Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
TT

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesinin ciddi endişe yarattığını, mevcut durumu istikrarsızlaştırdığını ve bunun da Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliğine yönelik ciddi yansımaları olduğunu vurguladı. Bakan ayrıca ‘zorluklarla mücadele etmek, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye çıkarmak’ için Lefkoşa'nın Riyad ile ortak çalışmaya hazır olduğunu vurguladı.
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başkenti Lefkoşa'dan Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtlayan Bakan, “Türkiye'nin Libya'da asker konuşlandırma kararı ve Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye'ye düzensiz göçleri ‘şantaj aracı’ olarak kullandığı ve böylece Avrupa Birliği’nden (AB) ‘siyasi tavizler aldığı' şeklinde eleştirilerde bulunan Christodoulides, “Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor” diye konuştu.
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Christodoulides'in Şarku’l Avsat'a verdiği röportajın tamamı:
- Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başta mülteciler sorunu olmak üzere karşı karşıya kaldığı mevcut politik ve ekonomik zorluklarla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Bilindiği üzere Kıbrıs son yedi yıldır, mali krizin etkileriyle boğuşuyor.  Bununla birlikte kaynaklarının yetersiz kaldığı büyük bir düzensiz göç akışını da yönetmek zorunda kaldı. Ancak ekonomik zorluklara, sınırlı kapasiteye ve yetersiz altyapıya rağmen Kıbrıs, uluslararası hukuk uyarınca gerçekten ihtiyaç duyanlara koruma sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeyi sürdürdü.
- Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden Avrupa'ya düzensiz göç akışının boyutu ve hükümetin bunlarla başa çıkma stratejisi nedir?
2019 yılında toplam 12 bin 900 sığınma talebi aldık. Bu taleplerin yarısından fazlası Türkiye'den Kıbrıs’ın kontrolü altında olmayan bölgelere gelen ve daha sonra iltica talebinde bulunmak için ‘sınır çizgisini’ geçen kişilere ait. Sığınmacıların çoğu uluslararası koruma yükümlülükleri karşılanmayan ve Türkiye'nin AB’den siyasi tavizler almak için düzensiz göçü bir şantaj aracı olarak kullanmasından faydalanan göçmen işçiler. Türkiye, göç rotalarının ortaya çıkmasını engellemeye yönelik taahhüdünü yerine getirmiyor. Bununla birlikte Kıbrıs’ın geri kabul yükümlülüklerini uygulamayı reddediyor. Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ülkesinin Birleşmiş Milletler’den (BM) Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nı tanıması ve askeri müdahalesini haklı görmesi konusundaki talebini ele alma stratejisi nedir?
Tıpkı AB’nin de sık sık yinelediği gibi, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesi büyük bir endişe kaynağıdır. Bu müdahale mevcut durumu istikrarsızlaştırırken Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliği için ciddi yansımaları oluyor.
Avrupa'nın Libya'ya askeri müdahale konusundaki düşüncesine dönersek, hem BM hem de Berlin Konferansı, dış müdahaleleri ve BM’nin uyguladığı silah ambargosunun açık ve sistematik ihlallerini, çatışmanın ana kaynağı ve siyasi sürece yönelik en büyük engel olarak tanımladı. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin  (TBMM) Libya’ya asker gönderilmesi ne yönelik tezkereyi onaylaması, Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi ve Suudi Arabistan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik işbirliğinin en önemli alanları nelerdir?
Kıbrıs’ın Suudi Arabistan ile arasındaki ilişkileri ikili ve çok taraflı seviyelerde güçlendirmeye devam etmeye yönelik açıkça verdiği siyasi bir söz var. Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile görüştüğüm son Riyad ziyaretim, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinde atılan önemli bir adım oldu. Bu aynı zamanda, ortak siyasi irade ve Kıbrıs ile Suudi Arabistan ilişkilerini her düzeyde önemli ölçüde iyileştirme sözünün bir kanıtıdır. Esasen son iki yıl içinde ilişkilerimizde uzun bir yol kat etti. Suudi Arabistan’ın Kıbrıs’a ilk büyükelçisini ataması, ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki mevcut dostluk bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adımdı. Ardından iki ülke arasındaki ilişkileri artırma yolunda ilerlemek için çifte vergilendirmeden kaçınma ve havayolu hizmetleri ile ilgili iki anlaşma imzalandı.
- Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiğiniz son ziyarette hangi konular ele alındı?
Ziyaretim sırasında, büyük beklentiler barındıran ikili ilişkilerimizin tüm boyutlarıyla ele alındığı önemli bir görüşme yaptık ve bu ilişkileri daha da genişletmenin yollarını inceledik. Ayrıca gelecek vaat eden Suudi Arabistan’ın ‘2030 Vizyonu’ projesinde olası işbirliği olanaklarını tartıştık. Siyasi, ekonomik, güvenlik, askeri ve savunma alanlarında işbirliği için muazzam potansiyellere sahip olduğumuza inanıyorum. Ayrıca, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye taşımak amacıyla, gelecekte karşılaşılabilecek zorlukların üstesinden gelmek için iki ülke arasındaki ortak çalışmanın nasıl geliştirileceğini tartıştık.
- Suudi Arabistan'ın güvenlik ve istikrarı artırmadaki rolü ve terörle mücadeledeki çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esasen Kıbrıs,  terörle mücadelede ve bölgedeki barışı, güvenliği ve istikrarı sağlama çabalarında gelen olarak Suudi Arabistan gibi ılımlı Arap ülkelerinin yanında yer aldı. Bildiğiniz üzere bölgemiz her an her şeyin olabildiği tahmin edilemez bir yer. Körfez sularındaki petrol tankerlerini, Suudi Arabistan'daki petrol tesisleri ve havaalanı terminallerini hedef alan ve birçok yaralanmaya neden olan son saldırılar sırasında son derece endişelendik. Bu saldırıları net bir şekilde kınıyoruz. Son saldırıların hedefi olan Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki dostlarımızın yanındayız. Suudi Arabistan’ın bölgede önemli bir rolü olduğundan şüphemiz yok.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne yönelik Suudi yatırımlarının artmasıyla ilgili beklentileriniz nelerdir?
Aslında, her iki ülkede de ticaret hacmi ve doğrudan yatırım hacminin katlanarak artması bekleniyor. Kıbrıs’da doğrudan yabancı yatırım alan en önemli alanlar arasında bankalar, deniz taşımacılığı, gayrimenkul, perakendecilik, ilaç ve enerji sektörleri bulunuyor. Genel olarak, Suudi Arabistanlı iş insanlarının iki ülke arasındaki ticaret ve yatırım işbirliği fırsatları ile ilgilendiğinin farkındayız. Bununla birlikte Kıbrıs merkezli şirketlerin Suudi Arabistan’a ilaç, enerji, inşaat, konaklama ve turizm hizmetleri alanlarında yaptığı yatırımlar da oldukça önemli.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne ziyaret eden Suudi turist sayısında bir artış gözlemlendi. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Kıbrıs’ı ziyaret eden Suudi turist sayısı son üç yılda önemli bir artış gösterdi. Bu sayı, 2019'da 4 binin üzerine çıkmış durumda. Riyad'dan Larnaka'ya doğrudan uçuşlara devam etme beklentisi var. Bu beklenti, Kıbrıslı ve Suudi turistler ve yatırımcılar için daha uygun bir seçenek sunacaktır.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”