Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Popülistler sandıklarda çarpıcı başarılar elde ederken, demokratik normlar bozuluyor, sivil özgürlükler geriliyor, karamsarlık hüküm sürüyor.

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
TT

Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)

Fidel Sbeity*
Hem sosyal bilimciler hem de siyaset bilimciler arasında, dünya kamuoyunun durumuyla ilgili hayati bir soru tartışılıyor. Dünyada barışçıl veya şiddet içeren gösteriler yapılsa da politik, çevresel, ekonomik sorunlar, kadın, çocuk ve hayvan hakları, futbol, ​​eşcinsel hakları ve  diğer konularla ilgili olsa bile dünyadaki herhangi bir krize karşı kitlelerin televizyon ekranlarında görünen sahnelerinin ortadan kaybolması neden kaynaklanıyor?

Dünya kamuoyunu ilgilendiren sorunlar
Kamuoyunu, temsil ettikleri sosyal gruplar adına küresel veya yerel düzeyde kazanımlar elde etmek için muhalefet yapan bağımsız bireyler, sivil toplum kuruluşları ve partiler halinde örgütlenmiş kesimler olarak nitelendirebiliriz. Belirli bir ülkedeki kamuoyu, küresel ısınmadaki rolüyle ilgili olarak hükümetine karşı gösteri yapabilir. Ayrıca tüm ülkelerin bir araya gelmesinden kaynaklanan küresel ısınmaya itiraz eden bir gösteri gerçekleştirebilir. Dünya liderlerini meşgul eden çok sayıda sorun olmasına rağmen ve küresel gıda kıtlığı, petrol ve enerji fiyatlarının yükselişi gibi ilk net sonuçlarını göstermeye başlayan Ukrayna savaşı başta olmak üzere bunların çoğunun çözümü karmaşık olmasına rağmen kamuoyunun zayıflaması dikkati çekiyor.
Dünya sistemi, Koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomiler, sosyal ilişkiler, emeğin doğası ve eğitim üzerindeki sonuçları ile karmaşık hale geldi. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden günlerden bu yana görülmemiş bir fiyat artışına yol açan küresel enflasyona neden oldu. Latin Amerika'da yaşam koşullarının bozulmasına karşı çıkan kitlesel halk hareketleriyle başlayan, ancak ortak çıkarlarla  uyuşmayan her bir ülkede ayrı itirazlar şeklinde ortaya çıkan dünya çapındaki gerilimlerin ardından İran'ın nükleer silah geliştirme çabalarıyla ilgili Ortadoğu'da bitmeyen gerilimlerden, İran ve halkına yönelik abluka ve yaptırımlar, siyasi bir çözümü olmayan Suriye savaşı ve Irak'taki demokratik sürecin tıkanmasından bahsetmiyorum bile.
Karmaşık sorunlar arasında, yerel seçimler sırasında bir dizi Avrupa ülkesinde aşırı sağın güçlenmesi, ABD’deki içe kapanmacılar ile küresel egemenlikte ısrar edenler arasındaki siyasi parçalanma yer alıyor.
Sonra sürpriz bir şekilde nükleer savaş korkusu geliyor. Bu konu hakkında konuşmak başlangıçta bir varsayım iken, bu konudaki tartışma şimdi tüm siyasi analistlerin masasında.
Dünya kamuoyunun ele alabileceği sorunlar arasında olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de olan iletişim dünyasındaki süper devrim ve ardından zaman zaman insanları toplu ölümlerle tehdit eden virüsler sorunu da yer alıyor. Her türlü radikalizm, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı çeteleri de krizler arasında bulunuyor.

Dünya kamuoyunun resmi tanımı
Britannica Ansiklopedisi, kamuoyunu belirli bir konu üzerinde hemfikir olan birkaç kişinin bir araya gelmesi olarak tanımlar. Kamuoyunun gelişmesinde ve şekillenmesinde kanaatler, tutumlar ve değerler çok önemli bir rol oynamaktadır. Londra merkezli MORI anket şirketi Market & Opinion'un kurucusu olan ABD’de dünyaya gelen siyasi analist Robert Worcester, kamuoyunu, ‘kamuoyunun derin ruh hali dalgaları, değişmesi yavaş ama güçlü toparlanmalar’ olan ‘değerlerin’ varlığıyla bağlantılı görüyor.
Görüşler yani ‘Opinions’ ise tam tersidir. Çünkü ‘halkın bilincinin yüzeyindeki dalgalanmalar, sığ ve kolayca değiştirilebilirler.’ ‘Tutumlar’ ise yüzeyin altında var olan ve değerler ile görüşler arasında bir ara aralığı temsil eden akımlardır.
Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, tutumlar, onları benimseyen bireyler önceki düşüncelerine meydan okuyan yeni gerçekler veya bakış açılarını öğrenirlerse değişebilir. Bu, özellikle insanların, fikirlerine geniş bir grup insan tarafından güvenilen bir kamu görevlisi tarafından alınan muhalif bir tutumdan haberdar olmaları durumunda geçerlidir. ‘Kanaat önderliği’ olarak bilinen bu etki yolu, genellikle propaganda yetkilileri tarafından, insanların kendi bakış açılarını yeniden gözden geçirmelerini veya değiştirmelerini sağlamak için kullanılır.
Tutumların oluşumuna gelince bir konuyu öğrendikten sonra, bazı insanlar bunun etrafında pozisyonlar oluşturmaya başlar. Bu tutum yeterli sayıda kişi tarafından ifade edilir ve başkalarına iletilirse, konuyla ilgili kamuoyu oluşmaya başlayacak ve en yaygın tutum türü, aile, arkadaşlar, mahalle, iş yeri, dini cemaat veya okul gibi bir sosyal çevrenin etkisinin sonucu olacaktır. İnsanlar genellikle tutumlarını ait oldukları sosyal gruplarda hüküm sürenlere uyacak şekilde belirlerler. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya, gizil tutumları onaylayabilir ve etkinleştirebilir. Bu da insanları bir konunun belirli bir tarafı için pratik eylemlerde bulunmaya veya net konumlar almaya yönlendirebilir.
Medyanın yeterince yaygın olmadığı veya sosyal medyaya erişimin sınırlı olduğu ülkelerde veya siyasi rejimlerde, gelişmekte olan ülkelerde veya basılı ve dijital medyanın sıkı bir şekilde sansürlendiği ülkelerde olduğu gibi, ağızdan ağza iletişim bazen gazetecilik ve radyo ile aynı işlevleri yerine getirebilir ve çok sayıda bilgi fısıltı gazeteciliği ile iletilir.
Ancak psikolojik yapı, kişisel koşullar ve dış etkiler de dahil olmak üzere kamuoyunu şekillendirmenin karmaşık etkileri nedeniyle, kamuoyunun herhangi bir konuda nasıl şekilleneceğini tahmin etmek zordur.

