Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, ülkesindeki siyasi güçleri topa tuttu

Mustafa el-Kazimi (Reuters)
Mustafa el-Kazimi (Reuters)
TT

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, ülkesindeki siyasi güçleri topa tuttu

Mustafa el-Kazimi (Reuters)
Mustafa el-Kazimi (Reuters)

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, yatırım alanında "Suudi sömürgeciliği" yalanını savunanların olduğunu belirtti ve bunu "utanç verici" olarak nitelendirdi.
Kazimi, çarşamba günü akşam geç saatlerde, Bağdat'ta düzenlediği bir basın toplantısında şunları söyledi: “Suudi yatırımları, Iraklılara yüzbinlerce iş imkanı sağlıyor. Yatırımcıyı koruyan bir ortamın sağlanması gerekir, ona şantaj yapan değil. Suudi Arabistan'ın Arjantin ve Kanada gibi başka birçok ülkede tarım yatırımları var ve bunlar çok büyük yatırımlar. Neden bunu sömürgecilik olarak düşünmüyorlar? Bize gelince sömürgecilik oluyor!”
Mustafa el-Kazimi sözlerini şöyle sürdürdü: “Mevcut hükümet 164 günlük bir hükümet. Herhangi bir hükümetin istikrara kavuşması için en az 6 aya ihtiyacı vardır. Ancak hükümetimiz göreve başladığı ilk günden beri yalanlara maruz kaldı ve buna rağmen sessizlik politikasını sürdürdü. Çünkü Irak'taki durum daha fazla siyasi çekişmeye müsamaha göstermiyor. Karamsarlık gelecek yaratamaz, geleceği yaratacak olan umuttur. Biz hükümet olarak yalanlara cevap vermeyip vatandaşlarımız için çalışmayı sürdürmek için kendimize söz verdik, ancak yalanlar hala devam ediyor. Elektronik ordular ve bazı kanallar aracılığıyla hükümetin attığı her umut dolu adımı küçümsemeye çalışanlar var. Eğer bu uğurda akıttıkları parayı halkın hizmetçisi olmaya çalışan bir başbakanı baltalamak için değil de halkın gözündeki imajlarını düzeltmek için harcamış olsalardı daha iyi olurdu."
Geçtiğimiz mayıs ayında iktidara geldiğinden bu yana türünün en güçlü saldırılarına maruz kalan Kazimi, rakiplerine şöyle seslendi: “Neden bir okul inşa etmediniz veya bir sokak, çünkü şehirleriniz acı çekiyor ve ağlıyor. Iraklılar bizim hizmetimizi hak ediyor, çünkü çok sıkıntı çektiler. Bırakın da seçimleri düşünelim ve çatışmalardan uzaklaşalım. Çok kan kaybettik, çocuklarımızın kanını korumalıyız. Seçimler bu zorlu aşamayı geçmenin anahtarıdır, Irak'ta ulusal bir proje inşa etmek için bir araya gelmeliyiz. Herhangi bir siyasi projem yok. Ülkeyi erken seçimlere götürmek için görevlendirildim.”
Silahların yalnızca devletin elinde olmasına yönelik yürütülen kampanyayla ilgili olarak konuşan Kazimi, “Hükümetimiz kaçak silahların peşine düştü. Sorun karmaşık, çünkü 17 yıllık bir kökeni var. Bu sorunu bir günde çözemeyiz, çalışmaya ve diyalog kurmaya ihtiyacımız var. Öte yandan bazı gruplarla silahlara el konulması ve devlete teslim edilmesi hususunda işbirliği ve anlayış sağlanmış durumda. Kaçak silahlar konusunda bir korku var. Şu dört grubun elinde silah bulunuyor; devletin kontrolü dışındaki gruplar, organize suç ve uyuşturucu çeteleri, aşiretler, teröristler ve DEAŞ.”
Yolsuzlukla mücadele konusuna değinen Kazimi, “Herkes beni yolsuzlukla mücadele etmeye çağırıyor. Biz bir yolsuzlukla mücadele kampanyası başlattık. Alışılmışın dışında bir mücadele yürütmek için özel bir ekip oluşturduk. Yasalara uygun olarak bir grup insanı tutukladık. Eleştiriler gelmeye başladı. İnsan hakları çerçevesi dışında insanları tutuklamakla suçlandık. “Yolsuzluk balinalarını” savunanlar var. Onları serbest bırakmamız konusunda büyük bir baskı altındayız. Bazıları uluslararası kuruluşlara tutukluların işkence gördüğünü söylüyor. İşkence iddiasında bulunan kişi bize kanıt sunmalıdır. Yolsuzluk davalarında tutuklularla kişisel bir düşmanlığımız yok. Devletin parasını hortumladılar. Bu paraları geri ödemeleri gerekiyor. Bunlar milyarları bulan çok yüksek meblağlar. Bazıları Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu'nun şantaj yaptığını iddia ediyor. Şantaja maruz kaldığını söyleyenler kendisine şantaj yapan kişilerin adını vermeliler. En ağır yasal cezaları veririz” açıklamalarında bulundu.
Yerlerinden edilmişler konusuna da değinen Kazimi, şunları söyledi: “Tüm siyasi bloklar ve uluslararası kuruluşlar yerlerinden edilmişlerin kamplarının kapatılması çağrısında bulunuyor. Hükümet çoktan kapatmaya başladı, ancak maalesef hükümeti zorla tekrar bu kampları açmakla itham edenler var ve bu doğru değil. Hükümet, yerlerinden edilmişlere ait 45 kampı kapatıp, 70'ten fazla aileyi bölgelerine geri döndürmeyi başardı.Yerlerinden edilmişlerin kamplarında kalması utanç verici. Önceki hükümetler bu sorunu çözemedi. Hükümet programı, tüm Yerlerinden edilmişlerin kamplarının kapatılmasını içeriyor.”
Son olarak, ABD kuvvetlerinin ülkeden çekilmesinin planlanması konusuna değinen Kazimi sözlerini şu ifadelerle sonlardırdı: “Hükümet, Iraklıların talebine bağlı. Iraklılar, Amerikan kuvvetlerinin geri çekilmesinin yeniden planlanması için ABD kuvvetlerine ihtiyaç olmadığını vurguluyor. Müzakereler, nihai bir anlaşmaya varmanın önündeki tüm engelleri aşmak hedefiyle devam ediyor.”



Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsa en-Nehari

Ortadoğu gözlemcilerinin beklediği son şey, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesinde Husilere yönelik askeri operasyonların durdurulacağı yönündeki açıklamasıydı. Kanada'nın satın alınması konusunda yaşanan tartışmanın ardından Trump hızla Ortadoğu’ya yöneldi ve Husilerin teslim olduğunu duyurdu. Böylece anlaşmanın niteliği, arabulucunun kim olduğu, tavizlerin neler olduğu ve Husilerin Kızıldeniz'deki tüm gemileri mi yoksa sadece Amerikan gemilerini mi hedef almayacağı ile ilgili pek çok soruyu gündeme getirdi.

 

Karışıklık ve sorular

Trump açıklama yapar yapmaz Umman bir açıklama yaparak, belirsiz anlaşmaya biraz açıklık getirdi. Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi, ülkesinin her iki tarafla yaptığı görüşmeler ve temaslar sonucunda, Washington ile Husiler arasında ateşkes anlaşmasına varıldığını söyledi. “X” platformu üzerinden yayınladığı ilk açıklamada, anlaşma kapsamında, iki tarafın “karşılıklı hedef alma eylemlerini durduracaklarını, özellikle de seyir özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını sağlamak amacıyla, Husilerin, Kızıldeniz ve Bab’ul Mendeb Boğazı'nda ABD gemilerine yönelik eylemlerini durduracağını” belirtti.

Ancak Ummanlı bakan, ardından bir paylaşımda daha bulunarak arabuluculuk çabalarının iki taraf arasındaki “çatışmayı sona erdirdiğini” ifade etti. Bu, muhtemelen ABD'nin Husilere karşı operasyon sayfasını kapatma yolunda ilerlediğinin bir göstergesi. ABD Başkanı'na, Husilerin İsrail gemilerini hedef almaya son verme niyetinde olmadığı yönündeki haberler sorulduğunda, kendisinin bundan haberi olmadığını, Husilerin Amerikan çıkarlarını veya onun deyimiyle “bizimle ilgili herhangi bir şeyi” hedef almaya son vereceğinden emin olduğunu söyledi.

