Yasir Arman Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan İhvan’ı iktidarı yeniden kazanmaya yakın

ÖDBG liderlerinden Yasir Arman Özgürlük ve Değişim lideri, bölgesel güçleri dikkat etmeye çağırırken Ömer el-Beşir'in destekçilerinin Sudan Silahlı Kuvvetleri arasında bir bölünme yaratmaya çalıştığını söyledi.

Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
TT

Yasir Arman Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan İhvan’ı iktidarı yeniden kazanmaya yakın

Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)
Sivil hükümet talebiyle başkent Hartum’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (AFP)

Sudan'da Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ittifakının Merkez Konsey üyelerinden Yasir Arman, ülkenin siyasal İslamcı çizgideki eski rejiminin destekçilerinin, Nisan 2019'da bir halk devrimiyle iktidarı kaybeden eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin kaybettikleri iktidarı yeniden kazanmaya yaklaşmaları nedeniyle Sudan için giderek yaklaşan tehlikelere karşı bölgesel ve uluslararası topluluklara çeşitli uyarılarda bulundu. Arman ayrıca siyasal İslamcıların Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında, onları zayıflatmak ve devleti kontrol etmek için sızma umuduyla bir bölünme yaratma girişimlerinde bulunduklarını belirterek, böyle bir bölünmenin bölge güvenliğini tehdit edeceğine dikkati çekti.
Eski Başbakan Abdullah Hamduk'un siyasi danışmanı olarak görev yapan Arman, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, eski Devlet Başkanı Beşir'in destekçilerinin ‘kayıp cennetlerini’ geri kazanmak için Truva atı gibi Silahlı Kuvvetler’in sırtına binmeye çalıştıklarını söyledi.
Malik Akkar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey'in (SPLM-N) Genel Sekreteri Yasir Arman, siyasi süreç ve mevcut askeri yönetimin geleceğiyle ilgili olarak, ordunun bazı korkuları, talepleri ve hırsları olduğunu açıkladı. Sivil demokrasiye geçiş için ordunun çıkarlarının ve endişelerinin ele alınması gerektiğini söyleyen Arman, ordunun hırslarını ele almanın bir yolu olmadığını, ancak halkın kendi yönetim sistemini seçmekte özgür olduğunu belirtti.
Halk devriminin, sivilleri Müslüman Kardeşler’in (İhvan) ve otoriter Beşir rejiminin pençesinden kurtardığı gibi Silahlı Kuvvetleri de özgürleştirdiğini belirten Arman, “Ancak Sudan artık kurumları çökmekte olan bir yarı devlet. Sosyal ve politik dengesizliklerden rahatsız. Sınır ötesi çatışmalarla karşı karşıya” dedi.


Eski Sudan Başbakanı Hamduk’un danışmanı Yasir Arman (Şarku’l Avsat)

