Yemen Savunma Bakanı Makdişi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Güney Amâlika Tugayları ile mükemmel koordinasyona sahibiz. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine 15 tugay seferber ettiler

Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi, el-Yemen es-Saîd’den (Mutlu Yemen) gelen güçlerin yakında çatışmalara gireceğini söyledi

Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
TT

Yemen Savunma Bakanı Makdişi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Güney Amâlika Tugayları ile mükemmel koordinasyona sahibiz. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine 15 tugay seferber ettiler

Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi

Şarku’l Avsat ekibi, Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed el-Makdişi ile görüşmek üzere sabah saat 9.30 gibi Marib'e ulaştı. Görüşme, Savunma Bakanı’nın çeşitli cephelerde askeri operasyonları yönettiği müstahkem yerlerden birinde gerçekleşecekti ve ekibi taşıyan araç, buraya yarım saat erken ulaştı.
Ekip, Savunma Bakanı Makdişi’yi farklı cephelerde çatışmaların yoğunlaşması nedeniyle komutanlarla yaptığı birkaç önemli toplantıyı bitirene kadar yaklaşık üç saat bekledi. Makdişi’nin toplantılar gerçekleştirdiği komutanların başında ekibimizi Savunma Bakanı'nın ofisine gitmeden önce kabul eden Yemen Genelkurmay Başkanı Korgeneral Sağir bin Aziz geliyordu.
Bakan Makdişi, Yemen Ulusal Ordusu'nun Suudi Arabistan’ın liderliğindeki Arap
Koalisyonu’nun da desteğiyle Şebve ve Marib'de Husileri bozguna uğrattığını vurgulayarak soruları yanıtlamaya başladı.
Güney Amâlika (Devleri) Tugayları ile koordinasyonu ‘mükemmel’ olarak niteleyen Yemenli Bakan, Yemen Ulusal Ordusu'nun Marib’in ilçelerinin geri kalanını özgürleştirmeye devam ettiğini ve Safer tankeri yönündeki uluslararası hatta 30 kilometreden fazla uzunlukta ve 27 kilometre derinlikte ilerleme kaydettiğini belirtti.
Harad'da devam eden operasyonlarla ilgili olarak ise Yemen güçlerinin Harad'dan yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Abs ilçesinin eteklerine ve Ahim Kavşağı’na ulaştığını açıklayan Savunma Bakanı, önümüzdeki günlerin özellikle Güney Amâlika Tugayları’nın kıyı şeridinde ve Taiz'de tüm cephelerin açılmasıyla birlikte pek çok zafere tanıklık edeceğini söyledi.
Bakan Makdişi, çatışmaları çözmeye yönelik planlarla ilgili olarak da Yemen'in Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon güçlerinin bir parçası olduğunu belirtti ve koalisyonun, özellikle de Suudi Hava Kuvvetleri’nin Husileri püskürtüp yok etmede önemli bir rol oynadığına dikkat çekti.
El-Yemen es-Saîd Tugayları hakkında da konuşan Bakan ayrıca, Birinci Askeri Bölge güçlerinin muharebelere katılımından Hudeyde’den ve Yemen Ulusal Ordusu’nun karşılaştığı zorluklardan söz etti. İşte röportajın detayları:
-Öncelikle, çeşitli cephelerdeki askeri gelişmelerden bahseder misiniz?
Biliyorsunuz, cephelerin durdurulması ile düşman Marib ve Şebve’ye yöneldi. Fakat önce Allah sonra Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu sayesinde düşmanı Şebve’nin tamamında, Marib'in ise bazı ilçelerinde yenmeyi başardık. Geçtiğimiz günlerde Safer tankeri yönündeki uluslararası hatta 30 kilometreden fazla uzunlukta ve 27 kilometre derinlikte ilerleme elde ettik. Askeri güçler, Ummu er-Riş ve Mel’a’ya çok yaklaştı, el-Belak eş-Şarki bölgesini aştı. Bunun yanı sıra her yerde savunma savaşları veriyoruz. Ancak Güney Amâlika Tugayları ile cephelerdeki çatışmaları durdurduktan sonra Harad ve Taiz'de çatışmalar başladı. Çok büyük zaferler elde ettiler ve düşman gerilemeye başladı.
