Otomotiv endüstrisi kasımda 2,5 milyar dolarlık ihracat yaptı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Otomotiv endüstrisi kasımda 2,5 milyar dolarlık ihracat yaptı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye'nin otomotiv endüstrisinin kasım ayındaki ihracatının 2,5 milyar dolar olarak gerçekleştiği bildirildi.
Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliğinden (OİB) yapılan açıklamaya göre, Türkiye'nin dış satımının 15 yıldır üst üste lider sektörü olan otomotivde kasım ayı ihracatı geçen senenin aynı ayına kıyasla yüzde 6 gerileyerek 2,5 milyar dolar oldu. Türkiye ihracatında ilk sırada yer alan sektörün geçen ay, ülke ihracatından aldığı pay ise yüzde 11,8 olarak gerçekleşti.
Ocak-Kasım 2021 döneminde otomotiv dış satımı ise geçen senenin aynı aylarına göre yüzde 16 artarak 26,4 milyar dolara ulaştı. Bu süreçte ortalama aylık ihracat ise 2,4 milyar dolar olan sektör, Türkiye dış satımında yine ilk sırada yer aldı.
Kasımda en büyük ürün grubu olan "tedarik endüstrisi" ihracatı yüzde 13,5 artarak 1 milyar 29 milyon dolar olarak kayıtlara geçti. "Binek otomobil" ihracatı yüzde 17 azalarak 834 milyon dolar, "eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar" dış satımı yüzde 39 azalarak 328 milyon dolar, "otobüs-minibüs-midibüs" ihracatı yüzde 9 artarak 156 milyon dolar ve "çekiciler" ihracatı da yüzde 113 artarak 147 milyon dolar oldu.
Tedarik endüstrisinde en fazla ihracat yapılan ülke olan Almanya'ya ihracatta yüzde 9 artış görülürken, yine önemli pazarlardan ABD'ye yüzde 21, Birleşik Krallık'a yüzde 13, Rusya'ya yüzde 28, Polonya'ya yüzde 23, Belçika'ya yüzde 40, Hollanda'ya yüzde 43 ihracat artışı, İspanya'ya yüzde 19, Fas ve Slovenya'ya yüzde 27'şer ihracat düşüşü yaşandı.
Binek otomobillerde önemli pazarlardan Fransa'ya yüzde 27, İtalya'ya yüzde 46, İsrail'e yüzde 28,5, Slovenya'ya yüzde 39, Polonya'ya yüzde 51, İsveç'e yüzde 26,5 ihracat düşüşü, İspanya'ya yüzde 21, Birleşik Krallık'a yüzde 13, Mısır'a yüzde 47, Fas'a yüzde 17, İrlanda'ya yüzde 30 ihracat artışı kaydedildi.
Eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlarda ise Birleşik Krallık'a yüzde 38, İtalya'ya yüzde 61, Slovenya'ya yüzde 55, Belçika'ya yüzde 56, Almanya'ya yüzde 38, İspanya'ya yüzde 62 ihracat düşüşü, Fas'a yüzde 191 ihracat artışı gerçekleşti.
Otobüs-minibüs-midibüs ürün grubunda en fazla ihracat yapılan ülkeler olan İtalya'ya yüzde 124, Almanya'ya yüzde 46, Fransa'ya yüzde 35 artış, Azerbaycan'a yüzde 68 düşüş görüldü.

En büyük pazar Almanya’ya yüzde 12 artış
Kasımda en büyük pazar olan Almanya'ya yüzde 12 artışla 393 milyon dolarlık ihracat yapılırken, Fransa'ya yüzde 11 düşüşle 291 milyon dolar, Birleşik Krallık'a ise yüzde 16 azalarak 223 milyon dolar ihracat kaydedildi. İtalya'ya yüzde 29, Slovenya'ya yüzde 41, Belçika'ya yüzde 26, Hollanda'ya yüzde 21, İsveç'e yüzde 47 ihracat düşüşü, buna karşılık ABD'ye yüzde 11, Mısır'a yüzde 31, Rusya'ya yüzde 44 ve Romanya'ya yüzde 25 ihracat artışı olduğu kayıtlarda yer aldı.
Ülke grubu bazında en büyük pazar olan Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ihracat yüzde 10 azalarak 1 milyar 633 milyon dolar olurken, AB ülkelerinin toplam ihracattaki payının yüzde 64,5 olduğu belirlendi. Kasımda Afrika ülkelerine ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi'ne yüzde 13'er, Bağımsız Devletler Topluluğu'na yüzde 30,5 ihracat artışı, Diğer Avrupa ülkeleri ve Orta Doğu ülkelerine yüzde 17'şer ihracat düşüşü oldu.
Açıklamada görüşlerine yer verilen OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, otomotiv endüstrisinin kasım ayı ihracatında düşüş yaşamasına rağmen 2,5 milyar dolar ihracatla bu yılki ortalamanın üzerinde bir rakama ulaştığını ifade etti.
Tedarik endüstrisi ihracatının çift haneli arttığını, binek otomobil ve eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar ihracatının ise çift haneli düşüş gösterdiğini belirten Çelik, "Ülkeler bazında Almanya, ABD ve Mısır’a yönelik çift haneli ihracat artışlar kaydettik. Pandemi öncesindeki son 3 yıllık ihracat ortalaması 30 milyar dolar olan sektörümüzün geçen yılki ihracatı pandemi nedeniyle 25,5 milyar dolara gerilemişti. Bu yılı ise yaklaşık 29 milyar dolar ihracatla kapatmayı planlıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe