Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Zorluklar büyük ve Cidde zirvesi Arap eylemini güçlendiriyor

Sudan konusunu endişeyle takip ediyoruz. Suriye’deki krizi sona erdirecek bir ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh (Getty)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh (Getty)
TT

Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Zorluklar büyük ve Cidde zirvesi Arap eylemini güçlendiriyor

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh (Getty)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh (Getty)

Cuma günü tüm gözler Suudi Arabistan’ın batısındaki Cidde’ye çevrilecek. Zira o gün Cidde, Sudan’daki silahlı çatışmanın önderlik ettiği karmaşık jeopolitik koşullar ve çok sayıda Arap krizi ortasında Arap Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh de yaptığı açıklamada, “Arap halkları, bölgedeki kriz durumlarını içeren ve ortak Arap eylemini teşvik eden kararlar almak için zirveye güveniyor” diyerek, Yemen’de güvenlik ve istikrarı yeniden sağlamak için Suudi Arabistan’ın sürekli çabalarına dikkati çekti.

Guelleh, Şarku’ Avsat’a verdiği röportajda, Arap dünyasının ortak eylem ve uluslararası toplumun değişmezleriyle çelişmeyecek şekilde yeni küresel blokların ortaya çıkışından izole olmadığını söyledi. Arap kararını güçlendirmede ve safları birleştirmede Suudi Arabistan’ın merkezi önemine dikkati çeken Omar Guelleh, ülkesi ile Krallık arasında deniz ve hava taşımacılığı ve serbest bölge kurulması alanlarında ortak projeler oluşturmak için çalışmaların devam ettiğini açıkladı.

Guelleh, “Suudi Arabistan- ABD inisiyatifi, Sudan krizini Cidde Bildirgesi’ne dahil etmek için muazzam bir çaba harcıyor. Sudan krizini kontrol altına almak için etkili bir arabuluculuk başlatmaya hazırız. İGAD girişiminin derinleşen krize çözüm bulunmasına katkı sağlamasını temenni ediyoruz” diyerek, Suudi Arabistan- İran yakınlaşmasının bölgede istikrar ve kalkınmanın temellerini attığına ve ortak İslami eylemi teşvik ettiğine vurgu yaptı.

Guelleh, Suriye krizini sona erdirmek ve güvenlik, istikrar ve kalkınmayı yeniden sağlamak için siyasi izolasyonu kaldırmak amacıyla kaydedilen ilerlemeye de değinirken, radikalizm, terörizm ve yasa dışı göçün, deniz trafiğinin ve Kızıldeniz’in güvenliğinin önündeki en önemli zorluklar olduğunu belirtti. Ayrıca Nahda (Rönesans) Barajı krizinin çözülmesi ve ilgili tarafları tatmin edecek bir anlaşmaya varılması konusundaki iyimserliğini dile getirdi.

Cibuti Cumhurbaşkanı ayrıca, ülkesinin Rusya- Ukrayna krizini sona erdirme çabalarını desteklediğini belirterek, nükleer savaşa doğru kayma uyarısında bulundu.

İşte Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Omar Guelleh

-Arap Zirvesi cuma günü Cidde’de yapılacak. Beklenen en önemli gündemi nedir?

Zirve bazı kardeş Arap ülkelerinin tanık olduğu çok sayıda ve karmaşık jeopolitik değişimler ve kritik koşullar ışığında düzenleniyor. Onu farklı kılan ve ona özel bir önem veren de budur. Büyük kardeş, Arapların başı ve Müslümanlığın kubbesi olan Suudi Arabistan’da düzenlenmesi de önemli. Arap dünyasındaki en önemli çetrefilli ve sıcak konuların yanı sıra bölgedeki çeşitli jeopolitik gelişmelerin zirvenin gündeminde yer alması bekleniyor.

-Bu zirvenin karşılaşacağı başlıca zorluklar nelerdir?

Arap dünyasındaki zorluklar, şu an çok ve karmaşıktır. Çok kötü ve tehlikeli bir duruma tanık olan Sudan ve Yemen gibi birçok kardeş ülkenin kritik koşullardan geçtiği de bilinmektedir. Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın krizi çözme, insanların acılarına son verme ve ‘mutlu’ Yemen’de güvenlik ve istikrarı yeniden tesis etme çabalarına yönelik büyük bir iyimserliğe sahibiz. Bunlar takdire şayan.

Filistin’de İsrail işgal polisinin mübarek Mescid-i Aksa’nın ayrılmaz bir parçası olan Babu’r Rahme mescidine baskın yapması ve oraya saygısızlık etmesi gibi İsrail’in işgal altındaki Kudüs’teki İslam ve Hristiyanlık dini kutsallarına yönelik saldırıları son dönemlerde de devam ediyor. Aynı şekilde El-Halil kentindeki İbrahim Camii’nin çatı ve duvarlarında işgalci İsrail’in bayrağı dalgalanıyor. Bu, uluslararası hukukun, Cenevre sözleşmelerinin ve uluslararası meşruiyet kararlarının açık bir ihlali ve İslam ulusunun duygularına yönelik bir provokasyondur. Statülerini geri kazanmak için çeşitli zorluklarla karşılaşan birçok kardeş ülke var. Ayrıca Libya, Suriye ve Somali gibi ülkeler de birçok karışıklığa, huzursuzluğa ve savaşa tanık oluyor.

Mevcut Arap zirvesinin, Arap dünyasının tanık olduğu kriz durumlarının ve kritik durumların kardeşler arasında birlik ve beraberliğin korunmasını garanti edecek şekilde çözülmesine katkı sağlayacak tavsiye ve kararlarla sonuçlanmasını, Arap dünyası için huzursuzluktan, güvenlik sıkıntılarından ve savaşlardan uzakta refah sağlamasını ve ortak Arap eyleminin güçlendirilmesine katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.

Hartum’da paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında hava bombardımanından sonra binaların üzerinde dumanlar yükseliyor (Reuters)
Hartum’da paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında hava bombardımanından sonra binaların üzerinde dumanlar yükseliyor (Reuters)

-Cibuti’nin İGAD ülkelerinin bir parçacı olması çerçevesinde Sudan konusu nasıl ele alınacak?

Kardeş Sudan’daki kanlı olayları büyük bir endişeyle takip ediyoruz. İGAD grubu mevcut krizin çözümü için arabuluculuk girişimini proaktif olarak ortaya koydu. Cibuti Cumhuriyeti, Kenya Cumhuriyeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti cumhurbaşkanları Sudan’a gitmek üzere tayin edildi ve arabuluculuk başlatmak için istişareler devam ediyor. Ancak üç cumhurbaşkanının Hartum’a yönelik hareketi, ateşkese ve ‘ihlallere sahne olan’ ateşkesin kararlılığına bağlı olmaya devam ediyor. Etkili arabuluculuk başlatmaya hazırız ve İGAD girişiminin Nisan ortasından bu yana kötüleşen krize acil bir çözüm bulunmasına katkıda bulunacağını umuyoruz. Ayrıca Suudi Arabistan Krallığı ve ABD’nin ateşkes için Cidde diyaloğundaki mevcut arabuluculuğunu da takdir ediyoruz.

Özellikle Cibuti Cumhuriyeti’nin rolüne ilişkin olarak, bizi onunla bağlayan ilişkilerin derinliği ve gücüne dayanarak, tarih boyunca kardeş Sudan ile dayanışma içinde olduk ve olmaya devam ediyoruz. Cibuti Cumhuriyeti, Afrika Boynuzu’nda barış ve uzlaşmaya katkı sağlamadaki onurlu rolleriyle tanınıyor. Önceki aşamalarda Sudan taraflarını yakınlaştırmaya yönelik uzlaştırma çabalarına katkıda bulunmuştur. Bunların arasında, Sudan Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir ve Ümmet Partisi lideri eski Başbakan Sadık el-Mehdi’nin katılımıyla, 1999 sonlarında Sudan hükümeti ile muhalefetteki Ümmet Partisi arasında arabuluculuk yaptığımız Kapsamlı Barış Anlaşması da var. Bu anlaşma, o dönemde var olan pek çok sorunun ve çatışmanın çözülmesine katkıda bulunmuştur. Aynı zamanda tarafları barış içinde bir arada yaşama yoluna ve yüksek çıkarların önceliğine sokmuştur.

Unutmayın ki Cibuti Cumhuriyeti, İGAD örgütünün mevcut başkanlığını kardeş Sudan’a devretti. Bu durum, Cibuti’nin kardeş Sudan halkına bir hediyesidir ve mevcut yolculuklarında onlara destek sağlama amaçlıdır. Bu durum, Cibuti Cumhuriyeti’nin Sudan’ı desteklemeye ve karşı karşıya olduğu tüm zorlukların üstesinden gelmede yanında olmaya ve onu uluslararası forumlar aracılığıyla desteklemeye kararlı olduğunu gösterir. Cibuti Cumhuriyeti, kardeş Sudan Cumhuriyeti’ndeki gelişmeleri büyük bir dikkatle ve endişeyle takip ediyor. Birçok kıtasal ve bölgesel kuruluşa üyeliği aracılığıyla, sevgili Sudan’ın istikrarını ve birliğini korumak ve kardeş halkının çıkarlarını elde etmek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu ifade ediyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad, Cidde’deki Arap dışişleri bakanları toplantısında (AFP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad, Cidde’deki Arap dışişleri bakanları toplantısında (AFP)

-Şam, Cidde Zirvesi aracılığıyla Arap Birliği’ne dönüyor. Arap ülkeleri, Suriye meselesini nasıl ele alacak?

Teorisyenler, her zamankinden daha güçlü hale gelen yeni bir dünya düzenine göre yeni bir jeopolitik haritadan bahsediyorlar. Ancak bu, ülkelerin konumlarında ve coğrafi sınırlarında ani ve köklü bir değişiklik olacağı anlamına gelmiyor. Bu, Vestfalya Antlaşması ve müteakip uluslararası anlaşmalardan bu yana bir dereceye kadar kanıtlanmıştır. Ancak aynı zamanda yeni küresel blokların ortaya çıkması doğaldır ve Arap dünyası, dünyanın bu konuda tanık olduğu gelişmelerden izole değildir. Herhangi bir Arap ülkesinin, ortak Arap eylemi ve uluslararası toplumun değişmezleriyle çelişmeyecek şekilde, çıkarlarını gördüğü ekonomik, askeri ve benzeri herhangi bir blokla işbirliği yapması doğaldır.

-ABD ve Çin’in Afrika kıtasına yönelik yarışı ne durumda?

Afrika’daki ABD- Çin rekabeti kalkınmanın çıkarınaysa, bu bizim memnuniyetle karşıladığımız olumlu bir konudur.

- Rusya- Ukrayna krizini, Rusya- Çin yakınlaşmasını ve bunların bölgeye etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ukrayna- Rusya savaşı ikinci yılına girdi ve maalesef yakın bir son görünmüyor. Olumsuz etkilerinin belirli bir coğrafi alanla sınırlı olmadığı, tüm dünyayı gölgeleyen, ekonomik büyümeyi engelleyen küresel bir kriz olduğu kesin. Dünyadaki ihracat ve ithalat hareketlerini etkilemesi sonucu enflasyon oranı artmakta. Durumun daha da kötüye gitmemesini ve bir nükleer savaşa kaymamasını umuyoruz. Bunun yerine, krizi siyasi olarak sona erdirmeye yönelik uluslararası çabalara desteğimizi tazeliyoruz. Ayrıca çatışma taraflarının müzakereleri kabul edeceğini umut ediyoruz.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Çinli mevkidaşı Chen Gang, 6 Nisan’da Pekin’de iki ülke arasındaki anlaşmanın imzalanması sırasında (AP)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Çinli mevkidaşı Chen Gang, 6 Nisan’da Pekin’de iki ülke arasındaki anlaşmanın imzalanması sırasında (AP)

-Bölge, son dönemde Riyad ve Tahran anlaşması başta olmak üzere hızlı değişimlere sahne oluyor. Bu anlaşma bölgeye nasıl yansıyacak?

Riyad ve Tahran arasında 2016’dan bu yana kesintisiz bir kopuştan sonra ikili ilişkilerin yeniden kurulmasına yönelik son anlaşmanın olumlu sonuçları, kuşkusuz en başta hem Suudi Arabistan’ın hem de İran’ın gelişimine yansıyacaktır. Uyum ve işbirliği her zaman ilgili tüm tarafların yararınadır. Suudi Arabistan Krallığı ve İran ağırlığı ve büyüklüğündeki iki ülke arasındaki herhangi bir yakınlaşma ve işbirliği, şüphesiz tüm bölgede istikrar ve kalkınmanın temellerinin atılmasına katkıda bulunacak ve ortak İslami eylemi güçlendirecektir.

-Cibuti’nin Suudi Arabistan ile apayrı bir ilişkisi var ve iki ülke arasındaki işbirliğinin artmasından bahsediliyor.

Suudi Arabistan ile ilişkilerin güçlü ve köklü olduğu doğru. Bu ilişkiler çok eskidir. Kıyıları aşan iki kardeş halk arasındaki iletişim çok eskidir. Aralarında birçok gelenek ve görenek açısından güçlü benzerlikler vardır. Resmi düzeyde Suudi Arabistan’ın Cibuti’ye verdiği destek bağımsızlık öncesine kadar uzanıyor. Suudi Arabistan, Cibuti mücadelesinin yanında yer aldı ve onu çeşitli uluslararası ve bölgesel forumlar aracılığıyla destekledi. Suudi Arabistan, kardeşi Cibuti’yi çeşitli siyasi, ekonomik, eğitimsel ve diğer alanlarda desteklemeye devam etti ve etmeye devam ediyor. İki kardeş ülke arasındaki ilişkiler her geçen gün daha da güçleniyor ve çeşitli dosyalara yönelik siyasi vizyonlarda uyum vardır. Sürekli işbirliği ve koordinasyon açısından ise güvenlik ve askeri olanlar da dahil olmak üzere birkaç komite mevcut. İki ülke arasındaki çeşitli alanlarda ikili işbirliğinin altında genel bir çerçeveyi temsil eden ortak Cibuti- Suudi Arabistan komitesi vardır. Cibuti ve Suudi iş adamlarından oluşan ortak bir konsey de mevcut.

Son yirmi yılda limanlar alanında nicelik ve nitelik olarak kaydettiğimiz muazzam gelişmeye dayanarak, iki kardeş ülke arasındaki deniz taşımacılığı, lojistik hizmetler ve limanlar alanındaki işbirliğini güçlendirmek için sabırsızlanıyoruz. Cibuti’de doğrudan deniz ve hava taşımacılığı alanında ortak projeler oluşturulması ve Suudi ihracat ve ürünleri için uluslararası serbest ticaret bölgesi içerisinde serbest bölge ve depoların kurulması için çalışmalar devam etmektedir.

Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısına ait bir arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)
Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısına ait bir arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)

-Peki tüzüğü 2020’de Suudi Arabistan’da imzalanan Kızıldeniz’e kıyısı olan Devlet Konseyi hakkında değerlendirmeniz nedir?

Kızıldeniz’in stratejik önemi, siyasi ve ekonomik avantajları binlerce yıl öncesinden biliniyordu. Doğu ve batı denizlerinin ortasında veya daha özel olarak Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki konumu ile ayırt edilir. Uzun bir deniz kıyısı olmasının yanı sıra kuzey ile güney, doğu ile batı arasında yüzen bir köprü gibidir. Jeopolitik olarak, uzun kıyıların deniz suyunu ve oradaki seyrüseferi kontrol etme konusunda ezici bir yeteneğe sahip olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, bu denize kıyısı olan ve kıyılarını kontrol eden ülkeler, etrafındaki herhangi bir çatışmada kilit rol oynamaktadır. Böylece Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan bu siyasi, askeri ve ekonomik arteri en kısa deniz yolu ile kontrol etmektedir.

Bu denizin aşırı öneminden hareketle, ona komşu olan ülkelerin omuzlarına yüklenen sorumluluk çok büyüktür. Suudi Arabistan bu konuda ilk adım atan ülkeler arasında yer aldı. Kızıldeniz güvenliği fikri, Suudi Arabistan Krallığı, Mısır ve Yemen Mütevekkilî Krallığı arasında 21 Nisan 1956’da imzalanan Cidde Paktı’na kadar uzanmaktadır. Bu tüzük, Kızıldeniz’de ‘ortak güvenlik sistemi’ kurulması için yapılan ilk çağrıdır.

Ülkemiz (Cibuti Cumhuriyeti), büyük stratejik ekonomik ve siyasi öneme sahip Babülmendep Boğazı’na bakan, Kızıldeniz’deki eşsiz coğrafi konumu ile karakterize ediliyor. Bu çerçevede deniz seyrüseferini korumak, terörizmle mücadele etmek ve bölgeyi ve bir bütün olarak dünyayı saran güvenlik sorunlarıyla mücadele etmek için büyük güçlerle koordinasyon ve işbirliği yoluyla uluslararası güvenlik ve istikrarı sağlamaya yönelik çabalarda çok önemli bir rol oynuyoruz.

Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin tüzüğü ise üye ülkeler tarafından Ocak 2020’de imzalandı. Tüzüğünü onaylayan ilk ülkeler arasındaydık. Ayrıca daha önce konseyin merkezinin Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde olmasını önerdik. Daha sonra bu konu üzerinde uzlaşıya varıldı. Konseyin üye devletler arasında koordinasyon ve işbirliği konusunda üzerine düşen rolü oynamaya başlaması beklenmektedir. Üye devletler olan Cibuti, Suudi Arabistan, Mısır, Sudan, Ürdün, Somali, Yemen ve Eritre siyasi, ekonomik, güvenlik ve çevresel alanlarda bunu başarmanın yollarını araştırıyorlar. Deniz seyrüseferinin ekonomik ve siyasi olarak güvence altına alınması için bu konseyin çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bölge, radikalizm, terörizm ve yasa dışı göç gibi ‘küresel ve bölgesel dayanışma’ ile üstesinden gelinebilecek birçok zorlukla çevrilidir.



İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
TT

İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)

Fransız haber ajansı AFP, İtalya'nın Monfalcone ilçesinde Müslümanların ibadet ettiği yerlerin kapatılmasının yarattığı olumsuz etkiyi haberleştirdi. 

Haberde, "Yüzlerce Müslümanın cuma namazını otoparkların beton zemininde kılmak zorunda kaldığı" yazıldı.

İtalya'nın kuzeydoğusundaki Gorizia kentine bağlı Monfalcone ilçesinin belediye başkanı Anna Maria Cisint, kasımda Müslümanların namaz kıldığı iki kültür merkezinin kapatılmasına karar vermişti. 

Ayrıca aralıkta, eski bir süpermarketin bulunduğu alanda namazlarını kılmak isteyen Müslümanlar, belediyenin söz konusu yeri inşaat alanı ilan etmesiyle engellenmişti. 

Bunun ardından 23 Aralık'ta yaklaşık 8 bin kişi uygulamaya karşı protesto yürüyüşü düzenlemişti. 

2006'da Bangladeş'ten Monfalcone'ye geldiğini ve İtalyan vatandaşlığına geçtiğini söyleyen Rejaul Hak, Müslümanlara adil davranılmadığını savunarak şöyle konuştu:

Söyleyin nereye gideyim? Neden Monfalcone'nin dışına çıkmak zorundayım? Burada yaşıyorum, burada vergi ödüyorum! Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Yehova Şahitleri, hepsi kendi kilisesine sahip. Bizim niye ibadethanemiz olmasın?

İktidar ortağı radikal sağcı Lig Partisi'nden Cisint ise şehir planlama kanunlarının ibadethane yerlerinin inşasını sınırladığını belirterek, yasalara uygun davrandıklarını savundu.

İzinsiz bölgelerde ibadete izin vermeyeceklerini söyleyen Cisint, Müslümanlara yönelik herhangi bir ayrımcılık yapmadıklarını öne sürerek "Bir belediye başkanı olarak kimseye karşı değilim, böyle bir tavırla vakit kaybedemem. Ben yasaları uygulamakla yükümlüyüm" dedi. 

Yaklaşık 59 milyon nüfusa sahip İtalya'da 2,7 milyona yakın Müslüman yaşıyor. AFP'nin aktardığına göre İslam'ın İtalyan hukukunda resmi bir statüsü olmaması, ibadethane sorununu daha da karmaşıklaştırıyor.

Birçok tersanenin yer aldığı Monfalcone'de 30 binden fazla kişi yaşıyor. Yabancı uyruklu 9 bin 400 kişiden 6 bin 600'üyse Müslümanlardan oluşuyor.

Cisint ise Monfalcone'nin daha fazla Müslüman göçmeni kaldıramayacağını öne sürerek, "Bu sayı Monfalcone için çok fazla. Gerçekten çok fazla. Durum bu" dedi. 

İtalyan İslam Dini Cemaati'nin (COREIS) başkanı Yahya Zanolo, ülke çapında resmi olarak tanınan cami sayısının 10'u bulmadığını belirtti. Zanolo bu yüzden Müslümanların derme çatma yerlerde ibadet etmek zorunda kaldığını, bunun da "gayrimüslim nüfusta korkuya ve önyargılara yol açtığını" söyledi. 

Monfalcone'de çalışan Müslüman göçmenlerden 38 yaşındaki Ahmed Raju da "Hiç aşamayacağımız devasa bir duvarın önünde gibi hissediyoruz" dedi. 

İlçedeki Müslümanlar, kültür merkezlerinde ibadete getirilen yasağı mahkemeye taşımıştı. AFP'nin aktardığına göre karar duruşması 23 Mayıs'ta yapılacak.

Independent Türkçe

 

 


Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
TT

Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)

Mısır'ın başkenti Kahire'deki ateşkes müzakerelerinde ilk etapta ilerleme kaydediliği fakat daha sonra sürecin, özellikle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Refah'a kara operasyonu ısrarıyla yeniden tıkandığı aktarıldı.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen İsrailli yetkililer, Amerikan gazetesi New York Times'a "Tarafların anlaşmaya yaklaştığına dair işaretler vardı fakat görüşmeler durdu, Hamas heyeti pazar günü Kahire'yi terk etti" dedi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen Hamas yetkilileri, Netanyahu'nun anlaşma yapılsın yapılmasın Refah'a kara harekatı düzenleme ısrarının süreci tıkadığını savundu. 

Hamas yetkilisi Musa Ebu Marzuk, "Anlaşmayı tamamlamaya çok yaklaşmıştık fakat Netanyahu'nun dar görüşlü tavrı süreci engelledi" dedi.

Netanyahu, ateşkes müzakerelerinin sonuçlarından bağımsız olarak Refah'a kara harekatı düzenleyeceklerini defalarca söylemiş, ABD de operasyon planlarına karşı çıkmıştı.

İsrailli yetkili de Netanyahu'nun Refah konusundaki tutumunu değiştirmemesi nedeniyle Hamas'ın duruşunu sertleştirdiğini savundu.

Diğer yandan kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen iki ABD'li yetkili, görüşmelerin tıkanmadığını, tarafların teklifleri değerlendirmeyi sürdürdüğünü iddia etti.

Netanyahu ise pazar günkü konuşmasında süreci tıkayan tarafın Hamas olduğunu öne sürerek "Rehinelerin serbest bırakılmasını engelliyorlar" demişti.

Başka bir Hamas yetkilisi, Kahire'de yaşanan durumu tekrar gözden geçirmek için Katar'ın başkenti Doha'da bugün toplantı düzenleyeceklerini söyledi. Yetkili, örgütün sürece yapıcı şekilde yaklaşmaya özen gösterdiğini savundu.

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bombardımanlardan kaçan yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'ın doğusundaki mahalleleri tahliye etmeye başladı. IDF, en az 100 bin kişinin şehrin kuzeyinde hazırlanan Mavasi "insanı bölgesine" gönderileceğini açıkladı. 

Ayrıca İsrail ordusunun broşürler ve telefon mesajlarıyla sivilleri tahliye sürecine dair bilgilendirdiği aktarıldı. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. IDF'nin verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Jerusalem Post, Guardian


Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
TT

Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)

Tony Francis

Gazze’deki savaş pazar günü itibariyle 213’üncü gününe girerken halen bir ateşkes anlaşması ihtimali ufukta görünmüyor. Çatışmalar ve İsrail’in bombardımanları bugüne kadar yaklaşık 35 bin Filistinlinin ölümüne, on binlerce Filistinlinin kaybolmasına, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olurken ateşkes görüşmeleri halen devam ediyor. Esir takası ve Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması meseleleri ise İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefiyle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim saldırısı öncesine dönme talepleri arasında sıkışıp kalmış durumda.

Ölüm makinesi (İsrail) Gazze Şeridi'ndeki en yoğun nüfuslu Refah şehrine kara saldırısı düzenleme tehdidini sürdürürken, son birkaç haftadır tabloda pek fazla değişiklik olmadı. Aynı arabulucular; Katar, Mısır ve ABD, yeni bir ateşkes için arabuluculuk yapmaya devam ediyor.

Nisan ayı neredeyse ateşkesle ilgili formüllerin sunulması ve yanıtların beklenmesiyle geçerken, İran-İsrail çatışmasının ardından bazı gelişmeler netleşmeye başladı. Bunların başında Türkiye’nin rolünün yeniden aktifleşmesi geliyor. Öyle ki Hamas, Türkiye'den yeni bir eleştiri dalgası ve boykot tedbirleriyle karşı karşıya kalan İsrail ile Hamas Hareketi arasında varılması beklenen ateşkes anlaşmanın dördüncü garantörü olarak Ankara'yı önerdi.

İran-İsrail gerilimi, baskılandı ve Tahran’ın Tel Aviv'e yönelik füze saldırısının Filistinlileri savunmak için değil, Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınmasına misilleme olarak yapıldığını açıklamasıyla, ‘Filistin boyutunun’ dışında tutuldu. ABD’de ve Batı ülkelerinde özgürlüklerin bastırılmasını kınamaya odaklanan ve yine eski sloganlarını dillendirmeye dönen Tahran, Gazze ile dayanışma kampanyasını sürdürdü.

Gazze’de ateşkes için yapılan müzakereler ve izlenen yol, mollaların başkentinin umurunda değildi, zira kendi projesi bunun ötesindeydi. Tahran, geçtiğimiz hafta başlarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin dilinden ‘Filistin krizine denizden nehre kadar bağımsız bir Filistin devleti kurulması dışında bir çözüm olmadığını’ vurgulama konusunda istekli görünüyordu. Ancak bu, mevcut gerçekler, güç dengeleri ve Filistin halkının doğrudan çıkarları için değeri olmayan bir tutumdu.

İran ‘kamil bir kurtuluş’ sloganıyla Gazze'de, Lübnan'da, Husilerin Akdeniz'deki ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü tehdit ettiği Yemen'de ve Tel Aviv'i Irak’tan ve Suriye’den vurma görevini yerine getirmek üzere Saraya el-Eşter'in filizlendirdiği Bahreyn’de, vekillerini savaşa iterken, kendisinin açıkça uzak durduğu ‘sonsuz savaş’ tarifi veriyordu.

Hamas, İran'ın İsrail'e misillemesinin boyutundan ve kısıtlı olmasından memnun değildi ve Hamas lideri, devletlerin kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunu söylemekle yetindi. Hamas’ın Gazze'deki liderleri, İsrail'i ülke genelinde birkaç cephede birden savaşmaya zorlayacak bir gerilim başlatmayı umuyorlardı, fakat olmadı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, “İsrail karşılık vermediği sürece İran konuyu kapanmış sayacaktır” diyerek, ülkesinin tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Ne Bakıri’nin ne de başka bir İranlı liderin açıklamasında, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi bir yana, Gazze'de ateşkes, insani yardımların arttırılması ve yerinden edilen Gazzelilerin evlerine geri dönmesi gibi herhangi bir şart yer almadı. İran, basitçe “Bitti” yanıtı verdi.

İran’ın İsrail’e misillemesi, Hamas'ın Tahran’a büyük ölçüde bel bağlamış olmasına rağmen müzakerelerde lehine olmadı. Tüm bunlar olurken Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’a, sunulan tekliflerde bazı tavizler vermeyi kabul etmesi için Hamas’ı ikna etmede daha güçlü bir rol oynaması yönünde baskılar arttı ve Hamas liderlerinin başka bir ülkeye taşınması konuşulmaya başladı.

Amaç, fikri ve dini olarak Hamas’a ve Katar'a yakın bir siyasi parti tarafından yönetilen, İran ve onun bölgesel mezhepçi projesine karşı büyük bir mücadele veren bir ülke olan Türkiye'yi öne çıkarmaktı. Türkiye, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana aylarca süren tereddütten sonra öne çıkma fırsatı buldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmek üzere Katar'a gönderdi. Ardından Heniyye İstanbul'a gelecek ve Erdoğan, kendisine ‘Filistin davasının lideri’ olarak hitap edecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yaptığı bir konuşmada, Hamas'ı ‘bir terör örgütü’ olarak değil, bir ‘milli kurtuluş hareketi’ olarak tanımladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan milli kurtuluş hareketi Kuvayi Milliye’ye benzetti.

Şarku’l Avsat’ın TurkPress haber sitesinden aktardığına göre Türk analistler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze’deki ve bölgedeki savaşa ilişkin tutumundaki değişikliği birkaç faktörle açıklıyorlar. Bu faktörlerin ilki, çok sayıda gücün Hamas'ın kendi ipini çektiğini düşünmesinin ardından, Hamas'ın kararlı tutumuydu. İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel seçimlerdeki yenilgisiydi. Bu yenilgi, bir bakıma Türk halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından duyduğu memnuniyetsizliğin işaretiydi. Üçüncüsü, İran'ın İsrail'e yaptığı ve bölgeyi neredeyse topyekun bir savaşa sürükleyecek olan misillemesiydi. Türkiye, bu misillemenin ardından ‘olaylardan uzak durmanın kendisine yönelik yansımalarından kurtarmayacağını’ anladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın ‘İsrail'e misilleme işinin şimdilik bittiğini’ açıklamasından sonraki 72 saat boyunca ‘Hamas'la uyumlu’ yeni bir tutum ortaya koymasını bekledi ve ardından Hamas liderlerini İstanbul'da ağırladı. Böylece hem İran'a hem de ilgili taraflara Türkiye'nin Filistin'in yanında yer aldığı ve ‘çok geç olmadan gerilimin tırmanmasını engellemeye yardımcı olacak siyasi bir rol oynamaya hazır olduğu’ mesajını verdi.

Filistin meselesi üzerinden somut bir siyasi sürece girmeye istekli görünen Türkiye'nin bu tutumu, herhangi bir müzakereye ya da savaşın ertesi gününe dair açıkça bir ilgi göstermeyen ve önceliğinin kendi çıkarlarını ve hedeflerini korumak olduğunu yineleyen İran'ın tutumuna ters düşüyor.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 1 Mayıs’ta Gazze'deki durumu ve yansımalarını ele alan bir konuşma yaptı. Konuşmada, yaşananların İran'ın bakış açısının geçerliliğini kanıtladığını öne sürdü. Hamaney’e göre ABD’deki üniversitelerde Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenci hareketleri de Gazze’de on binlerce kişinin öldürülmesi de İran’ın tutumunun doğruluğunu kanıtlıyordu. Hamaney özetle, her şeyin ‘İran’ın ABD yönetimine güvenilemeyeceği ve güvenilmemesi gerektiği yönündeki tutumunun’ ne kadar doğru olduğunun kanıtladığını savundu.

Türkiye ise tam tersi bir çizgide ve dikkate değer bir pragmatiklikle meseleye dair yeni adımlar attı. İki devletli çözüm olasılıkları konusunda Arap ülkelerinin görüşüyle yakın bir vizyon geliştiren Türkiye, siyasi bir çözüm için ABD ve Avrupa ile birlikte oynayabileceği bir rol olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hesap yaparken (Washington ziyaretinin tarihinin değiştirileceğine dair söylentilere rağmen), Başkan Joe Biden ile yakında görüşeceğini ve bu görüşmenin kendisine ‘savaşın sona ermesi için baskı yapma ve siyasi bir çözüm arama fırsatı vereceğini’ dikkate alıyor.

Bu görüşme ve sonrasında Türkiye'nin oynayacağı rol için yapılan hazırlıklar, birkaç gündür İstanbul'da bulunan ve Ankara'nın siyasi ve ekonomik ağırlığı, NATO üyeliği ve Batı ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Çin ile olan iyi ilişkileri sayesinde daha büyük bir rol oynayabileceğine, savaşın durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için baskı uygulayabileceğine, hatta Filistin'in iç durumuyla ilgili olumlu bir rol üstlenebileceğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik Filistinlilerin tutumunu savunacağına inanan Hamas liderleriyle yapılan istişarelerle birlikte devam ediyor.

Türkiye üstlendiği misyonun İran'ın endişelerini arttıracağını dikkate alıyor. Bu misyon sadece Filistin meselesiyle ilgili değil, aynı zamanda Irak, Suriye ve hatta Lübnan'la da ilgili. Ankara, söz konusu ülkelerin her birinde İran'ın müdahalesini dengeleyici bir etki yaratmaya çalışıyor.  Bu etki de bazı açılardan ABD'nin stratejisine cevap verebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak’a son ziyaretinin ardından Bağdat ile Ankara arasında önemli anlaşmalar imzalandı. Suriye'de ise Türkiye silahlı muhalif grupları birleştirme çabalarına destek veriyor. Bu gruplar son günlerde ülkenin kuzeyi için ortak bir komutanlık oluşturmak üzere iki toplantı düzenlediler. Ülkenin güneyindeki gruplar da kuzeyle koordinasyonu sağlayacak ortak bir komutanlık oluşturmak üzere Amman'da bir toplantı düzenlemeye hazırlanıyor.

İstanbul’daki toplantılara katılan bir kaynak, ‘yeni komutanlığın Suriye rejimi güçleri, rejim sadık milisler ve radikal örgütlerle mücadele edeceğini’ açıkladı. Burada ‘sadık milisler’ ifadesiyle neyin kastedildiğini söylemeye gerek olmadığına inanıyorum.

Türkiye'nin Irak açılımı, Basra'dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru fikrinin yeniden canlanması, Suriyeli muhalif grupları birleştirme çabalarının yeniden başlaması ve İsrail'e karşı koyma başlığı altında Lübnan'daki Cemaat-i İslami grubunun harekete geçirilmesinde Türkiye'nin parmağı olması İran ve İran’ın bahsi geçen ülkelerdeki vekilleri için iyi bir haber değil. Bu, kısmen İran projesinin hesaplarının teyidi üzerinden, kısmen Erdoğan'ın bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir parçası olduğunu söylediği Gazze’ye müdahale üzerinden, kısmen de Ankara'nın Rusya ve ABD ile aynı anda yürüttüğü Atlantikçi ilişkilerin yanı sıra Mısır ve Körfez Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme ve açılım üzerinden Türkiye'nin bölgede yeniden rol almaya hazırlanmasının bir parçası olarak görülecek.


Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, İsrail'in Refah'ta soykırım başlatacağı uyarısında bulundu.

Ebu Rudeyne, İsrail'in politikalarından ABD yönetimini sorumlu tutarak derhal harekete geçmeye çağırdı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Ebu Rudeyne, “İsrail'e mali ve askeri destek sağlayan ve uluslararası meşruiyet kararlarının uygulanmasını engellemek ve saldırganlığı durdurmak için uluslararası topluma karşı duran ABD yönetimi, Netanyahu ve hükümetini, Tulkerim vilayeti ve kamplarında olduğu gibi, ister Gazze Şeridi'nde ister Batı Şeria'da olsun, Filistin halkına yönelik katliamlarını sürdürmeye teşvik eden taraftır” şeklinde konuştu.

Ebu Rudeyne, Refah'ın işgalinin 1,5 milyon Filistin vatandaşının ‘soykırıma benzer bir katliama’ maruz kalacağı anlamına geldiğini ifade etti.

Ebu Rudeyne, Filistin meselesine adil bir çözüm bulunmadan ve başkenti Kudüs olan, Müslümanların ve Hıristiyanların kutsal mekânlarıyla birlikte bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan tüm bölgenin barış ve güvenliğe kavuşamayacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu bugün (pazartesi) erken saatlerde Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulunarak, operasyonun yaklaşık 100 bin kişiyi kapsadığını bildirdi.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.


Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in dün gece Lübnan'ın doğusundaki Bekaa bölgesine düzenlediği saldırıya karşılık olarak Suriye'nin Golan bölgesindeki bir İsrail askeri üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, savaşçılarının ‘düşmanın Bekaa bölgesini vuran saldırganlığına yanıt olarak, Nafah Üssü’ndeki Golan Tümeni (210) karargahını onlarca Katyuşa roketiyle bombaladığı’ belirtildi. Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’ndan (NNA) aktardığı habere göre, “Bugün saat 01.30 sularında Bekaa'da düşman savaş uçakları tarafından düzenlenen saldırıda üç kişi yaralandı.”

Bu arada Al Mayadeen TV bugün İsrail'in Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'e düzenlediği saldırıda üç kişinin yaralandığını duyurdu. Yaralıların Baalbek'in güneyindeki es-Seferi bölgesinde olduğu bildirildi. Daha sonra İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, ordu güçlerinin dün gece Lübnan'ın derinliklerindeki es-Seferi bölgesinde Hizbullah'a ait bir askeri yerleşkeye baskın düzenlediğini söyledi. Adraee, ordunun Ramiye, Ayta eş-Şaab ve Mervahin'deki Hizbullah askeri binalarının yanı sıra Lübnan'ın güneyindeki Cebel Balat'ta Hizbullah’a ait bir mevziye de baskın düzenlediğini bildirdi.

szacdv
İtfaiye ekipleri, Lübnan'dan ateşlenen bir roketin İsrail'in kuzeyindeki Kiryat Şimona'ya düştüğü yerde çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Reuters)

Adraee’ye göre ordu ayrıca olası bir tehdidi ortadan kaldırmak için Lübnan'ın güneyindeki Şeba bölgesine topçu ateşi açtı. Adraee, dün akşam Suriye topraklarından Ramat Magshimim bölgesine iki roket atıldığını, roketlerin açık alana düştüğünü ve yaralanan olmadığını, İsrail ordusunun da ateş kaynaklarına saldırarak karşılık verdiğini kaydetti.

xsdfv
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah ve İsrail, Hamas'ın İsrail'in güneyine düzenlediği ve Gazze Şeridi'ndeki savaşın fitilini ateşleyen eşi benzeri görülmemiş saldırıdan bu yana sınır boyunca karşılıklı ateş açıyor. Hizbullah'ın İsrail'in kuzeyine yönelik saldırılarını arttırması ve İsrail ordusunun Lübnan topraklarına daha derin operasyonlar düzenlemesiyle birlikte çatışmalar son haftalarda yoğunlaştı.


Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
TT

Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalının bugün (Pazartesi) üst düzey bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, Hamas'ın Kerem Şalom bölgesini bombalaması İsrail ile ateşkes görüşmelerinin sekteye uğramasına neden oldu.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, dün (pazar) Kerem Şalom bölgesindeki İsrail ordusu birliklerine roket attığını, İsrail'in de buna Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bir roket rampasını ve askeri bir hedefi bombalayarak karşılık verdiğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre kanal, Mısır güvenlik heyetinin Hamas ve İsrail arasındaki mevcut gerilimi kontrol altına almak için temaslarını yoğunlaştırdığını bildirdi.

Görgü tanıkları, bugün erken saatlerde, İsrail ordusunun bölgede operasyon başlatma niyetini açıklamasının ardından binlerce kişinin Filistin'in Refah kentinin dış mahallelerinden Gazze Şeridi'nin merkezindeki bölgelere doğru yola çıktığını söyledi.

AWP'ye konuşan görgü tanıkları, Hamas ile İsrail arasında ateşkes anlaşması ve esir değişimi konusunda ilerleme kaydedildiğine dair olumlu haberlerden bir gün sonra gelen İsrail'in ani çağrısı karşısında yerlerinden edilmiş kişiler arasında bir kafa karışıklığının hâkim olduğunu belirtti.


Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
TT

Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)

Sudanlılar, ordu üniforması giyen kişiler tarafından Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) mensup olduğu iddia edilen bir kişiye karşı işlenen vahşi suçun korkunç sahneleriyle şok oldular. Şahsı öldürüp cesedini parçaladıktan sonra iç organlarını çıkaran bu kişiler, ‘ayağa kalkıp tekbir getiren’ büyük bir vatandaş kalabalığının önünde cesedi sallamaya başladılar.

Bu son olay, yaygın olarak dile getirilen El Kaide ve DEAŞ'a mensup aşırılık yanlısı grupların Sudan'daki savaşa müdahil olduğu yönündeki iddiaları güçlendirdi. Ayrıca ülke içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde yaşanan bu kaos ve güvenlik karmaşası, terörist grupların faaliyetlerini Sudan'a taşımaya teşvik edeceği yönündeki korkuları da artırdı.

İğrenç olarak nitelendirilen bu suçun görüntüleri, aylar önce meydana gelen ve yine asker üniforması giyen kişiler tarafından işlenen bir başka şok edici olayı akıllara getirdi. Söz konusu olaydaki kişiler, iki HDK üyesinin kafalarını kesmiş ve etrafta sallamışlardı. Böylece ellerine düşen herkesin kaderinin bu olacağı şeklinde yorumlanan bir mesaj vermişlerdi.

cf brg
Başkent Hartum'da bir sokakta Sudan ordusuna bağlı bir kuvvet (AFP)

Sudan'ın orta kesimindeki El Cezire eyaletinin kırsal bir bölgesinde çekilen ve sosyal medya platformlarında geniş yankı uyandıran videoda bir ordu mensubu, cesetten çıkardığı bağırsakları sergileyerek neredeyse çiğneyecekmiş gibi ağzına yaklaştırdı. Sosyal medya platformlarındaki öncü şahsiyetler de bu olayların hayal edilebilecek şiddet düzeyini aştığını dile getirdi. Bu olay, aşırı çirkinliği nedeniyle Sudan toplumu arasında birçok soru ve tepkiye yol açtı. Resmi askeri üniforma giyen kişiler tarafından bu tür iğrenç eylemlerin gerçekleştirilmesi şiddetle kınandı.

Benzer bir olay Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd yakınlarında meydana gelmişti. Üst düzey bir subayın liderliğindeki ordu üniformalı bir grup asker, HDK’ye mensup oldukları iddiasıyla dört kişiyi gözaltına almış ve kesici aletlerle vücutlarını parçalamıştı. Olayın ardından bazıları, bu kişilerin HDK ile herhangi bir bağlantısı olduğundan şüphe duymuştu.

Bazıları bu tür eylemlerin ordunun yanında savaşan radikal İslamcı terörist grupların izlerini taşıdığından eminler. Ordu, bir önceki kafa kesme olayını soruşturacağına ve kendi kuvvetleriyle bağlantılı oldukları kanıtlandığı takdirde olaya karışanları sorumlu tutacağına söz vermişti. Ancak olayın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen soruşturmanın sonuçları açıklanmadı. HDK, üç kişinin katledilmesini ‘Burhan milisleri ve Ömer el-Beşir liderliğindeki eski rejimin tugayları tarafından gerçekleştirilen aşırı suç fiili’ olarak nitelendirdi.

dfvebrt
Sudan ordusuyla savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri (AFP)

Sudan Kongre Partisi lideri Halid Ömer Yusuf, askerlerin ‘insanların derilerini yüzmekten ve bağırsaklarını deşmekten zevk aldıklarını’ belgeleyen vahşi video kayıtlarının bireysel uygulamalar olmaktan çıkıp, ülkeyi parçalayan ve asla içinden çıkamayacağı bir sarmala doğru sürükleyen terörist bir model oluşturup tekrarlanan eylemler haline geldiğini söyledi. Facebook sayfasında, “insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan bu eylemler en güçlü şekilde kınanmalı, failleri hesap vermeli ve cezadan kaçmalarına izin verilmemelidir” diyen Yusuf, “Bu faydasız savaşın devam etmesi ülkemizi derin bir uçuruma sürükleyecektir” ifadesini kullandı.

İnsan hakları aktivistleri ülkedeki savaşın farklı bir yola girerek bazı nüfus gruplarını etnik ve bölgesel temelde hedef almasından korkuyor. Bu korkular, ordu ile HDK arasında devam eden çatışmalarla hiçbir bağlantısı olmayan çok sayıda vatandaşın öldürüldüğü olayların meydana gelmesiyle de pekişiyor.


Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
TT

Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)

Üst düzey bir Hamas lideri bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emrinin "tehlikeli bir gelişme ve sonuçları olacağını" söyledi.

Reuters'e konuşan Filistin lideri "Bu terörde, işgalin yanı sıra Amerikan yönetimi de sorumluluk taşıyor" ifadelerini kullandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun Refah'ın bazı Filistin bölgelerinde yaşayanları askeri operasyon nedeniyle Han Yunus'a tahliye etmeye çağırdığını söyledi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinin doğusundaki bölgelerde yaşayanlara yaptığı tahliye çağrısının "sınırlı kapsamlı" ve geçici bir operasyon olduğunu belirtti.

İsrail ordu sözcüsü, tahliye edilecek kişi sayısı hakkındaki bir soruya yanıt olarak, "tahminlerin 100.000 civarında olduğunu" söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre kentte yaşayanların sayısı yaklaşık 1,2 milyon kişi civarında. Bunların çoğunluğu Hamas hareketi ile İsrail arasında yedi aydır devam eden savaş sonucunda Gazze Şeridi'ndeki diğer bölgelerden yerlerinden edilmiş kişilerden oluşuyor.


Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
TT

Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)

Sudanlı siyasi partilerin ve sivil grupların çoğunluğu, cumartesi günü Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu arasında varılan anlaşmanın ardından, başta ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) olmak üzere savaşan taraflardan, çatışma bölgelerinde açlık tehdidiyle karşı karşıya olan milyonlarca mağdur insana yardım ulaştırılması için anlaşmaya varmaları talebinde bulundu.

Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana türünün ilk örneği olan anlaşmaya göre her iki taraf da uluslararası insani yardımın kendi kontrolleri altındaki bölgelere ulaşmasına izin vermeyi kabul ediyor.

Eski Başbakan Abdullah Hamduk'un liderliğini yaptığı Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum), bu anlaşmayı vatandaşların acılarını hafifletmeye yönelik ‘büyük bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, ordu ile ülkedeki en geniş alanları kontrol eden ve silahlı çatışmalar nedeniyle milyonlarca kişiyi yerinden eden HDK arasında da benzer bir anlaşma yapılması çağrısında bulundu.

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) liderleri de el-Hilu – Kebaşi anlaşmasını memnuniyetle karşılayarak, anlaşmanın ‘savaş krizi tünelinde bir ışık’ olmasını, savaşı durdurmaya ve insani yansımalarını ele almaya yönelik adım olmasını beklediklerini ifade ettiler. ÖDBG, savaşan taraflara, Cidde Bildirgesi'nde insani yardımın koşulsuz olarak ulaştırılması konusunda verdikleri taahhütleri yerine getirmeleri çağrısında bulunarak, savaşı durdurmak için cesur bir karar almalarını, kapsamlı ve kalıcı bir barışın temellerini atacak, sürdürülebilir demokratik sivil yönetimin kurulmasını sağlayacak siyasi bir süreç başlatmalarını istedi.

Sivil güçlerin çoğunluğu Güney Kordofan'daki insani yardım anlaşmasını memnuniyetle karşılarken, çoğu devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in destekçileri olan savaşın devamını savunanlar, bunu, Kuzey Kordofan'ı kontrol eden HDK’ye karşı ordu ve SPLM-N arasında yeni bir ittifaka açılan kapı olarak değerlendirdi.


İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
TT

İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)

İsrail ordusu bugün (Pazartesi) Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.

‘Ordunun bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da söz konusu bölgelerdeki terör örgütlerine karşı çok güçlü bir şekilde hareket edeceği’ uyarısında bulunan Adraee, “Terör örgütlerinin yakınında bulunan herkes kendi hayatını ve ailesinin hayatını tehlikeye atmaktadır” dedi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğusunda bulunan bölgelerin boşaltılması çağrısının ‘sınırlı ölçekli’ ve geçici olduğunu belirtti.

Bir ordu sözcüsü gazetecilere verdiği online brifingde “Bu sabah Refah'ın doğusundaki sivilleri geçici olarak tahliye etmek için sınırlı ölçekli bir operasyon başlattık” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer ülkeler, İsrail'in bir milyondan fazla yerinden edilmiş Filistinlinin yaşadığı Refah'a geniş çaplı kara operasyonu düzenleyebileceği uyarısında bulunuyor.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) cuma günü yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir askeri operasyonunun ‘katliama yol açabileceğini’ ve Gazze Şeridi'ndeki insani yardım çalışmalarını felce uğratabileceğini belirtti.

OCHA Sözcüsü Jens Laerke Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında, herhangi bir kara operasyonunun Refah ve çevresindeki 1,2 milyon sivil ve yerinden edilmiş Filistinli için ‘daha fazla acı ve ölüm anlamına geleceğini’ ifade etti.