Gölge orduları... Büyük çıkarlar elde eden küçük milisler

Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
TT

Gölge orduları... Büyük çıkarlar elde eden küçük milisler

Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)
Suriye'de Dera'daki DEAŞ'ın kalesiydi Tarık ed-Sad mahallesi, (Şarku'l Avsat)

30 Kasım'da terör örgütü DEAŞ’ın lideri Ebu el-Hasan el-Kureyşi'nin Dera Valiliği'nde Suriye Milli Ordusu tarafından yürütülen bir operasyonda ‘muhalif grupları’ tarafından öldürüldüğü açıklanmasıyla ABD Ordusu Merkez Komutanlığı, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) çatışmalara katılımını yalanlamıştı. Şam ise o dönem güvenlik operasyonunun Suriye Ordusu ile sivil grupların iş birliği içinde yürütüldüğünü ve bunun bir grup örgüt liderinin hayatına mâl olduğunu açıkladı.
Bu çelişkiye rağmen Şarku'l Avsat’a konuşan gözlemciler, DEAŞ liderinin öldürülmesinin ‘düzenli güçler tarafından gerçekleştirilen bir operasyon olmadığını’ bunun yerine, ABD tarafından desteklenen veya Şam hükümetine bağlı milisler aracılığıyla gerçekleştiğini düşünüyor. Uzmanlara göre bu durum ‘küçük milisler’ olarak bilinen ancak özellikle vekalet savaşı yöntemiyle çeşitli ülkeler lehine büyük çıkarlar elde eden ‘gölge ordularının’ oynadığı rolleri yeniden ön plana çıkarıyor. Gizli ordular, düzenli orduların operasyonlarına kıyasla ‘mali veya siyasi açıdan daha az maliyetli’ hale geldi. Bu, birkaç tahminin gelecekteki savaşlarda ‘gölge orduların’ rolünün savaş rolleriyle sınırlı olmayacağını, ancak siyasi ve ekonomik olarak genişleyebileceğini ileri sürmesine yol açtı.

Geleneksel olmayan savaş
Milislerin ve paralı askerlerin uluslararası çatışmalarda kullanılması yeni bir durum değil. Paralı askerler bazı güçler tarafından İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında kullanılmaya başlandı. Queen's University Belfast’ta Uluslararası Güvenlik uzmanı Andrew Thompson’a göre uluslararası arenada en çok öne çıkan kullanımı, ABD askeri danışmanları, yabancı ülkelerdeki olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmeleri tersine çevirmek için alışılmadık bir savaş yürütmesiydi. Genellikle güney veya üçüncü dünya ülkelerinde kullanılıyordu.
Thompson, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu alışılmadık savaşın, ABD’nin istenmeyen hükümetleri zayıflatmak veya devirmek için tercih ettiği yol olduğunu sözlerine ekledi. Thompson, “ABD’nin vekilleri ‘hedef ülkelerin siyasi ve ekonomik yönünü etkilemek için yerel işbirlikçileri, isyancıları, milisleri, gizli orduları, paralı askerleri, özel askeri sözleşmelileri ve diğer yarı kurumsal güçleri koordine etti ve eğitti.  Sözde ‘teröre karşı savaşın’ başlamasıyla birlikte, yarı kurumsal araçlar, ABD'nin 2001 yılının Eylül ayı sonrası dönemin zorluklarıyla başa çıkma yeteneğinin kapsamını genişletmek için arttırıldı. Savaş rolleri, Washington'un ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olarak gördüğü kişilere giderek daha fazla yer verildi” dedi.
Fez'deki Sidi Muhammed bin Abdullah Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler Profesörü Dr. Said es-Sıddıki önceki analize katılarak, paralı askerlerin, devlet dışı grupların ve hatta üçüncü ülkelerin kullanılması yoluyla vekalet savaşının devletler arasındaki ilişkilerde her zaman yaygın olduğunu hatırlattı. Sıddıki, “Bu nedenle paralı asker terimi ‘insanlık kadar eskidir” dedi.
Sıddıki, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, vekalet savaşının Soğuk Savaş döneminde geniş çapta yayıldığını söyledi. O dönemde özellikle Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki diğer taraflar, batı veya doğu kamplarından biri adına vekalet savaşları yürütüyorlardı. Bu olgu, çatışmaların bazı askeri ve güvenlik yönlerinin ‘özelleştirilmesi’ nedeniyle son yıllarda farklı bir biçimde geri döndü. Belirli ülkeler adına savaşan ya özel şirketler ya da askeri-politik gruplar ortaya çıktı. Bu çete gruplarının amaçları bazen onları destekleyen ülkelerin hedefleriyle örtüşebilir, bazen de siyasi ittifakları karşılığında ya da maddi tazminatlar karşılığında vekâlet savaşları yürütebilirler.