-Şebve ilçelerinin kurtarılması ve El-Yemen es-Saîd’i özgürleştirme operasyonunun duyurulmasının ardından büyük bir hareketlenme oldu. Güney Amâlika Tugayları Harib'e ulaştı. Ulusal Ordu güçleri Marib istikametinden ilerleme kaydetti. Herkes Güney Amâlika Tugayları ile Ulusal Ordu’nun birleşmesini bekliyordu. Neden bu hareketlilik azaldı ve cephe sakinleşti?
Ulusal Ordu durmadı. Güney Amâlika Tugayları durmuş olabilir, belki de ileriye dönük bir takım planları vardır. Ancak, Ulusal Ordu güçleri, ister Marib, ister Taiz, ister el-Cevf isterse Harad olsun, tüm cephelerde savaşmaya devam ediyor.
-Güney Amâlika Tugayları ile koordinasyonunu nasıl görüyorsunuz?
Çok mükemmel.
-Ulusal Ordunun Harad’daki mevcut operasyonları ne durumda?
Ulusal Ordu Harad’da oldukça etkileyici bir operasyon gerçekleştirdi. Harad'a girip kuşatmayı başardı. Bugün kıyı şeridindeki Abs ilçesi sınırlarına ulaştı. Husiler saldırılarını yoğunlaştırdılar. 1990 yılında tek devlet haline gelen ve çok güçlü silahlara sahip olan Yemen Cumhuriyeti'nin bu imkanlarını ele geçirdiklerini unutmuyoruz. Yemen, 1990 yılından sonra eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih döneminde, şu an İran'ın büyük desteğiyle Husiler tarafından ele geçirilen gelişmiş silahları, tankları ve çok sayıda mühimmatı satın aldı. Husi heyetleri Tahran'a gittiğinde İran Cumhurbaşkanı ve Dini Lideri ile buluşuyorlar. Her şeyi birlikte yapıyorlar.
Bu silahlar ve mühimmat, onlara hareket kabiliyeti ve imkanları kazandırdı. Sahip oldukları kalabalık insan gücü de unutulmamalı. Daha önce veya daha sonra bulunduğumuz bölgeler çok fazla askerin buralarda konuşlandırılmasını istemiyor. Aşiretler bölgelerini savunmak için bizimle savaşıyorlar. Ne Marib’de, Şebve'de, Hadramut'ta ne de el-Cevf ya da el-Mahra’da aşiretler zorunlu askerliği sevmezler. Dolayısıyla Husiler kalabalık bir insan gücüne sahipler. Onları mali durumlarını sömürerek ya da ABD ve İsrail ile savaşmak gibi birçok bahaneyle silah altına alıyorlar.
-Harad’taki son durum nasıl?
Ulusal Ordu, Harad’dan yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Abs'in eteklerine ve Ahim Kavşağı’na ulaştı. El-Muhsam Askeri Kampı ise Husiler tarafından geri alındı, ama güçlerimiz halen Abs yakınlarındaki Harad ve Midi'de konuşlu. Allah'ın izniyle gelecek günlerle birlikte özellikle Güney Amâlika Tugayları ile olduğu gibi tüm cepheler açılırsa, kıyı bölgesi ve Taiz'de zafer bekliyoruz.
-Ordunun yeni cepheler açıp Sana'ya doğru ilerlemek ve kurtarmak için hazırlık yaptığına dair bir takım haberler var. Bu konudaki planlarınız neler? Bugün Marib’in güvenli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ne Sana’yı, ne de Marib’i güvenli diye adlandıramayız. Bazen bir veya iki gün içinde bir kopma yaşanabiliyor. Ama ülkemizi özgürleştireceğimize inancımız tam.  Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’nun bir parçasıyız.
-Hudeyde, Husiler için bir kaçakçılık merkezi haline geldi. Hudeyde cephesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ordu güçleri Hudeyde'nin büyük bölümünü kontrol altına almış ve Hudeyde'yi çevreleyen 7 Temmuz bölgesine ulaşmışlar, geriye ise çok az yer kalmıştı.  Ancak, uluslararası müdahale, Hudeyde’deki ilerlemenin durmasına yol açtı. Son olarak yeniden konumlandırma süreci yaşandı. Elbette Hudeyde, Yemen'in atar damarıdır. 1960’larda, 70’lerde ve 80’lerde Aden'den daha güçlüydü. Yemen'in en önemli limanıdır. Husiler, şimdi Hudeyde Limanı’ndan silah kaçakçılığı yapıyor. Kaçakçılık Husilerin dinidir. Stockholm Anlaşması, limanın gelirlerinin devlet çalışanlarının maaşlarını ödemek için merkez bankasında olacağını şart koşuyordu ancak Husiler bu gelirleri savaş için kullandılar.
-Yemen Ulusal Ordusu şu an ne gibi zorluklarla karşı karşıya?
Karşılaştığımız en büyük zorluk, Husilerin tüm bölgelerde sahip oldukları imkanlar. Husiler, her şeyi kontrol ediyor. Devleti yeniden inşa etmeye başladık ve Suudi Arabistan’ın bu konuda büyük yardımları oldu.
-Koalisyon güçleriyle aranızdaki koordinasyon şu an ne durumda? Koalisyonun son zamanlardaki askeri operasyonlarda Yemen ordusunu havadan destekleyen rolünü nasıl görüyorsunuz?
Koalisyonun büyük bir rolü var. Düşmanın püskürtülmesinde ve yok edilmesinde her şeyden önce koalisyonun hava desteği büyük rol oynuyor. Bunun için başta Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri olmak üzere kendilerine teşekkür ediyoruz.
-El-Yemen es-Saîd Tugayları nasıl bir rol oynuyorlar? Şu an askeri operasyonlara katılıyorlar mı?
El-Yemen es-Saîd Tugayları, Ulusal Ordu’nun bir parçasıdır. Bu tugayların güçlerinden sadece bir kısmı operasyonlara katıldı. Geriye kalanlar da önümüzdeki günlerde katılacaklar.
-Ulusal Ordusu son dönemde geri çekilirken Nehim ve Beyhan'da yaşananların tekrarlanmasından korkuluyor mu?
Esasen, Sana'nın eteklerine kadar gelmiştik. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine yaklaşık 15 tugay seferber etti.
-Birinci Askeri Bölge güçlerine ne olacak? Çatışmalara katılacaklar mı?
Birinci Askeri Bölge bir tugaydır. Aslında 23. Mekanize Tugayı olarak gerek El-Cevf'teki çatışmalarda olsun gerekse yolların güvenliğinin sağlanmasında olsun bizimle birlikte hareket ediyorlar. Birinci Askeri Bölge’nin silahlarının çoğunu geri çektik. Karargahı lağvedildi. Buranın rehabilite edilmesi ve yeniden donatılması gerekiyor. Çünkü 2010 yılından bu yana elden geçirilmeye ihtiyaç duyan ve şu an kullandığımız silah ve mühimmatın dışında hiçbir silah veya yeni araç buraya girmedi.
-Sizce bu kadar insanı, onları krematoryumlara süren Husilerin saflarında yer almaya iten ne?
Bunun nedeni, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerdeki nüfus yoğunluğudur. Aynı zamanda bu bölgelerde yaşayanların çektikleri maddi zorluklar da etkili bir faktörü. Ayrıca bu insanlar, kendilerine rehberlik edecek uzmanlar aracılığıyla harekete geçme yeteneğine de sahiptirler.
Ayrıca ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı mücadele ettiklerini ve paralı askerlerle savaştıklarını iddia ediyorlar. Ne yazık ki bazı bölgelerde yaşayanlar, Marib, Taiz, Aden ve tüm bölgelerde Ulusal Ordu'nun kurulduğunu bilmiyorlar.
Husiler, bu insanların yoksulluklarını kullanıyor. Sayıları 200 bine varan ortaokula gidecek yaştaki çocuklar yaz kamplarına giriyor. Bunlardan 10-15 bin kadarı eğitim alarak bu kamplardan çıkıyor.
-Savunma Bakanı olarak Yemenlilere gelecek günlerle ilgili ne söylemek istersiniz? Onlara hangi sözleri verebilirsiniz?
Kardeşlerimizin desteğiyle inşallah zaferin geleceğini söylemek istiyorum. Husiler, bölge ve uluslararası toplum da dahil olmak üzere herkes tarafından iyi bilinen kanlı bir projedir. Tek yaptığı yeni mezarlar kazmak. Yemenliler için hayata geçirdiği projeler mezarlıklardan ibaret. Bu yüzden Yemen'deki kardeşlerimizi, evlatlarını Husilerin onları gönderdiği krematoryumlardan kurtarmaya çağırıyoruz. Ayrıca Ulusal Ordu sabırlı olsun, Allah'ın izniyle zafere yakındır.



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.