Gölge orduları... Büyük çıkarlar elde eden küçük milisler

Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
TT

Gölge orduları... Büyük çıkarlar elde eden küçük milisler

Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)

30 Kasım'da terör örgütü DEAŞ’ın lideri Ebu el-Hasan el-Kureyşi'nin Dera Valiliği'nde Suriye Milli Ordusu tarafından yürütülen bir operasyonda ‘muhalif grupları’ tarafından öldürüldüğü açıklanmasıyla ABD Ordusu Merkez Komutanlığı, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) çatışmalara katılımını yalanlamıştı. Şam ise o dönem güvenlik operasyonunun Suriye Ordusu ile sivil grupların iş birliği içinde yürütüldüğünü ve bunun bir grup örgüt liderinin hayatına mâl olduğunu açıkladı.
Bu çelişkiye rağmen Şarku'l Avsat’a konuşan gözlemciler, DEAŞ liderinin öldürülmesinin ‘düzenli güçler tarafından gerçekleştirilen bir operasyon olmadığını’ bunun yerine, ABD tarafından desteklenen veya Şam hükümetine bağlı milisler aracılığıyla gerçekleştiğini düşünüyor. Uzmanlara göre bu durum ‘küçük milisler’ olarak bilinen ancak özellikle vekalet savaşı yöntemiyle çeşitli ülkeler lehine büyük çıkarlar elde eden ‘gölge ordularının’ oynadığı rolleri yeniden ön plana çıkarıyor. Gizli ordular, düzenli orduların operasyonlarına kıyasla ‘mali veya siyasi açıdan daha az maliyetli’ hale geldi. Bu, birkaç tahminin gelecekteki savaşlarda ‘gölge orduların’ rolünün savaş rolleriyle sınırlı olmayacağını, ancak siyasi ve ekonomik olarak genişleyebileceğini ileri sürmesine yol açtı.

Geleneksel olmayan savaş
Milislerin ve paralı askerlerin uluslararası çatışmalarda kullanılması yeni bir durum değil. Paralı askerler bazı güçler tarafından İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında kullanılmaya başlandı. Queen's University Belfast’ta Uluslararası Güvenlik uzmanı Andrew Thompson’a göre uluslararası arenada en çok öne çıkan kullanımı, ABD askeri danışmanları, yabancı ülkelerdeki olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmeleri tersine çevirmek için alışılmadık bir savaş yürütmesiydi. Genellikle güney veya üçüncü dünya ülkelerinde kullanılıyordu.
Thompson, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu alışılmadık savaşın, ABD’nin istenmeyen hükümetleri zayıflatmak veya devirmek için tercih ettiği yol olduğunu sözlerine ekledi. Thompson, “ABD’nin vekilleri ‘hedef ülkelerin siyasi ve ekonomik yönünü etkilemek için yerel işbirlikçileri, isyancıları, milisleri, gizli orduları, paralı askerleri, özel askeri sözleşmelileri ve diğer yarı kurumsal güçleri koordine etti ve eğitti.  Sözde ‘teröre karşı savaşın’ başlamasıyla birlikte, yarı kurumsal araçlar, ABD'nin 2001 yılının Eylül ayı sonrası dönemin zorluklarıyla başa çıkma yeteneğinin kapsamını genişletmek için arttırıldı. Savaş rolleri, Washington'un ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olarak gördüğü kişilere giderek daha fazla yer verildi” dedi.
Fez'deki Sidi Muhammed bin Abdullah Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler Profesörü Dr. Said es-Sıddıki önceki analize katılarak, paralı askerlerin, devlet dışı grupların ve hatta üçüncü ülkelerin kullanılması yoluyla vekalet savaşının devletler arasındaki ilişkilerde her zaman yaygın olduğunu hatırlattı. Sıddıki, “Bu nedenle paralı asker terimi ‘insanlık kadar eskidir” dedi.
Sıddıki, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, vekalet savaşının Soğuk Savaş döneminde geniş çapta yayıldığını söyledi. O dönemde özellikle Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki diğer taraflar, batı veya doğu kamplarından biri adına vekalet savaşları yürütüyorlardı. Bu olgu, çatışmaların bazı askeri ve güvenlik yönlerinin ‘özelleştirilmesi’ nedeniyle son yıllarda farklı bir biçimde geri döndü. Belirli ülkeler adına savaşan ya özel şirketler ya da askeri-politik gruplar ortaya çıktı. Bu çete gruplarının amaçları bazen onları destekleyen ülkelerin hedefleriyle örtüşebilir, bazen de siyasi ittifakları karşılığında ya da maddi tazminatlar karşılığında vekâlet savaşları yürütebilirler.

