İsrail'in kara saldırısını püskürtmek için güvenli bir sığınak: Hizbullah tünelleri

İsrail’in hava üstünlüğüne karşı koyma ve yeraltında manevra özgürlüğü sağlama girişimi olarak tüneller

Lübnan sınırında 2019 yılında keşfedilen bir tünelin girişindeki bir İsrail askeri (AFP)
Lübnan sınırında 2019 yılında keşfedilen bir tünelin girişindeki bir İsrail askeri (AFP)
TT

İsrail'in kara saldırısını püskürtmek için güvenli bir sığınak: Hizbullah tünelleri

Lübnan sınırında 2019 yılında keşfedilen bir tünelin girişindeki bir İsrail askeri (AFP)
Lübnan sınırında 2019 yılında keşfedilen bir tünelin girişindeki bir İsrail askeri (AFP)

İsrail, Lübnan-İsrail cephesinde geniş çaplı bir savaş tehdidinin zirveye ulaştığı bir dönemde, Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyindeki tünel ağına ilişkin endişelerini yineledi ve bu tünelleri Hizbullah’ın en önemli kozlarından biri olduğunu söyledi.

Son olarak 21 Şubat'ta Fransız gazetesi Libération tarafından yayınlanan ve Lübnan’daki Hizbullah Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki Hamas Hareketi’ninkinden daha sofistike bir gizli tünel ağına sahip olduğunu ortaya koyan güvenlik raporları sonrası İsrail’in bu endişeleri daha da arttı.

Askeri ve strateji uzmanı Tuğgeneral Dr. Hasan Cuni’ye göre Hizbullah ve Hamas'ın tünel ağları, korunaklı ve güvenli bir ulaşım imkanı sağladıkları için İsrail saldırılarına karşı özel bir stratejinin parçası. Şarku’l Avsat'a konuşan Dr. Cuni, tünel ağlarının İsrail'in hava üstünlüğüne karşı yer ve gök arasında bir denge kurulmasına katkıda bulunduğunu ve çatışmaları yataydan çok dikey hale getirdiğini vurguladı.

Lübnan Ordusu Komuta ve Kurmay Koleji'nin komutanlığını yapmış olan Dr. Cuni, tünel stratejisinin Hizbullah'ın en önemli kozlarından biri olduğunu ve bu tünellerin Hizbullah’a yeraltında manevra özgürlüğü sağladığını söyledi. Dr. Cuni'ye göre ahtapot kollarına benzeyen tünel ağları, özellikle silahlı unsurların, silahların ve füzelerin sahada şok edici sürprizler oluşturacak şekilde başka noktalara taşınması açısından, yer üstündeki askeri operasyonlarla entegre olacak şekilde kazıldı.

Bölgesel tünelcilik ağı

Kuzeydeki tehditlere odaklanan İsrail merkezli Alma Araştırma ve Eğitim Merkezi, 2006 yılındaki İkinci Lübnan Savaşı'nın ardından Hizbullah'ın Kuzey Korelilerin ve İranlıların yardımıyla Lübnan'da ‘Hamas Metrosu’ndan (Hamas’ın açtığı tünellere İsrail tarafından verilen ad) daha büyük bir bölgesel tünel ağı oluşturduğunu kaydetti. Merkeze göre Lübnan’ın güneyi, kayalık tepeler ve vadiler de dahil olmak üzere farklı bir araziye sahip olduğundan Gazze Şeridi’ne benzemiyor. Dolayısıyla İsrail'in değerlendirmeleri Hizbullah'ın İsrail'in 10 kilometre derinliğine kadar tünel kazmayı başardığı fikrini kabul etmiyor. Sert kayalık arazi ve dağlardan bahsettiğimizden böyle bir şey insanüstü çaba gerektirir ve Hizbullah’ın bu şekilde tünel kazma başarısı İsrail için sıradan bir başarısızlıktan ziyade ‘askeri bir skandal’ anlamına gelir.

xscdvf
İsrail tarafından Lübnan'ın güneyine düzenlenen bir bombardıman (Reuters)

İsrail, Hizbullah'la girdiği her çatışmada, hedef aldığı noktaları askeri tesisler, füze platformları ya da silah depoları olarak tanımlıyor, ancak tünellerin bir haritasına ya da tüneller hakkında yeterli bilgi elde edemiyor. Dr. Cuni, Hizbullah'ın ‘tünellerini savunma sisteminin önemli bir parçası olacak şekilde oldukça sofistike bir yapıda inşa ettiğine, özellikle de her zaman kuşatma altında olan ve sürekli izlenen Gazze Şeridi'nin aksine rahat koşullarda ve elverişli bir coğrafi ortamda inşa ettiğine’ inandığını ifade ediyor. Dr. Cuni, Hizbullah'ın tünelcilik alanındaki kapsamlı bir uzmanlıktan faydalandığını, Kuzey Kore'nin gelişmiş kazı yöntemlerinden yararlanmış olabileceğinin söylendiğini ve tünellerin gerilla savaşı faaliyetleri için geliştirilmesine katkıda bulunması nedeniyle İsrail'le savaşma kabiliyetini kaçınılmaz olarak artıracağına inanıyor. Dr. Cuni, ‘bu tünellerin sadece savunma amaçlı değil, saldırı amaçlı operasyonlarda da kullanılma ihtimalini, yani işgal altındaki Filistin topraklarına uzanma olasılığını’ da göz ardı etmiyor.

Güvenli bir ulaşım ağı

Tünellerin önemine ilişkin bir video propaganda kampanyası başlatan Hamas'ın askeri medyasının aksine Hizbullah'ın, İsrail'in tehditlerinin sıklığına ve İsrail’in Lübnan'ın güneyine yönelik bir kara harekâtı başlatma tehdidine rağmen bu yöntemi izlememesi, uzmanların ve gözlemcilerin İsrail'in tüneller hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı ve sürprizlerden korktuğu yönündeki kanaatlerini güçlendirdi. Yakın Doğu ve Körfez Askeri Analiz Enstitüsü (INEGMA) Direktörü Dr. Riyad Kahveci, ‘tüm bilgilerin ve verilerin Hizbullah'ın yeraltında güvenli bir şekilde hareket etmesini sağlayan geniş bir tünel ağına sahip olduğunu gösterdiğini, İsrail'in büyük hava üstünlüğü sayesinde yer üstündeki her hareketi izleyebildiğini’ belirtti.

xzscdf
İsrail ordusu tarafından Lübnan sınırında keşfedilen sınır tünellerinden birini gezen farklı ülkelerin büyükelçileri (AFP)

Şarku’l Avsat’a konuşan Dr. Kahveci, şunları söyledi:

“Tüneller ne kadar büyük olursa, içinden o kadar çok araç ve vasıta geçebilir. Gazze'de gördüğümüz gibi tüneller bir bölgeyi diğerine bağlıyor. Bazı tüneller silah depolamak, bazıları silah üretmek için kullanılıyor, bazıları ise roket fırlatma merkezlerine dönüştürülmüş durumda. Hizbullah'ın ise daha büyük, daha sofistike ve daha karmaşık bir tünel ağı var.”

Savaş tünelleri

İsrail'in kara harekâtı başlatması halinde tünellerin oynayacağı rolü de göz ardı etmeyen Dr. Kahveci, Hizbullah’ın çatışmanın ön saflarında savaş tünelleri olduğunu ve bunların çoğunun taktik operasyonlar ve pusular için kullanıldığını, bunun da İsrail ordusundaki zayiatı arttıracağını söyledi. İsrail'in bir kara saldırısı başlatmak için muazzam bir askeri kapasiteye sahip olduğu doğru olsa da ödeyeceği büyük bedeli kesinlikle hesaplaması gerektiğini söyleyen Dr. Kahveci, “Tüneller kesinlikle (İsrail’in) en büyük bataklığı olacak. Çünkü Hizbullah bunları büyük bir savaş becerisiyle kullanacak” yorumunda bulundu.



