Güney Sudan lideri Mayardit, Şarku’l Avsat’a konuştu: Cuba Anlaşması başarısız olmadı, ancak finansmanı yok

Güney Sudan Devlet Başkanı Mayardit, ülkesinin Riyad ile ilişkisinin ‘stratejik’ olduğunu ve ‘Abyei meselesi’ konusundaki görüşmelerin yakın olduğunu söyledi

Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
TT

Güney Sudan lideri Mayardit, Şarku’l Avsat’a konuştu: Cuba Anlaşması başarısız olmadı, ancak finansmanı yok

Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)

Salva Kiir Mayardit Güney Sudan Devlet Başkanı olmasından bu yana bir Arap gazetesine ilk kez röportaj verdi.
9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan devletinin Sudan Cumhuriyeti’nden bağımsızlığıyla sonuçlanan referandumun ardından devlet başkanı olarak ilk röportajında Mayardit, Sudan’daki Cuba Barış Anlaşması’nı savundu.
Mayardit, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada anlaşmanın başarısız olduğu iddialarını da yalanladı. Anlaşmanın bölgesel ve uluslararası finansmana ve desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyen Mayardit, “Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın barışı sağlamadığına inananlarla hiçbir şekilde aynı fikirde değiliz. Barış anlaşmalarının imzalanmasının amacı savaşı durdurmaktır, olan da buydu” dedi. Salva Kiir Mayardit, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Şu anda çabamız, barış anlaşmasını uygulamaya devam etmektir. Çünkü anlaşmanın uygulanması güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacak, toplumsal, siyasi ve ekonomik güvenliği artıracaktır” ifadelerini kullandı.
Güney Sudan Devlet Başkanı, ülkesinin bir strateji olarak nitelendirdiği Suudi Arabistan ile ilişkilerinin gelişimini överken, bu ilişkilerin ‘sürekli gelişme içinde olduğunu ve farklı alanlarda iş birliği için daha geniş ufuklara doğru ilerlediğini’ dile getirdi. Mayardit, bu yılın başlarında Riyad’da gerçekleştirilen uluslararası forumlarda ortak öneme sahip konulara ilişkin yatırım, eğitim, sağlık, diplomatik ilişkiler, koordinasyon ve istişare gibi farklı alanları içeren Riyad ve Cuba arasında ortak iş birliği protokolünün imzalanmasına da değindi.
Güney Sudan Devlet Başkanı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın Cuba’ya yönelik ziyaretini memnuniyetle karşılarken, “Suudi Arabistan ile birçok iş birliği alanımız oldu. Özellikle petrol ve gaz, madencilik, tarım, inşaat, yol, turizm ve diğer sektörlerde umut verici yatırım fırsatlarımız oldu. Suudi Arabistan’ın petrol ve gaz alanındaki potansiyelinden yararlanmak istiyoruz. Çünkü Suudi şirketlerinin harika bir deneyimi var ve buna umutsuzca ihtiyacımız var” dedi. Devlet Başkanı, “Şarku’l Avsat gazetesi aracılığıyla kardeşimiz Suudi Arabistan’ı, Güney Sudan’da çeşitli alanlardaki olanakları ve bunlardan her iki ülkenin yararına nasıl yararlanabileceklerini öğrenmek için Güney Sudan’ı ziyaret etmeye davet ediyorum” ifadelerini kullandı.
İşte Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;
-Sayın Devlet Başkanı, başlangıçta, iki ülke arasında geçen Aralık ayında imzalanan protokol anlaşmasının ardından Riyad ve Cuba arasındaki ilişkilerde istikrarlı bir büyüme var. Bu ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Ayrıca iki ülke arasındaki en önemli iş birliği alanları nelerdir?