Demokratik kaygı dönemi
Pew Araştırma Merkezi, 2021 yılının aralık ayında Richard Wike ve Janell Fetterolf tarafından yayınlanan ‘Demokratik Kaygı Çağında Küresel Kamuoyu’ başlıklı bir makale yayınladı. Makalenin girişinde “Popülistler, sandıkta baş döndürücü bir başarı elde ederken ve demokratik sosyal sistemlerin dokusunda uzun süredir devam eden zayıflıklar ortaya çıkarken, dünya genelinde demokratik normlar ve sivil özgürlükler bozuldu” ifadeleri yer aldı.
Vatandaşların demokrasi ve alternatifleri hakkında ne düşündüklerini ölçen anket sorularında, dört ana vizyonu ortaya koyuldu. Birçokları için demokrasinin siyasi istikrar gibi istenen sonuçları elde etmediğini gösterdi. İtalya, İspanya, ABD, Güney Kore, Yunanistan, Fransa, Belçika ve Japonya'da yaklaşık üçte ikisi veya daha fazlası bu görüşü ifade etmektedir. Mevcut siyasi durumla ilgili bu hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı, ekonomik performans, hükümet verimliliği ayrıca siyasi ve ekonomik sistemin genel adaleti ile bağlantılıdır.
Pew’in araştırması, zaman içinde, halklar, hükümetlerinin bu boyutlarda kötü performans gösterdiğine inandıklarında, demokrasiye olan güvenin genellikle azaldığını gösterdi. 
Bu küresel anketin sonuçlarından, son 15 yılda dünyanın her yerindeki insanların küresel bir mali kriz ve son zamanlardaki salgın nedeniyle küresel bir gerileme yaşadığı ortaya çıktı. Birçoğu uzun vadeli ekonomik gelecek konusunda karamsar hale geldi.
Veriler, ekonomik karamsarlığın demokrasinin işleyişiyle ilgili memnuniyetsizliği nasıl körüklediğini ve örneğin, demokrasi hakkındaki görüşü doğrulamak için değerlerine bağlılığı nasıl zayıflattığını gösterdi. Pew Araştırma Merkezi, demokrasiye geçen eski sosyalist rejimlerin halklarının bu dönüşümden memnuniyetlerini ölçmek için bir referandum düzenledi.Bulgar ve Ukraynalı çoğu insan, ekonomik durumun Komünizm döneminde daha iyi olduğunu söyledi. Demokrasi ve kapitalizme geçiş konusunda çok daha olumlu değerlendirmelere sahip ülkelerde, bu geçişin bazı sonuçları hakkında endişeler var. Bu ülkelerdeki 10 veya daha fazla ülkeden yaklaşık dördü, komünizmin çöküşünden bu yana meydana gelen değişikliklerin sağlık hizmetleri, hukuk ve düzen ile aile değerleri üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu söylüyor. Birçoğu, ülkeleri çok partili sisteme ve piyasa ekonomisine geçtiğinde politikacıların ve iş adamlarının sıradan insanlardan daha fazla fayda sağladığına inanıyor.

Çin'deki sessiz liberal çoğunluk
Çin'deki kamuoyu hakkında, Ilaria Mazzocco ve Scott Kennedy, 2022 yılının Şubat ayında ‘Big Data China (Büyük Veri Çin)’ başlıklı bir makale yazdılar. Bu makale, CSIS Çin İşletme ve Ekonomisi Mütevelli Heyeti ile Stanford Ekonomi ve Çin Girişimleri Merkezi (SCCEI) arasında bir iş birliğiydi. Son teknoloji nicel akademik araştırmalar ile Washington politika topluluğu arasındaki boşluğu kapatmayı amaçlamakta.
ABD'li politika yapıcılar Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Çin Komünist Partisi'nin bazı aşırı milliyetçi gruplar dışında iç kamuoyundan hiçbir zorlukla karşılaşmadığına inansa da anket, Çinli kent sakinlerinin beklenenden ve hükümetlerinin resmi tutumlarından daha liberal olduğunu ortaya koydu. Ancak Çin kamuoyu, parti çizgisinden farklı olabilir ve beklendiğinden daha çeşitli ve liberaldir. Pek çok milliyetçi var, bununla birlikte ekonomik reform ve siyasi liberalizmden yana sessiz bir çoğunluk da söz konusu.
Çin'deki kamuoyu araştırmalarına, odak gruplarına ve görüşmelere dayanan çeşitli araştırmalar, özellikle orta sınıf ve iş insanları arasında rejime verilen desteğin ve memnuniyetin nispeten yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Şarku'l Avsat Independent Arabia’dan aktardığı habere göre analistler, halk ile parti-devlet arasındaki bu görüş birliği, rejimin istikrarına katkıda bulunduğu görüşünde. Hükümet politikalarından ekonomik olarak yararlananların ve iktidarın merkezine daha yakın olanların rejimi destekleme ve siyasi liberalizme karşı çıkmalarına yardımcı oldu.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