İran’ın vekilleri
Özel araştırmalara göre ‘en fazla sayıda milis’ Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye'deki ordulara benzer milisler kuran İran tarafından oluşturuldu. Malcolm Kerr - Carnegie Ortadoğu Merkezi’nin internet sitesinde yayınlanan bir araştırmaya göre İran, Hizbullah’a yılda yaklaşık 700 milyon dolar ekonomik ve askeri yardım sağlıyor. Bu, ABD'nin 2006'dan bu yana Lübnan Hükümeti ve Lübnan Silahlı Kuvvetlerine sağladığı ekonomik ve askeri yardımın yıllık ortalama değeri olan yaklaşık 200 milyon doları aşıyor.
Araştırmaya göre bazı kanıtlar, 2014'ten bu yana Irak'ta İran destekli milislere ve Şii partilere sağlanan desteğin yılda yaklaşık bir milyar doları bulduğunu gösteriyor. İran'ın Yemen'deki Husilere verdiği desteğe gelince, bu, BM Güvenlik Konseyi'nin 2216 sayılı Kararını ihlal ediyor. Bu durum, güvenilir sayıların elde edilmesini ‘daha zor’ hale getiriyor.
Güvenlik ve stratejik işlerde uzmanlaşmış bir Suudi uzman olan Tümgeneral Muhammed el-Harbi, İran'ın Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de yaklaşık 80 silahlı milis kullandığını söylüyor. Harbi, “Bu milisleri silah ve teçhizatla finanse etmek için büyük miktarlarda para pompalıyor. Bulundukları ülkelerde İran çıkarlarının gündemini uygulayan silahlara eğitim ve istihbarat bilgisi sağlamanın yanı sıra bu ülkelerin kararları üzerinde baskı kurmak için İran makamlarının elinde etkili bir araçtır. Dahası bölgesel ve uluslararası çıkarlara ulaşmak ve bunu ABD gibi büyük güçlerle ilişkilerde önemli bir baskı aracı olarak kullanılıyor” şeklinde konuştu.
Harbi, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İran rejiminin ‘radikal terörist’ oluşumunun doğası, sık sık vekalet savaşlarına ve milisler veya gölge ordular kullanmasına neden oluyor” dedi.
 İran'ın bölgedeki vekil güçlerini ideolojik olarak veya finansman ve lojistik destek yoluyla kullanmasının, ‘İran'ın uluslararası güçler üzerinde baskı kurmasını sağladığına’ dikkat çeken Harbi, “İran'ın Hizbullah'a hava savunma füzeleri şeklinde verdiği destek, Hizbullah'ın 2006 savaşında İsrail pahasına önemli askeri kazanımlar elde etmesini sağladı. İran'ın Husilerin balistik füze alanındaki kabiliyetlerine yaptığı katkılar, Husilerin komşu ülkeleri tehdit etmesinin yanı sıra İran'ın yardımından kaynaklanan gemisavar seyir füzeleri, patlayıcı botlar ve asimetrik yeteneklerle Babü'l-Mendeb Boğazı'nda ticaret tehdit etmelerini sağlıyor. Buna ek olarak, İran'ın Irak'taki lehtar milislere füze desteğiyle el yapımı mühimmat tedarik etmesi ‘ABD üzerinde stratejik baskı uyguladı ve aynı zamanda Irak'taki devletin yeteneklerini baltaladı” ifadelerini kullandı.

