El-Kaide’nin gelecekteki liderinin öncelikleri neler olacak?

Uzmanlara göre yeni liderin öncelikleri, örgütün şubelerinin canlandırılması, içyapısının düzenlenmesi ve Afrika'da ilerlemesi olacak

Eymen el-Zevahiri
Eymen el-Zevahiri
TT

El-Kaide’nin gelecekteki liderinin öncelikleri neler olacak?

Eymen el-Zevahiri
Eymen el-Zevahiri

El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri'nin öldürülmesi örgüt için sıradan bir olay değil. Ancak söz konusu ölüm örgütün yapısını değiştirebilir ve örgütü başka alanlarda faaliyete zorlayabilir. Bu noktada, yeni liderin önceliklerinin ne olacağı sorusu gündeme geliyor? Uzmanlara göre, örgütün öncelikleri yeni liderinin kim olacağına bağlı. Bazı ülkelerdeki güvenlik durumunun kırılganlığından yararlanarak Afrika bölgesinde genişlemeyebilir, örgütün kolları Batı Afrika kıyılarında, Sahra ve Somali'de yoğunlaşabilir. Ayrıca örgütün kolları arasındaki sorunlar giderilerek içyapı yeniden düzenlenebilir.
El-Zevahiri, bu ayın başlarında ABD tarafından Afganistan'da düzenlenen bir baskında öldürüldü. Söz konusu baskın, 2011'de örgütün kurucusu Usame bin Ladin'in öldürülmesinden bu yana terör örgütüne vurulan en büyük darbe.
Bölgesel güvenlik konularında uzmanlaşmış Mısırlı araştırmacı Muhammed Fevzi, konuyla ilgili Şarku’l-Avsat’a yaptığı açıklamada: “Genel olarak, örgütün yeni liderinin odaklanacağı bazı hedefler var. Özellikle uluslararası güçler tarafından (kafa kesme) stratejisinin benimsenmesinin ardından örgütünün maruz kaldığı kayıplar ışığında, içyapıyı yeniden inşa etmeye çalışacaktır. Zira söz konusu strateji, örgüt içinde krize neden olmakta. Örgütün yeni yönetimi, Somali’deki eş-Şebab Hareketi, Suriye’deki Din Muhafızları Hareketi gibi çeşitli kollarla olan ilişkileri ilerleterek bunlara olan güveni ve koordinasyonu artıracak, dolayısıyla örgüt merkezine olan saygıyı yeniden sağlamaya çalışacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Fevzi açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Taliban ile taban ilişkileri, örgütün bir sonraki liderinin masasındaki ana dosyalardan biri olacak. Özellikle de Taliban’ın Zevahiri'nin öldürülme sürecine dâhil olduğuna dair işaretlerin artmasından veya en azından onu koruyamamasından sonra, söz konusu dosyanın örgütün merkezi ve etkinliği üzerinde yansımaları olacak.”
Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve eski büyükelçi Reha Ahmed Hasan Şarku’l-Avsat’a yaptığı açıklamada,“el-Kaide'nin yeni lideri, Zevahiri’nin öldürüldüğü ana merkez olan Afganistan'da örgütün kuşatıldığını anlamalı. Bu, bir sonraki aşamada örgüt için yeni bir fikrin olması gerektiğine dair güçlü bir sinyal. El-Kaide, çıkarları doğrultusunda Afrika kıtasındaki faaliyetlerini genişletebilir. Bunun için örneğin Somali gibi bir ülkeyi kuluçka süreci için kullanabilir. Orada faaliyet gösterecek, kaynaklarını kontrol ederek ekonomik olarak faydalanacak” ifadelerini kullandı.
El-Kaide’nin Afrika'daki en belirgin kolları arasında Ensaru’l-İslam ve’l-Müslümin, İslami Mağrip el-Kaidesi, el-Ensar grubu ve Somali el-Şebab Hareketi yer alıyor. Sahel ve Sahra bölgesinin Moritanya, Mali, Nijer, Çad ve Burkina Faso'yu kapsaması ve Nijerya'ya kadar 3 milyon km'lik bir alana yayılması dikkat çekici.
Muhammed Fevzi, yaptığı açıklamada, “El-Kaide'nin bir sonraki aşamadaki öncelikleri, esas olarak Zevahiri’den sonra örgütün yeni liderinin kişiliğin doğası ile ilgili olacak. Bunun için iki kişinin adın geçiyor: İlki ‘Seyfu’l-Adl el-Mısrî’ lakaplı Muhammed Salah Zeydan. 1989'da Afganistan'a gelerek örgüte katıldı. Daha önceki tecrübeleri ışığında örgütün askeri kabiliyetlerinin geliştirilmesinde ve başta Afrika Boynuzu olmak üzere örgütün birçok bölgesel şubesinin kurulmasında önemli rol oynadı. Kendisi ile ilgili bilgilere bakılırsa örgütün askeri kanadında etkin. Örgütün bölgesel kollarına bağlı terör faaliyetleri eğilimini bastırmaya odaklanacak. Merkezin etkinliğini artıracak. Örgüt, liderlik düzeyinde merkezileşmeyi, operasyonlar ve terör faaliyeti düzeyinde ademi merkeziyetçiliği benimseyecektir” dedi.
Fevzi, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Zevahiri sonrası dönem için adı geçen diğer isim ise Ebu Abdurrahman el-Mağribi künyeli ‘el-Kaide’nin tilkisi’ lakaplı Muhammed Abati. Zevahiri ile akrabalık bağı var. Mevcut bilgilere göre Zevahiri’ye en yakın isim. Zevahiri’nin iletişimini sağlamaktan, dünyanın dört bir yanındaki üslere şifreli mesajların iletilmesini denetlemekten ve örgütün medya kuruluşundan sorumluydu. Mağribi lider olması halinde, merkez teşkilatı ile diğer kollar arasındaki ilişkiyi canlandırmaya odaklanacak. Özellikle eş-Şebab gibi operasyonel faaliyet gösteren kollar ile bu ilişkiyi sağlamlaştıracak. Ayrıca son dönemlerde alınan büyük kayıplardan dolayı ortaya çıkan gerilemelerle mücadele edebilmek için örgütün medya sistemini canlandırmaya odaklanacak.”
Reha Ahmed Hasan ise yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “el-Kaide’nin yeni lideri ya tüm örgütü yeni bir merkezde toplayacak, ya da örgüt içinde birkaç merkez ortaya çıkacak. Bunu yeni liderin karizması belirleyecek. Eğer dağınık yapıdan hoşlanmıyorsa, tek bir merkezin olması seçeneği onun için en iyisi olacak. Eğer anlayışlı ve esnek bir yapıya sahip ise birden fazla kişi ve merkezin ortaya çıkması onun için sorun teşkil etmeyecektir.”
Reha Ahmed Hasan, yeni liderin özellikle terör örgütlerinin kuşatılması sonrası Orta Doğu'daki durumun farkında olması gerektiğine dikkat çekerek “Bölgedeki ve Afrika kıtasındaki bazı krizleri çözme eğiliminin yanı sıra el-Kaide şu anda zor bir mali durumla karşı karşıya. Ayrıca Afganistan'daki örgütlenmesine yönelik kısıtlamalar da var” ifadelerini kullandı.

El-Kaide ve DEAŞ arasındaki rekabet
Reha Ahmed Hasan, konuya ilişkin yaptığı yorumda “El-Kaide'nin yeni yönetimi DEAŞ ile rekabetin şeklini belirleyecek. DEAŞ esasen el-Kaide'nin Irak'taki bir koluydu. Ancak Irak ve Şam'da sözde devlet kurdu. Ve artık el-Kaide’ye ihtiyacı kalmadığını düşündü. El-Kaide ile DEAŞ arasındaki çekişme de tam burada başladı. Bin Ladin ve Zevahiri, El-Kaide’nin ana merkezinin Afganistan ve Pakistan'da olduğunu ve örgütün başka bir ana merkezinin olmadığını, ayrıca DEAŞ’ın örgütün Irak’taki bir kolu olduğunu vurguluyorlardı. El-Kaide ile DEAŞ arasındaki anlaşmazlık ve bölünme o dönemde ortaya çıktı. Batı medyası bunları iki ayrı örgüt olarak lanse etti” dedi.
New York'taki West Point'teki ABD Askeri Akademisi'nde Terörle Mücadele Merkezi tarafından daha önce yayınlanan bir araştırmaya göre ise Sahel ve Sahra bölgesi el-Kaide ve DEAŞ arasındaki güç mücadelesinin sahnesi haline geldi.



İsrail: Hamas'ın teslim ettiği üç cesedin kalıntıları rehinelerden hiçbirine ait değil

Filistinli çocuklar, perşembe günü Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta İsrail makamlarına teslim edilmek üzere, Hamas tarafından rehin alınan ve öldüğü düşünülen iki kişinin cesetlerini taşıyan Kızılhaç araçlarını inceliyorlar (AP)
Filistinli çocuklar, perşembe günü Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta İsrail makamlarına teslim edilmek üzere, Hamas tarafından rehin alınan ve öldüğü düşünülen iki kişinin cesetlerini taşıyan Kızılhaç araçlarını inceliyorlar (AP)
TT

İsrail: Hamas'ın teslim ettiği üç cesedin kalıntıları rehinelerden hiçbirine ait değil

Filistinli çocuklar, perşembe günü Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta İsrail makamlarına teslim edilmek üzere, Hamas tarafından rehin alınan ve öldüğü düşünülen iki kişinin cesetlerini taşıyan Kızılhaç araçlarını inceliyorlar (AP)
Filistinli çocuklar, perşembe günü Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta İsrail makamlarına teslim edilmek üzere, Hamas tarafından rehin alınan ve öldüğü düşünülen iki kişinin cesetlerini taşıyan Kızılhaç araçlarını inceliyorlar (AP)

İsrail ordusu bugün yaptığı açıklamada, Kızılhaç aracılığıyla Gazze'den önceki gece teslim aldığı üç cesedin Hamas'ın rehin tuttuğu kişilere ait olmadığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre ordu, adli tıp incelemesinin cesetlerin, ABD'nin arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'e iade edilmesi beklenen 11 rehineden hiçbirine ait olmadığını ortaya koyduğunu belirtti.

Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail, 15'i İsrailli, bir Nepalli ve bir Taylandlı olmak üzere 17 rehinenin kalıntılarını ele geçirdi.

Ynet haber sitesinde bugün yer alan haberde, İsrail'in bir önceki gün teslim aldığı kalıntıların İsraillilere ait olduğu yönündeki ilk değerlendirmesinin "zayıf" olduğunu bildirildi.

İsmi açıklanmayan bir kaynağa dayandırılan haberde, cuma günü İsrail'e teslim edilen kalıntıların öldürülen rehinelere ait olmadığı belirtildi. Bu durum, Adli Tıp Enstitüsü'nde yapılan incelemenin ardından doğrulandı. Ancak kaynak, İsrail'in Hamas tarafından cuma günü gönderilen kalıntılar ile Gazze'de esir tutulan İsraillilerin kalıntıları arasındaki tutarsızlığı "anlaşmanın ihlali" olarak görmediğini vurguladı.

Ateşkesin 10 Ekim'de yürürlüğe girmesinin ardından Hamas, elinde tuttuğu 20 canlı rehineyi serbest bıraktı ve hayatını kaybedenlerin cenazelerini teslim etme sürecini başlattı.

İsrail, Hamas'ı cenazeleri yeterince hızlı teslim etmediği için anlaşmaya uymamakla suçluyor. Ancak Filistin hareketi, Gazze'deki enkaz altında gömülü kalıntıların bulunmasının zaman gerektiren bir süreç olduğunu savunuyor.


Laricani’den İran'da iç bölünmelerin derinleştiği uyarısı

Laricani'nin resmi internet sitesinden dün beşeri bilimler uzmanlarıyla yaptığı toplantıya ait bir fotoğraf
Laricani'nin resmi internet sitesinden dün beşeri bilimler uzmanlarıyla yaptığı toplantıya ait bir fotoğraf
TT

Laricani’den İran'da iç bölünmelerin derinleştiği uyarısı

Laricani'nin resmi internet sitesinden dün beşeri bilimler uzmanlarıyla yaptığı toplantıya ait bir fotoğraf
Laricani'nin resmi internet sitesinden dün beşeri bilimler uzmanlarıyla yaptığı toplantıya ait bir fotoğraf

İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani, dün İranlı yetkililer arasındaki iç ayrışmaların derinleştiği konusunda uyarıda bulunarak, bazı siyasi liderlerin "mevcut durumun hassasiyetini ve ciddiyetini henüz kavrayamadıklarını ve kendi aralarında haksız yere rahatça tartıştıklarını" söyledi.

Laricani'nin uyarıları, İran siyaset sahnesinde hem muhafazakâr hem de reformist kanatlardan önde gelen isimler arasında eleştiri ve suçlamaların arttığı bir zamanda geldi.

Dini Lider Ali Hamaney'in kamuoyuna çıkma sıklığı İsrail ile son savaştan bu yana en düşük seviyeye gerilerken, bölgesel politikanın geleceği, nükleer sorun ve özellikle yaptırımların yeniden uygulanmasının ardından Moskova ve Pekin ile ittifaklar konusundaki iç tartışmalar tırmanıyor.


Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
TT

Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etme anlaşması, ABD'nin anlaşmayı onaylaması için baskı yapmasına rağmen, İsrail Enerji Bakanı Eli Cohen'in anlaşmanın uygulanması için hazırlık aşamasında onay vermeyi reddetmesi nedeniyle yürürlüğe girmesini tehdit eden yeni engellerle karşı karşıya.

Yedioth Ahronoth dahil olmak üzere İbranice yayın yapan gazeteler, yetkililerin ‘İsrail'in Mısır'a doğal gaz ihraç etmek için önemli bir anlaşmayı onaylamayı reddetmesi üzerine ABD Enerji Bakanı Chris Wright'ın önümüzdeki hafta İsrail'e yapacağı ziyareti iptal ettiğini’ söylediğini aktardı.

İsrail Enerji Bakanı'nın ofisi tarafından yapılan açıklamada, “İç fiyatlandırma ve ulusal çıkarlarla ilgili çözülmemiş sorunlar var. İsrail, iç pazar için adil bir fiyat sağlanana ve İsrail'in enerji ihtiyaçları tam olarak karşılanana kadar anlaşmayı uygulamaya koymayacak” ifadeleri yer aldı.

Geçtiğimiz ağustos ayında, İsrail'in Leviathan doğal gaz sahasının ortaklarından biri olan NewMed, Mısır ile olan gaz tedarik anlaşmasının 2040 yılına kadar uzatılmasına yönelik bir değişiklik yaptığını ve anlaşmanın değerinin 35 milyar dolara ulaştığını duyurdu.

İsrail Enerji Bakanlığı, ‘ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, anlaşmayı onaylamaları için Cohen ve Başbakan Binyamin Netanyahu'ya önemli baskı uyguladığını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ‘İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının, anlaşmayı siyasi kazanç elde etmek için kullanmaya çalışan Netanyahu hükümeti tarafından konulan engeller nedeniyle tehdit altında olduğu’ konusunda hemfikir. Uzmanlar, ‘Mısır'ın güvenilir alternatifleri olduğunu ve İsrail'in manevralarına yanıt vermeden anlaşmanın şartlarını uygulamaya hazır olduğunu’ belirttiler.

 Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Enerji Çalışmaları Programı Başkanı Ahmed Kandil, ‘Netanyahu'nun Mısır ile gaz anlaşmasını askıya alma tutumuna ilişkin ABD-İsrail anlaşmazlığının arttığını ve bu anlaşmazlığın ABD'nin gaz meselesini siyasileştirmeyi reddetmesinden kaynaklandığını’ belirtti.

Israel Hayom gazetesi, gaz sahasını işleten Amerikan enerji devi Chevron'un da İsrail'e anlaşmayı onaylaması için baskı uyguladığını bildirdi.

Kandil, “ABD şirketlerinin Mısır ve Ürdün'de birçok başka faaliyeti var; Netanyahu'nun siyasi müdahalesi, bu şirketlerin genişleme hedeflerini baltalıyor ve onu kararından vazgeçirmeye yönelik girişimlere yol açıyor. Her halükârda Mısır, keşifleri çeşitlendirerek ve bölgedeki diğer tedarikçilerle, özellikle Katar, Cezayir ve Kıbrıs ile İsrail'in arzının kesilmesini telafi edecek anlaşmalar yaparak tüm senaryolarla başa çıkmaya hazır” ifadelerini kullandı.

Söz konusu anlaşmanın duyurulmasıyla birlikte Mısır ile İsrail arasında tartışmalar alevlendi. Daha önce Netanyahu’nun ‘Mısır ile yapılan gaz anlaşmasının uzatılmayacağını’ açıklaması üzerine, Mısır Enformasyon Servisi Başkanı Ziya Raşvan o dönemde ‘anlaşmanın iptalinin sonuçları olacağı’ uyarısında bulunmuştu.

 Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail meseleleri konusunda uzman akademisyen Dr. Ahmed Fuad Enver, “İsrail, Mısır ile ekonomik ilişkilerini siyasi kazanç elde etmek için kullanıyor. Ancak Mısır'ın ekonomik kazançlardan çok ulusal güvenliği önceliklendiren kararlı tutumu nedeniyle bu, sahada gerçekleşmeyecek” şeklinde konuştu.

Enver'e göre İsrail, Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin vizyonunu tam olarak gerçekleştirebilecek tavizler elde etmek için Mısır ile ilişkilerini riske atıyor. Enver, “Bu, halkın desteğini almayan Netanyahu hükümetinin işine yaramayacaktır” dedi.

Enver'e göre İsrail, Mısır’a gaz ihraç etme taahhütlerinden kaçmaya çalışıyor; kimi zaman petrol kuyularını hedef alan Hizbullah tehditlerini, kimi zaman da bakım çalışmalarını gerekçe gösteriyor. Ancak bu yükümlülüklerden tamamen sıyrılması zor, özellikle de Mısır’da gaz kıtlığı krizlerinin aşılması ve yaz mevsiminin, elektrik kesintilerine (yük azaltımına) başvurulmadan tamamlanmasıyla birlikte, Kahire’nin müzakere alanı artık daha genişledi.

Geçtiğimiz haziran ayında, İsrail’in Akdeniz’de bulunan gaz sahalarındaki üretim, İran’a yönelik İsrail saldırılarının başlamasıyla artan bölgesel gerilimlere bağlı güvenlik nedenleriyle durdu. Bu durum, İsrail’den Mısır’a yapılan gaz sevkiyatının tamamen kesilmesine yol açtı; ancak akış yaklaşık iki hafta sonra yeniden başladı.

​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)​​​​​​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

 

Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı'nın resmî açıklamasına göre Kahire, Avrupa'nın Rusya ile yaşanan krizin ardından acil gaz ihtiyacını göz önünde bulundurarak, uzun vadeli enerji istikrarını sağlamak ve bölgesel rolünü ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla Batı Çölü, Süveyş Körfezi, Akdeniz ve Nil Deltası'nda 480 yeni kuyu açmak için 5,7 milyar dolarlık yatırım yapıyor.

Kahire Üniversitesi’nde madencilik ve petrol alanında profesör olan Husam Arafat, ‘İsrail gazının ihracatına ilişkin revize edilmiş anlaşmanın hâlâ risk altında olduğunu, çünkü sadece ön imza aşamasında bulunduğunu ve henüz yürürlüğe girmediğini, dolayısıyla taraflar için bağlayıcı olmadığını’ belirtti. Arafat’a göre İsrail Başbakanı bu durumu, anlaşmadan kaçınmak ve Gazze’nin geleceği konusunda Mısır’a siyasi baskı yapmak için kullanıyor. Ancak sonunda kaybeden taraf İsrail olacak; çünkü ihracat yolları sınırlı ve iç tüketimde fazlalık bulunuyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Arafat şu ifadeleri kullandı: “İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etmekte isteksiz olmasının nedeni ekonomik değil, siyasi faktörlerdir. Çünkü İsrail, Mısır'ın gelişmiş altyapısı sayesinde İsrail gazının Avrupa'ya ihracatına katkıda bulunan ihracattan büyük fayda sağlamaktadır.”

Arafat’a göre İsrail, Mısır’ın sıvılaştırma tesislerinden Avrupa’ya gazı birim başına 14 dolar fiyatla ihraç ettiğini, oysa kendisinden bu gazı 8 dolara satın aldığını düşünüyor. Ancak İsrail, sıvılaştırma tesislerinin kurulması ve işletilmesi maliyetlerini göz ardı ediyor. Bu durum, Mısır’ın elindeki güçlü bir koz niteliğinde. Öte yandan İsrail hükümeti, ‘fiyatı artırmak ya da siyasi kazanımlar elde etmek için pazarlık yapabileceğini’ düşünüyor.

Kandil'in görüşüne göre, anlaşmaya yönelik mevcut tehdit, Kahire'yi İsrail ile ekonomik iş birliği vizyonunu yeniden gözden geçirmeye itiyor; çünkü Netanyahu hükümeti, Mısır devletine karşı yasal bir yükümlülüğü olduğunu dikkate almadan anlaşmayı sattı.