İsrail'e yeni bir sürpriz

ABD'nin açıklaması İsrail için sürpriz oldu. Nitekim Axios sitesine konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, ABD'nin kendilerine ateşkes konusunda bilgi vermediğini söyledi. Bu, ABD Başkanı’nın ülkesinin Ortadoğu'daki müttefikine ilk sürprizi değildi. Geçtiğimiz ay Binyamin Netanyahu, Trump'ın Beyaz Saray'da kendisi ile yaptığı görüşmenin üzerinden 24 saat geçmeden Tahran ile yeni bir nükleer anlaşma müzakere etme niyetini açıklamasıyla şoke olmuştu. İsrail Başbakanı, Trump ile görüşmesinde Washington'u İran'ın nükleer programına karşı askeri seçeneği benimsemeye zorlamaya çalışmıştı.

ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross da son anlaşmayı sorgulayarak X hesabından şu paylaşımda bulundu: “Başkan Trump, onlar da savaşmayı bırakacağı için Husilere saldırmayı bırakacağımızı söylüyor. Ancak arabulucu ülke Umman, anlaşmanın Amerikan gemilerine yönelik saldırıları kapsadığını söylüyor. Peki, diğer ülkelerin gemileri ve İsraillilere yönelik saldırılar ne olacak, durum kesinlikle net değil.”

Ross'un paylaşımından 16 dakikadan az bir süre sonra Umman Dışişleri Bakanı üçüncü bir paylaşımda bulunarak, “Bugün Kızıldeniz'deki durumla ilgili haberlerin, diplomatik çabaların ABD ile Yemen'deki Ensarullah arasındaki çatışmanın sona ermesiyle sonuçlandığı anlamına geldiğini bir kez daha yineliyorum” dedi. “Bu, her iki tarafın da artık birbirini hedef almayacağı ve Kızıldeniz'de uluslararası ticari taşımacılık için seyrüsefer özgürlüğünün sağlandığı anlamına geliyor” diye ilave etti.

Ummanlı bakanın üçüncü paylaşımı da ilk paylaşımıyla aynı doğrultudaydı, karşılıklı saldırıların sona erdiğini teyit ediyordu, ancak bu kez ilk açıklamadaki gibi açıkça Amerikan gemilerinin hedef alınmayacağını belirtmiyordu. Bu durum, Husilerin gizlice Amerikan veya başka ülkelerin gemilerine yönelik saldırılarını durdurma sözü verip vermedikleri sorusunu akla getiriyor.

Husiler adına Siyasi Büro üyesi Abdulmalik el-Acri AFP’ye açıkça “İsrail gemilerinin hedef alınacağını, Amerikan gemileri ile diğer gemilerin ise anlaşmaya tabi olduğunu” söyledi. Husilerin önümüzdeki günlerdeki davranışlarına bakılarak bu açıklamanın sadece medyaya yönelik popülist bir söylem mi olduğu yoksa Washington ile varılan anlaşmanın gerçekten Kızıldeniz'deki çeşitli gemilere yönelik saldırıların sonu anlamına mı geleceği ortaya çıkacak.

Bu bağlamda Amerikalı Ortadoğu araştırmacısı Firas Maksad, aylardır hiçbir Amerikan veya İsrail gemisi Boğaz'ı geçmediği için Husilerin anlaşmadan önce bile Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırılarını durdurduğunu belirtti. Trump'ın askeri operasyonları durdurduktan sonra istediğini zekice elde ettiğine işaret etti.

Anlaşma tüm gemileri kapsıyor mu?

New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden akademisyen Rob Hawes, “Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin açıkça belirttiği gibi, anlaşma seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını güvence altına almayı içeriyor” diye yazdı. Umman’ın Amerikan veya yabancı herhangi bir gemiye saldırının anlaşmayı ihlal anlamına geleceğini ima ettiğine işaret ederek, “Başka ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere saldırmak bununla çelişmiyor mu?” diye sordu.

