Şarku’l Avsat’a konuşan SDG lideri Mazlum Abdi, ABD'nin Türkiye’nin olası askeri operasyonunu engellediğini Suriye'deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko'nun Ankara ile arabuluculuk yapmak için kendisini ziyaret ettiğini iddia etti

Mazlum Abdi: Siyasi çözüm için gerekli koşullar oluşmadan Şam'a gitmeyeceğim

Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan SDG lideri Mazlum Abdi, ABD'nin Türkiye’nin olası askeri operasyonunu engellediğini Suriye'deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko'nun Ankara ile arabuluculuk yapmak için kendisini ziyaret ettiğini iddia etti

Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ABD eski Başkanı Donald Trump yönetiminin, 2019 yılı sonlarında Türkiye'nin Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askeri operasyonuna karşı durmayarak SDG'li müttefiklerine ‘ihanet ettiğini’ söyledi. Abdi, ABD yönetiminin henüz Türkiye'nin olası kara harekâtına yeşil ışık yakmadığına dikkat çekti.
SDG’nin başka bir ihanete uğramaktan endişe edip etmediğine dair bir soruyu Abdi, her zaman endişeli olduklarını söyledi. Abdi, “Ancak yeni ABD yönetiminin vaatlerini ve taahhütlerini yerine getireceğini ve Türkiye'nin herhangi bir operasyon yapmasına izin vermeyeceğini umuyoruz” dedi. Türk savaş uçaklarının Deyrizor bölgesine girerek 80 kilometre derinlikteki el-Hol Kampını hedef aldığını söyleyen Abdi, “Suriye’nin tüm hava sahası açıktı ve ABD, açıklamada bulunmaktan başka bir şey yapmadı” şeklinde konuştu.

Mazlum Abdi (Şarku’l Avsat)
Kendisini Fırat'ın doğusundaki karargahında ziyaret eden Suriye’deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko ile yaptığı görüşmenin içeriğinden ve General Chaiko’nun Ankara ile aradaki arabulucu rolünden bahseden Abdi, “Rusya'nın şu an Türkiye ile aramızda tarafsız bir konumda olduğunu, 2019 Soçi Anlaşması'nı uygulamaya ve oluşan ihlalleri gidermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Türkiye ve gerçekleştirdiği ihlallerle ilgili birçok gözlemimiz var” ifadelerini kullandı.
SDG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesine yönelik iddialara Abdi şu yanıtı verdi:
“SDG, genel olarak Suriye ordusunun savunma sisteminin bir parçası olmakla birlikte bizim bazı şartlarımız ve detaylarımız bulunuyor. On yıldır savaşan 100 binden fazla unsurumuz var. Anayasal ve yasal bir çözüme ihtiyaç duyuyorlar. SDG'nin ordu içinde özel bir rolü olmalı.”
Şam'a (müzakereler için) heyetler gönderdiklerini söyleyen Abdi, “Şam'a siyasi bir çözüm için gerekli koşullar oluştuğunda gitmek istiyorum” diye konuştu.
İşte SDG lideri Mazlum Abdi’nin pazartesi akşamı Zoom uygulaması üzerinden verdiği röportajın tam metni:

-SDG, DEAŞ terör örgütüyle mücadelede ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçleri ile iş birliğinin sona erdiğini resmen duyurdu. Aynı tarihlerde Uluslararası Koalisyon güçlerinin ve ABD’lilerin SDG ile iş birliği içinde temas noktalarında bir grup devriye düzenlediğini gördük. Bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için devriye görevi gerçekleştiren güçlerin, Türkiye’nin aralıksız bombardımanlarının ve operasyonlarının durdurulmasını sağladığını belirtmiştik. Durum bundan ibaretti ve özellikle hava saldırıları düzenlenen dönemlerde devriye görevleri azaltıldı ve imkan oldukça devriyeler gerçekleştirildi. Şu an ortak çalışmalar yeniden başlamış durumda. Güvenlik durumuyla ilgili olarak bir ara verildi ve bu durum biraz düzeldiği için ortak iş birliği kaldığı yerden devam etti.

-O halde SDG ile Uluslararası Koalisyon arasındaki gerek DEAŞ ile mücadele, gerek devriyeler açısından iş birliği eski haline döndü. Yani tam olarak, ayın 20'sinden önceki durumuna.
Evet, ayın 20'sinden önceki haline geri döndü.

