Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, Biden'ın çatışmayı sona erdirmek için yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü aktardı

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, ABD Başkanı Biden'ın yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü, ekibinin ise bu kampanyayı Yemen ihtilafını kalıcı bir şekilde çözmek için ABD'nin diplomatik gücünü kullanarak uyguladığını vurguladı.
Şarku’l Avsat olarak ABD'li diplomat Lenderking ile yaklaşık iki hafta önceki ziyareti sırasında Cidde'de bir araya gelecektik ki, yoğun programı yüz yüze görüşmemize engel oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığının aktardığına göre, Lenderking'in Arap (Basra) Körfezi’ne yaptığı ziyaret turunda, Yemen'de kapsamlı bir barış süreci konusunda yeni bir anlaşma sağlanmasına yönelik mevcut çabaların desteklenmesine odaklanıldı.
Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Yemen dosyasındaki gerçek ilerlemeden bahseden Lenderking, uzun vadede kaydedilen iyileşmenin devamını sağlama yönündeki çalışmaların sürdüğünü aktardı. Devam eden bu tartışmaların, yıllardır görülen en iyi barış şansını sunduğunu da ekledi.
Yemenliler arasındaki kapsamlı siyasi sürecin, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele aldığına dikkat çeken Lenderking, bu şekilde çatışmanın kalıcı olarak çözülebileceğine değindi. Bunun zor bir süreç olduğunu, ancak bu yönde gerçek bir ilerlemeye tanık olunacağı yönünde umudun var olduğunu da ekledi.
Husilerin gelecekte kaydedilecek herhangi bir anlaşmayı uygulaması yönündeki güvenceler konusunda, ‘sürmekte olan hassas tartışmalar’ hakkında yorum yapmaktan kaçındı. Ancak tarafların son zamanlarda iyi niyet gösterdiğine değinen Lenderking, ilgili tarafların kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni bir kapsamlı anlaşmaya varma olasılığına ilişkin iyimserliğini dile getirdi.
Husileri müzakere yolunu seçmeyi sürdürmeye teşvik eden ABD'li yetkili, Başkanlık Konseyi'nin Yemen halkının acılarını hafifletmedeki rolünü, ateşkese bağlılığını överek bu özelliklerinin bugün tanık olduğumuz ilerlemenin önünü açtığına değindi.
ABD'nin Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inandığını vurgulayan Lenderking, ABD’nin güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirilmesi konusunda Başkanlık Konseyi'nin her türlü çabasını desteklediğini ifade etti.
Barış görüşmelerinde gerçek bir ilerleme
Nisan 2022'de Birleşmiş Milletler'in (BM) aracılık ettiği ateşkesin ve ardından gerilimin düşürüldüğü dönemin çatışmaları önemli ölçüde azalttığını, ilerleme açısından bugün kaydedilen gelişmeyi elde etmeyi mümkün kıldığını belirten Lenderking, savaşın başlangıcından bu yana en uzun süren bu sükûnet döneminde sınırlara yönelik saldırıların durdurduğunu, binlerce insan hayatının kurtarıldığını vurguladı. Böylece taraflar arasında yoğun bir diyaloğun yürütüldüğünü, bu ayın başında 900 tutuklunun serbest bırakılması gibi güven pekiştirici önemli adımların kaydedildiğini de ekledi.
Yemen hükümeti ve Husi grubu 3 gün süreyle esir takası anlaşması imzaladı. Bu süre zarfında her iki taraftan 887 kişi Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) gözetiminde serbest bırakıldı. Suudi Arabistan ise insani yardım girişimi kapsamında ICRC ile koordineli bir şekilde Husi grubuna mensup 104 mahkumu serbest bıraktı.
ABD’nin BM ile koordinasyon içerisinde ateşkesin sağlanmasına yardımcı olduğunu açıklayan Lenderking, “Barış çabaları konusunda uluslararası bir mutabakata vardık, bugün tanık olduğumuz barış çabalarını yeniden bölgesel katılım ile destekledik. Yemen ihtilafının bir an önce sona ermesine yardımcı olmak için elimizden geleni her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Şu an Suudi Arabistan ve Umman heyetlerinin Sana ziyareti, bu çabalarda ileriye doğru atılmış önemli bir adımı temsil ediyor” açıklamalarında bulundu.
Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammed Al Cabir başkanlığındaki bir Suudi heyeti, bu ayın ortalarında beş gün boyunca Husilerle doğrudan görüşmelerde bulunmuştu. Görüşmelerde Yemen'deki insani duruma, tüm mahkumların serbest bırakılmasına, ateşkese ve kapsamlı bir siyasi çözüme odaklanılmıştı.
Suudi Dışişleri Bakanlığı, şeffaf olarak nitelendirdiği bu görüşmelerin iyimser bir atmosferde gerçekleştiğini bildirmişti. Tüm Yemenli taraflarca kabul edilebilir kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözüme ulaşılmasına imkan sağladığı üzerine durulmuştu.
