Soğuk Savaş'ın dönüşü ile ‘çok kutuplu küresel sistem’ arasındaki Ortadoğu

Arap ülkelerinin Rusya ve Çin ile ilişkilerinin, ABD ile olan ilişkilerine alternatif olacağı söylenemez.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi, Tahran’daki ‘üçlü zirvede’ bir araya geldiler. (AFP)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi, Tahran’daki ‘üçlü zirvede’ bir araya geldiler. (AFP)
TT

Soğuk Savaş'ın dönüşü ile ‘çok kutuplu küresel sistem’ arasındaki Ortadoğu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi, Tahran’daki ‘üçlü zirvede’ bir araya geldiler. (AFP)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi, Tahran’daki ‘üçlü zirvede’ bir araya geldiler. (AFP)

Hüda Rauf   
Birçok Arap ülkesinin Arap Baharı olarak tanımlanan süreçte tanık olduğu çalkantılar, Washington'ın bölgedeki müttefiklerini, ‘Siyasal İslamcı’ güçler lehine terk ettiği yönünde bir intiba doğurdu. ABD’nin İran meselesindeki yaklaşımları ise bu kanaatin daha da güçlenmesine neden oldu. ABD’nin ‘Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı’, bölge ülkelerinin güvenlik kaygılarını dikkate almaksızın canlandırma girişiminde bulunması ve yine ABD’nin ‘çıkar önceliğini’ Ortadoğu’dan Çin tehdidi ile mücadele çerçevesinde Hint-Pasifik bölgesine kaydırması, bölgedeki müttefikleri ile arasında soğuk rüzgarlar estirdi. Ancak Ukrayna savaşı, Ortadoğu’nun, küresel enerji piyasasının istikrarı için ‘son derece önemli olan rolünü’ yeniden gün yüzüne çıkardı. Bunun üzerine Ortadoğu, ‘Soğuk Savaş’ zamanlarını hatırlatır bir şekilde ABD ve Rusya’nın diplomatik hareketliliğine tanık oldu. Bu temaslar, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, çift kutuplu dünyanın oluştuğu ve Sovyetler Birliği’nin nüfuzunun kırılması için alınan önlemleri anımsattı.  
Bir yanda Washington diğer yanda Moskova ve Pekin arasında gerçekleşen bu rekabetin, Ortadoğu'yu kutuplaştırmaya ve rakip güçlerin çıkarlarıyla bağlantılı olarak ‘iki karşıt eksenin’ oluşmasına neden olacağını söyleyebilir miyiz? Yoksa bölgedeki ana aktörler, bu ‘kutuplaşmanın’ dışında kalmayı mı tercih ediyor? Bölgesel aktörlerin, salt geleneksel müttefiklerine itimat etmeyerek ittifaklarını çeşitlendirme politikası izlemesi onların çıkarına mı?  
ABD Başkanı Joe Biden'in Ortadoğu ziyaretinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den de bir hamle geldi. Putin, Tahran’da Rus-Türk-İran Zirvesine katıldı ve ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile telefonda görüştü. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise Afrika ziyaretine Kahire’den başladı. Lavrov, Arap Birliği’nin merkezinde Rus-Arap ilişkilerinin sağlamlığını vurguladığı bir konuşma yaptı. Rusya’nın bu diplomatik atağı, Başkan Joe Biden’ın ‘Ortadoğu’da Çin’in ya da Rusya’nın dolduracağı bir boşluk bırakmayacakları’ yönündeki açıklamalarına yanıt olarak yorumlandı. Moskova bu temaslarıyla, Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerine ve bölgedeki çıkarlarına zorunlu bir atıfta bulunuyordu.
Ukrayna'daki savaş ve bölgedeki Rus-Amerikan diplomatik faaliyeti, bazı çıkarımlarda bulunmamıza olanak sağlıyor. Ukrayna'daki savaşa eşlik eden küresel enerji krizi, Ortadoğu'nun uluslararası siyasetteki önemini bir kez daha göz önüne serdi. İkinci olarak; Arap ülkelerinin çoğu, değişen şartlar doğrultusunda ABD'ye karşı müzakere pozisyonlarını güçlendirmeye ve siyasi manevra alanlarını genişletmeye çalıştı. Bölge ülkeleri, geleneksel müttefikleri olan ABD ile güçlü ilişkileri korumaya çalışırken bir yandan da Çin ve Rusya ile çeşitli alanlarda iş birliğine girmenin getirilerine odaklandı. Bu nedenle ABD ile mevcut stratejik güvenlik ilişkilerine rağmen başta Körfez’dekiler olmak üzere bölge ülkeleri, Çin ve Rusya ile stratejik, ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirdi.  
Bazıları, ABD, Çin ve Rusya arasındaki rekabetin, her birinin bölgedeki çıkarlarıyla ilişkili olması sebebiyle Soğuk Savaş dönemini hatırlattığını düşünüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın son bulduğu 1945'ten 1990'a kadar olan bu dönemde güç odakları iki ana kutup arasında dağılmıştı. Ancak günümüz koşulları farklılıklar içeriyor. Yükselişte olan bazı uluslararası güçler, çok kutuplu bir uluslararası sistemin kurulmasını savunuyor. Bu eğilimin Ortadoğu’da destekçileri olduğu açıktır. ABD karşıtlığıyla öne çıkan İran, Rusya ve Çin'le olan ilişkileri de göz önünde bulundurulduğunda ‘çok kutuplu küresel sistemin’ başlıca destekçilerinden biri olarak öne çıkıyor. Arap ve Körfez ülkelerinin de ‘çok kutuplu bir uluslararası sistemi’ desteklediği söylenebilir. Aşağıdaki göstergeler bu kanıyı destekler niteliktedir:  
Arap ülkeleri, Ortadoğu'nun ana silah tedarikçisi olmasına rağmen ABD dışındaki farklı tedarikçilerden de silah satın almaya başladı. Rusya’nın toplam silah ihracatının yüzde 20’sini Ortadoğu ülkelerine gerçekleştirmesi dikkat çekicidir. Rusya’dan silah alan Ortadoğu ülkelerinin başında ise Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri geliyor.   
Arap ülkeleri, özellikle Körfez’dekiler, Pekin ve Moskova'nın İran'ın üzerindeki etkisinin farkında oldukları için bu iki yönetim ile ticari ve ekonomik iş birliğini arttırma yoluna gitti. Çin bu süreçte Körfez ülkelerinin en büyük petrol müşterisi haline geldi. Körfez ülkelerinde üretilen petrolün yüzde 90’ının Asya piyasalarına tahsis edildiği tahmin ediliyor. Ayrıca birçok Ortadoğu ülkesi Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin’ içinde merkezi bir rol oynuyor.  
Körfez ve Arap ülkelerinin çoğu, Ukrayna savaşında mümkün mertebe tarafsız kalmayı tercih etti. Bu da ABD’nin müttefikleri üzerindeki etkisinin zayıfladığına işaret ediyor. Körfez ülkeleri ayrıca ABD'nin enerji fiyatlarını düşürmek amacıyla petrol ve gaz üretiminin artırılması talebine de yanıt vermekte ağır davrandı. ABD Başkanı Biden’ın katıldığı Cidde Zirvesi de bu pozisyonun değişmesini sağlayamadı. Suudi Arabistan, üretimin arttırılmasının piyasa koşullarına ve OPEC+ üyelerinin mutabakatına bağlı olduğunu açıkladı.  
Suudi Arabistan, İran kaynaklı artan güvenlik endişeleri nedeniyle ABD ile olan ilişkilerine ivme kazandırmak için çaba sarf ediyor. Arap ülkelerinin Çin ve Rusya ile olan ilişkilerinin, ABD ile olan ilişkilerine alternatif oluşturmayacağı açıktır. Bununla birlikte Körfez ülkeleri başta olmak üzere Arap ülkeleri, silah kaynaklarını çeşitlendirerek, herhangi bir tarafa tam bağımlı olmak istemediklerini gösteriyorlar. Özetle ifade etmek gerekirse; büyük güçler arasındaki rekabet içinde tarafsız kalmak, bazı Arap ülkeleri için ABD ile müzakere pozisyonlarını güçlendirmenin bir aracı olarak görülüyor. Arap ülkeleri bu şekilde, daha dengeli ve daha bağımsız bir politika arayışında olduklarının işaretini veriyor.  
Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Amerikalı bir radyocu, Biden ile yaptığı ve ekibi tarafından gönderilen soruları sorduğu röportajın ardından istifa etti

ABD Başkanı Joe Biden (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden (Reuters)
TT

Amerikalı bir radyocu, Biden ile yaptığı ve ekibi tarafından gönderilen soruları sorduğu röportajın ardından istifa etti

ABD Başkanı Joe Biden (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden (Reuters)

ABD Ulusal Radyosu "NPR" dün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, Philadelphia’lı yayıncı Andrea Lawful-Sanders'ın, ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı ve ekibi tarafından hazırlanan soruları sorduğu röportajın ardından istifasını sunduğunu bildirdi.

Philadelphia kanalı röportajı, Biden'ın eski Başkan Donald Trump ile tartışmasından sonra medyaya ilk çıkışı olarak tanımladı.

Biden, 14 dakikalık röportajda siyah seçmenlerin gücünü vurguladı ve yönetiminin, siyah üniversiteleri desteklemek ve ilk siyah kadın Yüksek Mahkeme yargıcını aday göstermek gibi bazı başarılarını övdü.

NPR, Sanders ve bir başka sunucunun hafta sonu Biden kampanya ekibinin hafta başında kendilerine röportaj için sorular verdiğini itiraf ettiklerini belirtti.

Biden, Earl Ingram'ın programında Afrikalı Amerikalılarla ilgili aynı konular hakkında konuşmuş ve onlar için neler başardığını vurgulamıştı.

CNN'den Victor Blackwell ile yapılan ortak röportaj sırasında Blackwell hem Sanders'a hem de Ingram'a şu soruyu yöneltti: "Soruları Beyaz Saray'dan ya da kampanya ekibinden mi aldınız, yoksa soruları önceden göndermeniz mi istendi?" Bu soruyu sormamın nedeni ikinizi de eleştirmek değil, daha ziyade şunu öğrenmek istiyorum: Beyaz Saray şu anda Başkan'ın canlılığını ve etkinliğini kanıtlamaya çalışıp çalışmadığını bilmek istiyorum, bunu, Başkan'ın kendisine hangi soruların sorulacağını bilmesi için röportajdan önce soruları göndererek mi yapıyor?

Sorular onay için bana gönderildi" diyen Lawful-Sanders, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bana sekiz soru geldi ve onayladığım dört tanesi seçildi.

Ingram cevap vermedi, ancak cumartesi günü Associated Press'e ayrı olarak yaptığı açıklamada, Biden'ın yardımcılarının kendisine önceden dört sorudan oluşan bir liste gönderdiklerini söyledi.

Önceden belirlenmiş soru listenin kendisini tereddütte bırakmasına rağmen, "bu ABD Başkanı ile konuşma fırsatı olduğu için" görüşmeye devam ettiğini belirtti.

İtiraflar, Biden'ın yoğun baskı altında olduğu ve Donald Trump'a karşı geçen ayki tartışmada gösterdiği sallantılı performansın ardından hasar kontrolü yapmaya çalıştığı bir dönemde geldi.

Sanders daha sonra Facebook'ta yayınladığı kısa bir video ile cumartesi günü istifasını sunduğunu ve artık kanalda çalışmadığını vurgulayarak, "bu yolculukta rol oynayan" herkese teşekkür etti.

Philadelphia kanalı, iş ilişkilerinin sona erdiğini ayrıca duyurdu ve kanalın yöneticisi Sarah Lomax yaptığı açıklamada, 3 Temmuz röportajının "yönetimin bilgisi, istişaresi veya iş birliği olmaksızın yayıncı tarafından bağımsız olarak ayarlandığını" söyledi."

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bilgili bir kaynağa göre bu itirafların yol açtığı tartışmaların ardından Biden'ın kampanya ekibi soru önermekten vazgeçme kararı aldı.

Biden'ın görev süresi boyunca, son yedi başkana göre daha az basın toplantısı ve medya röportajına katılması dikkat çekidir.