ABD'nin Yemen'deki askeri operasyonları hakkında 10 soru

ABD operasyonları Kızıldeniz’de bulunan USS Harry S. Truman ile Umman Denizi'nde bulunan USS Carl Vinson uçak gemilerinden düzenleniyor. (Independent Arabia)
ABD operasyonları Kızıldeniz’de bulunan USS Harry S. Truman ile Umman Denizi'nde bulunan USS Carl Vinson uçak gemilerinden düzenleniyor. (Independent Arabia)
TT

ABD'nin Yemen'deki askeri operasyonları hakkında 10 soru

ABD operasyonları Kızıldeniz’de bulunan USS Harry S. Truman ile Umman Denizi'nde bulunan USS Carl Vinson uçak gemilerinden düzenleniyor. (Independent Arabia)
ABD operasyonları Kızıldeniz’de bulunan USS Harry S. Truman ile Umman Denizi'nde bulunan USS Carl Vinson uçak gemilerinden düzenleniyor. (Independent Arabia)

Tevfik eş-Şenvah

ABD'nin Yemen'deki askeri operasyonları ikinci ayına girerken, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki uluslararası sulardan geçen uluslararası ticari gemilere yönelik saldırılarını artıran İran destekli Husi milislerini caydırma amacıyla, mart ortasında duyurduğu hava saldırıları operasyonun arka planı ve sonuçlarına ilişkin bazı sorular gündeme geliyor. Sıcak durumun Yemen hadiseler sahnesini her geçen gün dolduran başka sonuçlar doğuracağı bekleniyor.

1. ABD'yi Husi mevzilerine saldırı düzenlemeye iten doğrudan nedenler nelerdi?

ABD'nin Yemen'de hava ve deniz operasyonlarına başladığı andan itibaren ABD Başkanı Donald Trump, Husileri ortadan kaldırma sözü verdi ve İran'ı, Kızıldeniz bölgesindeki saldırılarına yanıt olarak Husilere destek vermeye devam etmemesi konusunda uyardı.

ABD, uluslararası ticaretin ve uluslararası ekonominin etkilenmesinin, nakliye ve sigorta maliyetlerinin artmasının, uluslararası ticarette maliyetlerde önemli artışlara yol açan yeni rotaların benimsenmesinin ardından Kızıldeniz bölgesinde güvenliği yeniden sağlamaya çalışıyor.

Benzer bir bağlamda, ABD'nin Yemen Büyükelçisi Steven Fagin, büyükelçiliğin X platformundaki hesabından şunları söyledi: “Mevcut operasyon yalnızca Husileri ve askeri kapasitelerini hedef alıyor; otoriter yönetimleri altındaki bölgelerdeki sivilleri hedef almıyor.”

2. ABD son saldırılarında önde gelen Husi liderlerini öldürmeyi başardı mı?

Bir aydan fazla bir süre geçmesine rağmen ABD ve Husiler, örgütün önde gelen liderlerinden kimsenin öldürüldüğünü duyurmadı. Gözlemciler, bunun nedenini Husilerin bazı faaliyetlerini açıkça yürütmelerine rağmen hâlâ saklandıkları engebeli ve dağlık araziye bağlıyor. Husiler son olarak insanları bu etkinliklere katılmaya zorladıkları yönündeki yaygın suçlamalara rağmen, 70. Meydan'da düzenledikleri etkinlik ile halkın kendilerine desteğini göstermeye çalıştılar.

Yemenli kaynaklar, ABD'nin yaptırım listesinde yer alan Husi liderlerinden Mansur es-Sadi'nin, ABD'nin Hudeyde şehrine düzenlediği hava saldırısında yaralandığını ve tedavi için Sana'ya sevk edildiğini bildirdi.

3. ABD Yemen'e yönelik saldırılarında neleri hedef alıyor?

Harekat planına göre ABD, askeri gücün zayıflatılmasıyla başlayan, ardından komuta merkezlerinin, radarların, silah depolarının, teknisyenlerin, uzmanların ve hava savunma sistemlerinin zayıflatılmasıyla devam eden savaş stratejisine göre doğrudan hedef alarak açık savaş aşamasına girdi. Daha sonra da gördüğümüz gibi liderleri ve hareket halindeki araçları hedef almaya başladı.

Benzeri görülmemiş bombardımanların vurduğu en önemli hedefler belki de Saada ve Amran şehirlerinde dağlarda bulunan mağaralarda ve oyuklarda gizlenen Husi silah depoları oldu. Bunlardan bir kısmı örgütün daha önceki dönemlerde İran'dan temin ettiği silahlar olup, örgütün stratejik silah stokunu temsil ediyor. Havaalanları, füze rampaları, İHA'lar ve kışlaların bombalanmasının yanı sıra, önümüzdeki günlerde hedef alma operasyonlarının daha da yoğunlaşması bekleniyor.

Yemen Ordusu’ndan Tuğgeneral Muhammed el-Kamim, hava operasyonlarının şu ana kadarki seyrini değerlendirerek, “Amerikan operasyonlarında kademeli bir hedef yükseltme görüyoruz ve bu diğer hedefleri de kapsayabilir. Bu durum, ABD yönetiminin Husi milislerinin kabiliyetlerini önemli ölçüde zayıflatma yolunda ilerlediğini gösteriyor” dedi.

Yerel sakinlerse, gerek hedef alınan saha komutanları arasındaki kayıplar gerekse milislerin 2014 yılında İran destekli darbeden bu yana elde ettiği askeri teçhizat, füze teknolojisi ve hava gücü kayıpları açısından Husi tarafındaki aşırı gizliliğe rağmen, hava saldırılarının büyük bir dikkat ve titizlikle gerçekleştirildiğini açıkladı.

Yemen'in kuzey platosunun dağlık arazisinde saklanan Husi hedeflerini takip etme yönündeki Amerikan stratejisini açıklarken, Başkan Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, operasyonların başlangıcında şöyle demişti: “ABD'nin Yemen'e yönelik son bir haftadaki saldırılarında şu ana kadar iki önemli Husi lideri öldürüldü; bunlardan biri de örgütün füze uzmanıydı.”

4. Uluslararası alanda tanınmış Yemen hükümetinin saldırılara ilişkin tutumu nedir?

ABD operasyonlarının başlamasından bu yana hükümetten, Husilerin elindeki toprakları geri alabilmek için uluslararası pozisyonun seferber edilmesi çağrısında bulunan art arda tepkiler geldi. Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi'nin açıklamalarına göre, “Yemen'deki İran Husi projesini ortadan kaldırmanın tek yolu bu.”  Meşru hükümetse, ABD saldırılarından Husi milislerini sorumlu tuttu, onları bu saldırılara davetiye çıkarmak ve “İran rejiminin isteklerini yerine getirmek için gerginliği tırmandırmayı seçmekle” suçladı.

5. Hükümet Husilere karşı kara harekâtı başlatmayı düşünüyor mu?

Yemen'deki meşru hükümetin, ülkenin Kızıldeniz'e nazır batı kıyı şeridini ve Hudeyde Limanı’nı geri almak için askeri operasyona hazırlandığını gösteren bir dizi veri bulunuyor. Hükümetin ve Batılıların teyitlerine göre, bunların geri alınması büyük ölçüde başkent Sana'nın kurtarılmasının önünü açacak. Yemen Ordusu’ndan Tuğgeneral ve Beşinci Tugay'ın eski komutanı Salih Karuş, bu hafta içinde, kesin bir askeri zafere, başkent Sana'ya dönüşe ve Husi milislerinin kalıcı olarak yenilgiye uğratılmasına her zamankinden daha yakın olunduğunu söyledi.

frty6
ABD ve Husiler, bir aydan fazla bir süre geçmesine rağmen örgütün önde gelen liderlerinden birinin öldüğünü duyurmadı (Sosyal Medya)

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Karuş, yaptığı açıklamada, “Yemen ordusunun tüm birlikleri ve muharip gruplarıyla hazırlıkları, İranlı Husi milislerinin beklediğinden çok daha büyük” dedi. “Ülkemizin tanık olduğu tarihi an, bizi halkımıza ve ailelerimize acı çektiren bu örgütten kurtuluşa doğru götürüyor” diye ekledi. Bu arada, kıyı şeridinde konuşlu Yemen güçlerinin sözcüsü Vadah el-Dobiş, daha fazla ayrıntıya girmeden Sana'ya ulaşana kadar “Husi milislerinin kontrolündeki bölgeleri geri almak için tüm görevleri yerine getirmeye hazır olduklarını” vurguladı.

6. Husiler ABD saldırılarına nasıl karşılık verdi? Tırmandırma tehdidinde bulundular mı?

Örgüt, her an hedef alınabileceği bu sıcak ortamda biraz olsun soğukkanlılığını korumaya çalışıyor. Hükümet güçlerinin karadan ilerlemesini engellemek için askeri yığınak yapıyor, seferber ediyor, daha fazla mayın döşüyor ve engeller koyuyor. Hükümet güçleriyse siyasi bileşenleri arasındaki siyasi ayrışmaya rağmen, Husilere karşı büyük bir kin güden profesyonel bir askeri güce sahip. Husi milislerinin lideri, zaman zaman “Gazze'ye desteklerini sürdürecekleri” tehdidinde bulunuyor. Askeri Sözcü Yahya Saree'nin günlük açıklamalarıysa içerik ve öz olarak aynı ifadeleri tekrarlıyor. ABD'nin saldırı dalgasına yanıt olarak Kızıldeniz'deki Amerikan uçak gemisi Harry S. Truman ve bir dizi “düşman savaş gemisinin” hedef alındığından söz ediyor.

7. Saldırılar Husilerin uluslararası nakliyeye yönelik saldırı gücünü zayıflatmada başarılı oldu mu?

Milislerin lideri Abdulmelik el-Husi'nin geçen perşembe günü uluslararası sulardaki saldırılarına devam edeceklerini teyit etmesine rağmen, Kızıldeniz ve Aden Körfezi bölgesindeki günlük hadiselere ilişkin göstergeler, Husi eylemlerinin sayısında ve kalitesinde önemli bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Bu, konuşlandırılan Amerikan gemilerinin havadan ve radarlar ile gözetleme düzeyinin yüksek olması, Husilerin başlarının üstünde gece gündüz dolaşan Amerikan savaş uçaklarının hızla gerçekleştirdiği askeri operasyonlardan duydukları korkudan kaynaklanıyor.

8. ABD saldırılarında ne tür silahlar veya uçaklar kullanılıyor?

ABD operasyonları, Kızıldeniz'deki USS Harry S. Truman ve şu anda Umman Denizi'nde bulunan USS Carl Vinson uçak gemilerinden düzenleniyor.

ABD'nin Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia Hava Üssü'ne de hayalet B-2 bombardıman uçakları konuşlandırdığı ve bu uçakların da bu saldırılarda rol aldığı düşünülüyor.

Operasyonlara katılan en önemli savaş uçakları F-18 ve F-35'lerin yanı sıra gözetleme uçakları, savaş uçakları ve diğer çeşitli insansız hava araçları da görev yapıyor.

9. Bu saldırılarda özellikle hangi Yemen şehirleri hedef alındı?

Husi milislerinin kontrolündeki bölgeler arasında Eylül 2014'te ele geçirdikleri başkent Sana'nın yanı sıra belki de en önemlisi milislerin tarihi kalesi ve onların fikri atılımlarının merkezi Saada şehri olan kuzeydeki bazı şehirler de yer alıyor.

10. Yemen sokağı bu gelişmeleri nasıl görüyor?

Amerikan operasyonlarının sonuçlarının ne olacağı konusunda büyük bir beklenti ve merak var. ABD, saldırıların yalnızca Husilerin uluslararası sulardan geçen gemileri hedef almasını engellemeyi amaçladığını duyursa da, Yemen sokağı, Suriye'de ve daha önce Lübnan'da yaşananlar gibi bunun da ülkedeki İran projesinin son aşamalarının başlangıcı olmasını bekliyor.