Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Suudi Arabistan’da kültür öncü bir rol oynadı

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei
TT

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei

Hüda Selim el-Muhaysevi

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei, 1953'te Suudi Arabistan'ın kuzeyindeki Kureyyet'ta doğdu. Erken yaşlarda Riyad'a taşındı. Ardından İngiliz edebiyatı alanında uzmanlaştıktan sonra ABD’ye giderek yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı.

Avrupa edebiyatlarında Oryantalizm üzerine araştırmaları, Oryantalizm adlı kitabının yazarı ünlü Filistinli düşünür Edward Said ile tanışmasına neden oldu. Şiir sevgisi nedeniyle edebiyat eleştirisinde uzmanlaştı ve 1984'ten beri Riyad'daki Kral Suud Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı İngiliz Edebiyatı Profesörü olarak görev yapıyor. Riyad'daki Edebiyat Kulübü'nün başkanlığını yaptı ve ‘Riyadh Daily’ gazetesinin editörlüğünü yaptı. Çok sayıda entelektüel, edebi ve kültürel kitabı var. ‘Modern Arap eleştirisinde Öteki'ni- Batı Kabul Etmek ‘, ‘Batı medeniyetindeki Yahudi bileşeni’, ‘Kültürel farklılık, farklılık kültürü ve kavramların göçü; kültürel dönüşümlerin okunması’ bu kitaplardan bazılarını oluşturuyor. Yirmi kitabı aşan daha birçok kitabı bulunuyor.

Gerçeklik meseleleriyle, özellikle de moderniteyle ilgilenen organik entelektüel imajı temsil ediyor. Bu, moderniteyi konu alan birçok eseri çevirmesinde kendini gösterir. Ünlü sosyolog Zygmunt Bauman'ın ‘Akışkan Modernite Çağında Etik’ adlı eseri, 17’inci yüzyıldan 20’inci yüzyıla uzanan ‘Modernitenin Seyirleri - Altmış Metinde Batı Modernitesi’,  Jerald F. Dirks’in Amerikan tarihinde Müslümanlar (Muslims in American History) bu eserlerden bazılarını oluşturuyor. Dikkatini moderniteye odaklamasına rağmen feminizm kavramı, farklılık kültürü, ötekini kabul etme, mekânlarda ve sanatta anlam sorunu gibi pek çok vizyon ve konuyu belgeledi ve sundu.

Bazei, bu röportajda, çalışmaları ile ilgili düşünmesini ve görüşlerini gerektiren bir dizi kritik ve entelektüel konu hakkındaki soruları yanıtlıyor.

“Yaşanan gelişmeler kadın alanında protestoların gerileyeceğini düşündürüyor ama bunun kadın edebiyatına etkisinin ortaya çıkması zaman alacak.”

-Entelektüel meşguliyetlerinizi takip eden herkes, modernite ve onun sorunlarıyla meşgul olduğunuzu görüyor. Bize resmin ne olduğunu, arka planını ve arkasındaki amacı açıklayabilir misiniz?

Modernite, diğer pek çok kültürde olduğu gibi Arap kültüründe de merkezi bir konudur; dolayısıyla benim ve başkalarının ilgi odağı olması doğaldır. Modernite, yenilenmeyle eş anlamlıdır ancak kalıplaşmış düşüncenin reddedilmesi, farklı olanın kabul edilmesi ve her düzeyde başkalarına açık olmak gibi başka çağrışımlar da kazanmıştır. Ama bana göre insan kültürlerinde olduğu gibi Arap-İslam kültüründe de anlam, doğruluk ve sevgi gibi birçok temel değere saygı gösterilmesiyle sınırlıdır. Benim kabul ettiğim açıklık bu değerlere bağlıdır ve burada genişletilmesi zor olan sosyal yaşamdaki diğer birçok veriyle tutarlıdır.

Araplar ve modernite

- Arap dünyasının moderniteyle ilişkisini, Batı modernliği kavramlarının dolaşımını veya sizin deyiminizle kavramların göçünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arap aydınlarının ve yazarlarının moderniteyle ilişkileri değişkenlik gösterdiğinden bunu kısa bir cevapla özetlemek zordur. Muhalifler var, meraklılar var ve iki grup arasında spektrumlar var. Ancak, bu konudaki görüşümü ‘Diğerinin Kabulü’ ve ‘Kavramların Göçü’ gibi çeşitli kitaplarda özetledim. Her iki kitapta da çizilen resim, genel olarak etkileşim düzeyi açısından benim istediğim şey değil. Arap dünyasında modern düşüncenin, özellikle de modern felsefenin, algısı bazen yanlış anlama, bazen basitleştirme ve bazen de yabancılaşma ile karakterize olmuştur. Ancak, bu durum, yüksek düzeyde etkileşimden yoksun değildir.

Arap dünyasındaki miras ve modernite meselesine gelince, bazıları bir kopuş olduğunu söylüyor, bazıları ise mirasın etkisiz hale getirilemeyeceğini, aksine onun üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyor. Peki siz bunlar arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Bu zaman zaman sorulan bir soru. Ben bunun siyah-beyaz gibi net bir cevabı olmadığını düşünüyorum. Kültür, miras olmadan olmayacağı gibi modernlik ve gelişme olmadan da olmaz. Bir yöne kaymak mümkündür, ancak ikisinden birini terk etmek mümkün değildir. Bunu mümkün sanan kimsenin söyleyecek önemli bir şeyi yoktur.

Suudi Arabistan'daki değişikliklere girmeden önce, biraz geriye gidelim ve geçen yüzyıl boyunca, bu değişikliklerin en önemli özellikleri nelerdir ve bunlar günümüzle ilgili olarak kabul edilebilecek bir şey var mı?

Suudi Arabistan'daki değişiklikler, kuruluşuyla birlikte başladı ve Kral Abdulaziz, yalnızca siyasi düzeyde değil, aynı zamanda Suudi Arabistan'ı iletişim ve başkalarına açılma yoluyla dünyayla bütünleştirme düzeyinde de ilk dönüştürücüydü. Ancak, bu yolda devam etme çabaları, bazen gerilemeye yol açan zorluklarla karşılaştı. Bugün gördüğümüz şey, kurucunun belirlediği temel yola geri dönmektir.

Suudi Arabistan Krallığı'nda yaşanan değişimler sadece Arapların değil tüm dünyanın dikkatini çekti. Bu değişimlerin sahadaki yansımaları ve en önemli çıktıları sizce nelerdir?

Bu değişiklikleri birkaç cümlede özetlemek zordur, ancak en önemlileri arasında dini bağnazlığı azaltmak ve dünyanın aktif ve katılımcı bir üyesi olmak için ülkenin yerini korumak yer alır. Kültürel konular, olumlu değişimin ön saflarında yer aldı ve bunun aynı güçle devam etmesini umuyorum.

“Arap dünyasında modernitenin algılanışı belirsizlik, yabancılaşma ve yanlış anlama ile karakterize edilmiştir. Gelenek ve modernite olmayan kültür yoktur.”

Kadın

Suudi Arabistan'daki kadınlarla ilgili yazıların 1970-90'lı yıllar arasında güçlü ve cesur bir şekilde ilerlediğini göz önüne alarak, Suudi kadınların bu sahnedeki varlığından bahsedelim. Bu dönem hakkında da bizi daha fazla aydınlatır mısınız?

Son yirmi yılda en azından, Suudi Arabistan'daki kadın edebiyat sahnesinde önemli bir değişiklik görmüyorum. Son zamanlarda meydana gelen gelişmeler, kadınları iç ve dış platformlarda destekledi ve bunun edebi ve entelektüel üretim üzerinde bir etkisi olmuş olabilir. Muhtemelen öyle de olmuştur, ancak henüz bana netleşmemiştir. Beklenen değişikliklerden biri de bazı temel hakların kaybına karşı protestoların gerilemesi, ancak bunun üretim düzeyine etkisi şu anda net değil.

Çevirdiğiniz eserler çoğunlukla modernlik, başkalarının kültürü ve bunların kabulü etrafında dönüyor. Özel olarak Suudi kültürüne ve genel olarak Arap kültürüne tanıtılması öncelikli konu ve başlıklar var mı?

Bahsedilen konularla meselelerle ilgilenmek, yabancı edebiyat alanında uzmanlaşmamın doğal bir sonucudur. Bu, bana diğerini yakından tanıma fırsatı verdi. Bu, diğerleriyle birlikte yaşamak veya onlarla yakın olmakla değil, kültürleri aracılığıyla oldu. Edebiyat, her zaman bu kültürün derinliklerinde yer alır. İngiliz edebiyatı uzmanı olarak doğrudan bilgim, bana Batı teorilerini ve kavramlarını anlamamı sağladı. Bu da bazı Arap eleştirel uygulamalarındaki hataları keşfetmeme yardımcı oldu.

Kimlik

1975 yılında Amerika'ya geldiğinizde kimliğinizi kaybetme korkusu yaşadınız, bu deneyimin ardından 1984 yılında Suudi Arabistan’a döndüğünüzde endişeniz neydi?

Ülkeme döndüğümde, kimliğimi teyit etmek için Arap edebiyatı, özellikle de Suudi ve Körfez edebiyatı üzerine yoğunlaştım. Ayrıca kimlik karmaşası yaşıyordum ve aidiyetimi teyit etmeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle, öncelikle çöl kültürünü incelemeye başladım. Bu, endişelerimi ve bunları aşma çabalarımı yansıtıyordu. Sanırım bu eğilim devam ediyor. Örneğin, İngilizcenin baskınlığı ve Arapçanın pahasına üzücü bir şekilde yayılması karşısında sürekli olarak Arapçayı savunmam bunu gösteriyor.

"Batı Uygarlığındaki Yahudi Bileşeni" adlı kitabınızla ilgili bir soru sormak istiyorum. Kitabınızda, Yahudi düşünürlerin Batı düşüncesi üzerindeki etkisini araştırıyorsunuz. Bu düşünürlerden bazıları, Karl Marx, Sigmund Freud ve Hannah Arendt gibi, kendi dinlerinden önemli ölçüde etkilenmiş kişilerdir. Bu durum, sizin gibi farklı bir dini referans çerçevesine sahip bir düşünürün, bu düşünürlerin çalışmalarını araştırmasını nasıl etkiliyor?

Kitap, dini açıdan Yahudileri değil, şöhreti İncil'i eleştirmeye dayanan Spinoza hariç, dindar olmayan Yahudi gruplarına mensup laik düşünürleri ele alıyor. Dolayısıyla dini geçmişimin önemli bir rolü yok, daha doğrusu entelektüel geçmişim, yani farklı bir kültüre ait olmam ve belirli bir eleştirel bakış açısıyla hareket noktam. Kitap, bu düşünürlerin, akademisyenlerin ve yaratıcıların dinsel değil etnik bağlılıklarının Avrupa'daki Yahudi gruplarını, yani yüzyıllardır zulüm gören ve kendine ait bir mirası olan bir azınlığa mensup olmalarını nasıl etkilediğini vurgulayan bir çalışma olmayı amaçlıyor. Bu onların Batı'da bilime, felsefeye ve edebiyata katkılarını nasıl etkiledi? Kitabı ilgilendiren de budur.

