Zelenskiy savaşın ‘diplomasiyle’ bitmesini umuyor

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, müttefik ülkelerle ‘saldırgan eylemler planlayan ülkeleri’ cezalandıracak bir anlaşma yapılmasını önerdi

Zelenskiy, Rusya'ya karşı devam eden savaşta ‘Ukrayna'nın kahramanlarından’ birine madalyasını verirken (AFP)
Zelenskiy, Rusya'ya karşı devam eden savaşta ‘Ukrayna'nın kahramanlarından’ birine madalyasını verirken (AFP)
TT

Zelenskiy savaşın ‘diplomasiyle’ bitmesini umuyor

Zelenskiy, Rusya'ya karşı devam eden savaşta ‘Ukrayna'nın kahramanlarından’ birine madalyasını verirken (AFP)
Zelenskiy, Rusya'ya karşı devam eden savaşta ‘Ukrayna'nın kahramanlarından’ birine madalyasını verirken (AFP)

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya başlattığı savaşı sona erdirecek bir yol bulma konusunda hem Moskova hem de Kiev bir birlerini ciddiyetsiz olmakla suçluyorlar. Kremlin, Ukrayna’nın savaşı sona erdirmeye yönelik müzakere ‘iradesinden yoksun’ olduğunu söyledi. Kiev ise buna Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin danışmanlarından biri olan Ukrayna müzakere ekibinin başkanı Mykhailo Podolyak aracılığıyla yanıt verdi. Podolyak, “Rusya'nın dünyada olup bitenleri ve olumsuz rolünü anlamada kilit bir unsuru yok” ifadelerini kullandı.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, dün, Kiev ve Moskova arasındaki müzakerelerin çıkmaza girdiği bir dönemde Ukrayna'daki savaşı yalnızca ‘diplomatik’ araçların sona erdirebileceğini söyledi. Ukrayna’da yayın yapan bir televizyon kanalına açıklamalarda bulunan Zelenskiy, çatışmanın, ancak diplomasi ile sonlandırılabileceğini vurgulayarak, “Savaş kanlı olacak, muharebeleri ve çarpışmaları içerecek ama kesinlikle diplomatik yollarla sona erecek” ifadelerini kullandı. Sadece müzakere masasında başarabilecek noktalar olduğunu ifade eden Ukrayna Devlet Başkanı, “Her şeyin Rusya'nın istemediği eski haline dönmesini istiyoruz” derken daha fazla detay vermekten kaçındı. İki ülkenin müzakere yetkilileri arasında çok sayıda görüşme yapılsa da herhangi bir sonuca ulaşılamadı. Rusya’nın müzakere heyeti başkanı Vladimir Medinsky ve Ukrayna'nın müzakere heyeti başkanı David Arachamia son olarak 22 Nisan'da görüştüler.
Batılı ülkeler, Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek istediklerini vurgulasa da sahada saha savaş devam ederken Kiev'e sağlanan askeri yardımın miktarı ve Moskova'ya uygulanan yaptırımlar, “Batı ile Rusya arasında bir vekalet savaşı mı yürütülüyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
İtalya Başbakanı Mario Draghi, savaşı sona erdirmek için ciddi müzakerelerin başlayabilmesi için Perşembe günü Ukrayna'da acil ateşkes çağrısında bulundu. İtalyan Senatosu’nda İtalya'nın Ukrayna'yı desteklemedeki rolü üzerine yapılan bir oturumda güncel gelişmeleri değerlendiren Draghi, ‘bir an önce ateşkese ulaşılması gerektiğini’ söyledi. Ekonomik yaptırımlarla Rusya üzerindeki baskıyı sürdürmenin önemli olduğunun altını çizen İtalyan Bakan, “Moskova'yı müzakere masasına geri getirmek zorundayız” dedi.