-Son günlerde Türkiye’nin yoğun hava saldırılarının azaldığı gözlemlendi. Sizce bunun sebebi nedir? Gerçekten ABD’nin Ankara üzerindeki baskısının bir sonucu mu?
ABD’nin Ankara üzerindeki baskısının bir ölçüde etkili olduğunu ve Ankara üzerindeki uluslararası baskının da zamanla arttığını düşünüyorum. Ankara gerek Rusya gerek ABD ile yaptığı mutabakatları ihlal etti. Bu büyük bir baskıyla sonuçlanarak hava saldırılarının azalmasına neden oldu. Bombardımanların azalmasındaki ikinci faktör de açık konuşmak gerekirse bizim askeri güçler olarak iyi hazırlanmış olmamız. Örneğin Kobani (Ayn el-Arab), Menbiç ve Tel Rıfat F-16 savaş uçaklarının ağır bombardımanlarına ve binlerce topçu atışına maruz kaldı. Fakat SDG, herhangi bir kayıp vermedi. Türkiye, Haseke ilindeki altyapı düzeyinde bile istediği sonucu alamadı.

-ABD’nin Türkiye'ye 10 gün boyunca operasyon düzenlemesine ‘izin verildiğine’ dair dile getirilmeyen bir yeşil ışık yaktığını düşünenler var. Bu yüzden gaz ve petrol sahalarını ve bu sahaların yakınlarındaki ABD’nin kullandığı askeri üsleri hedef aldığına tanık olduk. ABD’nin Türkiye’ye yeşil ışık yakmış olma ihtimali hakkında bir bilginiz var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Karadaki aktif güçler arasında bir yeşil ışık ya da koordinasyon olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Uluslararası Koalisyon güçlerine yönelik bir eleştirimiz var. Eğer taahhütlerini iyi yerine getirselerdi bu boyutta bir bombardıman gerçekleşmezdi. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) da belirttiği gibi Türkiye'nin Amerikan askerlerini tehlikeye atmasından ötürü bombardımanlara karşı tutumları zayıftı.

-Türk savaş uçakları gerçekten Suriye hava sahasına girdi mi? Neredeyse Deyrizor'a kadar girdiğini söyleyenler var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Deyrizor bölgesine girdiler. Sınırlardan 70 kilometre derinlikte bulunan Mekmen beldesi, 80 kilometre derinlikte bulunan el-Hol Kampını hedef aldılar. Suriye’nin tüm hava sahası açıktı.

-ABD onları durdurmak için hiçbir şey yapmadı mı?
Basın açıklamaları dışında hiçbir şey yapmadı.

-ABD ve Batı, Kürtlere 100 yılda 7 kez ihanet etti. ABD’nin bir kez daha ihanet etmesinden ya da Washington'ın DEAŞ’a karşı mücadelede büyük fedakarlıklar yaptıktan ve örgüte karşı savaşta kayıplar yaşadıktan sonra Kürtleri terk edeceğinden endişe ediyor musunuz?  ABD tarafından ihanete uğrama korkusu ya da endişesi var mı?
Önceki operasyon 2019 yılında gerçekleşti. O dönem Trump yönetimi ile Türkiye arasında bir koordinasyon vardı ve operasyon da bu koordinasyona dayanılarak yapıldı. Biz bunun ihanet olduğunu söyledik. Biden yönetiminin, bölgeye karadan askeri olarak giriş yapılmasına ve yıkıma izin vermeyeceğini belirttiler. Açıkçası, 2019 yılından beri, Türkiye'nin yeni bir kara askeri operasyonu yapmaması için ABD yönetiminden azami ölçüde baskı söz konusuydu ve buna izin verilmedi.
Biz her zaman endişeliyiz. Fakat mevcut ABD yönetiminin Türkiye ile daha önce yaptığı mutabakatlardaki taahhütleri yerine getirmesini, üzerine düşeni yapmasını ve Türkiye'nin herhangi bir askeri operasyon gerçekleştirmesine izin vermemesini umuyoruz.

-Birkaç gün önce bu bombardımanların ve Türkiye geriliminin Biden yönetimi için bir sınav olduğunu söylediniz. Sınavın sonucunu aldıktan sonra rahatladınız mı? ABD’nin ihanet etmediğinden emin misin?
Şimdiye kadar ABD’lilerin ve tüm Amerikan kurumlarının Türkiye ile doğrudan iletişim halinde olduklarını gördük. Türklerin, özellikle de (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın bir sonraki seçimlerde iktidarda kalmak için herhangi bir operasyon yapamayacaklarını anlamaları için ABD’lilerden Türkiye üzerindeki baskıya devam etmelerini istediğimizi söyleyebiliriz.

-Sana ‘ihanet’ kelimesini söyletmeye çalışıyorum. İhanete uğrama endişesi taşıyor musunuz?
Açık konuşmak gerekirse henüz bir ihanet söz konusu olmadı. Endişeliyiz ve açıkçası ABD’nin tutumunun yeterli olmadığını düşünüyoruz, ama bu konuyu zamana bırakacağız.

-Bildiğiniz üzere 2019 yılında Rusya, Türkiye ve ABD arasında bazı mutabakatlar yapıldı. Türkiye, SDG'nin sınırlardan 30 ila 32 kilometre kadar derine çekilme taahhüdünü yerine getirmediğini söylüyor. SDG'nin taahhütlerini yerine getirmediği doğru mu, yoksa başka bir tablo mu var?
Herkes anlaşmalara harfiyen uyduğumuzu biliyor. 2019 yılından bugüne Rus garantörler var ve mutabakatlardan sorumlular. ABD ile Türkiye arasında da bir mutabakat var.

-Peki, pratikte taahhütlerinizi yerine getirmek konusunda ne yaptınız?
Öncelikle, Türklerin başlıca argümanı Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olduğuydu. Buna karşın SDG olarak şimdiye kadar bazı istisnai durumlar dışında bu bölgelerden Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden hiçbir eylemde bulunmağımızı söyledik. Özellikle bu bölgelerden Türkiye'ye karşı doğrudan askeri bir faaliyet olmadı.

-Türkiye, YPG’nin ve ağır silahların söz konusu bölgeden geri çekilmesini istemişti değil mi?
YPG, bu bölgede konuşlu değil. Şu an resmi olarak sınırda konuşlu olan güçler Suriye ordusu güçleridir ve tüm sınırlarda konuşlular.

-Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmediğinizi söylediniz, ancak Türkiye, İstanbul (İstiklal Caddesi) saldırısının SDG ve YPG ile bağlantılı bazı kişiler tarafından gerçekleştirildiğini ve kanıtlarının olduğunu söylüyor. Buna karşın ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri ellerinde bu yönde bir delil olmadığını belirttiler. Türkiye de elindeki olduğunu söylediği bu kanıtı sunmadı. Türkiye’nin SDG'nin İstanbul saldırısı ile bağlantısına dair kanıtı size sunuldu mu?
Türklerin kimseyle iş birliği yapmaması ve ABD’ye bilgi vermemesi temel sorun. Edinilen bilgiler, iş birliği yapmadıklarını söylüyor. Basın aracılığıyla bilgi veriyorlar ve dünyanın bu bilgilere inanmasını istiyorlar. Biz de olayı terör saldırısı olarak kabul ettiğimizi ve saldırı hiçbir ilgimizin olmadığını beyan ettik.
Size yeni bilgiler vereyim. Türkiye tarafından resmi olarak değil ama basın aracılığıyla verilen bilgilere güveniyoruz. Bugün Türkiye’nin verdiği tüm bilgilerle ilgili soruşturmanın ilk bölümünü bitirdik. ABD tarafı dahil olmak üzere tüm ilgililere teslim ettik. Yine Türkler tarafından bazı bilgiler verildi ve tahkikat çok kısa sürede gerçekleşti. Saldırıyı gerçekleştiren kızın saldırıdan kısa bir süre önce ağabeyi, amcası ve diğer bazı aile üyelerinin yaşadığı Afrin'e defalarca kez gittiğini tespit ettik.

-Bugün Afrin'den Türkiye’ye ait bir noktaya bomba atıldı mı?
Bu konuda bilgim yok.

-Rusya ile görüşmeler ne olacak? Bazı haberlerde Türkiye’nin çok fazla bilgi sızdırdığını ve Suriye’deki Rus güçleri komutanının Kamışlı'ya geldiğini okuduk. Bunun dışında, Türkiye’nin gerginliği tırmandıran adımlarından sonra Rusya size tam olarak ne teklif etti?
Önce şu bilgiyi bir düzeltelim. Suriye’deki Rus güçleri komutanının Kamışlı Havaalanı’na geldiğini söylüyorlar. Oysa bizi ziyaret etmek için üslerimize geliyorlar.

-Sizi ziyaret etmek için ABD’nin kontrol noktalarından geçiyorlar mı?
Üssümüze geliyorlar ve bizi ziyaret ediyorlardı. Rus güçleri komutanı bize geldi. Rus güçleri komutanı General Alexander Chaiko ile görüşmelerimizi kısa bir süre önce tamamladık. Türkiye, Rusya'yı bizi 2019 tarihli Soçi Anlaşması'nın şartlarına uymaya zorlamamakla suçlarken Rusya, Türkiye’nin mutabakat şartlarına uymasını sağlamaya çalışıyor. Rusya'nın şu an Türkiye ile aramızda tarafsız bir konumda olduğunu, mutabakatın uygulanmasını sağlamaya ve ihlalleri sona erdirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Türkiye’ye ve ihlallerine ilişkin birçok gözlemimiz var.
Örneğin sınırlardan 30 kilometre derinlikten bahsediyorlar. Son dönemde 70-80 kilometre derinliğe kadar girdiler, altyapı inşa ettiler. (Bu derinlikte) askeri güçleri ve sivilleri var. Bunların tamamı ihlaldir.  Türkiye'yi taahhütlerine uymaya zorlayarak üzerlerine düşeni yapmalarını istiyoruz. Elbette Türkiye'nin de bizimle ilgili olarak ulusal güvenliğini tehdit ettiğimiz şeklindeki bir gözlem de dahil olmak üzere bir takım gözlemleri var.
Tepki olarak bireysel ihlaller olsa bile taahhütlerimize uyarız. 2019’da yapılan anlaşmalara uyacağız. Resmi olarak sınırda olmadığımız halde 30 kilometre derinliğe çekilmemizi istiyorlar. Bölgede İç Güvenlik Güçleri (Asayiş) var ama onlar anlaşmanın dışında kalıyorlar.  Asayiş güçleri, geri çekilme kapsamında olmadığı için her yerde olacaklar. İnsanlar evlerini koruyorlar. Topluluk koruma güçleri sivil güçlerdir.  SDG güçleri de anlaşmalara bağlıdır.
Rusya tarafıyla görüşmelerimiz genel olarak, anlaşmalara uymalarını istediğimiz ihlallerin incelenmesini amaçlıyor. Türkiye'nin de bizimle ilgili bir takım gözlemleri var.

-Rusya'nın, Suriye rejimi güçlerinin yerlerine konuşlandırılması karşılığında SDG güçlerinin Kobani ve Menbiç'ten çekilmesini teklif ettiği söyleniyor. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Size şu bilgiyi vereceğim; esasen bu bölgelerde bulunan rejim güçlerinin sayısı bizim güçlerimizin sayısından  (yaklaşık iki katı kadar) fazla. Rejim güçleri Kobani, Menbiç ve Tel Rıfat'ta konuşlular. Rejim, bu söz konusu bölgelerde yeterli mevcudiyete sahip. Şu an Kobani ve Menbiç'e bir saldırı olsa bu bizden ziyade rejimin sorunu olacaktır. Rejim güçleri sınırda konuşlu ve hedef alınacak olanlar onlar. Böyle bir durumda rejimin ya savaşmama kararı alıp söz konusu bölgeleri Türk ordusuna bırakıp geri çekilmesi ya da savaşması gerekecek. Rejim güçleri, tankları, topları ve ağır silahlarıyla bölgede konuşlu haldeler. Onların söz konusu bölgelerdeki mevcudiyetini  bizim mevcudiyetimizle karşılaştırdığımızda, onların temel güçler olduğu anlaşılıyor. Şu an bizim güçlerimizin geri çekilmesine ve rejim güçlerinin girmesine gerek yok, çünkü onlar zaten oradalar. Eğer Asayiş güçlerinden ya da mevcut sivil kurumlardan ve Özerk Yönetim’in kurumlarından bahsetmek istiyorlarsa, kendilerini koruyan insanlarımız var ve bu başka bir mesele. Geri çekilmeyeceğiz.

-Suriye’deki Rus güçleri komutanıyla görüşme Rumaylan üssünde mi yoksa bakanın çiftliğinde mi gerçekleşti?
Bu soruya cevap hakkımı saklı tutuyorum.

-İran'ın milis güçlerini Halep kırsalına kaydırdığı ve sahada kendisini ortak olarak öne sürdüğü doğru mu?
İranlılar şu an Halep kırsalında Tel Rıfat ve eş-Şehba ile Nebil ve ez-Zehra bölgelerinde konuşlular. Fırat'ın doğusu ve el-Cezire bölgesinde ise resmi olarak olmasa da rejim güçleriyle birlikte bulunuyorlar.

-Şam ile görüşmeler ne durumda? 2019 yılında Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile aranızda bir muhtıra ya da bir belge imzaladığınızı ve ardından belirli alanlarda konuşlanmak için bir anlaşma yapıldığını biliyoruz. Bu anlaşma tam olarak uygulandı mı?
Gerek rejimle gerekse Türkiye ve diğer ülkelerle mutabakat yapan Rusya ile varılan anlaşmaların tam olarak uygulandığını düşünüyoruz. Anlaşmaya tam olarak uyulduğuna inanıyoruz. Çünkü rejime bağlı resmi kurumların bölgelerimizde yeniden faaliyete geçmesini kabul etmedik. Sadece sınır muhafızları ve sınırlardaki düzen konusunda anlaştık ve bu anlaşmaya bağlı kaldık. Suriye ordusunun sınıra konuşlanmasına yardım ettik. Hatta sınır muhafızları ile ilgili dosya dahi kapandı. Diğer kurumlarla ilgili olarak bir anlaşma yapılması gerekiyor. Son dönemde rejimle ulusal egemenlik, sınırlar, bayrak ve ulusal semboller konusunda hemfikir olduğumuz noktalar oldu. Genel olarak Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve bu çerçevede müzakereler ya da diyaloglar yapılması gibi kilit noktalarda aynı görüşü paylaşıyoruz. Temel konularda fikir birliğine sahibiz. Ancak eğitim gibi diğer idari konularda anlaşamadık.

-Kürtçe, SDG'nin geleceği ve Özerk Yönetim konusunda fikir ayrılığı var mı?
Genel olarak mesela SDG’nin Suriye ordusunun savunma sisteminin bir parçası olmasına karşı değiliz, ancak bir takım şartlarımız ve bunda detaylarımız söz konusu. On yıldır savaşan 100 binden fazla unsurumuz var. Anayasal ve yasal bir çözüme ihtiyaç duyuyorlar. SDG'nin ordu içinde özel bir rolü olmalı. Genel konular üzerinde anlaşmaya varılsa da ayrıntılarda sorunlar yaşanıyor. Bu da sorunların çözümünün zaman almasına neden oluyor.

-Şam, daha fazla petrol göndermenizi talep ediyor gibi görünüyor. Halep'teki Şeyh Maksud Mahallesi’ne bol bol yakıt gönderiyorsunuz, ama rejimin kontrolündeki bölgeler büyük bir yakıt ve enerji krizi yaşıyor.
Sizi şöyle bilgilendireyim. Türkiye, Tel Rıfat ve Şeyh Maksud Mahallesi’ni tehdit ediyor. Suriye rejimi, Türkiye’nin günlük tehditleriyle bağlantılı olarak bu bölgelere şiddetli bir abluka uyguluyor. Kelimenin tam anlamıyla bir kuşatma söz konusu. Türkiye’nin tehditlerine başlamasından bu yana rejim söz konusu bölgelere mazot, un ve gıda geçişine izin vermiyor. Oradaki insanlar açlık ve soğukla mücadele ediyor. Elektrik enerjisi jeneratörlerden sağlandığı için elektrikleri yok, fırınlar çalışmıyor. Bu kabul edilemez ve biz bunu bir iyi niyet göstergesi olarak görmüyoruz. Bu böyle devam ederse, karşılık vermek zorunda kalacağız.

-Türkiye’nin petrol ve doğalgaz altyapısına yönelik bombardımanın verdiği hasarın boyutu nedir?
Hava saldırısı, bu alanda faaliyet gösteren kurumları çalışamaz hale getirmeyi amaçlıyordu. Doğrudan hedef alınan yerli gaz üreten tek kurum ve birçok rafineri hizmet dışı kaldı.  Hedef alınan noktaların yüzde 50'den fazlası hasar gördü. Halen onarım ve yeniden inşa çalışmaları yapılıyor.

-Bilindiği üzere Temmuz ayında Tümgeneral Memluk ve Türkiye Milli İstihbarat (MİT) Başkanı Hakan Fidan Moskova'da bir araya geldiler. Suriye’nin Keseb köyünde rejimin ve Türkiye’nin güvenlik yetkilileri arasında bir görüşme daha gerçekleşti. Suriye ve Türkiye arasında güvenlik iş birliği konusunda endişeli misiniz? Ankara ile Şam arasında, özellikle SDG ile nasıl mücadele edileceği konusunda bir güvenlik koordinasyonu olduğunu düşünüyor musunuz?
Net olalım. Öncelikle genel olarak Suriye devletinin ve Şam'ın Suriye topraklarının Türkiye tarafından daha fazla müdahaleye karşı olduğunu biliyoruz. Bu da genel olarak vatansever bir tutumdur. Fakat, evet endişeliyiz. Türkiye, tehditlerini hayata geçirdiğinde önceliğimiz işgale karşı direnmek ve işgal girişimine birlikte karşı durmak olmalı. Vatanseverlik olarak görmediğimiz nokta bu. Türkiye, en nihayetinde ister Kobani (Ayn el-Arab), ister Menbiç, ister Tel Rıfat, ister diğer bölgeler olsun, Suriye topraklarının bir bölümünü ele geçirmeye çalışıyor. Şam'ın bu konuda zayıf bir tutumu olduğunu düşünüyoruz. Suriye rejimi, Türkiye’nin müdahalesine karşı birlikte durmak yerine bundan yararlanmaya çalışıyor. Menbiç, Deyrizor, Rakka ve diğer bölgeler gibi gelecekte üzerinde konuşabileceğimiz bölgelere baskı yapmak için bu durumdan yararlanmak istiyor. Bu gündeme getirmek istediğim bir konu, çünkü bu kesinlikle vatansever bir duruş değil. Genel olarak birçok görüşme yapıldığını biliyoruz, bunu inkar etmiyorlar. Bazı toplantılar yapılıyor. Bazen Türkiye'nin belirli hedefleri vurmak için kendileriyle koordinasyon içinde olmalarını istediğini, ancak buna karşı çıktıklarını duyuyoruz.  Bu bölgelerde aleyhimize bir güvenlik anlaşması ya da koordinasyon olmaması için bunun doğru olmasını umuyoruz. Bize aktarılanlara ve basında yer alan haberlere göre Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Türkiye seçimleri sonrasına kadar Erdoğan ile görüşmeyi reddediyor. Biz bu tutumu doğru buluyoruz. Bu, Suriye sorununun çözülmesine yardımcı olacak bir tutum. Çünkü Erdoğan, seçimlerde başarılı olmakla ve özellikle Kürt hareketini tasfiye etmekle ilgileniyor. Devlet Başkanı Esed'in bu son tutumu, yani Erdoğan'la Türkiye’deki seçimlerin sonrasına kadar görüşmeyi reddetmesi, mantıklı bir hareket.

-Bildiğim kadarıyla siz de Şam'a gitmeyi reddediyorsunuz. Neden?  Müzakere için Şam’a gitmenizi sağlayacak şartlar neler?
Şam'a heyetler gönderiyoruz. Gerekli koşullar oluştuğunda Şam'a gitmek istiyorum. Şam'a gitmemin mevcut krize barışçıl bir çözüme ulaşmaya yardımcı olmasını amaçlıyorum. Mevcut krize siyasi bir çözüm bulunabilmesi için şartlar olgunlaşana kadar bir takım ziyaretler ve hazırlıklar yapılması gerekiyor.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”