Küresel uyuşturucu ağları, Avrupa'yı fethetmek için Afrika'daki nüfuzlarını sağlamlaştırıyor

Uyuşturucu kaçakçılığı ağları, Batı Afrika'daki zorlu güvenlik koşullarından faydalanıyor (AFP)
Uyuşturucu kaçakçılığı ağları, Batı Afrika'daki zorlu güvenlik koşullarından faydalanıyor (AFP)
TT

Küresel uyuşturucu ağları, Avrupa'yı fethetmek için Afrika'daki nüfuzlarını sağlamlaştırıyor

Uyuşturucu kaçakçılığı ağları, Batı Afrika'daki zorlu güvenlik koşullarından faydalanıyor (AFP)
Uyuşturucu kaçakçılığı ağları, Batı Afrika'daki zorlu güvenlik koşullarından faydalanıyor (AFP)

Sagir el-Haydari

Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim (GITO) tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor, başta Balkan ağları olmak üzere, Afrika'daki uluslararası uyuşturucu ağlarının artan faaliyetleri konusunda alarm zilini çaldı.

Balkan ağları, Avrupa'nın kalbine doğru kokain kaçakçılığında faaliyet gösteren en önemli gruplar arasında yer alıyor. Bu grup, odak noktasını Batı Afrika'ya kaydırdı ve bu durum, bölgenin Latin Amerika'dan Avrupa'ya uyuşturucu kaçakçılığı için stratejik bir koridor olarak önemini yansıtıyor.

GITO'ya göre, “bu ağların Batı Afrika'ya kayması, Avrupa'da uyuşturucuya olan talebin artması ve yetkililerin Latin Amerika'dan yaşlı kıtaya uzanan geleneksel koridorlar üzerindeki kontrolünün sıkılaşmasıyla birlikte gerçekleşti.”

Yüzde 30

Suç şebekeleri, Senegal, Sierra Leone, Gine-Bissau, Cape Verde ve Gambiya gibi ülkelerdeki faaliyetlerini genişletmek için Batı Afrika'daki limanların genişlemesinden yararlanmaya çalışıyor.

Raporda, “Balkan ağları küresel sahnede önemli bir konuma ulaştı ve yaşlı kıtadaki kokain ticaretinde yer alan en önemli ağlar arasında sayılıyor” ifadesi yer aldı. Tedarik zincirlerindeki varlıklarını güçlendirmek için Hollandalı suç örgütleri ve “PCC” olarak bilinen Brezilyalı “Birinci Başkent Komutanlığı” örgütüyle kurdukları ittifaklardan yararlandıkları belirtildi.

Afrika meseleleri konusunda uzman siyasi araştırmacı Sultan Alban, “Avrupa'da kokaine olan talebin artması, Latin Amerika'dan yaşlı kıtaya uzanan klasik kaçakçılık rotaları üzerindeki kontrollerin sıkılaştırılmasına yol açan temel faktörlerden biri. Bu durum, Balkan ağlarını, yeni rotalar aramaya itti ve Batı Afrika öne çıktı. Bölge, yeni limanlara ve bu maddeleri taşımak için uygun imkânlara sahip, ancak zayıf denetim mekanizmalarından ve güvenlik icraatlarında eksikliklerden muzdarip, bu da onu uluslararası suç örgütlerinin yerleşmesi için uygun bir ortam haline getiriyor” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportajda Alban, “Bu suç ağlarının başarısı, Avrupa'dan Afrika'ya, Asya'ya ve hatta Primero Comundo gibi organize suç örgütlerini de içeren Brezilya'ya uzanan kıtalararası ittifakların güçlenmesiyle bağlantılı. Bu, onların uluslararası kokain kaçakçılığı zincirlerini kontrol etmelerine olanak tanıyor ve bu maddelerin Batı Afrika'dan Avrupa'ya limanlar aracılığıyla dağıtımını kolaylaştırıyor” şeklinde konuştu.

cdfgthyu
Batı Afrika ülkeleri kaçakçılık ağları ile mücadelede zorluklarla karşı karşıya (AFP)

