İtalya'ya son 24 saatte 2 binden fazla düzensiz göçmen ulaştıhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4233001/i%CC%87talyaya-son-24-saatte-2-binden-fazla-d%C3%BCzensiz-g%C3%B6%C3%A7men-ula%C5%9Ft%C4%B1
İtalya'ya son 24 saatte 2 binden fazla düzensiz göçmen ulaştı
AA
Akdeniz'i aşarak İtalya'ya ulaşan düzensiz göçmen sayısının son 24 saatte 2 binden fazla olduğu bildirildi.
İtalyan ANSA ajansının haberine göre, İtalya'nın Afrika'ya en yakın noktası olan Lampedusa Adası'na göçmen gelişleri devam ediyor.
Adaya dün 43 bot ve teknede toplamda 1778 düzensiz göçmenin ulaştığı, cumayı cumartesiye bağlayan gece yarısı da 267 göçmenin daha, ada açıklarında İtalyan güvenlik güçleri ve sivil toplum kuruluşlarına ait gemilerce kurtarılarak getirildiği belirtildi. Böylece son 24 saat içinde adaya ulaşan düzensiz göçmen sayısı 2 bin 45 oldu.
İtalya İçişleri Bakanlığının verilerinde de 1 Ocak-23 Mart tarihleri arasında denizden İtalya'ya ulaşan düzensiz göçmen sayısının 20 bin 379 olduğu, geçen yıl aynı dönemde bu sayının 6 bin 518 olduğu kaydedildi.
Bu arada, dün ve önceki gün Brüksel'deki AB Liderler Zirvesi'ne katılan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin de Tunus'taki mali durumun kritikliğine dikkati çektiği ve 900 bin kişinin Afrika'dan Avrupa'ya geçme riski olduğunu belirttiği basına yansımıştı.
Orta Akdeniz'deki düzensiz göç sorunu
Avrupa'ya yönelik düzensiz göç akınında, Orta Akdeniz'deki düzensiz göç rotalarında son yıllarda yoğun hareketlilik gözleniyor.
Deniz ve hava koşullarının iyi seyrettiği günlerde Orta Akdeniz'de göç hareketliliği yoğunlaşıyor.
Denizde yardım çağrısı yapan düzensiz göçmenleri, Avrupalı devlet görevlileri yerine genellikle Avrupa menşeli sivil toplum kuruluşları kurtarıyor. Söz konusu STK'ler, AB üyesi devletlerin "güvenli liman" vermemesinden ötürü zaman zaman kurtardıkları düzensiz göçmenleri tahliye etmekte güçlük çekiyor.
Kendi imkanlarıyla Akdeniz'i geçebilen ya da kurtarılan göçmenlerin Avrupa'da ilk ayak bastıkları yer ise genellikle İtalya'nın Kuzey Afrika'ya en yakın kara parçası Lampedusa Adası oluyor.
Teknelerin alabora olması ya da teknelerdeki aşırı kalabalık nedeniyle susuz ve havasız kalınması yüzünden her yıl çok sayıda düzensiz göçmen, Akdeniz'i geçmeye çalışırken hayatını kaybediyor.
Dijitalleşme çağında geleceğin şehirleri ve Berlin örneğihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4585121-dijitalle%C5%9Fme-%C3%A7a%C4%9F%C4%B1nda-gelece%C4%9Fin-%C5%9Fehirleri-ve-berlin-%C3%B6rne%C4%9Fi
Dijitalleşme çağında geleceğin şehirleri ve Berlin örneği
Şehir planlaması, insanların yaşamı açısından büyük önem taşıyor. (illüstrasyon: Jamie Wignall).
Sawsan Jamil Hassan
Şehirler kıskanılır mı? Berlin’e ilk gelişimde onu kıskandığımı hissettim. 2012 yılının son günüydü ve yaşadığım bu duyguları o sıra kaleme almıştım. Suriye halkının rejime karşı başlattığı ayaklanma henüz ikinci yılını doldurmamıştı. Yani olaylar henüz her şeyi yok eden, şehirlerde ve köylerde büyük yıkımlara yol açan, insanları yerinden eden, geriye kalanları yoksullaştıran, onları bu çağa, dijital devrim çağına, insan hakları çağına ait olmayan bir hayata iten bir savaşa dönüşmemişti.
Aslında Suriye şehirlerinin güzel olmadığını, onlara olan sevgimizin, eşsiz estetik güzelliklerinden ve tarihlerinden değil, popüler hayal gücünün ve abartılı duyguların harika auralarından kaynaklandığını öğrenmem uzun sürmedi. Diğer yandan buralarda yaşayanlar, başka şehirlere baksalar, zamanla kimliği silinen, geçmiş ya da şimdiki bir döneme gönderme yapacak özellikleri neredeyse yok olan bir çevrede yaşadıklarını anlarlardı. Tümör gibi büyüyüp şişen şehirlerin kendilerine estetik bir dokunuşun yapılabileceği hiçbir şekli, hiçbir yapısı ve sakinlerinin rahat yaşamasını sağlayacak altyapısı kalmadı. Kriz içindeki şehirlerdi ve bu krizler, onların ruhlarını, yaratıcılıklarını, yaşamlarını etkiliyordu. Nesiller boyu buralarda yaşayanların ruhlarına aşılanan vatan sevgisi değildi bu. Daha ziyade elden kayıp giden bir ömür ve hayal kurmaya ya da umut etmeye hacet olmayan bir gelecek karşısında geçmişe olan bağlılıktı.
Berlin, bazı şehirler gibi insanın gözünü kamaştıran bir şarkıcıya benzeyen şehirlerden değil. Daha ziyade kendi sırları içinde kaybolmayı isteyeceğiniz ve sırları açığa çıktıkça daha fazla gizli hazine keşfetme duygusu uyandıran bir labirente benziyor. Berlin’e ilk gelişimin üzerinden geçen on yılın ardından gurbetçisine ya da sığınmacısına verdiği o aşinalık ve yakınlık hissine rağmen Suriye'den Yemen'e, Lübnan'dan Sudan'a, Libya'ya kadar Arap coğrafyasındaki ülkelerin başına gelen ve belki de saymakla bitmeyen felaketlerin dehşetinin bir kanıtı olarak ortaya çıkan o uzaklık hissine yeniden kapılmaya başladım. Şehirlerimizde yaşanan yıkımın boyutu ruhun derinliklerine çarpan soruları işaretlerini de beraberinde getiriyor. Şehirlerimiz, İkinci Dünya Savaşı’nda neredeyse tamamen yıkılan, fakat tıpkı diğer Alman şehirleri gibi küllerinden yeniden doğan Berlin'e kıyasla ne kadar çirkin olduklarıyla ne kadar harap oldukları arasında bir karşılaştırma olarak karşımıza çıkıyor. Almanya, bugün kendi deneyimlerine sahip, dünyamızın en güçlü ülkeleri arasında sağlam bir şekilde yer almış bir ülkedir.