Şu ana kadar Ukrayna’daki savaş herkes tarafından doğrudan reddediliyor gibi görünüyor. Öyle ki Batılılar, Rusya'nın gözünde kendilerini çatışmanın tarafı haline getirecek herhangi bir adımdan kaçınmaya çalışıyorlar. Buna karşın Fransız Haber Ajansı'nın (AFP) Moskova'dan Pekin'e Washington'a kadar görüşlerini aldığı analistler, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin az da olsa savaş katılımları olduğu ve bunun da onları önemli oyuncular yaptığı konusunda hemfikirler. Estonya’da bulunan Tartu Üniversitesi’nden araştırmacı Ivan Klyszcz, bir algı çatışması olduğundan söz etti. Şarku'l Avsat'ın AFP’den aktardığı değerlendirmelerde, Klyszcz, Kiev’in, çatışmayı şiddetli bir direnişle çözmeye karar verdiğini belirterek “Ukraynalılar sadece kendileri için savaşıyorlar, herhangi bir tarafın vekili değiller” şeklinde konuştu.
Klyszcz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rusya için ise bu, Batı'ya karşı bir vekalet savaşı. Ona (Rusya) göre Ukraynalılar şeytanlar ve ABD ile NATO'nun emirlerine göre hareket ediyorlar.”
Klyszcz, Amerikalıların sadece Moskova’nın kaybetmesini değil, aynı zamanda (Rusya'nın) bir daha asla böyle bir savaşa girememesini istediklerini düşünüyor. Gerçekten de Rusya, Batı'nın Ukrayna’da bir vekalet savaşı yürüttüğünü dillendiriyor. Merkezi Moskova'da olan Siyasi ve Askeri Analizler Enstitüsü, Analiz Bölümü Başkanı Alexander Khramchikhin ise Batı’nın silahları (Ukrayna'ya) teslim ederek bu savaşı en üst düzeye taşıdığını söyledi. Khramchikhin, “Artık yıllardan bahsediyoruz” dedi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Nisan ayı sonlarında yaptığı bir açıklamada, “NATO, özünde vekalet savaşı yürütüyor. Savaş, savaştır” ifadelerini kullandı. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev de Salı günü yaptığı açıklamada, “ABD ve yandaş ülkelerin Rusya karşıtı küresel kampanyasının, Rusya'ya karşı ilan edilmemiş savaş bir başlatmak için Ukrayna'nın bahane olarak kullanıldığını ikna edici bir şekilde doğruluyor” şeklinde konuştu.
Akdeniz Stratejik Araştırmalar Vakfı'ndan (FMES) analistlerinden Pierre Razoux, Ukrayna'daki savaşın ABD’nin güvenlik ve istihbarat servislerinin yeteneklerini kanıtlamalarına izin verdiğine dikkati çekti. Razoux, söz konusu servislerin sadece 48 saat içinde, Taliban Hareketi’nin 11 Eylül saldırılarından ve ABD’nin 2021 yılında Afganistan'dan kaotik bir şekilde çekilmesine kadar son yirmi yılda yaptığı tüm stratejik hatalarını sildiklerini söyledi. Savaşın aynı zamanda Washington'da Rusya gücünü zayıflatmak isteyen muhafazakarlar için de bir fırsat olduğunu düşünen Razoux, “Kremlin'in kazanamayacağını garantilemek ile ne pahasına olursa olsun kaybetmesini sağlamak arasında fark var. Amerikalılar, ne pahasına olursa olsun Rusya’nın savaşı kaybetmesini sağlamak üzerine mantık yürütüyorlar” yorumunda bulundu.