Lenderking, bu hususta şu ifadeleri kullandı:
“ABD yönetimi ilk günden itibaren önceliği Yemen'deki çatışmanın çözümüne verdi. Başkan Biden, göreve gelmesi akabinde dış politikaya ilişkin ilk konuşmasında Yemen'deki savaşın sona erdirilmesine yardımcı olmak için güçlü diplomasi izleyeceğimizi söyledi. Şubat 2021'de göreve gelişimin ardından, savaşı sona erdirme yönünde ilerleme sağlamak için ilgili tüm tarafları görevlendirdim. Bu hedef, Başkan'ın bölgesel gerginliğin azaltılmasına ve çatışmaların diplomasi yoluyla çözülmesine öncelik veren Ulusal Güvenlik Stratejisi ile tutarlılık gösteriyor. Biden yönetimi devraldığında bulunduğumuz noktadan önemli bir dönemeç kaydedildi. Karşılaştığımız büyük zorlukları hafife almıyoruz. Ancak gerçek bir ilerleme var. Koşulların uzun vadede iyileşmeye devam etmesini sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz”
Diplomasi ve insanlık yolu
Ülkesinin Yemen dosyasına iki noktada odaklandığına dikkat çeken Lenderking, ABD’nin barış çabaları konusunda fikir birliği oluşturmak, uzlaşma ve tavizlere varılması için teşvik etmek için Yemenli, bölgesel ve uluslararası ortaklarla aktif bir şekilde ilişki kurduğunu bildirdi.
Bu konuda günlük diplomaside en üst ve en alt seviyedeki çalışanlar arasında bir ekip çalışması olduğunu ifade eden Lenderking, şöyle ekledi:
“Başkan Biden, geçen yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette ağırlıklı olarak Yemen ihtilafına odaklandı. Suudi Arabistan ile Husiler arasında gerçekleşen, ABD'nin desteklediği tartışmalara katıldım. Son iki ay içerisinde, ABD'nin Yemen'deki barış çabalarını desteklemeye devam ettiğine şahit olduk. Başkan Biden, Umman Sultanı ile, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Suudi Dışişleri Bakanı ile, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Suudi Veliaht Prensi ile bir araya geldi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Koordinatörümüz Brett McGurk ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, bölgedeki liderlik seviyelerinde diplomatik çabalarımızı sürekli olarak artırdı. Başkan tarafından yönetilen, ekibi tarafından yürütülen yoğun bir diplomatik kampanya var. Bu anlaşmazlığın kalıcı olarak çözülmesine yardımcı olmak için ABD’nin tüm diplomatik gücünü kullanmaya kararlıyız. ABD yönetiminin üzerinde çalıştığı ikinci kısım ise insani cephe. Nitekim ABD, Yemen'in en büyük insani yardım bağışçılarından biri olmaya devam ediyor. 27 Şubat'ta Dışişleri Bakanı, yeni bir insani yardım paketi kapsamında 444 milyon dolar destek vereceğini duyurdu, bu ek miktar, çatışma başladığından bu yana toplam desteğimizi 5,4 milyar doların üzerine çıkardı. Hala büyük bir fon açığı bulunan Birleşmiş Milletler’nin 2023 Yemen İnsani Müdahale Planı kapsamında Yemenlilere hayat kurtaran yardımları finanse etmek için yeterli fon sağlamaya yönelik uluslararası bağış seferber etmek için özenle çalışıyoruz. ABD ayrıca, hayati küresel su yolunda bölgesel bir çevre felaketini ve ekonomik kargaşayı önlemek için Safir petrol tankının boşaltılması için uluslararası bir kampanya yönünde baskı yaptı.”
Aynı zamanda yeni satın alınan Nautica tankerinin bu operasyonu tamamlamak için Yemen'e doğru yola çıktığı haberini de memnuniyetle karşıladı.
Barışa giden zorlu yol
Sekiz yıldır devam eden çatışmayı bu kez sona erdirme yönünde gerçek bir şansın olup olmadığı konusunda ise “Bence devam eden görüşmeler barış yönünde yıllardır gördüğümüz en iyi şansı sunuyor. Gerginliğin azaltılması ile şimdiden binlerce hayat kurtarıldı. ABD, Yemen'deki her türlü barış çabasını destekliyor. Bu savaş çok uzun sürdü, en yakın zamanda sona ermesi gerekiyor. ABD, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele alan, Yemenliler arasında kapsamlı bir siyasi sürecin olduğunu açıkça görüyor. Çatışmayı kalıcı olarak çözebilecek, Yemen'deki korkunç insani krizin sona ermesine yardımcı olabilecek şey bu. Böyle bir süreç kolay değil. Ancak bu yönde gerçek bir ilerleme göreceğimizden umutluyum” vurgusunda bulundu.
Yemen'de kalıcı bir çözüm için uluslararası mutabakat
BM'nin arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki siyasi süreç yoluyla çatışmanın kalıcı olarak çözüleceğine dikkat çeken Lenderking, uluslararası toplum ve bölgesel ortakların bu yönde anlaştıklarına değindi. Aynı zamanda, “Böyle bir süreci desteklemek için hemfikiriz. ABD, herhangi bir siyasi sürecin toparlanma çabalarını bütünleşmesini sağlamak için çalışıyor. Böylece bölgesel ve uluslararası ortaklardan güçlü destek alınması, Yemen ile komşuları arasındaki ekonomik iş birliğinin teşviki üzerine duruluyor” açıklamalarında bulundu.