Berlin, bazı şehirler gibi insanın gözünü kamaştıran bir şarkıcıya benzeyen şehirlerden ziyade kendi sırları içinde kaybolmayı isteyeceğiniz ve sırları açığa çıktıkça daha fazla gizli hazine keşfetme duygusu uyandıran bir labirente benziyor.
Türkiye ve Suriye'yi vuran 6 Şubat deprem felaketi öncesindeki savaş yılları boyunca Suriye’nin savaşta yıkılan şehirlerinin görüntüleri ekranlarda dolup taşarken, ardından deprem felaketinin görüntüleri ekranlara yansıdı. Sonra Libya’da yıllar süren çatışmaların ardından gelen sel felaketiyle aynı şey tekrarlandı. Bu görüntüler karşısında bu ülkelerde yaşayan her bir fert geleceğe ve kadere dair soru işaretlerinin adeta saldırısına uğruyor. Dünyada benzer koşullara sahip diğer ülkeleri ya da bölgeleri için de gelecek meselesi, yeniden yükselip inşa edilecek yeni şehirlerin hayalini kurmaktan geçiyor. Peki, bu şehirler neye benzeyecek? Bu durumun gelecekte hüküm sürecek rejimlerin nasıl olacağıyla, savaşların ve felaketlerin yıkıntıları üzerinde şekillenecek toplumların yapısıyla bağlantılı olacağına şüphe yok. Ancak en büyük felaket şehirlerin eski şartlarda, yolsuzluk, baskı ve cehalet rejimleri altında yeniden şekillenmesi olacağı da kesin.
Berlin, doğal yapısıyla ve nefes alan alanlarıyla örnek teşkil ediyor. (Shutterstock)
Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Almanya Dışişleri Bakanlığı Alman Bilgi Merkezi sayfasında yer alan, ‘Şehirlerin Yeniden Keşfi’ başlıklı Manfred Ronzheimer tarafından kaleme alınan bir makalede, daha önce bu kadar çok insanın hiçbir zaman şehir merkezlerinde yaşamamış olması nedeniyle insanlık tarihindeki en büyük göç hareketinin başladığı değerlendiriliyor. Bu değerlendirmedeki doğruluk payı yüksek. Zira göç, şehirlere doğru genişleme ve buradaki nüfus yoğunluğunun artması, dijital çağda insanlığın gelişmesi ve özel ihtiyaçlarının çoğalmasıyla birlikte artan ve karmaşık hale gelen konut, kamu tesisleri, altyapı ve hizmetlerin sağlanması konusunda acımasızca zorlayıcı bir güç hale geldi. Dünyanın birçok ülkesinde kırsal kesimden kentlere göçün arttığı, hatta Suriye kentlerinde bile son elli yılda bu olgunun daha da kötüleştiği ve büyük kentleri çevreleyen gecekonduların adeta bir sefalet duvarı oluştuğu biliniyor.
Yaşadığımız 21’inci yüzyılın mükemmel şehirler yüzyılı olduğu söylense de şehirler aynı zamanda ‘kaynakları doymaksızın tüketen dev bir kara deliğe’ de benzetiliyor. Bu durum, nüfusun ve şehirlere doğru göç dalgalarının endişe verici bir şekilde arttığı bir dönemde, ülkeler ve hükümetler için büyük bir sorunu haline gelirken uzmanlar bu konuda çözüm arayışına girdiler.
Çok merkezli şehirler
Manfred Ronzheimer’ın da makalesinde değindiği gibi; geleceğin şehirlerinin, sakinlerini yutan ‘dev’ şehirler yerine çok merkezli olarak planlanmasının istendiği görülüyor. Bu özelliği Berlin'de görüyoruz. Berlin’in mahalleleri sosyal ve idari hizmetler açısından neredeyse kendi kendine yetiyor. Mahallelerin düzenlenmesi noktasında ise buna kentin yatay uzanan bölümlerini birbirine bağlayan, hükümetlerin her zaman geliştirmeye ve dijital çağa ayak uydurmaya çalıştığı bir ulaşım ağı eşlik ediyor. Ancak hükümetler hiçbir sorunla karşılaşmıyor değil. Her zaman bu sorunlara dikkat etmeye ve bunlara çözüm bulmaya çalışıyorlar. Ancak aynı makalede Berlin'deki Şehir Planlama Enstitüsü İcra Direktörü'nün söylediği gibi yeni bir şehrin bir Avrupa şehrinin ‘tipik imajı’ ile uyumlu olması gerektiği şeklinde bir vizyon olduğundan gelecekteki çeşitli gelişmelerde bunun dikkate alınması gerekiyor. Bu tipik imaj, şehrin tarihselliği, özgürlüğü, kentsel yaşam tarzı, mimari tasarımın kalitesi ve iyi düzenlenmiş olması gibi birtakım unsurların bulunmasını gerektiriyor. Bunun yanında hükümetler, topluma danışma ve kararlara, sorunların ve vizyonların çözümüne toplumun katılımını sağlama politikasını benimserler. İlgili yetkililer, geleceğin şehrinde şehrin sakinlerinin her zaman merkezi konumda olması gerektiğini belirtiyorlar. Bunun için de şehrin doğayla olan ilişkisine odaklanıyorlar. Berlin'i ziyaret eden bir kişi, buradaki geniş yeşil alanlarda, ormanlarda, bahçelerde ve sürdürülebilirlik faktörleri, sosyal ayrışma ve birleşme belirtileri, kültürel medeniyet ve insanlar ile teknoloji arasındaki ilişki arayışında bunu hissedebiliyor. Tüm dünyanın istediği o akıllı şehirlere ulaşmak, yapay zeka (AI) alanındaki büyük ilerlemeye rağmen o kadar kolay değil. Çünkü dijital gelişmelerin hızı, insanın ona doğru dönüşüm ve onunla kolayca başa çıkma hızına ayak uyduramadı.
