İran ile İsrail arasında sırada ne var?

John Bolton, Tahran ile Tel Aviv arasındaki çatışmanın sonuçlarını Independent Arabia için yazdı ve önümüzdeki altı aya ilişkin çok önemli bir uyarıda bulundu.

İran ve vekilleri büyük bir askeri harekâta mı girişecekleri yoksa yeni bir başkan göreve başlayana kadar mı bekleyecekleri konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalacaklar (Independent Arabia)
İran ve vekilleri büyük bir askeri harekâta mı girişecekleri yoksa yeni bir başkan göreve başlayana kadar mı bekleyecekleri konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalacaklar (Independent Arabia)
TT

İran ile İsrail arasında sırada ne var?

İran ve vekilleri büyük bir askeri harekâta mı girişecekleri yoksa yeni bir başkan göreve başlayana kadar mı bekleyecekleri konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalacaklar (Independent Arabia)
İran ve vekilleri büyük bir askeri harekâta mı girişecekleri yoksa yeni bir başkan göreve başlayana kadar mı bekleyecekleri konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalacaklar (Independent Arabia)

John Bolton

İran'ın tercihi ne olursa olsun, İsrail'in Hamas'a karşı kazanacağı kesin zaferin Tahran'ın bölgesel konumunu onarılamaz biçimde zayıflatacağını göz ardı edemez.

İran'ın İsrail topraklarına yönelik ilk açık saldırı devresi, İran topraklarına yönelik ilk açık saldırıyı oluşturan İsrail'in verdiği yanıt ile birlikte artık sona erdi. Ancak tüm bunlara rağmen, Tahran Mollalarının Ortadoğu'da ve Müslümanlar arasında hegemonya kurma yönündeki büyük stratejisinden vazgeçtiğini, İsrail'e karşı uzun süredir devam eden gizli savaşında yatışıp geri çekileceğini kimse düşünmesin. Ancak şimdilik odak noktamız İsrail'in Hamas'ı askeri ve siyasi olarak ortadan kaldırmaya yönelik yakın çabaları ve İran'ın "ateş çemberi" savaş planının geleceği olmalıdır.

İran'ın, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki barbar saldırısı sırasında tam bir "ateş çemberi" stratejisi başlatmayı isteyip istemediği henüz belli değil ve belki de bu konu bir süre daha bilinmez olarak kalacak. İran'ın hedefleri ne olursa olsun, İsrail'in sert tepkisi Hamas'ın konvansiyonel savaş yeteneklerini felce uğrattı. Buna ek olarak, Gazze halkı, Hamas’ın aleyhine dönmeye başladı ki bu hem İsrail hem de Arap dünyası için büyük önem taşıyor. Tahran'ın, 7 Ekim 2023 olaylarıyla ilgili olarak İsrail'in iç siyasi istikrarını ve küresel tepkiyi yanlış değerlendirdiğine şüphe yok. Aynı zamanda İslam Devrimi'nin Dini Lideri Hamaney, Hamas'ın her halükarda kaderine terk edilebileceğine inanıyordu. Ancak İran'ın kendisi ve diğer terörist vekilleri (Husiler, Hizbullah ile Iraklı ve Suriyeli Şii milisler) çok az zarar görmüş olsa da, Hamaney Hamas'ın uğradığı yıkım konusunda endişelenmeli.