“Kavramlar yabancılaşabilir ve farklı entelektüel roller oynayabilir”

Sağa doğru yükseliş

Modernite bağlamında, bazı Batı toplumlarında veya bazı ülkelerin resmi politikalarında şu anda gözlemlediğimiz, sağcı olarak tanımlanabilecek davranışları nasıl açıklıyorsunuz? Bu bizi, Zygmunt Bauman'ın ortaya attığı ve siz de çevirmen Suriyeli Buthaina el-İbrahim ile birlikte kitabının çevirisini yaptığınız akışkan modernite kavramına götürüyor mu?

Sağın, akışkan moderniteyle pek ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Sağcı eğilim çeşitli nedenlerle büyüdü veya yoğunlaştı; bunlardan en önemlisi Avrupa'nın etnik ve dini kimliğine yönelik bir tehdit olduğu yönündeki hissiyattı.

‘Kavramların Göçü’ kitabını yazdınız. İnsanların göç ettikten sonra mekan ve zamana yabancılaşması gibi kavramlar da yabancılaşıyor mu? Peki Araplar tarihsel bağlamın rahminden doğduğu ve onun bir aynası olduğu halde neden kendi kavramlarını yazamıyorlar?

Evet, kavramlar yabancılaşabilir, yani değişebilir ve orijinal ortamlarında oynadıkları rollerden biraz farklı düşünsel roller üstlenebilirler. Arap dünyasında, diğeriyle etkileşim bağlamında ortaya çıkan kavramlar ve mevcut durumları ele alma bağlamında ortaya çıkan kavramlar vardır. Örneğin, Cezayirli düşünür Malik Bin Nebi'nin "sömürgeciliğe yatkınlık" kavramı, tamamen Arap-İslamî bir kavramdır. Faslı düşünür Taha Abdurrahman'ın da geliştirdiği kavramlar vardır. Ancak, Arap kültürü, tarihi boyunca gelişen ve burada ele alınamayacak kadar çok kavramla doludur.

el-Ula (AFP)

Geçtiğimiz yüzyılda, o dönemin gelişmekte olan ülkeleri olan Körfez ülkelerinde, örneğin Lübnan, Suriye, Mısır, Irak gibi ülkelerdeki aydınların deneyimlerinden yararlanıldı. Günümüzde Arap coğrafyasında aydınların etkileşiminin düzeyini ve doğasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence, Arap toplulukları ile Körfez toplumları arasındaki etkileşim, ekonomik ve muhtemelen siyasi koşullar tarafından zorunlu kılınan doğal bir etkileşimdir. Ancak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, uzun zamandan beri Arap varlığına şüphesiz fayda sağlamıştır. Aynı şekilde, Arap kardeşler de bölge ülkelerinde bulundukları için fayda sağlamışlardır. Onlar doğal olarak yabancı değildirler. Bugün sıkıntı çeken Arap bölgelerinin, tıpkı şu anda bölgedeki halklarının varlığından yararlandıkları gibi, daha sonra koşullar düzeldiğinde de yararlanacaklarına inanıyorum.



Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
TT

Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Irak bugün (Pazartesi) İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin ülkenin kuzeybatısında meydana gelen bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran'a başsağlığı diledi.

BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin trajik bir kazada hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz” ifadesini kullandı.

Muhammed bin Zayed, “Merhumlara Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ailelerine sabır diliyoruz. BAE'nin bu zor koşullarda İran'la dayanışma içinde olduğunu yineliyoruz” diye ekledi. BAE Devlet Başkanı Yardımcısı ve Başbakan Şeyh Muhammed bin Raşid Âl Mektum da bir tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı’nın elim bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla kardeş İran halkına ve yönetimine başsağlığı ve en derin taziyelerimizi sunuyoruz. Bu zor zamanda kalplerimiz sizinle. Yüce Allah'ın onlara merhamet etmesi ve ebedi istirahat bahşetmesi için dua ediyoruz.”

Konuyla ilgili olarak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi de bir açıklama yaparak, “Mısır, elim bir kaza sonucu vefat eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve arkadaşlarının yasını büyük bir üzüntüyle tutmaktadır” dedi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, kardeş İran halkına en derin taziye ve başsağlığı dileklerini sunarken, Yüce Allah'tan İran Cumhurbaşkanı ve beraberindekilere merhamet etmesini ve ailelerine sabır ve teselli vermesini niyaz eder, Mısır Arap Cumhuriyeti'nin bu büyük kayıpta İran yönetimi ve halkıyla dayanışma içinde olduğunu ifade eder.”

Ürdün Kralı 2. Abdullah da “Kardeş Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve onlara eşlik edenlerin vefatı dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği, hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi sunuyorum. Allah hepsine rahmet eylesin. Bu zor durumda İran'daki kardeşlerimizle dayanışma içindeyiz” ifadelerini kullandı.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi, İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı dolayısıyla bir tweet atarak başsağlığı diledi: “İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin helikopterlerinin talihsiz bir şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum.”

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani de X platformu üzerinden bir mesaj paylaştı: “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindeki yetkililerin elim helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en içten taziyelerimizi sunar, Yüce Allah'tan kendilerine rahmet ve mağfiret, ailelerine sabır ve teselli vermesini dileriz.”

İran'ın İdari İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mansuri bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı İbrahimi Reisi'nin dün (pazar) öğleden sonra Azerbaycan sınırına yakın dağlık bir bölgede helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybettiğini doğruladı.

İran devlet televizyonu, Reisi ve onunla birlikte Azerbaycan sınırındaki bir barajın açılışından dönen helikopterde seyahat eden Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan'ın da vefat ettiğini bildirdi.

Böylece, dün öğleden sonra ülkenin kuzeybatısında bir dizi yetkilinin de eşlik ettiği helikopterin düşmesi ve kendisinin ve helikopterde bulunan herkesin öldüğünün açıklanmasının ardından İran Cumhurbaşkanı'nın akıbetiyle ilgili gizem sona ermiş oldu.

