Filistinliler, ‘İsrail kamu hizmeti’ ile mücadele ediyor

Yahudi olmayan gönüllülerin yüzde 70’i Müslüman

Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
TT

Filistinliler, ‘İsrail kamu hizmeti’ ile mücadele ediyor

Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)

Rağda Atme
Kudüs şehrindeki bir huzurevinde 23 yaşındaki Eyüp, hastalara bakmak ve onların rahatını sağlamak için canla başla çalışıyor ve sık sık huzurevi sakinlerini güldürüyor. Huzurevindeki işini, geceleri bir bakıcı olarak büyük bir sevgiyle yapmasına rağmen oradan ayrılırken utanıyor ve kendini gergin hissediyor. Peki Eyüp nasıl oldu da ‘ulusal kamu hizmeti’ kapsamında bir İsrail kurumunda hizmet etmek için gönüllü oldu?
İsrail Ulusal kamu hizmeti, askerlik hizmetinden muaf tutulan veya askerliğe çağrılmamış olan her İsrail vatandaşı ve İsrail’de yaşayan vatandaşlara yönelik. Öyle ki bu hizmeti tamamlayanlar, terhis edilmiş askerlerle (hizmet süresine göre) aynı mükafatları alıyorlar.

Gizli gönüllülük
Güvenliğinden endişe ettiği için soyadını açıklamayı kabul etmeyen Eyüp, “Ailem ve arkadaşlarıma, geceleri bir gıda fabrikasında çalıştığımı söylüyorum. Huzurevinde, bir zamanlar Hava Kuvvetleri’nde subay olan yaşlı bir adama baktığımı onlara açıklamaya cesaret edemiyorum. Kamu hizmeti döneminde iyi bir maaş, sağlık sigortası, ulaşım, gelecekte iyi bir iş fırsatı ve üniversite eğitimimi ücretsiz olarak tamamlama gibi aldığım ayrıcalıklar var. Bu ayrıcalıklar, ben, Filistinlilerin yüz karası ve askerlik hizmetine bir alternatif olarak görülen bu gönüllü hizmeti yapmaya itti. Ortada bir ihanet yok. İşsizlik ve yoksulluk, iş aramak zorunda olan Kudüslü gençleri perişan ediyor. İsrail’de yerleşim yerlerindeki dükkanlarda, kafelerde ve otellerde çalışan binlerce genç gibi, bunu yaparak anavatanım Filistin’e ihanet ettiğimi düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Cazip ayrıcalıklar
Kamu hizmeti programına katılanlar İsrail vatandaşı Filistinliler ve Doğu Kudüs’ten (İsrail kimliğine sahip) Filistinliler. İsrail ordusundaki askerlerle ‘aylık yaklaşık 1000 şekel (300 dolar) maaş, ücretsiz sağlık hizmeti, ücretsiz toplu taşıma kullanımı ve hizmetlerinin sonunda her yıl için 11 bin şekel (2 bin 800 dolar) yardım içeren’ aynı ayrıcalığa sahipler. İki yıl görev yapmaları halinde bir yıllık lisans eğitimlerinin masrafları karşılanıyor. İstisnai olarak, Arapça konuşanlar, ailelerinin koşullarına bağlı olarak bin 500 ila 3 bin 700 şekel (500 ila bin 200 dolar) arasında alırken, tamamen finanse edilen bir yıllık üniversite hazırlık programından yararlanıyorlar.
Bu ayrıcalıkların amaçlarını sorgulayan Kudüs Sosyal ve Ekonomik Haklar Merkezi direktörü Ziyad el-Hammuri, “Kamu hizmeti, ordudaki askerlik hizmetiyle eş anlamlıdır. Olan şey, kamu hizmeti, kamu veya insani gönüllülük vb. açısından aldatmadır. İki yıl devam edebilen bu hizmet, işgale ve onun çeşitli kurumlarına yönelik olup, özellikle kızlar olmak üzere Arapları ve Kudüslüleri, yüksek maaş ve yan haklara sahip maddi imtiyazlarla ve işsizlikten mustarip gençleri cezbederek, İsrail güvenliği niteliğindeki kurumlarla bütünleştirmeyi amaçlamaktadır” dedi.
Hammuri, “Bu projelerle, Kudüs ve kutsal mekanlar için ayağa kalkan genç Filistinlilerin bilincini eritmeye yönelik sürekli girişimler ortaya koyuluyor. İşgal altındaki vatandaşları ‘insan haklarına saygılı, vatandaşlarına saygılı ve kolaylıklar sağlayan’ bir devlette olduklarına inandırmak amaçlanıyor. Tüm bunlar, Filistin ulusal kimliğini silmekten ve insanların günlük yaşamlarının İsrail kurumlarıyla bağlantısını artırmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle ondan vazgeçmek ve ona isyan etmek zordur” şeklinde konuştu.

Fark edilebilir yükseklik
Kamu hizmetindeki yetkililer, programın başarısının ve programa dahil olan Kudüslülerin ve Arapların yüksek oranının ‘Arap toplumunu asimile etmeye çalışmayarak kazanılan güvenden ve katılımcıların karşılaştığı olumlu sonuçlardan’ kaynaklandığını belirtti. Öyle ki Arap gönüllüler, programdan sonra yüzde 85 oranında iş bulmayı başarıyor.
İsrail’deki ‘Ulusal Kamu Hizmeti Kurumu’nun internet sitesine göre ulusal kamu hizmetinde tüm sektörlerden ve gruplardan yaklaşık 18 bin gönüllü yer alıyor. Bunların arasında yüzde 70’i Müslüman, geri kalanı Hıristiyan, Dürzi ve Çerkez, yüzde 90’ı kadın olmak üzere yaklaşık 5 bin Yahudi olmayan gönüllü bulunuyor.
İnternet sitesine göre kurumunu genel müdürü Reuven Pinsky, “Ulusal kamu hizmeti, İsrail devletinde sosyal hizmetin ön saflarında yer almaktadır. Her yıl, tüm mezhep ve akımlardan 15 binden fazla genç erkek ve kadın, hayatlarının bir ila iki yılını devlete ve topluma adamaya karar veriyor. Bunların her biri, ulusal yurttaşlık sosyal direncinin büyük zincirinde birer halkadır. Kurumun amacı, benzeri olmayan bir gönüllülük faaliyeti aracılığıyla, herkesin amaçlı ve faydalı bir hizmet sunabilmesi için gönüllülük çemberini genişletmektir” değerlendirmesinde bulundu.

Kızlar için çekici
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Arap kamu hizmeti destekçileri ve arabulucularına göre 2000 yılında başlayan kamu hizmeti, çoğu hastanelerde, sağlık hizmeti kuruluşlarında, itfaiye ve uyuşturucu kontrol hizmetlerinde, bazı kütüphanelerde, okullarda, belediye meclislerinde ve karakollarda çalışmaya odaklanan faaliyetleri içeriyor. Genellikle erkeklere oranla kadınlara (18- 23 yaş arası) daha çekici gelmekte. Ancak bu çalışmaların bir kısmının, mahkemelerde, cezaevlerinde, gençler arasında ve toplumsal işlerde yapılan lojistik çalışmalara dahil edilmesi de mümkün.
İsrail hükümeti, daha önce okullarda ve anaokullarında kamu hizmetinde gönüllü olan 100’den fazla Kudüslü genç kız olduğunu bildirmişti. Hükümet ayrıca genç Kudüslülerin daha fazla imtiyaz ve entegrasyon talep ettiğini söyledi.
Kamu hizmetini yerine getirmekten vazgeçen Kudüslü bir kadın aktivist, “Yüzeyde, işler normal görünüyor, İbranice veya uzun çalışma saatleri gerektirmeyen basit bir iş. Ama özünde Arap gençliğini kademeli olarak İsrail toplumuna entegre etmeyi amaçlayan Siyonist bir siyasi güvenlik projesidir. Bir kütüphanede, anaokulunda, okulda veya sağlık kurumunda çalışmaya başlayan Filistinli kızlar var. Sonunda polis olarak ve güvenlik saflarında görev yaptılar. İşgalciler, Filistinlilerin yaşadığı ekonomik krizden yararlanıyor ve gençlere finansal imtiyaz ve istihdam sunuyor. Bu, zorunlu olarak Filistin ulusal kimliğinin silinmesi anlamına geliyor” dedi.

Yüksek çıkar
Kudüs İşleri ve Miras Bakanı Zeev Elkin, İsrail’de yayın yapan Yediot Ahronot gazetesine yaptığı açıklamada, “Filistinli gençlerin hizmete katılımı, Ekim 2015’te Filistin ayaklanmasının patlak vermesinden bu yana zirveye ulaşan güvenlik gerilimi seviyesini azaltacaktır. Aynı şekilde proje, yerel istihdamı teşvik etmekte ve İsrail’in şehirdeki egemenliğini güçlendirmektedir” ifadelerini kullandı. Elkin, genç Filistinli kadınların projeye katılımını ‘İsrail lehine büyük bir çıkar’ olarak nitelendirdi.
Filistinli bir insan hakları örgütü olan Kudüs Adli Yardım ve İnsan Hakları Merkezi tarafından 2015 yılında ‘Yahudi devletinin kabul edilme derecesi’ hakkında yapılan bir kamuoyu anketi, kamu hizmetine katılmayan Filistinlilerin yüzde 30’unun, Yahudi devletin kabul ettiğini gösterdi. Kamu hizmetine katılan Filistinliler arasında ise bu oran, yüzde 80’e yükseliyor.
‘Mada al-Carmel’ Uygulamalı Sosyal Araştırmalar Merkezi, kamu hizmeti üzerine bir araştırma çalışmasıyla, gençlerin yüzde 70’inin kamu hizmeti projesini ve bu projeye dahil olmayı reddettiğini ve yüzde 30’unun ise kabul etmeye hazır olduğunu belirtti. Kamu hizmetine katılan kızların çoğunun bunu ekonomik ve sosyal nedenlerle kabul ettiğini kaydeden merkez, bu deneyimi yaşayan kızların çoğunun ‘bunu başkalarına tavsiye etmediğini’ vurguladı.
Kudüs Adli Yardım ve İnsan Hakları Merkezi’nin Kudüs şubesi müdürü Rami Salih, “Çok sayıda Kudüslünün, kamu hizmetinin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında olmaması karşısında şaşkınız. Çalıştaylar ve seminerler, çocuklarının bunlara katılmamaları konusunda aileleri uyarma fırsatı sağlıyordu. Ancak İsrail istihbarat servisi bu alanda bilinçlendirme faaliyetleri yürütüyor ve bunların düzenlenmesini engelliyor. Ancak tüm engellere rağmen gerçekleri yaymaya ve bu hizmetin tehlikeleri konusunda farkındalık yaratmaya çalışan Kudüslü ve gençlik kurumları var” açıklamasında bulundu.

Talepler ve davetler
İsrail’de ‘devletin vatandaşları arasında eşitlik’ gerekçesiyle Filistinlilere kamu hizmeti dayatılması çağrıları yükselirken, Knesset üyesi Miri Regev de İsrail’deki tüm Araplara zorunlu kamu hizmetinin getirilmesi çağrısında bulundu. Milletvekili, bunu reddeden herkesin İsrail vatandaşlığından vazgeçmesi gerektiğini de vurguladı.
Independent Arabia’ya konuşan Mescid-i Aksa imamı ve Yüksek İslam Konseyi Başkanı Şeyh İkrime Sabri ise bu kamu hizmetine katılmanın ve onun cazibelerine boyun eğmenin yasa dışı olduğu konusunda uyardı. Şeyh İkrime Sabri, “İslam hukukuna göre İsrail ordusuna katılmak gibi sözde kamu hizmetine katılmak caiz değildir. Bu, sakıncalı bir eylemdir” dedi.



Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)

Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Esad Şeybani, Suriye-Rusya ilişkilerinin karşılıklı saygıya dayalı yeni bir döneme girdiğini belirtti.

Şeybani, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmede, “Suriye’nin yeniden imarını tamamen ulusal bir iradeyle sürdürmeye kararlıyız ve tüm taraflarla dengeli ilişkiler kurmayı hedefliyoruz” dedi. Şeybani ayrıca, “Ekonomik durumu iyileştirmek için Suriye’ye yatırımlar çekmek üzere çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

efrty7u
Geçtiğimiz temmuz ayında Moskova’da, Rusya Dışişleri Bakanlığı binasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan müzakere oturumundan bir kare (DPA)

Lavrov ise görüşmede çeşitli başlıkların ele alındığını belirterek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının önemine vurgu yaparak iki ülke arasındaki ikili iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.


İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
TT

İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı NNA, bugün (Çarşamba) İsrail savaş uçaklarının ülkenin güneyinde yer alan Nebatiye bölgesine bir dizi hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu ise saldırıların, güneyde Hizbullah’a ait olduğunu öne sürdüğü “roket fırlatma noktalarını” hedef aldığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’dan aktardığı habere göre İsrail ordusu, Nebatiye bölgesindeki Nemiriye Vadisi’ne yönelik bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunu, birkaç dakika sonra Humin Vadisi’ni hedef alan bir başka hava saldırısı izledi.

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Hizbullah’a ait roket fırlatma mevzilerinin hedef alındığını belirtti. Adraee, “İsrail Savunma Kuvvetleri kısa süre önce Güney Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde Hizbullah’a ait çok sayıda roket fırlatma noktasına hava saldırısı düzenledi. Saldırılar sırasında, son dönemde Hizbullah unsurlarının faaliyet yürüttüğü askeri binalar ve ilave terör altyapıları imha edildi” ifadelerini kullandı.

Ordu sözcüsü, hedef alınan fırlatma noktalarının varlığının, İsrail ile Lübnan arasındaki mutabakatların ihlali anlamına geldiğini savundu.

Bu gelişmeler, İsrail’in, taraflar arasında Kasım 2024’te yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ardından Hizbullah’ın savaş sırasında uğradığı ağır kayıplar sonrası askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek amacıyla Lübnan’ın farklı bölgelerine hava saldırıları düzenlemeyi sürdürdüğü bir dönemde yaşandı.

Anlaşma uyarınca, Lübnan ordusunun sınır bölgesinde konuşlanması ve hükümet tarafından kabul edilen bir plan çerçevesinde Hizbullah’ın silahsızlandırılması öngörülüyor.

Plan kapsamında, sınırdan yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Litani Nehri’nin güneyini kapsayan ilk aşamanın, yıl sonuna kadar Lübnan ordusu tarafından tamamlanması bekleniyor.

Öte yandan Lübnan, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının hızlandırılması konusunda ABD ve İsrail’den artan baskılarla karşı karşıya bulunuyor. Bu baskılar doğrultusunda Lübnanlı yetkililer, ay başında eski büyükelçi Simon Karam’ı, ABD, Fransa, Birleşmiş Milletler ve İsrail’in de yer aldığı Ateşkes Denetim Komitesi toplantılarına sivil temsilci olarak atadı.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.