Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-4:  Hafız Esed Saddam’ı kurtarmaya çalıştı

Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan Saddam-Esed arasındaki gizli mesajlarda Şam’ın, ilişkilerin geliştirilmesi için Ramazan ve Aziz’in atanmasından rahatsız olduğu görülüyor.
Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan Saddam-Esed arasındaki gizli mesajlarda Şam’ın, ilişkilerin geliştirilmesi için Ramazan ve Aziz’in atanmasından rahatsız olduğu görülüyor.
TT

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-4:  Hafız Esed Saddam’ı kurtarmaya çalıştı

Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan Saddam-Esed arasındaki gizli mesajlarda Şam’ın, ilişkilerin geliştirilmesi için Ramazan ve Aziz’in atanmasından rahatsız olduğu görülüyor.
Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan Saddam-Esed arasındaki gizli mesajlarda Şam’ın, ilişkilerin geliştirilmesi için Ramazan ve Aziz’in atanmasından rahatsız olduğu görülüyor.

1996 yılının ikinci yarısında, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed’in hedefi “Irak’ta Saddam rejiminin devrilmesini durdurmak” oldu. Bu tarihten itibaren Esed, 1982’den beri kapalı olan Suriye-Irak sınırlarını açmanın yanı sıra bu hedefe odaklandı.
Şarku’l Avsat’ın iki devlet başkanın elçileri, Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam ve Irak’ın Katar büyükelçisi Enver Sabri Abrurrezzak’ın belgelerinden elde ettiği Esed ile Saddam arasındaki yazışmalarda, iki tarafın önceliklerinin farklı olduğu görülüyordu. Esed tereddütlü ve şüpheciydi. Saddam ise işbirliği yapmak için acele ediyordu. “Ulusal eylem sözleşmesine” dönmeyi ve iki ülke arasında birlik kurulmasını ısrarla öneriyordu. Esed’in, Fırat’ın diğer kıyısında kendisine rakip olarak gördüğü Baas Partisi’nin muhalif kanadı ise 1979 yılında parçalanmıştı.
Irak’ın Şam Büyükelçisi, Saddam’ın Şam’a bir mesaj ilettiğini söyledi. Mesajda şu ifadeler yer alıyordu: “Eğer Suriyeli kardeşlerimiz ulusal eylem sözleşmesini görüşmek istiyorlarsa bunu kabul ederiz. İlişkilerimiz şu anda iyi durumda. Yetmişlerde ve seksenlerdeki bazı sorunları arkamızda bıraktık.” Saddam’ın mesajında bahsettiği sorun, Irak Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir’i Saddam’ın darbe yaparak alaşağı etmesinin nedenleri öğrenmek için Esed’in Haddam’ı 1979’da Bağdat’a göndermesi sorunuydu. Bekir, Irak ile Suriye’nin birleşmesini isteyen bir Baas Sosyalistiydi.