ABD’li üst düzey yetkililerin bir bölümümün ‘Rusya'yı aşağılamak’ ve ‘yüzüne bir tokat atmak’ istediğini belirten Razoux, buna karşın Avrupa Birliği’ AB) ülkelerinin bu konuda daha çekinceli ve bölünmüş halde göründüğünü söyledi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçtiğimiz günlerde Rusya ile de barışın tesis edileceğini, ancak bunun ‘birbirine karşı olma ya da dışlama yahut aşağılamakla gerçekleşmeyeceğinin’  altını çizdi. Batılı ülkelerin ağız birliği yapmadıkları ortada.  Araştırmacı Ivan Klyszcz, Batı ülkelerinin tek ağızdan konuşmamalarının çatışma bir şekilde yaklaşırken, NATO ülkelerinin birliği hakkında soru işaretlerini ortaya çıkardığını vurguladı. ABD’nin en aşırı arzulara sahip olduğu ortada. Çin devlet gazetesi Global Times, Washington'ın ‘jeopolitik bir kazanç elde etmek için’ savaşı uzatmak istediğini yazdı. Gazete, ABD’yi ‘kaosu sömürmekle’ suçladı. New York merkezli Soufan Center düşünce kuruluşunun araştırma direktörü Colin Clarke, Washington’ın, çatışmanın merkezinde yer aldığını belirtti. Clarke, Batı ülkeleri durmaksızın Ukrayna’ya silah tedarik ederken Ukraynalıların da yıllarca süren eğitim ve iş birliğini ortaya koyan yeterliliklerine büyük hayranlık duyduklarını, ancak bu savaşı ABD'nin başlatmadığını belirtmenin iyi olacağını vurguladı. Clarke, “NATO ülkeleri ve ABD genel olarak Avrupalı ​​bir dostları ve müttefiklerine toprak bütünlüğünü savunmasında yardım ediyorlar” dedi.
Bu arada Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Cuma günü, savaş sırasında Rusya’nın Ukrayna’nın altyapısını mümkün olduğu kadar yok etmeye çalıştığını ve bu konuda ülkesinin müttefikleriyle bir anlaşma yaparak saldırgan eylemler planlayan ülkelerin bunun bedelini ödemek zorunda kalacağı bir mekanizma kurulmasını önerdi. Telekonferans aracılığıyla açıklamalarda bulunan Zelenskiy, “Müttefik ülkeleri çok taraflı bir anlaşma imzalamaya ve Rusya'nın eylemlerinden zarar gören herkesin uğradığı tüm kayıplar için tazminat almasını sağlayacak bir mekanizma kurmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı. Böyle bir anlaşma çerçevesinde Rusya’nın imzacı ülkelerdeki parasına ve mülküne el konulacağını, ardından tazminat için özel bir fona yönlendirileceğini söyleyen Ukrayna Devlet Başkanı, “Bu adil olurdu. Rusya bize attığı her füzenin, her bombanın, her merminin ağırlığını hissedecek” diye konuştu. Kanada, geçtiğimiz ay, ceza kanunun, el konulan ve yaptırım uygulanan yabancı varlıkların mağdurlara tazminat olarak yeniden dağıtılmasına ya da yabancı bir ülkenin savaş sonrası yeniden inşasına yardımcı olacak şekilde değiştireceğini açıklamıştı.



Din ve siyaset: Yeni bir okuma

Şam'ın eteklerindeki Adra bölgesinde bulunan Beşşar Esed'in duvar resmi kurşun delikleri ile bozulmuş (AFP)
Şam'ın eteklerindeki Adra bölgesinde bulunan Beşşar Esed'in duvar resmi kurşun delikleri ile bozulmuş (AFP)
TT

Din ve siyaset: Yeni bir okuma

Şam'ın eteklerindeki Adra bölgesinde bulunan Beşşar Esed'in duvar resmi kurşun delikleri ile bozulmuş (AFP)
Şam'ın eteklerindeki Adra bölgesinde bulunan Beşşar Esed'in duvar resmi kurşun delikleri ile bozulmuş (AFP)

Mustafa Feki

Ortadoğu bölgesi dinlerin buluştuğu bir bölgedir ve buna rağmen milletlerarası çatışmalar bu bölge etrafında yaşanmıştır. Din, su gibidir; insanları bir ve tek olan Allah'a ibadet etmek için bir araya getiren, onları erdeme teşvik eden, kötülüklerden uzaklaştıran saf bir sıvıdır. Bunlar ilahi dinler ve hatta eski felsefeler arasındaki ortak noktalardır. Semavi ve dünyevi yasalar hep birlikte insanı yüceltmeye, çatışmaları yatıştırmaya ve anlaşmazlıkları sona erdirmeye çalışırlar. Dini sloganlar merhamet ile adalet, hakikat ile barış arasında değişirken, insan ile hemcinsleri arasında adaleti sağlamaya çabalarlar. Fakat insan cahil doğduğu için kardeşini öldürdü, akrabalarıyla kavga etti, açgözlülüğe kapıldı ve içgüdüleri ona galip geldi.  Böylece önündeki dünya parçalara, kana, kurbanlara, şehitlere dönüştü. İnsanlar arasındaki karşılıklı güven ortadan kalktı ve geçmiş dönemlerde görmediğimiz şekilde mezhepler, inançlar ve dinlerin mensupları arasında nefret ortaya çıktı ve yayıldı. Medeniyetlerin birbirini takip etmesine ve kültürlerin yayılmasına rağmen şiddet hâlâ çağdaş söylemin dili ve büyüklük, hoşgörü artık içinde yaşamamız ve onun bizim içinde yaşaması için yeterli alana sahip değil.

 

Absürt manzaralarla karşı karşıya olduğumuzu anlamak için Ortadoğu ve Akdeniz bölgesine bakalım. Burada yaşananlar, tüm taraflar arasında ve çeşitli seviyelerdeki görüşlerde net bir bozulmanın varlığını açıkça ortaya koyuyor. Hem de geçmişleri ne kadar farklı olursa olsun, anavatanları ne kadar çeşitli olursa olsun, ne kadar çok dinleri olursa olsun, insanlar arasında bir arada yaşama kavramını neredeyse yok edecek düzeyde. Allah ise kitabında şöyle buyuruyor: (Ey insanlar! Bakın biz sizi, bir erkekten ve bir kadından yarattık. Sizi birbirinizi tanıyasınız diye, milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında şerefli ve itibarlı olanınız, yaşantısını, yolunu, yordamını Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışanlarınızdır. Çünkü Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır). Bu, Allah’ın insanlığa çağrısının genel ve kapsamlı olduğu, diğerlerini dışlayacak şekilde tek bir topluluğa veya diğerlerini bir yana bırakıp tek bir gruba yönelik olmadığı anlamına geliyor. İşte dünyanın göbeğinde yaşadığımız bölge, ılımlı ilahi din anlayışı ile uluslararası barış ve güvenliği adeta sarsacak radikalizm ve şiddet unsurları arasında gerçek bir çile ve zorluk ile karşı karşıya. Zira Suriye’de yolsuzluğu ve vahşeti oybirliğiyle kabul edilen bir rejim devrildi. Daha sonra  hiç hayal etmediğimiz, bilmediğimiz bir takım gerçekler karşımıza çıktı. Emevilerin başkenti, bölgeyi zorlu, sonu hesaplanmamış çatışmalara, kanlı savaşlara sürükleyebilecek yanılsamalar ve takıntılar gölgesinde, bazı gözlemcilerin endişelerini ve bazılarının korkularını artırabilecek yeni grupların kontrolü altına girdi.

Yeni yöneticiler, halklara inanan, insan haklarına saygılı, fanatizme ve aşırıcılığa yol açan her türlü uygulamayı reddeden modern unsurlara dönüşmek için ait oldukları örgüt ve onlarla birlikte savaştıkları silahlı milisler kılığından vazgeçtiklerini Şam'dan duyurdular. Dahası din muamele ve aynı zamanda ölçülü olma, ılımlılık, başkalarını sevmek, başkalarını önemsemek olmasına rağmen, semavi dinleri özünü anlamayan, daha ziyade görünüşle yetinen biçimsel bir okuma ile okumayı reddettiklerini de duyurdular.

Şam’ın birinci başkenti gibi göründüğü Büyük Levant bölgesi, her zaman olduğu gibi, milliyetçiliğin kaynağı, Arapçılığın deposu ve bir arada yaşamanın toprağı olmaya en layık ve uygun olandır. Ancak Filistin'i yasadışı yerleşim, gerekçesiz kötülüklerin ve asıl vatan sahiplerine karşı haksız saldırıların merkezi olarak seçen Siyonist hareket, Gazze'de bir yılı aşkın süredir devam eden kanlı savaş ve Lübnan topraklarının bir kısmına yönelik saldırıların ardından her şeyi tersine döndürdü. Bu da pek çok kriz, biriken çatışmalar ve kötü niyetler nedeniyle Suriye'de geleceğin yeni sorunları da beraberinde getirebileceğine dair bir güvensizlik ve şüphe duygusuna yol açtı.

Suriye'de bir rejim devrildi ve özellikle uygulamalarını gördükten ve içinin nasıl olduğunu öğrendikten sonra bu rejim gitmek zorundaydı. Bu nedenle alternatifin adil, merhametli, çağdaş olması, moderniteye inanması, bilime saygı duyması ve gelecek bayrağını yükseltmesi gerekiyor.

Bunun için gayret ediyoruz ve uzun süredir acı çeken, uzun süren kanlı çatışmalar, askeri çekişmeler, sürekli savaşlar, düşmanlıkların artmasına ve aynı milletten insanları arasında bile uçurumların açılmasına yol açan köklü kopuşların ardından artık huzura kavuşmasının zamanı gelen halklarımız da bunu arzuluyor. Çeşitli ülkeleri ile Araplar vatandaşlık, yani insanlar arasında din, ırk, soy ve renk farklılıklarına rağmen eşitlik sloganını yükseltsinler. O zaman Arap milleti yaşadığımız çağı görmenin, uyması gerekenlere bağlı kalmanın eşiğine gelecektir. Bu noktada birkaç gözlemde bulunmak istiyorum.

Birincisi; daha başlangıcında rejimleri ve otorite kaynaklarını yargılamak adaletsiz ve aceleci bir yargılama olacaktır. Değerlendirme objektif olmalı ve geçmişin kalıntılarından etkilenmemeli, koşullar ne kadar zor olursa olsun, ortam ne kadar bulutlu olursa olsun, mutlaka yalnızca geleceğe dair özlemleri, hayalleri ve umutları düşünmeli. Bu mutlak bağışlama, tamamen görmezden gelme veya tamamen unutma anlamına gelmiyor. İnsan, çevresinin çocuğu, doğasının bir ürünü ve bir ifadesidir. Bu nedenle hepimiz gerçekliği tüm yönleriyle ele almalı, net bir şekilde görüş alışverişinde bulunmalı ve başkalarını önyargılı olmadan kabul etmeliyiz. Şahsen ben, bazı sahnelerin ve Şam'ın yeni yöneticilerinin konuşmalarındaki bazı ifadelerin beni hâlâ biraz endişelendirdiğini, aynı zamanda ulusun güvenliği ve onu her yöne çeken ruhunun saflığı konusunda da korkularım olduğunu itiraf ediyorum.

İkincisi; yeni Suriye siyasi söyleminde söylenmeyenler ve dillendirilmeyenler de bazı meşru kaygılar uyandırıyor. Bu kaygı Filistinlilerin haklarının bu söylemde yer almamasına, dahası Suriye ülkesinin tüm Arapların desteklediği milliyetçi yaklaşıma bağlılığını destekleyen milliyetçi ifadelerin yokluğuna dayanıyor. Oysa uluslararası komploların, çocukları öldüren, şehirleri yok eden, evleri yıkan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun açık bir radikallik ile yürüttüğü bölgesel kötülüğün kokusunun belirgin olduğu mevcut dönemde tüm Araplar bu yaklaşıma bağlılıklarını gösterdiler. Bölgesel olarak milliyetçi yaklaşımı gerektiren bir diğer faktör, Osmanlı mirasını Batı- Amerikan sadakatiyle birleştiren dik kafalı ve anlaşılması güç bir politikacıdır. Tabii bununla, yayılmacı emellerini birkaç yıl önce eşiyle birlikte Somali Devleti'ne yaptığı, ne olması gerektiğini değerlendirdiği ve neyin egemen olması gerektiğini düşündüğü resmi bir ziyarette bizzat keşfettiğim Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı kastediyorum. Sudan'ın Sevakin Limanı’nda bir askeri üs kurma çabalarını da unutmamak lazım. Türk lider, Osmanlı saltanatını yeniden kurmaya çalışıyor, ancak herkes için yüzyıllar ve yıllar geçtiği için koşulların buna izin vermeyebileceği İslami sarığa alternatif olarak Amerikan-Batı şapkasını kullanıyor.

Üçüncüsü; iyi niyetli olarak kendilerine fırsat tanıdığımız Şam'ın yeni yöneticileri, büyük güçler ile bölgesel yönetimler arasında mutabakata varılanlar ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılmasında birinci sorumludur. Çünkü Arap varlığının bütünlüğünü, Filistinlilerin haklarının kesinliğini, herkesi ortak bir noktada buluşmaya davet eden Muhammedi çağrıdan önce gelen İsa Mesih'in doğuşuyla ilişkilendirilen bu günlerde, barış topraklarında hakların kabulü ve barışın tesisi için mücadele ve müzakere yoluna birlikte devam etmenin altını çizmek gerekiyor

Dördüncüsü; Arap dünyasını her yönden kuşatmaya çalışmak hiçbir koşulda doğru olmayacaktır. Aksine bambaşka bir sonuca yol açabilir. Uluslararası meşruiyete saygı duymayan, insan haklarına saygı duymayan, dahası tüm tarafların bir arada yaşayacağı bir gelecek düşünmeyen yeni Amerikan yönetimi ve İsrail hükümetiyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlamak yeterlidir. Bu nedenle hepimiz gerçeği dikkatli bir şekilde gözlemlemeliyiz. Gazze'de savaşı başlatan ve saldırgan yürüyüşü Lübnan'a uzanan şeytani devlet, Irak'ı taciz eden, en ağır ve katlanılamayacak kadar zor bir zamanda Suriye meselesini gündeme getiren aynı devlettir.

Geriye Arap kitlelere aktarmamız gereken son bir şey kaldı; aralarındaki anlaşmazlıklar ve farklılıklar ne olursa olsun rejimler ve hükümetler arasındaki dayanışma, Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılar ve Suriye'deki rejim değişikliği sonrasında ortaya çıkan durumla yüzleşmenin en doğru yoludur. Zira sevinç gerçeği gölgede bıraktı ve Suriye'deki devrik rejime karşı kazanılan zafer bizi neredeyse sarhoş etti. Öyle ki artık Şam'da tamamen farklı ideolojiye sahip yeni bir rejimin yaşadığını, işleri yönettiğini, politikalar yürüttüğünü neredeyse unutacaktık. Sudan'daki bölünmüşlüğü, Libya'daki siyasi çatışmayı ve Filistin liderliği saflarındaki gizli anlaşmazlıkları dikkate alarak bu rejimin, adil ve modern olmasını umuyoruz.

Allah’tan Arap geleceğinin adil ve akıllı olması, insana inanması, hiçbir ayrım, ayrımcılık, fanatizm, radikalizm ve terörizm olmadan kapılarını tüm insanlığa açmasını diliyoruz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.