Barınma ve hareket özgürlüğü, uluslararası sözleşmeler ve eyalet yasaları uyarınca tanınan temel insan haklarından biridir. Bu yüzden barınma ve hareket özgürlüğü, şehirlerin düzenlenmesi ve sakinlerine bu hakların sağlanması konusunda başlıca odak noktasını oluşturuyor.
Berlin tarzında bir şehir inşa etmeyi hedeflediğini söyleyen şehir planlamacısı Philippe Boutilier, şunları söyledi:
“Avrupa'da başka bir kültüre sahibiz. Farklı bir kültürümüz olduğu için bu projeyi Silikon Vadisi'yle kıyaslayamam. Bizler burada bir Disneyland inşa etmeye çalışmıyoruz. Daha ziyade bir yandan Berlin'in o meşhur karışımını, sosyal yapısını, küçük bölünmeyi ve çoğulculuğu korumaya çalışırken yaşam standardını yükseltmek için yeni teknolojilerin kullanılmasını hedefliyoruz. Bir şehre makul bir yaşam standardının nasıl sağlanacağıyla ilgili tartışmalar yapılıyor.”
‘Bir şehrin insanca bir yaşam standardına nasıl kavuşturulacağı meselesi’ özellikle halk tarafından seçildiğini ve halk için çalıştığını iddia eden, ancak asıl amacının insanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan Suriye başta olmak üzere talan haldeki ülkelerin halkları için acı veren bir nokta. Suriye’nin şehirleri savaş öncesinde yetkililerin adeta yarış halinde olduğu kaoslara ve çirkinliklere sahne oldu. Yetkililer kentsel genişleme, kırsal kesimden kentlere göç furyası ve nüfus artışıyla uğraşmak bir yana o şehirlerin kimliğinden geriye kalanı da yok ettiler. Artık o eski mahalleleri ancak diziler, filmler ve eski fotoğraflarda görebiliriz. Orada burada ortaya çıkan dev kentsel projeler arasında yok olamaya karşı direnen az sayıda kalıntı, insanların can güvenliğini sağlayacak asgari düzeyde dahi altyapının olmadığı dar sokaklar, tezgahların, eşyaların ve arabaların işgal ettiği daha dar kaldırımlar, araba sayısının dramatik bir şekilde arttığı bir dönemde garajı olmayan kule gibi yükselen binalar, ipleri birbirine dolanmış ve korkunç bir şekilde boşlukta asılı kalan elektrik kabloları, suyun ulaşmadığı evler, hurdaya dönmüş ulaşım araçları, özel ihtiyaçları olan kişilere yönelik hiçbir hizmetin olmadığı bir şehir kaldı geriye. Çok şey söylenebilir, ancak görünen köy kılavuz istemiyor. Ancak tüm bu basitliklerin resmi kurumlardaki yolsuzluk şemsiyesi altında yaratıldığını, büyüdüğünü ve büyütüldüğünü söylemekte fayda var. Toplumsal olarak 50 yılı aşkın bir süre boyunca şehirlerimiz başı boşluğa ve çürümeye terk edildi. Doğal felaketlere karşı direnemez hale gelen şehirlerimiz bir deprem, bir kasırga karşısında yerle bir oluyor. Yoksul kesim, barajlar inşa etmek için evlerinden çıkarılarak sel vurunca anında çöken evler inşa etmeye ve yıkılan evleriyle birlikte sel sularına kapılıp gidecekleri bir kadere terk edildi.
Berlin, planlamasıyla ön plana çıkan şehirler arasında. (Shutterstock)
Barınma ve hareket özgürlüğü, uluslararası sözleşmeler ve eyalet yasaları uyarınca tanınan temel insan haklarından biridir. Bu yüzden barınma ve hareket özgürlüğü, şehirlerin düzenlenmesi ve sakinlerine bu hakların sağlanması konusunda başlıca odak noktasını oluşturuyor. Ancak yönettikleri halkların çıkarlarını umursamayan totaliter, diktatör rejimlerin kontrolündeki köhne ülkelerde bu haklar ihlal ediliyor. Bu rejimlerin tek amacı kendi çıkarlarını korumak ve bazı yozlaşmışların ülke ekonomisini, kaynaklarını ve halkının kaderini kontrol etmesini sağlamaktan ibaret. Hiçbir projeleri, bilgileri, hukuki ve ahlaki düzenlemeleri olmayan bir savaş tüccarı sınıfı türedi. Bu sınıf, sadece şehirleri sabote eden projelere imza atıyor.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.
AB, önemli teknolojilerin silah olarak kullanılması risklerini değerlendirecekhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4582891-ab-%C3%B6nemli-teknolojilerin-silah-olarak-kullan%C4%B1lmas%C4%B1-risklerini-de%C4%9Ferlendirecek
AB, önemli teknolojilerin silah olarak kullanılması risklerini değerlendirecek
Brüksel’deki Avrupa Komisyonu genel merkezinin önünde Avrupa bayrakları dalgalanıyor ( Reuters)
Avrupa Birliği’nden (AB) bir yetkili bugün, Avrupa Komisyonu'nun yarı iletkenler ve yapay zeka da dahil olmak üzere dört önemli teknolojinin bloğun değerleriyle aynı fikirde olmayan ülkeler tarafından silah olarak kullanılması risklerini değerlendireceğini ve önümüzdeki yıl bu soruna çözüm bulmak için önlemler alacağını söyledi.
AB’nin yürütme kolunun bu hamlesi, birliğin Haziran ayında açıklanan ekonomik güvenlik stratejisinin bir parçası ve ABD, Avustralya ve Çin'in artan etkisinden endişe duyan diğer ülkeler tarafından alınan önlemlerin benzerini içeriyor.
AB listesindeki diğer iki önemli teknoloji ise kuantum teknolojisi ile aşılar ve genom dizilimi gibi biyoteknolojiler.
İsminin açıklanmaması koşuluyla Reuters’a konuşan yetkili, komisyonun bu dört teknolojinin üye devletleriyle risk değerlendirmesi yapacağını aktardı.
Komisyonun alabileceği önlemler arasında ihracat kontrollerinin uygulanması ve kendi görüşlerini paylaşan müttefiklerle ortaklıklar kurulması yer alıyor.
Geçtiğimiz birkaç yılda Avrupa Birliği, koronavirüs salgınının ve enerji krizine yol açan Ukrayna'daki savaşın neden olduğu tedarik zinciri kesintilerinin ardından temel ürünleri elde etmek için Çin'e ve diğer ülkelere olan bağımlılığını azaltmaya çalıştı.
AB dışişleri bakanları ilk kez Kiev'de toplandıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4580166-ab-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakanlar%C4%B1-ilk-kez-kievde-topland%C4%B1
Avrupa Birliği Dış Politika Koordinatörü Josep Borrell (Reuters)
Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları, ilk kez Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bir araya geldi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklama, AB dışişleri bakanlarını ilk kez üye olmayan ülkelerden birinde topladığını bildirdi.
Gayriresmi toplantının girişinde Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ile ortak basın toplantısı düzenleyen Borrell, bakanların savaş ve Ukrayna'ya verilen destekle ilgili son durumu ele alacaklarını ifade etti.
Borrell, tüm üye ülkelerin bakanlarının, Kiev'de toplanarak Ukrayna'yı desteklemek konusundaki kararlılıklarını gösterdiklerini vurguladı.
Bir gazetecinin ABD'deki geçici bütçe tasarısında Ukrayna'ya yapılacak yeni askeri yardım paketinin yer almamasıyla ilgili sorusu üzerine Borrell, "Bu savaş, tüm dünya için derin sonuçlar doğuruyor. Dünyadaki herkes için öyle görülmeyebilir belki ama biz Avrupalılar için bu savaş, varoluşsal bir tehdit." dedi.
Borrell, görüştüğü ABD'li yetkililerin de desteğe devam etmeyi istediklerini gördüğünü dile getirerek, bu kararın yeniden değerlendirileceğinden emin olduğunu söyledi.
Yüksek Temsilci, 19 Eylül'de bakanların gelecek toplantısının Kiev'de yapılacağını duyurmuş ancak güvenlik nedeniyle detay verilmemişti.
Fransa’dan Sahel bölgesinin çökeceği uyarısıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4576771-fransa%E2%80%99dan-sahel-b%C3%B6lgesinin-%C3%A7%C3%B6kece%C4%9Fi-uyar%C4%B1s%C4%B1
Fransa Silahlı Kuvvetler Bakanı Sebastien Lecornu. (Reuters)
Fransa, Silahlı Kuvvetler Bakanı Sebastien Lecornu, aşırılık yanlısı örgütlerin faaliyetlerinin tırmanması ve bazı ülkelerdeki bir dizi askeri darbenin ardından Paris'in Afrika Sahel bölgesinde varlığının azalmasının bölgenin çöküşüne sebebiyet vereceği konusunda uyarıda bulundu.
Fransız Le Parisien gazetesinin cuma akşamı internet sitesinde yayınlanan röportajında Le Cornu, Fransız güçlerinin Mali, Burkina Faso ve yakında Nijer'den çekilmesinin Fransız politikasının başarısızlığı değil, son yıllarda askeri darbelere sahne olan bu üç ülkenin başarısızlığı olduğu değerlendirmesinde bulunarak şunları söyledi:
“Mali'deki (askeri) rejim Fransız ordusu yerine Wagner'i (Rus silahlı grubu) tercih etti. Sonucu gördük: Bamako bölgesi o zamandan beri aşırılık yanlıları tarafından kuşatılmış durumda. Sahel bölgesi çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Tüm bunların sonu üç ülkede hüküm süren askeri konseyler için kötü olacak. Bize sorunun Fransa olduğunu söylüyorlar! Sahel bölgesinde güvenliği sağlayan bizdik."
Ülkesinin askeri güçlerini geri çekmek zorunda kalmadan önce bölgedeki birçok terörist hücreyi ortadan kaldırabildiğini ve binlerce sivilin güvenliğini sağlayabildiğini de sözlerine ekledi.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Eylül 2022'deki askeri darbeden bu yana Burkina Faso'da terörle bağlantılı 2 bin 500 ölümün kaydedildiğini belirten Le Cornu sözlerine şöyle devam etti:
“Bizden gitmemizi istemeleri terörizmin faaliyetlerine devam etmesini sağladı. Mali bölünmenin eşiğinde ve ne yazık ki Nijer de aynı yolu izleyecek... Bazı yerel partiler terörle mücadele yerine aşiret çatışmalarını ve demokrasiyi küçümsemeyi tercih ederse bundan biz mi sorumlu olacağız? Ben öyle düşünmüyorum.”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, temmuz ayı sonunda Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum'u deviren darbecilerle yaşanan iki aylık gerginliğin ardından bu hafta ülkesinin Niamey'deki büyükelçisinin geri çekileceğini ve Nijer'de görev yapan bin 500 Fransız askerinin yıl sonuna kadar ülkeden ayrılacağını duyurdu.
AFP'nin analistlerden aktardığına göre söz konusu geri çekilme, daha önce Mali ve Burkina Faso'dan kovulan ve bölgedeki aşırılık yanlılarıyla mücadele için on yıllık askeri müdahalenin perdesini indiren Paris için bir gerileme örneği teşkil etti.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Almanya'da artan mülteci akışını durdurmak için bir dizi önlem almayı planlıyor.
Scholz, Deutschland gazetesine verdiği röportajda, “Almanya'ya gitmek isteyen mültecilerin sayısı şuan oldukça fazla… Bu nedenle uzun süredir Avrupa'nın dış sınırlarının korunmasını destekliyoruz ve Avusturya ile ek sınır güvenliği önlemlerini sürdürüyoruz. İsviçre ve Çek Cumhuriyeti ile ortak kontroller konusunda anlaştık” ifadelerini kullandı.
Alınan tedbirler arasında sığınma başvurusunun reddedilmesi halinde mültecinin ülkeyi terk etme zorunluluğunun da bulunduğuna dikkati çeken Scholz, Polonya hükümetinin vizelerin artık satılmamasını ve mültecilerin Almanya'ya ‘geçmemesini’ sağlaması gerektiğini vurgulayarak, "Bununla ilgilenmemiz gerekiyor. Bu nedenle Polonya ile sınırdaki kontrolleri sıkılaştırdık” dedi.
Almanya Başbakanı, bu önlemlerin bir araya getirilmesinin mülteci sayıları üzerinde bir etki yaratması gerektiğini kaydederek, "Bunun hızla fark edilmesini umuyoruz” şeklinde konuştu.