Gelecekteki daha büyük roller
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne göre, şu anda dünyada vekâlet savaşları için paralı askerler toplayan on özel şirket var ve bunların en ünlüleri Amerikan ‘Blackwater’ ve Rus ‘Wagner’. Ancak diğer ülkeler çıkarlarını sınırlar dışında ilerletmek için aynı yöntemi kullanıyorlar. Uluslararası tahminler, Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Trablus milislerinin yanında savaşmak üzere Libya'ya 15 bin Suriyeli paralı asker gönderdikten sonra, Ermeni çoğunluğun bulunduğu Dağlık Karabağ bölgesine karşı Azerbaycan'ın yanında savaşmak üzere yaklaşık iki bin Suriyeli paralı asker gönderdiğini işaret ediyor. Bu durum Türkiye tarafından defalarca reddedildi.
Geçtiğimiz Eylül ayında BM insan hakları uzmanları, ‘paralı askerlerin ve özel güvenlik şirketlerinin artan rolü ve bunların insan hakları ihlallerinin artmasıyla bağlantısı’ konusunda bir uyarı yayınladı. Paralı Askerlerle ilgili çalışma grubu, elli birinci olağan oturumunda İnsan Hakları Konseyi'ne sunduğu yeni raporunda bunun çatışma sonrası ve barış zamanı durumlarında paralı askerlerin, kiralık asker olarak çalışan sözleşmeli ve özel güvenlik şirketlerinin çoğalmasına yol açtığına dikkat çekti. Bunun ‘insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin sayısında artışa yol açtığı’ vurgulandı.
Andrew Thompson, ister yarı kurumsal milisler aracılığıyla ister paralı asker şirketlerinin hizmetlerini kullanarak olsun, vekalet savaşı yönteminin ‘gelecekte artacağına’ olan inancını ifade ediyor. Devletleri ve hükümetleri savaş için uluslararası yasal sorumluluktan kurtarır. İnsanlığa karşı suç işlemek veya uluslararası ceza hukukunu ihlal etmekle ilgili herhangi bir utançtan kaçınır. Bu muharebe grupları, operatörlerine, yenilgi veya büyük kayıp verme durumlarında iç kamuoyunun baskısına maruz kalmama imkânı da sağlamaktadır.
Tümgeneral Muhammed el-Harbi ayrıca ‘milislerin ve paralı askerlerin etkisinin ve rollerinin gelecekte iki katına çıkacağına ve düşmanlıklarla sınırlı olmayacağına, ekonomik ve siyasi rollere sahip olacağına’ inanıyor. Harbi’ye göre Lübnan'da yılda milyarlarca dolar değerinde yasal ve yasa dışı ticari işler yürüten ‘Hizbullah’ ve Sana'daki en büyük 8 bankayı kontrol eden Husiler buna bir örnek veriyor. Bu ‘işlevsel gruplar’, finansörlerin ve operatörlerin çıkarlarına hizmet eden herhangi bir rolü üstlenebilir.
Öte yandan, Dr. Said es-Sıddıki, “Belirli bir çete grubunun siyasi bir role dönüşmesi, siyasi partiler kurup, siyasi sürece katılarak veya zor kullanıp iktidara gelerek veya bazı siyasi partiler üzerinde baskı kurarak mümkündür. Paralı askerlerin askeri eylemi siyasi hedeflerden ayrı değildir, daha ziyade birbiriyle ilişkilidir çünkü paralı askerler öncelikle siyasi hedeflere ulaşmak için kullanılır” dedi.



Yeni Ortadoğu'da İsrail: Ayakları olmayan askeri bir dev

Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
TT

Yeni Ortadoğu'da İsrail: Ayakları olmayan askeri bir dev

Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)

Michael Horowitz

Suriye’de 2011 yılında başlayan halk devrimi ve ardından gelen iç savaştan önce Beşşar Esed liderliğindeki Suriye Arap Ordusu İsrail'e yönelik en ciddi konvansiyonel tehdit olarak görülüyordu. Yıllar süren yıkıcı çatışmalar bu tehdidin büyük bir kısmını ortadan kaldırdı. Geriye kalanlar da İsrail'in (İncil'de İsrail'in kuzey bölgesi için kullanılan isme atıfla) ‘Başan'ın (Kuzeyin) Okları’ olarak adlandırılan büyük bir hava harekatıyla birkaç saat içinde yok edildi.

