​ABD yaptırımları: Bugün Hizbullah’a, yarın ortaklarına

Emin Şeri, Vefik Safa, Muhammed Raad (AFP)
Emin Şeri, Vefik Safa, Muhammed Raad (AFP)
TT

​ABD yaptırımları: Bugün Hizbullah’a, yarın ortaklarına

Emin Şeri, Vefik Safa, Muhammed Raad (AFP)
Emin Şeri, Vefik Safa, Muhammed Raad (AFP)

ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Mal Varlıklarını Denetleme Bakanlığı, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir adım atarak Lübnan Meclisi’ndeki iki Hizbullahlı milletvekilini Amerikan yaptırımları listesine aldı. İki Milletvekili Emin Şerri ve Direnişe Vefa Bloğu (Hizbullahlı milletvekilleri ve müttefikleri) Başkanı Muhammed Rad’ın yanı sıra Hizbullah ile Lübnan’daki müttefikleri arasındaki siyasi ilişkilerin mimarı ve Lübnan Dışişleri Bakanlığı’nın daimî ziyaretçisi olan İrtibat ve Koordinasyon Birimi Yetkilisi Vefik Safa da yaptırımların kapsamında yer aldı.
ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarat Müsteşarı Sigal Mandelker söz konusu kararla eş zamanlı olarak Hizbullah’ı, Lübnan pParlamentosundaki unsurlarını, terör örgütünün finans ve güvenlik alanlarındaki çıkarlarını desteklemek ve İran’daki kötü niyetli faaliyetlerin etkisini artırmak adına kurumları manipüle etmek için kullanmakla suçladı.
Kararda ayrıca milletvekili Emin Şeri, Yabancı Mal Varlıklarını Denetleme Ofisi’nin raporuna dayalı olarak Hizbullah’ın üye hesaplarının dondurulmasından sonra Merkez Bankası yetkililerini ve aile üyelerini tehdit etmekle suçlandı. Güvenlik Yetkilisi Vefik Safa ise yasa dışı uyuşturucu ve silah türü mal kaçırmak ve Hizbullah’ın tespit ve inceleme yapılmaksızın belirli kargoları yönlendirmesi için Lübnan limanları ve sınır geçitlerinden faydalanmakla suçlanıyor.
ABD Hazine Bakanlığı’nın yeni kararından önce, 2018 yılında çıkarılan karar, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı, vekili Naim Kasım’ı, yardımcısı Hasan el-Halil’i ve Şura Meclisi üyeleri Muhammed Yezbek ile İbrahim Emin es-Seyyid’i kapsıyordu.
Bu karar daha başlangıç
Hizbullah’ın iki milletvekili ve liderinin itham edilmesi sürpriz olmadı. Zira bu suçlama, değiştirilen ve HIFPA2 olarak bilinen Hizbullah’ın Finansmanı ile Savaş yasasının uygulanması kapsamında geldi. Söz konusu yasa 2018 yılında, 1983'te gerçekleşen ve Lübnan’daki ABD Büyükelçiliği'nin ve Deniz Piyadeleri Karargâhı'nın patlatılmasının yıl dönümünde ABD Başkanı Donald Trump tarafından onandı. Yasanın yeni sürümü, Hizbullah’a bağlı Temsilciler Meclisi üyeleri ve bakanları hakkında dönemsel raporlar hazırlanmasını şart koşuyor ki bu, söz konusu kişiler hakkında yaptırım uygulanmasına zemin sağlıyor.
Bu karar ayrıca ABD yönetiminin Hizbullah’ı bir terör örgütü olarak nitelemesinden, Hizbullah’ın Finansmanı ile Mücadele yasasını (HFPA1) çıkarmasından ve Hizbullah’ı Kuzey ve Güney Amerika başta olmak üzere birçok yabancı ülkede takibe almasından bu yana Hizbullah hakkında aldığı önlemler bağlamında verildi. Daha önce bir sene içerisinde Hizbullah ile iş tutmakla suçlanan 40 kurum veya şahsa karşı yaptırım kararı alınmamıştı.
Independent Arabia’ya konuşan kaynaklar şunları aktardı:
“ABD Hazine Bakanlığı’nın bu kararı daha başlangıç. Hizbullah yetkilileri hakkında başka yaptırım kararları da alınacak. Ancak ABD yönetimi bu kararlarda ne kadar ileriye gidecek ve bu kararlar Hizbullah’ın müttefiklerine kadar uzanacak mı, bu soru halen cevapsız. Özellikle de HIFPA2 yasası, Hizbullah’ın siyasi meclis üyeleri ve liderleri ile ortaklarına işaret etmişken.”
ABD'nin listesine göre sözü edilen ortaklar kimler? Emel, Özgür Yurtsever Hareket ve el-Merede partileri mi? Yaptırımların daha önce Arap Tevhid Partisi Başkanı Viam Vehhab’ı kapsadığı göz önüne alındığında ABD yönetimi, Hizbullah’a yönelik baskıda bu kadar ileri gider mi? Kaynaklar yaptıkları açıklamada yaptırım kararlarının müttefikleri kapsaması çağrısı yapan Senatör Ted Cruz gibi radikal Cumhuriyetçiler ile devlet kurumları ve Hizbullah arasında ayrım yapılması gerektiğini belirten ılımlılar arasında bir görüş ayrılığı yaşandığını belirtti.
Damlalık yöntemi
ABD yönetiminin Hizbullah’ın müttefikleri konusundaki kararının ne olacağı halen belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte yaklaşımı, yaptırımlarda ‘damlalık’ yöntemine dayalı olup bunun devam edeceği muhakkak. 
17 Temmuz’da Lübnan Dışişleri Bakanı ve Yurtsever Hareket Lideri Cibran Basil’in ABD Dışişleri’nin ev sahipliği yaptığı Yıllık Dini Özgürlükler Konferansı'na katılmak üzere Washington’a gitmesi bekleniyor. Her ne kadar Lübnan Dışişleri Bakanlığı'ndan kaynaklar Basil’in Washington’daki faaliyet gündemini açıklamak istemezken bu ziyaret, ABD'nin Hizbullah’a yaptırım uygulaması ve buluşmaların Basil’in eline Hizbullah’ın müttefiklerine açık ve doğrudan bir Washington mesajı verecek olmasından dolayı önemli işaretler taşıyor. Independent Arabia’nın edindiği bilgilere göre Yurtsever Hareket hesabına çalışan Savunma Bakanı İlyas Bu Saab’ın Washington’ı ziyaret etme planı vardı. Bununla birlikte Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın Washington’a yönelik son ziyaretine damga vuran toplantılarının aksine bu ziyareti mümkün kılan görüşmeler üst düzeyde gerçekleşmedi.
Hizbullahlı milletvekilleri, Lübnan hükümeti ile Temsilciler Meclisi’nden ABD Hazine Bakanlığı’nın yeni kararına karşı tavır almasını talep ederken bu talebe yönelik resmî yanıt gecikmedi.
Kararı eleştiren ve ‘ABD’nin böyle bir uygulamaya başvurmasını esefle karşılayan’ Cumhurbaşkanı Mişel Avn, söz konusu kararın ‘Lübnan’ı ve bankacılık sektörünü gözettiğini belirten ABD'nin önceki tutumu ve kara paranın aklanması ve terör saldırılarında kullanılması ile mücadeleye ilişkin uluslararası anlaşmalar ile örtüşmediğini’ ifade etti. Başbakan Saad Hariri ise ‘bu yaptırımlarla yeni bir eğilim gösterilmiş olsa da önceki yaptırımlardan farkı olmadığını’ söyleyerek mevcut hamleyi basit göstermeye çabaladı. Bu yaptırımların Temsilciler Meclisi'nin ve Bakanlar Kurulu'nun faaliyetlerini etkilemeyeceğini belirten Hariri duruma yönelik tavır alınacağının sözünü vererek meseleyi büyütmeme çağrısı yaptı.
Karara yönelik en sert tepki ise Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’den geldi. “Hizbullahlı milletvekillerine yönelik yaptırımlar tüm Lübnan’a yönelik bir saldırıdır” ifadelerini kullanan Berri, Uluslararası Parlamentolar Birliği'ne ‘bu akıl almaz tavra karşı gerekli tutumun benimsenmesi’ çağrısında bulundu. Berri ayrıca ‘Amerikan demokrasisi dünya demokrasilerine saldırır mı oldu?’ sorusunu yöneltti.
Yapılan değerlendirmelere göre ABD'nin mesajı açık: Mevcut ABD-İran çekişmesinde resmî bir tutum alınması bekleniyor.
Besbelli ki gri tonlar artık Amerikalılar için kullanışlı değil.



ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını sona erdirmeyi ve Filistinli tutuklular karşılığında İsrailli esirleri serbest bırakmayı amaçlayan görüşmeler tıkanırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, savaşı sona erdirmek ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için kilit bir hedef olarak gördüğü Refah'ın işgali için bastırmaya devam ediyor.

Bazılarının ‘amaçtan’ ziyade ‘araçlar’ etrafında döndüğünü düşündüğü ‘anlaşmazlıklara’ rağmen, ABD'li yetkililer İsrail'in Gazze savaşından sonraki ‘ertesi güne’ ilişkin bir ‘planın’ olmadığından bahsediyor. Peki ABD'nin planı ne?

Analistler, Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de başlattığı ve devam eden savaşı tetikleyen saldırının sadece İsrail'i değil, ABD, İran, bölge ülkeleri ve Filistinlileri de şaşırttığını söylüyor.

Ancak saldırının yankıları, savaşın İsrail ve Filistin arasındaki önceki savaşlara benzemeyeceğini gösterdi. Netanyahu açıkça “bunun bölgenin çehresini değiştirecek uzun bir savaş olacağını” ifade etti.

Savaşın başlamasından yedi aydan fazla bir süre sonra bugün, Gazze'de ‘ertesi gün’ ile ilgili sorular yoğunlaşırken, Bahreyn Zirvesi bildirisine göre iki devletli bir çözüme hazırlık olarak Filistin topraklarında güvenliği devralacak çok uluslu güçlerin oluşturulması da dahil olmak üzere öneriler ve senaryolar ortaya atılıyor.

dsfdvf
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan (Reuters)

Öte yandan, Hamas'ın kontrolünün sona erdirilmesi koşuluyla, güvenliğin yeniden sağlanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılmak üzere ortak güçlerin Gazze Şeridi'nde konuşlandırılmasına ilişkin, bazıları ABD tarafından ortaya atılan ‘fikirler’ öne sürülüyor.

Stratejik ikilemler

Bazı raporlar, konunun hem ABD'nin hem de İsrail'in karşı karşıya olduğu stratejik ve siyasi ikilemleri ortaya koyduğuna ve Başkan Joe Biden yönetiminin çatışmayı sona erdirmek için yeni bir girişimde bulunmadığına inanıyor. Çünkü çok az ABD'li yetkili Arap ülkeleriyle aralarındaki farklılıkların çözülmeye yakın olduğuna dair herhangi bir iyimserlik ifade etti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve bir dizi üst düzey ABD'li yetkilinin geçtiğimiz hafta Pazar günü Riyad ve diğer Arap başkentlerini de kapsayan bir turla İsrail'e gelmesiyle birlikte Biden yönetimi Refah ve ötesindeki seçenekleri, özellikle de buradaki askeri operasyon ve Gazze'nin geleceğini görüşmek istiyor.

ABD planı yok

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Gays el-Ömeri, ABD'nin bir planı olmadığını, zira ABD'nin ‘savaşın bir parçası olmadığını’ vurguladı. Şarku’l Avsat'a konuşan el-Ömeri, “ABD'nin İsrail'e Washington'un şehir savaşları konusundaki deneyimlerine dayanarak tavsiyelerde bulunduğunu, ancak ABD savaşın bir tarafı olmadığı için plan yapmanın ABD'nin yetkisinde olmadığını” söyledi. El-Ömeri, “Bunun yerine ABD net hedefler belirledi: İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir operasyonda sivilleri korumak için inandırıcı planlar sunması gerekiyor. İsrail'in planları bu hedefe göre değerlendirilecektir” ifadelerini kullandı.

dsfv
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

Demokrasileri Savunma Vakfı'nda kıdemli araştırmacı olan Richard Goldberg Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Biden yönetimi nihayetinde İsrail için kabul edilemez olan bazı parametreler konusunda rahat. Söz konusu parametreler şunlar: ‘Hamas'ın El Fetih ile birleşmiş bir siyasi parti olarak kalması, Filistin Yönetimi liderliğindeki hükümetin Gazze Şeridi'ni yönetmesinin desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) birincil sosyal ve insani yardım sağlayıcısı olarak kalması’. Biden için bu, bir Filistin devletine giden yoldur. İsrail içinse bu, 7 Ekim'e giden bitmeyen bir yoldur.”

Çok uluslu güç ölü mü, yoksa henüz vakti mi değil?

Arap Birliği, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere iki devletli çözüm beklentisiyle Filistin topraklarına çok uluslu güçlerin gönderilmesini tavsiye etti. Bu önerinin Amerikan pozisyonuyla uyumlu olmadığı ve İsrail'in bunu reddettiği açıkça görüldü.

El-Ömeri, “ABD, Hamas'ı yenilgiye uğratma ve esirlerin serbest bırakılmasını sağlama hedeflerini İsrail ile paylaşıyor. Şu anda uluslararası bir güç oluşturulması Washington'da erken bir fikir olarak görülüyor. Bu fikir, savaş sona erdikten sonra ABD'nin sıcak bakabileceği bir şey. Ancak buna rağmen uluslararası güç fikri, bu gücün yapısıyla ilgili pek çok soruyu da gündeme getiriyor: Bu gücün içinde Arap kuvvetleri olacak mı? Bu gücün görev alanı nedir? Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki kalıntılarıyla savaşabilecek mi? Gücünün kaynağı ne olacak?” ifadelerini kullandı.

sxdvfb
Bahreyn'deki 33. Arap Birliği Zirvesi’nden (EPA)

İsrail'e gelince, el-Ömeri, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki savaştan sonraki gün için herhangi bir siyasi ya da güvenlik fikrini tartışmayı reddettiğini belirtti. Zira Netanyahu, koalisyonunu kaybetme korkusuyla uluslararası güçleri bile tartışmak istemiyor. El-Ömeri, “Ancak İsrail Savunma Bakanı'nın son açıklamaları, Netanyahu üzerinde ertesi günün senaryosunu ortaya koyması için baskı yaratıyor. Buna savaştan sonra Gazze Şeridi'nde güvenliği kimin sağlayacağı sorusu da dahil” dedi.

