiğini 8 Ağustos'ta duyurmuştu.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN, Reuters