Kahire ile Ankara arasındaki yakınlaşma Müslüman Kardeşler’in geleceğini nasıl etkiler?

Mısır ve Türkiye Cumhurbaşkanları, geçtiğimiz Kasım ayında Dünya Kupası'nın açılış oturum aralarında Katar Emiri'nin huzurunda el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır ve Türkiye Cumhurbaşkanları, geçtiğimiz Kasım ayında Dünya Kupası'nın açılış oturum aralarında Katar Emiri'nin huzurunda el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Kahire ile Ankara arasındaki yakınlaşma Müslüman Kardeşler’in geleceğini nasıl etkiler?

Mısır ve Türkiye Cumhurbaşkanları, geçtiğimiz Kasım ayında Dünya Kupası'nın açılış oturum aralarında Katar Emiri'nin huzurunda el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır ve Türkiye Cumhurbaşkanları, geçtiğimiz Kasım ayında Dünya Kupası'nın açılış oturum aralarında Katar Emiri'nin huzurunda el sıkışırken (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Türkiye hükümetinin Mısır merkezli Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Teşkilatı yanlısı vaiz Vecdi Guneym’e daha önce Mısırlıların örgüt liderleri ve üyelerine yaptıklarına benzer şekilde, vatandaşlık ve ikamet izni vermeyi reddetmesi, özellikle Mısır hükümetinin İhvan üyelerini ‘terörist’ olarak sınıflandırması, özellikle Mısır-Türkiye yakınlaşması ve yeniden karşılıklı büyükelçi atanması ışığında, İhvan’ın İstanbul'daki  geleceği hakkında soru işaretlerine yol açtı.

Şarku'l Avsat’a konuşan uzmanlar Türkiye’deki İhvan unsurlarının faaliyetleri ve İhvan üyeleri için vatandaşlık verme kararları ile ilgili Ankara’dan başka adımlar da atılmasını beklediklerini ifade ediyor.

Vecdi Guneym sosyal medya hesabından yayınladığı bir video kaydında Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kazanmasından dolayı mutlu olduğunu ancak Erdoğan'ın zaferinin duyurulmasından sadece birkaç saat önce, 9 yıl önce başvurduğu vatandaşlık talebinin Türk yetkililer tarafından reddedildiği için üzgün olduğunu söyledi. Guneym, “Türk hükümeti, özgürce hareket etme ve tedavi olma umuduyla istediğim ikamet iznini bana vermeyi reddetti. Türkiye'de vatandaşlık ve ikamet başvurum reddedildikten sonra artık orada yaşayamayacağım” diyerek yaşayabileceği yeni bir ülke aradığını ifade etti.

İhvan üyelerine vatandaşlık vermeyi reddetme

İhvan’a yakın kaynaklar ise Şarku'l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Türk hükümetinin Guneym’in vatandaşlık talebin reddetmesi ve oturma izni vermemesi, sadece Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşma ve 2013 öncesindeki ilişkilerin yeniden düzenlenmesi adımlarıyla ilgili değil, Guneym'in neden olduğu diğer sorunlarla da ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

Mısır İslami Hareketleri ve Terörizm uzmanı Ahmed Sultan, Türk hükümetinin Guneym'i sorun çıkaran ve tartışma yaratan bir figür olarak gördüğünü, vaizin daha önce serbestçe hareket edip Türkiye'deki konferans ve toplantılarda faaliyetlerini sürdüren biri olduğunu belirtti. Ancak Sultan, Türk yetkililerin Müslüman Kardeşler'in topraklarındaki varlığına karşı zaman zaman radikal değişiklikler yaptığına dikkat çekti. Sultan, “Türkiye'de İhvan liderlerinin durumu aynı değil. Vatandaşlık almış liderler var, vatandaşlık değil oturma izni almış liderler var ve insani ikamet izni almış başka liderler var” dedi.

Mısır'da Radikal hareketler uzmanı araştırmacı Amr Abdulmunim, Türkiye'de bulunan bazı İhvan üyelerinin bir süredir Türk vatandaşlığı ve oturma izni için başvuruda bulunduklarını belirtti. Abdulmunim’e göre Türk vatandaşlığı için yedi aşamadan geçtiler. Birçok lider ve İhvan yanlısı medya mensubu vatandaşlık aldı. Diğer bazı kişilerin başvuruları ertelendi ve tekrar başvuruda bulundu. Ancak birçoğunun talebi reddedildi. Türk hükümeti bu kişilere bir hafta önce yanıt vermişti.

