Rusya’nın Suriye'deki boşluğunu doldurma yarışı ile savaş ve normalleşme mesajları

Rejim güçlerinin 8 Eylül'de İdlib kırsalına düzenlediği bombardıman sonucunda yıkılan binalar (AFP)
Rejim güçlerinin 8 Eylül'de İdlib kırsalına düzenlediği bombardıman sonucunda yıkılan binalar (AFP)
TT

Rusya’nın Suriye'deki boşluğunu doldurma yarışı ile savaş ve normalleşme mesajları

Rejim güçlerinin 8 Eylül'de İdlib kırsalına düzenlediği bombardıman sonucunda yıkılan binalar (AFP)
Rejim güçlerinin 8 Eylül'de İdlib kırsalına düzenlediği bombardıman sonucunda yıkılan binalar (AFP)

Şam ile Ankara arasındaki normalleşme işaretleri günden güne artarken İran'ın Suriye'ye sızma çabaları da her geçen gün çoğalıyor. Aynı şekilde İsrail'in Suriye’de İran’ın desteklediği milislerin ve rejim güçlerinin konuşlu olduğu bölgelere düzenlediği bombardımanların kapsamı da ABD’nin daha fazla katılımıyla birlikte genişliyor. Peki, bu üç gelişme arasında bir bağlantı var mı?
Moskova'nın S-300 sistemini geri çekmesi, seçkin pilotları, Wagner paralı askerlerini ve liderlerini nakletmesi ve onlarca Belarus askerini konuşlandırmasıyla birlikte Suriye'deki askeri varlığının azalması tüm bu gelişmeleri bir birine bağlayan merkez noktaydı. Ukrayna savaşı ve Rusya ordusunun Ukrayna’da karşılaştığı aksilikler nedeniyle Rusya’nın Suriye’de bir boşluk bıraktığı hissi söz konusu. Rusya’nın stratejik tutumu hala aynı olsa da, ‘yıpratma savaşının’ sürdürülebilirliğinin Suriye'de kaçınılmaz olarak büyük değişiklikler anlamına geldiğine dair bir değerlendirme de yapılıyor.
İran, Rusya’nın Suriye'deki boşluğunu, askeri varlığı artırarak değerlendirdi. Ülkenin doğusunda daha fazla milis silahlandıran Tahran, Lübnan'daki Hizbullah ve bölgedeki diğer müttefikleriyle Şam ile ve Şam aracılığıyla askeri iş birliğini derinleştirdi. İran, bu iş birliklerini kara koridorları aracılığıyla yapıyordu, deniz yoluyla da yapmaya çalıştı. Ancak son dönemde havalimanları üzerinden sevkiyatlarını ve çalışmalarını yoğunlaştırdı.
Tahran, aynı zamanda Şam ve Ankara arasında uzlaşıya varılmasını istiyor. Çünkü Rusya'nın Suriye’deki askeri varlığının azalması durumunda, ‘müttefiki olan’ rejim güçleri üzerinde baskı kurmak için Türkiye’nin kendisine sadık Suriyeli muhalif grupların desteğiyle daha iyi bir askeri konumda olacağını değerlendiriyor. İran, Türkiye ve Suriye rejiminin Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) boğulması gibi ortak bir çıkar noktaları da söz konusu. Ayrıca Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD güçlerinin taciz edilmesiyle ilgili hem bu üçlünün (İran-Türkiye-Suriye rejimi) hem de Rusya’nın çıkarları var.
İkinci gelişme olan İsrail’in Suriye’ye yönelik bombardımanlarının artmasına gelince, İsrail geçtiğimiz yıllarda Suriye’nin çeşitli bölgelerine yüzlerce bombardıman düzenlendi. Fakat Tel Aviv, Moskova ile anlaşarak Rus güçlerinin, rejim güçlerinin ve Suriyeli sivil kuruluşlarının konuşlu olduğu noktaları hedef almaktan kaçınarak İran güçlerinin mevzilerini hedef almakla yetindi.
Ancak İsrail son haftalarda, Suriye’nin batısında yer alan Rusya’nın Askeri Üssü’nün yakınlarındaki Tartus kırsalınının yanı sıra Şam ve Halep havalimanlarını bir süre hizmet dışı kalmalarına neden olacak şekilde ikişer kez bombaladı ve Suriye Hava Kuvvetleri’ni hedef aldı.
Tel Aviv ve Tahran arasında ‘Rusya’nın Suriye’de bıraktığı boşluğu’ doldurmak için bir yarış başladığı ortada. İsrail, kuzey bölgelerde bir İran cephesinin oluşmasını önlerken Tel Aviv'deki bazı yetkililer, ‘konumlanmayı sona erdirme savaşının başladığını’ bile söylediler.
Bu gerilimin, Moskova ve Şam için utanç verici olduğuna şüphe yok. Tahran ve müttefikleri beklenti içinde, dolayısıyla Hamas ve Şam'ın İran ve Hizbullah'ın arabuluculuğuna ve baskılarına yanıt vermesi ve yeni bir sayfa açmak için zorlu bir sürece başlamayı kabul etmesi tesadüf değildi. Ayrıca, Tahran'daki Astana Formatında düzenlenen Suriye konulu Rusya-Türkiye-İran zirvesinden çıkan ortak açıklamada, çoğunlukla ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının ‘ayrılıkçı gündemleri’ ve İsrail’in bombardımanlarının eleştirilmesi de tesadüf değildi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirileri, onları ‘normalleşmeyi’ başlatmaya ve geçmiş yıllardaki ‘sevgi bağını’ yeniden kurmaya itebilir. Putin, kafası ‘Ukrayna bataklığı’ ile meşgulken Suriye’nin içini düzene sokmak istiyor. Esed ve Erdoğan ise normalleşmeye sıcak bakmazken çıkarlarının aynı trende olduğu konusunda da hemfikirler. Normalleşme, Türkiye'nin Suriye muhalefetine verdiği desteğin yanı sıra Şam'ın Türkiye’nin ülkedeki askeri varlığını kabul etmesinde de köklü bir değişim yaratacak. İki tarafın ortak endişesi ise ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin  (SDG) Fırat'ın doğusunda artan rolü. YPG ve Suriyeli gruplar büyük olasılıkla bunun bedelini ödeyecekler.
Moskova, Şam, Lazkiye kırsalı ve Tahran'da Türk ve Suriyeli güvenlik yetkilileri arasında çok sayıda görüşmenin yapıldığını herkes biliyor. Suriye tarafı, geri çekilmek için önceden bir verilen açık bir taahhüd ve bu taahhüdün uygulanmasının gecikirse diye bir takvim belirlenmesini istiyor. Türkiye tarafı ise SDG’ye karşı Suriye’den bir darbe vurulmasını ve önümüzdeki yılın ortalarında yapılacak seçimlerden önce yüz binlerce mültecinin ülkelerine dönüşü için Suriye açılımının olmasını istiyor.
Her iki tarafın da güvenlik düzeyinden siyaset düzeyine geçmenin eşiğine geldiği ortada. Diplomatik olarak, tarafların her biri diğer başkentteki büyükelçiliğinde koordinasyon için bir güvenlik görevlisi atayabilir. Siyasi olarak ise New York, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arasında ya da onların yardımcıları arasında bir toplantıya ev sahipliği yapmaya yahut Astana Formatı’nın garantörleri Rusya, Türkiye ve İran’ın bakanları arasında yapılacak bir toplantıya ev sahipliği yapmaya aday görünüyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, önümüzdeki hafta başlayacak BM Genel Kurulu'nun oturum aralarında böyle bir toplantının gerçekleşmesi için baskı yapıyor.
Türk, Rus ve İranlı bakanlar düzeyindeki toplantı ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in görüşmelerinin, New York'taki Suriye ile ilgili tek organizasyon olması dikkati çekiyor. Çünkü Suriye, uluslararası koridorlarda siyasi ve insani olarak çoktan unutuldu bile. Fakat ABD, Rusya, Türkiye, İran ve İsrail orduları arasında hesaplaşmanın yanı sıra savaş ve normalleşme mesajları vermek amacıyla karada ve havada bir çatışma sahası olmaya devam ederken bu beş ordunun arsındaki ‘boşluğu doldurma’ yarışı hız kesmeden sürüyor.



Suudi Arabistan -Türkiye görüşmelerinde bölgedeki gelişmeler ve ikili işbirliği mekanizmaları ele alındı

Prens Faysal bin Ferhan ve Hakan Fidan, Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısının tutanaklarını imzaladıktan sonra (Suudi Dışişleri Bakanlığı)
Prens Faysal bin Ferhan ve Hakan Fidan, Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısının tutanaklarını imzaladıktan sonra (Suudi Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan -Türkiye görüşmelerinde bölgedeki gelişmeler ve ikili işbirliği mekanizmaları ele alındı

Prens Faysal bin Ferhan ve Hakan Fidan, Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısının tutanaklarını imzaladıktan sonra (Suudi Dışişleri Bakanlığı)
Prens Faysal bin Ferhan ve Hakan Fidan, Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısının tutanaklarını imzaladıktan sonra (Suudi Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Pazar günü Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile iki ülke arasındaki çeşitli alanlarda işbirliğinin güçlendirilmesi ve bölgedeki gelişmelerin ele alınması amacıyla Riyad'daki Suudi Dışişleri Bakanlığı'nda bir görüşme gerçekleştirdi.

Prens Faysal bin Farhan ve Bakan Fidan, kabulün ardından Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısına başkanlık etti. Toplantıda, çeşitli alanlarda ikili işbirliği mekanizmalarının yoğunlaştırılması ve iki ülke için önemli ve ortak çıkarlarına hizmet eden konularda ortak koordinasyonun güçlendirilmesi yolları ele alındı. Ardından, iki taraf konsey'in ikinci toplantı tutanaklarını imzaladı.

u78ı
Prens Faysal bin Ferhan ve Hakan Fidan, Koordinasyon Konseyi'nin ikinci toplantısına başkanlık etti (Suudi Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Prens Suud el-Faysal Diplomasi Araştırmaları Enstitüsü ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi arasında diplomatik eğitim alanında işbirliği konusunda bir mutabakat zaptı imzalandı.

Mutabakat zaptı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mühendis Velid el-Hureyci ve Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Nuh Yılmaz tarafından imzalandı.

Toplantıya Mühendis Velid el-Hureyci, Mühendis Talal el-Utebi Savunma Bakan Yardımcısı, Mühendis Rakan Taluk Kültür Bakan Yardımcısı, Dr. Abdullah Ebu Şenin İnsan Kaynakları ve Sosyal Kalkınma Bakan Yardımcısı, Yatırımdan Sorumlu Bakan Yardımcısı Mühendis İbrahim El-Mubarak, Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi Fahd Abulnasr ve Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi Sekreteri Mühendis Fahd Halithi de toplantıya katıldı.

er5t6y
Prens Faysal bin Ferhan, Riyad'da Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı kabul ederken (Suudi Dışişleri Bakanlığı)

Türk Dışişleri Bakanı, iki ülke arasında tüm işbirliği boyutlarını kapsayan kurumsal bir çerçeve içinde ikili ilişkileri takip etmek amacıyla 2016 yılında iki ülkenin dışişleri bakanlarının başkanlığında kurulan işbirliği ve danışma mekanizması olan Koordinasyon Konseyi toplantısına katılmak üzere Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a gelmişti.

Konseyin ilk toplantısı 7-8 Şubat 2017 tarihinde Türkiye'nin başkenti Ankara'da gerçekleştirildi. Konsey, her iki ülkenin ilgili makamlarının katıldığı 5 alt komiteden oluşmaktadır. Diplomasi ve Politika Komitesi, Askeri ve Güvenlik Komitesi, Kültür, Spor, Medya ve Turizm Komitesi, Sosyal, Sağlık ve Eğitim Komitesi, Ticaret, Sanayi, Yatırım, Altyapı ve Enerji Komitesi.