Almanya Şansölyesi, belediyelerdeki mültecilerin masraflarının finansmanı konusunda önümüzdeki Kasım ayında eyalet hükümet başkanlarıyla bir anlaşmaya varmaya çalıştığını doğrulayarak, federal düzeyde maliye bakanıyken, eyaletlere gerçek erişim sayılarına dayalı bir çözüm önerdiğini hatırlattı.
MED9 ülkelerinden AB'ye "göç konusunda daha fazla eylem" çağrısıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4576581-med9-%C3%BClkelerinden-abye-g%C3%B6%C3%A7-konusunda-daha-fazla-eylem-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1
MED9 ülkelerinden AB'ye "göç konusunda daha fazla eylem" çağrısı
AA
İtalya, Fransa, Portekiz, Hırvatistan, Yunanistan, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Slovenya ve İspanya'dan oluşan ve "MED9" olarak anılan grubun, dün Malta'nın başkenti Valetta'da yaptığı 10. Liderler Zirvesi'nin ardından sonuç bildirisi yayınlandı.
Bildiride, MED9 liderleri tarafından AB'ye, göçe yönelik menşe ve geçiş ülkelerindeki mücadelesini önemli ölçüde arttırması çağrısı yapıldı.
MED9 liderleri ayrıca, AB’nin yeni "Göç ve İltica Anlaşması"na dair müzakerelerin hızlandırılarak Avrupa Komisyonu'nun mevcut yasama dönemi bitmeden bir anlaşmaya varılması taleplerine bildiride yer verdi. Söz konusu anlaşmanın, göç konusunda ön cephede yer alan ülkelere ihtiyaçlarının yeterince karşılanacağına dair güvence vermesi gerektiği de ifade edildi.
Ayrıca, Tunus ile AB arasında 16 Temmuz'da düzensiz göçle mücadele ve ticaret alanlarında imzalanan mutabakat zaptının hızla hayata geçirilmesi de talep edildi.
Bildiride, Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna'ya destek sağlama konusundaki taahhüdün altı çizilirken "Rusya’nın Ukrayna’ya karşı devam eden saldırgan savaşını kınadığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Rusya, Karadeniz Tahıl Girişimi'ni sonlandırarak gıda güvenliği krizini kötüleştirdi" ifadeleri de yer aldı.
Sonuç bildirisinde, "Başta iklim değişikliği ve ekonomik güvenlikle ilgili olmak üzere ortaya çıkan küresel zorlukların bilincinde olarak AB Ekonomik Yönetişim Kuralları reformunun sonuçlanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz." ifadesi kullanılırken bu reformun Avrupa'nın mali açıdan sürdürülebilir bir şekilde ekonomik büyümeyi teşvik etme yeteneğini güçlendirmesi gerektiğine olan inanç da belirtildi.
Bildiride, AB'nin "2021-2027 Çok Yıllı Mali Çerçevesi"nde orta vadeli revizyona ihtiyaç olduğu da kaydedildi.
Avrupa projesini güçlendirme ve entegrasyon sürecini tamamlama konusunda kararlılığın aktarıldığı bildiride, "Bu çerçevede Batı Balkanlar, Moldova ve Ukrayna'nın AB'ye üyelik perspektifine tam ve net bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz." ifadesine de yer verildi.
Fas'taki deprem ve Libya'daki sel felaketine atıf bulunulan sonuç bildirisinde, "Son dönemde komşu bölgemizde meydana gelen korkunç yıkım ve can kayıplarından dolayı derin üzüntü duyuyor ve dayanışmamızı ifade ediyoruz. Etkilenen bölgelere desteğimizi sürdüreceğiz." denildi.
Bildiride, bir sonraki zirvenin 2024'te GKRY'de yapılacağı belirtildi.
İsveç’te bir bara düzenlenen silahlı saldırıda 2 kişi öldü, 2 kişi de yaralandıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4562296-i%CC%87sve%C3%A7%E2%80%99te-bir-bara-d%C3%BCzenlenen-silahl%C4%B1-sald%C4%B1r%C4%B1da-2-ki%C5%9Fi-%C3%B6ld%C3%BC-2-ki%C5%9Fi-de-yaraland%C4%B1
İsveç’te bir bara düzenlenen silahlı saldırıda 2 kişi öldü, 2 kişi de yaralandı
Sandviken’de olay mahallindeki polisler (AFP)
İsveç’in doğusunda, küçük bir kasabada bulunan bara, silahlı bir kişinin ateş açması sonucu iki kişi öldü, iki kişi de yaralandı.
Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre, Stockholm’ün yaklaşık 190 kilometre kuzeybatısındaki Sandviken’de bulunan bir barda, dün geç saatlerde, silahlı saldırı meydana geldi.
Saldırıda, 20’li yaşlarında bir kadın ve 50’li yaşlarında bir erkek öldü.
Polis, olayın suç çeteleri arasında artan şiddet dalgasının bir parçası gibi göründüğünü bildirdi.
İsveç, son birkaç yılda, bazı silahlı saldırılara maruz kaldı. Söz konusu saldırıların şiddeti son aylarda neredeyse her gün meydana gelecek kadar arttı.
Sandviken’de olay mahallindeki polisler (EPA)
Polis Sözcüsü, ölen 20 yaşındaki kişinin muhtemelen saldırganın hedefi olduğunu dile getirdi. Diğer ölen bir kişi ile yaralanan iki kişinin ise tesadüfen orada bulunduklarına inanıldığını söyledi.
Sözcü, polisin silahlı saldırganı aradığını, ancak henüz olayla ilgili hiç kimsenin gözaltına alınmadığını bildirdi.
Başbakan Ulf Kristersson, saldırının ardından İsveç haber ajansı TT’ye verdiği demeçte, “Çetelerin birbirini vurarak öldürmesi yeterince kötü. Ancak tamamen masum insanların ateş hattına düşmesi kesinlikle korkunç” dedi.
Kristersson liderliğindeki merkez sağ azınlık hükümeti, geçen yılki seçimleri, kısmen çete bağlantılı suçlardaki artışı durdurma taahhüdüyle kazandı.
Polis, İsveç’te yaklaşık 30 bin kişinin doğrudan çete suçlarına karıştığını veya bağlantılı olduğunu bildirdi.
Ülkedeki şiddet, büyük şehirlerin yanı sıra nadiren suça tanık olan küçük kasabalara da yayıldı.
Hindistan’daki G20 Zirvesi sonrasında Ukrayna’nın öfkesi ve Çin’in sessizliğihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4558331-hindistan%E2%80%99daki-g20-zirvesi-sonras%C4%B1nda-ukrayna%E2%80%99n%C4%B1n-%C3%B6fkesi-ve-%C3%A7in%E2%80%99-sessizli%C4%9Fi
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)
Hindistan’daki G20 Zirvesi sonrasında Ukrayna’nın öfkesi ve Çin’in sessizliği
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)
Sanjay Kapoor
Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin binlerce reklam panosunda gülümseyen yüzü, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi, G20 Zirvesi'nin ardından adeta parladı. Etkinliğin, bütçede yer alan miktarların dört katına mal olduğu söylentileri dolaşıyor.
Ancak etkinliğin bütçesiyle ilgili sorular, Hindistan hükümetinin elde ettiği büyük başarının önemini azaltmaz. Bu başarı, sadece Çin, Rusya, ABD ve Avrupa ülkeleri arasında siyasi bir anlaşmaya vararak ve tıkanmış G20'yi yeniden canlandırarak değil, aynı zamanda Hindistan'dan Suudi Arabistan'a, oradan Avrupa'ya ve ardından ABD'ye uzanacak pahalı ve coğrafi olarak kapsamlı bir anlaşma imzalayarak ‘imkansızı’ başarmasından kaynaklanıyor.
Zirvenin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yokluğu nedeniyle başarılı olmayacağı tahmin ediliyordu. Ancak zirve, Hindistan ve yurtdışındaki birçok dış politika uzmanının beklediğinden çok daha verimli oldu. Bazıları, Çin Devlet Başkanı'nın yokluğu ve Çin'i Başbakanı’nın temsil etmesi, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'ye alan açtığını ve aynı zamanda zirvenin başarısı için gerekli olan birliği sağladığını düşünüyor.
Başbakan Modi, her zaman olduğu gibi bu koşullardan yararlandı. ABD Başkanı Joe Biden'ın tam desteğiyle, Hindistan imkansızı başardı. Yani tüm katılımcı ülkelerden siyasi bildiri konusunda mutabakat sağlandı. Bu nedenle bu başarının sağlanması, dünyanın güç dengesinin Asya'ya kaydığının önemli bir göstergesidir.
Bu dönüşümü, hiçbir şey uzun zamandır beklenen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Yeni Delhi'ye yaptığı resmi ziyaretten daha iyi açıklayamazdı. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre bu ziyaret, zirveye eşi görülmemiş bir anlam kazandırdı. Veliaht Prens, Hindistan ile Ortadoğu ve Avrupa arasında ekonomik koridor (IMEC) kurmak için bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Çin'in çok gurur duyduğu Bir Kuşak Bir Yol Girişimi'nin (BRI) ışıltısını azalttı. Avrupa ve Ortadoğu'nun Hindistan ile eski ticaret yollarını yeniden gözden geçirip canlandırarak, ulaşım ve ekonomi koridoru, bu bölgedeki büyümeyi canlandıracak ve küresel ekonomiyi yeniden şekillendirecek.
İlginç bir şekilde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bu projeyi memnuniyetle karşıladı ve Rusya'ya da yardımcı olacağını söyledi. Putin'in iddialarına birçok kişi temkinli yaklaşsa da şüpheler sadece Rusya ile sınırlı değil. ABD'nin de bu kıtalararası anlaşmadan kazanç sağlayacağını iddia etmesi şüpheleri artırdı. Bazıları, ABD'nin bu projeye gösterdiği hevesle alay etti ve Washington'ın çok geç kaldığını söyledi.
ABD Başkanı Joe Biden'ın tam desteğiyle, Hindistan imkansızı başardı, yani tüm katılımcı ülkelerden siyasi bildiri konusunda mutabakat sağlandı. Bu başarının sağlanması, dünyanın güç dengesinin Asya'ya kaydığının önemli bir göstergesidir.
Biden ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile iyi ilişkileri olan Modi, zirve sırasında liderleri bir araya getirmeyi başardı. Geçen yıl Ukrayna savaşının ardından petrol fiyatları ve arzını manipüle etmeyi reddeden Genç Veliaht Prens, bir süredir Başkan Biden'dan memnun değil.
Riyad, ABD'nin önemini daha da azaltmak için Çin'in arabuluculuğundan sonra rakibi İran ile bir anlaşma imzaladı. Çin tarafından arabuluculuk edilen anlaşmanın imzalanmasından bu yana ABD, Riyad ile ilişkilerini yeniden kurmak için çok çalıştı ancak bu boşunaydı.
ABD son zamanlarda Riyad'a İsrail ile ilişkileri normalleştirmenin yanı sıra bir dizi başka kazanım teklif etti. Şimdi Delhi toplantısından sonra, ABD'nin çalkantılı ilişkisini Suudi Arabistan ile yeniden inşa etme umudu var.
Ancak en önemlisi, Delhi zirvesinden sonra G20'nin küresel ekonominin bir forumu olarak ayakta kalabilmesidir. Tüm ülkeler, siyasi bildiride Rusya ve Ukrayna'dan bahsetmemeyi kabul etti. İlginç olan ise bu mutabakat metninin taslağındaki ilk işaret, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'dan geldi. ABD, akıllıca bir şekilde Moskova ile Kiev arasındaki çatışma konusundaki tutumundan vazgeçti. Bu da Çin'in BRICS'i G20'nin alternatifi olarak güçlendirme çabalarını engellemeye yardımcı oldu. Hiç şüphesiz bu süreçte Yeni Delhi temel bir rol oynadı.
Moskova ve Pekin, bu bildirinin nasıl yazıldığını bilseler de Yeni Delhi ile diplomatik ilişkileri sürdürmeye devam ettiler. Her iki ülke de G20'nin ayakta kalmasının, jeopolitik meselelere sapmadan ekonomik konulara odaklanmasına bağlı olduğunu vurguladı. Çin ve Rusya'nın açıklamaları, iki ülkenin ve liderlerinin de zirvenin tüm sürecini yakından takip ettiğini gösteriyor. Hatta her ne kadar resmi olarak toplantılara katılmamış olsalar da Putin ve Şi Cinping'in varlığı, zirvenin iki günü boyunca hissedildi.