Abdulmunim, Vecdi Guneym'in yanı sıra, İhvan üyeleri İmad el-Bihayri, Ahmed Abduh, Heysem Ebu Halil, Hişam Abdullah ve Ankara'nın ‘Kahire'ye hakaret’ olarak değerlendirdiği nedenlerle Şubat ayında sınır dışı edilen İhvan yanlısı medya mensubu Husam el-Gamri gibi kişilerin de reddedilenler arasında olduğunu belirtti. Abdulmunim, Türk hükümetinin bu kişileri reddetme nedenini, ‘bazılarının Mısır'da şiddetle suçlanması ve bazılarının Türkiye'nin çıkarlarına karşı çalışması’ olarak açıkladı.

Guneym'in Tunus ve Mısır ile neden olduğu iki kriz

İlgili kaynaklara göre, ‘İhvan vaizi’ olarak tanımlanan Vecdi Guneym, 2017 yılında Tunus ve Türkiye arasında bir diplomatik krize yol açtı. Guneym, YouTube üzerinden paylaştığı bir videoyla Tunus parlamentosunu ve o dönemdeki Tunus Cumhurbaşkanı El-Beci Kaid es-Sibsi’yi eleştirdi. Bu durum, Türkiye ve Tunus arasında gerilime sebep oldu. O sırada Tunus Dışişleri Bakanlığı protesto için Türkiye Büyükelçisi Ömer Faruk Doğan'ı çağırdı. O sırada Büyükelçi, Türk hükümetinin, Tunus Cumhurbaşkanı’na ve Tunus'taki bazı kurumlara yönelik (kabul edilemez) saldırısının ardından Guneym'e karşı yasal işlem başlatmaya karar verdiğini duyurdu. 2019'da Tunus hükümeti, Vecdi Guneym'in topraklarına girmesini engelleme kararı aldı.

2017 yılında bir Mısır mahkemesi, Vecdi Guneym ve İhvan’ın bazı üyelerini ‘Mısır'da terör eylemleri gerçekleştirmek için Vecdi Guneym hücresi adlı bir hücre kurmaktan’ mahkum ettikten sonra ölüm cezasına çarptırmıştı. Mısır savcılığı, Guneym ve diğerlerine yönelik suçlamaları şu şekilde sıraladı: "2013 yılından 2015'in Ekim ayına kadar, yasaya aykırı bir şekilde bir grup kurarak, Anayasa ve yasaların hükümlerini engellemeyi, devlet kurumlarını ve genel otoriteleri faaliyetlerini engellemeyi, vatandaşların kişisel özgürlüğüne saldırmayı, milli birlik ve toplumsal barışa zarar vermeyi amaçlamak.”

Son aylarda Türkiye ve Mısır, aralarındaki ilişkileri yeniden tesis etmede büyük adımlar attı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçtiğimiz Pazartesi Erdoğan'ı Türkiye'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferinden dolayı tebrik etmek amacıyla gerçekleştirilen telefon görüşmesinde, ‘diplomatik temsilin büyükelçilik seviyesine yükseltilmesi’ konusunda anlaştı. Sisi, geçen Şubat ayında, Suriye ve Türkiye'nin bazı bölgelerini vuran yıkıcı depremin ardından Ankara ile dayanışma içinde Erdoğan'a telefon etmişti. Mısır teması, geçen Kasım ayında Katar'da düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nın açılış maçında iki cumhurbaşkanı arasında gerçekleşen el sıkışmasının ardından geldi.

Ahmed Sultan, Kahire ve Ankara yakınlaşmasının Türkiye'deki İhvan üyelerinin geleceğine etkisi hakkında da Müslüman Kardeşler’in Mısır'a yönelik medya eleştirisi üslubunun hafifletilmesi ve Türkiye'deki İhvan unsurlarının özellikle Mısır'daki şiddet davalarından hüküm giyenlerin yürüttüğü faaliyetlere ışık tutulmaması ve diğer bazı İhvan liderlerinin bir süre görünmemesi konusunda uyarılmasının beklendiğini söyledi.

Abdulmunim, Türkiye'nin İhvan üyelerine vatandaşlık ve ikamet izni konusunda kısıtlamalar getirmesini ve Türk yetkililerin örgüt üyelerinin daha önce elde ettikleri vatandaşlıkların yasallığını gözden geçirebileceği öngörüsünde bulundu.

Abdulmunim, Mısır ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin arttırılmaya başlatılması ve büyükelçi atama kararının İstanbul'daki İhvan'ın, özellikle oradaki varlıklarının geleceğine ilişkin korkularını artırdığına işaret etti. Bazıları başka ülkelere sığınmayı düşünmeye başladı. Bir kısmı ise bir süre Türkiye içinde siyasi gizlilik içinde faaliyet göstereceği öngörüsünde bulundu. İhvan üyelerinin yıllardır bir endişe halinde olduğuna dikkat çekti.

Ankara ise 2021'den bu yana Kahire ile yakınlaşma çerçevesinde İhvan TV kanallarından ve medya platformlarından Sisi’ye karşı yapılan yoğun propagandayı durdurmak için çalıştı. 2021 yılının Nisan ayı sonunda İstanbul'dan yayın yapan Müslüman Kardeşler’e bağlı üç kanaldan biri olan Mekameleen TV, Türkiye'den yayınını kalıcı olarak durduracağını duyurdu. Türk yetkililer, Mısır'a karşı tahrik edici yayınlar yapan İhvan yanlısı kanallar (Mekameleen, Watani ve Al-Sharq) tarafından Türkiye topraklarından yayını tamamen durdurma veya Mısır'a karşı tahrik edici yayınları durdurma’ çağrısında bulundu. Bu çağrı, Türkiye'de uygulanan ‘medya ahlak anlaşmasına’ uyulmaması nedeniyle yapıldı.



20 yıldan uzun süredir ‘maskeli’... Kassam Tugayları'nın sesi Ebu Ubeyde hakkında ne biliyorsunuz?

Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
TT

20 yıldan uzun süredir ‘maskeli’... Kassam Tugayları'nın sesi Ebu Ubeyde hakkında ne biliyorsunuz?

Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)

Ebu Ubeyde, Hamas hareketinin ve onun askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın en ünlü isimlerinden biri. Gerçek adı ve görünüşü sadece yakın çevresi tarafından bilinmesine rağmen, konuşmaları ve açıklamaları, askeri üniforması ve yüzünü gizlemek için taktığı kırmızı kefiye ile geniş çapta ün kazandı.

İsrail ordusu dün akşam Gazze şehrinde üst düzey bir Hamas yetkilisini hedef aldığını duyurduktan sonra İsrail medyası, saldırının Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'yi hedef aldığını bildirdi.

Ebu Ubeyde'nin ünü, 2014 yılında yaklaşık 55 gün süren İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı sırasında önemli ölçüde arttı. Bu savaş sırasında Ebu Ubeyde, tünellerdeki savaşçılar ile çeşitli savaş birimleri ve Gazze halkı arasında, ayrıca Gazze Şeridi ile dünya arasında bir bağlantı görevi gördü. Ebu Ubeyde, askeri operasyonları anlatırken abartmaya pek eğilimli olmaması, hitabet yeteneği ve güçlü Arapçası sayesinde Filistin ve çeşitli Arap ülkelerinde büyük popülerlik kazandı.

İlk ortaya çıkışı

Ebu Ubeyde, 2002 ve 2003 yıllarında Kassam Tugayları'nın saha komutanlarından biri olarak ilk kez ortaya çıktı. Daha sonra 2 Ekim 2004'te Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nur Camii'nde ilk basın toplantısını düzenledi. Burada, İsrail'in Gazze Şeridi'nde düzenlediği ‘Pişmanlık Günleri’ operasyonuna yanıt mahiyetinde ‘Öfke Günleri’ adı verilen operasyonların bir parçası olarak Kassam Tugayları'nın İsrail güçlerine ve tanklarına karşı düzenlediği bir dizi askeri operasyonu duyurdu.

cdp
Ebu Ubeyde, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nur Camii'nde düzenlediği ilk basın toplantısında siyah maske takıyordu, 2 Ekim 2004 (İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü)

Ebu Ubeyde, basın toplantısına gözleri ve ağzı açık olan siyah bir maske takarak katıldı. Silahlıydı ve diğer silahlı adamlar tarafından çevriliydi.

Ebu Ubeyde hiçbir zaman yüzü açık olarak görünmedi. Kariyerinin başında siyah maske taktıktan sonra, gözleri hariç yüzünün çoğunu kapatan kırmızı kefiye takmaya başladı ve bu da ona ‘maskeli adam’ lakabını kazandırdı. 1993 yılında İsrail tarafından öldürülen eski Kassam Tugayları lideri İmad Akil'in izinden gitti ve tüm operasyonlarını yüzünü kırmızı kefiye ile gizleyerek gerçekleştirdi. 2005 yılında İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesinden sonra Ebu Ubeyde, Kassam Tugayları Sözcüsü olarak atandı.

Bu ismi çevreleyen gizliliğe rağmen, İsrail onun gerçek kimliğini bildiğini iddia ediyor.

İsrail halkı tarafından tanınmasını sağlayan en ünlü konuşmalarından biri, 20 Temmuz 2014 tarihinde İsrailli asker Şaul Aron'un yakalandığının duyurulmasıydı.

Ebu Ubeyde, savaş sırasında Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen askeri operasyonları anlattıktan sonra, bir dizi zırhlı araca düzenledikleri pusudan bahsetti ve ardından şu ifadeleri kullandı: “Düşman, bu operasyonda verdiği gerçek kayıp sayısını itiraf etmekte tereddüt etti. Öyleyse 6092065 numaralı asker Şaul Aron'un kayboluşunu nasıl gizleyebilir? Bu asker, operasyonda Kassam Tugayları tarafından esir alındı.”

Kassam Tugayları'nın sesi

Ebu Ubeyde, mevcut tüm araçlarla dünyayla iletişim kurmaya özen gösterdi. Bazen mesajlarını Gazze Şeridi, Batı Şeria veya İsrail'deki Filistinlilere, bazen de İsrail halkına yöneltti. Çoğunlukla İsrail hükümet başkanlarının ve politikacıların performansını eleştirdi. Ayrıca Arap halkına ve uluslararası kuruluşlara da seslendi.

Ebu Ubeyde, el-Aksa televizyonu tarafından yayınlanan ve diğer kanalların tekrarını verdiği konuşmaların yanı sıra, mesajlarını daha geniş bir kitleye ulaştırmak için sosyal medyayı da kullandı. Bir Facebook sayfası ve çeşitli Twitter hesapları (şimdiki X) oluşturdu, ancak bu hesapların tümü bir süre sonra, bazen oluşturulduktan birkaç saat sonra silindi.

xsdfrgt
Ebu Ubeyde, Gazze Şeridi'nde yaptığı konuşma sırasında (İzzeddin el-Kassam Tugayları)

Ebu Ubeyde, Nisan 2016'da Twitter hesabının kapatılmasına yanıt olarak şunları söyledi: “Twitter, düşmanın baskısına boyun eğdi. Bu da bize, bu şirketin Filistin davasına karşı tarafsız ve adil davranmadığı, siyasi baskıya boyun eğdiği ve Filistinli mağdurların aleyhine Siyonist zalimlerin yanında yer aldığı izlenimini veriyor.”

Facebook ve Twitter hesapları defalarca kapatıldıktan sonra Ebu Ubeyde, Telegram uygulaması üzerinden mesajlar göndermeye ve çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan kayıtlı video veya sesli konuşmalarda yer almaya başladı.

Ebu Ubeyde, Mescid-i Aksa’yı savunmak, devam eden askeri hazırlıklar ve İsrail askerlerini yakalayıp daha sonra İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklularla takas etmek gibi birçok konuda Hamas'ın mesajlarını halka iletmeye özen gösterdi. Onun birçok ifadesi dikkat çekti ve bazıları ünlü oldu. Bunlardan biri de Gazze'deki çeşitli çatışmalarda Kassam Tugayları savaşçıları ile İsrail güçleri arasındaki yakın muharebeyi anlatmak için sık sık kullandığı ‘sıfır mesafeden’ ifadesidir.

sdefrty
Eski ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Kasım 2023'te Ankara'yı ziyareti sırasında Ebu Ubeyde'nin resmini taşıyan Türk protestocular (AFP)

Mevcut savaş sırasında Gazze Şeridi'ndeki İsrailli tutuklularla ilgili mesajlar yayınladı. Konuşmalarının sıklığı zamanla azaldı. Ebu Ubeyde’nin son dönemde yazılı açıklamalarla yetinmesi, suikast girişimleri ve Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanları arasında hayatta kalıp kalmadığına dair soru işaretlerine yol açtı.

Yüzünü ve adını biliyoruz

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sık sık Ebu Ubeyde’ye yanıt vererek, konuşmalarını, mesajlarını ve yüzünü kefiye ile gizlemesini eleştirdi.

El-Aksa televizyonu daha önce İsrail tarafından hacklenmiş ve bu sırada İsraillilerin Ebu Ubeyde olduğuna inandıkları kişinin fotoğrafı gösterilerek gerçek isminin Huzeyfe el-Kahlut olduğu iddia edilmişti. Adraee daha sonra aynı adı ve fotoğrafı birkaç kez kullandı.

İsrail haber sitesi Ynet dün, İsrail'in Gazze şehrinde Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde’yi hedef alan bir hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Gazze şehrinde bir Hamas liderine saldırı düzenlediğini açıkladı, ancak hedefin kimliğini belirtmedi.

Şu ana kadar Hamas, İsrail'in düzenlediği saldırında Ebu Ubeyde’nin hayatını kaybettiğini doğrulamadı. Ölümü doğrulanırsa, en önemli siyasi ve askeri liderlerinin çoğunu kaybetmiş olan Hamas için manevi bir darbe olacak ve 20 yılı aşkın süredir Ebu Ubeyde'nin konuşmalarını dinleyen kitle de onu kaybedecek.

Ebu Ubeyde, Twitter hesaplarından birinin kapatılmasına yanıt olarak yayınladığı açıklamada şunları söylemişti: “Mesajımızı birçok yaratıcı yolla ileteceğiz. Düşman ve destekçilerinin Filistin'in kutsal topraklarındaki çatışmanın gerçekliğini görmemeleri ve duymamaları için uyuşturmak ve körleştirmek istedikleri milyonlarca insanın zihinlerine ve kalplerine ulaşabileceğimiz her kapıyı çalmakta ve her medya penceresini açmakta ısrar edeceğiz.”


100 yıllık karışıklık: Lübnan ve Suriye yeni bir kavşakta

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

100 yıllık karışıklık: Lübnan ve Suriye yeni bir kavşakta

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Tony Bouloss

1920'de Büyük Lübnan'ın deklarasyonundan bu yana, Lübnan-Suriye ilişkileri ağır bir vesayet ve inkâr mirası ile yönetildi. Şam, onlarca yıl boyunca Lübnan'ı bağımsız, tam egemen bir devlet olarak tanımayı reddetti ve sınırlar kardeşler değil, düşmanlar arasında belirleniyormuş gibi davrandı. Bu anlayış, iç savaş sırasındaki (1975) doğrudan müdahaleler ve daha sonra Suriye kuvvetlerinin 2005 yılına kadar Lübnan’da kalmasını sağlayan Taif Anlaşması (1989) ile pekişti. Askeri çekilmeden sonra bile Suriye’nin nüfuzu, başta Hizbullah olmak üzere yerel araçlar aracılığıyla devam etti.

Bugün, Beşşar Esed rejiminin Aralık 2024'te devrilmesinden sonra denklem kökten değişti. Şam, Lübnan’ın egemenliğine saygı duyduğunu deklare ettiği, Baas Partisi'ni feshettiği ve kaçakçılık yollarını kapattığı yeni bir aşamaya geçti. Öte yandan Lübnan, General Joseph Avn'ın ocak ayında cumhurbaşkanı seçilmesinden, 1969 Kahire Anlaşması'ndan bu yana ilk kez, silahın Lübnan devletinin elinde toplanmasına yönelik tarihi kararların alınmasından bu yana kritik bir dönüm noktası yaşıyor. Bu, geçmişin sayfalarını kapatıp, sınırları net ve belirlenmiş egemen bir devlete doğru bir sayfa açmak için nadir bir fırsat.

Vesayetten devlete

Esed rejiminin yarım asırdan fazla süren hakimiyetinden sonra ayrılması, Lübnan'ın çok çektiği vesayet dönemini sona erdirdi. Artık “iki ülke tek halk” ifadesini tekrarlayan veya Beyrut'a kendi iç kararlarını dayatan kimse yok. Suriye hükümeti, geçen mart ayında Cidde'de Suudi Arabistan himayesinde Lübnan ile sınırları belirlemek ve güvenlik koordinasyonunu artırmak için müzakerelere başladı. Bu eşi benzeri görülmemiş bir gelişme, zira iki taraf ilk kez Arap himayesi ve uluslararası destek altında iki bağımsız, eşit devlet olarak bir araya geliyor.

Onlarca yıldır hayali çizgiler olarak kalan sınırlar bir öncelik haline geldi. Teknik komiteler çalışmalarına başladı, eski Fransız haritaları Beyrut'a iade edildi ve yasadışı geçiş noktaları kapatıldı. En önemlisi, yeni Şam, artık kaçakçılık faaliyetlerinin korunmayacağını ve Hizbullah'ın himaye ettiği mali kaosu besleyen uyuşturucu fabrikalarının kapatılacağını duyurdu. Bu değişiklikler, uzun zamandır beklenen normal bir ilişkiye kapıyı aralıyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Ordu Komutanı Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı seçilmesi, bölgesel eksenlere boyun eğen bazı seleflerinin aksine, Lübnan içinde bir dönüm noktası oluşturdu. Avn açık ve egemen bir söylem ile görevine başladı; ordu dışında kimse silah sahibi olmayacak, vekalet savaşları yok ve Lübnan, herkesle dengeli ilişkiler kurmaya çalışan tarafsız bir devlettir. Temmuz ayındaki Ordu Günü konuşmasında ise, Cumhurbaşkanı Hizbullah'a silahlarını teslim etmesi çağrısında bulunarak, “Ya devlet ya da çöküş” uyarısında bulundu.

Açıklamalar ile yetinmedi; bu tutumunu pratik adımlara da dönüştürdü. 5 Ağustos'ta Bakanlar Kurulu, orduya yıl sonundan önce tüm yasadışı silahları toplamak için bir plan hazırlama görevini verdi. Bu, Taif Anlaşması'ndan bu yana eşi benzeri görülmemiş ve “Şii İkilisi” bakanlarının çekilmesine rağmen oybirliğiyle alınan bir karardı. İkili silah döneminin sona erdiğini ve egemenliğin bir seçim sloganı değil, bir devlet projesi haline geldiğini gösteren resmi bir açıklamaydı.

Kahire Anlaşması'nın sonu

1969'da imzalanan Kahire Anlaşması, Filistinlilerin Lübnan'daki silahlı varlığını yasallaştırarak, onlarca yıl sürecek bir iç militarizasyonun kapısını açmıştı. O zamandan beri, devlet kontrolü dışındaki silahlar -FKÖ'den solcu milislere ve Hizbullah'a kadar- Lübnan denklemine hakim oldu. Bugün, yarım yüzyıl sonra ilk kez, Lübnan devleti silahın yalnızca kendi elinde toplanacağına resmen karar verdi.

Ordu da kararı uygulamaya başladı; FKÖ ile koordinasyon içinde Filistin kamplarındaki silahları teslim aldı. Litani Nehri'nin güneyindeki Hizbullah mevzilerinin yüzde 85'ini UNIFIL desteğiyle dağıttı ve binlerce personeli askere alarak, dışarıdan mali destek sağlayarak askeri kuvvetini güçlendirdi. Bu, egemenlik kavramının özü olan meşru silah üzerindeki devlet tekeline kademeli bir geri dönüş anlamına geliyor.

Bu dönüşümü desteklemede Arap ve uluslararası, özellikle de Suudi Arabistan'ın rolü göz ardı edilemez. Riyad, sınırları belirleme müzakerelerine ve çalışmalarına ev sahipliği yaptı ve Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ı, Krallığın hem Lübnan hem de Suriye'nin istikrarını destekleme taahhüdünü teyit etmek üzere görevlendirdi. Suudi Arabistan, Maşrık (Levant) bölgesinin güvenliğinin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve Lübnan-Suriye sınırının kontrolünün, gerginlikleri önlemek ve milislerin kullanacağı herhangi bir boşluğu doldurmak için bir ön koşul olduğunu idrak ediyor.

Suudi Arabistan'ın rolü yalnızca diplomatik sponsorlukla sınırlı değil; Lübnan, egemenliğini ve kurumlarını yeniden tesis etme sancılarından kurtulduktan sonra Beyrut’un istikrarına olan güveni yeniden tesis edecek finansal ve ekonomik desteği de içeriyor. Bu açılım ile birlikte Lübnan, İran ve Hizbullah'ın etkisiyle yıllardır süren izolasyonu telafi eden bir Arap desteğiyle çevrili durumda.

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, ele alınması gereken önemli sorunlar hâlâ mevcut. Çökmüş Lübnan ekonomisine yük olan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli mülteci bulunuyor ve bunların geri dönüşü için uluslararası garantiler ile desteklenen ortak bir plana ihtiyaç var. Tutuklular ve kayıp kişiler meselesi iki ülke arasında hâlâ açık bir yara, öte yandan Lübnan ekonomisinin köklü reformlara ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ve uluslararası toplumla güvenin yeniden tesis edilmesine ihtiyacı var. Cumhurbaşkanı Avn ve hükümeti, bu sorunlar çözülmeden egemenliğin yeniden tesis edilemeyeceğinin ve devletin meşruiyetini, vatandaşlarının günlük krizlerini çözdüğü ölçüde inşa ettiğinin farkında.

Uzlaşmanın önündeki engeller

Olumlu göstergelere rağmen, temel bir soru hâlâ ortada duruyor: Bugün Lübnan-Suriye anlaşmasının tamamlanmasını engelleyen nedir?

Veriler iki ana faktöre işaret ediyor. Birincisi, Hizbullah'ın devlete yönelik sürekli baskısı ve kökten seçenekleri engellemesiyle temsil edilen Lübnan'ın iç durumu. Hizbullah, doğudan gelen tehditlerle yüzleşme bahanesiyle Suriye ile ilişkilerin elinde bir koz olarak kalmasını sağlamaya çalışıyor ve böylece nihai bir uzlaşıya varma girişimlerini engelliyor.

İkinci faktör ise, bazı Lübnan güçlerinin yeni Suriye hükümetine ilişkin siyasi duruşuyla ilgili. Bu güçlerin bir kısmı, Şam'daki mevcut aşamayı, temel olmaya değmeyen geçici bir aşama olarak görüyor. Bazıları, Esed döneminin sona erdiğini ve yeni bir siyasi aşamanın başladığını kabul etmeyi reddediyor ve Suriye'deki gelişmeleri geçici olarak değerlendiriyor. Bu tereddüt veya inkâr, Lübnan'ın doğu komşusuyla ilişkiler konusunda birleşik ve kararlı bir tutum geliştirmesini engelliyor.

Bu iki faktör -bir yanda Hizbullah'ın baskısı, diğer yanda bazı siyasi güçlerin tereddüdü- nihai bir ayrılığı engelleyen bir duvar oluşturuyor ve Lübnan'ı geçmişin mirası ile geleceğe dair özlemleri arasında sıkışmış halde bırakıyor.

Bir daha karşımıza çıkmayabilecek bir fırsat

Lübnan ve Suriye bugün tarihi bir anın eşiğinde. Esed rejiminin düşüşü ve Hizbullah'ın gücünün azalması, iki ülke arasındaki normal ilişkinin önündeki iki ana engeli ortadan kaldırdı. Joseph Avn'ın seçilmesi devlet kavramına itibarını iade etti ve Kabine'nin silahın yalnızca ordunun elinde toplanması kararı, egemenliğe giden yeni bir süreç başlattı. Suudi Arabistan ve Arap desteği de bu sürecin pekiştirilmesi için vazgeçilmez bir kılıf sağlıyor.

Ancak fırsat ebedi değil. Lübnanlılar rehavete kapılırsa veya Suriyeliler vesayet içgüdülerine geri dönerse, birçokları gibi bu fırsat da kaçırılabilir. Bu, hukukun üstünlüğü ve net sınırlar temelinde yeni bir Lübnan'ın inşa edildiği andır. Bir asırlık karışıklığın ardından belki de sayfayı çevirip Beyrut ile Şam arasında denkliğe dayanan bir ilişki kurmanın zamanı gelmiştir. Bu ilişki Lübnan'ın bağımsızlığını koruyacak, Suriye'nin istikrarını sağlayacak ve savaştan bitkin düşmüş iki halk için farklı bir geleceğin kapısını açacaktır.


Şera'nın Suriye vilayetlerini ziyaretleri, yönetimine olan halk desteğini güçlendiriyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Humus vilayetinde Daru’s Selam proje paketinin temelini attı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Humus vilayetinde Daru’s Selam proje paketinin temelini attı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Şera'nın Suriye vilayetlerini ziyaretleri, yönetimine olan halk desteğini güçlendiriyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Humus vilayetinde Daru’s Selam proje paketinin temelini attı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Humus vilayetinde Daru’s Selam proje paketinin temelini attı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Suriye'nin orta kesiminde yer alan Hama kenti, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’ya yönelik halk desteğinin merkezi gibi görünüyordu. Ahmed eş-Şera, cuma günü sürpriz bir ziyaret gerçekleştirerek Humus, Hama ve İdlib olmak üzere üç Suriye vilayetini kapsayan bir tur yaptı. Bu ziyaret sırasında kendisini coşkuyla karşılayan binlerce kişinin oluşturduğu kalabalığın spontane bir şekilde bir araya gelmesi dikkat çekiciydi. Bu durum, yeni Suriye yönetiminin halk desteğinde düşüş yaşandığını öne süren bazı medya raporlarını çürüten bir adım olarak değerlendirildi. Söz konusu raporlar, temmuz ayında yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği Suveyda olaylarının ardından ortaya çıkmıştı. Ülkede artan iç sorunlar, bazı bölgelerde yükselen bağımsızlık ya da kendi kaderini tayin etme çağrılarıyla daha da ciddi bir hâl alırken, İsrail’in Suriye topraklarına yönelik saldırılarını sürdürmesi de bu karmaşık tabloya eklenmiş durumda.

Anonim kalmayı tercih eden hükümete yakın kaynaklar Şarku’l Avsat'a, Şera'nın yönetiminin ülkedeki beş şehir (Dera, Deyrizor, Humus, İdlib ve ülkenin merkezi olarak kabul edilen Hama) üzerine kurulu olduğunu söyledi. Bu şehirlerin homojen ve uyumlu bir yapıya sahip olduğunu ve sağlam bir temel oluşturduğunu belirten kaynaklar, Humus ve Hama'da halkın aşırı coşkusuna dikkat çekti. İdlib, son yıllarda Beşşar Esed rejimine karşı mücadelede Şera'nın ana üssüydü.

Kaynaklar, Şera'nın tüm Suriye illeriyle, özellikle başkent Şam ve ekonomik başkent Halep ile ilgilendiğini, ancak yeni hükümetin bu beş şehri devlet otoritesini inşa etmek için güvenebileceği temel bir kuluçka merkezi olarak gördüğünü bildirdi.

cdfvghy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, cuma günü Hama vilayetinden gelen üst düzey yetkililer ve önemli şahsiyetlerle bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Şera, cuma günü Humus ve Hama vilayetlerinin sakinlerini ziyaret ederek sürpriz yaptı. İdlib sakinleri ise cuma günü vilayetin kırsal kesimindeki kasabaları ziyaret ettikten sonra turunu kendileriyle bir toplantıyla sonlandıracağını umduklarını söylediler. Şera'nın turunun önceden duyurulmamış olması, insanların onu karşılamak için toplanmasını engellemedi. Humus'ta cuma sabahı sokaklar ve meydanlar kalabalıktı; çekilen video görüntülerinde yaşlı kadınlar görülüyordu. Bu kadınlardan biri, Suriye Cumhurbaşkanı’nı görmek için sabırsızlandıklarını söyledi. Humuslu genç erkekler de onu korumak için Hama şehrine doğru yola çıktıktan sonra konvoyuna eşlik ettiler. Şera, Humus'un karşılamasına sıcak bir şekilde yanıt verdi ve konuşma yapmaya hazırlıklı olmasa da kalabalığa şöyle seslendi: “Humus halkı, bana iyi bakın, çünkü ben sizin damadınızım.”

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre ziyareti sırasında Şera, ‘devletin vatandaşlarıyla doğrudan iletişim kurma ve onların isteklerini dinleme konusundaki istekliliğini vurgulamak’ amacıyla Humus vilayetinden üst düzey yetkililer ve önemli şahsiyetlerle bir araya geldi. Humus gezisi sırasında Şera, Vali Abdurrahman el-Ama'nın da katılımıyla Daru’s Selam proje paketinin temelini attı. Şera ayrıca, yeniden inşa planlarının yeni aşamasının başlangıcını ve eyaletteki yatırımların teşvikini müjdeledi.

Hama şehrinde halk Şera’yı şehrin girişinde yedi deve keserek karşıladı. Hama'daki yerel kaynaklar Şarku’l Avsat'a, Hama'nın Suriye'nin en önemli koyun eti üretim merkezi olduğunu söylediler. Ancak, deve seçilmesinin nedeni, Hama halkının ‘Baas rejiminin baskısı karşısında develer kadar sabırlı olduklarını ve son nefeslerine kadar sabırlı olup Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın yanında durmaya hazır olduklarını’ göstermekti. Şera'nın Hama'nın ileri gelenleriyle yaptığı toplantıya katılan kaynaklara göre Suriye Cumhurbaşkanı, Hama halkına üç yıl önce İdlib'te Hama’dan gelen bir heyetle yaptığı toplantıyı hatırlattı. O toplantıda heyet ona bir kılıç ve Hama'yı kurtarma sözü vermişti. Şera, o zaman onlara Şam'ın kurtarılmasına katılmaya hazır olup olmadıklarını sorduğunu ve onların ‘sözlerini yerine getirip onunla birlikte Şam'a girdiklerini’ belirtti. Hama halkı cuma günü, 2012 yılında Beşşar Esed rejimine karşı en büyük gösterilere sahne olan el-Asi Meydanı'nda Şera'yı karşılamak için toplandı ve İsrail aleyhine sloganlar attı.

sdfrgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Hama vilayetinin önde gelen isimleriyle bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Aynı durum Şera'nın vilayetin kırsal kesimindeki Maarat en-Numan ve Serakib'te vatandaşlarla yaptığı toplantı sırasında İdlib vilayetinde de yaşandı. İdlib şehrinin es-Saat Meydanı'nda da çok sayıda vatandaş onu karşılamak için toplandı.

Gözlemciler, 6 Mart'ta kıyı kesiminde yaşanan olaylardan önce başladığı ziyaret turlarına devam eden Şera'nın, Suriye vatandaşlarını yeni bir Suriye inşa etme projesine devam etmek için bir araya getirmeye çalıştığını söyledi. Şera'nın, Arap kabilelerinin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaşmazlığın çözülmesindeki gecikmeden dolayı öfkeli olduğu doğudaki Deyrizor ve kuzeydoğudaki Rakka vilayetlerini de ziyaret etmesi bekleniyor.

Suriye Cumhurbaşkanı’nın bu hamlesi, eylül ayı ortasında yapılacak Halk Meclisi seçimleri ve Birleşmiş Milletler (BM) toplantılarına katılmak üzere New York'a yapacağı seyahatten önce geldi. Bu gelişmelerin arka planında, ABD'nin İsrail ile bir güvenlik anlaşması veya mutabakat imzalanması için baskı yaptığına dair haberler yer alıyor.