Lübnan bugün, merhum İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı için üç günlük ulusal yas ilan etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed de İran Cumhurbaşkanı’nın yasını tuttu. Suriye Devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Esed’in ‘bu acı verici kaza ve sonucunda meydana gelen büyük kayıptan dolayı derin üzüntü duyduğu’ ifade edildi. Açıklamanın devamında, “Suriye ve İran arasındaki stratejik ilişkilerin gelişmesi için merhum cumhurbaşkanıyla birlikte çalıştık ve onun Suriye ziyaretini bu süreçte önemli bir kilometre taşı olarak daima hatırlayacağız” ifadeleri yer aldı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ise Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin vefatı dolayısıyla İran hükümeti ve halkına en içten taziyelerini sundu.

Şarku’l Avsat’ın Irak Haber Ajansı’ndan (INA) aktardığına göre Sudani, “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin İran'ın kuzeyinde meydana gelen talihsiz uçak kazasında hayatını kaybettikleri haberini büyük bir üzüntü ve kederle aldık” açıklamasında bulundu.

ed
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani 2022 yılında Tahran'da düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

Sudani, “İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'e, İran hükümetine ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi sunarken, kardeş İran halkı ve İslam Cumhuriyeti'ndeki kardeşlerimiz ve yetkililerle bu acı trajedi karşısında dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Allah'tan merhumlara rahmet etmesini, ailelerine ve sevenlerine sabır vermesini diliyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.


Suudi Kraliyet Mahkemesi: Kral Selman’a zatürre tedavisi programı uygulandığını duyurdu

İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
TT

Suudi Kraliyet Mahkemesi: Kral Selman’a zatürre tedavisi programı uygulandığını duyurdu

İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)

Suudi Kraliyet Divanı dün akşam (Pazar) yaptığı açıklamada, İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz'in Cidde'deki Al Salam Sarayı'nda bulunan Kraliyet Kliniklerinde tıbbi muayene sonuçlarının zatürre varlığını gösterdiğini duyurdu.

Açıklamada, sağlık ekibinin, Kral Salman'ın Al-Salam Sarayı'nda enfeksiyon ortadan kalkana kadar antibiyotiklerden oluşan bir tedavi programına tabi tutulmasına karar verdiği belirtildi.

Kraliyet Divanı pazar sabahı yaptığı açıklamada, İki Kutsal Caminin Hizmetkarının, yüksek ateş ve eklem ağrılarından şikâyeti neden ile Selam Sarayı'ndaki Kraliyet Kliniklerinde tıbbi muayeneden geçtiğini duyurdu.

Sağlık ekibinin, rahatsızlığın nedenini teşhis etmek ve tedavi için bazı testler yapmaya karar verdiği belirtildi.


Suudi Arabistan: İran Cumhurbaşkanı'nın helikopteri ile ilgili haberleri endişeyle takip ediyoruz

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
TT

Suudi Arabistan: İran Cumhurbaşkanı'nın helikopteri ile ilgili haberleri endişeyle takip ediyoruz

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)

Suudi Arabistan yaptığı açıklamada İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekileri taşıyan helikopterle ilgili basında çıkan haberleri büyük bir endişeyle takip ettiğini belirtti.

Açıklamada, “Yüce Allah'a Ekselanslarını ve beraberindekileri koruması ve onları ilgi ve dikkatiyle kuşatması için dua ederken Krallık, bu zor koşullarda Kardeş İran İslam Cumhuriyeti'ni desteklediğini ve İranlı kurumların ihtiyaç duyduğu her türlü yardımı sağlamaya hazır olduğunu teyit eder" ifadelerine yer verildi.


Suudi Arabistan ve Pakistan Dışişleri Bakanları Gazze'deki gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
TT

Suudi Arabistan ve Pakistan Dışişleri Bakanları Gazze'deki gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Pakistanlı mevkidaşı Ishak Dar dün (Pazar) yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi ve çevresindeki tehlikeli durumun yanı sıra ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele aldılar.

Prens Faysal bin Ferhan, Bakanla yaptığı görüşmede, iki kardeş ülke arasındaki ikili ilişkiler ve bunların çeşitli alanlarda geliştirilmesi fırsatlarını müzakere etti.

İki bakan, tarihi, karşılıklı mutabakatla daha sonraki bir tarihte belirlenecek olan Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın Pakistan'a yapacağı ziyaretin ön hazırlıklarını görüştü.


Bahreyn Bildirisi ve Gazze’de ertesi günün ötesine bir bakış

Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
TT

Bahreyn Bildirisi ve Gazze’de ertesi günün ötesine bir bakış

Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)

Elie el-Kasifi

Bahreyn'de 16 Mayıs Perşembe günü düzenlenen Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinin belki de en dikkat çekici özelliği bölgedeki, özellikle de Gazze Şeridi'ndeki olaylarla etkileşim içinde olması ve yansıtmasıydı. Zira İsrail'in Filistin Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş, her kısmi gelişmenin savaşın sona ermesi ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde savaş sonrası siyasi ve güvenlik düzenlemeleriyle bağlantılı olan bir aşamaya gelmiş durumda. Diğer bir deyişle sonuç bildirisi, savaşla ilgili güncel olayları, başta İsrail'in Refah'tan çekilmesi çağrısı olmak üzere Filistin-İsrail çatışmasına yönelik uzun vadeli bir yaklaşımla, yani savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetimiyle başlayan ve çatışmanın kapsamlı bir şekilde çözülmesiyle sona eren ‘ertesi gün’ olarak bilinen yaklaşımla bir ara getirdi.

Gazze’deki savaşta yaşanacak her türlü gelişme ne İsrail'in hedeflerinden ne de Hamas'ın planlarından ayrı tutulabilir. Burada sorulması gereken asıl soru, Filistin ulusal hareketinin hayatta kalma mücadelesinden var olma mücadelesine geçip geçmediği, yani siyasi ve askeri kanadının İsrail'in kendisini ortadan kaldırma tehdidinin artık geride kaldığını düşünerek hareket edip etmediği sorusudur. Hamas şimdi, Filistinlilerin yaşadığı tüm gerilimlerle ve çatışmalarla birlikte, ertesi gün düzenlemelerinde nasıl yer alacağını planlamak zorunda. Ne olursa olsun Hamas, savaştan sonra Gazze Şeridi'nin geleceğine ve kendi geleceğine ilişkin vizyonunu henüz ‘resmi’ olarak ifade etmiş değil. Sadece Hamas’ın üst düzey isimlerinden Halil el-Hayya, Hamas’ın İsrail ile beş yıllık bir ateşkesi kabul etmeye ve İsrail'in iki devletli çözümü kabul etmesi halinde silah bırakmaya hazır olduğu yönünde bir açıklaması var. Ancak Hayya’nın açıklaması aynı zamanda Hamas'ın halen manevra aşamasında olduğunun reddedilemez bir kanıtıydı. Halihazırda savaş henüz bitmediği ve uzun bir yıpratma savaşına dönüşebileceği için bu bekleniyordu.

Çatışan taraflarına uzatılan el

Ancak kesin olan bir şey varsa o da Bahreyn’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinin dolaylı da olsa tüm bu zorlukları kabul etmiş, hatta uygulanmasından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) birinci derecede sorumlu tutulacağı bir çözüm için yol haritası çizerek ve çatışan taraflara el uzatarak bu zorlukları öngörmüş olmasıdır. İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşın derhal durdurulması ve İsrail işgal güçlerinin Şeridin tüm bölgelerinden çekilmesi ihtiyacını vurgulayarak başlayan sonuç bildirisi, Filistin halkının zorla yerinden edilmesine yönelik her türlü girişimin reddedildiği bir kez daha teyit edilmesiyle devam etti ve iki devletli çözüm hayata geçirilinceye kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM öncülüğünde uluslararası barış gücü konuşlandırılması çağrısıyla sona erdi. BMGK’nın iki devletli çözümün uygulanması için net adımlar atma konusundaki sorumluluğunun altı çizilen sonuç bildirisinde “Siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması gerektiğini vurguluyoruz. Bunu BMGK’nın 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması için BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlar takip etmeli” ifadeleri yer aldı.

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını engellemesi ve Refah'a kara saldırılarını genişleterek askeri gerilimi tırmandırmaya devam etmesinin kınandığı bildiride, İsrail ordusunun Refah’tan çekilmesi talep edildi. Bildiride ayrıca başta Hamas olmak üzere tüm Filistinli gruplara, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında bir araya gelmeleri ve Filistin halkının meşru haklarını elde etme, bağımsız ulusal devletlerini kurma özlemlerini gerçekleştirme çabaları çerçevesinde kapsayıcı bir ulusal proje ve birleşik bir stratejik vizyon üzerinde anlaşmaları çağrısı yapıldı.

33. Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinde İsrail'e öncelikle savaşı durdurması, ardından kapsamlı bir çözümü kabul etmesi için açıkça siyasi baskı uygulandı.

Sonuç bildirisindeki bu kilit noktalar, bildirinin mükemmel bir siyasi açıklama olduğunu teyit etti. Diğer bir deyişle bu, ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında ve başta Netanyahu ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant arasında olmak üzere İsrail hükümeti üyeleri arasında anlaşmazlıkların arttığı bir dönemde, bu dönemin unsurlarını yakalayan, bunlarla etkileşime geçen ve özellikle savaşın ve devamının sorumluluklarını düzenlemek, taraflara açıktan ve üstü kapalı mesajlar göndermek ve krizden çıkış vizyonunu, yani ‘ertesi gün’ vizyonunu ortaya koymak açısından bu unsurlar temelinde hareket eden bir bildiridir.

Arap ülkelerinden baskı

Bahreyn Bildirisi, Hamas ve İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varılması amacıyla Mısır’da yapılan son müzakerelere atıfla İsrail’i ateşkes çabalarını engelleyerek Gazze'deki askeri gerilimi tırmandırmaktan sorumlu tuttuğu için bir referans teşkil etti. Ayrıca bildiride İsrail özellikle Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Gazze'deki insani felakete müdahale etmek için yeterli miktarda insani yardımın girişini engellemekle suçlandı. Dolayısıyla bildiri, İsrail'e önce savaşı durdurması, ardından kapsamlı bir çözümü kabul etmesi, aksi takdirde, ABD'nin desteğiyle bölgeye daha fazla entegre olmaya bölgeyle daha çok bütünleşmeye çalıştığı bir dönemde ABD’nin söylemiyle ‘bölgede giderek daha da yalnızlaşacağı’ açık bir siyasi baskı oluşturdu.

Bildiri, Mısır’ın birkaç gün önce Güney Afrika'nın İsrail aleyhinde Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) açtığı davaya müdahil olacağını açıklayarak, İsrail ile barış anlaşmasını yeniden gözden geçirme tehdidinde bulunarak ve İsrail ordusunun işgali devam ettiği sürece Refah Sınır Kapısı’nı açmayı reddederek İsrail'e yaptığı baskıyı da tamamlıyor. Daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nin yönetimine katılma davetini reddetmişti. Tüm bunlar, iki devletli çözüm uygulanana kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM öncülüğünde uluslararası barış gücü çağrısında bulunan bildiride ele alınan ‘ertesi gün’ tartışmalarına ve anlaşmazlıklarına işaret ediyor.

rgbfnyh
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 33. Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılmak üzere 15 Mayıs'ta Bahreyn'in başkenti Manama'ya gelişinde böyle karşılandı (AFP)

Bildiride özellikle İsrail'in ertesi güne ilişkin bazı planlarında öngörüldüğü üzere Gazze Şeridi'ne Arap güçlerinin konuşlandırılması fikrini reddeden Arap ülkelerinin savaşın ertesi gününe ilişkin yaklaşımı da ortaya koyuldu. Arap ülkeleri, özellikle Tel Aviv iki devletli çözümü kabul etmeden önce Gazze Şeridi’ne güçlerini konuşlandırmayı reddediyorlar. Bildiri, bir yandan bu yaklaşımı aktarırken diğer yandan dolaylı olarak ertesi günle ilgilenen ve Hamas yönetiminin ortadan kaldırılmasının ardından ‘yenilenmiş’ bir Filistin hükümetinin Gazze Şeridi'nin yönetimini almasını, Arap güçlerinin de bu süreçte geçici olarak sorumluluklar üstlenmesini isteyen ABD'ye hitap ediyor.

Gazze’deki savaş, Arap ülkelerini 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananların tekrarlanamayacağı konusunda önemli bir sonuca ulaştırmış gibi görünüyor.

Bildiride Hamas’ın Filistin düzeyinde bir sonraki aşamayla doğru bir şekilde ilgilenebilmesi için net ve benzersiz bir yol haritası çizildi. Bu çerçevede Hamas’a iki seçenek sunuldu. Buna göre Hamas ya Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan FKÖ’ye katılıp iki devletli çözüme dayalı bir ulusal proje üzerinde anlaşacak ya da bekasına yönelik bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu bir dönemde Arap ülkelerinin verdiği ortak desteği kaybedecek. Bunun yanında bildirideki İsrailli rehinelerin ve Filistinli tutukluların serbest bırakılması çağrısı da Hamas'a Gazze Şeridi'nde ateşkese varmak yerine İsrailli rehineler kartı üzerine bahse girmenin ucu açık bir seçenek olamayacağı mesajı verdi.

Nitelikli bir siyasi ek

Bahreyn’deki zirvede ayrıca Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde çözüme kavuşturulması amacıyla BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi için ortak bir çağrı yapıldı. Arap ülkelerinin dışişleri bakanları derhal harekete geçmeye, Batılı ülkelerin ve diğer ülkelerin dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin devletini bir an önce tanımaları için çalışmaya teşvik edildi.

Bu iki husus öncelikle yeni olduğundan, ikinci olarak ise Arap ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasına nihai çözüm getirmeye yönelik yaklaşımlarını pratik adımlara dönüştürme konusundaki kararlılıklarını yansıttığından bildiride nitelikli bir siyasi ek oluşturdu. Gazze’deki savaş, Arap ülkelerini 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananların tekrarlanamayacağı konusunda önemli bir sonuca ulaştırmış gibi görünüyor.

Bu durum, bildiri metninde Filistin'deki olayları bölgedeki istikrarla ilişkilendiren çeşitli paragraflarda yansıtılıyor. Bu da Arap ülkelerinin Filistin meselesine ilişkin vizyonunu, ana başlığı istikrar arzusu olan ve tüm bölgeyi kapsayan daha geniş kapsamlı bir vizyonun parçası haline getiriyor. Bahreyn Bildirisi’nde ‘istikrar’ kelimesinin 11 kez geçmesi, Arap ülkelerinin bölgenin şiddet ve sürekli çatışma döngüsü içinde kalacağına dair artan korkularını açıkça ortaya koydu.

jıkol
Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderleri karşılama mesajı yazan bir reklam panosu

Bahreyn Bildirisi, bir yandan Ortadoğu'da savaşın yayılmasından duyulan korkuyu ifade ederken diğer taraftan Arap ülkelerindeki diğer meseleleri ve krizleri, kontrol altına alınmaları, etkilerinin sınırlandırılması ve yayılmalarının önlenmesi açısından ele alıyor. Fakat Arap ülkelerinin bir sonraki aşamaya dair önceliğinin, bölgede barış sürecinin yeniden başlatılması için uluslararası siyasi zeminin hazırlanmasının ilk adımı olarak İsrail'in Gazze Şeridi'de yürüttüğü savaşın durdurmak olduğu da açık. Ancak Arap ülkelerine göre yeni başlatılacak sürecin daha önceki süreçlerden farklı olarak İsrail'in zorbalık mantığını ortadan kaldıran ve Filistin meselesini başta İran'ın müdahalesi olmak üzere dış müdahalelerden arındıran iki devletli bir çözüme dayalı nihai bir çözümün önün açması gerekiyor. Öte yandan tüm bu girişimler, Suriye'de demografik değişikliklere yol açacak her türlü girişimin reddedildiği vurgulanan Bahreyn Bildirisi’nde de belirtildiği üzere, Arap ülkelerinin yüksek çıkarlarıyla çelişen yabancı gündemleri takip eden, uygulayan ve bölgede giderek büyüyen ‘milis imparatorluğu’ tarafından gölgeleniyor. O halde bölgedeki meselelerin ve krizlerin birbiriyle ne denli ilişkili olduklarına dair herhangi bir şüpheye yer var mı?

*Bu makale Şarku'l Avsa tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Veliaht Prens ve Jack Sullivan iki ülke arasındaki stratejik anlaşmaları görüştü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Veliaht Prens ve Jack Sullivan iki ülke arasındaki stratejik anlaşmaları görüştü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Salman, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'ı bugün Dahran'da kabul etti.

Görüşmede iki ülke arasındaki stratejik ilişkiler ve bu ilişkileri çeşitli alanlarda geliştirme yolları gözden geçirildi. Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri arasında tamamlanmak üzere olan stratejik anlaşma taslaklarının geldiği aşama değerlendirildi. Ayrıca Filistin halkının isteklerini karşılayan iki devletli bir çözüme doğru güvenilir bir yol bulmak için Filistin meselesinde iki taraf arasında üzerinde çalışılan konular ele alındı

Görüşmede ayrıca Gazze'deki durum ve savaşın durdurulması ile insani yardım girişinin kolaylaştırılması ihtiyacı da dâhil olmak üzere bölgesel gelişmeler ele alındı.


Veliaht Prens El-Huber'de BAE Devlet Başkanı ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
TT

Veliaht Prens El-Huber'de BAE Devlet Başkanı ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz dün (Cuma) BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed ile bir araya geldi.

Veliaht Prens'in özel ofis müdürü Bader el-Asaker, X hesabında El-Huber’deki el-Aziziye Sarayı'nda yapılan görüşmenin fotoğrafını paylaştı.

Prens Muhammed bin Salman, dün erken saatlerde Doğu Bölgesi ziyareti kapsamında kendisini Dammam'daki Körfez Sarayı'nda karşılamaya gelen prensleri, akademisyenleri, bakanları ve bir grup vatandaşı kabul etti.


Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
TT

Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)

Arap Birliği Konseyi'nin dün (perşembe) Manama'da düzenlenen zirve düzeyindeki 33. olağan oturumuna katılan Arap liderler, Filistin meselesinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi yönünde ortak bir çağrı yaparak iki devletli çözüm yolunda ilerleme kaydetmeye çalıştılar.

Bahreyn Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Arap liderlerin ‘siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı belirlenmesi’ ve bu konuda net tedbirler alınması gerektiğini vurguladıkları aktarıldı. Liderler ayrıca, çözümün ‘Arap topraklarındaki İsrail işgalinin sona ermesi ve adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmanın yolu olarak İsrail ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına uygun bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmasıyla’ mümkün olduğunu ifade ettiler.

Zirve, ülkesi Arap Birliği Konseyi'nin bir önceki oturumuna başkanlık eden Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ın bir Filistin devletinin kurulmasına ve uluslararası alanda tanınmasına verdiği desteği yinelediği ve uluslararası toplumu Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabalarını desteklemeye çağırdığı konuşmasıyla başladı. Suudi Arabistan’ın zirve delegasyonuna başkanlık eden Veliaht Prens konuşmasına İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz Al Suud'un zirve katılımcılarına selamlarını ve ‘başarı ve muvaffakiyet’ dileklerini ileterek başladı.

Katılımcılara hitap eden Muhammed bin Selman, “32. oturuma başkanlık ettiği süre boyunca Suudi Arabistan, Arap meselelerine ve ortak Arap eyleminin geliştirilmesine büyük önem verdi. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığını görüşmek üzere olağanüstü ortak Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine ev sahipliği yaptığı için başta Filistin meselesi olmak üzere bölgesel ve uluslararası konularda ortak tutum belirleme konusunda istekli oldu” ifadelerini kullandı. Muhammed bin Selman ayrıca, “Filistin'deki kardeşlerimize yönelik acımasız saldırganlığa karşı ortak eylemin sürdürülmesi gerektiğini” vurguladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise “uluslararası meşruiyeti hiçe sayarak yedi aydan fazla bir süredir ABD'nin desteğiyle devam eden İsrail savaş suçları ve soykırımı sonucunda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 120 binden fazla Filistinlinin şehit olduğunu ve yaralandığını” söyledi.

Zirvede ayrıca liderler tarafından sonuç bildirisinde ifade edilen ve Arap su güvenliği konusunu ele alan çeşitli hususlara da değinildi. Katılımcılar bunun özellikle Mısır ve Sudan için Arap ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu yineledi. Katılımcılar, Mısır ve Sudan’ın Nil suları üzerindeki haklarını etkileyecek herhangi bir eylem ya da tedbiri reddetti. Katılımcılar ayrıca, Dicle ve Fırat nehirleri konusunda Suriye ve Irak ile dayanışma içinde olduklarını ve güvenliklerini ve su çıkarlarını korumak için gerekli gördükleri her türlü tedbiri alma konusunda hepsiyle dayanışma içinde olduklarını bir kez daha yinelediler.

Bahreyn Zirvesi'nin nihai bildiri taslağında ayrıca, devletlerin egemenliği dışında faaliyet gösteren ve Arap devletlerinin yüce çıkarlarıyla çelişen yabancı gündemleri takip eden veya uygulayan silahlı gruplara veya milislere verilen her türlü destek tamamen reddedilirken, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini savunan tüm Arap devletleriyle dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.


Arap Birliği Genel Sekreteri: Filistin devletinin kurulması ‘an meselesi’

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
TT

Arap Birliği Genel Sekreteri: Filistin devletinin kurulması ‘an meselesi’

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)

Bahreyn’in başkenti Manama'da dün (Perşembe) düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nin sonunda yayımlanan sonuç bildirisinde, iki devletli çözüm hayata geçirilene kadar Filistin topraklarında uluslararası Birleşmiş Milletler (BM) koruma ve barış gücü konuşlandırılması çağrısında bulunuldu.

Bildiride ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nden, 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulması için BM Anlaşması’nın 7. Bölümü kapsamında bir karar çıkarması talep edildi.

Bildiride, Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde çözüme kavuşturulması amacıyla BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi için ortak bir çağrıda bulunuldu.

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile düzenlediği ortak konferansta, Filistin meselesinin çözümü için çağrıda bulunulan uluslararası konferansın bir dizi oturumu olacağını, zira “durumu tek bir toplantıda ya da iki veya üç günde çözmenin mümkün olmadığını” söyledi.

Zeyani, “Bu tamamen Arapların barış istediğine dair bir çağrıdır” ifadesini kullandı.

Ebu Gayt ise Filistin devletinin kurulmasını ‘an meselesi’ (yakında) olarak nitelendirdi. İsrail'in ‘kendisini, destekçilerinin saldırganlığını ortaya çıkaran bir çıkmaza soktuğunu’ belirten Ebu Gayt, bunun ‘muazzam bir gelişme’ olduğunu ifade etti.

Bir gazetecinin Gazze Şeridi'ne Arap ya da uluslararası bir güç gönderilmesi önerilerine ilişkin sorusuna Ebu Gayt, “Neler olup bittiğini çok dikkatli bir şekilde takip ediyoruz. Ancak hiçbir taraf bizimle masada ne olduğu ve bu konuda yapılan varsayımlar hakkında konuşmuyor” cevabını verdi.

Ebu Gayt, “Bu önerileri kim yaparsa yapsın, Hamas'ın yok edileceğini ve Gazze Şeridi'ndeki otoriteyi yönetme kabiliyetinin elinden alınacağını düşünüyor. Bunun Gazze Şeridi’ni güvence altına almak için kendi askeri ve güvenlik kabiliyetlerine sahip yeni bir otorite yaratacağını ve bir geçiş aşaması olarak Arap veya uluslararası barış güçlerinin bölgeye gireceğini varsayıyor. Tüm bu konuşmalar (varsayımlar) ve askeri operasyonlar halen devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Gazze Şeridi'nin istikrara kavuşturulmasını ‘çok gerekli’ olarak nitelendiren Ebu Gayt, “savaş ve yıkımdan sonra, Gazze Şeridi'nde kaotik bir durumun hüküm sürmesi halinde, sadece İsrail saldırganlığına karşı değil, yağma ve talana karşı da bölge halkını güvence altına alacak bir otoritenin olması gerektiğini” belirtti.

‘Saldırganlığı’ durdurmak

Manama Zirvesi’nin nihai bildirisinde, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik ‘saldırganlığının’ derhal durdurulması ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerinden çekilmesi gerektiği vurgulandı.

Bildiride “Gazze'ye yeterli insani yardımın girebilmesi ve başta Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) olmak üzere BM kuruluşlarının faaliyet gösterebilmesi için tüm geçiş kapıları açılmalıdır” denildi.

Sonuç bildirisinde Arap liderler ‘Filistin halkını Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki topraklarından zorla çıkarmaya yönelik her türlü girişimi’ kategorik olarak reddetti.

Bildiride, ‘acil ve kalıcı bir ateşkes, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıların sona erdirilmesi, sivillerin korunması ve esirlerin serbest bırakılması’ için acil tedbirler alınması çağrısında bulunuldu.

Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildirisinde, ‘İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını engellemesi, askeri tırmanışını sürdürmesi ve Refah'taki saldırganlığını genişletmesi’ şiddetle kınanarak, yardımların ulaştırılmasını sağlamak amacıyla İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından çekilmesi çağrısında bulunuldu.

Zirvenin sonunda Arap liderler tarafından yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'ne giden insani yardım konvoylarına İsrailli aşırılık yanlıları tarafından düzenlenen saldırılara ilişkin uluslararası bir soruşturma başlatılması talep edildi. Açıklamada ayrıca, ‘bağımsız ve tarafsız soruşturmalar yürütülmesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının başlamasından bu yana Filistinlilere karşı işlenen suçların sorumlularının hesap vermesi’ çağrısında bulunuldu.

Bildiride “İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'ndeki insani yardım ve BM kuruluşlarını hedef alması ve çalışmalarını engellemesi” en sert ifadelerle kınandı.

Sonuç bildirisi, Arap dışişleri bakanlarını ‘derhal harekete geçmeye ve dünya dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin Devletini hızla tanımaya teşvik etmeye’ yönlendirdi.

Arap dışişleri bakanlarının eylemi, Filistin Devleti'nin BM'de bağımsız ve tam egemen bir devlet olarak tam üyeliğini elde etme çabalarını destekleyecek ve bu tanımayı elde etmek için BM Güvenlik Konseyi'nin tüm üyeleriyle birlikte Arap çabalarını yoğunlaştıracak. Bu çalışmalar Arap Birliği Genel Sekreterliği ile koordinasyon içinde yürütülecek.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, ülkesinin, Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını desteklediğini yineleyerek, uluslararası toplumu Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını desteklemeye çağırdı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Bahreyn'de düzenlenen Arap Birliği Konseyi'nin 33. olağan oturumunda yaptığı konuşmada, ülkesinin Arap meselelerine büyük önem verdiğini belirtti. Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasının önemini vurguladığını ve deniz seyrüseferinin güvenliğini etkileyen her türlü faaliyetin durdurulması çağrısında bulunduğunu ifade etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ın İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısını kınayan bir toplantıya ev sahipliği yaptığına işaret ederek, Riyad'ın Gazze Şeridi'ndeki insani durumun ele alınmasına yönelik çabaları desteklediğini vurguladı. Muhammed bin Selman ayrıca, uluslararası toplumu Gazze Şeridi'nde ateşkes çabalarını desteklemeye çağırdı.

Muhammed bin Selman konuşmasının sonunda Suudi Arabistan’ın anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi çağrısında bulunduğunu vurguladı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz'in talimatıyla, bugün (perşembe) Bahreyn’de düzenlenen Arap Birliği Konseyi'nin 33. olağan oturumunun zirve düzeyindeki toplantısına katılacak Suudi heyetine başkanlık etmek üzere Bahreyn’e geldi.