Suriye’de yardımlar siyasi çıkar çatışmasına takılıyor

İdlib'de Filistin'den yerinden edilmiş Suriyelilere yardım yüklü tırlar (AFP)
İdlib'de Filistin'den yerinden edilmiş Suriyelilere yardım yüklü tırlar (AFP)
TT

Suriye’de yardımlar siyasi çıkar çatışmasına takılıyor

İdlib'de Filistin'den yerinden edilmiş Suriyelilere yardım yüklü tırlar (AFP)
İdlib'de Filistin'den yerinden edilmiş Suriyelilere yardım yüklü tırlar (AFP)

Birleşmiş Milletler’in (BM) Suriye'ye yönelik insani yardım dosyası, Rusya ile uluslararası toplum arasında siyasi bir pazara dönüştü. 2018 yılından bu yana Suriye askeri sahası dönüşürken, Moskova yardımın bölgeye ulaştırılma biçimine müdahale ediyor. Rusya, Güvenlik Konseyi'nin 2162 sayılı kararı uyarınca 2014 yılında üzerinde anlaşmaya varılan denklik yerine rejimin payının yüzde 70'e çıkarılmasını talep ediyor.
Rusya, rejimin tüm Suriye topraklarını kontrol etmesi adına "kontrolü altındaki bölgelere yardım girişi için bir mekanizma üzerinde anlaşmaya varması için Birleşmiş Milletler programına ihtiyacı olduğunu" savunuyor. Rejim Babus’s Selam, Dera, Babu’l Hava ve el Yarubiye gibi daha önce üzerinde anlaşmaya varılan dört sınır kapısı yerine bu yardımın ana kapısı olmaya çalışıyor.
BM, 2011'den bu yana Suriye'nin ajanslar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla iki ila dört milyar dolar arasında insani yardım aldığını bildirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2018 dahil olmak üzere, Suriye rejiminin bu yardımın dağıtımını denetlemesi karşılığında en büyük parayı toplamak amacıyla öncülük ettiği sömürünün ölçeği hakkında rapor yayınlamaya başladı. Raporda, Suriye hükümetinin devletin çıkarlarının halkın ihtiyaçlarının önüne geçmesini sağlamak için insani yardım sağlama sistemini manipüle ettiğini ve bunu yaparak her bir insani yardım kuruluşunun veya kurumunun programlar belirleme ve öncelikleri yeniden yönlendirme becerisini engellediği kaydedildi.
Suriye rejiminin topraklarında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu çalışanı Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bahsettiği şeyin insani yardım kuruluşlarının programlarını manipüle etmek için buzdağının görünen kısmından başka bir şey olmadığını, yardımların finansal paylarını dolar olarak değil, rejimin Suriye lirası olarak almaya zorlayarak, havalelerin Suriye'ye gelişinden yararlanmaya başladığını ifade etti. Çalışan, bunun neredeyse yardımın yarısını kaybettiği anlamına geldiğini çünkü insani yardım kuruluşlarının harcadığı miktarlar ve çalışanlarının maaşlarının Suriye Merkez Bankası'ndaki doların fiyatına göre Suriye lirası olarak harcandığına değindi. Çalışan, merkez bankasındaki döviz kurunun 4 bin Suriye iken karaborsada 6 bin lirayı bulduğunu kaydetti.
Şam'ın bir bölgesini ve Şam kırsalını güneş enerjisi ile aydınlatmak için bir plan geliştirdikleri zaman yetkili makamlardan gerekli onayları almak için kendilerinden meblağlar istendiğini dile getiren sivil toplum çalışanı, kabul etmedikleri için örgütün faaliyetleri ve çalışma üzerinde büyük bir baskı oluşturulduğunu ifade etti. Diğer yandan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarından sorumlu bir yetkili, rejim kontrolündeki her türlü insani faaliyette Suriye Kızılay’ının  insani faaliyet için geçit olarak görüldüğünü ve hiçbir kuruluşun insani yardım yapmak veya kamu yararına bir proje uygulamak gibi sivil bir faaliyeti,  Suriye Kızılay’ından izinsiz olarak gerçekleştiremediğine atıfta bulundu. Yetkili açıklamasında, “Dernek yetkilileriyle görüşmemizde, çalışma öncesi koordinasyon zamanlarında yaşadığımız ızdırabı tarif etmek mümkün değil. Çünkü hedef alanlarla ilgili görüşleri, sırf muhalefetin kontrolünde olduğu için bazı kasabaları her türlü yardımdan mahrum etmek isteyen bölünmüş bir akıl mevcut. Bu zihniyet, Dera vilayetinden bahsederken ortaya çıkıyor, çünkü onlar çeşitli yollarla projeleri ve yardımları durdurmaya ve onları başka bölgelere yönlendirmeye çalışıyor. Sizi temin ederim ki, Suriye Arap Kızılayı, Suriye güvenlik birimlerinin denetimi altında” şeklinde konuştu.
Washington Post gazetesi tarafından daha önce Suriye Kızılayı da dahil olmak üzere Suriyeli örgütleri ve kamu kurumlarını insani yardımın dağıtımını engellemekle alenen suçlayan bir habere imza atmıştı.
Konu hakkında bilgi sahibi bir kaynak, Rusya'nın, Suriye hükümetinin yardımın dağıtılması ve yönetilmesi sürecini tekelleştireceği bir BM kararı için zorlama sürecinden istediği şeyin sendeleyen ekonomiyi kurtarmak ve Suriye hazinesine döviz sağlamak olduğunu söyledi. Ayrıca, bu amaca ulaşmak için Rusya, Çin ile birlikte, önceki BM mekanizmasının çalışmasını genişletme projesine karşı oy kullandı ve geçiş sayısını dörtten ikiye düşürmek ( Babus’s Selam Babu’l Hava) için 2504 sayılı Kararı çıkarmayı kabul etti.



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”