Görüşme tutanakları ve belgeler ayrıca Saddam’ın Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi dosyasına, yardımcısı Taha Yasin Ramazan ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’i ataması, önceki tecrübeler göz önüne alındığında Esed ve Haddam’ı memnun edemedi. Geçmişte Haddam ve Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara ile Tarık Aziz arasında birkaç gizli görüşme yapılmıştı. Ancak bu ciddiyetsiz görüşmelerden bir sonuç elde edilememişti.
Ancak günler geçtikçe Bağdat’a yönelik artan baskılar ile Esed, Saddam rejiminin devrilmesi, Irak’ın çöküşü ve bunun Suriye’nin istikrarı ve Suriye rejimi üzerindeki yansımaları hususunda endişelenmeye başladı. Şam hükümeti, Kasım 1997’de Aziz’i ve ardından Şubat 1998’de Dışişleri Bakanı Muhammed Said es-Sahaf’ı kabul etti. Esed ve Sahaf arasındaki resmi görüşmelerin tutanaklarına göre Suriye Devlet Başkanı şunları söyledi: “Irak’a yönelik saldırıların sonuçları hususunda uyarılarda bulunmak için bazı kardeşlerle temasa geçtim. Amerikalılar ve Avrupalılarla temaslarımızda tutumumuzu açıkça ortaya koyduk. Irak’ın bahaneleri ve fırsatı istismar etmeye çalışmayı bırakması gerektiğine inanıyoruz. Şu anda önemli olan askeri bir müdahaleden kaçınmak. Askeri bir müdahale olursa, geçici de olsa planlarımızın büyük bir kısmı bozulacak.”
Haddam Paris’ten, Cumhurbaşkanı Chirac ile görüşmesinden döndükten sonra Fransa’nın tutumunu Başkan Esed’e arz etti. Sonra da Irak konusunu görüşmek üzere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hikmet el-Şihabi ve Dışişleri Bakanı Şara’nın da katılımıyla bir toplantı yapılmasını istedi. Resmi bir Suriye belgesine göre bu toplantıda aşağıdaki şu teklifler yapıldı: “Irak’taki rejim hakkında yanılgıya düşmemek için çalışmamızın amaçlarını tanımlamayı gerekli gördük. Çalışmamızın amaçları:
Irak rejiminin, ABD, İsrail ve Ürdün tarafından devrilmesini durdurmaya çalışmak.
İki ülke arasında sürekli bir çalışma zemini geliştirmemizi sağlayan parti organlarıyla iletişim için bir atmosfer oluşturmak.
Bölgede yeni koşullar oluşturma gücümüz hakkında Amerikalılara ve İsraillilere bir mesaj vermek.
Arap halkının moralinin yükselmesine katkıda bulunmak.
Suriye’nin Irak’ta ve başka yerlerdeki çıkarlarını güvence altına almak.”
Çalışma programı, Irak’ın Katar Büyükelçisi Enver Sabri’nin çağırılmasını ve ona, 1982’de kapatılan uluslararası Irak sınırının BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal etmeyecek şekilde açılacağına dair yapılacak açıklamanın bildirilmesini gerektiriyordu.
Açıklamada metninde, kardeş Irak halkının çektiği acılar da dahil olmak üzere bu kararın alınmasının gerekçeleri ve onların acılarını gidermek için kardeşlik ve ulusal ilişkiler bağlamında çalışılması gerektiği yer alıyordu. Açıklamada ayrıca, iki ülke arasındaki sınırların açılmasına yönelik düzenlemeleri görüşmek üzere bir toplantı yapılacağına dair bir paragraf bulunuyordu. Büyükelçiye, iki ülke arasındaki ilişkilerin çeşitli yönleriyle nasıl düzenleneceğini tartışmak için siyasi bir toplantı düzenleme önerisi sunuldu. Bu toplantının iki ülkenin de çıkarlarına olacağı, Arap durumlarındaki karmaşıklığı artırmayacak şekilde programlanacağı ve aynı zamanda iki ülke arasındaki iletişim biçimini de belirleyeceği aktarıldı. Bir yandan iki ülkeye zarar verilmemesi diğer yandan da bu fırsatın kaçırılmaması için toplantının gizli tutulması teklif edildi.
21 Ağustos 1996’da Haddam, Enver Sabri ile buluştu. Toplantı tutanaklarına göre Haddam: “Kendisine, gerekli adımları attığımıza işaret ederek bu süreçte çeşitli kesimlerden büyük baskılara maruz kaldığımızı ancak bu baskıların tutumumuzu değiştirmediğini söyledim. Bazı Arap ülkeleri ile görüştük ve onları yaklaşımımızın doğruluğuna ikna edebildik. Suriye hükümetinin, BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda uluslararası sınırların açıldığını ilan eden bir bildiri yayınlamasını, iki ülkeden yetkililerin bunu organize etmek için bir araya gelmesini ve konuları aşamalı olarak görüşmek üzeri bir komitenin kurulmasını öneriyoruz. Bunun elde edilmesi, iki ülkenin çıkarına olacak ve bazı üçüncü kimselerin keyfini kaçıracaktır. Hiçbir kimseden korkumuz yok. Biz sadece yöneldiğimiz hedefi korumak istiyoruz. İki ülkenin ve Arap ulusunun yararına sizin ve bizim elde etmek istediğimiz şeyi başarmak için hedefimize adım adım yürüyoruz.”
Haddam: “Büyükelçi bana bu komitenin seviyesini sordu. Ben de, karar merci düzeyinde veya bu merciye yakın bir düzeyde, zira komite, iki ülkenin çıkarına olan tüm olası adımları önerebilmek için uygun vizyona sahip olmalıdır dedim.”
28 Ağustos’da Haddam, Irak elçisini kabul etti. Haddam’dan gelen belgelerde şu ifadeler yer alıyordu: “Bana, Şam’dan aldığı bilgileri Başkan Saddam’a ilettiğini söyledi. Saddam’ın da Devrim Komuta Konseyi’ni ve ulusal yönetimin üyelerini toplantıya çağırarak Şam ile yapılan temasları sunduğunu, toplantıya katılanlarla durumu görüşmek ve uygun karar almak istediğini söyledi. Toplantı sonrasında Saddam elçiyi çağırarak ona içinde şu ifadelerin olduğu mektubu verdi: “Irak yönetimi, Devlet Başkanı Saddam ile elçisi Enver Sabri arasında 3 Haziran’da Bağdat’ta gerçekleşen toplantıya muvafık olarak Suriye ile yeni bir ilişki modeli kurma arzusunu teyit etmektedir.”
“Irak yönetimi, en iyi adımın, sınırların açılması da dahil olmak üzere hangi adımların atılabileceğini tartışmak için iki taraf arasında siyasi düzeyde bir toplantı düzenlemek olduğuna inanıyor. İki kardeş ülkenin ve Arap ulusunun, karşı karşıya olduğu, gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi gereken birçok konu ve zorluk var. Suriyeli kardeşlerimizin, ortak meseleleri görüşmek üzere iki ülke yönetimine yakın bir komite oluşturma isteğine binaen Irak yönetimi, bu komiteye iki üyeyi atamaya hazırdır: Taha Yasin Ramazan ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, veyahut Suriyeli kardeşlerimizin arzusuna göre, toplantı yapmak için seçtikleri bu iki isimden biri. Toplantının tarihini, yerini, gizli mi yoksa aleni mi olacağını belirlemeyi Suriye’deki yoldaşlarımıza bırakıyoruz.”
Saddam’ın Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi dosyasına, yardımcısı Taha Yasin Ramazan ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’i ataması, önceki tecrübeler göz önüne alındığında Esed ve Haddam’ı memnun edemedi. Geçmişte Haddam ve Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara ile Tarık Aziz arasında birkaç gizli görüşme yapılmıştı. Ancak bu ciddiyetsiz görüşmelerden bir sonuç elde edilememişti.
31 Ağustos 1996’da Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Haddam, Irak büyükelçisini çağırarak ona şu bilgileri verdi: “İki ülke elçileri arasında tartışılacak konuların çokluğu ve önemi göz önüne alındığında, Bağdat’taki kardeşlerimizin gündeme getirmek istedikleri konuları sunmalarını umuyoruz. Biz de tartışalım ve inceleyelim. Bunun ışığında müzakereleri yürütecek heyetin birleşim tarihini belirleyelim. Amacımız, işlerin dar sınırlar içinde kalmaması ve her elçilik heyetinin yetkilerle donatılmış olmasıdır. Taha Yasin Ramazan ve Tarık Aziz isimleri bizleri pek memnun etmedi. Biz bu atamayı, Irak tarafında ciddiyetsizliğin bir işareti olarak gördük.”
Enver Sabri, iki ülke arasında 1978’de imzalanan Ulusal Eylem Sözleşmesi’ne dönüş de dahil olmak üzere gündeme getirilmesi gereken önemli meselelerden dolayı Şam’ı ziyaret etmek için defalarca tarih belirlemeye çalıştı. Ancak gecikmeler yaşandı. 21 Şubat 1997’de Haddam, Enver Sabri’yi kabul etti ve Haddam’ın raporlarındaki kayıtlara göre Arapların durumu, Haddam’ın bu durumların hassasiyetini, inceliğini ve baskıları anlatmak için yaptığı turlar ve bu turların amaçları hakkında genel bir konuşma yapıldı. Haddam’ın raporları elçi Enver Sabri’nin, Haddam’a şunları söylediğini aktardı: “Başkan Saddam’ın, Başkan Esed’e ve size selamlarını iletiyorum. Irak yönetimi ve halkı, tüm imkanlarıyla, Arap ulusunun bulunduğu bu aşamada yaşadığı tüm zorluklara karşı Suriye’nin yanındadır. Arap ulusal güvenliğini tehdit eden ciddi zorluklarla başa çıkmak, Arap ulusunun biçimsel farklılıklarını göz ardı ederek yeni bir sayfa açmak ve bencil ve bireysel davranışları engellemek gerekmektedir. Bu, iki kardeş ülke arasındaki ilişkiler eski gücüne ve işlevine dönmedikçe sağlanamayacaktır. Bu nedenle, önerilen toplantıda görüşülmesi gerektiğini düşündüğümüz konular şunlardır:
İki kardeş ülke arasında normal ilişkilerin yeniden tesis edilmesi için önemli bir adım olarak diplomatik ilişkilerin görüşülmesi.
Suriye yönetiminin, sınırları açma konusundaki istekliliği ışığında karşılıklı ticaret ve petrol boru hatlarının açılması meselesinin görüşülmesi.
İlişkilerin geliştirilmesi için Yüksek Liderlik Komite’sinde kararlaştırılan adımların uygulanmasını takip etmek üzere bu komiteye yardımcı bir komitenin oluşturulması.
Suriyeli kardeşlerimizin görüşmek istediği diğer konular.
Son olarak Irak, Lübnan’daki Iraklı diplomatların serbest bırakılmasında oynadığı rol için Suriye’ye teşekkür ediyor.”
Enver Sabri, Saddam’ın mesajını ilettikten sonra, “Başkan Saddam bana, Ulusal Eylem Sözleşmesi’ni tartışmak isterseniz bunu kabul edeceğini, şimdi iyi ilişkilerimiz olduğunu ve geçmişte yaşananların üstesinden geldiğimizi söyledi” dedi.
Haddam: “Bütün Arap ve uluslararası temaslarımızda Irak meselesi var. Fransa’yı olumlu adımlar atmaya teşvik ettik. Ayrıca iletişim eksiğine rağmen, Irak’a karşı bir dizi komployu da engellemek de dahil olmak üzere çok şey yaptık. Keşke bunlar 1978’de olsaydı. O zaman Araplar şu anda olduğu durumda olmazlardı. Ulusal Eylem Sözleşmesi’ni sabote etmek ve ardından İran’ı Irak’a karşı bir savaşa sokmak için Bağdat’ta gelip entrika çevirenler var.”
Büyükelçi Enver Sabri, Başkan Saddam’ın partide ve devlette büyük değişiklikler yapacağını, ancak bunun için Suriye ile ilişkileri beklediğini, bu ilişkilerin değişimde kilit rol oynayacağını belirtti. Haddam, ilişkileri yeniden kurmak için iki teklif sundu. Bunlardan birinde Haddam şöyle dedi: “Irak ile Suriye’yi ve onların kardeş halklarını birbirine bağlayan kader bağları ve ortak çıkarlardan yola çıkarak ve ulusal çalışmanın gerekliliklerini ve Irak ile Suriye arasındaki ilişkiler göz önünde bulundurularak, aralarında geçen temaslar ışığında, Irak Cumhuriyeti Hükümeti, 1996 yılından başlayarak kardeş Suriye Arap Cumhuriyeti ile büyükelçilikler düzeyinde tam diplomatik ilişkileri tekrar kurma kararı almıştır.”
26 Şubat 1997’de Suriye Başkan Yardımcısı Haddam, Saddam’ın elçisini kabul etti ve ona şunları söyledi: “Arap durumunu düzeltmek ve yeni formülleri Arap eylemindeki mevcut yöntem ve formüllerle değiştirmek için bir Arap girişimi hazırlıyoruz. Taahhütleri ve garantileri tanımlayacak, herkese güvence sağlayacak sağlam kurallara dayalı ciddi bir işbirliğinin yolunu açacağız.”
Ardından Haddam, kendisine şu mesajı okudu: “Cumhurbaşkanı ve şahsım adına Başkan Saddam Hüseyin’i selamlarım. Büyükelçi Enver Sabri aracılığıyla, Arapların durumu ve Arap ulusunun karşı karşıya olduğu tehlikeler hususunda, özellikle İsrail’in tehlikeleri ve Siyonizmin bölgede yapmaya çalıştığı şeyler hususunda, yabancı hakimiyeti, Arap kaynakları ve zenginliklerine yönelik hırslar ve iki ülkenin bunlara karşı sorumlulukları hususunda, özellikle de iki ülkenin de üzerinde durulan hedef olması hususunda Irak’la fikir alışverişinde bulunmaya başladığımızdan beri ilişkilerimizde objektif ilerlemeler kaydedilmiştir.
Esed ve Saddam aynı tarafta Türkiye karşı tarafta
“Gerilim ve düşmanlık aşamasından, tüm Arap ulusunu ilgilendiren bir dizi önemli konuda ortak bir anlayış aşamasına geçtik. Suriye’nin, Irak’ın birliğini ve ulusal güvenliğini hedef alan komplolara verdiği yanıt bunun açık bir kanıtıdır. Biz iki ülkede mazeret teşkil edecek adımlar atarsak, diğerleri de bunu İsrail ile ilişkileri düzeltmeye yönelik ABD baskısına teslim olmak için bahane olarak kullanır. Bu tür adımları düzeltmenin ve zararlarını sınırlamanın ne kadar zor olduğunu idrak etmeliyiz. Arapların bir kısmı, Türkiye ve bölge dışındaki diğer güçlerin olduğu tarafta, biz ise diğer taraftayız. Suriye’nin tehlikeler karşısında Irak ile işbirliği yapma arzusu çok açık bir mesajdır. Bunu,  mevcut gerçekliğe objektif bir bakış açısıyla ve sonuç olarak tepkilere yol açabilecek ve Suriye ile Irak’ın veya Arap ilişkilerinin atmosferini iyileştirme çabalarını olumsuz etkileyecek diplomatik ilişkilerin formalitelerinden uzak bir şekilde gerçekleştirmek istemektedir.”
Görünüşe göre Irak yönetimi Şam’ın mesajını yanlış anlamış. Çünkü 29 Mart’taki Arap Birliği toplantısında Irak Dışişleri Bakanı Said el-Sahhaf, Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el-Şera’ya şu mesajı verdi: “Başkan Saddam, Başkan Esed’a selamlarını sunuyor. Enver Sabri’nin Şubat ayında Haddam’dan aldığı mektubunuzu ilgiyle okuduk. 1995 sonbaharında sizinle iletişime geçmemizin nedeninin, Irak ve Suriye’yi tehdit edenler de dahil olmak üzere Arap ulusunun varlığı ve kaderi açısından tehlike arz eden durumların farkında olmamız olduğunu vurgulamak isteriz. Çevremizde olup bitenlerin hem bizi hem de milleti bir bütün olarak tehdit ettiğini gördüğümüzü zamanında söylemiştik. Bu sizin de takdiriniz ise, ne yapmamız gerektiğini ve neler yapabileceğimizi birlikte tartışmaya hazırız. Cevabınız, bu analizi ve sonucu bizimle paylaşmanız anlamında olumluydu. Yani bu analiz ve sonuç hususunda bizimle aynı fikirdeydiniz. Aramızdaki temaslar bu temelde devam etti. Ayrıca Kahire ve New York’ta dışişleri bakanlarımız Sahaf ve Şara arasında iki toplantı yapıldı. Bir önceki aşamaya ilişkin yorumlar ne olursa olsun, Irak yönetimi, şu anda önemli olanın, mevcut koşulların ve gelecekteki beklentilerin net bir resmini elde etmek olduğuna inanıyor: Şu anda ulusun karşı karşıya olduğu riskler nelerdir? Bir sonraki aşamada beklenen riskler nelerdir? Bu risklerin kaynakları nelerdir ve onlarla nasıl yüzleşmelidir?”
“Belirttiğimiz tüm görüş ve önerilerde, başından beri, istisnasız tüm Arap ülkeleriyle eskisinden daha iyi ilişkiler kurma yönündeki genel çabadan izole edilmiş, ikili ve münferit olarak hareket etme niyetinde olmadığımızı teyit ederiz. Görüş ve analizlerimizle, bu aşamada işlerin takdirine uygun görmediğiniz bir adım atarak sizi utandırma niyetinde değiliz.”
İki yıl boyunca iki ülke arasındaki sınırları açmaya çalışan Suriye hükümeti, Devlet Başkanı Hafız Esed’in talimatıyla 2 Haziran 1997’den itibaren sınırların açılması kararı aldı. Bu karar olumlu bir havanın oluşmasına yardımcı oldu. Suriye ve Irak ticaret heyetleri, iki ülkenin başkentlerini ziyaret etmeye başladı.
Ekim ve Kasım 1997’de Irak krizinin şiddetlenmesiyle, Suriye, ABD tehditlerini reddeden ve Arapları da bu tehditleri reddetmeye çağıran bir bildiri yayınladı. Kasım ayında Tarık Aziz, Suriyeli yetkililere bu durumla ilgili gelişmeleri haber vermek için Şam’ı ziyaret etmek istedi. Başkan Hafız Esed bu teklifi kabul etti ve Haddam’dan onu karşılamasını ve dinlemesini istedi. 22 Kasım’da Haddam, Tarık Aziz’i Dışişleri Bakanı el-Şera’nın huzurunda kabul etti.
Karşılıklı nezaket ifadelerinden sonra Haddam, Tarık Aziz’e yaptığı siyasi turu sordu. Tarık Aziz de cevap verdi: “Toplamda çok şey yaptık. Davamız uykudaydı ve neredeyse ihmal ediliyordu. Rus ve Fransız dostlarımız bizimle konuşuyorlar ama Amerika’nın kötü davranışlarına kesin bir son veremiyorlar. Üstelik Ruslar, çok uzun zamandır aleyhimize ümitsiz bir şekilde devam eden durumun düzeltilmesinde bize yardımcı olmak istediklerini söylediler. Bu, son günlerde bize yardımcı olacak bir girişim ve sözler gibi görünüyor. Böylece Özel Komite’nin çalışmalarını bitirdik. Bu komite profesyoneldir ve ABD’ye boyun eğmez. Ekonomik ambargonun kaldırılması konusu sizinle yaptığımız iletişimde gündeme geldi. Size bunun sadece Irak için değil herkes için tehlike olduğunu söylemiştik ve cevabınız olumluydu. Kral Hüseyin, bölgeyi Balkanlaştırmak, federasyon oluşturmak ve Şii, Sünni ve Kürt devletleri kurmak istiyor. Her bölgede Sünniler ve Şiiler var. O halde asıl amacı bölgeyi Balkanlaştırmaktır."
Tarık Aziz, Irak’ın Suriye için neler yapabileceğini sorduğunda Haddam: “Amacımızın Arap iklimini iyileştirmek olduğunu, Arapların durumunu karmaşıklaştıracak ve bize, size ve özellikle de Amerikan baskılarına karşı zayıf olan tüm Arap gruplarına zarar verecek resmi nitelikte bir adım atmak istemediğimizi size söyledik. Irak’la ilgili her şeyin ulusal bir sorumlulukla ele alındığını ve aramızda iletişim kanalları olduğunu hissediyorsunuz ki şimdi buradasınız. Bence büyük ilerleme kaydettik, temel sorunları gündeme getirdik ve bunlarda büyük ilerleme sağladık. Daha önce Irak hakkında yüksek sesle konuşamazdık ama şimdi konuşabiliyoruz.”
Aziz, “İyi adımlar attık. Aramızdaki ilişkiler rahat ve ortak bir anlayışa sahip. İş ilişkilerine de başladık ve insanlar mutlu. İşi pratik yoldan halletmek istiyoruz. İşin ekonomik yönü, tüccarlar ve bireyler arasındaki ilişkilerin düzenli olarak yürütülmesini gerektirir. Bu da vize almak ve vatandaşlara hizmet etmek için iki ülke arasında diplomatik misyonların varlığını gerektirir. Size baskı yapmıyoruz ancak bunu düşünmenizi rica ediyoruz. Başardıklarımızın üzerine bir tuğla daha koymamız gerekir. Diplomatik bir gelişme olmalı. Büyükelçilik düzeyinde ilişkiler istemiyorsanız bırakın durum Mısır gibi olsun. Mısır’ın bir maslahatgüzarı var. Pratik olarak bu bir büyükelçilik vazifesi yapıyor. Arap Birliği ve Kahire’deki temsilciliğimiz pratikte bir büyükelçilik. Oradaki temsilcimiz gidip bakanlar ve resmi makamlarla görüşüyor. Bu büyükelçilik ismini kullanmadan tam bir büyükelçilik temsili. Uygun görürseniz bunu bir düşünelim. Şimdi benim buraya gelebilmem için bile dolaylı yoldan birçok temasta bulunduk.”
Haddam’ın raporlarında şöyle yazıyor: “Kuzey ve güneydeki hava operasyonlarının yoğunlaştığı gibi Irak üzerindeki Amerikan baskısı da yoğunlaştı. El-Sahhaf Şam’ı ziyaret etmek istedi ve el-Şera 9 Şubat 1998’de onu kabul etti.”
İsmail Cem’in Ortadoğu hamlesi
Toplantı tutanaklarına göre Iraklı bakan şunları söyledi: “Irak yönetiminin ve Devlet Başkanı Saddam’ın elçisi olarak Şam ziyaretine kabul edilmekten, size ve Suriyeli kardeşlerimize Amerika ile aramızdaki krizin son gelişmelerinin detayları hakkında bilgi vermekten memnuniyet duyuyorum. Sizinle görüş alışverişinde bulunmaktan, sizden haber almaktan, sizi durumu olduğu gibi aktarmaktan ve olasılıklarının neler olduğunu göstermekten memnuniyet duyuyorum. Geçtiğimiz günlerde Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Bağdat’ta bizi ziyaret etmesi nedeniyle bir Türklerin de bir hamle yaptığını gördük. Cem’in anlattıklarını sizlere aktarmayı önemli bulduk. Böylece size söyledikleriyle bize söylediklerinin aynı olup olmadığını doğrulayabiliriz.”
Şara şunları söyledi: “Türk bakan şaşırtıcı açıklamalarda bulundu. Türk büyükelçiliği, Suriye’yi ziyaret etmek istediğini söyledi ancak bizi ziyaret etmedi. Bize fikirlerini de göndermedi. Şüphesiz ki Irak çok büyük bir baskı altında ve Suriye yönetimi bu baskıların boyutlarının ve amaçlarının farkında. (Saddam’ın damadı) Hüseyin Kamil’in kaçışı ve bazı tarafların onu kucaklaması ve Irak halkının kurtarıcı olarak lanse etmesi meselesi öncesinde bile Suriye olarak çok endişeliydik ancak sessiz kalmadık. Kamuoyunda bir şeyler söyledik ama özellikle Mısır ile iletişimde yaptıklarımız, Irak’ın, özellikle Hüseyin Kamil’in bir araç olarak kullanılması, tehlikeler konusunda gözümüzü açtı. Özellikle Başkan Esed, bu planları bozmak için büyük çaba sarf etti. Mesele sadece Irak’ı ve Irak’taki rejimi hedef almıyordu. Rejimi yönetmeye ve değiştirmeye yönelikti. Ama biz meseleyi sadece bir rejim değişikliği olarak değil, Irak’ın  yapısının temelindeki bir değişiklik ve ona bir saygısızlık olarak değerlendirdik. Dolayısıyla bu durum tüm Arap ulusunu üzerine etkili olacaktır.”
Türkiye-Irak-Suriye üçgeni
Şara şunları ekledi: “Türkiye’nin bu konudaki tehlikeli rolünü de görüyoruz. Türkiye, Kuzey Irak’ta fiilen var ve Irak’ın varlığını gerçekten etkileyen meseleleri, ABD’nin açık teşvikiyle kontrol ediyor. Şimdi de İsrail Türkiye’ye açık destek veriyor. Kuzey Irak’ta, uzman veya terörle mücadele vasıfları altında ya da Lübnan’da bulunan güvenlik çemberinde yüksek teknolojili araçlar kullanmak için görevlendirilmiş İsrailliler var. Türkiye ile de ilişkilerimiz kötüleşti. Açıkçası bu konuda biz İran’la birlikteyken Suriye ile ikili veya üçlü görüşmeler yapmaktan kaçındılar. Çünkü Kuzey Irak’ta olup bitenler ve başkaları tarafından sömürülme olasılıkları konusunda bir tür endişeleri vardı. Türkiye’yi biliyoruz ve hedefi de bizim hedefimizle aynı. Türkiye, bir Kürt devleti kurulmasından endişe duyuyor. Aynı şekilde İran da öyle. Bu, üç ülke arasında Irak’ın bölünmemesi için iyi bir ortak nokta, çünkü ortak bir tehlike var. Irak’a girdiklerinde onlara saldırdığımız için bu üçlü komitenin çalışmalarını durdurdular. Onların açıklamalarına dönüp bakarsanız sebebin bu olduğunu göreceksiniz. Onlara, uyarılar yapmak için toplandığımızı, Irak’ın bütünlüğüne saygısızlık yapmak için toplanmadığımızı aktardık. Birimiz Irak’a nasıl girebiliriz ki? Bu, iki yıl önce Tahran’daki son görüşmeydi. Onlar ise güvenlik boşluğu olduğunu ve Kürtlerin savaştığını iddia ettiler.”
Iraklı bakan güvenlik boşluğunu oluşturan sebebi sordu. Suriyeli bakan da şöyle devam etti: “Her şeye rağmen duruşumuz belliydi. Size şunu söyleyebilirim ki son yıllarda Irak, Suriye ve milletimiz adına çok bedel ödedik. Şimdi Türkiye ile ilişkilerimiz çok kötü ve bu kötü ilişki yüzünden yalnız olduklarını söyleyerek İsrail ile askeri ittifak kurdular. Ve bu ittifak için kendilerini haklı çıkardılar. Ürdün ile ilişkilerimize gelirsek, önceden bir bağlantı vardı ama Hüseyin Kamil konusundan sonra bu bağlantı da koptu. Bizimle ilk iletişime geçenler onlardı.”
“İkinci nokta: Güvenlik Konseyi veya Teftiş Kurulu kararlarının uygulanmasının bir takvime sahip olması, ucu açık olmaması gerektiğine, yoksa bu kararların uygulanmasının yüz yıl sürebileceğine inanıyoruz.”
Ertesi gün Devlet Başkanı Esed, Iraklı bakanı kabul etti. Sahaf’ın Esed’e, kendi liderinden getirdiği, durumun, gelişmelerin ve krizin nedenlerinin ve analizlerinin sunulduğu, Suriye’nin durumunun övüldüğü mektubu sunmasının ardından Hafız Esed ona şunları söyledi:
Suriye krizin amaçlarının farkında ve tüm Arap durumuyla ilgileniyor. Bu geçici şartlarda iki ülke arasındaki ilişkileri durdurmayacağız. Çünkü dış mihrakların hedefi çok büyük. Özellikle de İsrail’in hedefleri. Bu yüzden tutumumuz çok açık.
Olanların Kuveyt ile değil İsrail ve ABD çıkarlarıyla ilgisi var ve tüm bölgeyi hedef alıyor. Bu nedenle, Irak’a yönelik saldırganlığın sonuçları konusunda uyarılarda bulunan bazı kardeşlerle temas kurdum. ABD ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde net bir tavır ortaya koyduk.
Irak’ın bahaneleri ve fırsatı istismar etmeye çalışmayı bırakması gerektiğine inanıyoruz. Şu anda önemli olan askeri bir müdahaleden kaçınmak. Askeri bir müdahale olursa, geçici de olsa planlarımızın büyük bir kısmı bozulacak.

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 1: Hafız Esed, Saddam Hüseyin’den ilk mesajını dikkate aldı ve yanıt vermeden önce Saddam’ı test etti

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 2: Saddam Esed’e 1996’da Lübnan’a yönelik İsrail saldırılarına karşı “gizli  zirve” teklif etti

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor-3: Esed Saddam’ı durdurmak için Fransa’ya iş birliği teklif etti

 



Fentanil solumaktan kaynaklanan ilk beyin hastalığı raporlandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Fentanil solumaktan kaynaklanan ilk beyin hastalığı raporlandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

ABD'de doktorlar, dünyada fentanil dumanı solumaktan beyin hastalığı geçiren ilk vakayı bildirerek bu opioidin ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha ortaya koydu.

Fentanil, eroinden 50 kat daha tesirli.

47 yaşındaki hasta, geçen yıl şubatta otel odasında bilinçsiz ve "ölüme yakın" halde bulunduktan sonra Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nin acil servisine götürülmüştü.

Klinisyenler, fentanil dumanı solumanın hastanın beynindeki beyaz maddenin önemli bölümlerinin, hastanın bilincini kaybetmesine yol açacak ve beyinde geri dönüşü olmayan işlev kaybı ve muhtemelen ölüm riski yaratacak kadar iltihaplanmasına neden olduğunu teşhis etti.

Benzer vakalar daha önce eroin dumanı soluyan insanlarda bildirilmiş olsa da araştırmacılar Oregon'daki hastanın fentanil içeren belgelenmiş ilk vaka olduğunu söyledi.

Baş araştırmacı Chris Eden, "Bu, 40'lı yaşlarının sonunda, çocuk sahibi, ilk kez fentanil kullanan orta sınıftan bir erkeğin vakası. Bu vaka, fentanilin toplumumuzdaki herkesi etkileyebileceğini gösteriyor" dedi. 

Araştırmacılar, bu tür vakaların daha önce de yaşanmış olabileceğini ancak sendromun fizyolojisi hakkında nispeten az şey bilindiği için bunların fark edilmediğini söyledi.

Dr. Eden, "Opiatın klasik yan etkilerini çok iyi biliyoruz: Solunum depresyonu, bilinç kaybı, yönelim bozukluğu. Ancak bu vakadaki gibi muhtemelen geri dönüşü olmayan beyin hasarına yol açtığını ve beyni etkilediğini klasik olarak düşünmüyoruz" dedi.

Hasta yaklaşık bir ay hastanede kaldıktan sonra yavaş yavaş iyileşmiş, ardından konuşmasını ve işlevini yeniden kazanmasına yardımcı olan bir bakım tesisinde kalmıştı.

Araştırmacılara göre bu bulgu, ucuz ve kolayca bulunabilen fentanilin tehlikesi hakkında uyarı olarak görülmeli.

Hasta, BMJ Case Reports akademik dergisine, "Kendime, eşime ve aileme yaptıklarımdan dolayı sık sık pişmanlık duyuyorum. Hayatımı kurtaran tüm doktorlara, hemşirelere ve acil yardım görevlilerine ve beni toplumun faal bir üyesi haline getiren terapistlere minnettarım" diye konuştu.

Independent Türkçe


Sanılanın aksine tüm Taş Devri topluluklarının et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı

Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
TT

Sanılanın aksine tüm Taş Devri topluluklarının et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı

Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)

Taş Devri'nde yaşayan bütün toplulukların et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı. Yeni bulgular Paleo diyeti diye bilinen beslenme biçiminin temellerini sorgulamaya açıyor. 

Paleolitik Çağ'da yaşayan insanların proteini büyük ölçüde hayvanlardan aldığı uzun süredir düşünülürken, bazı uzmanlar insanların bugün de böyle beslenmesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan bu dönemdeki avcı-toplayıcı toplulukların bazılarının bitki ağırlıklı beslendiği saptandı. 

Yaklaşık 15 bin yıl önce bugünkü Fas'ta yaşayan Iberomaurusian adlı topluluktan 17 kişiye ait 25 diş ve 7 kemik örneğini analiz eden araştırmacılar bitki temelli bir beslenme biçimiyle karşılaştı. Bilim insanları, Taforalt mağarasından çıkarılan insan kalıntılarını kararlı izotop analizi adlı yöntemi kullanarak inceledi. İzotop, bir elementin farklı seviyede nötron içeren atomları anlamına geliyor.

dsfrgth
Taforalt mağarasında bulunan insan dişinde, aşınma ve çürük belirtileri görülüyor (Heiko Temming)

Nature Ecology & Evolution adlı hakemli dergide pazartesi günü yayımlanan araştırmada insanlardaki çinko izotop oranının aynı bölgede yaşayan otçul hayvanlara yakın olduğu tespit edildi. Gıda yoluyla alınan çinkonun hayvansal kaynaklardan gelme ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülse de bu yakınlık bitkisel bir kaynağa işaret ediyor.

Öte yandan araştırmacılar izotop oranlarının otçul hayvanlarla tamamen aynı olmamasından dolayı bu avcı-toplacıyı halkın tamamen bitkisel beslenmeğini de belirtiyor. Ayrıca Berberi koyunu ve ceylan gibi canlıların kalıntıları üzerindeki kesik izleri, bazı hayvanların yiyecek amaçlı kesildiği ihtimalini artırıyor. Araştırmanın başyazarı Zineb Moubtahij şöyle diyor:

Analizimiz, bu avcı-toplayıcı grupların beslenme biçimlerine kayda değer miktarda bitkisel madde ve yabani bitki dahil ettiğini göstererek tarım öncesi popülasyonların beslenmesine ilişkin anlayışımızı değiştiriyor.

İzotop örnekleri hangi bitki türlerinin tüketildiğini göstermese de bölgede meşe palamudu, Antep fıstığı, çam fıstığı, yabani yulaf ve bakliyat gibi bitkisel kalıntılar bulunması Iberomaurusian topluluğun ne yediğine dair fikir veriyor. Alanda ortaya çıkarılan öğütme taşları da yakınlarda bitkilerin işlendiğini gösteriyor.

Araştırmanın ortak yazarı Klervia Jaouen "Taforalt'taki tüm bireylerin öncelikli protein kaynağı bitkiler olmasa da tarım öncesi bir popülasyonun beslenme biçiminde bu kadar yüksek oranda bitki olduğunu belgelemek alışılmadık bir durum" diyor.

Muhtemelen ilk kez izotop teknikleri kullanılarak Paleolitik bir diyette bu seviyede bitki bazlı bileşen belgelendi.

İncelenen örneklerden birinin 6 ila 12 aylıkken ölen bir bebeğe ait olması, bu dönemdeki sütten kesme alışkanlıklarına da ışık tutuyor. Bebeğin kemiklerindeki izotop örneklerine göre, çocuk küçük yaşta sütten kesilerek bitkisel besinler tüketmeye başlamış. Bilim insanları bu bulguyu araştırmalarında şöyle açıklıyor: 

Bu durum, sütten kesmeye uygun gıdaların sınırlı olması nedeniyle uzun emzirme dönemlerinin norm haline geldiği avcı-toplayıcı toplumlarla tezat oluşturuyor.

Yeni araştırma Paleolitik Çağ'da yaşayanların büyük ölçüde et tükketiğine dair bulguları tamamen çürütmese de beslenme alışkanlıklarının bölgeden bölgeye değişebildiğinin altını çiziyor. Moubtahij "Bu dönemdeki herkes için standart bir diyet olduğunu düşünmüyorum; bu çevreye göre değişiyor. İnsanlar beslenme alışkanlıkları konusunda dayanıklı ve esnektir" diyor.

Araştırmacılar Iberomaurusian halkının bitkisel gıdalara bağımlılığının altında muhtemelen yenilebilir bitki türlerinin bolluğu ve belki de büyük av hayvanlarının azalması gibi çeşitli faktörlerin yatabileceğini düşünüyor.

Independent Türkçe, Science Alert, CNN, Nature Ecology & Evolution


TV devi NBC, Premier Lig maçlarının ABD'de oynanmasını istiyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

TV devi NBC, Premier Lig maçlarının ABD'de oynanmasını istiyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Amerikan televizyon devi NBC, Premier Lig'de sezonun açılış hafta sonundaki maçların Birleşik Devletler'de oynanmasını istiyor. Bu talep, üst düzey maçların İngiltere dışında oynanmasına yönelik teklif yeniden sunulurken geldi.

NBC, Premier Lig'in Amerika'daki yayın ortağı ve İngiltere'nin en üst ligiyle yaptığı 6 sezonluk 2 milyar sterlin (yaklaşık 81,2 milyar TL) değerindeki son TV anlaşması, Birleşik Krallık dışındaki en büyük anlaşma.

Premier Lig'in CEO'su Richard Masters geçen hafta yaptığı açıklamada maçların Amerika'da oynanması için "kapının aralık göründüğünü" ancak halihazırda böyle bir planın olmadığını söylemişti.

Bu açıklama, LaLiga'nın 2018'de Miami'de Barcelona ve Girona arasında bir maç düzenleme teklifi üzerine FIFA'nın İspanyol ligine açtığı davayı geri çekmesinin ardından geldi.

Premier Lig, "39'uncu maç" diye adlandırılan fikstürü 2008'de onaylamaya çalışmış ancak taraftarların sert tepkisi ve FIFA'nın muhalefeti üzerine planlar rafa kaldırılmıştı.

Ancak futbolun yönetim organının muhalefeti yumuşuyor gibi görünüyor ve 2013'te Premier Lig'in yayın haklarını ilk kez satın alan NBC Sports'un üst düzey bir yöneticisi, maçların ABD'de oynanması  için yeniden "baskı" yapılacağını söyledi.

NBC Sports'un satın alma ve ortaklıklar başkanı Jon Miller, The Athletic'e, "Gelecekte bir noktada, açılış hafta sonunda birkaç Premier Lig maçının sezonu buradaki büyük stadyumlarda açtığını görmeyi çok isterim" diye konuştu.

Ve bunun için bastırmaya devam edeceğimizi biliyorum çünkü burada normal sezon maçlarını görmek isteyen bir Amerikan seyircisi olduğunu düşünüyorum. Ancak bu sırada, maçları mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırmak için elimizden gelen her şeyi yapmak üzere Premier Lig'le birlikte çalışmaya devam edeceğiz.

Futbol Taraftarları Derneği bu yorumlara sert tepki gösterdi ve Twitter/X'te bir açıklama yayımladı: 

2008'de 39. Maçı yendik ve herhangi bir yeniden canlandırma girişimine tam gaz, iki ayağımız yerden kesik, kramponlarımız dize girecek şekilde saldıracağız.

İspanya LaLiga Başkanı Javier Tebas, İspanya'nın en üst düzey liginde 2025-26 sezonundan itibaren maçların Birleşik Devletler'de oynanabileceğini söylemişti.

Independent Türkçe


280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları gözlemlendi

Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
TT

280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları gözlemlendi

Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)

NASA, 280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları yaşandığını tespit etti. 

James Webb Uzay Teleskobunun yaptığı ölçümlere göre, WASP-43 b adlı ötegezende hava sıcaklığı 1250 Santigrat dereceye çıkıyor. En düşük sıcaklıksa 600 Santigrat derece. 

Rüzgarın saatte 8 bin kilometre hızla estiği ötegezegen, yörüngesinde bulunduğu WASP-43 adlı yıldızla "kütleçekim kilidi" içinde yer alıyor. Dolayısıyla WASP-43 b'nin bir yüzü hep bu yıldıza bakıyor. Ötegezegenin yıldızıyla arasındaki mesafeyse yaklaşık 2 milyon kilometre.

WASP-43 b, bu özellikleriyle yıldızlarına yakınlığı ve yüksek yüzey atmosfer sıcaklıklarından dolayı "sıcak Jüpiterler" olarak adlandırılan ötegezegen sınıfında yer alıyor.

Webb Teleskobunun verilerini 3B iklim modelleme programlarıyla inceleyen bilim insanları, ötegezegenin karanlık tarafında gökyüzünü yoğun bulutlarla kaplı olduğunu tespit etti. 

Hakemli dergi Nature Astronomy'de 30 Nisan'da yayımlanan çalışmada, ötegezegenin yıldızına bakan tarafında gökyüzünün her zaman açık olduğu gözlemlendi.

Araştırmanın ortak yazarı Taylor Bell, ötegezegenin ilk kez 2011'de keşfedildiğini, Hubble Uzay Teleskobu ve Spitzer Uzay Teleskobuyla yapılan incelemelerin de çalışmada kullanıldığını belirtti.

Bell, araştırma bulgularına ilişkin şunları söyledi: 

Hubble'la ile ötegezegenin gündüz olan tarafında su buharı bulunduğunu görebiliyorduk. Hem Hubble hem de Spitzer'dan topladığımız veriler, gece tarafında bulutlar olabileceğine de işaret etmişti. Ancak sıcaklık, bulut yapısı ve rüzgar gibi detaylar için Webb'den gelen daha hassas ölçümlere ihtiyacımız vardı.

Independent Türkçe, Newsweek, BBC 


Jenna Ortega, Netflix'in hit dizisinden ayrılarak hayranlarını şaşırttı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Jenna Ortega, Netflix'in hit dizisinden ayrılarak hayranlarını şaşırttı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Netflix'in yakında gösterime girecek projesinin yeni fragmanında ve oyuncu listesinde, yapımın başrol oyunculardan Jenna Ortega yer almıyor.

Dijital yayın platformu, en çok izlenen yapımlarından birinin geri dönüşü de dahil çok sayıda yeni film ve TV şovunu tanıtırken bazılarını da bu ay yayından kaldıracak.

Ancak Jurassic Park hayranları, 2020'den 2022'ye kadar 5 sezon boyunca devam eden Jurassic World: Kretase Kampı'nın (Jurassic World: Camp Cretaceous) animasyon devam dizisi Jurassic World:Chaos Theory için özellikle heyecanlı.

Yeni filmi Miller's Girl'le tartışma yaratan Wednesday yıldızı Ortega, orijinal dizide Brooklynn karakterini seslendirmişti. Kretase Kampı'nın kadrosundaki Paul-Mikél Williams, Sean Giambrone, Kausar Mohammed ve Raini Rodriguez devam dizisi Chaos Theory için geri dönüyor.

Ancak fragmanın ilk 10 saniyesinde Ortega'nın karakteri öldürülmüş gibi görünüyor. O zamandan beri Brooklynn karakterinin geri dönmeyeceği doğrulandı. Rolünü yeniden canlandırmayacak diğer yıldız Ryan Potter'ın Kenji karakterini de Darren Barnet seslendirecek.

Hayranlar fragmanın ortaya çıkmasıyla şaşkına dönerken, bir kişi bunu "çılgınca", diğer biri de "yıkıcı" diye nitelendirdi. X/Twitter'daki diğer kullanıcılara göre fragman, hayranları Brooklynn'in öldüğüne ve karakterin sezonun son bölümlerinde diziye geri döneceğine inandırmaya çalışıyor. 

Ortega'nın dizide yer almaması, yıldızın son yıllardaki yükselişine bağlanabilir. Bu da muhtemelen program çatışmalarına yol açmış olabilir.

Ortega, 2021'de yayımlandığında Netflix'te devasa bir hit haline gelen Wednesday'in başrolünü ve yapımcılığını üstlenmenin yanı sıra, 5. ve 6. Çığlık'ta (Scream) rol almıştı. Aktris, Tim Burton'ın uzun zamandır beklenen Beterböcek'inin (Beetlejuice) devam filmi de dahil yakında gösterime girecek 6 projede yer alacak. 

2023'te kendi Saturday Night Live bölümünü sunan Ortega, Martin Freeman'la arasındaki yaş farkı ve romantik sahneleri nedeniyle tartışma yaratan Miller's Girl'ün başrolünü de Freeman'la birlikte üstlenecek. 

Film, edebiyat hocasıyla karmaşık ve uygunsuz bir aşk ilişkisine atılan öğrenciyi konu alıyor.

The Times'a verdiği son röportajda internetteki sert tepkilere yanıt veren Freeman, filmin "yetişkinlere yönelik ve incelikli" olduğunda ısrar ederken "Bunu harika bir şeymiş gibi göstermiyor" demişti. 

Fragmanın yayımlanmasının ardından filmin aldığı tepkileri "utanç verici" diye nitelendirmiş ve şöyle eklemişti:

Holokost hakkında bir filmde oynadığı için Liam Neeson'a da mı saldıracaksınız?

Neeson, 1993 yapımı savaş draması Schindler'in Listesi'nde (Schindler’s List) başrol oynamıştı.

Independent Türkçe


Amazon Prime'ın yeni dizisi prömiyerini yapmadan ikinci sezon onayını aldı

Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
TT

Amazon Prime'ın yeni dizisi prömiyerini yapmadan ikinci sezon onayını aldı

Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)

James Patterson'ın popüler roman serisine dayanan yeni Amazon Prime Video dizisi Cross, daha ilk sezonu gösterime girmeden ikinci sezon onayını aldı.

Patterson'ın romanları halihazırda üç filmle beyazperdeye uyarlandı. İlk olarak ünlü oyuncu Morgan Freeman'ın Cross rolünde olduğu Kızları Öp (Kiss the Girls) ve Örümceğin Maskesi (Along Came A Spider), ardından da 2012'de Tyler Perry filmi Alex Cross geldi. 

Televizyona ilk kez uyarlanıyor

Çok satan romanlar televizyona ilk kez uyarlanacak ve sevilen drama Leverage'ın 37 yaşındaki yıldızı Aldis Hodge, diziye adını veren dedektif Cross'u canlandıracak.

Deadline'ın aktardığına göre Prime Video, Cross'un ikinci sezon siparişini, henüz ilk sezon prömiyerini bile yapmadan verdi.

Ayrıca dizinin ikinci sezon oyuncu kadrosuna meşhur korku filmi Çığlık'la (Scream) 1990'larda şöhret olan Matthew Lillard'ın yanı sıra Jeanine Mason ve Wes Chatham yer alıyor. 

Cross'un yapımcılığını Paramount Television Studios ve Patterson'ın 2023'te özel bir anlaşma imzaladığı Skydance Television üstlenecek.

Eleştirmenlere göre Prime Video'nun daha gösterime girmeden Cross'a ikinci sezon onayını vermesi, uyarlamanın başarılı olacağına inandıklarını gösteriyor. 

Filmler gişede bekleneni vermedi

Önceki üç Alex Cross filmi, gişede aradığını bulamamıştı. 27 milyon dolarlık bütçeyle çekilen Kızları Öp, dünya çapında 60,5 milyon dolar kazanabilmişti. Gary Fleder yönetmenliğindeki 1997 yapımı filmde Ashley Judd da rol almıştı.

Lee Tamahori'nin yönettiği 2001 yapımı Örümceğin Maskesi, sinemaseverleri salonlara çekmekte daha başarılı olarak gişede 105 milyon dolar kazanmıştı. Başroldeki Freeman'a Michael Wincott ve Monica Potter eşlik etmişti.

Tyler Perry, Matthew Fox ve Rachel Nichols'ın başrolleri paylaştığı 2012 yapımı Alex Cross ise eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu. Film gişede sadece 35 milyon dolar kazanabilmişti. 

Independent Türkçe, ScreenRant, Deadline


Rekortmen korku filminin başarısının sırrı ne?

Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
TT

Rekortmen korku filminin başarısının sırrı ne?

Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)

Colin ve Cameron Cairnes tarafından yazılan, yönetilen ve kurgulanan Late Night with the Devil, 2024'ün en iyi korku filmlerinden biri olmakla kalmıyor, izlenme rekorları da kırıyor. 

Gece yarısı canlı yayımlanan bir sohbet programının aşırı hevesli sunucusunun, reytingleri artırmak için bilmeden şeytanı masum izleyicilerin oturma odalarına salmasını konu alan doğaüstü film, 1977'de geçiyor.

İlk hafta sonunda rekor kırdı

AMC Networks'ün korku türüne yönelik abonelikli yayın platformu Shudder'da 19 Nisan'da gösterime giren film, ilk hafta sonunda rekor kırdı. İzleyicileri ekran başına çeken gerilimli film, hem Shudder hem de AMC+'ta en çok izlenen yapım oldu.

Düşük bütçeli film, sinemalarda gösterime girdiğindeyse gişede ilk üç gününde 2,8 milyon dolar kazanarak dağıtımcısı IFC Films için rekor kırdı. Late Night with the Devil, vizyona girdikten bir ay sonra hasılatını 11,3 milyon dolara çıkardı.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da da kusursuza yakın bir puana sahip olan Late Night with the Devil, 196 sinema yazarının yorumlarına göre 100 üzerinden 97 puan almayı başardı.

Sinemalarda gösterime girmeden önce hem eleştirmenlerden hem de Stephen King gibi usta isimlerden olumlu yorumlar alan korku filmi, bunu büyük bir ticari başarıya dönüştürmeyi başardı.

Çok satan romanlarıyla ünlü korku üstadı King, Avustralya yapımı filmden "gözlerini alamadığını" söyledi. 

"Yaratıcı ve eğlenceli"

The Australian'dan Stephen Romei, Late Night with the Devil'ı "yaratıcı ve son derece eğlenceli bir korku filmi" diye niteledi.

Time Out korku filmine "son derece ürkütücü ve rahatsız edici derecede tanıdık" yakıştırmasını yaparken Empire'dan Helen O’Hara şöyle yazdı:

Zekice ve özgün bir yaklaşım, bu filmi bir Şeytan (The Exorcist) özentisinden çok daha fazlası yapıyor. Dehşetin yaklaştığını hissedeceksiniz ama yine de kendinizi tam olarak hazır hissetmeyeceksiniz.

Sinema yazarlarına göre gösterime girmeden hemen önce bu kadar heyecan yaratılan Late Night with the Devil'ın rekor izlenme sayısına ulaşması hiç de şaşırtıcı değil.

Late Night with the Devil, Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girmesinden yaklaşık bir ay sonra Shudder izleyiciyle buluştu.

Kulaktan kulağa yayıldı

Sinemada gösterildikten aylar sonra yayın platformlarında görücüye çıkan diğer yapımların aksine Late Night with the Devil, başarı dalgasını ve kulaktan kulağa yayılan olumlu dedikodu rüzgarını arkasına almayı başardı.

Bu da filmin hem gösterildiği yayın platformunda hem de gişede umduğundan bile fazlasını bulmasını sağladı.

Independent Türkçe, ScreenRant, Empire, The Australian, Time Out


Fransız bilim insanları uyardı: "Çocuklara 13 yaşına kadar telefon vermeyin"

Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
TT

Fransız bilim insanları uyardı: "Çocuklara 13 yaşına kadar telefon vermeyin"

Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)

Fransa'da yapılan araştırmada, çocukların 13 yaşında kadar akıllı telefon kullanmaması gerektiği belirtildi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talimatıyla kurulan komisyon, sosyal medya ve akıllı telefonların çocuklar üzerindeki etkisini araştırdı. 

Nörolog Servane Mouton ve psikiyatr Amine Benyamina liderliğindeki ekibin araştırmasında, çocukların teknoloji sektörünün kâr güdümlü stratejilerinden korunması gerektiğine dikkat çekilerek "Firmalar, çocukları ekran başına kilitliyor, kontrol ediyor ve onlar üzerinden para kazanıyor" dendi.

Çalışmada, ocukların 6 yaşından önce dijital ekranlara maruz kalmaması, 13 yaşına kadar da akıllı telefon kullanmaması gerektiği belirtildi. 

Uzmanlar, 11-13 yaşındaki çocuklara verilecek telefonların internet bağlantısı olmaması gerektiğini söyledi.

Araştırmacılar, çocukların 18 yaşına kadar Instagram, TikTok ve Snapchat gibi sosyal medya uygulamalarından uzak tutulmasını da önerdi. 

İlkokullarda özel durumları olan çocuklar hariç öğrencilerin tablet kullanmaması tavsiye edilirken, ebeveynlerin de çocuklarıyla daha çok vakit geçirmesi için sosyal medya kullanımını kısıtlaması gerektiği belirtildi.

Araştırmada, ebeveynlerin de en az çocuklar kadar "teknoloji sektörünün kurbanı" haline geldiğine dikkat çekildi.

Çalışmada yer alan bilim insanlarından Benyamina şunları söyledi: 

Teknoloji harika bir araç, öyle de kalacak. Fakat bu, insanların kullanımında olmalı, onları bir ürüne hizmet etmeye indirgememeli. Dijital içeriklere ilginizi kaybetmenizi önlemek amacıyla haz alma sistemini yeniden harekete geçiren ve uyaran algoritmalar, bir tür bağımlılık dinamiği yaratıyor.

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, komisyonun raporunun ardından konuyla ilgili herhangi bir kısıtlamaya gidilip gidilmeyeceğinin henüz belli olmadığını yazdı. 

Macron, başkent Paris'teki Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği'nde çocukların 15 yaşında kadar akıll telefon kullanmasının yasaklanmasını istediğini söylemişti.

Independent Türkçe, Guardian, Reuters


Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)
TT

Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)

Daniel Radcliffe 2020'den bu yana ilk kez Harry Potter'ın yazarı J.K. Rowling'le arasının bozulmasına değinerek bunun onu "gerçekten üzdüğünü" söyledi.

Rowling ilk olarak 2020'de trans topluluğu hakkında tartışmalı yorumlar paylaştığında bazı kilit oyunculardan sert bir tepkiyle karşılaşmıştı. Giderek artan toksik tartışmalar devam ederken Rowling'in yıldızlarla ilişkisi de bozuldu. 

Radcliffe, 2001'den 2011'e kadar, yazarın çok satan romanlarından uyarlanan 8 Potter filminin tamamında yapıma adını veren baş kahramanı canlandırmıştı. 

Tony Ödülü'ne aday gösterildiği 30 Nisan Salı günü The Atlantic'e verdiği yeni röportajda 34 yaşındaki aktör, 58 yaşındaki Rowling'le yıllardır konuşmadığını açıkladı.

Radcliffe, "Nihayetinde bu beni gerçekten çok üzüyor" dedi.

Çünkü tanıştığım kişiye, arkadaş olduğumuz zamanlara, yazdığı kitaplara ve yarattığı dünyaya bakınca bunların hepsine çok derinden yakınlık duyuyorum.

Oyuncu, "Elbette Jo'suz Harry Potter olmazdı, bu yüzden hayatımdaki hiçbir şey muhtemelen o kişi olmadan olduğu gibi olmazdı" diye ekledi.

Ancak bu, gerçekten inandığınız şeyleri tüm hayatınız boyunca başka birine borçlu olduğunuz anlamına gelmez.

Yazar, 2020'de bir makalede "adet gören kişiler" ifadesinin kullanılmasına tepki göstermiş ve şöyle yazmıştı:

Eminim eskiden bu kişiler için kullanılan bir kelime vardı. Biri bana yardım etsin. Wumben? Wimpund? Woomud? (İngilizcede kadın anlamına gelen woman kelimesine benzer seslere sahip kelimeler türetilmiş -çn.)

O dönemde Radcliffe, trans topluluğuna desteğini göstermek amacıyla The Trevor Project için bir makale yazmış ve Rowling'in açıklamalarının Harry Potter'ın hayran kitlesinde yarattığı "acı için" özür dilemişti.

Genç LGBT+ bireylerinin intiharlarını önlemeyi amaçlayan yardım kuruluşu için "Trans kadınlar da kadındır" diye yazmıştı. 

Aksini idda eden herhangi bir açıklama trans bireylerin kimliklerini ve onurlarını yok sayar ve bu konuda Jo ya da benden çok daha fazla uzmanlığa sahip profesyonel sağlık dernekleri tarafından verilen tüm önerilere aykırıdır.

Öte yandan Hermione Granger'ı canlandıran Emma Watson, "Trans takipçilerimin, ben ve dünyadaki pek çok kişinin sizi gördüğünü, size saygı duyduğunu ve sizi olduğunuz gibi sevdiğini bilmesini istiyorum" diye yazmış ve 2022'deki BAFTA'da Rowling'e bir gönderme yapmış gibi görünmüştü. 

Ron Weasley'e hayat veren Rupert Grint de trans topluluğuna destek vererek şöyle demişti:

Net bir şekilde trans topluluğunun yanındayım ve birçok arkadaşımın ifade ettiği duyguları yineliyorum. Trans kadınlar kadındır. Trans erkekler erkektir.

Rowling o zamandan beri trans karşıtı görüşlerinde ısrar etmeyi sürdürüyor.

Önceki haftalarda Cass raporunun yayımlanmasının ardından Rowling, Radcliffe ve Watson'a "özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler" için "saklamalarını" söyledi.

İyileştirmeler için önerilerde bulunan rapor, çocuklara ve gençlere ergenlik engelleyici ilaçlar gibi cinsiyet uyumlama tedavisi verilmesi için "son derece zayıf kanıtlar" olduğunu iddia ediyor.

Rowling, bu raporun cinsiyet uyumlama tedavisini destekleyenlerin duruşlarını yeniden değerlendirmeleri için yeterli kanıt olması gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. 

"FarRightHooligan" (radikal sağcı holigan) adını kullanan bir Twitter kullanıcısı yazara, Radcliffe ve Watson'ın yazardan "kamuoyu önünde özür dilemelerini" beklediklerini söyledi.

Yazar şöyle cevap verdi:

Ne yazık ki bu güvenli değil. Kadınların zor kazanılmış haklarını aşındırmayı amaçlayan bir harekete kendilerine fayda sağlamak için destek veren ve platformlarını reşit olmayanların cinsiyet değiştirmesini alkışlamak için kullanan ünlüler, özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler ve tek cinsiyete ayrılmış alanlara bağımlı savunmasız kadınlar için saklayabilir.

Independent Türkçe


Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)

Mısırlı üst düzey bir kaynak bugün (Çarşamba) Gazze'de ateşkes anlaşmasına varma çabalarının olumlu bir atmosferde devam ettiğini doğruladı.

Şarku’l Avsat’ın el-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalından aktardığı habere göre kaynak, “İki taraf arasındaki bazı ihtilaflı noktaların çözüme kavuşturulması için Mısır'ın ilgili tüm taraflarla istişareleri sürüyor” dedi.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalına göre üst düzey bir kaynak geçtiğimiz cuma günü Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu bildirmişti. Kanala göre, ‘7 Ekim'den bu yana İsrail'in karadan, denizden ve havadan eşi benzeri görülmemiş saldırılarına maruz kalan Gazze Şeridi, işgal güçlerinin özellikle kuzey bölgelerine insani yardım ulaştırılmasını engellemeye devam etmesi nedeniyle, kıtlığa varan son derece zor insani koşullar altında yaşıyor. Gazze Şeridi'nin güneyine ulaşan yardımlar, özellikle yerinden edilenlerin son sığınağı olan Refah'taki vatandaşların ihtiyaçları için yeterli değil.’