Erken yaşta diyabet hastanın ömrünü kısaltıyor

Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 19 ülkede tip 2 diyabet tanısı alan bireylerin yaşam beklentisiyle ilgili araştırmada, 30'lu yaşlarda diyabete yakalanan birinin, normalden 14 yıl daha az yaşadığı belirlendi

(AA)
(AA)
TT

Erken yaşta diyabet hastanın ömrünü kısaltıyor

(AA)
(AA)

İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi öncülüğüne gerçekleştirilen çalışmada Almanya, Fransa, ABD ve Türkiye gibi 19 gelişmiş ülkedeki 1,5 milyon diyabet hastasının verileri analiz edildi.

Türkiye'den Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Servet Altay'ın katıldığı bilimsel çalışma, dünyanın prestijli tıp dergilerinden Lancet Diyabet ve Endokrinoloji'de yayımlandı.

Prof. Dr. Altay, diyabetin Türkiye ve dünya için en önemli halk sağlığı problemlerinden biri olduğunu söyledi.

Dünya çapında bir çalışma gerçekleştirildiğini belirten Altay, "Çalışmadaki hedefimiz diyabet tanısı alan hastaların normal insan yaşamına göre ne kadar yaşadığı ve ölümcül olaylara ne kadar maruz kaldığını araştırmaktı." dedi.

Altay, diyabetin beyin, böbrek ve kalbi etkileyip organ hasarına yol açarak ölümlere neden olduğuna dikkati çekti.

Diyabetin insan ömründen çalan bir hastalık olduğunu bu çalışmayla bir kez daha ortaya koyduklarını dile getiren Altay şunları kaydetti:

Çalışmanın sonuçlarına göre 30-39 yaş arasında diyabet tanısı alan biri, normal insan ömrüne göre 14 yıl daha az yaşıyor. 40-49 yaş arası diyabet tanısı alındığında 10 yıl daha az yaşanıyor. 50'li yaşlarda diyabet tanısı alan birinin ise normal insan ömrüne göre 6 yıl daha az yaşadığı ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika grubu karşılaştırıldığında benzer sonuçlar ortaya çıktı ve neredeyse aynı veriler elde edildi. Diyabete ne kadar erken yakalanılırsa o kadar fazla ölümcül sonuçlar ortaya çıkıyor ve az yaşanıyor. Özellikle dünya genelinde gençlerde diyabet çok arttığı için bu sonuçları çok çarpıcı olarak değerlendirebiliriz.

Erken tanı ve doğru tedavi önemli

Prof. Dr. Altay erken tanı ve doğru tedavinin diyabete bağlı ölümleri önlemede çok önemli olduğunu ifade etti.

Çalışmada önemli veriler elde edildiğini aktaran Altay sözlerini şöyle sürdürdü:

Çalışmanın ilginç bulguları var. Eğer glisemik kontrolü iyi sağlarsak ve diyabeti iyi tedavi edersek araştırmadaki erken ölüm rakamlarının düştüğü görülüyor. Dolayısıyla öncelikli hedefimiz diyabet olmamak. Diyabet oluyorsak erken tanı alıp hem yaşam tarzını değiştirip hem de ilaç tedavisi almak lazım. Dünyada ve Türkiye'de diyabet hızla artıyor. Avrupa'da diyabet oranlarına bakıldığında en yüksek ülke Türkiye. Türkiye'de 20-79 yaş arası yetişkin popülasyona bakıldığında 7 milyon diyabet hastası var, 2045 yılında bu rakamın 11,5 milyona yaklaşacağı düşünülüyor.

Altay, obezitenin diyabete yakalanmada birincil risk faktörü olduğuna dikkati çekti.

Obezitenin bireylerde insülin direncini geliştirdiğini dile getiren Altay, "Düzensiz beslenme, fast food tarzı yiyeceklerin tüketilmesi ve egzersizden uzak yaşamın diyabet oranını artırıyor. Bu faktörlerin önüne geçilmesi lazım. Tip 2 diyabetin yüzde 80'i engellenebiliyor. Yaşam tarzını düzelterek diyabeti önleyebiliyoruz." diye konuştu.

Altay ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, çok su içme, nefes darlığı ve görme bozuklukları gibi durumların en belirgin diyabet bulgularından olduğunu sözlerine ekledi.



İlaç kullanmadan kolesterolle başa çıkmanın iki yolu

Kötü kolesterol, kalp krizi riskini artıyor (Unsplash)
Kötü kolesterol, kalp krizi riskini artıyor (Unsplash)
TT

İlaç kullanmadan kolesterolle başa çıkmanın iki yolu

Kötü kolesterol, kalp krizi riskini artıyor (Unsplash)
Kötü kolesterol, kalp krizi riskini artıyor (Unsplash)

Kolesterol seviyesi normalin üstünde olan bazı kişiler, yan etkilerinden dolayı ilaç kullanmak istemeyebiliyor. 

Doktorlar çok yüksek kolesterol seviyelerinde çoğunlukla ilaç kullanılması gerektiğini belirtirken, belirli bir düzeyin altındakiler için bunun zorunlu olmayabileceğini ekliyor. 

Kolesterol, kandaki düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) seviyelerini ifade ediyor. LDL genellikle kötü, HDL ise iyi kolesterol diye anılıyor. 

Kandaki kötü kolesterol oranının artması damarların tıkanmasına ve kalbin kan pompalarken zorlanmasına yol açabiliyor. 

20 yaş ve üzeri yetişkinlerin kanındaki LDL seviyesinin desilitre başına 100 miligram olması sağlıklı kabul ediliyor. 190 miligrama ulaştığında genellikle ilaç yazılırken, Amerikan Kalp Derneği, 189 ve altı için yaşam tarzı değişikliklerine gidilmesinin yetebileceğini belirtiyor. 

Düzenli ve iyi uyumak, sigarayı bırakmak ve stresi azaltmak kolesterol seviyesini düşürebilir. 

Diğer yandan Harvard Üniversitesi T.H. Chan Halk Sağlığı Fakültesi'nden Dr. Frank B. Hu yaşam tarzında yapılacak özellikle iki değişikliğin önemli fark yaratacağını söylüyor.

1) Egzersiz yapmak

Egzersiz yapınca iyi kolesterol kan dolaşımına salınarak damarlardaki yağlı plak birikintilerini topluyor ve vücuttan atılacakları karaciğere taşıyor.

Emory Üniversitesi'nden Dr. Felipe Lobelo, haftada 150 dakika normal veya 75 dakika ağır egzersiz yapmayı tavsiye ediyor.

Uzman, yürümekten yüzmeye kadar çeşitli şekillerde egzersiz yapılabileceğini söylüyor.

Özellikle hayatında spor olmayan kişilerin kolesterol seviyesinin bu sayede düşebileceğini belirten Dr. Lobelo, bazı kişilerin istenen sonuca ulaşmasının biraz vakit alabileceğini de ekliyor.

2) Beslenme biçimini değiştirmek

Vücudun enerjisini nereden aldığı pek çok şey gibi kolesterolü de etkiliyor. 

Kırmızı et ve işlenmiş gıdaların sağlığa çeşitli şekillerde zarar verebildiği pek çok çalışmada görülürken, kolesterolle mücadelede portfolyo diyeti öne çıkıyor. 

Dr. David J.A. Jenkins tarafından geliştirilen bu beslenme biçimi, çoğunlukla bitkisel gıdaları içeriyor. 

Örneğin soya, mercimek, nohut gibi protein kaynaklarının yanı sıra yulaf, arpa, badem ve fındık tüketilmesi tavsiye ediliyor.

Bu beslenme biçimi meyve-sebze sınıfında da patlıcan, brokoli, şalgam, elma, armut ve portakal gibi besinlere odaklanıyor. Ayrıca zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar içeriyor. 

2018'de yapılan bir araştırmada kolesterol seviyesi yüksek olsa da ilaca ihtiyaç duymayan 440 kişi bu diyeti uygulamıştı. Çalışmada kötü kolesterolün yüzde 30 oranında düştüğü kaydedilmişti. 

Yaklaşık 210 bin kişiyi 30 yıl boyunca takip eden başka bir çalışmada da bu diyeti uygulayan kişilerin kalp damar hastalığı riskinin yüzde 14 düştüğü gözlemlenmişti.

İkinci çalışmada yer alan, New York Üniversitesi'nden Dr. Andrea Glenn, bu diyetin sırrının kolesterolü düşüren farklı besinleri bir araya getirmesi olduğunu söylüyor. 

Dr. Glenn, kahvaltıya fındık eklemek ya da kırmızı et yerine nohut ve tofu tüketmek gibi küçük değişikliklerin bile kolesterolü normal seviyeye çekebileceğini belirtiyor.

Egzersiz yapmak ve beslenme biçimini değiştirmenin kolesterole iyi gelebileceğini söyleyen Dr. Hu, "Kesinlikle sihirli bir değnek yok" diye ekliyor: 

Meseleye bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşmalıyız.

Independent Türkçe, New York Times, Healthline, National Library of Medicine, Circulation