Arap dünyasının durumu (2): Reform ihtiyaçları

Ulusal güvenlik yeteneklerimizi geliştirirken, büyük güçlerden dostlarla güçlü ilişkileri de sürdürmek zorundayız

Arap ülkeleri bölgede var olan anlaşmazlıkları çözmeye yönelik çalışmaları etkinleştirmeli (AFP)
Arap ülkeleri bölgede var olan anlaşmazlıkları çözmeye yönelik çalışmaları etkinleştirmeli (AFP)
TT

Arap dünyasının durumu (2): Reform ihtiyaçları

Arap ülkeleri bölgede var olan anlaşmazlıkları çözmeye yönelik çalışmaları etkinleştirmeli (AFP)
Arap ülkeleri bölgede var olan anlaşmazlıkları çözmeye yönelik çalışmaları etkinleştirmeli (AFP)

Nebil Fehmi
Arap dünyası, özellikle enerji ve hammadde bakımından zengin doğal kaynakların ve geniş tarım arazilerinin yanı sıra küresel ekonomiyi etkilemesini sağlayan ve başta büyük ülkeler olmak üzere birçok ülke için stratejik ve güvenlik endişesine neden olan ayrıcalıklı bir coğrafi konuma sahip.
Bununla birlikte Arap dünyasının durumunun, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından bu yana yaşadığı, halklarının geleceğe karamsar ve büyük bir endişe ile bakmasına neden olan ve farklı toplumsal huzursuzluk biçimlerine ve kalıplarına yol açan olayların, askeri çatışmaların ve hatta bazı ülkelerin modern çağda eşi benzeri görülmemiş sorunlarla gelen çöküşünün ve parçalanmasının gölgesinde istikrarlı ve güven verici olmadığını herkes biliyor.
Ortadoğu'nun içinden ve dışından Arap olmayan taraflar, kaderlerimizle oynadılar. Geldiğimiz noktada Arap ülkelerinin  içinden de pek çok neden var.
Uzun zaman boyunca başlıca zayıf noktamız, Arap dünyasının sosyal, ekonomik ve politik olarak normal yaşamındaki kademeli değişimi kabul etmeyi reddetmesiydi. Değişim hayatın kaçınılmaz bir özelliğiydi ve iletişimdeki patlama çağdaş dünyada daha hızlı oranlarda gerçekleşti. Hızlı değişim ve gelişim talebi, nüfusumuzun yüzde 65'ini oluşturan gençlerin de talebi idi.
Maalesef Dünya Bankası istatistiklerine göre Arap bölgesinde kişi başına düşen ortalama gelirin 2015 yılında Doğu Asya ve Pasifik ile Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde kişi başına düşen gelirden daha düşük olduğunu görüyoruz. Oysa Arap bölgesi 1980'lerin ortalarına kadar söz konusu bölgelerden daha yüksek kişi başına düşen milli gelir seviyeleri kaydetmişti. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2017 yılı istatistiklerine göre Arap bölgesi, İnsani Gelişme Endeksi’nde Avrupa, Orta ve Doğu Asya, Güney Asya ve Afrika’daki Sahra Altı Bölgesi dışında tüm dünyadan daha düşük puan aldı.
Araplar ya da en azından büyük bir çoğunluğu, değişikliklere kademeli olarak karşı çıktılar. Bu yüzden bazen şiddetle ve devletlerin parçalanmasıyla birlikte hızlı değişikliklere uğradılar. Bunun yarattığı şok, daha genç ya da daha önde gelen Arap ülkelerinde ve değişim ilkesini en azından kısmen benimseyenler ya da hiç değilse her alanda değişime karşı çıkmaktan kaçınanlar arasında daha hafif atlatıldı.
İkinci zayıf nokta ise, İran gibi doğrudan ya da Türkiye gibi bölge dışından, komşularımıza kıyasla ulusal güvenlik alanındaki kendi savunma yeteneklerimizin zayıf olmasıdır. İsrail’in bu alandaki yeteneklerinden bahsetmiyorum bile. Tarih açısından onlarca yıldır güvenliğimiz için hepimiz farklı derecelerde yabancı dostlarımıza bağımlıyız. Bu durum, çoğumuzu kendi güvenlik yeteneklerimizi geliştirmemiz konusunda tembelleştirdi. Diğer komşu bölge ülkeleriyle güvenlik ve siyasi alanda bir dengesizlik yarattı. Bunun istisnaları ise çatışmaların yaşandığı ülkeler olabilir.
Sorun, özellikle büyük krizler karşısında çıkarlarımızı güvence altına almak ve egemenliğimizi korumak için bölgede stratejik güvenlik ilişkilerinin olması değil, daha ziyade tamamen bu ilişkilere güvenmek ve ulusal yeteneklerimizi geliştirmemiz gerektiğini görmezden gelmemiz. İsrail ve Türkiye, NATO, ABD ve Batı ile resmi güvenlik ilişkilerini ve ittifaklarını sürdürürken, ulusal güvenlik alanında güvenlik ve siyasi yeteneklerini de güçlendirdiler. Bu durum, onların bahsi geçen ittifaklardan faydalanmalarını, ulusal kararlarının bağımsızlığını büyük ölçüde korurken kendi yeteneklerini geliştirmelerini ve komşularının birçoğuna kıyasla kendi lehlerine bir güvenlik dengesi oluşturmalarını sağladı.
Araplar, büyük güçlerden dostlarıyla güçlü güvenlik ve siyasi ilişkileri sürdürerek, geleneksel krizler ve zorluklar karşısında ulusal güvenlik yeteneklerini geliştirirken ve komşu ülkelerin her türlü gayri meşru hırsını dizginleyip caydırırken, çıkarları ve öncelikleri örtüştüğünde, çıkarlarını ve güvenliğini desteklemek için komşularının ve hatta düşmanlarının deneyimlerinden yararlanmalılar.
Arap dünyasının durumuyla ilgili kötümserliğe rağmen özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) altyapıya ve gençlere odaklanma başta olmak üzere, bazı olumlu değişim işaretleri olduğuna inanıyorum. Sadece doğal kaynaklardan elde edilen ekonomilere bel bağlamayan ve teknolojik gelişme arayışında olan, halkların farklı kesimlerine saygı gösterirken ulusal kimliği koruyarak toplumsal sistemde köklü değişimin yaşandığına dair birtakım işaretler görüyoruz. Hedeflere ulaşmayı amaçlayan çabaların devam etmesini umuyorum. Daha kat edilmesi gereken uzun bir yol var.
Ayrıca, otonom güvenlik yeteneklerinin geliştirilmesine odaklanılması ve öz-askeri yetenekler geliştirilerek ulusal güvenliğin sağlanmasına öncülük edilmesi gerektiğine dair bir farkındalığa tanık oluyoruz. Mısır, daha önce hızlı müdahale için Arap ülkeleri arasında ortak bir askeri güç oluşturulması çağrısında bulunmuştu. Arap ülkelerinin bu konudaki farklı tutumları aşmayı başarmalarını umuyorum. Bu tür öneriler, eski Başkan Donald Trump döneminde tek amacı İran'la karşı karşıya gelmek olan ABD’nin himayesinde bölgesel bir güç oluşturulması teklifinden ya da mevcut Başkan Joe Biden’ın Ortadoğu turu öncesi sızdırılan Ortadoğu NATO’su kurulması önerisinden çok daha iyi.
Burada Arap ülkelerinin ulusal güvenliğinin korunması için önemine ve gerekliliğine rağmen, sadece askeri yeteneklerin geliştirilmesiyle değil, aynı zamanda Arap diplomatik çalışmalarının yeniden canlandırılmasıyla da olacağını belirtmekte fayda var. Mevcut bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde bir Arap diplomatik girişiminin olmaması anlaşılabilir değil. Arap ülkelerinin çıkarlarının dikkate alınması için bölgenin sorunlarına yönelik fikirler ve siyasi alternatifler ortaya koymamız gerekiyor. Özellikle Türkiye’nin Şam bölgesi ve şu sıralar Kuzey Afrika'daki geniş faaliyetleri ve İran’ın kısa bir süre önce Ortadoğu’da Arap olan ve olmayan ülkeler arasında diyalog çağrısı da dahil olmak üzere Körfez ile ilgili birtakım önerileri, bu ülkeleri diyalog ve dikkat merkezi haline getiriyor. Bu, benim prensip olarak desteklediğim bir öneri ama olumlu bir şekilde bakabilmenin yanı sıra gerekli güvenilirliği sağlamak ve mevcut çatışmaları çözmeden sadece siyasi baskıyı hafifletmek veya çıkarlarını sağlamak için kullanılmaması için Mısır, Suudi Arabistan gibi başlıca Arap ülkelerinden birinden gelmesini tercih ederdim.
Tüm bunlar ve diğer konular, oturumların kamuya açık konuşmalarla ve tutumlarla sınırlı olmadığı Kasım ayının başlarında yapılması planlanan Cezayir’deki Arap Zirvesi'nde tartışılmalı. Hatta zirvede, gençlerimizi ve geleceklerini garantilemek ve güçlendirmek için siyasi, sosyal, ekonomik ve güvenlik açısından Ortadoğu'nun geleceğine dair bir Arap vizyonu ya da vizyonları hazırlanması için net bir teklif çıkması çağrısında bulunuyorum.
*Bu maklae Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.
Arap dünyasının durumu (1): Arzular ve özlemler



İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
TT

İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)

Abdulhalim Süleyman

İranlı muhalif siyasi ve askeri güçler, ülke içinde devam eden savaş ile ihtiyatlı bir etkileşim içinde gibi görünüyor. Etkileşim, İran rejimini durumdan, İsrail ile sert bir askeri çatışmaya sürüklenmeden sorumlu tutma konusunda birbirine yakın pozisyonların ötesine geçmiyor. İsrail ile çatışma, İran’ın çok sayıda askeri komutanının canını aldı, insansız hava araçları ve balistik füze üretiminin yapıldığı askeri tesisleri ve nükleer tesisleri ve ayrıca medya ve propaganda aygıtını hedef aldı. İnternet zaman zaman kesildi.

Devleti Fars-Şii karakterde olan ve yönetim sistemi olarak Velayet-i Fakih’i benimseyen İran'ın, eski dinlere ve çeşitli mezheplere ek olarak Kürtler, Araplar, Azeriler, Beluçlar, Türkmenler, Ermeniler ve diğerleri gibi çok sayıda milliyet, etnik köken ve dini gruptan oluştuğu iyi biliniyor.

Çoğunluğu Horasan'ın yanı sıra batı ve kuzeybatı bölgelerini kendilerine yurt edinen Kürtler, son on yıllarda ve günümüze kadar İran rejimlerine karşı harekete geçen en önemli milliyetçi güçler arasında.

 Kürtler, Urmiye, İran'da resmen Kürdistan Eyaleti olarak bilinen Sini’nin (Senendec) yanı sıra, Kirmanşah, Hemedan, Loristan (Hormava), Bahtiyari ve İlam eyaletleri ile Huzistan (Ahvaz) ve Horasan’ı kaplayan ve Doğu Kürdistan olarak adlandırmayı tercih ettikleri bölgede bir insan gücü olarak dağılmışlar. Urmiye bu eyaletlerin en büyüğü ve gölüyle ünlü. İlam, Kürtlerin yaşadığı en küçük eyalet. Resmi olmayan tahminlere göre, İran'daki Kürtlerin sayısı 10 milyonu aşıyor.

Onlarca yıllık isyan

Şah döneminden İslam Cumhuriyeti'ne kadar, İran'daki Kürtler ile yönetimdeki rejimler arasında uzun bir çatışma geçmişi bulunuyor. 1946'da Kadı Muhammed tarafından kurulan ve sadece yaklaşık 11 ay hayatta kalan Mahabad Cumhuriyeti'nin kurulması ve deklare edilmesinden önce, bir dizi Kürt bölgesinde yerel isyanlar ve ayaklanmalar meydana geldi. Bu devlete son verilmesinden sonra Humeyni iktidara gelene kadar çeşitli zamanlarda Peşmerge tarafından çeşitli isyanlar yürütüldü.

O dönemde Kürtler, monarşinin sona ermesi ve yeni rejimin gelişi konusunda iyimserlerdi. Ancak ülkenin yeniden istikra kavuşmasının ardından ülke içinde haklarını elde edemediler. Dahası Humeyni, Kürt bölgelerine saldırı çağrısı yapan bir fetva bile yayınladı. Bu arada, 1980'lerin sonlarında Avusturya'da İran hükümetiyle yapılan bir müzakere toplantısı sırasında suikasta uğrayan İran Kürdistan Demokratik Partisi (HDKA) ​​lideri Abdurrahman Kasımlo gibi Kürt liderler suikasta uğradı. Kasımlo’nun yerine Sadık Şeref Kandi geçti ama o da 1992'de Almanya'da İran istihbaratı tarafından öldürüldü. Bu arada, Kürt milliyetçi grupların yanı sıra Komala adıyla bilinen sol grupları da içeren İranlı Peşmerge savaşçı grupları, devam eden isyanları için Irak'ın Kürt bölgelerini sığınak olarak kullanıyorlardı. Daha sonra, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve lideri Abdullah Öcalan'ın ideolojisini paylaşan PJAK örgütü ortaya çıktı.

Sonunda, İran hükümeti ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında, İranlı Kürt savaşçıların İran ile sınır bölgelerinden uzaklaştırılması, İran’daki Kürt bölgeleri ile sınıra yakın engebeli dağlık alanlarda bulunan kampların boşaltılması konusunda bir anlaşmaya varıldı. İranlı Kürt örgütler ve özellikle de HDKA ile İran Kürdistan Komala Partisi IKBY yetkililerinin taleplerini kabul ettiler. Bu, Mahsa Amini'nin İran güvenlik güçleri tarafından öldürülmesinin ardından ülke genelinde patlak veren protestolar sırasında gerçekleşti. İranlı Kürt örgütler de merkezlerinin bombalanması ve bazı liderlerinin Irak topraklarında öldürülmesi de dahil olmak üzere çeşitli baskılara maruz kaldılar.

Son yıllarda, İran'daki Kürt vatandaşları, aktivistlerinin hapishanelerde infaz edildiği, cenazelerinin Kürt şehirlerindeki ailelerine teslim edildiği veya alenen meydanlarda vinçlere asılarak infaz edildiği haberleriyle uyandı. Aktivistlerin anlattığı rejimin kendilerine yönelik icraatlarından ve politikalarından ise bahsetmiyoruz bile. Bunun sonucunda, Kürt toplumu İran içindeki rejime tamamen karşıt ve muhalif bir hale geldi. Farklı etnik veya mezhepsel yapıya sahip birçok yerel topluluk gibi, otoriteye kızgın.

Otoritenin geri çekilmesi beklentisi

Kürt gazeteci ve siyasi analist Meysam Moradi, İran'daki Kürtlerin, son 50 yıldır verdikleri mücadeleler aracılığıyla, kendi kendilerini yönetmek için bölgelerinde bir güç boşluğu oluşması fırsatını beklediklerini söylüyor. İsrail'in İran hava sahası üzerindeki tam kontrolü ve çeşitli askeri hedefleri imha etmesi ile birlikte, son ve devam eden saldırılarının ardından İran'da durumun, İran hükümetini başarısız bir devlet olmaya doğru ittiğini ekliyor. İsrail saldırılarının devam etmesiyle birlikte, İran hükümetinin çökme olasılığı olduğunu belirtiyor.

Moradi şöyle devam ediyor: “Bu senaryo gerçekleşmezse, Suriye'dekine benzer bir durum İran'da da ortaya çıkabilir ve hükümet, başkenti kaybetmemek için bazı bölgelerden Tahran'a doğru çekilmek zorunda kalabilir. Böyle bir durumda, Kürt, Arap ve Beluç halkları için bölgelerini kontrol etmek adına altın bir fırsat doğabilir.”

 İran'daki Kürtlerin, bazıları aktif, bazıları ise Tahran'daki merkezi hükümete karşı onlarca yıldır devam eden askeri eylemlerden dolayı zayıflamış olan, askeri kanatları bulunan bir dizi parti ve örgütü var. Bunların en önde gelenleri İran Kürdistan Demokratik Partisi, İran Kürdistan Komala İşçi Partisi, Devrimci Kürdistan Komala İşçi Partisi, Komünist Parti, Kürdistan Özgürlük Partisi ile Doğu Kürdistan'daki büyük örgütler arasında yer alan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi'dir (PJAK). Hepsinin toplumsal bir tabanı ve milis gücü var.

Bunların çoğu, özellikle en eskisi olan HDKA, bir dizi bölünme, dönüşüm ve bazen de liderlik düzeyinde birleşmelerin yanı sıra, faaliyet ve varoluş koşullarında görülen diğer değişikliklere tanık oldu. Zira bunların çoğu öncelikli olarak IKBY'de ve daha az ölçüde bazı Avrupa ülkelerinde yaşadılar ve faaliyet gösterdiler. Bu arada, karşıt askeri taraf, Komala Partisi'nden grupların ittifak yaptığı PJAK, İran'daki Kürt partilere, özellikle İslam Cumhuriyet'inin maruz kaldığı yapısal saldırıların ardından birlikte çalışma çağrısı yaptı. PJAK, Kürt bölgelerindeki toplumsal grupları bölgelerini yönetmeleri için “halk komiteleri” şeklinde örgütlemeye ve herhangi bir saldırı durumunda meşru savunma hakkının kullanılmasına odaklanmaya teşvik ediyor.

İranlı Kürt aktivist ve yazar Ikram Balkani, Independent Arabia'ya PJAK’ın bazı Kürt örgütlerine kıyasla askeri faaliyetlerini durdurmadığı için iyi bir dinamiğe sahip olduğunu söyledi. Bu örgütler, merkezleri IKBY’deki kamplarda bulunduğu ve üyelerinin bir kısmı bu ülkede uzun süre kaldıkları için daha sonra sivil hayata geçiş yaptılar. PJAK'ın, kadın askeri kanadı olan Kadın Koruma Güçleri de dahil olmak üzere tek bir örgütsel konsey tarafından birbirine bağlı birkaç askeri kanadı olduğunu ekledi. Diğer Kürt partilerin askeri gruplarının da Peşmerge saflarında savaşan kadın savaşçıları var.

Ancak siyasi analist Moradi'ye göre, halk düzeyinde, Mahsa Amini suikastının ardından yapılan gösteriler sırasında İran Kürdistanı şehirlerindeki Kürt birliği açık ve net, yüksek bir seviyede ortaya çıktı. “Bu, Doğu Kürdistan'daki Kürtlerin ulusal birliklerini yüksek seviyede koruyabildikleri anlamına geliyor, ancak Kürt parti ve örgütler söz konusu olduğunda durum biraz farklı. 'İran Kürdistan Partileri İşbirliği Merkezi' çatısı altındaki partiler iç çatışmalar nedeniyle dağıldı” dedi. İsrail'in İran'a yönelik saldırılarından sonra, bu partilerin henüz ortak bir açıklama yapamadığını ve “bunun da aralarındaki iç çatışmaların henüz çözülmediği anlamına geldiğini” açıkladı.

 ABD ile net ilişkiler yok

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ABD ve İsrail'in dikkati ve odağı askeri operasyonlara, İsrail'in iddia ettiği gibi nüfuzuna ve varlığına yönelik tehdit çemberinden çıkarılması için, İran'ın nükleer programına ve askeri yeteneklerine son vermeye odaklanmış durumda. Dolayısıyla bilhassa Saddam Hüseyin rejiminde olduğu gibi, ülkedeki muhalif güçlerle ortaklık içinde yönetimin değiştirilmesi henüz tartışılmadığından, Kürt taraflar ile ilişkiler ön plana çıkmadı. Ancak Kürt aktivist Balkani, özellikle terör örgütü olarak sınıflandırılmadığından, ABD ile PJAK da dahil olmak üzere Kürt güçler arasında iş birliğinin mümkün olduğunu düşünüyor.