Husiler, müzakere etmeyi savaşmaya tercih etmeli
Yaşanan hassas görüşmelerin detayları hakkında yorum yapmak istemediğini dile getiren Lenderking, şöyle ekledi:
“Husilerin ele almak istediği pek çok sorunun ancak BM arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki bir siyasi süreç yoluyla çözülebileceğine dair bir düşünce mevcut. İlgili taraflar, kısa süre önce BM ve ICRC arabuluculuğunda toplamda 900 tutuklunun serbest bırakıldığı bir anlaşmanın uygulanması yönünde iyi niyet gösterdi. Bu, tarafların müzakereye katılma arzusunu ve yeteneğini gösteren olumlu bir gelişmeydi. İlgili tarafların, kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni ve kapsamlı bir anlaşmaya varabilecekleri konusunda iyimserim. Ancak bunu başarmak için Husiler, müzakere yolunu savaşa tercih etmeye devam etmeli. Elimizde yeni bir fırsat var. Tüm uluslararası toplumun bu konuya olan ilgisini sürdürmesi, Husileri ve diğer tarafları barış çabalarında işbirliği yapmaya çağırması önemli.”
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin devamındaki rolü
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin istikrara kavuşturulması ve devam eden Husi saldırılarına rağmen Yemenlilerin acılarının hafifletilmesindeki rolü hakkında olumlu ifadeler kullanan Lenderking, “Başkanlık Konseyi liderliğindeki Yemen Cumhuriyeti hükümetine, BM’nin arabuluculuk rolü oynadığı ateşkes anlaşmasına bağlı kalmaya devam ettiği, Yemen'in ekonomik altyapısına yönelik Husi saldırıları karşısında itidalli davrandığı için daha önce övgüde bulunmuştuk. Başkanlık Konseyi, ateşkes şartlarına bağlı kalarak Yemen halkının acılarının hafifletilmesine yardımcı oldu, aynı zamanda bugün gördüğümüz ilerlemeye imkan sağladı. Başkanlık Konseyi'nin barışı sağlamak için ek adımlar atma taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz” açıklamalarında bulundu.
Devletlerinin geleceklerine yalnızca Yemenliler karar verecek
Güney Geçiş Konseyi 1990'da ulaşılan Yemen birliği öncesindeki güney devletinin yeniden kurulması çağrısında bulunurken Yemenli taraflar arasında yaklaşmakta olan barış istişarelerine yönelik hazırlığa, devletin nasıl şekillenmesi gerektiği hususlarına değinen Lenderking, şöyle ekledi:
“ABD, Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inanıyor. Bu nedenle, Yemen devletinin geleceği ile ilgili sorunların ele alınmasına yardımcı olmak için Yemenliler arasında kapsayıcı bir siyasi süreci destekliyoruz. Başkanlık Konseyi'nin Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirme ve siyasi bir sürece hazırlanma konusunda koordinasyon sağlama çabalarını destekliyoruz. Güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere ülkelerinin geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğini bir kez daha belirtmek isterim. ABD, bu ve diğer konuları ele almak için BM arabuluculuğunda kapsamlı bir süreci destekleyecektir.”
Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma, Yemen'de barışa varılma ihtimalini pekiştiriyor
Lenderking, Yemen'deki barış çabalarındaki son ilerlemeyi, ABD ve bölgesel ortakların desteğiyle BM liderliğindeki iki yıllık yoğun diplomatik çabaların bir neticesi olarak görüyor. Son olarak Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma hususunda ise şu ifadelere başvuruyor:
“ABD, Orta Doğu'daki gerilimi düşürmeye yönelik her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyor. Suudi Arabistan ve İran arasındaki son anlaşma, Yemen’de barışı tesis edemez. Bu inanca sahip olanların İran ile Husiler arasındaki ilişkiyi, mevcut barış çabalarının doğasını yanlış anladığını düşünüyorum. Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik sınır ötesi saldırılarının bir yıldan uzun süredir durdurulması dahil olmak üzere Yemen'deki barış çabalarındaki ilerleme, Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşmayı kolaylaştırdı. Her ikisi de Suudi Arabistan'ın gerginliği azaltma yönünde önemli bir çabası olarak görülüyor. ABD yönetimi, başından beri Bağdat ve Maskat'ta çok sayıda müzakere turu dahil olmak üzere Suudi Arabistan ile İran arasında doğrudan müzakereleri destekledi. Bu süreç kapsamında İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerinin bir kısmını durdurmak için taahhütlerde bulunduğunu fark ediyoruz. Böylece Yemen'deki krizi çözme yönündeki ivme arttı. İran'ın bu gidişata bağlı kalması, tüm Orta Doğu’nun yararına olacak, Yemen'deki barış çabalarının baltalanma riskini azaltacaktır. Ancak hepimiz hala bu taahhütlerin sahada eyleme dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğini görmeyi bekliyoruz.”



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.