Lübnan: İlaç sübvansiyonları, dolar rezervlerindeki düşüşün ışığında rasyonelleştirme eğiliminde

Lübnan: İlaç sübvansiyonları, dolar rezervlerindeki düşüşün ışığında rasyonelleştirme eğiliminde
TT

Lübnan: İlaç sübvansiyonları, dolar rezervlerindeki düşüşün ışığında rasyonelleştirme eğiliminde

Lübnan: İlaç sübvansiyonları, dolar rezervlerindeki düşüşün ışığında rasyonelleştirme eğiliminde

Lübnan Merkez Bankası’nın yıl sonunda artık temel malzemelerini destekleyemeyeceğini açıkladığı tarih yaklaşırken, ilaç sübvansiyonu rasyonalizasyonuna ilişkin söylentiler başladı. Durum, bankanın, desteği daha uzun süre takip etmesini sağlayan bir adım olarak sayılıyor.
Lübnan İlaç İthalatçıları Sendikası Başkanı Kerim Cabara’ya göre şu ana kadar nihai bir rasyonalizasyon mekanizması üzerinde anlaşmaya varılmadı. Şarku’l Avsat’a konuşan Cabara, ilaç alanında faaliyet gösteren sektörlerden oluşan ve bu meseleyi incelemeye odaklanmış heyetin, Sağlık Bakanlığı’nın, Başbakanın ve Lübnan Merkez Bankası’nın hala en iyi mekanizmayı görüştüğünü belirtti. Kerim Cabara, mekanizmanın, Lübnan Bankası’nın döviz rezervleri üzerindeki baskıyı azaltmak ve sağlık sektörünün uluslararası sıralamadaki seviyesini korumak olmak üzere iki kritere dayandığını dile getirdi.
Lübnan’da karaborsada doların fiyatının artmasından sonra (şu anda 8 bin civarında) doları, resmi kur üzerinden yani 1515 Lübnan lirası üzerinden güvence altına almak zorlaştı. Lübnan Merkez Bankası, ithalatçının pazarın yüzde 15’ini güvence altına alması kaydıyla, ilaç ithalat faturasının yüzde 85’ini döviz rezervlerindeki resmi fiyat üzerinden temin ediyor. Ancak döviz rezervlerinin azalmasıyla birlikte banka, Ekonomi Bakanlığı tarafından bir süredir yürütülen ve banka tarafından 3900 dolar bazında desteklenen bir gıda sepetinin yanı sıra, desteklediği tüm temel malzemeleri (akaryakıt, buğday ve ilaç) resmi fiyat üzerinden sübvanse etmeyi durduracağını açıkladı. Lübnan’da ilaç ithalatı faturası yıllık 1 milyar 740 milyon dolarken, ihracatının değeri ise 38 milyon doları geçmiyor.
Temsilciler Meclisi Sağlık Komitesi Başkanı Asım Araci’ye göre tartışılan rasyonalizasyon mekanizmaları arasında, ilaç sübvansiyonunun dolar başına 1515 lira resmi fiyat yerine, karaborsa ile resmi fiyat arasındaki ortalama döviz kuruna, yani 3.900 liraya dayandırılması veya ilacın sadece belirli bir kısmına sübvansiyon verilmesi ve başka bir kısmının desteklenmesinin durdurulması yer alıyor.
Araci, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İlaç desteğini rasyonelleştirme önerisi, sadece belirli sayıda ilaca yönelik desteğin gereklilik kriterine göre onaylanması durumunda, Sağlık Bakanlığı’ndan temel ilaçları tanımladığı bir liste hazırlaması istenecek” dedi. Yetkili, “Desteklenmeye devam edilecek ilaçların listesinin, yoğun bakım odalarında kullanılan ilaçların yanı sıra kanser, diyabet, kalp hastalıkları, stres ve sinir sistemi ilaçlarını içerdiği varsayılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Ancak Kerim Cabara’ya göre bu mekanizmayı, ilacı rasyonelleştirerek benimsemek ‘çok zor’. Yetkili, “Desteklenen ilaçlar hususunda neyin esas olduğuna dair hemfikir olmalı. Yoksul ülkeler için geliştirilen, Dünya Sağlık Örgütü’nin (WHO) bu kapsamdaki listesi, vatandaşlar için mümkün olan en az güvenceyi sağlamak için kabul edilmedikçe, tıp açısından neyin gerekli olduğu konusunda oybirliğiyle anlaşmak zordur” dedi.
Cabara, bu düzenlemenin onaylanması halinde desteğin, göğüs kanseri gibi ciddi hastalıklar için pek çok tedaviyi içermeyeceğini açıkladı. Yetkili ayrıca, komitenin çözüm bulmak için çok çalıştığını ve çok yakında önerilere açık olacaklarını kaydetti.

Yerli ürün desteği
Araci, yerel sektörü desteklemek için çalışmakla birlikte, şu anda rasyonelleştirme dışında bir çözüm olmadığını belirtti. Lübnan’da pazar ihtiyacının yüzde 41’ini karşılayabilecek 11 ilaç fabrikası bulunuyor. Bu durum, üreticiye devlet teşvikleri sağlayarak, onları ek vergilerden muaf tutarak ve hammaddeleri sübvanse ederek ulusal ilaç üretimini artırmaya yönelik bir plana ihtiyaç duyuyor. Teorik olarak yerel ilaç üretimi Lübnan pazarının ya da büyük bir kısmının ihtiyaçlarını karşılayabilir. Teorik olarak yerel ilaç üretimi, Lübnan pazarının ya da büyük bir kısmının ihtiyaçlarını karşılayabilmekte. Ancak Ulusal Sağlık Otoritesi Başkanı Dr. İsmail Sukkariyye’ye göre bu üretim olmaksızın durum, birçok engelle karşı karşıya. İlk engel ise ‘ilaç karteli’. Öyle ki Lübnan’daki ilaçların yarısından fazlası, 5 büyük şirket tarafından tekelleştirilirken, yüzde 30’dan fazlası küçük şirketlere gidiyor. Lübnan endüstrisi ise ilaçların yüzde 15’ten fazlasını elde edemiyor. Dr. Sukkariyye, “Bu kartel, kolayca vazgeçilemeyecek kadar büyük karlar elde ediyor” dedi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Dr. İsmail Sukkariyye, “Çoğu ülke, ABD’deki ilaç pazarının yüzde 90’ını ve Avrupa ülkelerindekinin yüzde 80’ini temsil ettiği için, genellikle daha ucuz alternatif olan jenerik ilacı benimseyerek, ilaç faturalarını kasıtlı olarak düşürmüştür” dedi. Lübnan pazarında 6 bin ilacın 850’si jenerik ilaç.
Aynı şekilde yetkili, bazı ilaç şirketlerinin daha fazla kar elde etmek için 2 bin 700 ilacı piyasaya sürmeden tescil ettirdiklerine dikkat çekti. Dr. Sukkariyye, diğer şirketlerin daha ucuz ilaç sunmasına izin vermemek için ruhsat satın aldığını belirtirken, “Lübnan’ın tuhaflıklarından biri de jenerik ilaç fiyatının temel ilaç fiyatından daha fazla olmasıdır. Bu durum, Lübnan’da onlarca ilaç için geçerlidir” dedi.
Ulusal Sağlık Otoritesi Başkanı, Lübnan’ın yerel ilaç üretimini artırmaya karar verdiğinde dikkate alınması gereken ikinci ana konunun, ‘üreteceği ilacı incelemek için merkezi bir laboratuvar kurmak veya etkisiz bir ilacın üretilmemesi için üretimine giren hammaddeleri incelemek’ olduğunu dile getirdi. Dr. İsmail Sukkariyye, Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere bazı ülkelerin kaliteyle ilgili nedenlerden ötürü Lübnan ilaçlarını ithal etmeyi reddettiğine dikkat çekti.
Dr. Sukkariyye, ulusal ilaç üretimini destekleme çalışmalarına paralel olarak, desteği rasyonelleştirme eğiliminin etkili bir çözüm olabileceğine ve bunun, fazla zaman gerektirmediğine inanıyor. Ancak bununla birlikte durum, siyasi irade ve Lübnanlı üreticiyi vergiden muaf tutmak da dahil, teşvik edici önlemlere dayalı ciddi planlar gerektiriyor.



Hayaller ne kadar da korkunç: Gazze, halkının zihninde işgal edilmiş bir şehir gibi

Bakanlar Kurulu İsrail planını onaylar onaylamaz, Gazze'deki genel ruh hali değişti ve insanlar daha olumsuz duygulara kapıldı (AFP)
Bakanlar Kurulu İsrail planını onaylar onaylamaz, Gazze'deki genel ruh hali değişti ve insanlar daha olumsuz duygulara kapıldı (AFP)
TT

Hayaller ne kadar da korkunç: Gazze, halkının zihninde işgal edilmiş bir şehir gibi

Bakanlar Kurulu İsrail planını onaylar onaylamaz, Gazze'deki genel ruh hali değişti ve insanlar daha olumsuz duygulara kapıldı (AFP)
Bakanlar Kurulu İsrail planını onaylar onaylamaz, Gazze'deki genel ruh hali değişti ve insanlar daha olumsuz duygulara kapıldı (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Şeyma, İsrail'in Gazze kentini kontrol altına alma planını düşünmek için henüz çok erken olduğuna inanıyor, ancak ardından hesaplarını hızla gözden geçirip “savaşın başlangıcından bu yana ordu Gazze planlarını açıklıyor ve ne yazık ki bunları ateş gücüyle uyguluyor. Felaket bir şeye hazırlanmak için çok da erken değil” diyor.

İsrail güvenlik kabinesi, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Gazze kentinin kontrolünü ele geçirme planını onayladı. Kanal 14'e göre plan üç aşamadan oluşuyor; Gazze kentine büyük miktarda insani yardım sokulması, ardından sakinlerin Gazze Şeridi'nin güneyindeki merkez kamplara nakledilmesi ve son olarak da kente sıkı bir kuşatma uygulanması ve tamamen askeri kontrol altına alınması.

Kabine İsrail planını onaylar onaylamaz, Gazze'deki genel ruh hali değişti ve insanlar daha olumsuz duygulara kapıldı. Kent sakinleri, kenti tamamen işgal etme planı ve bunun yol açabileceği olası yıkım, çok sayıda ölü ve yaralı, dayanılmaz maddi ve manevi bedel konusunda endişeli.

Gazze kentindeki çadırının kapısında oturan Şeyma, işgal planını düşünüyor ve “bu kasvetli senaryoya hazırlanmaya çalışıyorum, ama aklım düşünüp bir plan yapmaktan aciz. Ne yapacağımı bilmiyorum ama şu anda tek düşündüğüm, askeri operasyon başlarsa ailemin hayatını koruyacak bir plan hazırlamak” diyor.

Şeyma siyaseti ve askeri bilimleri çok bilmiyor, ancak İsrail planını okumuş ve “bize ne olabileceğini anlamaya çalışıyorum. Kentin tüm sakinlerinin güneye zorla tahliye edilmesi dışında bizi korkutan hiçbir şey yok. Bu bile başlı başına katlanamayacağımız bir dehşet” diye konuşuyor.

Ölüm daha iyi

13 Ekim 2023'te İsrail, Gazze kenti sakinlerine ilk kez tahliye emri vererek güneye gitmelerini emretmişti. Şeyma, bu emre uyarak evini terk etti ve Mavasi insani yardım bölgesine yöneldi.

Şeyma, Mavasi'de zor bir hayat yaşadı. Bu hayatı kısaca şöyle açıklıyor; “barınağımızı kaybettik ve bir çadırın aşağılayıcı ortamında yaşadık. Su, elektrik, yiyecek, hayat yoktu, sadece dehşet ve korku vardı. Zor bir deneyimdi ve bugün ordu bizi psikolojik olarak bu aşamaya hazırlıyor ve moralimizi bozuyor.”

Şeyma, her halükarda, bu sefer güneye doğru zorla göç ettirilme deneyimini tekrar yaşamayı reddediyor. Gazze Şeridi'nin güney kesimine göç etmektense Gazze'de ölmeyi tercih edeceğini açıklıyor. Şu anda ordunun işgal etmeyi planladığı kentin içinde göç etme deneyimine hazırlanıyor ve bedeli işgalci bir yönetim altında yaşamak olsa bile kalmaya devam edeceğini belirtiyor. Ona göre bu, güneye göç etmekten daha iyi.

Gazze Şeridi'ndeki en büyük kent olan Gazze kentinde yaklaşık 1,2 milyon insan yaşıyor. Tel Aviv, onları Mavasi insani yardım bölgesine nakletmeyi planlıyor. Bu sayının tamamı, bekledikleri en büyük felakete hazırlanmak için bireysel planlar hazırlamakla meşgul.

Vasim, hayatlarını kurtarmak için güneye göç etme fikrini kabul ediyor ve şimdiden Güney Gazze'de yeni bir barınma yeri temin etmek için planlar yapıyor. Burayı her açıdan hazır hale getirmek için gayretle çalışıyor. “İsrail, Gazze'deki savaş planlarını sürdürüyor ve ben de 13 kişilik bir aileye bakmakla yükümlü olduğum için onları korumak zorundayım” diyor.

Vasim, Güney Gazze'deki bir araziye üç çadır kurdu ve ayrı bir banyo, su deposu ve bazı temel ihtiyaçları temin etti ve “bu kararı vermeden önce biraz tereddüt ettim, ancak İsrail emirlerine uymanın ailemin hayatını kurtarabileceği sonucuna vardım” diye ekliyor.

 Vasim, zorla göç ettirilme sebebiyle acı ve sıkıntılar çekeceğini ve onu mevcut hayatından daha ilkel bir hayatın beklediğini biliyor. Ancak, yerinden edilmenin bir ölüm kalım meselesi olduğunu, İsrail'in kaçmayanlara merhamet göstermeyeceğini ve hayatlarının ölüm ve kuşatma tehdidi altında olduğunu açıklıyor.

Vasim'i bu hazırlıkları yapmaya iten şey, İsrail'in Gazze'yi yeniden kuşatmayı planladığını öğrenmesi, zira bu kıtlığın geri döneceği anlamına geliyor. Çocuklarının ciddi yetersiz beslenme sorunu yaşadığını belirtiyor. Onların gözlerinin önünde açlıktan ölmelerini istemiyor ve ordu insani yardım bölgesine yardım malzemeleri girmesine izin vereceği için oraya gitmekte hiçbir sakınca görmüyor.

Hanadi, bir sonraki adımın Gazze kentinin işgali olduğunu öğrendiğinde dövünüyor ve “Birçok olumsuz duygu tarafından kuşatılmış durumdayım. Bu karar, özellikle bir süredir ateşkes beklentisi içinde olduğumuzdan şok etkisi yarattı, ateşkesin başarısız olması bize büyük felaketler getirdi” diyor.

Bir eziyet ve cefa

Hanadi, Gazze'nin yeniden işgal edilmesinin daha fazla soykırıma yol açacağına inanıyor ve halkın yerinden edilmenin maliyetini karşılamaya maddi olarak hazır olmadığını belirtiyor. Bunu bireysel bir karar olarak görüyor, ancak kişisel olarak tamamen reddediyor çünkü ilk yerinden edilme deneyimi, tekrarlamak istemediği bir eziyet ve cefaydı.

Hanadi, Gazze'de kalınması gerektiğine inanıyor ve sakinlerinin burada kalmaya devam etmelerinin ve tahliye emirlerine uymayı reddetmelerinin büyük fayda sağlayacağına inanıyor. Ona göre bu, İsrail'in Gazze Şeridi'ni tamamen yerle bir etmesini ve açıklanan Gazze'yi yeniden işgal etme hedefine ulaşmasını engelleyecektir.

İsrail Gazze'yi işgal etmeye başlarsa, Şerif yeni bir kara harekâtının büyük bir insani felakete yol açacağını vurguluyor ve “artık bizi bekleyen en kötü şeye tahammül etme gücümüz yok. Dünya, askerler bizi yok etmeden önce harekete geçmeli. Her gün endişe ve korku içinde yaşıyoruz” diyor.

“İlk kurbanlar biziz. İsrail'in kara operasyonlarını genişletmesi daha fazla yıkıma ve daha fazla ölüme yol açacak. Tel Aviv tahliye emri verirse nereye gideceğiz? Gazze kentinin tahliyesi için son tarihin 7 Ekim olduğunu okuyunca şok oldum. Bu beklenmedik bir şok” diye ekliyor.

Netanyahu, Gazze kentinin tamamen tahliyesi için son tarih olarak 7 Ekim'i belirledi. Bu tarihten sonra İsrail, şehirde kalan Hamas mensuplarını kuşatacak. İsrail merkezli Yedioth Ahronoth gazetesine göre, Gazze işgali operasyonu dört ila beş ay sürecek ve altı tümen tarafından yürütülecek.

Teysir, “Ordu 7 Ekim’i seçerek Gazze sakinlerine 2023 saldırısını unutturmayı umuyor. Bu günün yeni Nekbe'lerinin yıldönümüne dönüşmesini istiyor, çünkü o gün kalplerimizin bir parçası olan tüm Gazze kentini bizden koparacağı tarih olacak” diyor.

“Gazze kentinin gözlerimizin önünde yerle bir edilmesi fikri dehşet verici ve ürkütücü. Daha önce olan her şey bir yana, gelmekte olan bir yana. Varlığımızı, tarihimizi ve geleceğimizi bitirme, silme ve yok etme planıyla karşı karşıyayız. Köklerimizden koparılmanın ortasındayız ve felaketi önlemeye yönelik her türlü seçenek acımasız olabilir” diye ekliyor.

Teysir, felaketin kendisinin her şeyden daha şiddetli olduğunu, çünkü İsrail ordusunun yıkıp yok etmek için geldiğini açıklıyor ve geri çekildiğinde yürüyebileceğimiz bir sokak veya savunabileceğimiz bir bina olmayacak diyor. Hamas liderlerine çok geç olmadan Gazze'yi kurtarmaları, “çıkış için bir sıfır saati” deklare etmeleri, Arap ve uluslararası güçlerin konuşlandırılmasını  talep etmeleri ve yıkım “buldozerini” durdurmaları çağrısında bulunuyor.

Hükümete bağlı Enformasyon Ofisi Müdürü İsmail el-Savabita, “Gazze kentinin işgali, yüz binlerce sakinini açlık, hastalık ve sağlık tesislerinden geriye kalanların çökmesi tehlikesine maruz bırakıyor. Bu, en korkunç insani ve insan hakları felaketiyle karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor” diyor.

“İsrail, Gazze işgalini Aksa Tufanı operasyonunun yıldönümüne denk getirerek Gazzelilerin bilincini değiştirmeye çalışıyor, ancak Gazzeliler, İsrail planını başarısızlığa uğratmak için kaçmama ve topraklarını terk etmeme konusunda kararlılık ve azim gösteriyorlar” diye ekliyor.