Alban sözlerini şöyle sürdürdü: “Batı Afrika ülkeleri uyuşturucu kaçakçılığı ağlarıyla mücadelede yapısal zorluklarla karşı karşıya. Güvenlik zaafiyeti, ulusal ve uluslararası otoriteler arasındaki zayıf koordinasyon ve sınırlı teknik kabiliyetler, hatta zayıf askeri lojistik, mücadeleyi engelliyor ve bu ülkelerin sınırlarını kontrol etme kabiliyetlerini kısıtlıyor” dedi. Ardından ekledi, “Güvenlik ekipmanları eksikliği ve diğer sorunlar var. Ancak son zamanlarda Avrupa hükümetleri ile bazı özel uluslararası programların desteği sayesinde güvenlik icraatlarının artırılması gibi, bu durumun iyileştiğine dair işaretler de bulunuyor.”

Alban, suç ağlarının artan faaliyetlerinin Sahra bölgesinde şiddetin, istikrarsızlığın ve yerel terörizmin finansmanının artmasına yol açtığına dikkat çekti. Alban, “Bazı tahminlere göre kaçak kokainin yüzde 30'unun Batı Afrika'dan geçtiğini ve bu oranın artacağını” belirtti.

İdeal bir bölge

Bu uyarılar, Batı Afrika'nın “JNIM” yani Cemaat Nusrat ul-İslam vel Müslimin (İslam ve Müslümanlar İçin Destek Cemaati) gibi silahlı ve radikal örgütlerin artan faaliyetleriyle karmaşık bir güvenlik durumu yaşadığı bir dönemde yapılıyor. Bu örgüt, son zamanlarda saldırılarını yoğunlaştırmayı büyük ölçüde başardı ve Mali ile Burkina Faso rejimlerini daha da kötüsüyle tehdit ediyor.

İngiliz hükümetinin kısmi desteğiyle hazırlanan GITO raporu, “uyuşturucu kaçakçılığı rotalarının genişlemesini engellemek için kolluk kuvvetleri, liman yetkilileri ve diğer paydaşlar arasında kıtalararası iş birliğinin güçlendirilmesi” çağrısında bulundu.

Le Diplomat dergisinin genel yayın yönetmeni, tarihçi ve jeopolitik bilimci Roland Lombardi, Batı Afrika'yı sınır ötesi suç ağları için “ideal bir gri bölge” olarak nitelendirdi. Lombardi, “Bu ağlar, Batı Afrika'yı Avrupa yönünde büyük bir kaçakçılık bölgesi haline getirmek için çeşitli faktörlerden yararlanıyor. Bunlardan en önemlisi, yeterli hükümet kontrolüne tabi olmayan Gine Körfezi gibi stratejik limanlar ve kırılgan kurumları ve yaygın yolsuzluk nedeniyle devletlerin zayıflığı. Gine-Bissau bunun en iyi örneği ve milenyumun başından beri Afrika'nın uyuşturucu devleti olarak tanımlanıyor” diye açıkladı.

Lombardi, “diğer faktörler arasında suç ortaklıkları da yer alıyor. Zira Balkan ağları, Latin Amerikalı muadilleriyle ve Batı Afrika'daki siyasi ve askeri örgütler, hatta bazen aşırılık yanlıları gibi yerel aktörler ile pragmatik ittifaklar kurmada usta. Avrupa'daki artan talepten bahsetmiyoruz bile. Zira Avrupa artık kokain için en kazançlı pazar konumunda ve Amerika Birleşik Devletleri'ni geride bıraktı” diye vurguladı.

Endişe verici sonuçlar

Lombardi, “Bu faaliyetin, uyuşturucu parasının yolsuzluğu körüklemesi ve yerel elitlerin suç ekonomisine bağımlılığını artırması nedeniyle Batı Afrika'daki devletlerin zayıflaması da dahil olmak üzere endişe verici sonuçları olacağı” konusunda uyardı. Şunu da ekledi: “Dahası, bu faaliyet organize suç-terörizm yakınlaşmasına yol açacaktır. Sahel'in bazı bölgelerinde uyuşturucu ticareti, Mağrip el-Kaidesi ve Büyük Sahra'daki İslam Devleti gibi silahlı ve cihatçı örgütlere bir finansman kaynağı sunarak direnme güçlerini pekiştirmektedir.”

yu
Afrika limanları, Avrupa'ya yönelen uyuşturucu kaçakçılığı ağları için bir sığınak (AFP)

Bu durum, Avrupa'ya yönelik tehdidi daha da artıracaktır. Yaşlı kıtadaki kötüleşen kokain krizine ek olarak, bu durum mafyaların Rotterdam, Anvers, Marsilya, Valensiya ve diğerleri gibi Avrupa limanlarına sızmasını da artırıyor ve suç ve yolsuzluk açısından istikrarsızlaştırıcı etkiler yaratıyor” diye vurguladı.

Net bir plan yok

Bu, Batı Afrika'daki uyuşturucu kaçakçılığı ağlarının artan faaliyetlerine dair ilk uyarı değil. Geçen yıl Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi tarafından yayınlanan bir raporda, Burkina Faso, Mali, Nijer, Çad ve Moritanya'yı içeren Afrika'nın Sahel bölgesinin bu zehirli maddelerin kaçakçılarının kalesi haline geldiği uyarısı yer alıyordu.

Afrika meseleleri konusunda uzman siyasi araştırmacı Muhammed Turşin, “Afrika'daki suç ağlarının faaliyetleri, kırılgan güvenlik ve meydan okumalar ile boğuşan ülkelerin içinde bulunduğu durumlardan yararlanma girişiminin bir sonucu” dedi. “Afrika'nın bu suç örgütleri için sürekli bir sığınak haline geldiğine inanıyorum çünkü rejimler istikrarsız, askeri darbeler ve terör örgütlerinin yoğun faaliyetleriyle boğuşuyor” diye ekledi.

Turşin. “Bölgedeki rejimler, silahlı örgütlerle çatışmalar ve mücadeleler ile meşgul oldukları için bu faaliyetlerle başa çıkamıyorlar. Bu, suç örgütlerinin kaçakçılık faaliyetlerinde radikal ve silahlı örgütlerle bile ittifak kurarak istismar etmeye çalıştığı bir kusur” diye konuştu.

Turşin, “Bölge ülkelerinin şu anda bu problemi ele almak için net bir planları yok ve uyuşturucu kaçakçılığı ağlarının bu faaliyeti şüphesiz yeni güvenlik sorunlarına yol açacaktır” diye ekledi.


Arakçi, UAEA Genel Direktörü ile görüşmek üzere Kahire'ye geldi

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (DPA)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (DPA)
TT

Arakçi, UAEA Genel Direktörü ile görüşmek üzere Kahire'ye geldi

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (DPA)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (DPA)

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, bir dizi üst düzey Mısırlı yetkiliyle görüşmek üzere diplomatik bir heyetin başında Mısır'ın başkenti Kahire'ye geldi.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre Arakçi, Kahire'de, Tahran'ın temmuz ayında iş birliğini askıya aldığı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi ile görüşecek.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi yaptığı basın açıklamasında, Arakçi ile Grossi arasındaki görüşmenin ‘İran'ın UAEA’yla ilişkilerini düzenleyecek yeni bir mekanizmanın nihai formülasyonuna ilişkin müzakereleri tamamlamak amacıyla’ yapıldığını söyledi.

Bekayi, Arakçi'nin bir günlük ziyareti sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile ayrı ayrı görüşmelerde bulunarak ikili ilişkiler ile bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele alacağını duyurdu.

IRNA, İran'ın baş nükleer müzakerecisi Arakçi'nin Tunus'u da ziyaret edeceğini bildirdi.

UAEA, İran ile UAEA arasında yeni bir iş birliği protokolü üzerinde görüşmeler yürütüyor. Bu protokol, haziran ayında İsrail ve ABD'nin bombardımanının ardından İran'ın ana nükleer tesislerinde denetimlerin tam olarak yeniden başlatılması için yolların belirlenmesi de dahil olmak üzere birçok konuyu içeriyor.

Ancak Grossi dün düzenlediği basın toplantısında, bunun İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nın tarafı olarak denetimler gibi doğrulama önlemlerine izin verme yükümlülüğünü değiştirmediğini söyledi.

Tahran, İsrail'in 13 Haziran'da başlayan eşi görülmemiş savaşını kınamaması nedeniyle UAEA’yı suçluyor. İsrail, nükleer ve askeri tesisleri ve yerleşim bölgelerini bombalayarak binden fazla kişiyi öldürdü.

İsrail'in müttefiki ABD, savaşa müdahale ederek Fordo, İsfahan ve Natanz'daki üç nükleer tesisi bombaladı.

İsrail'in İran'a saldırısı, İran'ın nükleer programı konusunda ABD ile yeni bir anlaşma müzakereleri yürütüldüğü sırada gerçekleşti. Tahran, saldırının ardından müzakerelerden çekildi.

Savaştan sonra Tahran, UAEA ile iş birliğinin ‘yeni bir biçim’ alacağını doğruladı.

Arakçi cumartesi günü, ülkesinin Tahran ile UAEA arasında yeni bir iş birliği çerçevesi taslağı üzerinde çalıştığını söyledi, ancak denetimlerin ne zaman yeniden başlayacağına dair bir tarih belirtmedi.

Grossi, Tahran'ın ABD'nin yaptırımlarına yanıt olarak 2015 anlaşması kapsamındaki taahhütlerini terk etme kararı almasının ardından İran'ın nükleer programının genişlemesi nedeniyle denetimlerin niteliğinin gözden geçirilmesini talep etti.

Bu bağlamda Grossi dün yaptığı açıklamada, nükleer anlaşmanın ‘şu anki durumdan tamamen farklı bir İran nükleer programına uygulanmak üzere özenle tasarlandığını’ söyledi. Grossi, “Anlaşmayı yeniden canlandırmak isteseniz bile, bu yeterli olmaz, çünkü İran artık yeni teknolojilere sahip. Bu yüzden yeni bir şeye ihtiyacımız olduğunu söyledim” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz ağustos ayı sonunda UAEA müfettişlerinden oluşan bir ekip, İslam Cumhuriyeti'nin ana nükleer santrali olan Buşehr'de yakıtın değiştirilmesini denetlemek için kısa süreliğine İran'a geri döndü. Ancak Arakçi, müfettişlerin geri dönüşünün UAEA ile iş birliğinin yeniden başlaması anlamına gelmediğini belirtti.

Washington ve Tahran müzakereleri yeniden başlatmamış olsa da, Tahran 2015 anlaşmasının tarafı olan üç Avrupa ülkesi (Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya) ile dosyası hakkında görüşmeler yaptı.

Avrupa Troykası ağustos sonunda, anlaşmada yer alan ve Tahran'a BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını sağlayan snapback mekanizmasını devreye soktu. Üç ülke, yaptırımları yeniden uygulamaya koymadan önce İran'a 30 gün süre verdi.

Batı ülkeleri İran'ın nükleer silah elde etmeye çalıştığından şüpheleniyor, ancak İran bunu reddediyor ve sivil amaçlarla nükleer program geliştirme hakkını savunuyor.

UAEA, İran'ın yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum stokunun, zenginleştirme seviyesini yüzde 90'a çıkarması halinde on nükleer bomba için yeterli olduğunu söylüyor.

Grossi dün yaptığı açıklamada, UAEA’nın ‘İran'ı nükleer silaha sahip olmakla suçlamadığını, ancak şeffaflık eksikliği nedeniyle bu olasılığı göz ardı edemediğini’ belirtti. Grossi, UAEA’nın siyasi pozisyon almadığını veya suçlamada bulunmadığını, yalnızca teknik doğrulama ve gerçeklere dayandığını açıklığa kavuşturmak istedi. İran'ın iş birliğinin önemini vurgulayan Grossi, UAEA içindeki durum ile nükleer anlaşma konusunda devam eden müzakereler arasındaki bağlantıya dikkat çekti.


İsrail ordusunun tahliye emirleri, çoğunluğu şehirde kalmaya devam eden Gazze sakinlerini ‘tedirgin ediyor’

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail ordusunun tahliye emirleri, çoğunluğu şehirde kalmaya devam eden Gazze sakinlerini ‘tedirgin ediyor’

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsrail ordusu bugün yeni bir saldırı başlatmadan önce Gazze şehri ve çevresindeki tüm sakinlere tahliye emri verdi. Bu emir, İsrail'in Hamas'ın kalan rehineleri serbest bırakmaması ve teslim olmaması halinde Gazze Şeridi'nde hava saldırılarını ve kara operasyonlarını ‘yıkıcı bir fırtına’ ile yoğunlaştıracağı uyarısının ardından geldi.

Kentin bir milyon sakini, İsrail hükümetinin Hamas’a ölümcül bir darbe vurmak için plan hazırlamasının ardından haftalardır şiddetli bir saldırı bekliyordu.

Tahliye emirleri Gazze şehri sakinleri arasında panik ve kargaşaya neden oldu. Bazıları güneye gitmekten başka çareleri olmadığını söylerken, büyük çoğunluk gidecek başka güvenli bir yer olmadığı için şehirde kalacaklarını belirtti.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: “Gazze şehri ve tüm mahallelerinde, doğudaki Eski Şehir ve et-Tuffah'tan batıdaki denize kadar yaşayan tüm sakinlere acil bir çağrı… İsrail ordusu Hamas'ı yenilgiye uğratmaya kararlı ve Gazze Şeridi'nin tamamında olduğu gibi Gazze şehri bölgesinde de büyük bir güçle harekete geçecek.”

Adraee, paylaşımının devamında, “Güvenliğiniz için derhal er-Reşid ekseni üzerinden el-Mevasi'deki insani yardım bölgesine doğru gidin... Bu bölgede kalmak çok tehlikeli” ifadelerine yer verdi.

Bir milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze şehrinin kontrolü, yaklaşık iki yıldır süren savaşı sona erdirmek için ateşkes sağlanma çabalarını zorlaştırıyor.

Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı ise bugün, binlerce hasta ve yaralının hayatını tehdit eden insani bir felaket uyarısında bulundu. Bakanlık, uluslararası topluma, Birleşmiş Milletler'e (BM), insan hakları ve insani yardım kuruluşlarına acil bir çağrıda bulunarak, ‘hastanelerin ve sağlık personelinin korunması ve Gazze Şeridi'nde onlara güvenli erişim yollarının açılmasını’ istedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün akşam, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırma niyetini açıklamasından saatler sonra, Gazze sakinlerine bir uyarıda bulunarak derhal şehri terk etmeleri çağrısında bulundu. Netanyahu, “Gazze sakinlerine sesleniyorum: Bu fırsatı değerlendirin ve beni dikkatle dinleyin: Uyarıldınız. Hemen bölgeden ayrılın” dedi.

Netanyahu, İsrail güçlerinin şu anda saflarını düzenleyerek Gazze şehrinde kara harekâtı için toplandığını bildirdi.

İsrail Başbakanı yaptığı konuşmada, ordunun iki gün boyunca Gazze şehrinde Hamas tarafından kullanılan 50 binayı bombaladığını doğrulayarak şöyle dedi: “İki gün içinde 50 terörist kulesini yok ettik ve bu, Gazze şehrindeki yoğun kara operasyonunun sadece başlangıcı. Sakinlere şunu söylüyorum: Uyarıldınız. Hemen burayı terk edin. Tüm bunlar sadece bir başlangıç… Bu, ana operasyonun ve şu anda saflarını düzenleyip Gazze şehrine girmek için toplanan kuvvetlerimizin kara harekâtının başlangıcı.”

Hamas ise İsrail Başbakanı’nın Gazze şehri sakinlerine yaptığı uyarı ve şehri terk etmeleri yönündeki talebinin ‘zorla yerinden edilme suçunun alenen işlenmesi’ anlamına geldiğini ve ‘uluslararası hukuk ve sözleşmelere açık ve eşi görülmemiş bir meydan okuma’ olduğunu bildirdi. Hamas, ‘bu acımasız suçlar karşısında, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere tüm BM kurumlarının sessizliği ve güçsüzlüğünü’ eleştirdi. Hamas söz konusu kurumları ikiyüzlülükle suçladı.

Altı çocuk annesi 55 yaşındaki Ummu Muhammed, “Geçen hafta boyunca süren bombardımana rağmen buradan ayrılmayı reddettim. İnatçı davrandım ve ayrılmadım, ama şimdi kızımın yanına taşınacağım” ifadelerini kullandı.

Gazze sakinleri, Ekim 2023'te savaş başladığından bu yana birkaç kez yerlerinden edildi ve kıtlığa yol açan kötüleşen insani krizin ortasında Gazze Şeridi’nin kuzeyi ile güneyi arasında gidip geldi.

‘Fırtına’

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Hamas son rehinelerini serbest bırakmaz ve teslim olmazsa ordunun operasyonunu ‘fırtına’ düzeyine çıkaracağını söyledi.

Gazze şehrinin kontrolü, yaklaşık iki yıldır süren savaşı sona erdirmek için ateşkes sağlanması çabalarını zorlaştırıyor.

İsrail'in Gazze Şeridi'nin en büyük kent merkezini kontrol altına alma planını uygulamasına engel olmak için ateşkes sağlanması yönündeki arabuluculuk çabalarına umut bağlanmıştı.

Görüşmelere yakın bir yetkili Reuters'a, Katar'ın dün Doha'da yapılan görüşmelerde hareketin liderlerine, ABD'nin Gazze Şeridi'nde ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için önerdiği son anlaşmaya ‘olumlu yanıt vermeleri’ için baskı yaptığını belirtti.

Hamas, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasına varmak için Amerikan tarafından bazı öneriler aldığını ve bu önerileri geliştirmek için arabulucularla görüşmelerde bulunduğunu açıkladı.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar dün, İsrail'in, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes önerisini kabul ettiğini söyledi.

Uluslararası eleştiri

Söz konusu saldırı, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına tepki gösteren bazı Avrupa ülkelerinin, bu ay BM Genel Kurulu'nda Filistin devletini tanıyacaklarını duyurmasının ardından gerçekleşti. İsrail ise bu kararı reddetti.

Uluslararası eleştirmenler, tüm bölgedeki silahların imha edilmesini ve güvenlik kontrolünün sağlanmasını içeren İsrail planının, açlık tehlikesiyle karşı karşıya olan 2,2 milyon bölge sakininin insani durumunu daha da kötüleştirebileceğini söylüyor.

Netanyahu defalarca, İsrail'in silahlarını bırakmayı reddeden Hamas'ı yenmek ve görevi tamamlamak dışında başka seçeneği olmadığını ifade etti. Hamas ise ısrarla bağımsız bir Filistin devleti kurulması halinde silahlarını bırakacağını savunuyor.

İsrail ordusu, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine saldırmasıyla savaşın başlamasından bu yana Gazze Şeridi'nin yüzde 75'ini kontrol altına aldı. İsrail’in resmi verilerine göre, söz konusu saldırıda bin 200 kişi öldü ve 251 kişi rehin alınarak Gazze Şeridi’ne götürüldü.

İsrailli yetkililer, Gazze Şeridi'nde kalan 48 rehineden 20'sinin halen hayatta olduğunu söylüyor.

Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkilileri, İsrail'in saldırıları sonucunda 64 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiğini, Gazze Şeridi'nin neredeyse tüm nüfusunun yerinden edildiğini ve bölgenin büyük bir kısmının enkaza dönüştüğünü belirtti.