Şu anda İran bu yatırımlarından daha fazlasını kaybetme riskini göze almak istemiyor gibi görünüyor. Çoğu Amerikalının kaçınılmaz olarak bildiği gibi Mollaların da Biden yönetiminin iç siyasi zayıflığının boyutunun zaten farkında olmaları muhtemel. Biden'ın ikinci dönem için yeniden seçilmesi konusunda şüpheler hakimken, İran Ayetullahı’nın, Biden'ın İsrail'e destek göstermeye çalıştığı bir dönemde, İsrail'e doğrudan veya müttefik terörist gruplar aracılığıyla yapılacak herhangi bir saldırının ABD'nin güçlü bir tepkisine yol açabileceğinden endişelenmesi haklı ve mantıklı olabilir. ABD seçim kampanyasının beklenmedik sonucu ve Trump'ın ikinci dönem başkanlığının neler getirebileceği, belki de İran tarafında görülen kısa vadeli, geçici duraklamanın açıklaması olabilir. Ayrıca Binyamin Netanyahu hükümetinin düşmesini beklemek de İran için bir hediye olabilir. Zira başka hiçbir İsrailli lider, İran tehdidini bu kadar net bir şekilde anlayamıyor ya da hiçbiri Netanyahu'nun, İsrail'in selefi Ariel Şaron'un "nükleer soykırım" olarak adlandırdığı şeyin kurbanı olmaması konusundaki kararlılığına sahip değil.

Ancak İran'ın tercihi ne olursa olsun, İsrail'in Hamas'a karşı kazanacağı kesin zaferin Tahran'ın bölgesel konumunu onarılamaz biçimde zayıflatacağını göz ardı edemez. Biden yönetimindeki Beyaz Saray bu yaklaşımı izlese bile İsrail kesinlikle sadece saldırılara karşı koyan veya bu bağlamda yanıt verme ile yetinen bir oyuncu değil. Gerçekten de İsrail bundan sonra Hizbullah'ın devasa füze stokunu ve onun oluşturduğu neredeyse varoluşsal tehdidi hedef alabilir. İsrail, İran'ın doğrudan Amerikan müdahalesinden yeterince korktuğuna inanıyorsa, İran'ın büyük karşı saldırılarından korkmadan Hizbullah'ın cephaneliğine karşı kararlı eylemlerde bulunabilir.

Daha da önemlisi, 5 Kasım'da yapılması planlanan ABD seçimleriyle ilgili belirsizlik durumu Tahran'a (gidişat hakkında) net bir yön vermiyor. Trump'ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'ye suikast emri vermesine rağmen Emmanuel Macron, Biarritz'deki G7 zirvesinde Trump'ı dönemin İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile görüşmeye neredeyse ikna etmişti. Dolayısıyla, Biden yönetimine hakim olan görünürdeki zayıflık ve tereddütlere rağmen İran Mollaları, ABD'nin temel ulusal güvenlik çıkarlarına ilişkin sınırlı anlayışı ile Trump'ın yeniden başkanlığa dönüşünü beklemeye karar verebilirler. İran’ın 5 Kasım'dan önce büyük yeni askeri girişimlerde bulunmayı reddetmesi, Husilerin, Hizbullah'ın, Şii milislerin ve hatta bizzat İran'ın İsrail veya ABD’nin ceza niteliğindeki saldırılarına maruz kalmasını önleyecektir.

Bu bağlamda İran, hızla büyüyen Çin-Rusya ekseniyle artan uyumunu ve yakınlaşmasını da dikkate alıyor. Söz konusu eksen, Soğuk Savaş sırasındaki Çin-Sovyet ittifakının çağdaş bir versiyonu ve Pekin büyük ortağı, Moskova ise ona bağlı tarafı oluşturuyor. İran, Ukrayna'ya karşı kullanılmak üzere Rusya'ya insansız hava araçları satıyor. Çin ise Rusya'dan petrol ve doğalgaz alımını artırdı. Çin, Rusya'nın uluslararası mali yaptırımlardan kaçmasını kolaylaştırıyor ve belki de ABD seçimlerinden önce Tayvan'a karşı kararlı bir adım atıp atmamayı düşünüyor. Buna karşılık Pekin'in (ve Moskova'nın) ABD seçimlerinin sonuçları belli olana kadar beklemeye veya bu tarihten önce büyük adımlar atmaya ilişkin bakış açısı, her iki durumunda olumlu ve olumsuz noktaları olduğu için hâlâ belirsiz. Bunun ABD başkanlık seçimleri kampanyaları sırasında partiler düzeyinde şiddetli ve hararetli bir tartışmanın konusu olması bile son derece tehlikeli ve belirsiz, Rusya, Çin ve İran açısından önemli bir kararsızlık faktörüdür.

Bu arada İran ile Pekin-Moskova eksenindeki Kuzey Kore gibi diğer ortaklar arasındaki aleni koordinasyon da netleşti. İran ve Kuzey Kore, nükleer silahlar ve balistik füze programları konusunda uzun süredir yakın iş birliği içindeydi, ancak bu iş birliği bariz nedenlerden dolayı gizli tutuluyordu. Dolayısıyla ilişkilerine ilişkin her türlü gizlilik iddiasından vazgeçmeleri, nükleer silahları yaymaya çalışan bu iki haydut devletin kendilerine olan güveninin arttığının bir göstergesidir. Ne yazık ki, ABD'nin düşmanlarının hepsi, Trump'ın ülkesinin düşmanlarıyla "büyük anlaşmalar" yapma arzusunun, Amerikan ulusal çıkarlarına ilişkin her türlü rasyonel hesaplara üstün gelebileceğinin ve kolaylıkla onları geçersiz kılabileceğinin farkındalar.

Önümüzdeki altı ay için en olası senaryo şu; İsrail saldırıları Hamas'ı köhne bir terör ağı olarak bırakacak ve yine İsrail, Batı Şeria ve Gazze'de terör ile bağlantılı olduğundan şüphelendiği kişilere karşı saldırılarını artıracak. Keza Lübnan sınırında İsrail ile Hizbullah arasındaki gerginlik de yükselebilir. 5 Kasım yaklaştıkça ve seçim sonuçları ve genel tablo netleştikçe, İran ve vekilleri büyük bir askeri harekâta mı girişecekleri yoksa yeni bir başkan göreve başlayana kadar mı bekleyecekleri konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalacaklar. Kimse önümüzdeki altı ayın sakin geçeceğini düşünmesin.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Doğu Akdeniz bir kavşakta: Artan gerilimler mi yoksa yenilenen nüfuz mu?

Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
TT

Doğu Akdeniz bir kavşakta: Artan gerilimler mi yoksa yenilenen nüfuz mu?

Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)

Michael Harari

Doğu Akdeniz'de son 15 yılda yapılan doğal gaz keşifleri, bölgede bir dizi önemli siyasi gelişmeye yol açtı ve benzersiz bir bölgesel yapının oluşmasına katkıda bulundu. Bu yapının özü, İsrail-Yunanistan-Kıbrıs üçgeni arasındaki yakın iş birliğinin yanı sıra, Ocak 2019'da Mısır'ın öncü rol oynadığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun kurulmasıdır.

Forum, yukarıda belirtilen ülkelere ek olarak Ürdün, İtalya ve Filistin'i de içeriyor ve merkezi Kahire'de bulunuyor. Türkiye'nin bu çerçevedeki yokluğu tesadüf değil, zira bu bölgesel blok, birçok açıdan, bölgedeki çoğu ülkenin ve kendi çıkarlarıyla uyuşmadığını düşündüğü Türk politikalarına bir tepki olarak ortaya çıktı. Lübnan'ın foruma katılma daveti aldığını, fakat (açıkça duyurulmadığı gibi) gözlemci olarak bile foruma katılamamasının şaşırtıcı olmadığını belirtmek gerekir. O zamandan beri bölgenin sahne olduğu çalkantılara rağmen, bu bölgesel mutabakat büyük ölçüde bir arada kaldı; bu, özellikle Gazze Savaşı'nın tetiklediği derin gerilimler göz önüne alındığında dikkat çekicidir.

Son birkaç yıl boyunca Türkiye, bu bölgesel gerçekliğe meydan okumaya çalıştı. Son zamanlarda da Mısır ve Körfez ülkeleriyle, özellikle Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerini yeniden kurmayı başardı. Ankara ve Atina arasındaki ilişkilerde de belirgin bir iyileşme görüldü. Bilhassa Esed rejiminin çöküşü ve Ahmed eş-Şara'nın Şam'da iktidara gelmesi, Başkan Trump'ın ikinci bir dönem için Beyaz Saray'a dönmesi de dahil olmak üzere, bölgesel ve uluslararası gelişmeler Türkiye'nin yeni bir güven kazanmasını sağladı.

Türkiye, 2019'da Libya ile münhasır ekonomik bölgeyi belirleyen bir anlaşma imzalayarak yeni bölgesel düzenlemelere daha erken bir dönemde yanıt vermeye çalıştı. 2011'de Kaddafi'nin devrilmesinden bu yana Libya, uluslararası alanda tanınan Trablus'taki ile General Halife Hafter liderliğinde Tobruk'taki iki rakip otorite arasında bir iç savaş ve siyasi bölünmenin pençesinde. Trablus hükümetiyle imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, Girit Adası'nı göz ardı ederek Akdeniz'in büyük bir bölümünü Türkiye ve Libya arasında bölüyordu. Dolayısıyla diğer bölge ülkeleri ve daha geniş ölçüde uluslararası toplumun bu anlaşmayı tanımayı reddetmesi şaşırtıcı değildi.

Son aylarda Ankara, 2019 anlaşmasını onaylamaya her zamankinden daha yakın görünen Tobruk hükümetiyle ilişkilerinde önemli ilerleme kaydetti. Yunanistan, bu hamleyi hemen engellemeye çalıştı ve Dışişleri Bakanı yakın zamanda iki kez Libya'yı ziyaret ederek, Türkiye-Libya deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını zaten reddeden Kahire'yi ikna etmeye çalıştı. Ancak bu çabaları şimdiye kadar pek başarılı olamadı. Hesaplı bir politika izleyen Türkiye, henüz deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını resmen onaylamamış olmasına rağmen, General Hafter ile temaslarını güçlendirdi. Ankara, Libya geleneksel olarak Mısır'ın ulusal güvenlik hesaplarında en önemli önceliklerden biri olmasına rağmen, halihazırda nispeten alt sıralara gerilemiş olmasından faydalandı. Türkiye-Mısır ilişkileri son yıllarda iyileşmiş olduğu için de Kahire bu olumlu gidişatı şu anda tersine çevirme riskine girmeye istekli gibi görünmüyor.

Türkiye, 2019 yılında Libya ile münhasır ekonomik bölgeyi belirleyen bir anlaşma imzalayarak yeni bölgesel düzenlemelere daha erken bir dönemde yanıt vermeye çalıştı

Aynı zamanda, son aylarda Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerginlikte bir yükseliş yaşandı. Ankara, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki elektrik bağlantısı projesine, güzergahının kendi ekonomik sınırları içindeki bölgelerden geçtiğini iddia ederek itiraz etti. Bu anlaşmazlık, Atina'nın Türkiye'ye kısıtlamalar getirmesi için Avrupa Birliği'nden (AB) destek almaya çalışmasıyla Brüksel'de bir dizi diplomatik hamleye yol açtı.

Türkiye'nin temel amacının, son 15 yıldır dışlandığı bölgesel yapıyı zayıflatmak olduğu aşikar. Ankara'nın stratejik konumunun, özellikle Suriye'deki dönüşümler, Başkan Trump'ın iktidara dönüşü, ABD'nin kıtaya ve NATO'ya olan bağlılığındaki gerileme ile birlikte Avrupa’nın artan güvenlik ihtiyaçları gibi bir dizi radikal gelişme sayesinde son iki yılda iyileştiği göze çarpıyor. Ankara ayrıca, bölgesel konumunu güçlendirmek için göç kartını da kullanıyor ve Libya'dan artan düzensiz göç dalgaları ile ilgili Avrupa'nın ve özellikle de İtalya'nın endişelerinden yararlanıyor.

6u7ı8
ABD Başkanı Donald Trump, 25 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile el sıkışıyor (AFP)

Buna ek olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington'a yaptığı başarılı ziyaret ve Başkan Trump ile arasındaki kişisel uyum, Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki rolünü yeniden kazanma gücüne olan güvenini artırdı. Ziyaret, Türkiye'nin 2045 yılına kadar ABD'den sıvılaştırılmış doğal gaz ithal etmeye devam etmesi ve 225 adet Boeing yolcu uçağı satın alınması konusunda bir anlaşmaya varmasıyla sonuçlandı. F-35 meselesi henüz çözüme kavuşmamış olsa da Başkan Trump, sorunun çözülebileceğini ima ederek, “Ama önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizim için bir şey yapması gerekiyor” dedi. İki taraf, İsrail ile Suriye'deki Kürtler konusunda da anlaşmazlıkları aşmayı başardı.

Bu hamlelerin, özellikle Ankara ve Atina arasındaki bölgesel gerginlikleri daha da kötüleştirebileceği endişesi devam ediyor. Bu durum, esas olarak Akdeniz ve özellikle de Girit adası yakınlarındaki tartışmalı sularda arama ruhsatları konusundaki anlaşmazlıklara ek olarak, AB için hayati önem taşıyan ve 670 milyon avroluk finansman sözü verdiği elektrik bağlantısı projesi konusundaki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor. Bu bağlamda, Türkiye birkaç hafta önce, planlanan bağlantı için deniz tabanı araştırmaları yapan Cebelitarık bandıralı bir araştırma gemisini durdurdu ve gemiyi geri dönmeye zorladı.

Suriye ve Lübnan arasındaki sınırların belirlenmesi

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriye ve Lübnan'da yaşanan köklü dönüşümler, bölgesel rekabeti de etkileyecektir. Şam'da Şara rejiminin istikrara kavuşmasıyla birlikte, iki ülkenin yakında kara ve deniz sınırlarını belirlemek için anlaşmalar imzalamaya çalışması bekleniyor. Akdeniz'deki bu deniz sınırları büyük ekonomik ve stratejik öneme sahip. Ankara'nın Şara ile yakın bağları ve artan özgüveni, Doğu Akdeniz'deki rolünü güçlendirmek için bu müzakerelerin gidişatını etkilemeye çalışacağını gösteriyor. Bu gelişmelerin, başta İsrail, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır olmak üzere bölgedeki çeşitli ülkeler ve Avrupa üzerinde doğrudan etkileri olacaktır.

Filistin tarafının ve özellikle de Gazze Deniz Gaz Sahası'nın bölge enerji sektöründeki rolüne de işaret etmek önemlidir

Bu taraflar arasında Kıbrıs ve Lübnan, 2007 yılında imzalanan ve henüz onaylanmamış olan deniz anlaşmasının tamamlanması için yakın zamanda müzakerelere yeniden başladı. İki taraf da büyük engeller oluşturması beklenmeyen nihai bir anlaşmaya varmayı hedefliyor ve bu anlaşma her iki ülke için de büyük önem taşıyor.

Filistin tarafının ve özellikle de Gazze Şeridi'ne yaklaşık 35 kilometre uzaklıkta bulunan Gazze Deniz Gaz Sahası'nın bölge enerji sektöründeki rolüne de işaret etmek önemlidir. Bu saha, ticarileştirilmesi için uygun koşullar sağlandığı takdirde Filistin için büyük bir potansiyel taşımaktadır.

dfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Mısır Petrol Bakanı Tarık el-Molla, İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz ve ABD Enerji Bakanı Rick Perry, 25 Temmuz 2019'da Kahire'de düzenlenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nda (EMGF) bir araya geldi (AFP)

İsrail, bölgesel sahneyi stratejik bir bakış açısıyla yorumladığını kanıtladı. Türkiye ile yaşadığı anlaşmazlık ve medyada Arap Baharı olarak adlandırılan olayların yansımalarının ardından, hızla inisiyatif alarak Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan bölgesel yapıya entegre oldu. Bu strateji hem siyasi hem de ekonomik düzeyde etkinliğini kanıtladı; Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde mevcut gerginliklere rağmen, şimdiye kadar önemli bir kopuş yaşanmadı. Benzer şekilde, Yunanistan ve Kıbrıs, Brüksel'de İsrail'i desteklemeye devam ediyor. Buna ilaveten İsrail, Mısır ve Ürdün için kritik bir doğal gaz kaynağı.

Bölgenin geleceğinin, Gazze'de devam eden savaşın kaderinden ve yakın gelecekte sona erme ihtimalinden büyük ölçüde etkileneceği aşikar. Trump'ın Gazze planı, bölgenin tamamı için yeni ufuklar açabilir. Son 15 yılda Doğu Akdeniz, uluslararası alanda geniş ilgi gören kritik bir alt bölge haline geldi. Ancak, bu ilgiye rağmen gerilimin artması ve bir çatışmanın patlak vermesi riski hâlâ devam ediyor.


İsrail, Greta Thunberg'i gözaltındayken kendi bayrağını öpmeye zorladı

İsveçli aktivist Greta Thunberg, Filistin bayrağıyla (Reuters)
İsveçli aktivist Greta Thunberg, Filistin bayrağıyla (Reuters)
TT

İsrail, Greta Thunberg'i gözaltındayken kendi bayrağını öpmeye zorladı

İsveçli aktivist Greta Thunberg, Filistin bayrağıyla (Reuters)
İsveçli aktivist Greta Thunberg, Filistin bayrağıyla (Reuters)

İsveçli aktivist Greta Thunberg, Gazze Şeridi'ne yiyecek ve ilaç ulaştırmaya çalışan Küresel Sumud Filosu'na katıldığı için diğer aktivistlerle birlikte gözaltına alındıktan sonra İsrail'de sert muameleye maruz kaldığını İsveçli yetkililere bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın İngiliz gazetesi The Guardian'dan aktardığı habere göre, İsveç Dışişleri Bakanlığı'nın Thunberg'in arkadaşlarına gönderdiği e-postada, aktivisti hapishanede ziyaret eden bir yetkili, Thunberg'in tahtakuruları ile istila edilmiş bir hücrede tutulduğunu ve yiyecek ve su sıkıntısı çektiğini iddia ettiğini söyledi.

E-postada şöyle yazıyordu: “Büyükelçilik Greta ile görüşebildi. Bize susuz kaldığını ve yeterli miktarda su ve yiyecek alamadığını söyledi. Ayrıca vücudunda, tahtakurularının neden olduğundan şüphelendiği bir kızarıklık geliştiğini de belirtti. Kendisine kötü muamele edildiğini ve sert yüzeylerde uzun süre oturmaya zorlandığını söyledi.”

Greta ile görüşen İsveçli yetkili, “Başka bir aktivist, Greta'nın fotoğrafı çekilirken İsrail bayrağını öpmeye zorlandığını gördüğünü söyledi” dedi.

Bu iddia, İsrail güçleri tarafından gözaltına alınan ve dün serbest bırakılan filodaki iki aktivist tarafından da doğrulandı.

Küresel Sumud Filosu katılımcılarından Ersin Çelik, Anadolu Ajansı'na (AA) şunları söyledi: “Greta'yı gözlerimizin önünde saçlarından sürüklediler, dövdüler ve İsrail bayrağını öpmeye zorladılar. Diğerlerine ibret olsun diye ona akla gelebilecek her şeyi yaptılar.”

Filoya katılan gazetecilerden Lorenzo D'Agostino, İstanbul'a döndükten sonra yaptığı açıklamada, Thunberg'in “İsrail bayrağını öpmeye zorlandığını ve askerlerin onunla alay ettiğini” belirtti.

Thunberg, Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail deniz ablukasını kırmak amacıyla insani yardım taşıyan 40'tan fazla gemi ve tekneden oluşan Küresel Sumud Filosu'na katılan 437 aktivist, milletvekili ve avukat arasında yer aldı.

Perşembe ve cuma günleri İsrail güçleri tüm tekneleri durdurdu ve mürettebatını gözaltına aldı. Mürettebatın çoğu, Negev Çölü’nde bulunan ve İsrail tarafından ‘silahlı veya terörist faaliyetlere karışmakla’ suçlanan Filistinli mahkumları tutmak için kullanılan yüksek güvenlikli Ktziot Hapishanesi'nde tutuluyor.

Birleşik Krallık merkezli insan hakları ve hukuk reformu örgütü Adalah'ın avukatlarına göre, aktivistler ‘sistematik ihlallere’ maruz kaldı. Aktivistlere su, tuvalet, ilaç ve avukatlarıyla acil görüşme hakkı verilmedi; yasal süreç, adil yargılama ve hukuki temsil gibi temel hakları açıkça ihlal edildi.

Filoyu temsil eden İtalyan hukuk ekibi, tutukluların ‘Greta'ya verilen ve kameraya gösterilen bir paket cips’ dışında ‘saatlerce yiyecek ve su verilmeksizin’ bırakıldıklarını doğruladı. Avukatlar ayrıca, sözlü ve fiziksel istismar vakaları da bildirdi.


Hindistan, Taliban yönetiminin dışişleri bakanını bu ay içinde ilk kez ağırlayacak

 Afganistan Geçici Hükümet Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki, Tahran'da düzenlenen Filistin Uluslararası Konferansı'na katılmıştı (Reuters)
Afganistan Geçici Hükümet Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki, Tahran'da düzenlenen Filistin Uluslararası Konferansı'na katılmıştı (Reuters)
TT

Hindistan, Taliban yönetiminin dışişleri bakanını bu ay içinde ilk kez ağırlayacak

 Afganistan Geçici Hükümet Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki, Tahran'da düzenlenen Filistin Uluslararası Konferansı'na katılmıştı (Reuters)
Afganistan Geçici Hükümet Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki, Tahran'da düzenlenen Filistin Uluslararası Konferansı'na katılmıştı (Reuters)

Afganistan Geçici Hükümet Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada, bu ay Yeni Delhi'yi ziyaret edeceğini söyledi. Ziyaretin, Taliban hükümetinden üst bir yetkilinin Hindistan'a yapacağı ilk ziyaret olacağını belirten Bakan Vekili Muttaki, diğer ülkelerin de Rusya'nın izinden giderek Afganistan hükümetini tanımasını umduğunu ifade etti.

Dışişleri Bakanlığı, Muttaki'nin 7 Ekim'de yapılması planlanan Moskova zirvesinden sonra Hindistan'ı ziyaret edeceğini duyurdu.

Taliban’ın birçok üst düzey yetkilisi gibi, Bakan Vekili Muttaki de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından seyahat yasağı ve mal varlığının dondurulması şeklinde birtakım yaptırımların uygulanan isimler arasında. Ancak bu yaptırımların geçici olarak kaldırılmasına izin verildi.

Bu duyuru, Taliban liderinin emriyle ülkedeki iletişimlerin tamamen kesilmesinden iki gün sonra geldi. Lider, bu önlemle ilgili henüz herhangi bir açıklama yapmadı.

GTHY
Taliban'ın internet ve telefon ağlarını aniden kesmesinin ardından Afganistan'da hayat iki gün boyunca tamamen durma noktasına gelirken, Kabil'de 4G internet hizmetlerini tanıtan bir reklam panosunun altından geçen araçlar, 30 Eylül 2025 (AFP)

Afganistan’ın Batı destekli hükümetini devirerek 2021 yılında yeniden iktidara gelen Taliban'ın Afganistan'da kurduğu emirliği bugüne kadar yalnızca Moskova tanıdı.

Taliban, o tarihten beri uluslararası taraflarca tanınma ve yatırım arayışında olmuş ve sonunda ABD ve İngiltere vatandaşı olan bazı tutukluları serbest bırakmıştı.

Ancak, eğitim ve kamusal yaşamdan dışlanan kadınlara ve kız çocuklarına uygulanan kısıtlamalar, Batı ülkeleri için büyük bir engel teşkil ediyor. Çoğu ülke şu anda vatandaşlarına Afganistan'a seyahat etmekten kaçınmalarını tavsiye ediyor.