Yemen Savunma Bakanı Makdişi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Güney Amâlika Tugayları ile mükemmel koordinasyona sahibiz. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine 15 tugay seferber ettiler

Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi, el-Yemen es-Saîd’den (Mutlu Yemen) gelen güçlerin yakında çatışmalara gireceğini söyledi

Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
TT

Yemen Savunma Bakanı Makdişi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Güney Amâlika Tugayları ile mükemmel koordinasyona sahibiz. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine 15 tugay seferber ettiler

Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi
Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed Ali el-Makdişi

Şarku’l Avsat ekibi, Yemen Savunma Bakanı Korgeneral Muhammed el-Makdişi ile görüşmek üzere sabah saat 9.30 gibi Marib'e ulaştı. Görüşme, Savunma Bakanı’nın çeşitli cephelerde askeri operasyonları yönettiği müstahkem yerlerden birinde gerçekleşecekti ve ekibi taşıyan araç, buraya yarım saat erken ulaştı.
Ekip, Savunma Bakanı Makdişi’yi farklı cephelerde çatışmaların yoğunlaşması nedeniyle komutanlarla yaptığı birkaç önemli toplantıyı bitirene kadar yaklaşık üç saat bekledi. Makdişi’nin toplantılar gerçekleştirdiği komutanların başında ekibimizi Savunma Bakanı'nın ofisine gitmeden önce kabul eden Yemen Genelkurmay Başkanı Korgeneral Sağir bin Aziz geliyordu.
Bakan Makdişi, Yemen Ulusal Ordusu'nun Suudi Arabistan’ın liderliğindeki Arap
Koalisyonu’nun da desteğiyle Şebve ve Marib'de Husileri bozguna uğrattığını vurgulayarak soruları yanıtlamaya başladı.
Güney Amâlika (Devleri) Tugayları ile koordinasyonu ‘mükemmel’ olarak niteleyen Yemenli Bakan, Yemen Ulusal Ordusu'nun Marib’in ilçelerinin geri kalanını özgürleştirmeye devam ettiğini ve Safer tankeri yönündeki uluslararası hatta 30 kilometreden fazla uzunlukta ve 27 kilometre derinlikte ilerleme kaydettiğini belirtti.
Harad'da devam eden operasyonlarla ilgili olarak ise Yemen güçlerinin Harad'dan yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Abs ilçesinin eteklerine ve Ahim Kavşağı’na ulaştığını açıklayan Savunma Bakanı, önümüzdeki günlerin özellikle Güney Amâlika Tugayları’nın kıyı şeridinde ve Taiz'de tüm cephelerin açılmasıyla birlikte pek çok zafere tanıklık edeceğini söyledi.
Bakan Makdişi, çatışmaları çözmeye yönelik planlarla ilgili olarak da Yemen'in Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon güçlerinin bir parçası olduğunu belirtti ve koalisyonun, özellikle de Suudi Hava Kuvvetleri’nin Husileri püskürtüp yok etmede önemli bir rol oynadığına dikkat çekti.
El-Yemen es-Saîd Tugayları hakkında da konuşan Bakan ayrıca, Birinci Askeri Bölge güçlerinin muharebelere katılımından Hudeyde’den ve Yemen Ulusal Ordusu’nun karşılaştığı zorluklardan söz etti. İşte röportajın detayları:
-Öncelikle, çeşitli cephelerdeki askeri gelişmelerden bahseder misiniz?
Biliyorsunuz, cephelerin durdurulması ile düşman Marib ve Şebve’ye yöneldi. Fakat önce Allah sonra Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu sayesinde düşmanı Şebve’nin tamamında, Marib'in ise bazı ilçelerinde yenmeyi başardık. Geçtiğimiz günlerde Safer tankeri yönündeki uluslararası hatta 30 kilometreden fazla uzunlukta ve 27 kilometre derinlikte ilerleme elde ettik. Askeri güçler, Ummu er-Riş ve Mel’a’ya çok yaklaştı, el-Belak eş-Şarki bölgesini aştı. Bunun yanı sıra her yerde savunma savaşları veriyoruz. Ancak Güney Amâlika Tugayları ile cephelerdeki çatışmaları durdurduktan sonra Harad ve Taiz'de çatışmalar başladı. Çok büyük zaferler elde ettiler ve düşman gerilemeye başladı.
-Şebve ilçelerinin kurtarılması ve El-Yemen es-Saîd’i özgürleştirme operasyonunun duyurulmasının ardından büyük bir hareketlenme oldu. Güney Amâlika Tugayları Harib'e ulaştı. Ulusal Ordu güçleri Marib istikametinden ilerleme kaydetti. Herkes Güney Amâlika Tugayları ile Ulusal Ordu’nun birleşmesini bekliyordu. Neden bu hareketlilik azaldı ve cephe sakinleşti?
Ulusal Ordu durmadı. Güney Amâlika Tugayları durmuş olabilir, belki de ileriye dönük bir takım planları vardır. Ancak, Ulusal Ordu güçleri, ister Marib, ister Taiz, ister el-Cevf isterse Harad olsun, tüm cephelerde savaşmaya devam ediyor.
-Güney Amâlika Tugayları ile koordinasyonunu nasıl görüyorsunuz?
Çok mükemmel.
-Ulusal Ordunun Harad’daki mevcut operasyonları ne durumda?
Ulusal Ordu Harad’da oldukça etkileyici bir operasyon gerçekleştirdi. Harad'a girip kuşatmayı başardı. Bugün kıyı şeridindeki Abs ilçesi sınırlarına ulaştı. Husiler saldırılarını yoğunlaştırdılar. 1990 yılında tek devlet haline gelen ve çok güçlü silahlara sahip olan Yemen Cumhuriyeti'nin bu imkanlarını ele geçirdiklerini unutmuyoruz. Yemen, 1990 yılından sonra eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih döneminde, şu an İran'ın büyük desteğiyle Husiler tarafından ele geçirilen gelişmiş silahları, tankları ve çok sayıda mühimmatı satın aldı. Husi heyetleri Tahran'a gittiğinde İran Cumhurbaşkanı ve Dini Lideri ile buluşuyorlar. Her şeyi birlikte yapıyorlar.
Bu silahlar ve mühimmat, onlara hareket kabiliyeti ve imkanları kazandırdı. Sahip oldukları kalabalık insan gücü de unutulmamalı. Daha önce veya daha sonra bulunduğumuz bölgeler çok fazla askerin buralarda konuşlandırılmasını istemiyor. Aşiretler bölgelerini savunmak için bizimle savaşıyorlar. Ne Marib’de, Şebve'de, Hadramut'ta ne de el-Cevf ya da el-Mahra’da aşiretler zorunlu askerliği sevmezler. Dolayısıyla Husiler kalabalık bir insan gücüne sahipler. Onları mali durumlarını sömürerek ya da ABD ve İsrail ile savaşmak gibi birçok bahaneyle silah altına alıyorlar.
-Harad’taki son durum nasıl?
Ulusal Ordu, Harad’dan yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Abs'in eteklerine ve Ahim Kavşağı’na ulaştı. El-Muhsam Askeri Kampı ise Husiler tarafından geri alındı, ama güçlerimiz halen Abs yakınlarındaki Harad ve Midi'de konuşlu. Allah'ın izniyle gelecek günlerle birlikte özellikle Güney Amâlika Tugayları ile olduğu gibi tüm cepheler açılırsa, kıyı bölgesi ve Taiz'de zafer bekliyoruz.
-Ordunun yeni cepheler açıp Sana'ya doğru ilerlemek ve kurtarmak için hazırlık yaptığına dair bir takım haberler var. Bu konudaki planlarınız neler? Bugün Marib’in güvenli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ne Sana’yı, ne de Marib’i güvenli diye adlandıramayız. Bazen bir veya iki gün içinde bir kopma yaşanabiliyor. Ama ülkemizi özgürleştireceğimize inancımız tam.  Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’nun bir parçasıyız.
-Hudeyde, Husiler için bir kaçakçılık merkezi haline geldi. Hudeyde cephesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ordu güçleri Hudeyde'nin büyük bölümünü kontrol altına almış ve Hudeyde'yi çevreleyen 7 Temmuz bölgesine ulaşmışlar, geriye ise çok az yer kalmıştı.  Ancak, uluslararası müdahale, Hudeyde’deki ilerlemenin durmasına yol açtı. Son olarak yeniden konumlandırma süreci yaşandı. Elbette Hudeyde, Yemen'in atar damarıdır. 1960’larda, 70’lerde ve 80’lerde Aden'den daha güçlüydü. Yemen'in en önemli limanıdır. Husiler, şimdi Hudeyde Limanı’ndan silah kaçakçılığı yapıyor. Kaçakçılık Husilerin dinidir. Stockholm Anlaşması, limanın gelirlerinin devlet çalışanlarının maaşlarını ödemek için merkez bankasında olacağını şart koşuyordu ancak Husiler bu gelirleri savaş için kullandılar.