Goldberg, çok uluslu bir güç oluşturma önerisinin iki nedenden ötürü duyurulduğu günden bu yana ölü doğduğunu düşünüyor: “Birincisi, böyle bir öneri, Kudüs ve gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasında İsrail'in kontrolünde kalması muhtemel bölgeler üzerindeki İsrail egemenliğini silmeyi amaçlıyor. İkincisi, İran'ın Hamas'ı sadece Gazze Şeridi'nde değil Batı Şeria'da da yeniden inşa etmesinin önünü açıyor.” Goldberg, “Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün İran destekli terör örgütleriyle nasıl başa çıktığı konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsak, son 17 yılda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile Hizbullah arasında neler yaşandığını gözden geçirelim” ifadesini kullandı.

Öncelik Hamas'ı yenmek

Bazı ABD'li yetkililer, İsrail'in stratejisinin Hamas'ı yenmekte başarısız olduğunu ve dolayısıyla Refah operasyonunun da başarısız olduğunu söylese de el-Ömeri, “Bunun Washington'un görüşünü tam olarak yansıttığından emin değilim. Biden yönetimi Hamas'ı yenme kararlılığını sürdürüyor, ancak bu hedefe sivilleri koruyan bir askeri operasyonla ulaşılabileceğine inanıyor. İsrail'le aralarındaki gerilim ise hedefle değil yöntemlerle ilgili” dedi.

dsvfbgn
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Goldberg şu değerlendirmede bulundu: “Bu, Hamas'ı olduğu gibi bırakan bir ateşkesi zorlamayı haklı çıkarmak için mümkün olduğunca çok argüman yaratmayı amaçlayan siyasi bir iletişim çabası gibi görünüyor. Hem ABD hem de İsrail gerçeklerle ve ayrıntılarla uğraşsa daha iyi olur: Hamas bugün ne kadar güçlü? Hâlâ nerelerde faaliyet gösteriyor? Gazzelilerin Hamas'ın bir daha iktidara gelmeyeceğine inanması için kalan birimlerin dağıtılması, Hamas liderliğinin ve kontrolünün ortadan kaldırılması ve üst düzey liderlerinin öldürülmesi için ne gerekiyor?”


‘Tünel tartışması’ Kahire ile Tel Aviv arasındaki gerilimi artırıyor mu?

İsrail hava saldırılarının ardından Han Yunus’tan dumanlar yükseliyor. (AP)
İsrail hava saldırılarının ardından Han Yunus’tan dumanlar yükseliyor. (AP)
TT

‘Tünel tartışması’ Kahire ile Tel Aviv arasındaki gerilimi artırıyor mu?

İsrail hava saldırılarının ardından Han Yunus’tan dumanlar yükseliyor. (AP)
İsrail hava saldırılarının ardından Han Yunus’tan dumanlar yükseliyor. (AP)

İsrail'in ‘Filistin-Mısır sınırında 50 tünelin’ varlığına ilişkin iddiası, Kahire ile Tel Aviv arasında ‘tünel tartışmaları’ nedeniyle artan gerilimle ilgili soru işaretlerine yol açtı. Mısırlı parlamenterler ve siyasetçiler, iki ülke arasındaki gerilimin geleceğini ‘İsrail'in Refah'taki operasyonlarını genişletmemesine’ bağladı. Ayrıca dün (Cumartesi) ‘İsrail'in tünellerle ilgili tekrarlanan suçlamalarını’ da reddettiler.

Mısır ile İsrail arasındaki gerilim, İsrail'in 7 Mayıs'ta Mısır sınırındaki Refah'ta askeri operasyon başlatmasından bu yana artmış durumda. Mısır daha önce İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarını ve Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol altına almasını ‘en sert ifadelerle’ kınamıştı. Mısır Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in sınır kapısını kontrol altına almasını ‘bir milyondan fazla Filistinlinin hayatını tehdit eden tehlikeli bir gerilim’ olarak nitelendirdi.

Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) Tel Aviv'e yöneltilen suçlamalara cevaben İsrail hükümetinin yargı danışman yardımcısı Gilad Noam Cuma günü yaptığı açıklamada, ‘sadece Refah'ta yaklaşık 700 tünel tespit edildiğini, bunların arasında İsrailli esirlerin tutulduğu Mısır'a doğru giden 50 tünelin de bulunduğunu’ iddia etti. Bu iddia, İsrail gazetesi Maariv'in Mısır'ın ‘Hamas tünellerini yok etmediğini ve sessizce hareketin yanında olmayı seçtiğini’ iddia ederek Mısır'ı eleştirmesiyle aynı zamana denk geldi.

Mayıs 2020'de Kahire, Gazze Şeridi sınırında beş kilometrelik bir tampon bölge inşasının neredeyse tamamlandığını ve ‘teröristlerin Mısır topraklarına sızdığı’ üç bin tünelin imha edildiğini duyurmuştu.

İsrail'in son suçlamaları, bu ay Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının ele geçirilmesiyle başlayan ve Kahire'nin sınır kapısıyla ilgili olarak Tel Aviv'le koordinasyon sağlamayı reddetmesi, yardım girişi için kilit bir geçiş noktası olan sınır kapısının kapatılması nedeniyle Gazze'de yaşanan insani felaketten İsrail'in sorumlu olduğunu tüm taraflara bildirmesi ve İsrail'e karşı UAD’da Güney Afrika'yı destekleme hamlesiyle devam eden gerilim bağlamında geldi.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Yahya el-Kadvani Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Şu anda tünel yok. Mısır tüm tünelleri yok etti. Mısır'ın Refah bölgesinde beş kilometre derinliğinde bir tampon bölge bulunuyor. Dolayısıyla Tel Aviv'in sözleri yalan. İsrail'in tekrarlanan iddiaları, Mısır'a ve rolüne zarar verme girişimidir. Mısır, ulusal güvenliğini korumaya ve İsrail'in her türlü ihlalini reddetmeye yönelik tutumunda kararlı olmaya devam edecektir” ifadelerini kullandı.

Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Rakha Ahmed Hasan ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Mısır yıllar önce terörle mücadele kapsamında tünelleri tamamen kapattı, etrafındaki evleri yıktı ve bir tampon bölge inşa etti” dedi. İsrail'in Gazze ile birden fazla savaş yaptığını ve daha önce tünellerden hiç bahsetmediğini ifade eden Hasan, İsrail'in iddialarını ‘Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından kontrol etme suçunu işledikten sonra ortaya atılan iddialar, çürük gerekçeler ve bahaneler’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in iddiaları Kahire ile gerilimi artırırken, Hasan ‘İsrail'in gerilimi daha da artırması halinde diplomatik ilişkilerin azaltılabileceği’ öngörüsünde bulundu. Hasan, “50 tünel iddiası, Refah Sınır Kapısı’nda Mısır-İsrail koordinasyonunun yeniden başlaması ve insani yardımın başka bir sınır kapısından girmesi için anlaşmaya varılması gibi İsrail'in iddialarına bir yenisini daha ekliyor ki bunların hepsi medyatik iddialar ve İsrail'in ihlallerini örtbas etmeye yönelik uygulamalarıdır” dedi.

İki ülke arasındaki ilişkilerde mevcut gerginliğin geleceğine gelince Hasan, bunun, ‘ABD'nin İsrail tarafına baskı yapma ve Gazze Şeridi'nde ateşkes müzakerelerine geri dönme rolüne bağlı olduğunu’ düşünüyor.

Mısır'daki el-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Dr. Beşir Abdulfettah, İsrail'in iddialarının ‘Tel Aviv'in Mısır'ın UAD'daki son hamlesinden duyduğu memnuniyetsizlik ışığında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki eylemlerini örtbas etmek için tekrarlanan girişimler’ olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulfettah, “İsrail yasal ve uluslararası olarak kuşatıldığını hissediyor ve Mısır'ın buna göz yumacağını düşünüyor. Ancak Mısır'ın pozisyonu net. Bu yüzden Kahire'nin üzerindeki baskısını hafifletmeye çalışıyor” değerlendirmesinde bulundu. Abdulfettah, İsrail'in girişimlerinin “Tel Aviv'in Refah'taki varlığını meşrulaştıramayacağını ve Kahire ile ilişkilerdeki gerginliği artıracağını, ancak bu gerginliğin çatışmaya varmayacağını” ifade etti.

Mısır-İsrail gerginliğinin ‘siyasi, hukuki ve diplomatik çekişmelerle sınırlı olduğunu, daha da gerginleşmesi halinde ekonomi ve turizm alanlarında kararlar alınacağını’ belirten Abdulfettah, iki ülke arasındaki ilişkileri düşürme kararının ‘İsrail'in gerginliği artırmaya devam etmesi halinde daha sonraki bir aşamaya erteleneceğini’ söyledi. Abdulfettah, “ABD'nin Tel Aviv üzerinde baskı uygulayacağına inanıyorum” ifadesini kullandı.


El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
TT

El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada Refah'ta beş İsrail askerini öldürdüğünü ve birçok askeri de yaraladığını duyurdu.

El Kassam’ın Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda yer alan El Tabain Camii yakınlarında tuzaklanan bir anti-personel patlayıcının, İsrail ordu gücünün tuzağa çekilerek patlatılması sonucu beş askerin öldüğü ve birçok askeri de yaraladığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda devam eden çatışmalar sırasında çok sayıda İsrail askeri aracının top mermileri ve patlayıcılarla hedef alındığı duyuruldu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise perşembe günü yaptığı açıklamada, ilave kuvvetlerin "Refah'a gireceğini" duyurarak operasyonları "yoğunlaştırma" sözü verdi.

Refah'taki askeri operasyonun "ek güçler (bölgeye) girdikçe devam edeceğini" ifade eden Galant, "Güçlerimiz bölgedeki birçok tüneli imha etti... Bu faaliyet yoğunlaştırılacaktır" ifadelerini kullandı.


Fransız kuvvetleri sükuneti sağlamaya çalıştığı Yeni Kaledonya'da altıncı kişi öldü

Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
TT

Fransız kuvvetleri sükuneti sağlamaya çalıştığı Yeni Kaledonya'da altıncı kişi öldü

Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)

Pasifik takımadalarından Yeni Kaledonya'da tartışmalı seçim reformu nedeniyle çıkan ayaklanma ve huzursuzluğun altıncı gününde, yetkililere göre ölü sayısı dün (Cumartesi) altıya yükselirken, Noumea Belediye Başkanı durumun "sakinleşmekten uzak" olduğunu söyleyerek "kuşatılmış bir şehirden" söz etti.

Fransa'nın kuzeyindeki Cala-Gomaine bölgesinde isyancılar tarafından kurulan bir kontrol noktasında dün açılan ateş sonucu, Avrupa kökenli bir yerel sakin hayatını kaybetti, iki kişi de yaralandı.

Yeni Kaledonya'daki isyan, 1980'lerden bu yana yaşanan en ciddi ayaklanma olup, ayrılıkçıların tepkisine neden olan bir seçim reformuna karşı ortaya çıktı.

Öldürülen altıncı kişi, Yeni Kaledonya'nın "başkenti" Noumea'nın dışında gerçekleşen ilk ölüm oldu. Ölenler arasında biri güvenlik görevi sırasında meslektaşı tarafından kazara vurularak öldürülen iki jandarma da bulunuyor.

Fransız polisi ve jandarma teşkilatından bin kişi daha halihazırda görevde olan 1.700 meslektaşına katılmak üzere cuma gecesi takımadalara geldi.

Nouméa Belediye Başkanı Sonia Lagarde cumartesi günü BFM TV'ye verdiği demeçte "Son iki gecenin daha sakin geçtiğini söyleyebiliriz" ancak "günler aynı" ve "çok fazla yangın var." ifadelerini kullandı.

Lagarde konuşmasına şöyle devam etti: "Ben sizinle konuşurken, Noumea şehrinin doğu bölgesinde, ayrılıkçılar tarafından kontrol noktaları kuruldu." "Tüm sükûnet çağrılarına rağmen durum iyiye gitmiyor, tam tersi."

Lagarde devamla, "Tüm bu hasarı gördüğümde, yanan mülk ister özel ister kamuya ait olsun, bu çok talihsiz bir durum. Kuşatılmış bir şehirde olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Evet, sanırım bunu söyleyebiliriz" şeklinde konuştu.

Hasarın boyutu ile ilgili bir soruya Lagarde, bunu belirlemenin "imkânsız" olduğunu söyleyerek, yanan çok sayıda belediye binası, kütüphaneler, okullar var" cevabını verdi.

Yapılan tahminlere göre perşembe günü meydana gelen hasar miktarı 200 milyon avroya ulaştı.

Yeni Kaledonya halkı için günlük yaşam daha da zor hale geldi. Hasar, şirketlere malzeme sağlama sürecini ve başta sağlık olmak üzere, kamu hizmetlerinin işleyişini zorlaştırmaktadır.


İsrail'de Savaş Kabinesi “çöküşün” eşiğinde

Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
TT

İsrail'de Savaş Kabinesi “çöküşün” eşiğinde

Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)

İsrail’de Savaş Kabinesi’ndeki kaynaklar, stratejik kararların alınamaması ve rehine meselesinin çözüme kavuşturulamaması nedeniyle kabine üyeleri arasındaki ilişkilerin oldukça kötüleştiğini ve kabinenin çöküş tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylediler.

Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, 8 Haziran'a kadar Gazze’deki savaş sonrasına dair iplanının onaylanmaması halinde hükümetten çekilmekle tehdit etti.

“Küçük bir azınlık İsrail'in kararlarını kontrol altına aldı ve ülkeyi bilinmeze doğru sürüklüyor” diyen Gantz, bazı siyasetçileri sadece kendi geleceklerini düşünmekle suçladı. Öte yandan Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı hedef tahtasına oturtan Savaş Kabinesi’ndeki bakanlar, ‘savaşın ertesi günü’ ile ilgili anlaşmazlıklar ve Gallant'ın Gazze Şeridi'nde askeri yönetim fikrini reddetmesi nedeniyle Gallant'ın görevden alınmasını istediler.

Diğer yandan Hamas liderlerinden Halid Meşal, Filistinli grupların Gazze genelinde ‘yeniden konumlandığını’ açıklarken İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyindeki bölgelerde yaşayanlara derhal bölgeyi boşaltmalarını istedi. İsrail ordusu aksi takdirde onları bombalamakla tehdit etti. Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda günlerdir şiddetli çatışmalar yaşandığı biliniyor.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail'in 6 Mayıs'ta Refah’a askeri operasyon başlatmasından bu yana yaklaşık 800 bin Filistinlinin yerinden edildiğini duyurdu.


‘Savaş sonrası Gazze’ için bir plan sunan Gantz, reddedilmesi halinde hükümetten istifa edeceği tehdidinde bulundu

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
TT

‘Savaş sonrası Gazze’ için bir plan sunan Gantz, reddedilmesi halinde hükümetten istifa edeceği tehdidinde bulundu

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)

İsrail Savaş Kabinesi üyesi ve eski Savunma Bakanı Benny Gantz, savaş sonrası Gazze için hazırlanan planın 8 Haziran'a kadar onaylanmaması halinde, Binyamin Netanyahu hükümetinden istifa etmekle tehdit etti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre dün akşam (Cumartesi) yaptığı konuşmada Gantz, “küçük bir azınlığın İsrail'in kararlarını kontrol altına aldığını ve ülkeyi bilinmeze doğru sürüklediğini” söyleyerek, bazı İsrailli siyasetçileri sadece kendi geleceklerini düşünmekle suçladı ve “acil bir değişime ihtiyaç var” dedi.

Gantz konuşmasında, 8 Haziran'dan önce üzerinde çalışılması gereken altı hedef belirledi: ‘Esirlerin iadesi, Hamas yönetiminin zayıflatılması, Gazze Şeridi'nin askerden arındırılması, Gazze Şeridi’ni yönetmek için Hamas'ı ya da Mahmud Abbas liderliğinde Ramallah'taki Filistin Yönetimi'ni içermeyen bir Avrupa-Arap koalisyonu kurulması, kuzeyde yaşayanların geri dönmesi ve tüm İsraillilerin orduda görev yapmasının sağlanması.’

Gantz, “Hayatta kalma savaşındayız, varoluşsal bir savaşın içindeyiz. İsrail devletinin geleceğini güvence altına almak için düşmanlarımızın üstesinden geleceğiz. Hükümete ve koalisyona İsrail devletine hizmet etmek için girdik ve mevki talep etmedik. Ancak hayati kararlar alınmadı ve küçük bir azınlık İsrail'in kararını kontrol ederek onu uçuruma sürükledi” ifadelerini kullandı.

‘Acil bir değişime’ ihtiyaç olduğunu ve işlerin olduğu gibi bırakılmayacağını belirten Gantz, İsrail'in ‘gerçek bir zafer’ olarak tanımladığı şeyi elde etmesini sağlamak için çalışma sözü verdi.

Diğer yandan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant geçtiğimiz Çarşamba günü yaptığı açıklamada, savaşın sona ermesi ve Hamas'ın ortadan kaldırılmasından sonra Gazze Şeridi'nde İsrail askeri yönetimini kabul etmeyeceğini açıkladı. Savaştan sonra Gazze Şeridi'nde İsrail güvenlik varlığının ‘gereksiz İsrailli can kaybına’ yol açacağını ifade eden Gallant, Hamas'a alternatif bir yönetim organı talep ettiğini, ancak bir yanıt alamadığını söyledi.

Gantz küçük bir lider

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise dün yaptığı açıklamada, Gantz'ı hükümeti yıkmaya çalışan bir ‘ikiyüzlü ve yalancı’ olarak nitelendirdi.

Ben-Gvir X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Benny Gantz küçük bir lider. Hükümete katıldığı ilk andan itibaren esas olarak hükümeti dağıtma girişimlerinde bulundu. Başbakanın pozisyonuna karşı görüşmeler için Washington'a yaptığı geziler sabotaj operasyonlarının sadece küçük bir parçasıydı. Mahmud Abbas'ı evinde ağırlayan, Gazze Şeridi'nden işçi getiren, Lübnan'la gaz sevkiyatı anlaşmasını yürüten, Batı Şeria'daki kontrol noktalarını kaldıran ve Golani Tugayı askerlerini (Filistinlileri düşündüğü için) tehlikeye atan adam güvenlik alternatifleri sunabilecek son kişidir” ifadelerini kullandı.

Hükümetin politikasında değişikliğe gidilmesi çağrısında bulunan Ben-Gvir, “Hükümeti mevcut konseptiyle dağıtmanın ve politikayı sağlam, güçlü ve kararlı bir hükümete dönüştürmenin zamanı geldi” dedi.

Öte yandan Netanyahu geçtiğimiz Çarşamba günü yaptığı bir konuşmada, “Hamas Gazze'de iktidarda olduğu sürece savaşın ertesi günü için yapılacak düzenlemeler hakkında konuşmanın bir anlamı yok” dedi.

İsrail medyası, geçtiğimiz hafta Pazar günü, Gallant'ın Gazze'deki savaşın ve Refah'taki operasyonun ‘ertesi günü’ konusunda üst düzey ordu komutanlarıyla Netanyahu'nun katılımı olmadan görüşmeler yapmaya karar vermesinin ardından, Netanyahu ve Gallant arasında anlaşmazlıklar ve sözlü çatışmalar yaşandığını ortaya çıkardı.


ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
TT

ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken, ABD seçmeninin ABD dış politikasına, özellikle de Gazze savaşına ve Amerika'nın İsrail'e yönelik politikasına olan ilgisinin boyutuna ilişkin sorular artıyor.

Biden yönetiminin Tel Aviv'e silah sevkiyatını dondurma kararı, ABD Başkanı'nın konuyu siyasileştirdiği suçlamaları ve ABD politikasının değiştirilmesi çağrısında bulunan öğrenci protestolarının artmasıyla birlikte, Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasında bu konuda yaşanan derin iç gerilimi gözler önüne serdi.

Şarku’l Avsat ve Asharq News (eş-Şark) iş birliği ile hazırlanan Washington raporu, ABD seçmeninin ülkesinin dış politikasıyla nasıl ve neden alışılmadık bir şekilde ilgilendiğini ve eleştirmenleri yatıştırmak için ABD politikasının şekillenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğunu araştırıyor.

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

Amerikan seçmeni ve dış politika

Anketler, ABD'li seçmenlerin geçen yıl sadece yüzde 18'inin, bu yıl ise yüzde 38'inin dış politikaya ilgi gösterdiğini ortaya koyuyor.

ABD'nin eski Ukrayna Büyükelçisi John Herbst, bu duruma şaşırmadığını belirterek, “Ortadoğu ve Ukrayna'da yaşananlar çok ciddi konular ve özellikle de medya bu konulara odaklandığı için seçmenlerin ilgisini çekmeleri doğal” değerlendirmesinde bulundu.

The Hill'in fikir yazarı Sarakshi Rai, daha önceki anketlerin ABD seçmeninin dış politikaya ilgisinin düşük olduğunu gösterdiğine, ekonomi, göç ve sınırların ana kaygılar olduğuna dikkat çekti. Rai, “Şimdi, her 10 Amerikalıdan dördü dış politikayla ilgilendiğini söylüyor. Bu yüzden İsrail-Gazze çatışması ve ABD'nin doğusundan batısına üniversite kampüslerindeki protestoların arka planında bir hareket görüyoruz” ifadelerini kullandı. Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Eski ABD Başkanı George H.W. Bush'un yardımcısı Trent Duffy, Amerikan seçmeninin dış politikayla giderek daha fazla ilgilenmekle birlikte, ABD Başkanı Joe Biden'ın bu konudaki performansına güven duymadığına dikkat çekti. Seçmenlerin sadece yüzde 32'sinin bu konuda Biden'a güvendiğini belirten Duffy, “Dış politika, Amerikan seçmeninin gözünde ülkenin lideri olarak başkanla başlar. Bence Başkan Biden bu alanda zorlanıyor. Çünkü şu ana kadar Ukrayna ve Gazze çatışmalarında sonuç Başkan'ın lehine olmadı. Bu ise onun zayıf olarak algılanmasına yol açıyor ki, bu, Amerikan seçmeni için çok önemli” şeklinde konuştu.

Bu nedenle Cumhuriyetçiler, ABD Başkanı’nı, özellikle Michigan gibi kararsız eyaletlerde Amerikan seçmeninin ne düşüneceğinden korktuğu için İsrail'e silah sevkiyatını dondurmak gibi dış politika kararlarını almakla suçluyor.

Herbst, “Arap asıllı ABD’li seçmenlerin oylarının Biden'ın Ortadoğu politikası üzerindeki etkisi konusunda hiçbir şüphe yok. Michigan'daki oylardan endişe ettiği için daha da sertleşti” yorumunda bulundu. Bu yaklaşıma katılan ve seçimin kararsız eyaletlerde belirleneceğine dikkat çeken Rai, “Biden'ın Wisconsin ve Michigan gibi eyaletlere ziyaretlerini yoğunlaştıracağını göreceğiz” dedi.

Duffy, Biden'ın gençlerin desteğinin azalmasından korktuğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Genç Amerikalı seçmenler, özellikle de genellikle gençlerin oylarının çoğunluğuna sahip olan Demokrat Parti için çok önemli bir grup. Başkan Biden 2020'de seçildiğinde de böyle oldu. Parti, sadece Gazze'de ve dış politikada yaşananlar nedeniyle değil, aynı zamanda ekonomi ve konut sorunları nedeniyle de gençlerden gelen desteğin azaldığını gördü. Bunların hepsi hayal kırıklığına uğramış genç seçmenler için önemli konular. Dolayısıyla Başkan Biden'ın gençleri cezbetmeye yönelik tedbirler aradığını görüyoruz.”

Yardım mı uzlaşı mı?

Biden'ın Ortadoğu politikasına yönelik iç muhalefet artarken, George H.W. Bush yönetiminde görev yapmış olan Herbst, Biden'ın dış politika kararlarının, özellikle de İsrail'e silah sevkiyatını dondurma kararının anakronizminden bahsetti. Herbst, “ABD İsrail'i uzun zamandır güçlü bir şekilde destekliyor. Netanyahu ile yaşanan mevcut çatışmaya rağmen, bu durum Biden döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak Biden, özellikle Michigan'daki Arap asıllı ABD’li seçmenleri yatıştırmak için tasarlanmış adımlar attı. Bu siyasette yeni bir şey, çünkü hiçbir ABD başkanı politikasını kısmen bazı seçmenlerin İsrail'e karşı olacağı korkusuyla şekillendirmemişti” ifadelerini kullandı.

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Herbst, Baba Bush ve Nixon gibi geçmiş başkanların İsrail'e yönelik silah ve finansmanı dondurma kararlarını Biden'ın kararıyla karşılaştırarak, ABD’lilerin eskiden başkanlara İsrail'i desteklemeleri için baskı yaptığını, ancak bugün durumun böyle olmadığını belirtti. Herbst, “Bugün, tarihimizde ilk kez, ABD'de Arap ve Filistin yanlısı seçmenlerin siyasi sonuçlarından duyulan korku politikayı etkiliyor. İsrailliler bu konuda endişelenmeli. Çünkü genç Demokratlar arasında İsrail'in pozisyonunu ve bizim İsrail'e verdiğimiz desteği anlamayan büyük bir kesim var” vurgusunda bulundu.

Rai ise Biden'ın dış politikalarından bahsederken, yönetimin İsrail'i destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında çok hassas bir konumda olduğunu savundu. Rai, Biden'ın silah sevkiyatını dondurması ve ardından muhaliflerini, özellikle de Temsilciler Meclisi'nin, 16 Demokrat'ın desteğiyle dondurulan silah sevkiyatını serbest bırakmaya zorlayan bir tasarıyı geçirebildiği Kongre'deki muhaliflerini yatıştırmak için 1 milyar dolar değerinde yeni bir silah paketi açıklaması örneğini verdi.

Bu politika değişikliğini bir çekişme olarak tanımlayan Duffy şu ifadeleri kullandı: “Yönetim İsrail'e silah sevkiyatını durduracağını söylüyor, ardından hızla yeni bir silah anlaşması açıklıyor. Tüm bunlar bahsettiğimiz faktörlerin bir sonucu. Bence Başkan Biden bu konuyu gündemden düşürmek ve insani krizi azaltmak için mümkün olan en kısa sürede ateşkes için bastırıyor. Bu ona siyasi açıdan da yardımcı olacaktır.”

‘Kısa hafıza’

Dış politika, siyasi ve öğrenci tartışmalarında ön planda yer alırken, Herbst, Biden yönetimini gerek Ukrayna gerekse Ortadoğu'da dış politika konularını ele alış biçimi nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi. Herbst, “Biden'ın politikaları, Moskova'nın nükleer tehditlerinden duyduğu korku nedeniyle ciddi şekilde kusurludur ve bu da Ukrayna'ya silah tedarikimizi geciktirmiştir. Ortadoğu'da da benzer bir zayıflık gördük; İran'ın vekil güçleri tarafından kuvvetlerimize karşı çok sayıda saldırı düzenlendi ve buna verdiğimiz karşılık zayıf kaldı. Husilerin uluslararası nakliye yollarında kaos yaratmasına izin verdik. Akıllı strateji İran'a bedel ödetmektir, ancak yönetim Avrupa'da olduğu gibi Ortadoğu'da da gerilimin artmasından korkuyor. Bu bir süper gücün tutumu değildir” ifadelerini kullandı.

Duffy, Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın dış politika konularındaki değişken tutumuna rağmen, ‘çoğu seçmenin nispeten kısa bir hafızaya sahip olduğuna’ inanıyor. Duffy, “Seçmenlerin Trump'ın dış politikasından hatırladıkları, Rusya savaşı ve İsrail ile Filistin arasında bir çatışma olmadığı. Bu iki başlık seçimlerde tartışmanın merkezinde yer alacak” görüşünü dile getirdi.


Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)
TT

Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)

Eski ABD Başkanı Donald Trump, iki adayın katılmayı kabul ettiği başkanlık münazarası öncesinde, mevcut Başkan Joe Biden'a uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulundu.

New York Post'un haberine göre Trump bu talebinin nedeninin, Biden'ın geçen mart ayında yaptığı Birliğin Durumu konuşmasında "bir uçurtma kadar yüksekte" görünmesi olduğunu belirtti.

Trump, Minnesota eyaletinin St Paul kentindeki Cumhuriyetçi Parti yemeğinde yaptığı konuşmada Cumhuriyetçilere "Sadece bu adam hakkında konuşmak istiyorum ama bildiğiniz gibi uyuşturucu testi de talep edeceğim, bu arada. Şöyle ekledi: "Gerçekten, bunu isteyeceğim. "Birliğin Durumu konuşmasında olduğu gibi tartışmaya gelmesini istemiyorum... Uçurtma gibi zirvedeydi" ifadelerini kullandı. Ancak Trump, kendisinin test yaptırıp yapmayacağını söylemedi.

81 yaşındaki Biden, uzun süren Birliğin Durumu konuşması sırasında, yüksek sesle ve biraz da hızlı bir monolog şeklinde konuştu.

Kongre üyesi Greg Murphy, konuşmanın ardından Biden'ın "o gün bir şeyler yaşamış olması gerektiğini" söyledi.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre 77 yaşındaki Trump daha önce de Biden için uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulunmuştu. 2020 yılında Demokratların önseçimi sırasında Biden'ın münazara performansının "dengesiz" olduğunu ve 2020 genel seçimlerindeki münazarasından önce uyuşturucu testi yapılmasını "şiddetle" talep edeceğini söylemişti.


Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
TT

Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)

Ukrayna'nın Rusya topraklarına yönelik saldırılar için ABD'den daha fazla yardım istediği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen ABD'li yetkililer, Amerikan gazetesi Wall Street Journal'a (WSJ), Kiev'in Joe Biden yönetiminden Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için istihbarat paylaşımı yapmasını istediğini söyledi. 

Ayrıca Ukrayna'nın ABD üretimi silahları Rus topraklarında kullanmayı talep ettiği de öne sürüldü.

Beyaz Saray'dan gazeteye yapılan açıklamada, Washington yönetiminin Rusya içindeki hedeflerin belirlenmesine dair istihbarat paylaşımını ve Rus topraklarına yönelik saldırılarda Amerikan silahlarının kullanılmasını desteklemediği bildirildi. 

Ancak WSJ'ye konuşan yetkililer, bu politikanın değişebileceğine işaret ederek Ukrayna'nın taleplerinin Washington tarafından değerlendirmeye alındığını belirtti.

Amerikan gazetesi New York Times, Ukrayna'nın geçmişte benzer taleplerde bulunduğunu fakat Washington'ın bunları reddettiğini hatırlatarak, Kiev'in isteklerine olumlu yanıt verilmesinin Biden'ın savaş politikasında önemli bir değişiklik olacağını yazdı. 

ABD, geçen yıl Ukrayna'ya, Rus topraklarına saldırılarda kullanılmaması şartıyla uzun menzilli Ordu Taktik Füze Sistemi (ATACMS) göndermişti. 

WSJ, Ukrayna'nın kendi drone ve silahlarıyla Rus topraklarına saldırı düzenlemek için bile Washington'dan istihbarat alamadığını savundu. Biden yönetiminin bu kısıtlamalarının, son dönemde özellikle Harkiv bölgesinde ilerleme kaydeden Rusya'ya karşı Ukrayna'nın elini zayıflattığı belirtildi.

Rus ordusunun Harkiv kentine dün düzenlediği saldırılarda üç kişinin öldürüldüğü, 28 kişinin de yaralandığı bildirilmişti.

Rusya Savunma Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada, 11-17 Mayıs'ta Harkiv, Donetsk ve Zaporijya bölgelerinde 14 yerleşim biriminin ele geçirildiği öne sürülmüştü.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün Çin ziyaretini tamamlamadan önce yaptığı açıklamada, Ukrayna saldırılarını durdurmak için tampon bölge oluşturmayı planladıklarını ve Harkiv'i ele geçirmeyi hedeflemediklerini savunmuştu.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ise Fransız haber ajansı AFP'ye verdiği söyleşide, haziranda İsviçre'de düzenlenecek ateşkes görüşmelerine Çin'in de katılmasını istediğini söyledi.

Dün yayımlanan söyleşide Zelenski, Pekin yönetiminin Moskova üzerinde "büyük etkisi olduğunu" ifade ederek, barışın sağlanmasında önemli rol oynayabileceklerini belirtti.

Pekin yönetiminin görüşmelere katılıp katılmayacağı henüz belli değil. Çin'in İsviçre Büyükelçisi Wang Shihting, martta yaptığı açıklamada konuyu değerlendirdiklerini söylemişti. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, New York Times, CNN, RT


Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
TT

Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)

Dört gece boyunca şiddet ve ayaklanmaların yaşandığı Yeni Kaledonya'da durum normale dönmemiş olsa da işler iyiye doğru gidiyor. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, son günlerde bölgeye hakim olan şiddet olaylarına tanık olunmaması bunun kanıtı. Bu ise ilk önceliğini kanun ve düzene dönüş olarak gören devlet tarafından benimsenen katılık ve sertlik politikasının bir meyvesi olarak görülebilir.

Paris sertliği seçti

Yetkililer, beş kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve 200 milyon euroluk maddi kayba yol açan şiddet olayları ve isyanlarla mücadele etmek amacıyla, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine, ilk aşama olarak takımadalarda 12 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etti.

Ancak Paris'ten gelen bilgiler, hükümetin parlamentodan olağanüstü hâlin bu yaz Fransa'nın ev sahipliği yapacağı Olimpiyat Oyunları sonrasına kadar üç ay süreyle uzatılmasını isteyeceğini gösteriyor.

Olağanüstü hâl, güvenlik güçlerinin başkentteki tüm mahallelerde terör estiren birkaç yüz kişiyi gözaltına almasını sağladı. Macron'un başkanlığında iki kez toplanan Güvenlik ve Savunma Konseyi, isyan karşıtı özel kuvvetlerden oluşan gruplar da dahil olmak üzere bin polis ve jandarma göndererek bölgedeki güvenlik varlığını güçlendirme kararı aldı.

Böylece takımadalardaki güvenlik personeli sayısı bin 700'den 2 bin 700'e yükselmiş oldu. Aynı bağlamda Savunma Bakanlığı da limanlar ve havaalanı gibi hassas merkezlerin korunması için silah ve teçhizatıyla birlikte askeri birlikleri hızla bölgeye gönderdi.

Yargı da mücadeleye dahil oldu. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti dün (Cuma) yargı mensuplarına, özellikle de Adalet Bakanlığı'na bağlı savcı ve hakimlere yönelik bir genelge yayınlayarak, isyancılar tarafından işlenen ‘suç ve ihlallere karşı kesin ve sistematik bir tepki’ verilmesi çağrısında bulundu. Genelgede, “Yeni Kaledonya'da kişilere ve mallara karşı işlenen eylemler, kamu düzeninin ciddi şekilde ihlalini teşkil etmektedir. Bu nedenle işlenen suçlara ve olağanüstü hâl hükümlerinin ihlaline karşı kesin, hızlı ve sistematik bir yanıt verilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Macron'un destekçileri, özellikle Fransa'nın önümüzdeki ayın 9'unda Avrupa Parlamentosu seçimleriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetin isyancılar karşısında zayıflık ve eylemsizlikle suçlanmamak için katılık ve sertlik politikasından başka bir politika benimseyemeyeceğine inanıyor. Hükümetin sorunu, Cumhurbaşkanı Macron'u destekleyen listenin, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin listesinin 16 puan gerisinde olması. Dolayısıyla hükümetin sertlik dışında bir politika izlemesi, seçmenler nezdindeki konumunu zayıflatacak ve hem geleneksel hem de radikal sağ kanada, kendisini eylemsizlikle ve Yeni Kaledonya'daki Fransızları savunamamakla suçlamaları için daha fazla koz verecek.

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Macron ve hükümeti her halükârda eleştiriliyor. Senato'daki Cumhuriyetçiler grubunun başkanı Bruno Retailleau, ‘Fransız devletinin şiddet ve güvensizlik içinde boğulduğunu’ belirtmekte gecikmedi. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimleri için liste başı olan Jordan Bardella, hükümeti söz konusu sorunu yönetmede ‘sorumsuzlukla’ ve ‘devletin zayıflığını ve yetersizliğini’ göstermekle suçladı.

Hükümet, çok farklı nedenlerle olsa, Sol ve Yeşillerin de suçlamalarından kaçamadı. Muhalefet lideri Jean-Luc Melenchon, hükümeti Kaledonya'da ‘neo-kolonyal bir politika’ yürütmekle suçladı. La Republique Meydanı'nda perşembe akşamı, Kanaklara ve bağımsızlıklarına destek vermek ve hükümetin gerici politikasına karşı bir gösteri düzenlendi.

Fransa'da iki cephe karşı karşıya

Fransa’da şu anda iki cephe karşı karşıya. Birinci cephe, Yeni Kaledonya'yı cumhuriyet çerçevesinde tutmaya kararlı bir tavır sergiliyor. Beyazlar, Fransızlar, Avrupalılar ve bölgeye yeni gelenler zaten bunun uğruna savaşıyorlar. İkinci cephe ise demokratik bir sistem çerçevesinde beyazların hakları ve güvenliğine ilişkin verilen garantilerle, Kanakların bağımsızlıklarını kazanma isteklerine cevap verilmesi çağrısında bulunuyor.

Ortadaki bu sorun açık bir şekilde takımadaların jeo-stratejik ve ekonomik önemini etkiliyor. Dolayısıyla Fransa'ya Güney Pasifik'te siyasi, ekonomik ve askeri varlık sağlayan olgu etkilenmiş oluyor.

Avustralya hariç, bölgedeki küçük adalardan oluşan ülkeler grubu, bölgede olup bitenleri endişeyle izliyor ve tüm taraflar arasında yenilenmiş bir diyalog çağrısında bulunuyor. Paris, Macron ve hükümetine karşı ortaya çıkan ve parlamentonun iki kanadının ayrı ayrı oy kullanarak seçim listelerini, takımadalarda 10 yıldır yaşayanların yanı sıra, 1988 listelerinde isimleri yer almayanları da kapsayacak şekilde değiştirmesinin ardından meydana gelen içinden çıkılmaz krizi demir yumrukla çözemeyeceğini biliyor.

Takımadaların yerli halkı Kanaklar, henüz yürürlüğe girmemiş olan ve iki yasama meclisinin (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak toplantısını gerektiren anayasa değişikliğinin, sonraki seçimlerde seçmen listelerine yeni katılanların oyları nedeniyle siyasi ağırlıklarını zayıflatacağından korkuyor.

‘Bağımsızlık’ hayali

Sorunun temelinde, Kanakların bu değişikliğin bağımsızlık kazanma ve Fransa'dan ayrılma hayallerini öldüreceği korkusu yatıyor. Kanak partileri ayrıca Fransız devletinin Kaledonya dosyasını yönetirken tarafsız davranmadığını düşünmektedir ki bu da hükümetin anayasa değişikliğinin iki kez oylanması için bastırırken, Kanak partilerinin müzakerelere devam etmek için tasarıyı geri çekmesini talep etmesinden anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği, Noumea sokaklarına sükûnet ve düzenin gelmesi koşuluyla, Yeni Kaledonya'daki iki karşıt tarafı yeniden müzakere masasında karşı karşıya oturtmak. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre perşembe günü her iki taraftan da birer Kaledonya temsilcisi, Macron'un başkanlık edeceği uzaktan bir toplantıyı, henüz zamanı gelmediği gerekçesiyle reddetti. Elysee Sarayı'na göre Fransa Cumhurbaşkanı iki tarafla ‘ayrı ayrı’ istişarelerde bulunacak. Başbakan ise olası çıkışları görüşmek üzere, Kaledonya heyetlerini Paris'e davet etmeye çalışıyor.

Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

 Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

Kanaklar için net bir ufuk olmaksızın takımadaları mevcut durumda tutmak, Fransa tarafından tamamen terk edilmek gibi son derece zor olacak görüşünde. 1990'larda ülkedeki iç savaş görüntüsünü ortadan kaldırmayı başaran eski yetkililer, aklıselimin galip gelmesi ve Macron'un iki yasama meclisini ortak toplantıya çağırma tehdidini geri çekmesi çağrısında bulunuyor. Çünkü bu, Kanakların boynuna asılmış bir kılıçtır ve kabul edilmesi zor olacaktır.

Dolayısıyla Kaledonya sorunu, patlamaya hazır bir siyasi durum ve en belirgin özelliği iki karşıt grup arasındaki eşitsizlik olan sosyal durumun iç içe geçmiş unsurlarıyla karmaşık bir hal almakta. Paris, Yüksek Komiseri, ‘isyan hali’ olarak adlandırdığı bu durumu söndürmeyi ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çıkış yolu bulmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabı önümüzdeki haftalarda belli olacak.