İran’ın vekilleri
Özel araştırmalara göre ‘en fazla sayıda milis’ Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye'deki ordulara benzer milisler kuran İran tarafından oluşturuldu. Malcolm Kerr - Carnegie Ortadoğu Merkezi’nin internet sitesinde yayınlanan bir araştırmaya göre İran, Hizbullah’a yılda yaklaşık 700 milyon dolar ekonomik ve askeri yardım sağlıyor. Bu, ABD'nin 2006'dan bu yana Lübnan Hükümeti ve Lübnan Silahlı Kuvvetlerine sağladığı ekonomik ve askeri yardımın yıllık ortalama değeri olan yaklaşık 200 milyon doları aşıyor.
Araştırmaya göre bazı kanıtlar, 2014'ten bu yana Irak'ta İran destekli milislere ve Şii partilere sağlanan desteğin yılda yaklaşık bir milyar doları bulduğunu gösteriyor. İran'ın Yemen'deki Husilere verdiği desteğe gelince, bu, BM Güvenlik Konseyi'nin 2216 sayılı Kararını ihlal ediyor. Bu durum, güvenilir sayıların elde edilmesini ‘daha zor’ hale getiriyor.
Güvenlik ve stratejik işlerde uzmanlaşmış bir Suudi uzman olan Tümgeneral Muhammed el-Harbi, İran'ın Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de yaklaşık 80 silahlı milis kullandığını söylüyor. Harbi, “Bu milisleri silah ve teçhizatla finanse etmek için büyük miktarlarda para pompalıyor. Bulundukları ülkelerde İran çıkarlarının gündemini uygulayan silahlara eğitim ve istihbarat bilgisi sağlamanın yanı sıra bu ülkelerin kararları üzerinde baskı kurmak için İran makamlarının elinde etkili bir araçtır. Dahası bölgesel ve uluslararası çıkarlara ulaşmak ve bunu ABD gibi büyük güçlerle ilişkilerde önemli bir baskı aracı olarak kullanılıyor” şeklinde konuştu.
Harbi, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İran rejiminin ‘radikal terörist’ oluşumunun doğası, sık sık vekalet savaşlarına ve milisler veya gölge ordular kullanmasına neden oluyor” dedi.
 İran'ın bölgedeki vekil güçlerini ideolojik olarak veya finansman ve lojistik destek yoluyla kullanmasının, ‘İran'ın uluslararası güçler üzerinde baskı kurmasını sağladığına’ dikkat çeken Harbi, “İran'ın Hizbullah'a hava savunma füzeleri şeklinde verdiği destek, Hizbullah'ın 2006 savaşında İsrail pahasına önemli askeri kazanımlar elde etmesini sağladı. İran'ın Husilerin balistik füze alanındaki kabiliyetlerine yaptığı katkılar, Husilerin komşu ülkeleri tehdit etmesinin yanı sıra İran'ın yardımından kaynaklanan gemisavar seyir füzeleri, patlayıcı botlar ve asimetrik yeteneklerle Babü'l-Mendeb Boğazı'nda ticaret tehdit etmelerini sağlıyor. Buna ek olarak, İran'ın Irak'taki lehtar milislere füze desteğiyle el yapımı mühimmat tedarik etmesi ‘ABD üzerinde stratejik baskı uyguladı ve aynı zamanda Irak'taki devletin yeteneklerini baltaladı” ifadelerini kullandı.