Lübnan'da bu yıl yaşanan savaştan önce Hizbullah'ın roket cephaneliği İsrail için büyük bir tehditti. Hizbullah’ın İsrail hava savunmasını çökerteceği ve binlerce olmasa da yüzlerce sivili öldüreceği tahmin ediliyordu. Ancak birkaç hafta sonra bu cephanelik büyük ölçüde imha edildi ve Hizbullah'ın lider kadrosu ağır kayıplar verdi. Hizbullah'ın başlıca destekçisi olan İran, 4 adet Rus yapımı S-300 hava savunma sistemi bataryasının imha edilmesiyle en etkili hava savunma sistemlerini kaybetti. Nükleer programına yönelik olası saldırılara karşı savunmasız kaldı.

İsrail ordusu geçtiğimiz yıl, birincisi çok cepheli bir savaşta savaşmak ve kazanmak – ki geçmişte bunu yapmış olabilir, ancak bu kadar çok konvansiyonel olmayan düşmana karşı değildi – ikincisi ise 1948 savaşından bu yana yapmadığı bir şey olan uzun soluklu bir savaşta savaşmak olmak üzere yapabileceklerinin ikisini kanıtladı. İsrail, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim 2023 tarihindeki Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra patlak veren çatışma ve kriz dalgası azaldıkça, gücünü sınırlarının ötesine yansıtabilen müthiş bir askeri güç olarak ortaya çıktı. En önemli başarılarından bazıları, bin 800 kilometreden daha uzakta olan Yemen'deki Husi güçlerini hedef alan uzun menzilli füzelerin kullanıldığı saldırılar oldu.

Aşırı sağın sınırları yeniden çizme iştahı

Tüm bu gelişmeler, İsrail hükümetindeki bazı yetkililerin son askeri başarılardan faydalanarak sınırları kalıcı olarak yeniden çizme iştahını kabarttı. İsrail'in en önde gelen aşırı sağcı liderlerinden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail'in askeri başarılarını bölgeyi yeniden şekillendirmeye dönüştürme niyetlerini gizliyor olabilir.

Aşırı sağcı iki liderin gündeminin büyük bir bölümünü, İsrail'in 2005 yılında çekildiği Gazze'ye yeniden yerleşmek için uzun soluklu plan oluşturuyor. İsrail aşırı sağı, Gazze Şeridi’nde yürütülen savaş sırasında bölgede yeniden yerleşim birimleri kurma planlarını aktif bir şekilde destekledi, hatta bu amaçla bir konferans düzenledi. Smotrich ayrıca Trump'ın seçilmesinin İsrail'e bunu yapmak için mükemmel bir fırsat sunduğunu söyleyerek Batı Şeria'nın ilhak edilmesini yeniden gündeme getirdi. Smotrich, Trump'ın seçim zaferinden birkaç gün sonra Batı Şeria'nın İncil'deki adını kullanarak 2025'in ‘Yahudiye ve Samiriye üzerinde egemenlik yılı’ olacağını söyledi.

Elde edilen son askeri başarılar İsrail'de, hükümet içindeki daha ılımlı çevreler arasında dahi büyük bir etki yarattı. Bu durum kısmen ‘7 Ekim sonrası zihniyete' bağlanabilir.

Ancak açık olmak gerekirse İsrail güçleri, Suriye'de çeşitli bölgelere ilerledi. Doğu Akdeniz'de son derece stratejik bir nokta olan Hermon Dağı'nın İsrail'in güvenliği için kritik olarak sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma, İsrail güçlerinin bölgede kalıcı olarak konuşlanması çağrılarına yol açabilir. Gazze'de yeniden yerleşim birimleri inşa edilmesine yönelik daha ciddi çağrılara gelince, aşırı sağcı isimlerin bu konudaki söylemlerine rağmen, İsrail'de böyle bir projeye yönelik iştah neredeyse yok denecek kadar az. Son kamuoyu yoklamaları İsraillilerin çoğunluğunun Gazze'nin yeniden yerleşimine karşı olduğunu gösteriyor. Netanyahu, Gazze Şeridi üzerinde tam güvenlik kontrolü sağlama arzusunu dile getirmiş olsa da bu tür girişimlere temkinli yaklaşıyor. İsrail güçlerinin Filistin şehirlerine düzenli olarak müdahale ettiği Batı Şeria'da uygulanan modele atıfta bulunarak bu tür girişimleri destekleme konusunda temkinli davrandı.

Ancak bu, en tehlikelisi belki de en az tartışılanı olan Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'yı ilhak etme planı gibi girişimleri görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Aşırı sağın amacı Gazze, Lübnan ve hatta Suriye ile ilgili aşırılık yanlısı söylemler kullanarak Netanyahu'nun daha azıyla yetinmesi ve aşırı sağın esas istediği şey olan Batı Şeria üzerinde egemenlik konusunda taviz vermesi. Trump, Batı Şeria’nın ilhakına temkinli yaklaştığını ifade etse de yeni yönetiminin üyelerinden gelen bazı açıklamalar bunun desteklenebileceğine işaret ediyor. Sadece böyle bir desteğin ortaya çıkması bile dinamikleri değiştirmeye ve İsrail hükümetini Batı Şeria'nın ilhakını daha açık bir şekilde sürdürmeye itmek için yeterli olabilir.

7 Ekim sonrası zihniyeti

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre elde edilen son askeri başarılar İsrail'de, hükümet içindeki daha ılımlı çevreler arasında dahi büyük bir etki yarattı. Bu durum kısmen Hamas tarafından gerçekleştirilen ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş saldırının ardından oluşan 7 Ekim sonrası zihniyete bağlanabilir. İsrailli siyasi ve askeri liderler artık duvarların arkasında oturup potansiyel tehditlerin gerçek tehditlere dönüşmesini beklemek yerine tehditleri önlemeyi, hatta ‘engellenmeyi’, yani tehdit haline gelmeden bertaraf etmeyi yeğliyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2025 yılında odaklanacağı başlıca konu İran. İran'ın hava savunma sistemlerinin önemli ölçüde çökertilmesi İsrail'i daha ileriye gitmeye itebilir.

Başan Okları Operasyonu'nun ve İsrail ordusunun Suriye'nin güneyine girmesinin arkasındaki ana faktörlerden biri bu zihniyetti. İsrail, Suriye’deki yeni yönetimin nasıl gelişeceğini görmek için beklemiyor, Suriye'de gelecekteki herhangi bir gücü zayıflatmak için çalışıyor, Esed'in ordusunun geride bıraktığı sınıra yakın silahları ortadan kaldırıyor ve İsrail içindeki ve dışındaki unsurları içeren yeni bir savunma hattı oluşturuyor. Örneğin, uydu görüntülerinde İsrail ordusunun eski bir Suriye Arap Ordusu üssü olan Tel Kidna'da mevzilendiği görüldü. Uydu görüntüleri ve fotoğraflar, diğer üslerin de Suriye'nin güneyinde, tampon bölgenin hemen dışında İsrail üslerine dönüştürüldüğünü gösterdi.

İçeride çok az eleştirilen güvenlik stratejisi

Güvenlik kaygısı güden bu strateji İsrail içinde aşırı sağcılardan çıkan yüksek seslere kıyasla çok daha az eleştiriliyor. Suriye tarafından gelen saldırıları önlemenin bir yolu olarak görülen operasyona yönelik eleştirilerin seviyesi düşmeye devam ediyor. Suriye'nin yeni fiili lideri Ahmed eş-Şera’nın yaptığı ve Suriye topraklarının komşularına karşı bir tehdit olarak kullanılmayacağına dair tekrar eden açıklamaları İsrail'in korkularını yatıştırmaya yetmedi.

Ancak İsrail, Şera'nın açıklamalarına sağlıklı bir şüphecilikle yaklaşmakta haklı olsa da 'önleyici' strateji risksiz bir yöntem değil. İsrail, Suriye topraklarında askeri eylemlerde bulunarak düşmanlarının daha sonra kullanabileceği bir direnişi kışkırtmak suretiyle geçmişteki hatalarını tekrar etme riski alıyor.

frgtr
Tel Aviv'de İsrailli bir protestocu Hamas'ın elindeki mahkumların kurtarılması için anlaşma çağrısı yapan bir pankartın yanında, 5 Aralık 2024 (Reuters)

Hizbullah, İsrail'in Lübnan'ın güneyini işgal etmesi üzerine başarılı oldu. İran, Suriye'de başarılı olan stratejisini tekrarlayabilecek durumda olmayabilir, ama diğerleri bunu yapabilir. İsrail, Suriye'deki iç savaşın en yoğun olduğu dönemde Suriyeli muhalefet liderleriyle temasları ve yaralı Suriyelilerin İsrail hastanelerinde tedavi görmesini içeren insani yardım faaliyeti İyi Komşu Operasyonu da dahil olmak üzere yerel bileşenlerle ilişki kurmaya daha açık bir tutum sergiledi.

İran'ı hedef alarak Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2025 yılında odaklanacağı başlıca konu İran. İran'ın hava savunma sistemlerinin önemli ölçüde çökertilmesi İsrail'i İran'ın nükleer programını çökertmek ya da rejimi devirmek için daha cesur bir strateji izlemek üzere daha ileriye gitmeye itebilir.

İsrail hükümeti, eski Başkan Donald Trump'ın iktidara dönmesini, yönetiminin sağlayabileceği destek düzeyini netleştirmek amacıyla bekleyebilir. İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurması, başarı şansını en üst düzeye çıkarmak için muhtemelen İsrail'in şu anda sahip olmadığı ABD yapımı gelişmiş silah sistemlerinin konuşlandırılmasını gerektirecektir. Trump bu sistemlerin İsrail’e gönderilmesine izin verebilir ya da doğrudan ABD'yi devreye sokabilir. İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmak bölgeyi dramatik bir şekilde yeniden şekillendirebilecek olsa da başarısız bir girişim geri tepebilir ve İran'ı nükleer eşiğin ötesine itebilir.

Askeri caydırıcılık, şimdilik İran'ın bu adımı atmasını engellemede kritik bir faktör olmaya devam ediyor olsa da askeri seçeneklerin etkisiz kalması halinde İran, özellikle İsrail'in baskısı altında bölgesel stratejisinin çökmesi ve Esed rejiminin yıkılmasından sonra, adım atmak zorunda kalabilir. Nükleer tesislerin hedef alınmasının birkaç kez denenemeyecek kadar riskli bir seçenek olduğuna şüphe yok. Bu yüzden İsrail ve ABD, doğrudan askeri bir seçeneğe yönelmekte acele etmek yerine devam eden bir ‘çevreleme stratejisi’ izlemeyi tercih edebilirler. Bu yaklaşım İran rejimini, halk arasındaki yaygın hoşnutsuzluğu ve halkının elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle kendi zayıflıklarıyla yüzleşmeye zorlayacaktır.

Dayanaksız güç

İsrail kendisini İran'a, İran’ın vekillerine ve Hamas'a karşı yürüttüğü operasyonların başarısı sayesinde Ortadoğu'da yeni bir askeri güç olarak görüyor. Ancak çevresini şekillendirmenin bir aracı olarak askeri güce aşırı güvenmesi büyük riskler taşıyor. Netanyahu’nun iktidarda olduğu savaş öncesi yıllar dahi, İsrail'in yeni gücünün önemli bir ayağı olan diplomasinin zayıfladığı yıllar olarak görülüyor.

Netanyahu, görev süresi boyunca İsrail'i askeri başarılarından faydalanacak araçlara ve kaynaklara sahip bir dışişleri bakanlığından mahrum bırakacak şekilde hareket etti. Diplomatlar o kadar kötü muamele gördüler ki kötü çalışma şartlarını ve düşük maaşları protesto etmek için grevler düzenlediler. Dışişleri Bakanlığı ise yıllardır ya boş kalıyor ya da sözleri eyleme dönüşmeyen beceriksiz kişiler tarafından yönetiliyor.

Ancak diplomasi olmadan İsrail, üzerinde duracak ayakları olmayan askeri bir devden farksız. Bu dev, düşmanlarını vurabilir, ama ilerleyemez. Bölgenin kısmen İsrail'in başarıları nedeniyle değiştiği doğru olsa da dış politikada karar alma mekanizması, daha esnek ve incelikli etki araçları gerektiren uzun vadeli ulusal hedefler yerine kısa vadeli kişisel çıkarları olan dar bir siyasi gruba bırakılırsa İsrail gün gelir bundan faydalanamayabilir.