İsfahan’da binlerce kişi su kıtlığını protesto etti

Çiftçiler Zayende Irmağı’nın kurumasını protesto etti (AP)
Çiftçiler Zayende Irmağı’nın kurumasını protesto etti (AP)
TT

İsfahan’da binlerce kişi su kıtlığını protesto etti

Çiftçiler Zayende Irmağı’nın kurumasını protesto etti (AP)
Çiftçiler Zayende Irmağı’nın kurumasını protesto etti (AP)

İran’ın en büyük şehirlerinden olan İsfahan'da binlerce kişi, dün tarihi kentte yaşanan su kıtlığı ve Zayende Irmağı’nın su seviyesinin düşmesini protesto etmek için toplandı. Bölgedeki çiftçiler,  geçtiğimiz haftadan bu yana Zayende Irmağı’nın su yönünün değiştirilmesi nedeniyle kuruduğunu öne sürerek protestolara katıldı.
Dün gerçekleşen gösteri İran devlet televizyonu tarafından canlı verildi. Gösterinin yapıldığı yerden konuşan İranlı bir muhabir, “İsfahan’ın doğu ve batısından gelen çiftçiler ve binlerce insan Zayende Irmağı’nın akışı için toplanarak su akışının yeniden sağlanmasını talep ediyor” dedi. İran medyasına göre göstericiler, “Irmağın suyu 20 yıldır yağmalanıyor”, “ Zayende yeniden ihya edilmeli”, “İsfahan’ın doğusu terk edildi”, “Suyumuz rehin” gibi sloganlar attı.
Nekou Abad Barajı kapılarının açıldığı çeşitli aşamalardaki kısa dönemler dışında, Zayende Irmağı’nın suyu yaklaşık 20 yıl önce kesildi. Bölge sakinleri nehrin, Yezd eyaletine yönlendirilmesi nedeniyle kuruduğunu öne sürerek rejimi suçladı. Fars haber ajansı, 23 Ekim’de göstericilerin Yezd vilayetine içme suyu taşımaya yönelik alt yapıyı imha ettiğini bildirdi. Yetkililer, İran'ın en büyük üçüncü kenti olan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan yaklaşık iki milyon nüfuslu İsfahan'da halkın protestolarını kışkırtan sorunların çözümü için çalışma sözü verdi.
Analistler, İsfahan çelik fabrikasının çiftçilerin ihtiyaç duyduğundan beş kat daha fazla su tükettiğini söyledi. İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Muhbir dün devlet televizyonuna, tarım ve enerji bakanlarına sorunu çözmeleri talimatını verdiğini söyleyerek, hükümetin konuyu ciddi bir şekilde takip ettiğine vurgu yaptı. Enerji Bakanı Ali Ekber ise, ekinlere su sağlayamadıkları için çiftçilerden özür dileyerek, önümüzdeki aylarda bu sorunu giderebileceklerini umduklarını kaydetti. Bakan, sanayi ve tarım bakanlıklarının, bazı çiftçilerin uğradığı zararın boyutlarını azaltmak için Enerji Bakanlığı ile birlikte çalışmak üzere görevlendirildiğine dikkati çekti.
Geçtiğimiz Ağustos ayında göreve başlayan Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, bu ayın 11'inde İran'ın orta illerindeki (İsfahan, Yezd, Semman) su sorunlarının çözülmesi için çalışma sözü verdi. Reisi, bu konuyu incelemek,  Zayende Irmağı’na yeniden hayat vermek ve ülkenin orta bölgelerinde toprak sorunlarını çözmek için bir komite ve bir çalışma grubu oluşturulacağına atıfta bulundu. Dün gösteri alanından yayın yapan muhabir ise, yıllardır bu önemli nehrin sorunlarının çözülemediğini vurguladı.
İranlı yetkililer daha önce yaz aylarında ülkenin, özellikle yağış eksikliğinden dolayı şiddetli bir kuraklıktan mustarip olduğundan şikayet etti. İran Dini Lideri Ali Hamaney geçtiğimiz Çarşamba günü, su sorunun ulusal bir sorun olduğuna dikkati çekerek, bu sorunun yakın bir gelecekte dünyanın en önemli sorunu haline geleceğini söyledi.
Öte yandan, ülkenin güneybatısında yer alan petrol zengini ve Irak sınırındaki Ahvaz valiliği, geçtiğimiz Temmuz ayında su krizi sebebiyle protestolara tanık oldu. Resmi basında yer alan haberlere göre, gösteriler sırasında 4 kişi hayatını kaybetti. Hamaney o dönem, insanların endişelerini dile getirdikleri için suçlanamayacaklarını ifade ederek, su krizinin küçük bir sorun olmadığını vurguladı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.