Independent Arabia, ABD Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçerek, son anlaşmanın şartlarını ve Husilerin anlaşmayı ihlal etmesi veya İsrail gemilerini hedef alması halinde ABD'nin askeri operasyonlara yeniden başlayıp başlamayacağını sordu. Ancak Bakanlık, sorularımızı Ulusal Güvenlik Konseyi'ne yönlendirdi. Bu, anlaşmaya ne kadar hızlı varıldığından da anlaşılacağı üzere bu dosyanın doğrudan Beyaz Saray tarafından yönetildiğine işaret ediyor.

Haberlere göre ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff son birkaç gündür Umman tarafıyla sürdürülen bu müzakerelere başkanlık etti. Witkoff, aylardır hem Ortadoğu’daki müzakerelere hem de Rusya ve Ukrayna ile hassas müzakerelere liderlik etmesine rağmen salı günü Beyaz Saray'da yemin ederek resmen görevine başladı.

Top İsraillilerin sahasında

Trump son açıklamasıyla topu, geçtiğimiz pazar günü Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef alan füze saldırısının ardından Sana Havalimanı'nı hedef alarak karşılık veren İsrail'in sahasına atmış gibi görünüyor. Washington ile varılan anlaşmadan bir gün sonra İsrail medyası, Husilerin Yemen'den fırlattığı bir balistik füzenin Kızıldeniz üzerinde düşürüldüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Amerikalı araştırmacı Firas Maksad, son açıklamanın Trump tarafından akıllıca hesaplanmış bir hamle olduğunu söylüyor. Trump son açıklama ile bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde Husilerden resmi bir zafer elde ederken, o da İsrail'e yönelik doğrudan saldırılarını sürdürüyor. Maksad, anlaşmanın Başbakan Netanyahu veya Trump ile ilişkileri açısından “hayırlı olmadığını” ifade etti.

İsrail, bu hafta Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef almasının ardından ona yönelik doğrudan saldırılarını yoğunlaştırdı. İsrail ordusu pazartesi günü, Hudeyde Limanı da dahil olmak üzere Yemen'in batısındaki Husi hedeflerini bombaladığını duyurdu. Salı günü Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırıları düzenleyerek, havalimanını ve Sana etrafındaki birçok elektrik santralini hizmet dışı bıraktı.

Washington “stratejik bir tuzaktan” kurtuldu

Atlantik Konseyi birkaç gün önce, ABD'nin Kızıldeniz'de “stratejik bir tuzağa” düştüğü uyarısında bulunan analitik bir rapor yayınladı. Rapora göre ABD seyrüseferi güvence altına almak için askeri kaynaklarını kullanırken, Çin, askeri müdahalede bulunmadan, sessizce bundan faydalanıyor. Raporda ayrıca Washington'un Kızıldeniz gibi stratejik bölgelerden Çin'i çıkarmak için çalışması gerektiği de belirtildi. Pekin'in Husileri hesaplı bir politika ile desteklediği, bu sayede bölgedeki gemilere yönelik saldırıların etkilerinden kendisini koruyabildiği ve ticari kazanç elde etmeye devam edebildiği vurgulandı. Rapora göre Husiler bugün Çin uydu teknolojisini kullanıyor ve saldırılarını Çin elektroniği üzerine kurulu güdüm sistemlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Bu, Pekin'in bölgesel nüfuzunu artırmak için teknolojik araçları kullanırken, kendisini doğrudan çatışmalardan güvenli mesafede tutan bir modeli benimsediğini gösteriyor.

ABD güçleri yılbaşından bu yana 800'den fazla hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu da haftada ortalama 50 hava saldırısında bulunduğu anlamına geliyor. CNN'in haberine göre, operasyonun maliyeti üç haftadan kısa bir süre içinde yaklaşık 1 milyar doları aştı. Ancak son anlaşma, ABD’yi uzun ve maliyetli savaşlara dahil etmeye karşı çıkmasıyla bilinen Trump dönemindeki ender ve en kapsamlı askeri operasyonlardan birini bitiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.