G20 Zirvesi logolarının yer aldığı posterler ve Yeni Delhi'de Başbakan Narendra Modi'nin resimleri. (Reuters)
Diğer yandan, koşullar nedeniyle dışlanan liderlerin çoğu Avrupalıydı. Zirvede Avrupa ülkelerinin temsiliyeti, mevcut önemlerine kıyasla abartılı görünüyordu. Bazı gözlemciler, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un veya hatta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un katılımının tamamen gereksiz olduğunu düşünüyorlardı. Hindistan kökenli olan İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Başbakan Modi tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Ancak zirvede büyük ölçüde görmezden gelindi. İngiltere'den Delhi'ye gelmesi planlanan ticaret heyeti katılmadı. Sunak ve eşi, şehirdeki bir otelde akşam yemeği yemek veya yerel bir Hindu tapınağını ziyaret etmek dışında pek bir şey yapmadı. Medyada çıkan bazı haberler, Sunak'ın yalnız hissettiğini ve zirve sırasında İngiliz Parlamentosu'ndan yoğun eleştirilere maruz kaldığını gösteriyor. Görünüşe göre Başbakan Sunak'ın iç sorunları, Delhi'deki konumunu olumsuz etkiledi.
Çin ve Rusya'nın açıklamaları, iki ülkenin ve liderlerinin de zirvenin tüm sürecini yakından takip ettiğini gösteriyor. Hatta, her ne kadar resmi olarak toplantılara katılmamış olsalar da Putin ve Şi Cinping'in varlığı, zirvenin iki günü boyunca hissedildi.
Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ülkesinde popülaritesi düşen bir lider olarak, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak'a benzer bir kader yaşadı. Trudeau ve Modi'nin görüşmesi, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için çok önemliydi. Hindistan Ottawa hükümetini, Hindistan'ın Pencap eyaletinde ayrı bir devlet talebinde bulunan Sih militanları kontrol altına almak için yeterli önlem almamak ve bu militanları uyuşturucu kaçakçılığı ve Kanada ve başka yerlerdeki Hint diplomatlarına yönelik saldırılarla suçlamakla eleştirdi."
Diğer yandan, iktidarda kalabilmek için Sih Jagmeet Singh liderliğindeki Yeni Demokrat Parti'nin desteğine ihtiyaç duyan Liberal Parti'nin lideri Justin Trudeau, Hindistan'ı kendi ülkesinin iç işlerine karışmakla eleştirdi. Trudeau, ayrıca, New Delhi'nin protestoları, özellikle de Kanada'dan büyük destek gören çiftçilerin gösterilerine karşı çıkmasına yönelik bir eleştiri olarak, ifade özgürlüğünü korumaya söz verdi. Trudeau'nun, Ottawa'ya dönmek için kullandığı uçakta yaşanan teknik bir sorun nedeniyle, Kanada'ya dönüşü 36 saat gecikti. Bu süre zarfında Trudeau, hem Hindistan'da hem de Kanada'da sosyal medya kullanıcılarından acımasız eleştirilere maruz kaldı. Özellikle Kanada'da Trudeau'ya yönelik eleştiriler oldukça sert oldu.
Hindistan'da düzenlenen G20 Zirvesi'nin sonuçlarının, hızla değişen küresel gerçekler üzerinde ne kadar etkili olduğu üzerinde durmak önemli. Ekonomik küresel bir örgüt olarak G20'nin rolünü yeniden teyit etmek önemli olsa da ABD ve Avrupa'nın, Ukrayna'yı dahil etme ve Rusya'yı son bildiride karalama konusundaki ısrarlarından vazgeçme şekli daha derin bir etkiye sahipti. Kiev, yayınlanan bildiriden memnuniyetsizliğini dile getirirken, zirve sırasında ABD ve Çin-Rusya ekseni arasında basit bir yakınlaşma umudu ortaya çıktı. Hindistan'da bulunduğu süre boyunca Başbakan Modi'den büyük ilgi gören ABD Başkanı Joe Biden, Çin ile gergin ilişkileri yeniden kurmak istediğini söyledi.
Elbette, Başkan Biden, önümüzdeki yıl sandık başına gitmeye hazırlanırken, Çin'in karşısında olmak istemez. Hiçbir ülkenin Rusya'dan yana konuşmamasına rağmen, G20'nin gelecekteki ev sahibi Brezilya'nın varlığı, Rusya'yı eleştirecek olan Avrupalı ülkeleri endişelendirdi. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, savaşın G20 zirvesinin ülkesine taşınmasından önce sona ermesini umduğunu söyledi. Başkan Lula, Putin'in ülkesine ziyarette bulunması için bir davet de gönderdi ve Putin'in orada tutuklanmayacağını söyledi. Unutulmamalıdır ki Putin'in Ukrayna'daki savaş sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından bir tutuklama emri var. Bu emir, Putin'in Johannesburg'daki BRICS zirvesine ve Delhi'ye yaptığı ziyarete kısmen engel oldu, ancak Hindistan, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bir üyesi değil.
Afrika Birliği'nin (AfB) G20'ye üye olması, başka bir önemli kazanım olarak görülüyor. Batı’nın, Afrika ülkelerinin Rusya ve Çin'e yaklaşmasından endişe duyduğu yönünde bir görüş var. Sahel bölgesinde yaşanan darbeler, Fransız hükümetine yönelikti ve bu hükümet, bu ülkelerde sömürgeci politikalarını sürdürdüğü için eleştiriliyordu. AfB'nin G20'ye üye olması, BRICS'in bazı Afrika ülkelerini üye alarak genişleme girişimine karşı önleyici bir hamle olarak da görülüyor.
AfB Başkanı, G20'ye üye olmalarından dolayı o kadar heyecanlandı ki Hindistan'ın artık Çin'den daha güçlü olduğunu söyledi. Ancak kimse böyle iddialara inanmayacaktır. Hindistan, Ay'a ve Güneş'in dış yörüngesine uzay aracı göndermiş olsa da Çin'e benzer sanayilere ve becerilere sahip olmadığı için Hindistan'ın Çin ile rekabet edebileceğine dair şüpheler var.
Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin iç politikaya olan ilgisi göz önüne alındığında asıl endişesi, bunun 2024'te yapılacak olan genel seçimlerde şansını nasıl etkileyeceği olacak. Modi'nin tek kaygısı, G20 Zirvesi sırasında Delhi'deki yoksul mahallelerden insanların tahliye edilmesinin ve marjinalleştirilmesinin, gelecek seçimlerde kendisine olan desteklerine yansıması…
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.