Gelecekteki daha büyük roller
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne göre, şu anda dünyada vekâlet savaşları için paralı askerler toplayan on özel şirket var ve bunların en ünlüleri Amerikan ‘Blackwater’ ve Rus ‘Wagner’. Ancak diğer ülkeler çıkarlarını sınırlar dışında ilerletmek için aynı yöntemi kullanıyorlar. Uluslararası tahminler, Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Trablus milislerinin yanında savaşmak üzere Libya'ya 15 bin Suriyeli paralı asker gönderdikten sonra, Ermeni çoğunluğun bulunduğu Dağlık Karabağ bölgesine karşı Azerbaycan'ın yanında savaşmak üzere yaklaşık iki bin Suriyeli paralı asker gönderdiğini işaret ediyor. Bu durum Türkiye tarafından defalarca reddedildi.
Geçtiğimiz Eylül ayında BM insan hakları uzmanları, ‘paralı askerlerin ve özel güvenlik şirketlerinin artan rolü ve bunların insan hakları ihlallerinin artmasıyla bağlantısı’ konusunda bir uyarı yayınladı. Paralı Askerlerle ilgili çalışma grubu, elli birinci olağan oturumunda İnsan Hakları Konseyi'ne sunduğu yeni raporunda bunun çatışma sonrası ve barış zamanı durumlarında paralı askerlerin, kiralık asker olarak çalışan sözleşmeli ve özel güvenlik şirketlerinin çoğalmasına yol açtığına dikkat çekti. Bunun ‘insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin sayısında artışa yol açtığı’ vurgulandı.
Andrew Thompson, ister yarı kurumsal milisler aracılığıyla ister paralı asker şirketlerinin hizmetlerini kullanarak olsun, vekalet savaşı yönteminin ‘gelecekte artacağına’ olan inancını ifade ediyor. Devletleri ve hükümetleri savaş için uluslararası yasal sorumluluktan kurtarır. İnsanlığa karşı suç işlemek veya uluslararası ceza hukukunu ihlal etmekle ilgili herhangi bir utançtan kaçınır. Bu muharebe grupları, operatörlerine, yenilgi veya büyük kayıp verme durumlarında iç kamuoyunun baskısına maruz kalmama imkânı da sağlamaktadır.
Tümgeneral Muhammed el-Harbi ayrıca ‘milislerin ve paralı askerlerin etkisinin ve rollerinin gelecekte iki katına çıkacağına ve düşmanlıklarla sınırlı olmayacağına, ekonomik ve siyasi rollere sahip olacağına’ inanıyor. Harbi’ye göre Lübnan'da yılda milyarlarca dolar değerinde yasal ve yasa dışı ticari işler yürüten ‘Hizbullah’ ve Sana'daki en büyük 8 bankayı kontrol eden Husiler buna bir örnek veriyor. Bu ‘işlevsel gruplar’, finansörlerin ve operatörlerin çıkarlarına hizmet eden herhangi bir rolü üstlenebilir.
Öte yandan, Dr. Said es-Sıddıki, “Belirli bir çete grubunun siyasi bir role dönüşmesi, siyasi partiler kurup, siyasi sürece katılarak veya zor kullanıp iktidara gelerek veya bazı siyasi partiler üzerinde baskı kurarak mümkündür. Paralı askerlerin askeri eylemi siyasi hedeflerden ayrı değildir, daha ziyade birbiriyle ilişkilidir çünkü paralı askerler öncelikle siyasi hedeflere ulaşmak için kullanılır” dedi.



Hamas iktidardan “onurlu bir çıkış yolu” mu arıyor?

İsrailli rehineleri Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'te Kızıl Haç ekibine teslim etmeden önce onlara eşlik eden Hamas üyeleri, 8 Şubat 2025 (AFP)
İsrailli rehineleri Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'te Kızıl Haç ekibine teslim etmeden önce onlara eşlik eden Hamas üyeleri, 8 Şubat 2025 (AFP)
TT

Hamas iktidardan “onurlu bir çıkış yolu” mu arıyor?

İsrailli rehineleri Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'te Kızıl Haç ekibine teslim etmeden önce onlara eşlik eden Hamas üyeleri, 8 Şubat 2025 (AFP)
İsrailli rehineleri Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'te Kızıl Haç ekibine teslim etmeden önce onlara eşlik eden Hamas üyeleri, 8 Şubat 2025 (AFP)

Salim er-Reyyis

Hamas Hareketi’nin askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları, geçtiğimiz ocak ayı sonlarında sözcüsü Ebu Ubeyde aracılığıyla, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik 470 gün süren imha savaşı sırasında, 2024 yılının temmuz ayında İsrail ordusu tarafından düzenlenen bir hava saldırısında Kassam Tugayları Genel Komutanı Muhammed ed-Dayf'ın öldüğünü duyurdu. Oysa Hamas, bundan önce yaptığı birkaç açıklamada Dayf’ın öldüğü iddiaları yalanlanmıştı. Dayf’ın öldüğü, Hamas ile İsrail arasında ateşkes ve esir takası anlaşmasına varıldığının duyurulmasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçtikten sonra açıklandı.

İzzettin el-Kassam Tugayları, İsrail'in Hamas'ın ikinci adamı olarak gördüğü Dayf'ın yanı sıra, aralarında Genel Komutan Yardımcısı Mervan İsa'nın da bulunduğu bazı askeri konsey liderlerinin, Kassam Tugaylarının Gazze Şeridi’nin çeşitli bölgelerinden sorumlu üç komutanının ve İsrail ordusunun savaş sırasında öldürüldüklerini açıkladığı, ancak Hamas ya da Kassam Tugayları tarafından doğrulanmayan başka komutanlarını da yitirdi.

Kassam Tugayları, Hamas Hareketi’nin 1987 yılında kurulmasından beri yaklaşık kırk yıldır İsrail ordusuyla girdiği tüm askeri çatışmalarda güvendiği askeri gücün kaynağı olduğu için hareket tarafından güvenliğinin garantörü olarak görülüyor. Hamas, geçtiğimiz yılın temmuz ayı sonlarında İsrail tarafından İran'da öldürülen eski Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin başkanlığında ulusal birlik hükümeti kurduktan sonra, Filistin Yasama Meclisi (PLC) seçimlerine katılmasından bir yıl sonra 2007 yılında Gazze Şeridi'nin askeri kontrolünde en önemli rolü oynayan bu askeri kanadına güveniyordu.

Hamas liderlerinin 2007'den önce Fetih Hareketi (El Fetih) tarafından yönetilen Filistin Ulusal Yönetimi (PNA) liderleriyle çatışmasının ardından Hamas, Kassam Tugayları'nı kullanarak PNA’nın güvenlik güçleriyle çatıştı. Bunun sonucunda PNA geri çekildi ve Hamas, iktidarı ele geçirerek Gazze'de silah zoruyla kendini kabul ettirdi. Hamas, Gazze Şeridi'ni yönetmek için polis ve güvenlik teşkilatları kurmanın yanı sıra, özellikle varlığını etkileyebilecek ve bugüne kadar iktidarını ve kontrolünü sürdürmesini sağlayacak güvenlik sorunlarının takibini tamamen Kassam Tugayları üyelerinin ve komutanlarının uzmanlığına ve yeteneklerine bıraktı.

Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki 17 yıllık iktidarı, çatışmaları ve savaşları sırasında Kassam Tugayları'nın önde gelen birçok komutanı, İsrail ordusu tarafından suikasta uğradı. Bunlardan bazıları hedefine ulaşırken, özellikle geçtiğimiz yıllarda Dayf’a yönelik birçok suikast girişimi başarısız oldu. Ancak İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü son imha savaşı, Kassam Tugaylarının en fazla ve en önde gelen komutanlarının öldürüldüğü en uzun süreli ve en şiddetli savaş oldu. Bu da Kassam Tugayları içinde çok sayıda üst düzey makam ve mevkiin bir sonraki aşamada boş kalacağı anlamına geliyor.

Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki 17 yıllık iktidarı, çatışmaları ve savaşları sırasında Kassam Tugayları'nın önde gelen birçok komutanı İsrail ordusu tarafından suikasta uğradı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Filistinli yazar ve siyasi analist Aziz el-Masri değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana Hamas ve askeri taburları, savaş sırasında, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ni bölmesi ve kara işgalleri sırasında geniş alanları ele geçirmesi ve kontrol etmesi sonucunda birçoğuyla iletişimin kesildiği kayıp komutanlarını ve savaşçılarını arıyor. Öyle ki sadece askeri komutanlar için değil, aynı zamanda Hamas'ın daha sonra suikast düzenlendiğini açıkladığı bazı siyasi liderler ve Siyasi Büro üyeleri için de yer altında tünellerde ve yer üstünde aramaların yoğunlaştırılması gerekti.”

Hamas'ın aralarında Dayf ve İsa'nın da bulunduğu çok sayıda askeri liderinin savaş sırasında İsrail'in tarafından düzenlenen suikastlar sonucunda öldürüldüğünü kesin olarak bildiğini belirten Masri’ye göre Hamas, bu bilgiye sahip olmasına rağmen güvenlik kaygıları nedeniyle o dönemde bunu resmi olarak açıklayamadı. Bu durum İsrail'in ve ordusunun, suikast operasyonlarının gerçekleştirildiği dönemdeki başarısının belirsizliği karşısında şaşkınlığa düşmesine yol açtı.

Bunun yanında ateşkes yürürlüğe girdikten sonra Hamas ve Kassam Tugayları savaşın fiilen bittiğini düşündü. Bu yüzden resmi yas ilanın yanı sıra, fedakarlıklarını ve son yıllarda İsrail'e karşı gerçekleştirdikleri askeri eylemleri onurlandırmak ve en önemlisi de Hamas'ta Şura Konseyi, Siyasi Büro, Askeri Konsey ve diğer kurumlarda iç seçimlere hazırlık için suikasta kurban giden liderlerin isimlerinin açıklanması gerekiyordu.

Masri’nin edindiği bilgilere göre Hamas iç seçimlerini, en geç bu yılın ilk yarısında Cezayir'de yapmayı planlıyor. Bu da İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü son savaş sırasında Gazze’de ve Gazze dışında Hamas’ın çeşitli liderlik kademelerindeki 30'dan fazla liderini öldürmesinin ardından Şura Konseyi, Siyasi Büro ve Askeri Konsey'de boş kalan çok sayıda makama yeni isimler getirmek için yaptığı düzenlemelere uygun.

Başta Muhammed ed-Dayf olmak üzere, Askeri Konseyin üst düzey komutanlarının suikasta uğraması sonucunda meydana gelebilecek değişikliklerle birlikte, Dayf Gazzeliler arasında tanınmadığı ve İsrail ordusu ile istihbarat servisleri onun kişiliği ve geçmişi hakkında son yıllarda spekülasyonlar yaptığı için geriye “Hamas'ın askeri kanadı olarak Kassam Tugayları'nı ne bekliyor? Önceki yıllarda olduğu gibi varlığını ve askeri çalışmalarını sürdürebilecek mi?” gibi sorular kalıyor.

Hamas'ın Askeri Konseyi feshetme ya da çalışmalarını ve rolünü sınırlama niyetinde olduğuna dair herhangi bir işaret bulunmadığını, özellikle son yıllarda sadece savaşla ilgili kararlarda değil, İsrail ile müzakerelerde ve Gazze Şeridi'ndeki 17 yıllık iktidar sırasındaki kararların alınmasında da önemli bir söz sahibi olduğunu düşünen Masri, “Bazen askeri kanat tarafından alınan kararlar siyasi kanadın elini kolunu bağladı” değerlendirmesinde bulundu.

Masri, sözlerini şöyle sürdürdü:

Hamas'ın önümüzdeki dönemde askeri adımlardan çok siyasi adımlar atmasını gerektiren bir sonraki aşamaya hazırlık olarak, geçmişe kıyasla daha düşük düzeyde askeri eyleme başvurabileceğine inanıyorum.

İsrail sadece siyasi ve askeri düzeyde değil, hükümet düzeyinde de Hamas liderlerine suikastlar düzenledi. Örneğin, savaşın ilk aylarında Hamas hükümetinin Çalışma Takip Komitesi Başkanı İsam ed-Dalis ve Hamas'a bağlı çeşitli bakanlıkların yetkililerinin öldürülmesi hükümette boşluklara neden oldu.

Hamas, önümüzdeki dönemde askeri adımlardan çok siyasi adımlar gerektiren yeni bir aşamaya hazırlık anlamında, geçmişe kıyasla daha düşük düzeyde askeri eylemlere başvurabilir.

İsrail, Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş sırasında tekrarladığı gibi Hamas'ı ortadan kaldırmayı başaramamış olabilir. Oysa bu, daha savaşın ilk günlerinden beri İsrailli yetkililerin, özellikle de savaşı hedeflerine ulaştıracağını ve Hamas'ın Gazze'deki varlığını ortadan kaldıracağını defalarca kez tekrarlayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ana hedeflerinden biriydi. Ancak Hamas’ın tüm kademelerini etkileyen suikastlar, mevcut liderlerini düşünmeye ve iktidardan çıkmanın bir yolunu aramaya itti. Masri'ye göre Hamas, Filistin siyaset sahnesindeki varlığını sürdürmeye çalışırken onurlu bir şekilde, en azından parçaları toplayana kadar önümüzdeki birkaç yıl boyunca iktidardan uzak duracak.

XCDVFGBR
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndaki yıkımın boyutlarını gösteren bir fotoğraf, 20 Ocak 2025 (Reuters)

Hamas’ın eski Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin, üst düzey yetkililerinden Salih Aruri’nin, Heniyye'nin yerine geçtikten sonra Siyasi Büro Başkanı olan ve İsrail tarafından 7 Ekim 2023 saldırısını planlamakla suçlanan Yahya Sinvar'ın ve tüm bu suikastlara kurban giden diğer üst düzey liderlerin öldürülmesi gibi savaş sırasında başına gelenlerden sonra Hamas, iktidardaki ve siyaset sahnesindeki varlığını nasıl devam ettirecek?

Filistinli yazar ve siyasi analist Masri, bu noktada şu değerlendirmelerde bulundu:

“Birinci yol olarak Gazze Şeridi'ndeki güvenlik ve idari unsurlarını, Gazze Şeridi'nde yönetimi yeniden tesis edebilecek Filistin Yönetimi kurumları ve bakanlıkları içine entegre edebilir.  İkinci yol ise Filistin hükümetinde çeşitli görevler üstlenebilecek Hamas ile bağlantılı kişiler aracılığıyla, dolaylı olarak Filistinlilerin siyasi ortaklığına yönelik bir girişimde bulunabilir.”

Masri, hedefine ulaşmasını sağlamak amacıyla ve geçtiğimiz aylarda Arap ülkeleri ve uluslararası toplumun arabuluculuk çabalarıyla İsrail ile yapılan müzakerelere paralel olarak, Hamas'ın iktidardan çıkmanın bir yolunu bulmak ve kalan üyelerinin ve liderlerinin zarar görmeyeceğine dair güvence almak için Arap ülkeleri ve ABD yönetimine yakın isimler ve hükümetler de dahil olmak üzere, Batılı taraflarla istişareler yürüttüğüne ve yürütmekte olduğuna dikkat çekti.