Bu soruyu yanıtlamadan önce Güney Sudan Cumhuriyeti’nin başkenti Cuba şehrinden size hoş geldiniz demek istiyorum. Bu soruyu cevaplamak için iki ülke arasındaki ilişkilerin sürekli gelişim içinde olduğunu söylüyor ve daha geniş ufuklara doğru gelişeceğini umuyoruz. Biz bu ilişkileri iki ülkenin her alanda yararlanabileceği bir strateji ve dışişleri bakanımızın geçen Aralık ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette iki ülke dışişleri bakanları arasında ortak öneme sahip alanlarda imzalanan bir protokol olarak tanımlıyoruz. İş birliği alanlarına gelince, herkes biliyor ki Güney Sudan, başta petrol ve gaz, madencilik, tarım, inşaat, yol, turizm ve diğerleri olmak üzere çeşitli alanlarda umut verici fırsatlara sahip. Gazeteniz aracılığıyla Suudi Arabistan’daki yatırımcı kardeşleri, çeşitli alanlardaki bu olanakları ve bunlardan iki ülkedeki iki halk yararına nasıl yararlanılacağını öğrenmek için Güney Sudan’ı ziyaret etmeye davet ediyorum.
-İki ülke arasında mevcut veya yakın gelecekte iş birliği projeleri var mı ve bunların niteliği nedir?
İki ülke arasındaki iş birliği protokolünün imzalanmasının ardından artık projeleri sahaya koymaya çalışıyoruz. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın Güney Sudan’a yapacağı ziyarette bazı önemli konular ele alınacak. Daha sonra üzerinde anlaşmaya varılan noktaları uygulamak için her iki ülkedeki yetkililer arasında her biri kendi uzmanlık alanında toplantılar yapılacak. Özellikle petrol, gaz ve tarım alanında birçok toplantı yapılacak. Çünkü Suudi şirketlerin büyük tecrübesi nedeniyle Suudi Arabistan’ın petrol ve gaz alanındaki kabiliyetinden gerçekten yararlanmak istiyoruz. Buna çok ihtiyacımız var. İki ülke arasındaki iş birliğinin çevremizdeki ülkelere fayda sağlayacağını ve gelecekte bu ülkelere tecrübemizi aktarabileceğimizi tahmin ediyoruz. Bu konuda eklemek istediğimiz şey, Güney Sudan’ın özellikle tarımsal ürünler Sudan üzerinden Suudi Arabistan’a aktarılabildiği ve yem ve diğer şeyler üretmek için kullanabileceği verimli ve geniş tarım arazilerine sahip olmasıdır. Süt ve türevlerini üreten Suudi şirketlerinin Latin Amerika ülkelerinde yem yetiştirdiği, bunları gemilerle Suudi Arabistan’a naklettiği ve bunun da üretim maliyetini ikiye katladığı biliniyor. Bu nedenle Suudi şirketlerin Yukarı Nil’in Sudan sınırındaki kuzey bölgelerinde yem üretip Sudan üzerinden taşıyabileceklerine inanıyoruz. Bu durum maliyeti düşürür, nakliye süresini azaltır ve üretimi artırır.
-Ancak ister hizmetlerde ister temel altyapıda olsun, Güney Sudan'ın karşılaştığı zorluklarla nasıl başa çıkılmakta?
Güney Sudan’ı bağımsızlığa iten sebepler arasında temel hizmetlerin bozulması ve yeterli altyapının olmaması sayılabilir. Ancak bağımsızlıktan sonra hükümet, kalkınma projelerini gerçekleştirmek için gerekli olan temel hizmetleri ve altyapı projelerini sağlamaya devam etti. Farklı devlet kurumları tarafından desteklenen birçok proje var. Ama bazı silahlı grupların hükümete karşı yürüttüğü savaş sonucunda bazı bölgelerde güvenlik eksikliği ile temsil edilen, bu temel projeleri gerçekleştirmenin önünde bazı zorluklar bulunmaktadır. Ancak barış anlaşmasını imzaladıktan sonra şu an bu alanlardaki kalkınma çabalarını sürdürmeye çalışıyoruz. Diğer bir zorluk, tamamlanması için büyük fonlara ihtiyaç duyan bazı projelerin finansman eksikliğidir. Bu durum devlet bütçesi üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Ancak bu projelerin finansmanı için bazı bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla anlaşmalar yapmak istiyoruz.
-Sizi ilgilendiren ve sosyal, politik veya ekonomik güvenliği artırma düzeyinde ele almaya çalıştığınız en önemli sorunlar nelerdir?
Şu anda üzerinde çalıştığımız şey, hükümet ile farklı taraflar arasında imzalanan barış anlaşmasını uygulamaya devam etmektir. Çünkü anlaşmanın uygulanması, ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına etkin bir şekilde katkıda bulunacak ve ülkedeki sosyal, siyasi ve ekonomik güvenliği artıracaktır. Bu nedenle, şimdi tüm çabalarımız barış ve huzuru yaymak için anlaşmanın uygulanmasına odaklanmıştır.
-Ancak başta eğitim ve sağlık olmak üzere Güney Sudan’ın karşı karşıya olduğu başka zorluklar da var mı?
Sağlık ve eğitim sektörleri, gelişme ve ilerlemenin temeli olarak her düzeyde dikkat ettiğimiz önemli sektörler arasındadır. Bununla birlikte bu iki önemli sektör, eğitimli kadro eksikliği ve gerekli kaynakların eksikliği ile temsil edilen bazı zorluklardan mustariptir. Tüm bu koşullara rağmen biz bu iki önemli sektörü ileri taşıma kararı aldık. Meclis tarafından onaylanan son bütçe sağlık ve eğitim sektörlerine odaklandı. İleride bu bütçelerin sağlık ve eğitim hizmetleri konusundaki ihtiyacımızı karşılamak için iki katına çıkacağını umuyoruz. Ayrıca sağlık ve eğitim sektörlerine bu zorluğun üstesinden gelmek için eğitimli kadrolar sağlayarak yeterli sayıda kadro yetiştirmeyi amaçlıyoruz.
-Güney Sudan devletinin dini azınlıkların haklarına saygı göstermediğini iddia edenlere nasıl cevap vermektesiniz?
Öncelikle Güney Sudan, laik ve demokratik bir devlettir. Bu devlette vatandaşlık hak ve görevlerin temelidir. Ülke vatandaşları arasında din veya etnik köken temelinde ayrım yapılmamaktadır. Devletin laikliğine rağmen Müslümanların dini işlerini yürütmek için bir İslam konseyi ve Hristiyanların işlerini yürütmek için de bir kilise konseyi kuruldu. Ama genel görevleri üstlenme meselesine gelince bu, farklı siyasi güçlerin, çalışanlarını genel görev ve pozisyonları üstlenecek şekilde seçmeleri ile ilgilidir.
Daha ayrıntılı olarak Müslümanların katılımına bakarsanız, onları ulusal ve diğer düzeylerdeki tüm farklı hükümet düzeylerinde göreceksiniz. Ulusal düzeyde başkan yardımcılarından birinin Müslüman olduğunu görüyorsunuz. Kendisi Hizmetler Sektöründen Sorumlu Devlet Başkanı Yardımcısı Sayın Hüseyin Abdul Baki Akol’dur. Ayrıca çok sayıda Müslüman bakanımız ve danışmanımız vardır. Bu noktada Güney Sudan’da vatandaşlığın hak ve görevlerin temeli olduğunu ve ülkemizin vatandaşları arasında hiçbir şekilde ayrımcılık yapmadığımızı vurguluyorum.
-Sayın Başkan, bazı bölgelerde yerinden edilme durumu var. Peki bu durum nasıl kontrol altına alınabilir? Bu sorun için size yardım sağlayan uluslararası kuruluşlar var mı?
Evet. Bazı bölgelerde sel, kuraklık gibi doğal koşullar sonucunda vatandaşlarımız için ülke içinde yerinden olma ve dış göç durumu söz konusu. Ayrıca bazı muhalif grupların uyguladığı şiddet nedeniyle bazı bölgelerde güvenliğin sağlanamaması da bu yerinden edilmenin bir nedeni. Yerinden edilmiş insanlar, diğer bölgelerde güvenlik arayışı içinde köylerini terk etmektedir.
Hükümet, İnsani İşler ve Afetlerle Mücadele Bakanlığı aracılığıyla, yerinden edilmiş kişilerin karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelmek için ciddi ve güçlü bir şekilde çalışıyor. Normal hayata dönülmesi için kendi asli bölgelerine dönmelerini ve geçimlerini sağlamak üzere tarım ve diğer sektörlerde çalışmalarını sağlayacak koşulları oluşturmayı amaçlıyor. Ama mültecilere gelince, başta Sudan, Kongo ve Orta Afrika Cumhuriyeti olmak üzere komşu ülkelerden gelen mülteciler var. Bu ülkelere Güney Sudan’dan giden mülteciler de var ve onların insani ve yaşamsal koşullarını ele almak için ilgili uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla ortak çalışıyoruz. Özellikle Birleşmiş Milletler kuruluşları olmak üzere uluslararası ve bölgesel örgütlerin iç yerinden edilmelere ve mültecilere yönelik iyi bir iş çıkardıkları bir gerçek. Bu kuruluşlar bu gruplara karşı görevlerini yapıyorlar.
-Güney Sudan’daki barış anlaşması, özellikle güvenlik ve istikrar açısından hedeflerine ne ölçüde ulaştı?
Hükümet ile çeşitli taraflar arasında 2018 yılında imzalanan barış anlaşması, ülkemiz için çok önemli bir şeyi başardı ve aynı ülkenin halkları arasındaki savaşı ve iç çatışmaları durdurdu. Bu anlaşmayı imzalamayan bazı gruplar olmasına rağmen şu anda Roma forumu aracılığıyla müzakereler yoluyla onları barış çabalarına dahil etmek için ciddi bir şekilde çalışıyoruz.
Aslında bu anlaşmayı uygulamak için tüm gruplardan ve her düzeydeki farklı siyasi güçlerden oluşan geniş tabanlı bir hükümet kuruldu. Ayrıca güçleri birleştirmeye ve askeri doktrini birleştirmek için onları birleşik kamplarda eğitmeye devam ettik. Kabile çatışmasını önlemek için vatandaşların ellerindeki silahları toplamak için çalışacağız.
Size şunu söylememe izin verin; yakın zamanda, barış anlaşmasının tarafları arasında, ‘önümüzdeki iki yıl boyunca geriye kalan uygulama programlarını tamamlayıcı ve üzerinde uzlaşı sağlanan bir yol haritası aracılığıyla geçiş döneminin uzatılması için’ anlaşmaya varıldı. Geçiş döneminin sonunda seçimlerin yapılması için uygun ortamın sağlanması amacıyla geçiş dönemi uzatıldı. Hükümet, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi gerekli kanunları değiştirerek ve daimî anayasa taslağını tamamlayarak seçimlerin yapılması için uygun koşulları sağlayacaktır. Ayrıca ülkede kapsamlı bir nüfus sayımı gerçekleştirerek nüfusu tespit edeceğiz. Aynı şekilde yerinden edilmişlerin ve mültecilerin gönüllü olarak kendi bölgelerine geri gönderilmesinin yanı sıra farklı verileri, coğrafi bölgeleri ve seçim merkezlerini belirlemek için kullanacağız. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra geçiş döneminin sonunda seçimlere hazır olacağımızı temin ederiz.
-Güney Sudan’ın bağımsızlığından sonra özellikle güvenlik, siyasi ve ekonomik açıdan Hartum ile iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güney Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Hartum ile referandum sonrası sorunlar konuşuldu. Bunlar, iki ülke arasında iş birliği protokollerinin imzalanmasıyla sonuçlanan ve uzun tartışmalara yol açan birçok dosyayla ilgili konulardır. Ele alınan en önemli konular arasında iki ülke vatandaşlarının dört özgürlüğü (mülk sahibi olma hakkı, hareket özgürlüğü, çalışma hakkı ve ikamet hakkı) ve Güney Sudan petrolünün Sudan limanlarından taşınması ve Güney Sudan’ın bağımsızlığından sonra Sudan’ın sahip olduğu bazı petrol tesislerinin kullanımı yer aldı. İki ülke arasında imzalanan bu protokoller, ortak iş birliğinin temelini oluşturdu. Şu an iş birliği beklentilerini daha geniş ufuklara taşımak için ciddi bir şekilde çalışıyoruz. Şu anda üzerinde çalıştığımız projeler arasında, Sudan’ın bazı yeni petrol sahalarının geliştirilmesi konusunda bazı yeteneklerinden nasıl yararlanılacağı yer alıyor. Ayrıca iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğini geliştirmeye çalışıyoruz. Böylece her iki ülkenin toprakları da iki ülkenin hükümetlerine karşı çıkan silahlı gruplara bir kuluçka merkezi olarak kullanılamayacak.
-Hartum’daki mevcut durumu takip ediyorsunuz. Ayrıca Sudan’ın karşı karşıya olduğu sorunların çözümünde taraf ve arabulucu oldunuz. Sudan’daki krizi çözmek için ortaya koyacağınız girişimler var mı?
Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti, Sudan Cumhuriyeti Geçici Hükümeti ile ilişkileri ayırmıştır. Çünkü Sudan bizim için stratejik boyutu olan bir ülkedir. Sudan geçiş hükümeti ile diğer Sudan partileri arasında arabulucu olduğumuz için askeri ve sivil bileşenler arasında dengeli ilişkiler sürdürüyoruz. Sudan’daki mevcut durumu değerlendirmek için, Sudan’da geçiş zorlukları olarak adlandırdığımız geçiş hükümetinin karşı karşıya olduğu bazı zorluklar olduğuna inanıyoruz. Tüm Sudanlıların ve farklı gruplarının ortak çabalarıyla bunların üstesinden gelinebilir. Şimdi başbakan atamak ve Sudan’ın rızasıyla bir geçiş hükümeti kurmak için bu zorlukların üstesinden gelmek amacıyla geçiş hükümeti ve farklı Sudanlı taraflarla birlikte çalışıyoruz.
-Cuba Barış Anlaşması’nın Sudan’ın barış ve istikrarında hedeflerine ulaşamadığını iddia edenlere nasıl cevap verirsiniz?
Öncelikle 3 Ekim 2020’de Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın imzalanmasının ikinci yıl dönümü vesilesiyle Sudan halkını tebrik etmeme izin verin. Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmadığına inananlarla aynı fikirde değiliz. Çünkü barış anlaşmalarının imzalanmasının amacı savaşı durdurmak, savaşlara yol açan sebepleri ele almak ve yeniden kalkınma üzerinde çalışmaktır. Sormak istediğimiz soru şu: Savaş durdu mu? Biz ‘evet, Sudan’daki geçiş hükümeti ile barış anlaşmasının tarafları arasında Cuba Barış Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana savaş durdu’ diyoruz. Şarku’l Avsat gazetesi aracılığıyla Abdulaziz Adem el-Hillu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi- Kuzey (SPLM-N) ve Abdulvahid Muhammed Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) de dahil olmak üzere barış anlaşmasını imzalamayan tarafları, ‘barış konusu tamamlanana ve silah taşıyan herkes barış yoluna dahil edilene kadar’ Sudan geçiş hükümeti ile müzakere etmeye davet etmeme izin verin.
Ayrıca size şunu söyleyebilirim ki barış anlaşması, başta Darfur’daki ve iki bölgedeki (Nubia Dağları ve Mavi Nil) güvenlik düzenlemeleri olmak üzere bazı maddelerin uygulanması için yeterli finansmanın olmaması çerçevesinde tek bir zorlukla karşı karşıya. Bu nedenle uluslararası ve bölgesel toplumu, barış anlaşmasını uygulayabilmeleri ve yerinden edilmişlerin ve mültecilerin geri dönüşüne yardımcı olacak kalkınmayı gerçekleştirebilmeleri için Sudan’daki kardeşlere destek sağlamaya çağırıyoruz.
-SPLM-N ve SLM arasında hala bir bağlantı var mı ve bu hareketlerin Sudan sahnesindeki etkilerinin boyutu nedir? Yaser Arman ve Malik Akkar’ın ayrılması ve bunun Sudan’daki barış çabaları üzerindeki etkisi nedir?
Güney Sudan’da referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Cuba’da önemli bir toplantı yaptı ve iki hareketin birbirinden ayrılmasına karar verildi. Sonuç olarak Malik Akkar liderliğinde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey kuruldu. Abdulaziz Adem el-Hillu ve Yaser Arman, hareketin Genel Sekreteri olarak ona vekalet etti. O günden bu yana iki hareketin artık hiçbir bağlantısı yok, ancak her kurum diğerinden bağımsız çalışıyor. Dünün yoldaşları arasındaki örgütsel anlaşmazlıklara gelince, aralarındaki anlaşmazlığın bir iç mesele olduğunu söylüyoruz. Ancak bu anlaşmazlıkları Sudan’da istikrar ve barışı garanti edecek şekilde ele almaları konusunda onlara tavsiyelerde bulunabiliriz.
-Siz sayın Devlet Başkanı, Sudan’da istikrar ve barışı teşvik etmek için Hillu ve Akkar liderliğindeki bölünmüş kanatlarıyla hareketin sembollerini ileri taşımaya çalışıyor musunuz?
Çabalarımız artık Sudan’daki krizin genel çerçevede çözülmesine odaklanmış durumda ve SPLM-N ile sınırlı değil. Güney Sudan, ülke olarak Cuba Barış Anlaşması’nın uygulanmasında arabuluculuk ve garantörlük yapıyor. Sudan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması için tüm taraflarla birlikte çalışıyoruz.
-Sudan ile Güney Sudan arasında Abyei meselesi hala muallakta. Bu meseleyi çözecek bir adım atıldı mı?
2005 yılında Kapsamlı Barış Anlaşması imzalandığında Güney Sudan halkının referandumuyla birlikte Abyei bölgesi halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanma hakkı kararlaştırıldı. Ancak iki taraf arasındaki bazı zorluklar ve anlaşmazlıklar nedeniyle Abyei halkı kendi kaderini tayin hakkını kullanamadı ve bu nedenle Abyei meselesi iki ülke arasında askıda bekleyen meseleler arasına girdi. Güney Sudan’ın bağımsızlığından bu yana ve hala bu konuya yönelik çabalar devam ediyor. Son olarak Abyei sorununa nihai bir çözüm bulmak için Sudan tarafıyla görüşmek üzere Güney Sudan’daki bir dizi yetkiliyi içeren bir komite kuruldu. Önümüzdeki günlerde iki ülke arasında görüşmeler başlayacak, kesin çözüme ulaşmak için Cuba ve Hartum’da ortak görüşmeler yapılacak.
-Nahda (Hedasi) Barajı meselesi, hala aşağı havza ve kaynak ülkeler arasında tartışma konusu. Güney Sudan, bu anlaşmazlığı çözmek için herhangi bir girişimde bulunuyor mu?
Bu ikilemin en iyi çözümünün, Etiyopya ve Sudan gibi iyi komşuluk ilişkilerine ve Mısır gibi iyi ilişkilere sahip olduğumuz bu ülkeler arasında barışçıl ve uzlaşmacı bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Bu ülkelerle toplu olarak iyi ilişkileri nedeniyle Güney Sudan, bu ülkelerin Nil sularından tüm tarafları tatmin edecek şekilde yararlanmalarını ve aradığımız iş birliğini gerçekleştirmelerini sağlayarak, bu konunun ele alınmasına önemli ve etkili bir katkı sağlayabilir.
-Son olarak Sayın Devlet Başkanı, Rusya- Ukrayna krizini, Güney Sudan ve dünyaya etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut kriz, sizin de belirttiğiniz gibi sadece Güney Sudan’ı değil, tüm dünyadaki siyasi ve ekonomik sahneyi etkiliyor. Rusya, başta buğday olmak üzere en büyük petrol, gaz ve gıda tahıl üreticilerinden biridir. Ukrayna ise buğday ve diğer gıda tahıllarının en büyük üreticilerinden biridir. İki ülke arasındaki savaş, fiyatların yükselmesine ve savaşın varlığı ve ihracatın yokluğu sonucunda bu iki ülkeden gelen ürünlerin kıtlığına neden oldu. Savaşın ülkelerin ilerlemesini engelleyen sonuçlarından kaçınmak için bu tür sorunları barışçıl yollarla çözme çabalarını destekliyoruz. Rusya ve Ukrayna’yı, her iki tarafı da tatmin edecek çözümler bulmak ve uluslararası barış ve güvenliği korumak için müzakereleri sürdürmeye çağırıyoruz.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”