Refik Huri
Dünya aynı dünya ama isimler değişiyor. Kudüs savaşının ismi Gazze savaşı oldu. İsrail’in ‘Kudüs kılıcı’ ismiyle düşman şehirlerine füze yağdırmasının ismi de yoğun İsrail bombardımanının Gazze şeridini ve oradaki yüksek binaları yerle bir etmesi. Filistin’in kendini savunma hakkı olduğu gün gibi aşikâr, hakkında konuşmaya gerek bile yok. Asıl konuşulması gereken şu; ‘Filistin-İsrail çekişmesini yönetmek için denge politikaları, iç ve dış koşullar ne kadar göz önünde bulunduruldu? Filistinlilerin yaptığı ve yapmaya devam ettiği muazzam fedakârlıklar Filistin’in bekası sorununu çözüme kavuşturacak mı yoksa mesele belirsiz kamaya ve canlar yakmaya devam mı edecek?’
Sakinleştirme çabaları
Gerçekler şunlar; İsrail Kudüs’e karşı provokatif eylemler yaparak gerilimi tırmandırmaya başladı. Sonra da el-Aksa Camii’nin kutsallığına el uzatma arsızlığı gösterdi. Filistin halkının bu işgal girişimine direnmesi onlara diğer Arap ülkelerinden destek, uluslararası mecradan da sempati kazandırdı. Ancak Kudüs’ü desteklemek için Gazze’den atılan ve İsrail’i sarsarak zayıflığını ortaya çıkaran füzeler, dünya başkentlerinin, meselenin odak noktasını göz ardı etmesine sebep oldu. Dünya artık Filistin’in meşru direnişini değil, İsrail’de sivillerin hedef alındığını ve kendini savunma hakları olduğunu konuşmaya başladı. İsrail’in ‘Tüm kapları kırmak’ diye isimlendirdiği, tüm tehdit unsurlarını yok etme politikası İsrail’e müttefik ülkelerin, Arapları kınama metinleri içinde yer almaya ve meşru görülmeye başladı. Durum böyle olunca, tüm çalışmalar, herhangi bir sonuca bağlanmasa bile gerilimi azaltma ve tarafları sakinleştirme çabaları üzerine yoğunlaştı.
Geldiğimiz bu noktada İsrail’in, İran’ın, Hamas’ın, ve İslami Cihad’ın çatışmaya bakışları ve kurmuş oldukları hesapları değişti. Filistin yönetimi ise zor durumda kalmış ve dışlanmış gibi görünüyor. Çevrimiçi toplantı yöntemiyle görüşen Arap Dışişleri Bakanları, konuyu Birleşmiş Milletler (BM)’e havale ederek sorumluluğu üstlenmesini ve bir çözüm yolu bulmasını istediler. Uluslararası toplumun elinde ise sadece tek bir kart var ve her zaman onu oynuyor. Diplomasi, ateşkes çağrısı ve diyalog süreci…
Arap dünyası topyekûn savaş yapacak bir havada değil. Dünya da Arap-İsrail çatışması için kapsamlı bir çözüm bulma havasında değil. Görünüşe göre bu belirsizlik bir müddet daha devam edecek. O yüzden kapanış sahnesine şahitlik edebileceğimiz tek oyun İran ve nükleer anlaşma müzakereleri…
Nükleer Anlaşma
Rusya, Çin ve Avrupa, Amerika’nın nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmesini, İran’ın ise yaptırımların kaldırılması için taahhüt ettiği yükümlülüklere sadık kalmasını istiyor. Amerika da nükleer müzakerelere dönmeye sıcak bakıyor.
İsrail’in ise çift yönlü bir hesabı var. Bir yönüyle kişisel bir yönüyle ulusal bir hesap. Kişisel yönü, yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla devam eden davasından beraat etmek ve iktidarda kalmak isteyen Netanyahu’nun hesabı. Ulusal yönü ise, işgali ve Kudüs’teki Yahudileştirme politikasını devam ettirmek için nükleer anlaşmaya karşı çıkma hesabı.
İran’ın hesapları ise daha karmaşık. Bir yandan Amerika’ya baskı yaparak onların da İsrail’e baskı yapmasını istiyorlar. Bir yandan da İsrail’i ‘Kudüs Gücü’nü sahaya indirmekle ve İsrail’i yedi buçuk dakikada haritadan silmekle tehdit ediyorlar. Gelin görün ki gerçekte böyle bir savaşa hiç de niyetleri yok.
Hamas’ın hesapları ise kendilerine füze desteği sağlayan ‘Kudüs Gücü’ne bağlı. Bir yandan Kudüs Gücü’nün hesaplarına hizmet ederken bir yandan da herkesi İsrail işgaline karşı direnmeye ve Filistin davasını korumaya ikna etmeye çalışıyorlar.
Herkes kendi kazancının peşinde…
Yaşanan tüm hadiselerin özeti şu; İsrail, Ebu İbân’ın hatıratında aktardığı, kurucusu Ben Gurion’un şu tavsiyelerine uyuyor; “Ateşkes bizim için yeterlidir. Ancak biz barış istediğimiz zaman Araplar bizden para isterler.” İsrail topyekûn bir savaş istemiyor, barış karşılığında para ödemek de istemiyor. Bu yüzden Arapları barış yapmaya mecbur bırakmak istiyor. Filistin yönetiminin ise planlarından vazgeçerek bir anlaşmaya gitmekten başka çaresi yok.
Hamas, büyük bir savaşı idare etmeye muktedir değil. Ancak bir anlaşmaya da yanaşmıyor. Zira bunun bedelinin “Denizden nehre kadar Filistin’i özgür kılmak” olan davasından vazgeçmekten ve bu dava uğruna kaybedilecek şeylerden daha büyük olacağı kanaatinde.
Washington, Kahire, Amman ve birkaç başkent ise tüm çalışmalarını anlaşmaya giden yolun açık kalacağı bir ateşkes sağlamaya yoğunlaştırmış durumda.
Çatışmanın her iki tarafı da Gazze’deki korkunç yıkımın ortasında kendi kazancını elde etmenin peşinde. Fedakâr Filistin halkına gelince, davalarının artan fedakarlıklarla ilerleyeceğine dair sözler veriliyor, ancak geri çekildiklerini düşündüren bir gerçekle yönetiliyorlar.