-Yemen Ulusal Ordusu şu an ne gibi zorluklarla karşı karşıya?
Karşılaştığımız en büyük zorluk, Husilerin tüm bölgelerde sahip oldukları imkanlar. Husiler, her şeyi kontrol ediyor. Devleti yeniden inşa etmeye başladık ve Suudi Arabistan’ın bu konuda büyük yardımları oldu.
-Koalisyon güçleriyle aranızdaki koordinasyon şu an ne durumda? Koalisyonun son zamanlardaki askeri operasyonlarda Yemen ordusunu havadan destekleyen rolünü nasıl görüyorsunuz?
Koalisyonun büyük bir rolü var. Düşmanın püskürtülmesinde ve yok edilmesinde her şeyden önce koalisyonun hava desteği büyük rol oynuyor. Bunun için başta Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri olmak üzere kendilerine teşekkür ediyoruz.
-El-Yemen es-Saîd Tugayları nasıl bir rol oynuyorlar? Şu an askeri operasyonlara katılıyorlar mı?
El-Yemen es-Saîd Tugayları, Ulusal Ordu’nun bir parçasıdır. Bu tugayların güçlerinden sadece bir kısmı operasyonlara katıldı. Geriye kalanlar da önümüzdeki günlerde katılacaklar.
-Ulusal Ordusu son dönemde geri çekilirken Nehim ve Beyhan'da yaşananların tekrarlanmasından korkuluyor mu?
Esasen, Sana'nın eteklerine kadar gelmiştik. Husiler, Marib ve el-Cevf üzerine yaklaşık 15 tugay seferber etti.
-Birinci Askeri Bölge güçlerine ne olacak? Çatışmalara katılacaklar mı?
Birinci Askeri Bölge bir tugaydır. Aslında 23. Mekanize Tugayı olarak gerek El-Cevf'teki çatışmalarda olsun gerekse yolların güvenliğinin sağlanmasında olsun bizimle birlikte hareket ediyorlar. Birinci Askeri Bölge’nin silahlarının çoğunu geri çektik. Karargahı lağvedildi. Buranın rehabilite edilmesi ve yeniden donatılması gerekiyor. Çünkü 2010 yılından bu yana elden geçirilmeye ihtiyaç duyan ve şu an kullandığımız silah ve mühimmatın dışında hiçbir silah veya yeni araç buraya girmedi.
-Sizce bu kadar insanı, onları krematoryumlara süren Husilerin saflarında yer almaya iten ne?
Bunun nedeni, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerdeki nüfus yoğunluğudur. Aynı zamanda bu bölgelerde yaşayanların çektikleri maddi zorluklar da etkili bir faktörü. Ayrıca bu insanlar, kendilerine rehberlik edecek uzmanlar aracılığıyla harekete geçme yeteneğine de sahiptirler.
Ayrıca ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı mücadele ettiklerini ve paralı askerlerle savaştıklarını iddia ediyorlar. Ne yazık ki bazı bölgelerde yaşayanlar, Marib, Taiz, Aden ve tüm bölgelerde Ulusal Ordu'nun kurulduğunu bilmiyorlar.
Husiler, bu insanların yoksulluklarını kullanıyor. Sayıları 200 bine varan ortaokula gidecek yaştaki çocuklar yaz kamplarına giriyor. Bunlardan 10-15 bin kadarı eğitim alarak bu kamplardan çıkıyor.
-Savunma Bakanı olarak Yemenlilere gelecek günlerle ilgili ne söylemek istersiniz? Onlara hangi sözleri verebilirsiniz?
Kardeşlerimizin desteğiyle inşallah zaferin geleceğini söylemek istiyorum. Husiler, bölge ve uluslararası toplum da dahil olmak üzere herkes tarafından iyi bilinen kanlı bir projedir. Tek yaptığı yeni mezarlar kazmak. Yemenliler için hayata geçirdiği projeler mezarlıklardan ibaret. Bu yüzden Yemen'deki kardeşlerimizi, evlatlarını Husilerin onları gönderdiği krematoryumlardan kurtarmaya çağırıyoruz. Ayrıca Ulusal Ordu sabırlı olsun, Allah'ın izniyle zafere yakındır.



Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
TT

Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’nden sorumlu olup, ‘Filistin halkına yönelik saldırılar biter bitmez’ üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtti. Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajında, “Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Röportajın devamında Aksa Tufanı saldırısının herkes için sürpriz olduğunu söyleyen Abbas, “Kimse bunu beklemiyordu” dedi ve Filistin Yönetimi’nin ‘Filistin halkının yeni bir Nekbe (felaket) yaşamaması için’ Arap, bölgesel ve uluslararası tüm taraflarla birlikte hareket etmeye kararlı olduğunun altını çizdi.

Abbas, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ‘tarihî, onurlu, soylu ve tutarlı duruşlar’ şeklinde niteledi ve Suudi Arabistan’ın ‘bilhassa bölgenin ve dünyanın sahne olduğu bu tehlikeli koşullar altında’ Filistin devletinin tanınması meselesini herhangi bir kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasına dikkat çekti.

Başkan Joe Biden yönetiminin, bağımsız bir Filistin devleti kurulmasıyla sonuçlanacak siyasi çözüm sürecini derinleştirmek için İsrail hükümetine ‘gerçek anlamda ve ciddi bir baskı’ uygulamadığını düşünen Abbas, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun barış süreci önünde bir ‘engel’ haline gelmesinden sonra da artık ‘İsrailli bir ortağın’ olmadığından bahsetti.

Abbas, yeni bir hükümetin kurulması meselesinin de Filistin’in iç meselesi olduğunu ifade etti ve şöyle dedi:

“Filistin’in bağımsız kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.”

Röportajın metni:

 -Sayın Başkan, bir Filistin devletine giden yolda mı ilerliyoruz yoksa ikinci bir Nekbe yolunda mı?

-Tüm Filistin ulusal konseylerinin kararlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmak, ulusal sabitelerimizdendir. Dünyanın çoğu ülkesinin tanıdığı Filistin devletimizin bağımsızlığını somutlaştırmak için sürekli ve özenli bir şekilde çalışıyoruz ve bu devletin tam bir uluslararası tanımaya mazhar olması ve Birleşmiş Milletler’deki (BM) konumunun tam üye ülke statüsüne yükseltilmesi için gayret gösteriyoruz. Bu esnada halkımız, onu kendi topraklarından söküp atmayı hedefleyen tüm girişimlere karşı koyacaktır. Biz de gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te tehcirin önüne geçerek, Filistin halkının yeni bir felaket yaşamasını önlemek için ilgili Arap, bölgesel ve uluslararası taraflarla her düzeyde hareket edeceğiz. Tüm dünyayı, özellikle de ABD yönetimini bu konuda uyardık ve böyle tehlikeli bir adımın hem bölge hem de dünya için feci sonuçlar doğuracağına ve bölgeyi bir istikrarsızlık haline sokacağına işaret ettik.

İSRAİL’İN BÜYÜK HATASI

-Gazze’nin yaşadığı felaketi durduracak çözümün özellikleri nedir?

-Gazze ve Filistin topraklarının geri kalanı, benzeri görülmemiş bir felaket yaşıyor. İsrail ölüm makinesi, Filistinli varlığın tüm bileşenlerini ortadan kaldırmak için sistemli ve planlı bir tahribat uyguluyor. Zannediyor ki bu uygulamalar kendisine güvenlik ve istikrar sağlayacak. Ama bedelini ağır ödeyeceği büyük bir hata yapıyor. Çünkü güvenliği ve barışı sağlamak için tek çözüm; bu savaşı hemen durdurmak, işgal ordusunu bir karış toprak koparmadan Gazze Şeridi’nin tamamından çekmek ve Gazze Şeridi’ne insani ve tıbbi yardımların girişini hızlandırmaktır. Zira biz, bedeli ne olursa olsun Filistin halkının topraklarından tehcir edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Tüm bunlardan sonra uluslararası meşruiyet kararlarına ve Arap Barış Girişimi’ne dayalı bir siyasi çözüm için hazırlık yapmak gerekir. Bu çözüm de Filistin devletinin tanınması, bu devletin BM Güvenlik Konseyi kararıyla BM’ye tam üyelik kazanması ve iki devletli çözüme uygun olarak bağımsız Filistin devleti çözümünü somutlaştırmak üzere, 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti topraklarına yönelik İsrail işgalini durduracak belirli bir takvime ve uluslararası teminatlara sahip bir uluslararası barış konferansının düzenlenmesi ile başlar.

İsrail, Filistin halkına karşı güvenlik ve askerî temelli her türlü çözümü denedi ve bunların başarısızlığı ispatlandı. Şimdi uluslararası meşruiyet kararlarının ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin olarak uluslararası toplumun, özellikle de ABD yönetiminin sözünü söyleme vaktidir.

-ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken size, Filistin devletinin resmi olarak tanınmasına ilişkin bir taahhüt iletti mi?

-ABD yönetimi yetkilileriyle birkaç defa (Blinken’la beş defa, Jake Sullivan ve William Burns ile defalarca) görüştük ve kendilerinden iki devletli çözüm ve uluslararası meşruiyete dayalı barışı sağlama çabalarının desteklenmesi hakkında vaatler duyduk. Onlarla derin ve devam eden bir diyalog mevcuttu, ancak sahada herhangi bir şey değişmedi. Yani bu sözlerin pratik uygulamasını görebilmemiz için Başkan Biden yönetimi, sağcı İsrail hükümetine gerçek ve ciddi bir baskı uygulamadı. İşgalci İsrail, siyasi sürecin dayandığı tüm temelleri yıkma yolunda bariz bir yaklaşım sergiliyor, iki devletli çözüm de dahil olmak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına alenen karşı çıkıyor, Filistin halkına karşı kapsamlı bir savaş yürütüyor ve bilhassa Gazze Şeridi’nde kanlı kıyımlar ve etnik temizlik, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te ise ırkçı ayrımcılık ve şiddet suçu işliyor.  

FOTO: Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)
Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)

ABD, bu işgale himaye ve destek sağlamaya devam ediyor. Bu da bizi, bizim ne duyduğumuzun ya da ABD yönetiminin ne söylediğinin bir önemi olmadığını, önemli olanın sahada olup bitenler olduğunu söylemeye sevk ediyor. Herkes için güvenlik ve istikrar sağlayacak ve uluslararası meşruiyete dayalı net ve ciddi bir siyasi süreç yolunda ilerleyebilmemiz için ABD yönetiminden uygulama talep ediyoruz.

ÇÖZÜM İÇİN ‘SAMİMİ BİR AMERİKAN İRADESİ’ LAZIM

-Güvenlik Konseyi kararı ya da başka bir formül yoluyla siyasi ufku açacak bir mekanizma tasavvuru var mı?

-Mekanizma belli; sadece uygulama gerekiyor: BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin devletinin BM’ye tam üyeliğine dair bir karar açıklaması ve BM gözetiminde tüm uluslararası tarafların katılacağı bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesi. Bu konferansın ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak tüm tarafların bağlı kalacağı ve belirli bir takvime dayalı olacak siyasi bir süreçle ve açık uluslararası teminatlarla desteklenen bir eylem mekanizması ortaya koyması lazım. Bunun için de başta ABD yönetimi olmak üzere samimi bir uluslararası irade gerekiyor.  

-Filistin devletinin kurulması için İsrail devletinin tanınması ve İbrani devletine uluslararası güvenlik garantileri sunulması şart mı?

-Oslo Anlaşması’na göre Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında karşılıklı tanıma gerçekleşti ve buna dayalı olarak uluslararası garantili geçici ikili anlaşmalar imzalandı. Geçici bir anlaşma vardı; bunu tüm nihai statü sorunları çözüldükten ve Filistin ile İsrail devletleri arasında bir barış anlaşması imzalandıktan sonra kalıcı bir anlaşma izleyecekti.

İsrail’in uzlaşmazlığına, tüm uluslararası meşruiyet kararlarına yönelik itirazına, hatta uluslararası hukuka meydan okumasına rağmen biz kendi açımızdan, bir Filistin devletinin mevcut olduğunun ve kurumlarının en iyi uluslararası standartlara göre faaliyet yürüttüğünün bilinciyle üzerimize düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt ettik. Bu gerçekleştiğinde ilgili taraflar arasında anlaşmaya varılan teminatlarla, Filistin ve İsrail devletleri arasında tanıma, mevcut ve karşılıklı olacaktır. Artık gerekli olan, İsrail’in Filistin devletini tanımasıdır.

-Hamas’ın FKÖ’ye katılımı, FKÖ’nün daha önce tanıdığı gibi Hareketin de İsrail’i tanımasını gerektiriyor mu?

-Defalarca söyledik ve vurguladık: FKÖ, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisidir. FKÖ’ye katılmak isteyenler, örgütün temsil birliğine, açık siyasi programına ve uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmalı ve FKÖ’nün tüm uluslararası taraflarla imzaladığı ve o temel üzerinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulduğu anlaşmaları kabul etmelidir. Bu yüzden FKÖ’nün tüm Filistinlilerin evi olduğunu kabul ederek, örgüte üyelik kapısının Filistin siyasi eyleminin tüm temsilcilerine açık olduğunun, ancak örgütün temsil birliğine bağlı kalmak ve örgütün Arap ve uluslararası düzeydeki yükümlülükleriyle Filistin ulusal konseylerinin kararlarına saygı duymak gerektiğinin her zaman altını çizdik.

‘ERTESİ GÜN’ MESELESİ

-Filistin Ulusal Yönetimi, savaşın ‘ertesi gününde’ Gazze Şeridi’ni yönetmeye hazır mı?

-Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ni hiç terk etmedi ki geri dönsün. Hamas hareketinin 2007 yılında darbe yapmasından bu yana Filistin hükümeti, (elektrik ve su, yakıt, hastaneler, emekli maaşları ve sosyal kalkınma için) Gazze Şeridi’ne aylık 140 milyon dolardan fazla ödeme yapıyor. Bu, bizim Gazze’deki halkımıza karşı vazifemiz. Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya devam edeceğiz ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs gibi diğer Filistin topraklarında nasılsa Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ve evlatlarımıza karşı da görevlerimizi yerine getireceğiz. Gazze Şeridi’ndeki halkımıza yönelik saldırılar biter bitmez halkımızın sıkıntılarını hafifletmek için çalışmalara başlamaya ve Filistin Ulusal Yönetimi olarak nerede olurlarsa olsunlar Filistin halkının tüm evlatlarına karşı üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız.  

-Filistin Yönetimi’nin kurumları, bu rolü yerine getirebilir mi? Blinken, Yönetimin yeniden düzenlenmesini talep etti mi? Teknokrat bir hükümet mi istedi yoksa bir uzlaşma mı?

-Filistin devletinin kurumları, en yüksek uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilmiştir ve gerek Batı Şeria’da gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Doğu Kudüs’te üzerine düşen görevleri olabildiğince mükemmel bir şekilde yerine getirebilir. Yeni bir Filistin hükümetinin kurulması; bölgesel veya uluslararası dış taleplere kulak vermek adına değil, Filistin halkının yüksek çıkarlarını gözetmek ve korumak için alınan, Filistin’e ait bir iç karardır. Filistin’in bağımsız ulusal kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.

Suudi Arabistan’ın ‘şerefli ve tarihî’ tutumu

-Suudi Arabistan’ın Filistin devletinin tanınmasını kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasını memnuniyetle karşıladınız. Suudi Arabistan’la ilişkilerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

-Kurucu Kral Abdülaziz Âl-i Suud’un (Allah rahmet eylesin) döneminden Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn (İki Kutsal Mescidin Hizmetkârı) Kral Selman bin Abdülaziz’in ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dönemine kadar Suudi Arabistan Krallığı, Filistin halkına ve onun haklı davasına karşı tarihî, şerefli, soylu ve tutarlı duruşlar sergiledi.  

FOTO: Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)
Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)

Suudi Arabistan’ın, Krallığın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ve sabitelerini teyit eden açıklaması, bu büyük yolculuğun, Krallığın Filistin’e ve halkına karşı daima sergilediği cesur duruşun ve Filistin halkının özgürlük, bağımsızlık ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurma haklarını somutlaştırmaya dönük özenli çabalarının devamından başka bir şey değildir. Bilhassa bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği bu tehlikeli koşullarda Suudilerin bu köklü ve sağlam desteğine hepimizin güveni var. Bu destek, uluslararası meşruiyet kararlarıyla ve Arap Barış Girişimi’yle tutarlıdır ve aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı ile Filistin devleti arasındaki sürekli istişareyle koordinasyonun boyutunun ve bizi birbirimize bağlayan kardeşlik ilişkilerinin gücünün bir ifadesidir. Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başta olmak üzere Suudi yönetimiyle sürekli iletişim halindeyiz.

NETANYAHU BİR ENGEL TAŞI

-Sizce Binyamin Netanyahu, barış arayışında ortak rolünü oynamaya halen uygun mu?

-Açıkça söylüyoruz: Şu an adil ve kalıcı barış üretmek için İsrailli bir ortak yok. Netanyahu’nun uluslararası meşruiyete ve hukuka dayalı bir siyasi çözüme varmanın önünde açıkça engel teşkil ettiğini tüm dünyaya söyledik. O, Filistinlilerle İsraillilerin başarısızlığı defalarca ispatlanan güvenlik çözümleri ve savaşlar yerine güvenlik ve istikrarla yaşamaları için barışın sağlanması ve işgalin sona erdirilmesi gerektiğine inanmıyor ve aynı yolda ilerlemekte ısrar ediyor.

Kanaatimce dünya, görüş birliğine vardı ve Netanyahu’nun İsrail’in yürüttüğü savaşı durdurmak için halihazırda harcanan uluslararası çabaların önünde bir engel haline geldiğine dair sözlerimizin doğru olduğunu artık gayet iyi biliyor. Uluslararası meşruiyete dayalı bir siyasi yolun izlenmesi, şu an yaşanan ve tüm bölgeyi sıkıntıya sokan krizlerin ve gerilimin tekrarlanmasının önüne geçecektir. Netanyahu’nun iki devletli çözümü reddeden açıklamaları ve Gazze’ye karşı ilan ettiği savaşın sürdürülmesi, onun barış, güvenlik ve istikrar yolunun açıkça karşısında olduğunun bariz bir göstergesidir. O, sadece işgalin, güç kullanmanın ve yerleşimin mantığına inanıyor.

-Netanyahu, UNRWA’ya karşı yaygın bir kampanya yürütüyor. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

-Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), yurtlarından zorla uzaklaştırılan Filistinli mültecilere hizmet için 18 Aralık 1949 tarihli ve 302 sayılı BM kararıyla kuruldu. Filistinlilerin davası, 194 sayılı karar da dahil olmak üzere ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak adil bir şekilde çözülene kadar da faaliyetini sürdürecek. Diğer nihai statü meseleleriyle birlikte mülteci meselesi, Filistin meselesinin özünü oluşturuyor.  

UNRWA’yı feshetme yönündeki tehdit, milyonlarca Filistinlimizi haksız ve insanlık dışı bir şekilde cezalandırma tehdididir. Filistinliler 1948 yılında topraklarından zorla göç ettirildi. İsrail onlara karşı suç işlemeye devam ediyor; Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşı da bunun son örneği. Herhangi bir adım atmadan önce UNRWA’nın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerektiğini tüm dünyaya söyledik. Ancak açıkça görülüyor ki uluslararası meşruiyete ve hukuka aykırı olarak, Filistin meselesini tümüyle bitirmek üzere mülteci meselesini ortadan kaldırmaya dönük projelerini hayata geçirebilmek için UNRWA’yı saf dışı bırakmaya ve rolünü bitirmeye çalışan bir ülke var. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bunun önüne geçmek için ilgili ülkelerle ve odaklarla temasa geçtik.

-Hamas’ın ‘ertesi gün’ Gazze’de iktidar olamayacağını kabul ettiği doğru mu? Bunun karşılığında ne istiyor?

-Bu soruyu Hamas’ın cevaplaması gerekir.

BATI ŞERİA’YI TUTUŞTURMA ÇABALARI

-Batı Şeria’da yeni bir intifadanın patlak vermesinden endişe ediliyor mu?

-İsrailli işgal yetkilileri, Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı saldırılarını başlattıklarından beri öldürme, tutuklama, Filistin şehirlerine, köylerine ve kamplarına baskınlar düzenleme ve halkımıza karşı çirkin suçlar işlemeleri için terörist yerleşimcilere koruma sağlama yönündeki politikalarıyla Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü alevlendirmeye çalışıyor. Başta ABD yönetimi olmak üzere tüm dünya ülkeleriyle iletişime geçtik ve onlara İsrail’in bu uygulamaları devam ettiği takdirde olayların kontrol edilemeyecek ve sonuçları öngörülemeyecek şekilde alevleneceğini bildirdik.

FOTO: Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Gelgelelim İsrail’i bu suçları durdurmaya sevk edecek gerçek ve ciddi bir baskı yok. Buna rağmen biz, sükuneti korumak ve gerilimin tırmanmasını önlemek için çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da halkımızı korumak ve işgalci İsrail’in durumu fırsat bilip olayları yeni bir intifadanın patlak vermesine yol açacak şekilde alevlendirmesine engel olmak için yapıyoruz. Çünkü onların amacı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin topraklarına yönelik İsrail işgalini sona erdirecek ve uluslararası meşruiyet kararlarına dayalı bir siyasi çözüme varılmasının önüne geçmek. İsrail’in gerilimi tırmandırmaya başvurmak ve bölgeyi tedirgin etmek suretiyle ödemekten kaçınmaya çalıştığı siyasi bedel bu çözümdür.  

-Sizinle Hamas liderliği arasında bir görüşme projesi var mı?

-Hamas liderliğiyle görüşmeye karşı değiliz. 2007 yılında gerçekleşen darbeden bu yana onlarla bir araya geliyoruz. Darbeyi sona erdirmek için Mekke, Mısır, Cezayir ve diğer yerlerde yapılan ve en sonuncusu el-Alameyn’deki olan anlaşmalar gibi pek çok anlaşma imzaladık. Bölünmeyi sona erdirmek için sarf edilen tüm Arap ve uluslararası çabalara da karşılık verdik. Bölünme meselesinin arkamızda kalması için uymamız gereken hususlar var. Bölünmenin tüm sonuçlarını ve tezahürlerini sona erdirmek, bunlardan biri. Böylece tek bir otoritemiz, tek bir meşru ordumuz ve tek bir yasamız olur. Ayrıca FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu kabul etmek, örgütün uluslararası anlaşmalarına bağlı kalmak ve sonra da genel seçimler için hazırlık yapmak gerekir. Kimi seçeceğine sandık yoluyla karar verecek olan, Filistin halkıdır. Daha önce bu konuda başarılı tecrübelere imza attık. En üst düzeyde dürüstlüğe ve şeffaflığa uygun olarak üç genel seçim gerçekleştirdiğimizi söyleyen uluslararası toplum da buna şahit.

-Aksa Tufanı operasyonu ya da ilk gün gerçekleştirdiklerinin boyutu sizi şaşırttı mı?

-Saldırı, herkes için sürpriz oldu. Kimse bunu beklemiyordu. 2007 yılındaki darbeden bu yana Hamas’la bir alakamız yok. Dünyadaki kardeşlerin ve dostların bu bölünmeyi sona erdirmek için ortaya koyduğu tüm girişimlere rağmen Hamas liderliği, içi boş bahaneler ileri sürerek bu girişimlerden kaçınıyor. En son Filistinli grupların genel sekreterlerinin geçtiğimiz temmuz ayında Mısır’ın el-Alameyn kentinde yaptığı toplantıda da böyle oldu. O zaman uzlaşma ve FKÖ’ye katılma konusu tartışıldı ve meselelerin takibi için bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. Hamas, toplantılara katılım davetine henüz cevap vermedi. Bunu hep yapıyor.

-Yerinize vekil atamayı düşündünüz mü? Gazze’yi yönetmek için Arap veya başka güvenlik ortaklarına ihtiyacınız var mı?

-Bu, Filistin Anayasası’na ilişkin bir konudur. Bu yasa, Filistin Ulusal Konseyi toplanmadıkça ya da genel seçimler yapılıp, bu maddenin değiştirilmesini onaylayan yeni bir yasama meclisi seçilmedikçe değiştirilemez. 

Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak; Arap kardeşlerimizle her konuda sürekli istişare ve koordinasyon halindeyiz. Güvenlik meselesine gelince; Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ndeki yetkilerini yeniden devraldığında ve orada siyasi merci haline geldiğinde Gazze Şeridi’ni yeniden inşa sürecine katkı sağlamaya hazır tüm taraflarla iş birliğine olumlu bakacağız.