Türkiye-İsrail Komitesi ‘ilişkilerin bozulmasını önlemek’ için çalışacak
İsrail'in Türkiye Büyükelçisi Irit Lillian. (İsrail Dışişleri Bakanlığı)
İsrail'in Ankara Büyükelçisi Irit Lillian, iki ülkenin dışişleri bakanlıklarının anlaşmazlıkları gidermek ve bir krize dönüşmesini önlemek için üst düzey bir komite oluşturmak için çalıştıklarını açıkladı.
Hem Türkiye hem de İsrail’deki siyasi liderlikler, Filistin meselesinde iki ülke arasında derin bir anlaşmazlık olduğu konusunda ortak bir görüşe sahipler ve bu konuda konumlarını korumaya karar verdiler.
İsrail, Türkiye'deki Hamas ofislerini kapatma çabalarını sürdürürken Ankara, Hamas'ın seçimleri kazanan meşru bir siyasi hareket olduğu ve başkentinde kendisini temsil eden bir ofise sahip olmayı hak ettiğini vurguluyor.
Lillian, İsrail hükümetinin Pazar günü düzenlenen haftalık oturumunda resmi olarak Türkiye'ye büyükelçi olarak atanması vesilesiyle pazartesi günü radyo röportajlarında konuştu. Ocak 2021'den bu yana Anakara Büyükelçiliği Malahatgüzarı olarak görev yapan Lillian'ın büyükelçi olarak atanması, İsrail Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Yair Lapid'e göre Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli adım.
Lapid açıklamasında “Geçen hafta New York'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüm. Bize iki ülke arasındaki diplomatik, ekonomik ve turizm ilişkilerinin ilerlemesini sürdürmenin gerekliliğinden bahsetti” dedi.
Büyükelçi olarak atanan 60 yaşındaki Lillian'ın 1989 yılında diplomatik birimlerde çalışmaya başladığı biliniyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Askerliğini İsrail Savunma Kuvvetleri radyo istasyonunda (Gali Tsahal) yapımcı ve editör olarak yaptıktan sonra lisans eğitimini Tel Aviv Üniversitesi'nde Arkeoloji ve Mısır bilimi alanında, yüksek lisans eğitimini ise Doğu ve Batı Çalışmaları alanında tamamladı. Bulgaristan Büyükelçiliği (2015-2019) ve Dışişleri Bakanlığı'nda daire başkanlığı da dâhil olmak üzere birçok önemli görevde bulundu. Kendisi üst düzey bir diplomat olarak kabul ediliyor.
İsrail diplomasisi, 18 ay önce Lillian'ın acilen Ankara'daki diplomatik misyon başkanlığına atanmasıyla önem kazandı. İlişkileri geliştirmek ve iki ülke arasında uzlaşmayı sağlamakla görevlendirilen Lillian, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ofisiyle, özellikle de ‘İsrail ile uzlaşmanın mimarı’ olan İbrahim Kalın ile görüştü. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile de iyi ilişkiler sürdürdü.
Lillian bir radyo röportajında şunları söyledi:
“İki ülkenin siyasi liderlikleri aralarındaki gerilimli ilişkinin normal olmadığını ve fayda vermediğini düşünüyor. İki ülke arasında, Osmanlı İmparatorluğu ile Yahudiler arasındaki tarihsel ilişkilerden ve hatta Nazi Holokost'undan sağ kurtulan Yahudi mültecilerin kabulünden bu yana çok daha fazla ortak nokta var.”
Lillian, İsrail'e tekrar sırt çevrilme ihtimaline ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan metodik ve pragmatik olduğunu kanıtladı. İlişkilerimizi geliştirmek için ülkesinin çıkarını gözettiğini açıkça belirtti. Gelecekte de birçok kez birbirimizle aynı fikirde olmayacağımızı biliyoruz. Bu nedenle farklılıkların da bulunduğu, krize dönüşmesini engelleyecek bir çerçeve bulma konusunda mutabık kaldık.”
Lillian, Filistin meselesi ile ilgi bir soruya da iki ülke arasında bu konuda derin bir tarihi ihtilaf olduğu cevabını verdi. Her iki tarafın da diğerinin durumunu anladığı ve bunu değiştirmeye çalışmadığını vurguladı.
Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlikhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5042251-t%C3%BCrkiye-suriye-normalle%C5%9Fmesi-olas%C4%B1l%C4%B1k-ve-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirlik
Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Ömer Önhon
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşme çağrılarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Geçtiğimiz hafta Washington'da gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi kapsamında düzenlenen basın toplantısında bir soru üzerine Esed'i Türkiye'de ya da üçüncü bir ülkede görüşmeye davet ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Ankara ile Şam arasındaki gerilimin sona erdirilmesi için uygun atmosferi oluşturmakla görevlendirdi. Washington dönüşü uçakta açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve İran'ın bu olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşılaması ve desteklemesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önceki ‘Esed'siz Suriye’ politikasını terk ettiği ve Suriye'deki sorunları Esed ile birlikte çözmek istediği açık.
Suriye Devlet Başkanı Esed, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinden çekilmesini şart koşarken, Türkiye görüşmelerin önkoşulsuz olarak devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Türk uzmanlara göre Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde sonsuza kadar kalma niyetinde değil, ancak Erdoğan'ın ‘terör örgütü’ olarak tanımladığı grupların kontrolü altındaki bölgeden Türk topraklarının hedef alınmayacağına dair kendisine garantiler verilmesine ihtiyaç duyuyor.
Erdoğan'ın tekrarlanan çağrılarına Suriye'den verilen doğrudan yanıt bu kez Esed’den değil, Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı bir açıklamayla geldi. Bakanlık açıklamasında, iki ülkenin çıkarlarının çatışmaya ya da düşmanlığa değil, sağlıklı bir ilişkiye dayandığı ve Türkiye ile ilişkilerin normale ve 2011 öncesine dönmesine bağlı olduğu ifade edildi.
Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
Normalleşmeye yönelik her türlü girişim, arzu edilen sonuçlara ulaşılmasını amaçlayan sağlam temellere dayanmalı. Bunların başında da yasadışı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesi ve sadece Suriye'nin değil, Türkiye'nin de güvenliğini tehdit eden terörist gruplarla mücadele edilmesi geliyor.
Bana göre bu açıklama normalleşme sürecinin başlamasına dair herhangi bir önkoşul dayatmaktan ziyade, süreç başladıktan sonra nelerin başarılması gerektiğinin ana hatlarını çiziyor.
Açıklamada ayrıca Şam’ın ‘Suriye-Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi için samimi çabalar bulunan kardeş ve dost ülkelere teşekkürleri ve takdirleri’ dile getirildi.
Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecine Rusya arabuluculuk yapıyor ve henüz netleşmemiş olsa da Irak'ın da bir rolü olduğuna inanılıyor. Ancak normalleşmeyi mümkün ve sürdürülebilir kılmak için ele alınması gereken önemli meseleler var.
1- Suriye muhalefeti Suriye'nin kuzeybatısında kendi yönetimini kurdu ve varlığını sürdürebilmek için Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Şam ile uzlaşma durumunda Türkiye'nin Suriye muhalefetini terk edeceği korkusu bu bölgelerde son zamanlarda protestoların düzenlenmesine neden oldu.
2- Başta köktendinci gruplar olmak üzere militanların ve Esed'in yönetimi altında yaşamayı reddeden Suriyelilerin gidebilecekleri tek bir yer var, o da Türkiye. Ancak Ankara'nın bir yandan Türkiye’deki Suriyelileri geri göndermeye çalışırken diğer yandan yeni Suriyeli grupları kabul etmesi büyük bir ikileme yol açacak.
3- ABD tarafından eğitilen ve donatılan Halk Koruma Birlikleri (YPG), bağımsız bir oluşum olarak kazanımlarını korumaya çalışıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye sınırlarında ‘terör devleti kurulmasına’ izin vermeyeceğini vurguluyor.
4- Suriyeli mültecilerin geri dönüşü Türkiye'de önemli bir siyasi mesele haline geldi. Dolayısıyla Ankara, Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeye çalışıyor, ancak Şam bu konuda kendisiyle iş birliği yapmadığı sürece çabaları sınırlı kalacaktır.
Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'daki kabine toplantısının ardından Suriye muhalefetine dış politikadaki gerilimi azaltmak için görüşmesi gereken herkesle görüşmekten kaçınmayacağı konusunda güvence verdi. Esed ile görüşebileceğini ve bunu yaparak Türkiye’nin (Suriye muhalefetine atıfla) kimsenin güvenine ihanet etmeyeceğini belirten Erdoğan, “Türkiye dostlarını terk eden bir ülke değildir” dedi. Türk yetkililer ayrıca Suriyeli muhalif grupların temsilcileriyle de bir araya gelerek onları ikna etmeye çalıştı.
Suriye’nin kuzeybatısında yaklaşık 5 milyon nüfusa sahip. Sadece Halep ve İdlib'den gelenler değil, aynı zamanda silahlı grupların üyeleri ve aileleri ile Humus, Hama, Şam/Doğu Guta ve Dera gibi diğer bölgelerden gelen ve 2017 yılında imzalanan ‘çatışmasızlık bölgesi’ oluşturulması anlaşmalarının ardından Esed yönetimi altında yaşamak istemedikleri için kuzeye göç eden kişiler de yaşıyor. Bu kişiler, Esed ile uzlaşmaya en azından mevcut koşullar altında niyetli değiller.
Tüm bu zorluklara rağmen, Türk ve Suriyeli yetkililerin, özellikle de istihbarat yetkililerinin, Erdoğan ve Esed arasında olası bir görüşmenin önünü açmak için Rusya'nın arabuluculuğunda bir araya geldikleri varsayılabilir.
Şam'daki iktidarını sürdürmeyi başaran, Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönen ve uluslararası ilişkilerinde bazı ilerlemeler kaydeden Esed, 2011 yılındaki ayaklanmaya yol açan politikalarını ve acımasız uygulamalarını değiştirmedi. Hatta muhalefeti reddetmeyi ve rejime entegre olmalarına karşı çıkmayı sürdürüyor. Aynı zamanda özgür ve kapsamlı seçimler yapılması ve en alt düzeyde bile olsa iktidar paylaşımı gerçekleşmesi imkansız olasılıklar olarak kalmaya devam ediyor.
Ayaklanmanın başlangıcında olduğundan çok daha kötü ekonomik koşullarla birleşen mevcut durum, silahlı çatışmaların yeniden başlaması ihtimalini her zaman diri tutuyor. Rusya ve Suriye'nin İdlib'deki hedefleri bombalamaya devam etmesi, Suriye muhalefetine ve yeni bir mülteci akını potansiyeli de dahil olmak üzere Türkiye'ye her türlü ek komplikasyonu hatırlatıyor.
Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.
Türkiye'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) lideri Özgür Özel, Esed ile görüşmek üzere yakında Şam'ı ziyaret etmeyi planlıyor. Ziyaretin amacının Ankara ile Şam arasında normalleşmeyi kolaylaştırmak olduğu belirtiliyor. Ancak Suriye tarafı henüz ziyareti teyit etmedi.
BMGK’nın 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.
Mülteciler ve geri dönenler konusunda sorunun başlıca kaynağı Suriye. Türkiye'deki ve başka yerlerdeki Suriyeliler ya da en azından bir kısmı, anavatanlarında uygun sosyal, ekonomik ve güvenlik koşullar oluşturulduğu takdirde geri döneceklerdir.
Suriye'nin bu konuda ciddi adımlar atması gerekiyor ve uluslararası toplumun yardımına ihtiyaç duyacağı açık. Ancak ülke kendi kaynaklarını da kullanmalı.
ABD’nin koruması altındaki YPG/PKK, Suriye'deki tüm petrol sahalarını kontrol ediyor. Bu sahalardan çıkardığı petrolü Esed rejimi, kökten dinci örgütler ve kuzeybatıdaki muhalefet de dâhil olmak üzere çeşitli alıcılara satarak faaliyetlerini finanse ediyor. Oysa bu kaynaklardan elde edilen ülke serveti, Suriye'nin yeniden inşası ve halkın evlerine dönmesini kolaylaştıracak koşulların yaratılması için kullanılmalı.
Suriye’deki kriz sadece Türkiye ve Suriye arasındaki bir mesele olmamakla birlikte bu krizi tamamen sona erdirmenin tek yolu kapsamlı bir çözümdür.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.
Tüm bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esed önümüzdeki haftalarda bir araya gelse bile, tüm karışık konuların çözülmesinin yıllar alacağını beklememiz gerektiğini gösteriyor.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.