AB dışişleri bakanları gelecek toplantılarını Kiev'de yapacakhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4555051-ab-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakanlar%C4%B1-gelecek-toplant%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1-kievde-yapacak
AB dışişleri bakanları gelecek toplantılarını Kiev'de yapacak
AA
AB ülkelerinin dışişleri bakanları, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu vesilesiyle bulundukları New York'ta gayri resmi toplantı yaptı.
Toplantının ardından basına açıklamada bulunan Borrell, AB ve üyelerinin BM Genel Kurulu marjında 133 ülke ile görüşeceğini ve ana gündemin "iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma hedefleri, uluslararası finansal mimarideki reform ve Rusya'nın Ukrayna'da yürüttüğü savaş" olacağını söyledi.
Borrell, "Barış formülüne mümkün olduğu kadar çok sayıda BM üyesinin desteğini sağlamak için Ukrayna ile çalışmaya devam etmek istiyoruz. Bunun için de tüm bakanlarımız ortaklarıyla yoğun temaslarını sürdürecek." dedi.
AB dışişleri bakanlarının toplantıda Ukrayna'ya verilecek güvenlik taahhütlerini ele aldığını ifade eden Borrell, gelecek haftalarda yapılacak dışişleri bakanları toplantısının ise ilk kez Kiev'de düzenleneceğini bildirdi.
"Oturup onların gelmesini bekleyemeyiz"
Borrell, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden Rusya'nın Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in New York'a gelmemesiyle ilgili bir soruyu, "Çalışmaya devam etmek zorundayız. Oturup onların gelmesini bekleyemeyiz. Acil bir durumumuz var. Her gün insanlar ölüyor. Ne kadar erken biterse can kayıplarını engellemek için o kadar iyi. Öncelikle Ukraynalılar, Rus askerleri ve dünyada savaştan etkilenen diğer herkes." yanıtını verdi.
GKRY’den göçmenlerin geri gönderilmesi konusunda Suriye'deki durumun gözden geçirilmesi talebihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4549731-gkry%E2%80%99den-g%C3%B6%C3%A7menlerin-geri-g%C3%B6nderilmesi-konusunda-suriyedeki-durumun-g%C3%B6zden
Kıbrıs Ortak Kurtarma Koordinasyon Merkezi tarafından servis edilen bu fotoğraf, 21 Ağustos 2023 Pazar günü, adanın doğu yakasındaki sahil beldesi Protaras yakınlarında, göçmenlerin bulunduğu bir tekneyi gösteriyor. (AP)
GKRY’den göçmenlerin geri gönderilmesi konusunda Suriye'deki durumun gözden geçirilmesi talebi
Kıbrıs Ortak Kurtarma Koordinasyon Merkezi tarafından servis edilen bu fotoğraf, 21 Ağustos 2023 Pazar günü, adanın doğu yakasındaki sahil beldesi Protaras yakınlarında, göçmenlerin bulunduğu bir tekneyi gösteriyor. (AP)
Avrupa Birliği üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) dün yapılan açıklamada, Suriye'nin halen güvenli olmaması ve sığınmacıların geri gönderilememesine karşın bloktan Suriye'deki durumu gözden geçirmesi talep edildi. AFP’nin haberine göre bu talep, Akdeniz adasında göçmen karşıtı söylemin arttığı bir dönemde, son haftalarda yabancılara yönelik yaşanan ırkçı saldırı dalgasının ardından geldi.
GKRY’nin iç işlerinden sorumlu bakanı olan Konstantinos Ioannou, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler'i, Suriye'nin mültecilerin geri gönderilemeyeceği güvensiz ülke statüsüne son vermeleri konusunda ikna etmeye çalışacağını söyledi.
Loannou gazetecilere yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Güney Kıbrıs olarak biz de diğer üye yönetimlerle birlikte Suriye'deki durumun yeniden değerlendirilmesinin yararlı olduğunu düşünüyor ve buna inanıyoruz. Birlik 11 yıldır Suriye'nin statüsünü değiştirmedi, bu durum yeniden gözden geçirilmeli. Çünkü bazı alanlar güvenli kabul ediliyor. Avrupa Birliği İltica Ajansı'nın (EUAA) halihazırda güvenli alanlar olarak tanıdığı iki alan var. Bu iki alan artık AB düzeyinde de tanınması gerekiyor. Böylece göçmenler Suriye'ye geri gönderilebilir veya sınır dışı edilebilir. Şu an hiçbir ülke bunu yapamaz.”
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas'a yazdığı mektupta Loannou, yaklaşık 2,5 milyon Suriyelinin sığındığı Lübnan'a acil yardım ihtiyacını şu sözlerle dile getirdi:
“Lübnan'daki yetkililerden bize ulaşan bilgi, Lübnan'a sığınan Suriyeli sayısında artış olduğu yönünde. Lübnan bir barikattır. Lübnan çökerse bu tüm Avrupa'nın sorunu olur.”
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre dış etkenler ve alınan özel tedbirler sayesinde hükümetin düzensiz göçmenlerin gelişini yüzde 50 oranında azalttığını belirten Loannou sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerek gönüllü gerek de sınır dışı etme yoluyla geri dönüşleri yüzde 50 oranında, 3 bin 200'den 4 bin 700'e çıkarmayı başardık. Sığınma başvuruları hızlandırıldı ve artık dokuz yerine üç ay sürüyor. Hükümet adayı çekici olmayan bir destinasyon haline getirmek için sığınmacılara yapılan mali tahsisleri azaltmayı amaçlıyor.”
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi son aylarda Suriye ve Lübnan'dan deniz yoluyla gelen çoğu Suriyeli, sığınmacı akınına tanık oldu.
İçişleri Bakanlığı rakamlarına göre geçen yılın aynı döneminde 11 bin 961 olan sığınma başvurularının sayısı mart-ağustos döneminde 5 bin 866'ya düştü.
GKRY, adanın Akdeniz boyunca uzanan göç yolunun ‘ön cephesinde’ olduğunu belirtiyor. Sığınmacılar, hükümet kontrolündeki bölgelerdeki 915 bin kişilik nüfusun yüzde 6’sını oluşturuyor. Bu, Avrupa Birliği ülkelerinde en yüksek oran olarak biliniyor.
Sığınma başvurularındaki düşüşe rağmen tekneyle gelen göçmen sayısı yükseldi ve yılın ilk yedi ayında yüzde 60'lık bir artış kaydedildi.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة