Çin yeni bir Kovid-19 dalgasıyla yüzleşiyor: Can kayıpları sayım yöntemine ilişkin sorular

Çin’de koruyucu giysili iki hemşire (DPA)
Çin’de koruyucu giysili iki hemşire (DPA)
TT

Çin yeni bir Kovid-19 dalgasıyla yüzleşiyor: Can kayıpları sayım yöntemine ilişkin sorular

Çin’de koruyucu giysili iki hemşire (DPA)
Çin’de koruyucu giysili iki hemşire (DPA)

Dünya genelinde Kovid önlemlerinin kalkmaya başladığı bir dönemde Çin, koronavirüs salgının yeni dalgasıyla mücadele ediyor. Çin’de yüksek vaka sayılarına rağmen korana kaynaklı ölüm oranlarının düşük olması, sayım yöntemine ilişkin soruları tekrar gündeme getirdi.
Çin’in en büyük şehri olan Şanghay, dünyanın diğer bölgelerine kıyasla yüksek vaka sayılarına rağmen ölüm oranlarının çok düşük olması dikkat çekiyor. Şanghay’da yaklaşık iki ayda 520 binden fazla vaka tespit edildi. 190 kişi de koranadan hayatını kaybetti.
İktidardaki Çin Komünist Partisi, virüsle mücadele konusundaki katı stratejisinin başarılı olduğunun bir kanıtı olarak bu rakamları yayınlamış olabilir, ancak uzmanlar, verilerin tek başına resmin tamamını ortaya koymadığını söylüyor.
Uyguladığı strateji ile son dalgadan önce vaka sayılarının en düşük olduğu ülkelerden biri olan Çin’de  diğer ülkelere kıyasla can kaybı sayısı da düşüktü.
Yeni Zelanda’daki Otago Üniversitesi’nde halk sağlığı profesörü olan Michael Baker “Şanghay, mevcut durumda Omikron sebebiyle 0,07 can kaybı oranı kaydeden Yeni Zelanda’dakine benzer bir can kaybı oranına sahip olsaydı 300’den fazla can kaybı kaydederdi” ifadelerini kullandı.
Çin, pandeminin başlangıcından bu yana yaklaşık 200 bin semptomatik vaka ve 470 binden fazla asemptomatik vaka kaydetmesine rağmen, Kovid-19’a bağlı 5 binden az can kaybı kaydetti. Dünya genelinde ülkelerin yetkilileri, virüse bağlı can kayıpları belirlemek ve istatistiklere eklemek için farklı yöntemler benimsedi ve bu durum ülkeler arasında karşılaştırma yapmayı zor bir hale getiriyor.
1,4 milyar nüfusuyla Çin ile kıyaslanabilir bir nüfusa sahip olan Hindistan, geçen yıl ülkeyi vuran yıkıcı salgının ardından resmi olarak Kovid-19 kaynaklı 520 bin can kaybı kaydetti. Bu noktada, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yakın zamanda yayınlanacak olan bir raporun, gerçek can kaybı sayısını 4 milyon olarak tahmin ettiğini belirtmek gerekiyor.
Asya Pasifik Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Derneği Başkanı Paul Tambyah, İngiltere gibi şiddetli bir bilanço kaydeden bazı ülkelerin, pozitif Kovid-19 test sonucu aldıktan sonra 28 gün içinde hayatını kaybeden kişileri, Kovid-19’a bağlı can kayıpları listesine eklediğini söyledi.
WHO sözcüsü, özel olarak Çin hakkında yorum yapmaksızın kurumun can kayıpları konusunda tüm ülkelerle kapsamlı istişareler yürüttüğünü söyledi.
Çin Ulusal Sağlık Komitesi Fransız haber ajansı AFP’ye, Kovid-19 can kaybı bilançosuna, Kovid-19 testi pozitif olup hastalıktan hayatını kaybeden kişilerin eklendiğini söyledi.
Bu, virüsün daha şiddetli bir hale getirdiği kronik rahatsızlıkları olan kişilerin, resmi olarak Kovid-19’tan iyileşme kriterlerini karşıladıktan sonra bu koşullardan ölmeleri durumunda, Kovid-19’a bağlı can kaybı sayısına dahil edilmemesine açık kapı bırakıyor.
Diğer bir faktör ise, Çin’in Hindistan gibi test sıkıntısı yaşayan ülkelere kıyasla daha fazla enfeksiyonu ortaya çıkarabilecek toplu testlere dayalı sert politikası ile ilgili olabilir.
Singapur’daki Mount Elizabeth Novena Hastanesi bulaşıcı hastalıklar uzmanı Leong Hoe Nam yapılan testlerle “Pozitif olan ancak semptom göstermeyen ve hafif semptomları olan vakaları tespit etme olasılığı çok yüksektir” ifadelerini kullandı. Nam bununla birlikte “Tespit edilen ve bildirilen vakalar ile bu enfeksiyondan hastalanan ve hayatını kaybeden insanlar arasında her zaman bir zaman aralığı vardır” ifadelerini sözlerine ekledi.
Salgının başlangıcında Wuhan’da Kovid-19 bağlı olarak kaydedilen can kaybı sayılarını değiştiren Çinli yetkililer,  düzeltme birlikte can kaybı oranını yüzde 50 oranında yükseltti.
Toronto Üniversitesi’nde epidemiyoloji profesörü olan Prabhat Jha, aşı dozların tamamlanmamış çok sayıda yaşlının bulunması ve etkinlik oranı düşük aşılarının olması nedeniyle mevcut salgında kaydedilecek toplam kaybın çok yüksek olabileceğini söyledi.
Çin’deki baş epidemiyolog Wu Zunyou ülkesindeki düşük can kaybı oranını, geniş çaplı olarak uygulanan test çalışmaları yoluyla, erken teşhis stratejisinin uygulanmasına bağlıyor. Wu “Salgının ölçeğini minimumda tutmak, tıbbi kaynak sıkıntısından kaynaklanan ölümlerin tamamen engellenmesini sağlar” ifadelerini kullandı.
Çin, daha ağır kayıplar veren Batılı demokrasilerin aksine, insan hayatını özgürlüklerin üzerine tuttuğunu belirterek, düşük can kayıpları için katı salgın mücadele politikalarını benimsedi. Washington Üniversitesi’nden bir patolog olan Mai He, verilerin ‘politikalardan etkilendiğini’ söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün teknik danışmanı ve Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde görev alan Ariel Karlinsky, Çin’in can kayıpları sayılarında dikkatli davrandığını söylüyor. Karlinsky, Çin’de 2020’den bu yana tüm nedenlerle kaydedilen can kayıplarını önceki yılların can kayıpları sayıları ile karşılaştırılmasının, durum hakkında daha doğru bir fikir vereceğini ancak bu rakamların kamuya açıklanmadığını, yalnızca dikkatle seçilmiş uzmanlara verildiğini söyledi.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP