İsrail’in ‘suikast listesinde’ yer alan İslami Cihad liderleri kimler?

İslami Cihad’ın önde gelen liderlerinden Halid Mansur ve diğer Filistinlilerin cenaze töreni (Reuters)
İslami Cihad’ın önde gelen liderlerinden Halid Mansur ve diğer Filistinlilerin cenaze töreni (Reuters)
TT

İsrail’in ‘suikast listesinde’ yer alan İslami Cihad liderleri kimler?

İslami Cihad’ın önde gelen liderlerinden Halid Mansur ve diğer Filistinlilerin cenaze töreni (Reuters)
İslami Cihad’ın önde gelen liderlerinden Halid Mansur ve diğer Filistinlilerin cenaze töreni (Reuters)

İsrail ordusunun İslami Cihad kuzey bölgesi lideri Teysir el-Caberi’yi öldürülmesinin ardından İslami Cihad liderlerinden Halid Mansur, Ziyad el-Mudallal ve Rifat Şeyh el-Eyd de son iki gün içerisinde öldürüldü.
İsrail’in hazırladığı ve çok sayıda liderin yer aldığı ‘suikast listesinde’ yer alan liderler kimler?

İslami Cihad güney bölgesi komutanı Halid Mansur
İsrail, Mansur’a suikast düzenlemeye kararlıydı ve bunu gerçekleştirmek için çok sayıda füze kullandı ve çok sayıda evi yok etti.
İsrail Başbakanı Yair Lapid, İslami Cihad’ın en çok aranan liderlerinden biri olarak tanımlanan Mansur’un öldürülmesinde elde edilen ‘başarıyla’ övündü.
Harekete 1988 yılında orta öğrenim döneminde katılan Mansur, İsrail tarafından askerler ve yerleşimcilerin ölümüne yol açan operasyonların beyni olarak görülüyordu.
Şu ana kadar, en tehlikelisi 2014’te olan suikast girişimlerinden kıl payı kurtulan Mansur, Ortak Harekat Odası liderlerinden biri olmasının yanı sıra Kudüs Tugayları Askeri Meclisi üyesiydi.

İslami Cihad kuzey bölgesi komutanı Teysir el-Caberi
Caberi, üç yıl önce Baha Ebu el-Atta’nın evine düzenlenen hava saldırıyla öldürülmesinden sonra Kuzey Tugayı’nın liderliğini üstlendi.
1980’lerde gençlik yıllarında harekete katılan Caberi, Gazze İslam Üniversitesi’nde okurken hareketin öğrenci kolu başkanlığı ve operasyon departmanı da dahil olmak üzere çeşitli pozisyonlarda yükseldi.
İsrail, en sonuncusu geçen yıl olmak üzere birkaç kez ona suikast düzenlemeye çalıştı. Cuma günü Gazze merkezindeki evine düzenlenen hava saldırısıyla bu kez öldürmeyi başardı.

İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nehale 
Şu ​​anda Tahran’da ikamet eden Nehale, İranlı yetkililere ve Lübnan Hizbullah’ına çok yakın bir isim.
1953 tarihinde Gazze’de dünyaya gelen Nehale, 1971’de tutuklandı ve İsrail’e karşı hareket etmekten ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 1985’te Celile anlaşması olarak bilinen ünlü takas anlaşmasıyla serbest bırakıldı.
İslami Cihad Hareketi’nin ilk askeri kanadının kuruluşuna katılan Nehale, aynı yıl Lübnan’ın güneyine sınır dışı edilmeden önce 1988’de tekrar tutuklandı.
Ekim 1995’te Genel Sekreter Fethi Şikaki’nin öldürülmesinden sonra, Hareketin Şura Konseyi, genel sekreter olarak Ramazan Şallah’ı ve yardımcısı olarak da Nehale’yi seçti.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2014 yılında Ziyad en-Nehale’yi terör listesine aldı ve hakkında bilgi vereceklere veya yakalanmasına yardım edeceklere 5 milyon dolar ödül vadetti.
Nehale, Şallah’ın hastalanmasının ardından 2018’de İslami Cihad’ın liderliğini devraldı.

İslami Cihat Hareketi’nin askeri kanadının komutanı Ekrem Acuri
Nehale’nin yardımcısı olan Acuri şu anda Şam’da yaşıyor ve İran Devrim Muhafızları’na çok yakın bir isim.
Gazze’de dünyaya gelen Acuri, daha sonra Suriye’ye yerleşti.
İsrail, 13 Kasım 2019’da Şam’daki evini hedef alarak suikast düzenlemeye çalıştı.
Şam’ın Mezze bölgesindeki evine düzenlenen hava saldırısında kendisi sağ kalsa da, oğlu hayatını kaybetti.
İsraillilere göre, hakkında fazla bilgi olmayan Acuri biraz gizemli bir figür.
İsrail medyası, Acuri’nin öncelikli olarak İslami Cihad füzelerinin geliştirilmesinden sorumlu olduğunu ve harekete önemli ölçüde İran askeri desteği sağladığını öne sürdü.
İsrail’in hedef alınacaklar listesinde İslami Cihad Siyasi Bölüm Başkanı Muhammed el-Hindi, Ahmed el-Mudallal ve Halil Batş gibi diğer yetkililerinin isimleri de var.

Etkili bir İsrail silahı: Suikastlar
Mansur ve Cebari’nin öldürülmesi, İsrail’in en etkili silahlarından biri olarak gördüğü suikast politikasına ışık tuttu.
İsrail’de yurt dışı operasyonlarının arkasındaki el Mossad ve iç istihbarat teşkilatı Şin Bet bu suikastları gerçekleştirmek için çalışıyor.
İsrail, Filistinlilerle yaşanan çatışma sırasında Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin yanı sıra Arap ve Avrupa ülkelerinde askeri ve siyasi yetkililere, aydınlara, büyükelçilere, aktivistlere ve yazarlara suikast düzenledi.
Bunlardan en öne çıkanı, 1988 yılında Tunus’ta öldürülen Halil el-Vezir idi.
Filistin lideri Yaser Arafat’ın yardımcısı Vezir, Fetih hareketindeki ilk askeri yetkiliydi.
1973’te Fetih hareketinin üst düzey liderleri olan Kemal Advan, Kemal Nasır ve Yusuf El Neccar Lübnan’da düzenlenen suikast ile öldürüldü.
El Fetih’in İsrail’deki özel operasyonlar şefi Ali Hasan Salame 1979’da Beyrut’ta, 2000’de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreterliği’ne seçilen Ebu Ali Mustafa ise 2001’de Ramallah’taki ofisine yönelik saldırıda öldürüldü.
Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin, 2004 yılında Cuma namazından sonra camiden çıktığı sırada öldürüldü. Aynı yıl suikast düzenlenen hareketin önde gelen lideri Abdulaziz er-Rantisi de yaşamını yitirdi.
2012’de Kassam Tugayları Başkomutan Yardımcısı Ahmed Caberi, 2019’da ise Kudüs Tugayları komutanı Baha Ebu el-Atta öldürüldü.
İsrail bu silahı sadece Filistinlilere karşı değil, düşman olarak gördüğü diğer örgütlere karşı da kullandı.
1992’de Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Abbas Musavi’yi ve 2008’de Suriye’de Hizbullah komutanı İmad Muğniye’yi öldürdü.
Irak, İran ve Sudan’ın çeşitli yerlerinde İsrail’in parmağı olduğuna inanılan başka suikastlar da var.
1987’de ilk intifadanın patlak vermesinden bu yana İsrail bu silahı kullandı, aktivistleri sahada öldürmeye başladı ve ardından ikinci intifadada bunu geliştirdi.
İsrail, savaş zamanlarında veya diğer belirli zamanlarda etkinleştirilen bir suikast listesi hazırlıyor.
İsrail medyası, suikastın bir sonraki hedefi olarak İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nehale ve hareketin askeri kanadının komutanı Ekrem Acuri’ye odaklandı.
Buna ilişkin ima, İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’ın Demir Kubbe sistemlerinin yer aldığı bir tesise yaptığı ziyaret sırasında dile getirdiği açıklamalarda görüldü.
İslami Cihad Hareketi’nin yurt dışındaki yöneticilerinin bedel ödeyecekleri tehdidinde bulunan Gantz, “Yurtdışında restoranlarda oturan, Tahran, Suriye ve Lübnan’daki otellerde kalan İslami Cihad’ın liderleri halklarından kopuk” dedi.
Bu liderlerin şiddetin artması nedeniyle Gazze sakinlerinin geçim kaynaklarına ciddi şekilde zarar verdiğini söyleyen Gantz, onların da bedel ödeyeceklerini söyledi.
İsrail ordusundan bir sözcü ise bugün yaptığı açıklamada, mevcut çatışmanın sadece Gazze ve Batı Şeria’yı değil, diğer alanları da içerdiğini söyledi ve “Ulaşacağımız hedeflerimiz var” dedi.



Sudan ve Çad: Geçmişten gelen düşmanlık ve kırılgan ittifak

Sudan'daki savaştan kaçan 930 binden fazla insan, ülkenin doğu komşusu Çad'a sığındı (UNHCR)
Sudan'daki savaştan kaçan 930 binden fazla insan, ülkenin doğu komşusu Çad'a sığındı (UNHCR)
TT

Sudan ve Çad: Geçmişten gelen düşmanlık ve kırılgan ittifak

Sudan'daki savaştan kaçan 930 binden fazla insan, ülkenin doğu komşusu Çad'a sığındı (UNHCR)
Sudan'daki savaştan kaçan 930 binden fazla insan, ülkenin doğu komşusu Çad'a sığındı (UNHCR)

Mina Abdulfettah

Sudan ve Çad'ı coğrafi olarak ayıran ortak sınırlara ve etnik yakınlıklarına rağmen, iki ülke istikrarlı ilişkiler üzerinde anlaşamadı. Her iki ülke de bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana rejimlerinin birbirlerinin muhalefetini desteklediği yönündeki suçlamalarla boğuşuyor. Darfur savaşı ve Çad rejiminin eski Cumhurbaşkanı İdris Deby İtno’nun 20 Nisan 2021 tarihinde ölümünden bu yana muhalefetle mücadelesinin yanı sıra Sudan’da Nisan 2023'ten bu yana devam eden savaş gibi her iki ülkenin kendi içlerindeki çatışmalar kaosu daha da artırıyor. Tüm bu gerilimler, suçlamalar arttıkça, uçurum genişledikçe ve yakınlaşma ve anlaşma noktaları daraldıkça yenileniyor.

Çad-Sudan ilişkileri, Çad’ın geçtiğimiz kasım ayında Sudan'ı kendisine saldırı düzenlemek üzere Çad muhalefetinden Sudan sınır kasabası Tine'ye askeri takviyeler yapılmasını kolaylaştırmakla ve Sudan'ın Çad'ı Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) desteklemekle suçlamasına karşılık olarak Orgeneral Abdulfettah el-Burhan komutasındaki Sudan ordusunu eski Cumhurbaşkanı Idris Deby İtno’nun öldürülmesine karışmakla suçlaması gibi inişler ve çıkışlarla dolu.

Tüm bu iniş ve çıkışlar, özellikle büyük güvenlik sorunları ve insani zorluklar yaratan mevcut savaş başta olmak üzere çeşitli çatışmalar sırasında mültecilerin akınıyla ikili ilişkileri etkileyen faktörler olarak hararetli kabile çekişmeleri ve alevlenen sınır noktalarında gerçekleşiyor. Bununla birlikte hem Sudan hem de Çad, çatışmaların çözümünde arabuluculuk yapma, birbirlerinin mültecilerine kapılarını açma ve insan kaçakçılığı ve insan ticareti gibi sınır ötesi tehditlerle mücadele çabalarını koordine etme konularında üzerlerine düşeni yaptı.

Geçmişi olan gerilimler

Çad'ın 1960 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana Sudan ve Çad arasındaki ilişkiler birçok gerilime ve luzeyden gelen Arap Müslüman liderler ile Sahra altı çölünden gelen güneyli Hıristiyan gruplar arasındaki çalkantılara sahne oldu. Her rejim değişikliğini bir karşı devrim takip etti. Bunun etkileri Sudan'a da yansırken 1982 yılında dönemin Çad Devlet Başkanı Goukouni Oueddei’ye karşı askeri bir darbe gerçekleştirdikten sonra 1980'lerde Çad'ı yöneten eski Çad Devlet Başkanı Hissene Habre’nin iktidarda kaldığı sonraki üç dönemde de siyasi ittifaklar ve dengeler açısından sorunlara sebep oldu. Sudan ve Çad arasındaki ilişkiler, özellikle Albay Muammer Kaddafi'nin Çad'ın kuzeyindeki Aouzou sınır şeridini kontrol etmeye çalıştığı Libya ile savaşının yansıması da dahil olmak üzere bölgedeki iç savaşlar ve değişen ittifaklar çerçevesinde siyasi, güvenlik ve bölgesel faktörlerden etkilenerek gerginlikler ve sert dalgalanmalar yaşadı. Libya ile Çad arasındaki bu savaşta Fransa ve ABD, bölgeyi geri almak için Libya'ya karşı savaşında Habre'yi destekledi.

ewfrgthy
Sudan'da savaş patlak verir vermez Çad, Darfur'a yakınlığı nedeniyle kendisini Sudan'daki çatışmaların yol açtığı insani krizin merkezinde buldu (UNHCR)

Habre’yi devirdikten sonra 1990 yılında Çad’da iktidara gelen Çad Devlet Başkan İdris Deby İtro döneminde, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin muhalif güçlerine sığınacak liman sağlamasıyla ilişkiler yakınlaşma ve iş birliği ile başladı. Ancak Çad’ın Sudan ile ilişkileri iş birliği ve çatışma arasında ve her iki ülkedeki iç çatışmaları dengelemeye çalıştı. 2003 yılında Darfur'daki savaşın patlak vermesiyle Déby İtno rejimiyle olan gerilim daha da tırmandı ve Çad, Sudan'ı sınır kasabası Tine'ye saldırı düzenlemekle suçladı. Sudan ise Çad'ı Darfur’daki savaşa katılmak ve başta Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) olmak üzere silahlı hareketleri desteklemekle suçladı. Buna karşın Çad da Sudan'ı 2006 ve 2008 yıllarında Çad'ın başkenti Encemine'ye saldırılar düzenleyen Birleşik Değişim Cephesi (FUC) liderliğindeki Çad muhalefetini desteklemekle suçladı. Bu durum, JEM’in 10 Mayıs 2008 tarihinde Sudan’ın Omdurman şehrine saldırmasıyla dramatik bir hal aldı. Hartum, Encemine’yi JEM saldırısını desteklemekle suçlarken Çad, buna Sudan'ı Çadlı isyancıların kendi topraklarından saldırı düzenlemesine izin vermekle suçlayarak karşılık verdi.

İki ülke arasında 2007'de Mekke Anlaşması, 2008'de Dakar Anlaşması ve 2009'da Doha Anlaşması başta olmak üzere çeşitli anlaşmalar imzalanmış, ilişkiler gelişmiş ve 2010 yılında itibaren Beşir rejiminin düşmesinden sonra güvenlik ve istihbarat alanında iş birliği Deby İtno’nun 2021 yılında ölümüne kadar devam etmiştir.

Tarihin miras bıraktığı bir ittifak

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği analize göre Çad Devlet Başkanı İdris Deby İtno’nun ölümüyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler oğlu Muhammed İdris Deby İtno (Kaka) liderliğinde yeni bir döneme girdi. İki ülke arasındaki iş birliği, siyasi ve güvenlik olaylardan etkilense de ortak sınırların izlenmesi ve silahlı gruplarla mücadele başta olmak üzere çeşitli güvenlik konularında devam etti.

Sudan ordusu ile HDK arasındaki silahlı çatışma patlak verdiğinde, Çad daha temkinli ve tarafsız bir duruş sergiledi. Ancak daha sonra Sudan hükümeti Çad'ı soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar da dahil olmak üzere suçların işlenmesinde HDK'yı desteklemekle suçladı.

Çad ise bu iddiaları şiddetle reddederek bunların temelsiz olduğunu ve barış çabalarını engellediğini vurguladı. Sudan'ı isyancı grupları destekleyerek Çad'ı istikrarsızlaştırmakla suçlayan Encemine, Sudan ordusunu Çad muhalefetini finanse etmek ve silahlandırmak suretiyle İdris Deby İtno’nun öldürülmesi kilit rol oynamakla itham etti.

Ayrıca Sudan yönetimini 600 kişilik isyancı bir güç oluşturmak ve silahlandırmakla suçladı. Bu güç, ülkede siyasi değişim çağrısında bulunan isyancı bir grup olan Çad için Halk Hareketi (MPT) lideri Abdülbaki Hamad'ın komutasına verildi. Hamad, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın yanı sıra başta JEM lideri Cibril İbrahim ve Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) lideri Minni Arko Minawi olmak üzere Darfur'daki silahlı hareketlerin liderleriyle görüştü.

Diplomatik öncelikler

Çad'ın iç siyaseti, iktidardaki rejimin yaklaşımını ve hükümetin bir sonraki hamlelerinin neler olabileceğini yansıtıyor. Çad Cumhurbaşkanı Muhammed Deby İtno, Başbakan Allamaye Halina’nın ‘cumhurbaşkanının hükümeti yeni siyasi dengeler doğrultusunda yeniden şekillendirmesine izin vermeyi amaçladığını’ söyleyerek istifa etmesinin ardından onu yeniden başbakan olarak atadı. Bu gelişme, Sudan'a yönelik aynı politikanın devam edeceğini gösterdi.

Eski Dışişleri Bakanı Abderaman Koulamallah’ın yerine, özellikle Encemine’nin Paris ile ilişkilerinde stratejik bir değişimi temsil eden Fransa ile askeri anlaşmaların sona erdirilmesi konusunda önemli diplomatik kararların kilit isimlerinden biri olan Abdallah Sabir Fadıl getirildi. Gözlemciler, Koulamallah’ın görevden alınmasının dış politikada, belki de Fransa'ya karşı daha esnek bir duruşa ya da diplomatik önceliklerin yeniden sıralanmasına yönelik bir değişimin işaretçisi olabileceğini düşünüyor. Koulamallah, ayrıca geçtiğimiz ocak ayında başkanlık sarayına yapılan saldırı sırasında iletişimi kötü idare etmekle de suçlandı. Bu da onun görevinden alınmasını hızlandırdı. Abdallah Sabir Fadıl ise önceki tecrübelerinden ve Cumhurbaşkanı Muhammed Deby İtno ile birlikte mevcut rejime yaptığı hizmetlerden yararlanarak bu göreve geldi. Rejimde bazı önemli değişiklikler yapıldı ve bildirildiğine göre bu değişiklikler iktidar partisinin Çad'ın yönetimindeki hakimiyetini yansıtıyor. İktidar partisinin üyeleri birçok önemli makama getirildi.

Deby İtno’nun dengeyi sağlama çabalarına rağmen, etnik gerilimler ordu içinde firarlar ve Arap subaylar ile Zaghawa kabilesinden subaylar arasındaki anlaşmazlıklar gibi bazı olaylara yol açtı. Bu olaylar, Muhammed Deby İtno döneminde de tekrarlanarak Sudan'daki müttefiklere sıçrayabilecek bir sürtüşme ortamı yarattı.

Etnik gruplara gelince özellikle Çad ordusu ve güvenlik teşkilatlarındaki Zaghawa etnik grubu, çatışmaların Darfur'daki akrabaları için doğuracağı sonuçlar karşısında oldukça endişeli. Baba Deby İtno’nun kendi rejimine çektiği ve oğlunun yanında yer almaya devam eden Arap aşiretler ise HDK'ya sempati duyuyor. Dolayısıyla Sudan'daki savaştan etkilenen Çad siyasi sahnesinde bölünme yaşanıyor.

Bölgesel istikrarsızlık

Sudan'da savaşın patlak vermesinden hemen sonra Çad, Darfur'a yakınlığı ve sınırın her iki tarafındaki topluluk ve aile bağları nedeniyle kendisini Sudan'daki çatışmanın neden olduğu insani krizin ortasında buldu. Çad, mültecilerin geçişini düzenlemek ve silah taşınmasını önlemek için savaşın başında Sudan ile olan bin 400 kilometrelik sınırını geçici olarak kapattı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 2024 yılına kadar 930 bin fazla insanın Sudan’dan Çad'a geçtiğini tahmin ediyor. Bu rakam, savaştan kaçan toplam insan sayısının yaklaşık yüzde 40'ına denk geliyor. Bunların üçte ikisinden fazlasını Çad’a geri dönenlerin yanı sıra Sudanlı mülteciler oluşturuyor.

csdvfgbhtyju
Çad'daki savaştan kaçan Sudanlı bir aile (UNHCR)

Çatışmayı körükleyen yerel, bölgesel ve uluslararası faktörlerin değişken bir karışımına dayanan Sudan ve Çad arasındaki karşılıklı suçlamalar, iki ülke arasındaki bağların çatışmalar sırasında fitili tutuşturan kıvılcım olarak kullanılıyor. Bu durum, Afrika’nın doğusunu, batısını ve kuzeyini birbirine bağlayan bölgesel ve Afrika kıtasını Akdeniz üzerinden Avrupa'ya bağlayan uluslararası bir koridor olan bu önemli bölgede istikrarsızlığı besleyen verimli bir ortam yaratıyor. Bu aynı zamanda risklerin yalnızca Sudan ya da Çad'ın mevcut koşullarıyla sınırlı olmadığını jeopolitik tehditlere karşı savunmasız hale gelen toplumların siyasi tarihiyle de ilgili olduğunu gösteriyor. Bu unsurların en bilindik etkisi, Sudan krizi patlak verdiğinde, Afrika kökenli hareketlerin çoğunun, özellikle de Minni Arko Minawi liderliğindeki SLM ve Cibril İbrahim liderliğindeki JEM gibi 2020 Juba Barış Anlaşmasını imzalayan tarafların ilk başta tereddütlü bir duruş sergilemesi, ancak daha sonra, etnik kökenleri nedeniyle değil, eski rejim döneminden bu yana silahlı hareketlerin kendi deneyimleri çerçevesinde iktidarda kaldıkları süreye bağlı geçici ittifaklar olan siyasi kotalar nedeniyle Sudan ordusu saflarına katılmaları oldu.

Muhtemel senaryolar

Sudan ve Çad arasındaki gerginliğin tırmanması çerçevesinde olaylara ilişkin birkaç muhtemel senaryo söz konusu. İlk senaryoya göre bu gerginlik askeri bir çatışmaya yol açabilir, ancak başında diplomatik arabuluculuğun devreye girmesiyle kontrol altına alınabilir. Yoksulluk vakaları ve etnik gruplar arasındaki gerilimlerden mustarip olan iki ülke arasındaki bölge, uluslararası örgütlerin mültecilerin ihtiyaçlarına cevap vermeye çalıştığı ve Darfur'daki durum kötüleştikçe faaliyetlerinin arttığı ve geniş bir uluslararası ilginin gösterildiği insani bir faaliyet alanı olarak sınıflandırılıyor.

İkinci senaryoda, Sudan'da kötüleşen savaş, iç siyasi ve güvenlik krizleri yaşayan Çad'daki rejimi zayıflatabilir ve Afrikalı ve Arap etnik gruplar arasındaki düşmanca duyguları artırarak Muhammed Deby İtno hükümetini hedef alma olasılığını artırabilir.

Çad'daki Zaghawa kabilesi ile bölünmelerle birlikte, Sudan ordusuyla müttefik olan silahlı hareketler tarafından temsil edilen Darfur'daki Zaghawa güçlerinin bir araya gelmesi Çad rejimiyle daha geniş bir çatışmaya girebilecek silahlı muhalif grupların ortaya çıkmasına yol açabilir.

Üçüncü senaryo ise Sudan'ın Çadlı isyancılara destek vermesi. Bu durum, Çad'ın doğrudan karşılık vermesini gerektirebilir ve Sudan'daki çatışmada yeni bir cephe açılmasına ve Fransa gibi dış tarafların Çad ve bölgedeki stratejik çıkarlarını korumak için çatışmaya müdahil olmasına neden olabilir. Aynı zamanda Batılı ülkelerden destek talep edilmesiyle durum daha da karmaşık hale getirebilir ve Sudan’ın başka güçlerden destek istemesiyle yeni bir jeopolitik kutuplaşma ortaya çıkabilir.