-Siyasal İslamcı eski rejimin destekçilerinin tüm devlet kurumlarına geri döndükleri görülüyor. Askeri yönetimin, eski rejimin destekçilerini geri getirmek için devrimci güçlerin bölünmelerinden yararlandığına dair bir söylem var mı?
Eski rejimin destekçileri, Silahlı Kuvvetleri siyasi bir koruyucu kalkan olarak kullanmaya ve kaybettiği cennetini geri kazanmak için Truva atı gibi sırtına binmeye çalışıyor. Bu, açıklığa kavuşturulması gereken bir konu. Çünkü bu çatışma, bazılarının siviller ve ordu arasındaki bir çatışma olarak göstermeye çalıştığı biçimde değil, daha çok siyasal İslamcı rejim ile Sudan halkı arasındadır. Siyasal İslamcılar, Silahlı Kuvvetleri halkın isteklerine karşı kullanmak istiyorlar.
Kamu hizmetleri ve güvenlik hizmetlerinin yanı sıra diğer hizmetlerin tepesinde eski rejimin destekçisi olan 35 binden fazla çalışan var ve yapıyı sürdürmek istiyorlar. Onları en çok rahatsız edense devleti kontrol ettikleri ve bununla birlikte Silahlı Kuvvetleri, halk onları Nafii ve İvad el-Caz gibi siyasal İslamcı liderlerin pençesinden kurtardıktan sonra kaçırdıkları bu yapının sona ermesi oldu.
Başkalarını Silahlı Kuvvetleri dağıtmak istemekle suçlayan Beşir rejiminin kalıntılarının yarattı bu büyük kafa karışıklığı, iktidara geri dönmeyi ve onu ele geçirmeyi amaçlıyor. Oysa bu saçmalık ve yalandan ibaret bir suçlama. Çünkü kimse Silahlı Kuvvetleri dağıtmak istemiyor. Feshedilen Ulusal Kongre Partisi rejimi, hedeflerine ulaşmak için Hızlı Destek Kuvvetleri ile ordu arasında bir bölünme yaratmaya çalışıyor.
Bizse Silahlı Kuvvetlerin ve güvenlik birimlerinin reformunu ve inşasını ve Silahlı Kuvvetlerin inşasında uluslararası kabul görmüş programlara uygun olarak bu birimlerden yararlanılmasını ve silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon süreçlerine uygun güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasını, siyasal İslamcıların düzenli ordudan atılmasını destekliyoruz. Çünkü onlar bu ülkeye ve düzenli orduya yapılan en büyük kötülüktür.
Bölgesel güçler, Ulusal Kongre Partili siyasal İslamcıların şimdi bir kez daha iktidarı ele geçirmeye yakın olduklarını bilmeliler. Onların iktidara geri dönmeleri yalnızca Sudan halkının değil, bölgenin ve uluslararası toplumun da zararına olacak ve eski Beşir yönetimini geri getirecek. Bu her ne kadar Sudan halkının savaşı olsa da siyasal İslamcıların bölgesel ve uluslararası bağlantılarını kullandığı bölgesel ve uluslararası sonuçları da olacaktır.
Halk, Ulusal Kongre Partisi'nin iktidarının kesin olarak sona ereceği yeni, bağımsız bir Sudan'ın inşasını desteklemek için düzenli orduyu yeniden kurmak istiyor. Ulusal Kongre Partisi, Silahlı Kuvvetleri askeri kanadı olarak görüyor, fakat ordusu yalnızca Sudan halkına ait olmalı. Bu çerçevede Silahlı Kuvvetleri yeniden inşa etmenin en önemli kaynağı, ordunun reformuna katkıda bulunabilecek, milliyetçi insan kaynaklarıyla onu destekleyebilecek olan sokaktaki güçlü ve cesur gençlerdir.

-Dörtlü girişim nelere ulaştı? Toplantıya davet edildiniz mi?
Henüz davet gelmedi, ama girişim Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE), ABD, Suudi Arabistan ve İngiltere'ye katılmasıyla dörtlü hale geldi. Güvenilir olması ve bir anlaşma değil, geçiş sürecini ve siyasi süreci destekleyen bölgesel ve uluslararası taraflara içermesi ve daha da genişlemesi gerekebilir. Bir anlaşma yapılması gerekmiyor. Sokak tarafından onaylanmayan herhangi bir siyasi süreç başarısızlığa mahkumdur.

-Siyasi bir çözüm olması durumunda, şu an ki askeri yönetimi ne bekliyor? İktidarda kalacak mı yoksa yeni bir yönetim gelecek mi? Yargısal sorunları nasıl çözülecek?
Bir çözümden bahsetmiyorum, çünkü bir anayasal belgede ya da tam bir geçiş sürecinde hesap verebilirlik ve mağdur ailelerinin memnuniyetini göz ardı eden hiçbir çözüm ya da siyasi süreç işe yaramaz. Yargıya intikal eden sorunlar, Darfur'da, Mavi Nil'de, Nuba Dağları'nda, Kejbar'da, Port Sudan'daki Özgürlük Meydanı'nda, 2013 yılının Eylül ayındaki gösterilerde ve 2018 yılında Aralık ayındaki gösterilerde hayatını kaybedenlerin razı olacağı şekilde sonuçlanmalı.
Yeni bir toplum inşa etmek, soykırım olayından ve Güney Sudan'ın ayrılmasına yol açan meselelerden tamamen kurtulmak için tüm bu konular açıkça ele alınmalı. Sudan, biri Güney’in ayrılması diğeri ise soykırım ve savaş suçları olmak üzere iki büyük olaya tanık olduktan sonra yeni ulusal projeyi yeniden tanımladı.

-Ordunun mevcut liderlerinin ayrılışını müzakere etmek mümkün mü?
Bir müzakereden de bahsetmiyorum. Daha ziyade, kapalı odalarda ya da elit anlaşmalarda değil, güvenilir bir şekilde tasarlanmış bir sürece göre sokağın kabul edeceği demokratik bir sivil otoriteye barışçıl bir geçiş sürecinden bahsediyorum. Yarın ordunun onayladığı bir başbakanın göreve başlamasıyla halk şaşkına çevrilmemeli. Süreç halk katılımıyla, gerçek demokratik bir sivil otoriteye geçişe tanıklık eden birçok ülkenin deneyimlerinden yararlanılarak yürütülmeli.

-Egemenlik Konseyi Başkanı’nın (Orgeneral Abdulfettah el-Burhan) İngiltere Kraliçesi'nin cenazesine katılması ve Sudan temsilcisinin Birleşmiş Milletler'deki (BM) konuşması, bazıları tarafından uluslararası topluma yönelik yeni bir eğilim olarak görüldü. Sizce (Orgeneral Burhan), kaos olasılığı yerine istikrar denklemini tercih etmeye başlamış olabilir mi?
Uluslararası toplum adına konuşamam, ama halkınız sizi kabul etmedikçe uluslararası toplumun da sizi kabul etmeyeceğini biliyorum. Asıl mesele uluslararası toplumla değil, ülke içinde. Numeyri ve Beşir rejimlerinde olduğu gibi krizin bitmesi için dışarıdan alınan ağrı kesiciler faydalı olamayacaktır.
Olan bitenleri tam olarak anlatmak için birçok tarafa mesaj gönderdik. Ancak darbeyi Sudan halkı indirecek. Orada burada yapılan ziyaretlerin kırıntıları onlara yardım etmeyecek. Uluslararası toplumun buna bakışında stratejik bir değişikliğe yol açmayacak. Özellikle, ordu içindeki çelişkiler nedeniyle daha da şiddetlenen kriz onu kemirmeye devam edecek.

-Ordu içinde bahsettiğiniz çelişkiler arasında Hızlı Destek Kuvvetleri sorunu da var. Bu sorunla nasıl başa çıkılabilir? Peki ya Hızlı Destek Kuvvetleri ile ÖDBG arasında ordu pahasına bir yakınlaşma olduğuna dair söylenenler hakkında ne diyeceksiniz?
Ne Silahlı Kuvvetler pahasına ne de Hızlı Destek Kuvvetleri pahasına hiçbir yakınlaşma olamaz. Her iki seçenek de yanlış. Silahlı Kuvvetler, ordu ve güvenlik birimleri reformunun gerçekleşmesi gereken ana şablon olmaya devam edecek. Silahlı Kuvvetler ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında bir çekişme yaşanmasını istemiyoruz. Her iki tarafta da korkular, talepler ve hırslar olduğu doğru. Bu çıkarlar ve korkular ele alınmalı. Ancak hırslar ele alınamaz, çünkü hükümet sistemlerini özgür halk seçecek.
ÖDBG'yi Silahlı Kuvvetlere karşı Hızlı Destek Kuvvetlerini seçmekle suçlamaya çalışmak yanlış. Hızlı Destek Kuvvetleri, darbenin başarısız olduğunu ve kışlaya dönmek istediğini açıkladı. Eğer bu açıklamada doğruluk payı varsa sorun yok. Silahlı kuvvetler ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çekişmeye yol açacak her türlü çağrıya karşıyım. Hızlı Destek Kuvvetleri sorununu tek bir profesyonel ordu kurma çerçevesinde çözmeyi tüm kalbimle diliyorum. Hızlı Destek Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetlere paralel bir ordu olmayacak, ama Hızlı Destek Kuvvetlerinin orduya entegrasyonu için gerçek uzlaşılara varılması gerekiyor.
Ulusal Kongre Partisi, İktidara dönmek için Hızlı Destek Kuvvetleri ile Silahlı Kuvvetler arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanmak istiyor. Bu yüzden halk, tüm düzenli güçlerin kışlaya dönmesini ve güvenlik birimlerinde reform yapılmasını bekliyor. Biz ayaklanma istemiyoruz. Ülkemiz için istikrar istiyoruz. Bu yüzden Silahlı Kuvvetleri dağıtmaya çalışmıyoruz, bu koca bir yalan.
Devrim, hepimizi özgürleştirdiği gibi Silahlı Kuvvetleri de özgürleştirdi. Bu yalanı söyleyenler, Silahlı Kuvvetlere karşı duranlardır. Çünkü askeri yapıları, Sudan'ın çöküşüne yol açabilecek bir çekişmeye itmek istiyorlar.

-ÖDBG’den yeni bir ittifaka geçilebilir mi?
Başka bir ittifaka geçmek bazı sorunlar yaratabilir, ancak ÖDBG daha geniş ve daha kapsamlı bir ittifaka dönüştürülebilir. Halk Direniş Komiteleri, kadın ve gençlik hareketleri, Aralık Devrimi güçleri grupları ile örgütsel bir bağ kurmaya çalıştık. Bu yeni bir gelişmeye yol açabilir.  Hatta ismi tamamen değiştirilebilir ve farklı bir liderlikle de oluşturulabilir. Onları ilah edinmek için bu ittifaklara girmiyoruz. Bu ittifaklar daha ziyade Aralık Devrimi'nin taleplerini yerini getirmek için kullanılan araçlardır. ÖDBG'den daha güçlü bir mekanizma bulursak buna geçeriz ya da diğerlerinin kabul edeceği yollara doğru hareket ederiz.

-Halk Kongresi Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi eski rejime bağlı siyasi güçler ÖDBG'ye yaklaşmaya başladı. Bu yaklaşım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Devrimci güçlerin gündemi ile darbeyi devirmeye yönelik siyasi süreç arasındaki farkı kesin olarak tanımlamalı ve devrim güçlerini geçiş süreci güçleriyle karıştırmamalıyız. Önemli güçler var. Onlar demokratik geçişle ilgilenebilirler. Onlarla ilgilenmek için farklı mekanizmalara ve anlayışlara ihtiyaç var. Eğer bunlar olmazsa, devrim güçleri onları demokratik geçiş güçleriyle karıştırmanın bedelini ödeyebilir. Tecrit ya da dışlama olsun istemiyoruz. Bunu istemiyor olmamız devrimin gündeminden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Bu yüzden partilerin doğru tanımlanması günümüzün en önemli konularından biri. Darbecilerin taleplerini yerine getiren zayıf bir başbakanın göreve geleceği siyasi bir sürece dönüşmemeli.
ÖDBG’nin programı farklı. Demokratik Birlik Partisi ve Halk Kongresi Partisi, geniş demokratik geçiş konularında onlarla görüşebilirler, ancak ÖDBG’nin programı daha derindir ve devrimin güçlerine yöneliktir. Siyasi eylemi tekelleştirmiyoruz ve başkalarından da darbeye karşı durmalarını istiyoruz. Eğer onlar da darbeye karşı dururlarsa bazı uzlaşılara varılabilir. Fakat devrim güçlerinin yerini almazlar.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”